Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Gazi

Üye
  • Content Count

    15
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by Gazi


  1. Bid'at ehli, bid'atini Allah rızası için terk etmedikçe, hiçbir ameli kabul olmaz.(Deylemi, İbni Neccar, Ebu Nasr, İbni Ebi Asım)

     

    Bid'at ehlinin tevbesi, bid'ati bırakana kadar kabul olmaz. (Taberani) Tevbesi kabul olmaz demek, bid'at ehli, bid'atinden sevap beklediği, iyi bir iş yaptığını sandığı için tevbe etmeyi düşünmez. Bu bid'atten vazgeçmediği için de ibadeti kabul olmaz.


  2. Gerçekten de çok farklı bir şiir.. Trradomir'in de dediği gibi nefis çizilmiş bir tablo. Böyle bir şiir zaten, batı canavarına direnen bir yürekten çıkar ancak. Boyun eğmeyen, direnen. Alttaki mısralardaki gibi, ruhi temizliğini kaybetmeyen.Ruhunu satmayan..

     

    Doğulu olarak ölmek istiyorum ben

    Sizin bir tek ama büyük bir gücünüz var :

    Karşınızdakini değiştirmek

    Beni öldürseniz de çıkmam buradan

    Kemiklerim değişecek toz ve toprak olacak belki

    Fakat değişmeyecek ruhum


  3. Dün sabah milletvekillerinden biri (adını hatırlayamadım) haber programında şöyle anltıyor;

    Yoldan geçerken simitçinin biri durdurdu beni. "Gel vekilim" dedi. Bir çay söyledikten sonra şöyle dedi: "biz artık herşeyi biliyoruz. siz gönlünüzü rahat tutun. bu olayların altında kımler var kımler yok az çok tahmin edebiliyoruz. bu millet artık uyumuyur. gözünü açtı."

     

    Valla eğer ki simitçi N-F-K abimin bahsettiği "derin"lerden değilse, millet yavaş yavaş gözünü açtı. artık kim neresini yırtarsa yırtsın, gündemi soğutmakla, milletin gözüne perde çekmek ile bu iş olmaz. Ben bile Hükümeti desteklemeyen bir insan olarak, iktidarın üstüne bu kadar gidilmesine tahammül edemiyorum artık. inat olsun diye, oy verecem..


  4. 24 Mayıs 2006 Çarşamba

    > Hüseyin Türkoğlu

     

    İSTANBUL - İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhammet Nur Doğan, Necip Fazıl Kısakürek’in tarihi değiştiren kahramanların soyundan bir umman olduğunu söyledi. TGRT HABER TV’de canlı olarak yayınlanan “Çerçeve’den Yansımalar” programında Genel Yayın Müdürümüz Fuat Bol ile yazarımız İsmail Kapan’ın bu haftaki konuğu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhammet Nur Doğan oldu. Prof. Doğan, Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in hayatı, fikri ve edebi çalışmalarının ele alındığı programda, Bol ile Kapan’ın sorularını cevaplandırdı. Necip Fazıl’ın vefatının 23. yılı dolayısıyla gerçekleştirilen programda Üstad’ın gençliğin ruh mimarlarından biri olduğunu ifade eden Prof. Doğan, “Üstad’a göre sanat, Allah’ı aramaktır. Geri kalanı çelik çomaktır. Üstad, şiirde en üst merhaleye ulaşmıştır. O şiiri yazarken şiirin de sanatın da felsefesini yapmıştır. Ahlak, felsefenin bir alt koludur ve Üstad bu konuda ahlaki değerleri hep ön planda tutmuştur” dedi.

