Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

mirasyedi1

Üye
  • Content Count

    48
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by mirasyedi1


  1. ah trradomir ah...çok güzel demagoji yapıyorsun.demagoji yaparak sadece fikirsiz insanları kandırabilirsin.sen o fikirsiz insanları kandırmaya devam et.sana hayal ülkende mutluluklar...kendini ve kendin gibi insanları kandırmaya devam et kardeş.kim tutar seni...aslansın sen...heyyyt be...


  2. Taraf gazetesinde yayınlanan ve Nevzat Çiçek imzasını taşıyan "Kürt İslamının Yeni Yol Haritası" yazı dizisinde Abdullah Öcalan ve PKK'nın dinle ilişkisi ile ilgili ilginç iddialar yer alıyor.

    13 Mart 2008 12:19

    Yazı boyutunu büyütmek için

    Yazıda ortaya atılan en ilginç iddialardan biri ise, teröristbaşı Öcalan'ın gençliğinde "dindar" olduğu, ancak daha sonra okuduğu bir kitabın etkisiyle Marxist olduğu şeklinde...

     

    Abdullah Öcalan’ın gençliğinde namaz kıldığı, namaz grupları oluşturduğu ve İslamiyet’ten uzak olmadığı kendi anlatımlarından biliniyor. Ancak Öcalan’ın okuduğu "Sosyalizmin Alfabesi" kitabı bütün dünya görüşünü değiştirecek ve Öcalan “Muhammed kaybetti, Marks kazandı” diyecekti.

     

    HAYALİ DİN ADAMI YA DA SUBAY OLMAKTI

     

    Teröristbaşı Öcalan, notlarında o günleri şöyle anlatıyor: "Ortaokuldan sonra öğretmen okulunu değil liseyi tercih ediyordum. Paralı olmasına güç yettirmek zordu. Parasız lise veya meslek okulu önümde duran seçeneklerdi. Fakat asıl tutkum askeri liseydi. Yaşımın tutmaması belki en büyük hayal kırıklığına uğramama yol açtı. Bu olay toplumu güçle dönüştürme hayalime sanki büyük bir darbe olmuştu. Din ve askeri alanda gelişemeyeceğim anlaşılınca, siyasi alanı hedef belirleyecektim. Bu amaçla kazandığım tapu kadastro meslek lisesi bir geçiş amacı olacaktı. Bu okul Ankara’nın merkezindeydi."

     

    ÜLKÜ OCAKLARINA DA TAKILMIŞ

     

    "1966-1969 yıllarında okudum. Sınıfları başarıyla geçtim. Lise 2. Sınıfa kadar dinsel ideoloji ağır basıyordu. Namaz gruplarını lisede oluşturmaya devam ettim. Ülkü Ocakları ile komünizmle mücadele derneklerine gittim. Süleyman Demirel’in de geldiği bazı konferansları burada dinledim. İdeolojik yönden en çekici etkiyi Necip Fazıl Kısakürek’in konferanslarında hissettim."

     

    DİNE KARŞI DEĞİLİZ; DİN BİR KÜLTÜRDÜR

     

    Öcalan; “Dini reddetmiyoruz, dine karşı değiliz. Benim din konusunda daha önce de yaptığım, birçok değerlendirmem vardır, konuya bakışım biliniyor, bilinmektedir. Din bir kültürdür, diğer kültürler kadar yaşama hakkı vardır.” diyordu.

     

    YA ALLAH İLE BAŞLAYAN BİLDİRİLER

     

    PKK din konusunda “Kürdistan İmamlar Birliği, Kürdistan İslam Partisi, Kürdistan Yurtsever Din Alimleri Birliği” gibi oluşumlarla ya doğrudan ya da dolaylı ilişki içindeydi. Öcalan ise İslam ülkeleri temsilcilerine de mektup göndererek yardım istiyordu. Öcalan: “Irk, dil ayrımı yapmadan bütün

    insanlığı kucaklama yeteneğindeki İslam dini Kürdistan halkının da manevi dünyasına yol gösteren bir rehberdir.” diyordu.

     

    Daha 1990 Nisan ayında bölgede PKK’ya karşı, devlet güdümlü bir İslami hareket oluşturmaya çalışıldığını da vurgulayan Öcalan, buna rağmen Türkiye’nin PKK İslam ilişkisi üzerinde durarak, ‘tarihte de olduğu gibi’. Ankara’nın irticaya karşı olma bahanesiyle mücadeleyi bastırmaya çalışacağını da tahmin ediyordu.

