Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

gulund

Üye
  • Content Count

    21
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by gulund


  1. İLİM

    İlimsiz bir tarikata girse kul,

    Şeytan onun imanını çalarmış.

    Mürşidi kâmilsiz yola çıksa kul,

    Şaşkın halde ara yolda kalırmış

     

    Bu yolda mahir bir mürşid gerektir,

    Mürşide ihlâslı mürid gerektir,

    Pirin rızasını almak gerektir,

    Böyle âşık haktan nasip alırmış.

     

    Pir rızası Allah rızası olur,

    Arayan Mevla’yı elbette bulur,

    Riyazet sırrının hikmetin bilir,

    Ancak bu kul hakka yakın olurmuş.

     

    İş bu yola sakın rehbersiz girme!

    Gözünü yum pirden gayriyi görme!

    Şu fani dünyaya hiç gönül verme!

    Melun şeytan bâtıl yola salarmış.

     

    Yol yordam öğrenip gözet dilini!

    Mürşidine sıkı bağla belini!

    Masivadan çekmez isen elini,

    Cahilliğin seni rezil edermiş.

     

    Zamane şeyhine gönül kaptırma!

    Nefsini tağuta sakın taptırma!

    Kendin sapma, başkasını saptırma!

    Şeytan bu yol ile iğfal edermiş.

     

    Zaman gelir gerçek mürşid bulunmaz,

    Zamane şeyhinden feyiz alınmaz,

    Dalgıç yoksa deryalara dalınmaz,

    Denizlerde boğularak gidermiş.

     

    Mürşid-i kâmiller yok ise eğer,

    Eski âlimlere ehemmiyet ver!

    Onların ilmine vermeyen değer,

    Cehlin cezasını ağır ödermiş.

     

    Ahmed Yesevi

    (Rahmetullahi aleyh)

     

     

    Kelimeler:

     

    Cehl: İlimsizlik, cahillik

    Masiva: Allahü teâlâdan başka her şey

    Tağut: Şeytan


  2. İmam-ı Rabbani Hazretleri buyuruyorlar ki; "İ'tikadı düzeltmeden önce ahkam-ı islamiyyeyi öğrenmenin hiç faidesi olmaz. Bu ikisi birlikde düzelmedikce de, ibadetlerin faidesi olmaz. Bu üçü birlikde yapılmadıkca, tezkiye ve tasfiye hiç yapılamaz." [Mektubat - 1. cild 157. Mektub]

     

    Demek ki herşeyin bir sırası var. Bunu neden yazdım? Şundan dolayı; Bu konu başlığını açan kişi insaları tarikate davet ediyor, fakat önce kendisinin Ehli Sünnet alimlerinin kitaplarını okuyup anlaması gerekiyor. Aşağıda kendisinden yaptığım bir alıntı var ve bu alıntıda mucize kelimesini yanlış olarak kullanıyor. Evliya da olsa, peygamber olmayan biri için mucize kelimesi kullanılmaz. Kısa bir açıklamayı ilave ediyorum;

     

    [Evliya harika bir şey gösterse, mesela su üstünde yürüse, buna keramet denir. Peygamber su üstünde yürüse buna mucize denir. Salih bir müslüman yürüse buna firaset denir. Bu kimse, fasık ise istidrac, kâfir ise, sihir denir. Kâfir olan Deccalın da insanları öldürüp diriltmesi bir sihirdir. Sihir, cisimlerin fizik özelliklerini, şekillerini değiştirir. Maddenin yapısını değiştiremez. Mucize ve keramet, ikisini de değiştirebilir.

     

    Demek ki Mucize sadece Peygamberlerde görülür. Bunun için (mucize indirim) demek, birisini övmek için (Mucize yarattı) demek, (Yedinci kattan düştü, mucize olarak kurtuldu) demek, Onun Peygamber olduğunu söylemek olur. Bunda niyete bakılmaz, söze bakılır. Herhangi bir kimseye peygamber demek küfür olur. Allahü teâlâdan başkasına yaratıcı demek mesela, eser yarattım, panik yarattı, yaratıcı bir insan demek müslüman için çok tehlikelidir. Yaratıcı yalnız Allahü teâlâdır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

    (Yaratmak Allah’a mahsustur.) [Araf 54]

     

    Bazı kimseler, Allahü teâlânın yarattığı işlere, mesela gözün, kulağın yapısına mucize diyorlar. Bal peteğinin üstünde Allah yazılı olsa, buna da mucize diyorlar. Böyle söylemek yanlıştır. Allah’ın kudreti, Allah’ın hikmeti gibi bir şey demek gerekir.]

     

     

     

    Bir çok mucizesine şahidimdir.

    The Spirit of ISLAM


  3. Hadis düşmanları

     

    Sual: Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında uydurma hadis olabileceğini söyleyen kimlerdir?