     

    Önemli olan insandır

    Divan Edebiyatı’nın insanı her zaman övdüğüne dikkati çeken Prof. Doğan şöyle devam etti: “Edebiyat aslında hayatın endam (boy) aynasıdır. Üstad, edebiyatı, insanın boy aynasında kendisini izlemesi olarak tabir etmiştir. Edebiyatı köklü olmayan milletlerin geçmiş bilinci olmaz ve kendisini algılayamaz. Burada önemli olan bin yıllık çınar olmaktır. Biz bu medeniyeti temsil eden bir milletiz. Divan şiirinde aşk, çözülememiş bir bilmecedir. Bu olay, ta Orta Asya’dan bugüne süregelen bir süreçtir. Edebiyatta kelimeler çok önemlidir. Kamus (sözlük) namustur. Milli olmadan evrensel olamazsınız. Gül, bülbül gibi kelimeler Farsça’dır, ancak artık Türkçe olmuştur. Bunları yok sayamazsınız.”

     

    Fikir çilesi çekiyordu

    “Aşk olmayınca meşk olmayacağı”nı ifade eden Prof. Dr. Muhammet Nur Doğan, “Beşeri aşk, ilahi aşkın köprüsüdür. ‘Güzele bakmak sevaptır’ sözü buradan gelir. Çünkü bütün güzellikler Allah’tan gelir ve kainatta güzellik esastır. Allah her şeyi güzellik üzerine yaratmıştır. Yani, ışık bir değerdir. Karanlık ise ışığın olmamasından kaynaklanır. Şairler de bu güzellik sıfatının bir tecellisi olarak, sanata yöneliyor. Allahü teala mutlak yaratıcıdır. Sanatçılar da Allah’ın verdiği bir özellikle yine Allah’ın yarattığı değerler üzerinden şiir, hat, gibi sanatlar meydana getiriyorlar” şeklinde konuştu.

    Necip Fazıl’ın tarihi değiştiren kahramanların soyundan bir umman olduğunu ifade eden Prof. Doğan şöyle devam etti: “O kendine sığmayan, aşkın bir insandı. Üstad’ı üstad yapan ölüm ve ötesine ait düşünce ve ruh çarpıntısıdır. Onda müspet bir ihtiras vardı. Sık sık Milli Türk Talebe Birliği’ne gelir konferans verirdi. Oraya gelişi törensel bir hal alırdı. Çok farklı bir insandı ve toplulukları ateşliyordu. Şairlerde benlik duygusu gelişmiştir ve kendine güven olarak beliren bu duygu Üstad’da da görülüyordu. Bu varoluşun ispatı gibiydi ve Necip Fazıl’a da yakışıyordu. Tabi kendine has nazları vardı. Ancak konuşmalarında müthiş bir ateşleme gücü vardı.”

     

    Gençliği yönlendiriyordu

    Üstad’ın esas olarak fikir çalışmaları olduğunu belirten Prof. Doğan, “O fikir çilesi çekiyordu. Beynini kanatırcasına düşünüyordu. Dünya hayatı insan için bir gurbet hayatıdır ve şairler aşk derken bunu kasteder. Bugün aşk basit bir alakaya düşürülmüştür. Halbuki gerçek aşk yakıcıdır. Klasik edebiyatta bu işlenir ve aşkın ateşi birçok şiirde kainata sığmayacak şekilde yer bulur. Aşkın felsefi bir derinliği vardır. O mukaddes bir çiledir. Üstad’da da bu var” dedi.

    Üstadın kendi düşünce değerlerinin oluşmasına sebep olduğunu söyleyen Prof. Doğan, “O karizmatik kişiliğiyle gençliği çok etkiliyordu. Ben de onun Sakarya Türküsü ile düşünce değerlerime kavuştum” dedi. Necip Fazıl’ın yeteri kadar anlaşılamadığını, kendisinin de bundan zaman zaman bahsettiğini ifade eden Prof. Doğan, “Üstad gaibi sorguluyordu. Kendi içine dönük bir sorgulama, nefs muhasebesi yapıyordu. Belli bir dönemden sonra ideolojik şiirler yazmış ve gençliği yönlendirmeye gayret etmiştir. Duygusal planda Üstad’ı anladık ancak onu bütünüyle kuşatamadık. Ruhunda ve kalbinde kopan fırtınaları göremedik. Üstad’ı anlayabilmemiz için öncelikle aynı dili konuşmamız gerekir. Halbuki O’nun kullandığı kelimelerin birçoğu şimdi artık kullanılmıyor” şeklinde konuştu. Üstad’ı tanımak için şiirinin tahlil edilmesi gerektiğine işaret eden Prof. Doğan, “Şiirde mana ve lafız vardır. Üstad, şiirlerinde ruh ile maddeyi buluşturur gibi bu ikisini buluşturuyordu. Günümüzde ise manadan kaçar olduk. Böyle olunca da şiir zevki ölüyor” dedi.