     

    "ÖCALAN'I ÖNDER YAPAN RABBİMİZE ŞÜKREDERİZ!"

     

    1980 sonralarında, “Laa İllaha İlla (A)llah” ya da Müslüman kardeşlerimize diye başlayıp “ Ya Allah” ile biten PKK bildirilerine özellikle sınır illerinde

    rastlanmaya başlandı. PKK tarafından Güneydoğu’da dağıtılan “İslam dinini istismar eden, emperyalizmin uşağı TC’yi tecrit ve teşhir edelim.” başlığını taşıyan bir bildiride aynen şöyle diyordu:

     

    “Yeri göğü, taşı toprağı, canlı ve cansız tüm varlıkları yoktan var eden, vardan yok edecek olan, ay ve güneşin şavkıyla tüm karanlıkları aydınlatan, iyi ile kötüyü ameline göre cezalandıran, ya da mükâfatlandıran en son dinimiz olan Müslümanlığı yer yüzüne yaymak için Hz. Muhammed’i (SAV) yaratan

    ve bugün de katliamcı, barbar, zulümkar faşist Türk egemenlerine karşı, Kürdistan halkının önderliğini yapmasını emrettiği Öcalan’ı başımıza önder eden, yüce rabbimize şükrederiz.

     

    Taraf gazetesi

     

    kaynak:http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=306073


  3. EL CEVAB-I MÜHİMME:

     

    trrrrrrrrrrrradomir kardeş cevabını okudum ve epeyce güldüm ve Allah seni inandırsın hala da gülüyorum bu satırları yazarken...

    Saçmalamadan bahsettin,aptalca düşünceden bahsettin.aferin güzel hakaret ediyorsun.tebrikler...

    Benim taktiği kullanarak benim hipotezimi çürütmeye çalışıyorsun,mukallitliğin de fevkalade ve takdire şayan..

    Gelelim bu çürütme faaliyetlerinin kendince mihenk taşlarına...

    1-Atatürkü sevmeyeni pkk ile aynı kefeye koymadım ve eşdeğer saymadım,iletimde de görülüyor ki Atatürk DÜŞMANLARINDAN bahsettim sevmeyenlerden değil.Bir kişiyi sevmemekle o kişiye düşman olmak aynı şey değildir.Bunu ayırt edebilecek kadar akıl,mantık ve fikir sahibisiniz (olmama ihtimali de var ayırdedemediğinizden dolayı)

    2-Kübadan örnek belirtmişsiniz beni taklit ederek,yalnız bir yeri gözden kaçırmışsınız.Kübanın Türkiye ile ilgili bir alakası yok,ama hem atatürk hem de pkk Türkiyeyi ilgilendiriyor.kübanın ilgisi ne bizle...

    3-Pkk adam öldürüyor,ülkücüler de adam öldürdü örneğinden beni alt etme hamleniz tamamen safsata.Çünkü pkk vatanın bütünlüğünü korumak isteyenleri öldürüyor,ülkücüler kimi öldürdü vatana kastedenleri.bundan dolayıdır ki bu örneğiniz de çöpe...

    Benim saçmaladığımı söyleyip siz saçmalamanın cılkını çıkartıyorsunuz ve zaten cevabınızda belirtmişsiniz ve itiraf etmişsiniz ''ve sınırsız saçmalama...''diye.Böyle mat etme yöntemi olmaz be kardeş...

    neyse belki bi daha ki sefere mat edebilirsin,bir başka bahara kaldı hayaliniz...

    hoşçakalın trrrrrrradomir kardeş...


  4. Işık Evler

     

     

    Işık evler, ışık süvarilerinin kışlaları, hak erlerinin halvethâne ve zaviyeleri, gözlerini ilim ve marifetle açıp-kapayan kudsîlerin varidat iklimleridir. Tadını, havasını, rengini, rayihasını ötelerden alan ışık evler, dünyada, ukbâ yamaçlarına kurulmuş ve fizik-ötesi âlemlerin rasathaneleri gibidirler. Onların aydınlık ikliminde en mübtedî insanlar bile, mikro âlemin en sırlı koridorlarında rahatlıkla dolaşabilir.. ve makro âlemin en girift, en ürpertici derinliklerini bir solukda geçer; geçer de, hareket noktasının aydınlığı sayesinde kara deliklerin merkezine ışıktan tahtlar kurarak inanca açık sinelere tefekkür, ma'rifet ve zevk-i ruhani tayfları salarlar.