     

    CEVAP

    Uydurma bir söze hadis demek, ne kadar yanlış ve tehlikeliyse, hadis kitaplarındaki veya İslam âlimlerinin kitaplarındaki hadis-i şerifleri inkâr etmek de, o kadar yanlış ve tehlikelidir. Hadis-i şeriflere uydurma diyenler şunlardır:

     

    1- Hadis-i şerifleri kaynak kabul etmeyen ve İslamiyet’i içeriden yıkmaya çalışan, yalnız Kur’an diyen zındıklar; hadis-i şeriflere uydurma derler. İki hadis-i şerif meali şöyledir:

    (Kur’andan başka, delil kabul etmem diyenler çıkacaktır.) [Ebu Davud]

    (Hadisi bırak, Kur’ana bak diyerek beni yalanlayanlar çıkacaktır.) [Ebu Ya’la]

     

    2- Ecdadı kötüleyenler, “atalarının izinden gidenler” diye Müslümanları kötüleyen ve eski âlimleri bilgisizlikle suçlayan mezhepsizler, İslâm âlimlerinin kitaplarında uydurma hadis olduğunu söylerler. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:

    (Sonra gelenler, önceki âlimleri cahillikle suçlayacaklardır.) [İbni Asakir]

     

    3- Usûl-i hadis ilminde müctehid olan bir âlim, bir hadisin sahih olması için lüzum gördüğü şartları taşımayan bir hadis için, mevdu diyebilir. Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki:

    (Usûl-i hadis ilminde müctehid olan bir âlim, bir hadisin mevdu olduğunu ispat edince, bu ilmin bütün âlimlerinin de, mevdu demesi lazım gelmez; çünkü mevdu diyen müctehid, bir hadisin sahih olması için lüzum gördüğü şartları taşımayan bir hadis için, benim mezhebimin usulünün kaidelerine göre mevdudur der. Yoksa “Resulullahın sözü değildir” demek istemez. Yani, hadis-i şerif denilen bu sözün hadis olması, bence anlaşılmadı demektir. Bu âlime göre, hadis olmaması, hakikatte hadis olmadığını göstermez. Hadis usulü ilminin başka bir müctehidi de, hadisin doğru olması için aradığı şartları bu sözde bulunca, hadistir, mevdu değildir diyebilir. Dört mezhep arasında ayrılık bulunması, sözlerinin yanlış olacağını göstermediği gibi, hadisler için de, böyledir. Böyle şeyler, ictihad işi olduğundan, bir müctehidin mevdu demesiyle, gerçekte mevdu olması gerekmez.)

     

    İctihad ictihadla nakzedilemediği gibi, hadis-i şerif de başka hadis-i şerifle nakzedilemez. Bir müctehid, İmam-ı a’zamın ictihadı yanlıştır, zayıftır gibi bir şey söylemez. Söylese de, geçerli olmaz. Hadisler için de, durum aynıdır. Mesela İmam-ı Nesai, Taberani’deki bir hadise uydurma diyemediği gibi, İmam-ı Taberani de, Nesai’deki bir hadise mevdu demez. Mevdu dese de, sadece ona göre mevdu olur.


  4. Sual: Meşhur olmak için cami duvarını kirleten adam gibi, İslâm âlimlerinin kitaplarına, sahih hadislere, uydurma diyerek şöhret kazanmaya çalışan bid’at ehli kimseler, (İmam Gazali, İmam Rabbani ve Abdülkadir-i Geylani gibi zatların kitaplarında uydurma hadisler vardır) diyorlar. Daha sonra, (Uydurma bir hadisi kitabına almak, ihmal, gaflet, cehalet, dalalet veya ihanetten ileri gelir) demekten de geri kalmıyorlar. O zaman bu zatların kitaplarındaki bilgilerin ve diğer hadislerin doğru olduğunu nasıl anlayacağız? Böyle şüpheli kitapları niçin okuyacağız?

     

    CEVAP

    İçinde uydurma hadis olan bir kitabı, âlimin de cahilin de okuması yanlış olur. Cahil, kitabın içindeki uydurma hadisleri bilemediği için yanlış bilgi sahibi olur. Yanlışını, doğrusunu bilen âlimin ise, bildiği şeyleri tekrar okumasının faydası olmaz. Yukarıda bildirilen üç âlimin kitabını okumak mezhepsizlerce, bu bakımdan caiz değildir. Hâlbuki o zatların kitapları âlimlerce de, cahillerce de okunması gereken çok kıymetli eserlerdir. İçlerinde bir tek uydurma hadis yoktur. Keşifle söylenmiş hiçbir hadis yoktur. Evliya hadisleri keşifle söyler demek iftiradır. Kaynak verilmemesi, keşifle söylendiğini göstermez.

     

    Gerek yukarıda bildirilen zatların ve gerekse diğer Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında uydurma hadis var diyenin ya kanı, ya aklı veya dini bozuktur. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında şu sebeplerden dolayı uydurma hadis olmaz:

     

    1- Uydurma bir hadisi kitabına almak, ihmal, gaflet, cehalet, dalalet veya ihanetten ileri geldiğine göre, hangi İslam âlimi, ihmalkâr, gâfil, cahil, sapık ve hain olabilir? Biz dini bunlardan öğrendik. Bu âlimleri böyle suçlamak, hangi müslümana yakışır?