     

     

    > ‘Üstad’ı rahmetle anıyoruz...

    İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhammet Nur Doğan, Necip Fazıl Kısakürek’in “Çile” şiirinin yeterince anlaşılamadığını söylediğini hatırlatarak, “Üstad’ın, S. Abdülhakim Arvasi ile tanıştıktan sonra kendisini bulduğunu görüyoruz. Bu dönüşümü şiirlerinde de görmek mümkün” diye konuştu. Üstad’ın şiirlerinden örnekler de okuyan Prof. Doğan, Necip Fazıl’ın ustalıkla mücerret kavramlara müşahhas, müşahhas kavramlara ise mücerret manalar yüklediğini söyledi. Prof. Doğan sözlerini şöyle tamamladı: “Üstadın ‘Destan’ şiiri aynanın topluma tutulmasıdır. Bu şiirde gerek günümüzün ahlaki çöküntüsü ve gerekse ekonomik adaletsizlikleri gözler önüne sermiştir. Bir toplumun ruhundan koparılması bu şiirde en güzel şekilde ifade edilmiştir. Üstad’ı bir defa daha rahmetle anıyoruz.”

     

    Türkiye Gazetesinden alınmıştır.


  5. Bolu Belediyesi'nce Üstad Necip Fazıl'ı tanımak ve Anlamak konulu konferans düzenlendi. Üstad'ın vefatının 23. yılı dolayısıyla düzenlenen konferansın açılışında konuşan Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz;

     

    Necip Fazıl'ın büyük bir edebiyatçı olmasının yanında önemli bir dava adamı olduğunu söyledi.

    Yılmaz, üstad'ın hayatı boyunca yaşan çizgisinden en ufak bir tavizde bulunmadığını belirtti.

    Konferansa Eski Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü de katıldı.

     

     

    Biz buradan, Bolu Belediyesini tebrik ediyor, bu tip konferansların Türkiye'nin her ilçesinde düzenlenmesini diliyorum.


  6. Üstad kitap okur muydu?

     

    22 Mayıs 2006 Pazartesi

    Kitaptan uzak olduğu ve az kitap okuduğu söylenen Üstad Necip Fazıl Kısakürek (26 Mayıs 1904-25 Mayıs 1983), gerçekten okumaz mıydı?

    Bu iftira, Üstad’a düşman olanlarca ortaya atıldı fakat onu iyi tanıdığı halde kıskançlığından adını karalamak isteyen dostları tarafından daha geniş kesimlere yayıldı.

    “Yeni bir görüş ve duyuş mimarisinin toprak üstünde sarayını kuracak tek vasıta kitap” diyen bir şairin ve fikir adamının, her dem söyleyecek taze sözü olan bir dehanın kitaptan uzak olduğunu söylemek sadece insafsızlık olur.

    Hakan Yaman’ın (İkideniz, Nisan-Mayıs 2006) “Kafası Kütüphane Adam Necip Fazıl Kısakürek” yazısını okuduğum günlerde, bu tartışmalar yeniden alevlenmişti.

    O’nu bir ‘arşiv faresi’ olarak görmek isteyenlerle, kafasını kitapların arasına gömüp ordan- burdan aşırdıklarıyla kendi kitabını oluşturan bir yazar olarak bilmek isteyenlerin ortaya attığı bu iddialara, Üstad, yine kendi eserlerinde cevap veriyor. Özellikle gençlik yıllarında, bir insan ömrüne sığamayacak yoğunlukta okuma cehdinin O’nu nasıl Necip Fazıl Kısakürek yaptığını yine kendisi anlatıyor.