     

    Işık evler, hangi şehir, hangi mahalle ve hangi sokakta bulunursa bulunsun, ötelere açık içyapılarının remzi olan kapılan, pencereleri ve binaların ön cephesinden caddeye sarkan cumbaları gibi balkonlarıyla, her zaman emsali evlerden bir kaç adım ötede bulundukları hissini uyarır ve sonsuza açılmaya namzet ruhlar için âdeta birer terminal, birer liman vazifesi gördüklerini hatırlatırlar. Gönül gözleriyle bu terminal ve bu limanlarda dolaşmasını bilenler, gün gelir, ulaşacakları sahillerin rüyalarıyla o kadar mâverâileşirler ki, kâh gözlerini yumar burayı dinler oranın diliyle cevap verirler, kâh oraya ait soluklarla coşar buradan nefeslerle neler neler fısıldarlar...

     

    Işık evler, çevrelerindeki bina yığınları itibariyle, tıpkı hâle içinde yıldızlar topluluğuna nur âyetini tefsir eden bir mehtab veya ebedî nur, ebedî huzur arayanları firdevslere ulaştırma yolunda kurulmuş birer han gibidirler.. dikkatle bakanlar için her zaman, bu ışık yalılarının iç yapıları ve derinliklerinde "Allah onların, (diğer binalardan daha ziyâde) yükseltilmelerine ve (her şeyden yüksek, yüce) isminin oralarda anılmasına, (dört bir yanda gürleyen yasak velvelerine rağmen) izin verdi.. içlerinde sabah-akşam O'nu tesbihlerle yâd eden öyle yiğitler var ki, ne ticâret (ve ticaretteki kazanç cazibesi) ne de alım-satım, Allah'ı zikirden, namazlarını dosdoğru yerine getirmekten ve zekatlarını bihakkın eda etmekten onları alıkoymaz; (zira) onlar kalblerin (mehafetle) gözlerinde (hayret ve dehşetle) döneceği günden korkar (ve tir tir titrerler) " hakikatinin nümâyan olduğu hissedilir.

     

    Bu evlerde herkes hemen her zaman, tabii, düşüncesinin berraklığı ölçüsünde, hem kendi benliğinin derinliklerinden hem de bütün varlığın ruhundan kopup gelen bir şiiri dinler gibi olur.. ve yine bu evlerde, uyanık her gönül, ışık çağından günümüze kadar uzayıp gelen renk renk ve asırlara sinmiş, pek çok hatıraların, hatıraların bağrında tüllenen hülyaların inşirah veren veya inleten birer nağme haline geldiğini duyar, hisseder.. yer yer hüzünle buruklaşır, zaman zaman da sevinçle kanatlanır; ama mutlaka o sihirli dönemlerin büyüsünün te'sirinde kalır ve mahmurlaşır...

    Bu evlerde idrak edilen aydınlık gün ve gecelerin içinde insan adeta, bir saadet rüyası yaşar.. bu büyülü dünyada herşeyi neş'eye, sevince çeviren öyle sihirli anlar ve dakikalar olur ki, insan, buğu buğu dört bir yandan gelip ruhunu saran bayıltıcı mutluluklar karşısında, muvakkaten dahi olsa, dünyada olduğunu unutur ve bu tatlı rüyadan kat'iyyen uyandırılmak istemez.

     

    Bu evlerde, imanı, ibâdeti, duayı, zikri, fikri, uhuvveti, vefayı ötelere ait derinlikleri ile duyup-yaşama bahtiyarlığına erenler, âdeta her an yeniden doğar, baharlar gibi duygularıyla yeşerir, derken çeşit çeşit varidatla dolgunlaşan o kendilerine has hava, bütün gönüllerini bir saadet va'diyle kaplar ve çok defa onların, hayra açık sinelerinde Cennet yaylalarının ferahlatıcı esintileri duyulur.