     

    2- Ehl-i sünnet âlimlerinin böyle kötü vasıfları olsa, Allahü teâlâ onları över mi? (Bilmiyorsanız âlimlere sorun!) der mi? (Verdiğimiz örnekleri ancak âlimler anlar) ve (Allah'tan ancak âlimler korkar) buyurur mu? Allah'tan korkan insan nasıl kitabına uydurma hadis alır?

     

    3- Resulullah efendimiz, (Ehl-i sünnet âlimleri benim varislerimdir) ve (Ümmetimin âlimleri, benî İsrail peygamberleri gibidir) der mi hiç? Böyle övülen âlimler kitaplarına nasıl uydurma hadis alabilir? Zerre kadar aklı ve ilmi olan, bu iftirayı nasıl yapabilir?

     

    4- Resulullah efendimizin, (Hadis uyduran, Cehennemdeki yerine hazırlansın) hadis-i şerifini kitaplarına alan âlimler, uydurma hadis naklederek, hiç mi Cehennemden korkmuyorlar ve bu cinayeti nasıl işleyebiliyorlar? Böyle bir iftira nasıl yapılabiliyor?

     

    5- Ehl-i sünnet âlimlerinin hepsi icazetlidir. Günümüzdeki gibi diplomalı değildir. İcazetli olmayanlar zaten söz konusu olmaz. İcazetli bir âlimin kitabında, uydurma hadis var denirse, icazeti veren âlime suizan olur. Lâyık olmayan kimseye icazet verdin demek olur. Bu âlimler, uydurma hadisle sahih hadisi bilmeyecek kadar cahil değillerdi. Ravilerinin durumunu bilmeden, kılı kırk yarmadan kitaplarına hadis almazlardı. Kısacası Ehl-i sünnet âlimleri, âlim oldukları için kitaplarına uydurma hadis koymazlar.


  5. İmam-ı Gazali hazretleri ve musiki

     

    Sual: Bazı kimseler, hiçbir İslam âlimi müziğe cevaz vermedi ama, İmam-ı Gazali hazretlerinin müziğe helal dediğini söyleyerek çalgı dinliyorlar. Böyle bir şey var mı?

    CEVAP

    Hayır, hiçbir İslam âlimi çalgıya, müziğe mubah dememiştir. Hepsi de haram demiştir. Bazı mütercimler, sima veya sema kelimesini müzik anlamı vererek tercüme ettiklerinden dolayı bu büyük hataya sebep olmuşlardır. Dört mezhepte de çalgı haramdır.

     

    Aletsiz, çalgısız nağmeli sese sima [teganni] denir. Çalgı aleti ile birlikte olan insan sesine gına [müzik] denir. Gına haramdır. (Dürr-ül mearif)

     

    Çalgı ve kadın sesi, sima değil gınadır, haramdır. (Dürr-ül-mearif)

     

    Abdullah-i Dehlevi hazretleri buyurdu ki:

    Sima [güzel ses], evliyanın kalbindeki sıkıntıyı rahatlığa çevirir. Gafillerin sima dinlemesi, fıska yol açar. Hiçbir çalgı caiz değildir. (m. 85)

     

    İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:

     

    Gıybet, veya devamlı ipek giymek, yahut devamlı çalgı dinlemek gibi günahlara devam etmek kalbin kararmasına yol açar. (K. Saadet s.580)

     

    İçki içmek ve çalgı dinlemek gibi, kul hakkı ile ilgili olmayan günahların hepsine tevbe etmek gerekir. (İhya 4/65)

     

    Herkes dünyadaki işine göre haşr olunur. İçki içenler, sarhoş olarak, çalgıcı, çalgı çalarak haşr olunur. (Dürre-tül Fâhire fî-keşf-i ulûm-il-âhıre – Kıyamet ve Ahiret, s.36)

     

    Çalgı dinleyenin veya ipek giyenin şahitliği kabul edilmez. (İhya 4/41)

     

    Davet edildiği yerde günah bir şey varsa, mesela duvarda canlı resimleri varsa, yahut çalgı çalınıyorsa, kadın erkek karışık ise böyle bir davete gidilmez. (K. Saadet s.207)

     

    Ud ve saz çalmak haramdır. (K. Saadet s.231)

     

    Çalgı aletlerinin imalinden kaçınmak, zulümden kaçınmak olur. (İhya 2/218)

     

    Gizli haram işlenen eve girmek yasaktır. Ancak dışarıdan duyulacak şekilde içeride çalgı çalınıyorsa, bunu duyanların içeri girip çalgıları kırması caizdir. (İhya 2/802)

     

    Fitne çıkmayacaksa kötü işler yapanlar tehdit edilebilir. Mesela, kötü biri, namuslu kadına tecavüze yelteniyorsa veya orada çalgı çalıyorsa, arada ırmak veya duvar gibi bir mani varsa, o kişiye, (Bu işten vazgeç, yoksa seni öldürürüm) diye tehdit edebilir. Öldürülmez ama tehdit edilir. (İhya 2/815)

     