    ***

    Burada sözü fazla uzatmaya gerek yok; vefatının 23. yılında rahmetle yâd ettiğimiz Üstad’ın, kitap ve okuma macerasını, kendi kaleminden seçtiğim birkaç cümleyle sunmaya çalışacağım:

    * Tam otuz yaşındayım... Yedi yaşından beri, çok defa yatağıma yüzükoyun uzanıp bir mum ışığında okuduğum kitaplar uçsuz bucaksız bir sahife... (Allah Kulundan Dinlediklerim, s. 9)

    * Pol ve Virjini’yi, Verter’i, Anna Karenin’i okuyor ve henüz 10 yaşındaki beynimi bunların teknesinde yoğuruyorum. Mişel Zevako ve benzerlerinden vazgeçmiş değilim. (Kafa Kağıdı, s. 118)

    * Şeyh Galib’e kadar Divan şiirinin ve Anadolu halk şairlerinin soylu ve köklü hüviyetleri bir tarafa; Abdülhak Hamid’ine ve Tevfik Fikret’ine kadar bütün Tanzimat ve Tanzimat sonrası edebiyatı gözümde her an kuklalaşmakta... (O ve Ben, s. 44)

    * İngilizce yolundan Garp edebiyatiyle de temas kurmuş, Şekspir’den Oskar Vayld’a, Fuzuli’den Ahmet Haşim’e kadar köşe bucak, taramaktayım. (O ve Ben, s. 48)

    * Meslekten asker değilim. Fakat Harp tarihleriyle tabiye ve stratejya meselelerini okumaya bayılırım. İhtiyat zabitliğimi yaparken, alay kumandanımın hayretini çekecek mikyasta Türkçe ve Fransızca askerlik eserlerine dalmıştım. (Çerçeve, s. 242)

    * Hapis odası değil bu, konforlu bir revir... Oku okuyabildiğin, yaz yazabildiğin kadar... (Babıali, s. 121)

    * Hastayken Mısır Çarşısından ot seçmek yerine, sahaflardan kitaplar devşirmeye bakmıştım. Henüz bu kitapları iyi, kötü diye ayırt edebilecek bir müdir fikri ölçüsüne de malik değildim. Tasavvufa, İslam mütefekkirlerine, evliya menkıbelerine ait ne varsa... Kafamda tamamiyle posalaşmış; hurdalaşmış hale gelen Batı büyükleri bir tarafa; asıl Doğu ve İslam büyükleri arasında benimkine benzer bir nefs muhasebesinden, fikir çilesinden geçmiş biri var mıdır diye bakıyordum. (O ve Ben, s. 123)

    * Doğuyu başta Arab olmak üzere bütün şaheserleriyle dilimize geçirmeğe mecburuz, Garbla Şark arasındaki büyük nefs muhasebesini kavramak ve kendi kaynağımızı tanımak için tek yol bu. (Çerçeve 1, s. 118)

    * Bir arkadaşım bir İngiliz’in eserini tercüme etmiş bana gönderdi: Yeni Cemiyette Ruh İnhitatı... Zavallı muharririn hali dikkatimi çekti, adam ıstırabını söylemiyor, süblime edemiyor, edebilse belki teskin olacak, onun için şiire teşbihlere kaçıyor. (Konuşmalar, s. 183)

    ***

    Yukarıda sıraladığım ve daha yüzlercesi elimin altında olan anekdot, Üstad’a ‘okumuyor’ diyenlere verilecek en güzel cevabı oluşturuyor.

    Gelecek yazımda, O’nun nasıl bir ‘kitap kurdu’ olduğunu bizzat dostlarının ağzından anlatmaya çalışacağım.

     

    Yansımalar

    Türkiye Gazetesi

    Özcan Ünlü

×
×
  • Create New...