     

    Bu evlerde, her fecir, bir fetih ve zafer rengiyle tüllenir.. onların her köşesinde, evrad-u ezkâr gülbanklar gibi gürler.. gönüllerde başlayıp, verâlara uzanan yolların tâ öbür ucu görünür.. ve bu evlerin kutlu sakinleri her yeni güne, itmi'nan dolu, lezzet dolu masmavi duygularla uyanırlar.. uyanırlar da, ne faniliğin kırıp-döken, saçıp-savuran fırtınalarını duyar ne de zevalin burkuntulu mırıltılarından müteessir olurlar. Zira, onların dörtbir yanıyla nurlara açık dünyalarında, yokun, yokluğun yeri yoktur. Onların nazarında, yeryüzündeki bütün toplanıp-dağılmalar, gelip-gitmeler, askerin kışlada, talebenin mektepte toplanıp dağılmasından, gelip gitmesinden farksızdır. Toplanırken talim ve terbiye için toplanırlar; dağılırken de bu kışla ve bu mektepte elde ettikleri temiz duygu, nezih düşünce, güzel ahlak, imanlı fazilet ve Yaradan'la irtibatlarının mükâfatını almak için dağılırlar.

     

    Onlar için burada geçirilen günler tıpkı bir temaşa zevki içinde geçirilir; ötelere seyahat da bir sıla iştiyakı ve asıl vatana kavuşma neş'esiyle. Burada kaldıkları sürece, hep iman bağ ve bahçelerinin zümrüt tepelerinde dolaşır; bol bol irfan ve iz'anlarının meyvelerinden yerler.. ötelere davet ve terhis vakti gelince de, bir yeni hayata uyanıyor gibi sevinçle göç eder giderler.

     

    Işık evlerde hava kararıp, gece o sihirli atmosferiyle her yanı sarınca, birdenbire herşeyin dili ve edası değişir; her ses, kalb atışlarının ritmine uyar, her söz bir büyü halini alır.. açık beyan yerini remizlere, işaretlere bırakır.. ve evin içi, sabah saatlerinde güneşe uyanan bir kovana döner.. derken sırlı ve sihirli gelip gitmeler başlar.

     

    Çiçek-kovan arası gelip-giden arılar gibi, ışık almak, ışık vermek ve nurdan düşüncelerle petekler örmek için bu büyülü konup kalkmalar tâ gece yarılarına kadar sürer. Hemen herkesin ruhunda ayrı bir derinlik oyan geceler, ışık evlerin ışık süvarilerine dâhiyane ilhamların kapılarını aralar, onları dâhiyane düşündürür, dâhiyane konuşturur ve onlara, gönüllerine benzeyen yüksek mefkureler, hülyalarına benzeyen renkli arzular aşılar ve sırlarının altındaki en gizli fikirleri ortaya çıkarır. Onları geçmişin hâtıraları ile mest eder ve geleceğin hülyalarına doğru şahlandırır.

     

    Herşeye ledünnî bir lezzetin sindiği ve gönüllerin, güzelliğe, ümide, neş'eye, aşk-u şevke kaydığı teheccüd saatlerinde, gözden gönüle, gönülden tâ fezanın derinliklerine kadar, her yerde karanlıkların bozguna uğradığı ve her yanı ışıktan bir atmosferin sardığı hissedilir. Bu hülyalı mavilikler içinde, evlerde, sokaklarda, yol boylarında göz kırpan ışıklar, yıldızlarla bitevî bir tablo teşkil ediyor gibi uç uca, yan yana gelir ve bu iki dünya arasında gel-gitler başlar.. ve her şey, herkes, âdeta semâvileşir... Herşeyin iç içe girdiği bu masmavi dakikalarda ışık evler, sihirli bir ülkenin büyülü şatoları gibi, semtinden geçenleri içine çağırır, bağrına alır.. onların gözlerine ziya çalar, gönüllerini aydınlatır.. onları, karşı koyamayacakları ma'nâ anaforlarında dolaştırır. . ruhlarına varlığın ve varolmanın güzelliklerini fısıldar.. ve onların vicdanlarına hiç bir zaman te'sirînden kurtulamayacakları ilham esintileri, semâvîlik yüklü sesler ve sözler yüklerler.