    Kalbi Allahü teâlânın yasak ettiği şeylerden birine bağlılığı olanın sima, tegannili sesleri dinlemesi, haram olup, onun için öldürücü zehirdir. (K. Saadet s. 321) [bu sözü delil gösteren cahiller, (Çalgı kötü kimselere haram, bizim gibi kalbi temizlere haram değil) diyorlar. Halbuki burada çalgı denmiyor, nağmeli ses deniyor. Çalgı herkese haramdır. Tasavvuf büyüklerinden Mahmud-i İncirfagnevi hazretleri buyuruyor ki:

    (Yüksek sesle zikir yapabilmek için, kalbinde yalan ve gıybet bulunmamak, boğazından haram ve şüpheli şey geçmemiş olmak, gönlü riya ve gösterişten temiz olmak lazımdır.) İşte, teganni, sima yalnız böyle kimselere faydalı olur. Fıkıh âlimleri de, teganninin, böyle olmayanlar için ve çalgının herkes için, haram olduğunu bildirmişlerdir.]

    İnsana zevk veren ahenkli nağmeler, gönüllerde saklı olan güzellik ve çirkinlikleri açığa çıkarır. Her kaptan içindeki sızar, sima eden kişinin içinde ne varsa dışına o sızar. Sima kalbe ulaşınca, kalbde galip olan ne ise, onu harekete geçirir. (İhya 2/675)

     

    Kalbinde haller hasıl olmayan, hasıl olsa da nefsi şehvetten kesilmemiş tasavvuf yolcularına güzel ses, nağme faydadan çok zarar verir. Ali Hallaç; Şeyh Ebu’l Kasım-ı Gürgani’nin müridlerinden idi. Sima için izin istedi. (Hiç bir şey yeme, sonra lezzetli yemekler yersin. O aç halinle simaı yemekten çok istiyorsan, sima yapman caizdir) buyurdu. Kalb hallerine kavuşmayan, hak yolu, halleri ile anlayamayan, yahut bazı hallere kavuşup henüz şehvetten kesilmemiş olan müridlere üstadları simaı yasaklamalıdır. (K. Saadet s.325)

     

    Simaı eğlence ve oyun şeklinde âdet etmek haramdır. Nitekim bazı küçük günahlar vardır ki, devam edilirse büyük günah olur. Bazı şeyler ara sıra ve az olursa mubah olur. Çok olunca haram olur. (K. Saadet s.329)

     

    Ses dinlerken, ud, keman, ney, saz, kaval gibi hiç bir çalgı çalmamalıdır. Her çalgıyı çalmak ve dinlemek haramdır. Hoş olduğu, hoşa gittiği için haram değildir. Bir kimse hoşa gitmeyecek şekilde rast gele çalsa da, ustalıkla çalmasa da yine haramdır. (K. Saadet s.326)

     

    Kalbde helal olan şeyin sevgisi [mesela Allah sevgisi] varsa, sima [ilahi, kaside gibi nağmeli sesler] onu artırıyorsa o kimsenin teganni dinlemesi helal olur. Kalbinde, dinimizin yasak ettiği bir şey olanın teganni dinlemesi günah olur. (K. Saadet s.322)

     

    Bayramlarda ve arada bir olursa [Hazret-i Âişe validemizin seyrettiği zenci cariyelerinki] oyunlar, teganniler ve bunları seyretmek haram değildir. (K. Saadet s.322) [Cariyelerin saçını başını açmaları günah olmadığı gibi nağmeli sesleri de haram değildir.]

     

    Düğünlerde def çalmak ve teganni etmek mubahtır. (K.Saadet s.323)

     

    Teganni, raks, def çalmak, kılıç ve kalkan oyunları ve neşeli günlerde zencilerin oyunlarını seyretmek mubahtır. (İhya 2/695)

     

    Bayram günü zenci cariyelerin oyunlarını Resul-i ekrem efendimiz kapı üzerinden Hazret-i Âişe’ye seyrettirmiş ve ikisi beraber bakmışlardır. (İhya 2/827)

     

    Kusurları, azapları bildiren [çalgısız] kasideleri, ilahileri dinleyerek üzülmek, ağlamak sevaptır. Ancak Allahü teâlânın kaza ve kaderini beğenmeyip, ona üzülüp, üzüntüsünün artması haramdır. (K. Saadet s.324)

     

    Hacca gidenin, Kâbe, hac, Mekke, Medine şiirleri, ilahileri, kasideleri dinlemesi ve bunları güzel sesle okuyup para kazanması helaldir. (K. Saadet s.323-324)

     

    Hacıları uğurlarken Kâbe, zemzem ve diğer mübarek makamları öven ve Arab çölünü anlatan şiirlerde nefesli ve telli çalgılar yoksa, bunların hepsi caizdir. (İhya 2/690)

     

    Düşmanlarla savaşmayı ve Allah sevgisi uğruna canını feda etmeyi kuvvetlendiren kahramanlık şarkılarını [mehter marşlarını] dinlemek mubah olur. (K. Saadet s.324)

     

    Düğün, ziyafet ve sefer dönüşü gibi sevinmek gereken yerlerde, bayram günlerinde nağmeli seslerle, teganni ile neşelenmek caizdir. (K. Saadet s.324)

     

    Düğün ve benzeri yerlerde davul, def çalmak haram değildir. Hacılar ve askerlerin davul, bando çalması caizdir. Ahlakı bozuk gençlerin davul çalması da haramdır. (K. Saadet s.326)

     

    Çalgı âletleri üçe ayrılır:

    1- Haram olanlar. Tambur, düdük, zurna gibi şarkıcılara eşlik eden aletlerdir.

    2- Mekruh olanlar. Bunlar tek başına çalınmadığı halde şarkıcıyı coşturan kaval gibi aletlerdir.

    3- Mubah olanlar. Bunlar da eğlence aleti değil de boru ve harp davulu gibi haberleşme aletleri ile nikah için çalınan def gibi toplantıya çağırma ve herhangi bir hususu ilan etmek için kullanılan aletlerdir. (Mükaşefetü´l Kulub - Kalblerin Keşfi)

     

    Ud, sanc [zil], telli çalgılar, berbed ve benzeri Irak çalgılarının hepsi yasaktır. İçki içenlerin âdeti olmayan davul ve benzerleri [düğünlerde] yasak değildir. (İhya 2/685)

     

    İçki âlemlerinde kullanılan trampet, nefesli ve telli çalgılar haramdır. Bu çalgılar yasak, diğerleri ise mubahtır. Mubah olanlar def, davul, şahin, kadib gibileridir. (İhya 2/701)

     

    Vezinli güzel ses haram değildir. Şayet kötü sözlerden meydana gelmişse, ister nağmeli okunsun, ister nağmesiz okunsun haramdır. (İhya 2/686)

     

    Kur'an-ı kerimi teganni ile okumak haramdır. (K. Saadet s.333) [Tecvide uygun olarak teganni edilirse mahzuru olmaz.]

     

    Mescitlerde Kur’anı teganni ile okuyanları nehy etmek farzdır. (İhya 2/823)

     

    Resulullah efendimiz, Rebi' binti Muavvizin evine geldi. Cariyeler def çalıyor, şarkı söylüyorlardı. Onu görünce kesip, kasidelerle Resulullahı övmeye başladılar. [buhari’nin rivayet ettiği] (Susun, önceki söylediğinize devam edin) buyurdu. Çünkü onu övmek ibadettir. Oyun eğlence arasında ibadet olmaz. (K. Saadet s.333)

     

    İmam-ı Gazali hazretlerine ait bu yazıların özeti şudur:

     

    1- İçki içenlerin dinlediği nefesli çalgıları ve bütün telli çalgıları çalmak ve dinlemek haramdır.

     

    2- Şarkıcının kazancı haramdır. Şahitliği kabul edilmez, hediyesi alınmaz.

     

    3- Belli zamanlarda [düğünlerde, bayramlarda] ve belli şartlarla [ibadete karıştırmamak, haram şeyler söylememek şartıyla] def, davul gibi çalgılar çalmak caizdir. Bunlara da diğer nefesli ve telli çalgıları karıştırmak caiz değildir.

     

    4- Hacca gidecek olanın Kâbe, hac, Mekke, Medine şarkılarını dinlemesi, askerlerin cesaretlerini artırıcı savaş, kahramanlık şarkılarını, [mehter marşlarını] dinlemesi caizdir. Bayramlarda, düğünlerde, hac yolunda çalınması mubah olan çalgıları bile, her zaman dinlemeyi ve çalmayı âdet haline getirmek caiz değildir.

     

    5- Müslümanların bayramlarda sevinmeleri, sevinçlerini göstermeleri caizdir. Bayramlarda def ile söylenen şarkıyı dinlemek ve içinde kılıç-kalkan oyunu gibi oyunları seyretmek mubahtır. Bunları âdet haline getirmek, her zaman yapmak caiz değildir.

     

    6- Kur’an-ı kerim okumak veya Resulullahı övmek [Mevlid] gibi ibadetlere def dahil hiç bir çalgıyı karıştırmak caiz değildir, yasaktır.

     

    7- Tasavvuf ehli zatların sema [ilahi, kaside gibi nağmeli insan sesi ve şiir] dinlemesi caizdir. Sema sırasında bunlara çalgı karıştırmak haramdır. Sema, henüz kalbi tam temizlenmemiş, kalb hallerine kavuşmamış müritlere yasaktır.

     

    Yukarıda; Peygamber efendimizin ve onun vârisleri olan bütün İslam alimlerinin çalgıya haram dedikleri kesin delillerle ispat edildi. Çalgının haram olması konusunda acaba âyet-i kerime yok mu diyenler çıkabilir.

     

    Kur’an-ı kerimin birçok yerinde (Resulüme uyun) buyuruluyor. Eğer Kur’anı herkes anlasaydı, (Resule uymaya lüzum yok, herkes Kur’andan anladığına uysun) denirdi. Aksine Kur’anın açıklanması istenerek buyuruluyor ki:

    (İhtilafa düşülen şeyleri açıklayasın diye bu kitabı sana indirdik.) [Nahl 64]

     

    Kur’an-ı kerimde, sadece (Allah’a uyun) denmiyor. Resulüne de uyulması emrediliyor: (Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80] (Demek ki Resulullaha uymak Allah’a uymaktan ayrı değildir.)