    Işık evler, gelmiş-geçmiş mukaddes binaların en velûdu, en doğurganı'dırlar; oralarda ışığa uyanan herkes, hemen karanlıkla hesaplaşmaya geçer.. ona karşı kıyam eder ve bu duygusunu da her yerde bir mum yakmak suretiyle hayata aktarmaya çalışır. Bu itibarladır ki, ışık evlerin çoğalıp gelişmesi, tasavvurlar üstü ve hendesîdir. Hatta çok defa, kudsîlerin kudsîlik sınırlarını zorlamaları ölçüsünde hendesî katlanmaların da aşıldığı görülür. Hem öyle bir aşılır ve öyle bir görülür ki, ne asırlık karanlık düşünceler, ne her yerde onlar için bir tuzak kurup bekleyen karanlık ruhlar, ne de onları yakın takibe alan dış kaynaklı sapık zihniyetler, birer tecellî sırrıyla zuhur eden bu aydınlık evlerin çoğalma hızını engelleyemez ve onların önünü kesemez.. nasıl kesebilir ki, onlar Kudret-i Sonsuz tarafından gündüzleri ve ortalık ağardığında nimete şükür duygusu meşcereliğinde, geceleri de nikmetleri aşma seralarında sürekli gelişip çoğalmaya göre proğramlanmışlardır. .. Ortaya çıktıkları günden bu yana, gecelerin en karanlık anları bile, onların sesini kesememiş ve susturamamıştır. Sesini kesmek, susturmak şöyle dursun ışık evler ve ışık evlerin derinliklerinde kendilerini huzura, sükûnete ve itmi'nana salmış bu gönül erleri, o aydınlık dünyalarda hep Hızır'a ait nağmeler dinlemiş ve Cibril soluklarıyla yay gibi gerilmişlerdir. Geceler, sırlı vâridatıyla her zaman onlara bir mûsikî gibi tefsir etmiş ve duygu duygu onların gönüllerine damlamış, sabahlar, birer "ba's-u ba'de'l-mevt" yeniliğiyle onları kucaklamıştır. Onlar hiçbir zaman mutlak boşluk, mütemâdi karanlık yaşamamış ve hiçbir zaman bitevî sükût ve sürüp giden tevakkufa takılmamışlardır.

     

    Onlar, zamanın sükûtlarla dolu, bunaltıcı ve hummalı günleri altında bile, ruhî rabıtaları sımsıkı, arzu ve emelleri dipdiri, irâdeleri de çelik gibi öyle yiğitlerdir ki, gönüllerinin mağriblerinde de meşriklerinde de her zaman tulû'a açık yaşamış ve varlığın sise-dumana büründüğü, her yanda hazan çağladığı, renklerin, renklerde güzelliklerin ağlayışa kapandığı en buhranlı günlerde dahi en içli, en ledünnî, en zevkli dakikalar yaşamışlardır.

     

    Evet, hazan en gamlı mûsikîlerle coştuğu, coşup gönüllere dolmaya başladığı, insanî duygular itibariyle saadetin talihsizliğe, neş'enin hüzne yenik düştüğü demlerde dahi, onlar iliklerine kadar bir aşk u vuslat ihtiyacıyla tütmüş ve köpürmüşlerdir. Her zaman en tatlı neticelerle noktalanan en güzel saatler onların gönüllerine boşalttıkları parça parça mutlulukların yanında, daha büyük bir saadet ümidini fısıldamayı da ihmal etmemişlerdir. Dolayısıyla da onlar, her an daha derin bir aşk u iştiyak iklimine kaymış ve daha duru, daha canlı bir vuslat ihtiyacıyla coşmuşlardır.


  5. Edit// BDG

     

    Konunun kışkırıtıcı mesajlara dönerek devam etmesi tarafımızca kabul edilemez. Atatürk'ten teröristlere kadar mantığı uzatarak insanları töhmet altına almak ne kadar yanlışsa Atatürk'ü de boş ve kuru kafaların boş ve kuru mantıklar içerisinde eleştirmesi ve bir gayeye bağlanmadan ve hedefi görmeden sağdan soldan duydukları ile tenkit etmesi o denli yanlıştır. Lütfen ortamı germeden ve düşünce menbaımızdan fikirler üreterek konuyu devam ettirelim.

     

     

    Saygılarımla...