     

    Yine Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

     

    (Allah ve Resulüne itaat eden, en büyük kurtuluşa ermiştir.) [Ahzab 71]

     

    (Resulüm de ki, "Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin!") [A. İmran 31]

     

    (Ona uyun ki, doğru yolu bulasınız!) [Araf 158]

     

    (Resulümün verdiğini alın, yasak ettiğinden sakının!) [Haşr 7]

     

    (Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.) [Nisa 13,14]

     

    (İndirdiğimi insanlara beyan edesin, açıklayasın.) [Nahl 44]

     

    (O Peygamber, güzel şeyleri helal, çirkin şeyleri haram kılar.) [Araf 157]

     

    (O, [Resulüm] vahiyden başkasını söylemez.) [Necm 3,4]

     

    Demek ki Peygamber efendimiz kendiliğinden haram etmiyor, vahye dayanıyor yani Allah’ın bildirmesine dayanıyor. Bir de bazı âyetler var, onları herkes anlayamıyor. (İndirdiğim Kur'anı insanlara açıkla) buyuruyor. Bazı âyetlerde müzik haram edilmiştir. Bunu Resulullah açıklayabiliyor. Biz bakınca anlayamıyoruz. Mesela müziği haram eden iki âyet:

     

    Lokman suresinin 6.âyetindeki lehv-el hadis ifadesi müzik olarak bildirilmiştir. Lehv-el hadis, Türkçe olarak boş söz, boş eğlence gibi manalara gelir. Ama bu boş eğlencenin, yani ahirete fayda vermeyen bu eğlencenin müzik olduğu bildirilmiştir.

     

    İbni Mesud hazretleri yemin ederek lehv-el hadis’ten kasıt, çalgı aleti ve musiki olduğunu söylemiştir. (Tefsir-i ibni kesir, Tefsir-i medarik) [İbni Mesud gibi büyük bir zata inanmayan cahillere ne denir ki?]

     

    (Mevahib-i aliyye) ismindeki tefsirde, lehv-el hadis âyeti şöyle tefsir ediliyor:

    Yalan hikayeler yazarak veya şarkıcı kadınlar tutup herkese ses nağmeleri dinleterek, Kur’an dinlemelerine engel olmaya çalışanlara Cehennem ateşini müjdele! (Mevâkib tefsiri)

     

    Bir hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:

    (Üçü hariç, her lehv bâtıldır.) [Deylemi]

    Demek ki lehv, bir oyun, bir eğlence, bir çalgı olduğu için böyle buyuruluyor.

     

    Müfessirler, İsra suresinin 64. âyetinde şeytana, (Vestefziz... bi savtike [sesinle oynat]) demenin çalgı ile oynat demek olduğunu, bu âyetin, her çeşit çalgıyı haram ettiğini bildirmişlerdir. (Şeyhzade)

     

    Müfessirler Enam suresinin 70. âyetini, (Dinlerini [şarkı ile, musiki ile] oyun ve eğlence haline sokanlardan uzak dur) şeklinde tefsir etmişlerdir.

     

    (Şimdi siz bu söze [Kur’ana] mı şaşırıyorsunuz? Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz ve siz gafletle oynuyorsunuz.) [Necm 59-61]

     

    Medarik tefsirinde entüm samidün ifadesi, (Kur'an okunduğunu işittikleri zaman onu dinletmemek için teganniye [şarkı türkü söyleyerek şamataya] başlarlar, oynarlardı) diye açıklanıyor.

     

    İbni Abbas ve Mücahid hazretleri de bu ifadenin şarkı olduğunu söylemiştir. (İgaset-ül-Lehfan)

     

    Böyle âyetler olmasa bile Resulullahın bildirdiğini kabul etmemek Allah’ı kabul etmemek olur. Böyle yapanların da kâfir olduğu yine Kur’an-ı kerimde bildiriliyor.

     

    İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:

    Cenab-ı Hak, Kur’an-ı kerimde, Muhammed aleyhisselama itaat etmenin, kendisine itaat etmek olduğunu bildiriyor. O halde, Onun Resulüne itaat edilmedikçe, Ona itaat edilmiş olmaz. Bunun pek kesin ve kuvvetli olduğunu bildirmek için, (Elbette, muhakkak böyledir) buyurup, doğru düşünmeyenlerin, bu iki itaati birbirinden ayrı görmelerine meydan bırakmadı. Yine Allahü teâlâ, (Kâfirler, Allahü teâlânın emirleri ile Peygamberlerinin emirlerini birbirinden ayırmak, bir kısmına inanırız, bir kısmına inanmayız diyerek, iman ile küfür arasında bir yol açmak istiyorlar. Bu kâfirlerin hepsine çok acı azap hazırladık) buyurmaktadır. (1/152)

     

     

    http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=4031


  6. Said-i Nursi'nin konuyla ilgili yazısının tamamı aşağıdadır. Görüleceği üzere bir tane fıkıh kitabından nakil yoktur. İkincisi; "birden kalbime bu nokta geldi" diyerek, nakil yapmak yerine, kalbine gelen şeyi söylemektedir. İslamiyet nakil dinidir. Zaten "Harun"un eklediği yazıda da konu tamamen İslam Alimleri'nin yazılarından nakillerdir. Doğrusu da budur...

     

    Bir de "nefrazde" şöyle demiş; "Burda benim iki türlü itirazım olacak. Öncelikle, Bediüzzaman gibi bir şahsı cahillikle suçlamak bu kadar kolay olmamalı. Bu noktaya kadar ciddiyetle okuduğum yazının bu ifadeden sonra gözümde fazla bir değeri kalmadı ne yazık ki."

     

    Demek İslam Alimleri'nin yazılarının gözünüzde fazla bir değeri kalmadı!... Bizim için muteberdirler.

     

     

     

    Hulûsi Beyin sualine cevaptır.

    (Dişlerin kaplanması hakkındaki suale cevap)

    1932 tarihli sualinize şimdilik etrafıyla cevap veremiyorum. Fakat bu meseleyle münasebettar bir-iki mesele-i şeriatı icmalen yazıyorum. Şöyle ki:

    Abdest vaktinde ağzı yıkamak farz değil, sünnettir. Fakat gusül hengâmında ağzını yıkamak farzdır. Az birşey de yıkanmadık kalsa olmaz, zarardır. Onun için dişleri kaplama lehinde ulemâlar fetva vermeye cesaret edemiyorlar.

    İmam-ı Âzam ile İmam-ı Muhammed (radıyallahü anhümâ) gümüş ve altından dişlerin yapılmasına fetvaları, sabit kaplama hakkında olmamak gerektir. Halbuki bu diş meselesi umûmü'l-belvâ suretinde o derece intişarı var ki, ref'i kabil değil. Ümmeti bu belvâ-yı azîmeden kurtarmak çaresini düşündüm; birden kalbime bu nokta geldi. Haddim ve hakkım değil ki, ehl-i içtihadın vazifesine karışayım. Fakat bu umûmü'l-belvâ zaruretine karşı, fetvalara taraftar olmadığım halde diyorum ki:

    Eğer mütedeyyin bir hekîm-i hâzıkın gösterdiği ihtiyaca binaen kaplama sureti olsa, altındaki diş ağzın zahirîsinden çıkar, bâtın hükmüne geçer. Gusülde yıkanmaması, guslü iptal etmez. Çünkü üstündeki kaplama yıkanıyor, onun yerine geçiyor. Evet, cerihaların üstündeki sargıların zarar için kaldırılmadığından ceriha yerine yıkanması, şer'an o yaranın gasli yerine geçtiği gibi, böyle ihtiyaca binaen sabit kaplamanın yıkanması dahi dişin yıkanması yerine geçer, guslü iptal etmez.

     

    Barla Lahikası Sayfa 157


  7. Din-i İslamın en büyük âlimlerinden İbni Hacer-i Mekki hazretleri de buyuruyor ki:

    Şüphe yoktur ki, Hazret-i Muaviye Sahabe-i kiramın nesep itibariyle büyüklerindendir. Peygamber efendimize nesep ile ve nikah ile çok yakın ve mahremleridir. Server-i âlem, Onun hilm ve sehasını meth ve sena buyurdu. Onda İslamiyet, sohbet, nesep, nikahla akrabalık şerefleri toplanmıştır ki, bunların her biri, Cennette Resulullahın yanında bulunmaya sebep olan şereflerdir. Bunlara hilm ve ilim ve Halifelik şerefleri de katılınca, kalbinde az bir safa ve sıdkı ve salahı ve imanı ve izanı olan kimse için artık bu hususta fazla anlatmaya lüzum kalmaz. (Sava’ik-ul-muhrika)


  8. yukardaki görüşler hakikat kitabevi yayınlarından çıkma galiba.onlara göre üç asır içtihat etmek caizdir......

     

     

    Hicri 4. asırdan sonra mutlak müctehid gelmediğini İslam Alimleri bildiriyor. Hakikat kitabevi de o İslam Alimlerinin yazılarını NAKLEDİYOR. Misal;

     

    Hicri 400 yılından sonra kıyas yapacak âlim yetişmedi. (Redd-ül-muhtar)

     

    Dört mezhepten sonra, hiçbir âlim, mutlak müctehid olduğunu söylemedi. Mezhepte müctehidler yetişti. Kıyamete kadar, lazım olacak bütün hükümleri, dört imam kitaplara yazmıştır. Şimdi, hiç kimse, Kitap ve Sünnetten, dört mezhebin birinde bulunmayan yeni bir hüküm çıkaramaz. (Mizan-ül-kübra)

     

    Bugün 4 mezhepten birine uymak vaciptir. Uymayan Ehl-i sünnet olamaz. (Tahtavi)

     

    Bu kitapların isimlerini duydunuz mu hiç???