  6. Çeçen Milli Marşı

     

    Gece kurt yavrularken çıktık dünyaya

    Sabah kükrerken arslan, ismimiz konuldu

    Lailahe illallah

     

    Kartal yuvalarında analarımız emzirdi

    At üstünde kavgayı babalarımız öğretti

    Lailahe illallah

     

    Halk için vatan için yetiştirdi

    Onlara bir zarar geldiğinde yiğit kesildik

    Lailahe illallah

     

    Dağların şahinleri zaferle yetişti,

    Zorluğun bozgunundan gururla çıktık

    Lailahe illallah

     

    Tunçtan dağlar kurşun gibi erise de

    Yaşamdan ve savaştan onursuz çıkmayız

    Lailahe illallah

     

    Ey kara toprak her zerren baruttan ağlasa da

    Hüzünlü bir şekilde sana dönmeyeceğiz

    Lailahe illallah

     

    Hiçbir zaman hiçbir kimseye pes etmedik biz

    Ecel veya zaferden biridir seçeneğimiz

    Lailahe illallah

     

    Yaralarımızı ağıtlarla sararken bazılarımız

    Değerli gözlerimiz maharetle canlanır

    Lailahe illallah

     

    Açlık kıvrandırırsa ot yeriz

    Susuzluk bezdirirse sıkar suyunu içeriz

    Lailahe illallah

     

    Gece kurt kuzularken çıktık dünyaya

    Hakka, vatana ve Allah'a sadığız biz

    Lailahe illallah

     

    Söz : Abuzar Aydemirov


  7. tabiki putlaştıran olacaktır normaldir.çünkü atatürkün etrafında birçok yalaka diye tabir edilen insanlar vardır ve atatürkten makam mevki gibi bekleyenler putlaştırmışlar,ifrat dercesinde şiirler yazmışlardır.mesela o şiirler biri:

    kabe arapların olsun anıtkabir bizim mabedimiz gibi şiirler..ama bu putlaştıran zihniyetin sorunu.

    atatürkün büstleri konusuna gelince...dinimizde heykellerin yeri yoktur ve bulunması haramdır.ama o büstleri görünce rahatsız olmanıza bi anlam ifade edemedim.çünkü eminimki bu dini duygulardan dolayı değil,atatürke olan rahatsızlığınızdan dolayı.ben o büstleri görünce asabiyy-i milliye damarlarım kabarıyor ve milli mucadele aklıma geliyor ve gururlanıyorum.çünkü atatürk dünyanın takdir ettiği bir liderdir.

    Atatürke karşı içimde karşı koyamadığım ve koymaya gerek duyamadığım sevgi ve saygım var.

    ne diyor:

    ''muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.''

    beni titreten sözlerinden birisi...


  8. Çırpınırdı Karadeniz

     

    Çırpınırdı karadeniz

    Bakip Türk'ün bayragina

    Ahhh olmeden bir gorseydim

    Düşebilsem topragina

     

    Sirmalar sarsam koluna

    İnciler dizsem yoluna

    Firtinalar dursun yana

    Yol ver Türk'ün bayragina

     

    Turkistandan esen yeller

    Simdi sana selam soyler

    Vefali Türk geldi yine

    Selam sana Türk'ün bayragina

     

    Kafkaslardan asacagiz

    Türk'lüge şan katacagiz

    Türk'un şanli bayragına

    Turan ele asacagiz


  9. eşref ziyadan

     

    Kalksam ve Dirilsem

     

    Gecenin karanlığında hep yanımda olsan

    Mücadelen ve kıyamın rehberim olsa

    Mekkenin ortasında kabenin yanında

    Rahmani hareketin bir eri olsam

     

    Ben kalksam ve dirilsem imanımla yücelsem

    İçimdeki benliği tek tek eritsem

     

    Issız çöl gecesinde ardından gitsem

    İzini bulsam yanında bir an otursam

    Ayağının tozuna yüzümü sürsem

    Sürsem sürsem erisem arşa yükselsem

     

    Ebu Bekr’in aşkını duysam kalbimde

     

    Beynimi kemiren şirkten kurtulsam

    Hicreti kendime yoldaş edinsem

    Mağaranın eşiğinde güvercin olsam

     

    bu ezgiyi her dinlediğimde ötelere giderim.ah küçük hokkabazlık ah...