  9. Sual: Son günlerde İbrahimî dinler diye bir şey söyleniyor. Din kitaplarında böyle bir tabir var mı?

     

    CEVAP

    Böyle bir tabir yoktur. Sadece semavi dinler tabiri geçer. Bunlar Hıristiyanlığı ve Yahudiliği hak din gibi göstermeye çalışan misyonerlerin sinsi bir oyunudur. İbrahimi dinler diye milleti toptan gayri müslim yapmaya çalışıyorlar. Allahü teâlânın, İslamiyet'i göndererek yürürlükten kaldırdığı bozuk dinleri [Hıristiyanlıkla Yahudiliği] yürürlüğe koymaya ve ehl-i kitap denilen gayri müslimleri müslüman göstermeye gayret ediyorlar.

     

    Allahü teâlâ, o dinler bozulduğu için, son olarak İslam dinini göndermiştir. O dinler bozulmamış bile olsa, sonraki gelen din önceki dini nesh eder, yürürlükten kaldırır. Onun için Hıristiyanlığı, Yahudiliği hak din gibi göstermeye çalışmakta bir art niyet yoksa, misyonerlerin tuzağına düşmekten başka şey değildir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

     

    (İbrahim, ne Yahudi, ne de Hıristiyan idi; o, Allah'ı bir tanıyan doğru bir Müslüman idi; müşriklerden de değildi.) [Al-i İmran 67]

     

    Allah böyle buyuruyor, misyonerlerin uşakları, Hıristiyanlık ve Yahudilik için, İbrahimi din diyor. İbrahim aleyhisselam Hıristiyan veya Yahudi mi idi? Değilse ne diye ona böyle iftira ediliyor?

     

    İbrahimi dinler perdesi altında gayri müslimlere kucak açanlar, şu âyete de aykırı hareket etmiş olur:

     

    (Sen, onların dinine uymadıkça, Hıristiyanlar ve Yahudiler senden hoşnut olmazlar. De ki "Doğru yol, ancak Allah'ın [bildirdiği İslamiyet] yoludur.") [bekara 120]

     

    Şimdiki Yahudi ve Hıristiyanlar, Muhammed aleyhisselama inanmadıkça, yani Müslüman olmadıkça ebedi Cehennemliktir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

     

    (Cennete ancak Müslüman olan girer.) [buhari, Müslim]

     

    (Beni duyup da Peygamber olduğumu kabul etmeyen Yahudi ve Hıristiyan, mutlaka Cehenneme girecektir.) [Hakim]

    • Like 1

  10. Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleri "TALEBE HOCASIYLA ÖLÇÜLÜR" buyurmuşlar. Bahsettiğiniz kitapları hazırlayan zat, Abdülhakim Efendi Hazretlerinin talebesidir... Meselenin ucu nereye gidiyor, iyi düşünmeli...

     

    Bir hadis-i Şerif meali yazmak istiyorum;

     

    Büyük İslam Alimi Ebu Nuaym İsfehaninin (Hilyet-ül Evliya) kitabındaki Hadis-i Şerif'de, (ÇALGIDAN ÇIKAN EZAN SESİ, ŞEYTAN EZANIDIR. BUNU OKUYANLAR, ŞEYTANIN MÜEZZİNLERİDİR) buyuruldu.

     

    Ayrıca;

    Elmalılı Hamdi Yazır, Araf suresinin 204. âyetinin tefsirinde diyor ki:

    Kıraet (okumak) ise bir ihtiyari iştir ki, akıllı ve konuşan bir insanın ağzından çıkanı anlamaya ve anlatmaya yönelik bir maksat taşıyan sesli olarak okumak demektir. Nitekim vahiy meleği olan Hz.Cebrailin işi bile aslında bir kıraet (Kur'an okuma) değil, bir ikra, yani okutmaktır. Allah’ın yaptığı iş ise vahyi indirmek ve kıraeti yaratmaktır. Cansız varlıklardan çıkan seslere kıraet denilemeyeceği gibi, aks-i sadadan, yani sesin yankılanmasından meydana gelen işe de kıraet denilemez. Bunun içindir ki, fakihler bir kıraetin yankılanmasından hasıl olan yankıya kıraet ve tilavet hükmü terettüp etmeyeceğini ve mesela tilavet secdesi gerekmeyeceğini beyan etmişlerdir. Bir kitabı sessiz olarak okumaya kıraet denilemeyeceği gibi, çalan veya çınlayan, yankı yapan bir sesi dinlemek de kıraet dinlemek demek değildir, bir çınlamayı dinlemektir. Şu halde Kur'an okuyan bir okuyucunun sesini aksettiren gramofon veya radyodan gelen sese de kıraet denilemez. Bu gibi sesler bir kıraet değil, bir kıraetin yankısı ve yansımasıdır, bunlara dinleme ve susma emrinin hükmü terettüp etmez. (s. 2361)

     

     

    Ve;

    Gramofondan [teyp, radyo, TV’de] okunan secde âyetini işitenin, tilavet secdesi yapması gerekmez. (Mezahib-i erbea)

     

     

    Ayrıntılı bilgi için;

    www.dinimizislam.com sitesine bakılabilir.

×
×
  • Create New...