    dinlemek için:

    http://www.youtube.com/watch?v=o68NMSLYnfY

    • Like 1

  10. imkansızlıklardan falan bahsettiniz.yatırım yapılmaması pkkya teveccüh edilmeyi gerektirmez.ben osmaniyeliyim.osmaniyeye de doğru düzgün yatırım yapılmadı.ama osmaniye halkı ne devletine ne de ülkesine düşman oldu.hatta rahatlıkla diyebilirim ki en milliyetçi ildir osmaniye.ve şunları belirtim.batıdan doğuya doğru gidildikçe devletin egemenliği azalır.bu devletten dolayı değil,halkın devletine bakış açısının değişmesiyle orantılıdır.şuan ben elazığda okuyorum.ve bazı arkadaşlar evlerinin elektrik faturalarını 4-5 ay ödememişler ve ancak elektrikleri kesilmiş.ama osmaniyede 2 hafta geçmeden hemen elektiriği keserler.ve özellikle güneydoğuda (ödeyenler istisna)faturaların ödenmediğini nefretle görüyoruz.ve devlete ait binaların taşlandığını,yıprandığını biliyoruz.geçenlerde diyarbakırda yanlış hatırlamıyorsam 30bin yeşil kart iptal edildi.yani diyeceğim hakedene verilmesi lazım bazı şeylerin.


  11. Kürt sorununa herkes ayrı bir tanım getirir.Bu tanım kişinin ne düşünceye sahip olduğunun göstergesidir.Vatanın bütünlüğüne düşman cümleler , başta kendini aydın zanneden kişiler , pkklılar ve de pkk sempatizanı olan insanlar tarafından dile getirilmektedir.işte eyaletlere bölünelim,kürtçe ders olsun, kürtler zulüm görüyorlar,eşit haklara sahir değiliz gibi teraneler sayarlar.Bunların tek amacı ülkeyi bölmektir.Aslında kürt sorunu diye birşey yoktur.Olmayan bir sorunu var gibi göstermek isteyip kürt kökenli vatandaşlarımızı kandırmak istemek niyetindeler.Esasında kürt sorunu Türkiye cumhuriyetini bölme sorunudur.Bu bölünmeyi her koldan başlatmak istemektedirler.Kendilerine göre kürt sorunun tek çözüm yolu Türkiye’yi parçalayarak bir kısım toprakları üzerinden bir Kürt devleti çıkarmaktır.bunu her fırsatta dile getirmiyorlarmı?pkklı millet(!)vekilleri herzaman söylüyorlar.Dağlıca baskınında güya askerleri kurtarmak için giden birkaç pkklı vekil onlarla anlaşma imzalıyorlar.Geçenlerde Ahmet türk, kosavayı örnek göstererek diyor ki onlar bölündü biz de bölünelim demedi mi?Her türlü kürtçe yayınla pkklılara militan diyorlar mı?Her fırsatta Şanlı Türk askerine laf atıyorlar mı?Bütün bunların cevabı evet.

    PKK örgütü ve yandaşları “milli kimlik”, “siyasallaşma”, “özerklik” ve “bağımsız devlet” savaşıyla aşama aşama hedeflerine gitmek istemektedir. Hatta bir kongrelerinde(!) şunlardan bahsediyorlar:

    PKK’nın 31.10.1990 tarihli sözüm ona 4. Kongresinde “Bağımsız bir kimlik kazanılmamış ki, o kimliğe dayalı politikalar; dolayısıyla, kaderini tayin hakkı, insan hakları, kültürel haklar, siyasi haklar söz konusu edilsin... Öncelikle halledilmesi gereken kimlik sorunudur; kimlik savaşının kazanılmasın gereği birincil derecede önem kazanmaktadır. Bugün de savaşın bir boyutu ” kimlik savaşı “olmaktadır. Bireysel düzeyden tutalım, ulusal düzeye kadar, geliştirmeye çalıştığımız, biraz da kazanmaya çalıştığımız ulusal kimlik ve onun üzerinde gelişecek toplumsal özgürlük iradesidir.

    İşte bu sözler gösteriyor ki kültürel zenginlik adı altında yapılan her türlü Kürtçe,zazaca veya bilmemnece gibi basınlar,yayınların,dil merkezleri pkknın bir oyunudur.

    Devletimiz her türlü bölücü faaliyetleri göğüsleyecek kudrettedir.Kürt sorunu diye birşeyin olmadığı anlatılırsa işte o gün sorun diye birşey kalmaz.


  12. siz ve sizin gibiler o bahsettiğiniz gibilerin yaptıklarıyla aynı duruma düşersiniz ecdada söverek ve bu tarihten ders almak olmaz, tarihin tekkerrürü olur.

    ne diyor kutlu şair:

    'Tarih'i 'tekerrür' diye tarif ediyorlar;

    Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

     

    işte gördüğünüz gibi ibret almak lazım.yoksa bizden önceki gelenlerin düştüğü duruma biz de düşeriz.


  13. 1.si atatürkün bu sözü söylediğini nerden bilelim uydurmadığın ne malum.ispat isteriz

    2.si kanuni çöküş devrine dahil değildir.osmanlı tarihini okumanı tavsiye ederim.

    3.üsü ''devletinin yönetim şeklini başkalarının istekleri doğrultusunda şekillendirmemiştir'' sözü tamamen cehalet örneği.tanzimatı meşrutiyetleri hatırlatır ve derim ki üstaddan biraz oku.hiç olmazsa ulu hakanı oku.bütün sorularının cevabını alacaksın.

     

    BİLGİ SAHİBİ OLMADAN FİKİR SAHİBİ OLMA (YALIM)


  14. Geçmişe sövmekle hiçbir şey elde edemeyiz,aksine kaybederiz cumhuriyetin ilanından sonra olduğu gibi.hala devam etmekte ecdada sövme bazı sözde aydınlarda olduğu gibi.bu sövenler nasıl tarihimizle yeni nesillerin arasına girip aralarını açıyorsa ve tarihten ve ecdadımızdan soğutuyorsa bu nasıl bir cinayet olduğunu anlıyorsunuzdur muhakkak.Diğer arkadaşlar da aynısını söyledi,geçmişte birilerine sövmekle hiçbir şey kazanamayacağımızı.

    Düşünsenize yanınızda birileri atatürke sövüp duruyor.hiç mi gocunmuyorsunuz bundan?Eğer gocunmuyorsanız ecdadınızla tarihinizle ilgili azıcık bile saygınız olmadığınıza kanaat getiririm.Sövülen kişi hatalı da ölse sövülmeyi,düşman olunmayı hiçbir şekilde haketmez.Bu sövme kurtuluş savaşındaki milli mucadelenin ruhuna tükürmektir.

    Tarihe söven bir kişiyi ben,pkk ile, bütün teröristlerle ve vatan hainlariyle eş sayarım.

     

    Zulmü alkışlayamam zalimi asla sevemem

    Gelenin keyfi için geçmişe asla sövemem.

     

    zulmü alkışla zalimi sev demiyoruz.ama ecdada,tarihe saygı lütfen.

    Nerde kaldı bizim mukaddesata ,tarihe saygılı Türk evladı

    Allah aşkına biraz saygı...


  15. ricanızdan dolayı teşekkür ederim.

    Ancak konunun içinde yer almayan ama üstadın öldürücü küfür diye yaftaladığı son devrini almamak bir eksiklik veye kasıttır.

    Eğer bu kasıtlı bir şekilde konuya dahil edilmediyse konu baştan aşağı uydurmadır.

    Eğer unutuldu ise arkadaşımız üstadın son devri nasıl yaftaladığını görüp tahlilini,muhasebesini ona göre yapacaktır.

    Osmanlının devirlerini ele alıp onu suçlayayıcı fikirler ortaya koyup cumhuriyetin ilk devirlerini unutmak bir yobazlıktır.

    Eğer sırf bir fikir ortaya koymak amacıyla koyulduysa bunlar ki üstadın bazı fikirlerinin alınıp en vurucularını almamak bunun ifadesidir Tarihin tam bir muhasebesi yapılmamış ve hatta katledilmiş olacaktır.

     

    Fikirler ortaya koyulurken onu bin defa akıl süzgecinden geçirmek ve tarihi çok iyi bilmek ve tahlilini ona göre yapmak gerekir.

    BAKİSİ HAYAL VE HÜSRAN...

     

    yazımı tekrar okuduğunuzda son yarım asrındaki devrimlerden,yasalardan zorbalıklardan bahsettiğimi göreceksiniz.yani orayı görmezden gelseydim bu kelimelereden bahsetmezdim.benim suçlayıcı bir zihniyete sahip olmadığımı netice bölümünü tekrar okuyarak anlayabilirsiniz.

    saygılarımla

×
×
  • Create New...