Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

sumisali

Üye
  • Content Count

    40
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by sumisali


  1. Ben de yukarıdaki mesajları destekliyorum.Gerçekten önce kendimize sonra çevremize faydalı olmak için hayatımızın her anını dolu dolu yaşamalıyız.Her günümüzü bir programa uyarak planlı bir şekilde yaşamalıyız.Doğru bu sıcaklar insanda bir şevk ve istek bırakmıyor.Şairin dediği gibi "Beni bu güzel havalar mahvetti".Ne kadar sıcaklar bizi sekteye uğratsa da biz her günümüzü planlı yaşamaya çalışmalıyız.Tabi ki bu plana harfiyen uğramak imkansız ama başlarda çok az olsa da azim gösterirsek bu seviye daha da artar diyi düşünüyorum.

     

    Kış boyunca yapamadığımız kuran okuma gibi kitap okuma vb. gibi güzellikleri yaşamak için bu yaz günlerini fırsat bilmeliyiz.

     

     

    Selametle....


  2. Dergahın kapısı hikmeti arayan herkese açıktı. Dergaha hakikatin peşine düşen herkes kabul ediliyordu. Dergaha geçerli olan incelik; anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti.

    Bir gün dergahın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Bu kapıda sessizce ve sezgiyle buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak. veya zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki mürid, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları başladı. Gelen yabancı. dergaha girfcmek, fikir halkasına dahil olmak, burada kalmak istiyordu. Kapıyı açan mürid bir ara kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla geri döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Mürid elindeki dolu su kabıyla şunu demek istiyordu:

    "Dergahımız yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doludur."

    Bu durum karşısında yabancı dergah bahçesindeki güllerin yanına gitti, güllerden bir gül yaprağını alarak kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su bir damla dahi taşmamıştı. Bu durumu gören mürid saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Hal dili ile şöyle denilmişti:

    "Dergahta suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı".


  3. Padişahın birinin çok sevdiği bir âlim vardı. Padişah bu âlime çok saygı duyar, arada onun nasihatlerini dinlemek için yanına giderdi. Ondan dünyaya ve ahirete ait bilgiler alırdı.

    Birgün bu alimin yanına giden padişah, onun nasihatının etkisinde kaldı ve şeyhin dünyalık ihtiyacını gidermek isteyerek:

    - "Ey şeyhim! Dile benden ne dilersen" dedi.

    Şeyh, padişahın bu isteğine cevap vermeyince, padişah ısrar etti. Padişahın bu ısrarına kızan şeyh:

    - "Ey dünya padişahı! Bana böyle bir teklifte bulunmaya utanmıyor musun? Bundan vazgeç. Benim hakir ve zelil olan iki kölem vardır ki, onlar sana hâkim ve âmirdir. Sen onlardan emir almaktasın." deyince, padişah şaşırdı ve:

    - "O iki zelil köle de kimlerdir ki, onların bana hâkim ve amir olmaları benim için zillettir" diye şeyhe sordu.

    Şeyh:

    - "Biri gazap (öfke), diğeri ise şehvet (kötülüğe ilgi) dir." cevabını verdi.

     

    Öğütler:

    * İnsanın değerini düşüren onun kötü ahlakıdır.

    * Alimleri, Allah dostlarını dost edininiz.

    * İnsanların en zayıfı, şehvete esir ve nefsine oyuncak olandır.

    * Sirke balı bozduğu gibi, öfke de insanı bozar.


  4. Aslan, kurt ve tilki, üçü birlikte avlanmak için ormana gitmişlerdi. Aslında aslan'in dengi olmayan tilki ve kurtla arkadaşlık etmesi doğru değildi. Fakat "cemaatle birlikte olmak rahmettir" sözüyle hareket etmek istiyordu.

    Üç kişi olunca bir başkan gerekiyordu. O da elbette kendisiydi.

    Üçü beraber bir yaban sığın, bir keçi ve iri bir tavşan avladılar. Avlan güzel gitmişti. Avla-nnı sürükleye sürükleye bir mağaraya getirmişlerdi. Çok da acıkmışlardı. Sofraya oturdular.

    Avlannı taksim etmeyi başkan olan aslanın yapması gerekirdi. Fakat aslan sınamak için kurda dönerek:

    - "Söyle bakalım, benim tecrübeli dostum. Şu hayvanları aramızda taksim ette, senin cevherin niyetin ortaya çıksın." dedi.

    Kurt hemen atıldı:

    - "Memnuniyetle sultanım. Yaban sığın senin payındır. O büyüktür, sen de büyük ve gövdelisin. O sana layıktır. Keçi benim hissemdir. Tilkiye de şu semiz tavşan düşmektedir." dedi.

    Aslan, onun bu haddini bilmezliğine, kendini ilk fırsatta öne çıkaran tavrına çok kızdı. Kendi gibi emsalsiz bir aslan karşısında benlik davası gütmesine son derece hiddetlendi.

    Aslan:

    - "Sen kim oluyorsun budala! Unutma ki, ormanlar kralı aslanın a. Ben varken sana pay ayırmak düşer mi? Bunu hak ettin" diyerek kurda yaklaşıp öyle bir pençe vurdu ki, kurt kan-revan içinde yere yıkıldı.

    Aslan bir yerde iki başkan olmaz, düşüncesiyle kurdun kafasını kopardı.

    Ondan sonra korkudan tir tir titreyen tilkiye dönerek:

    - "Ne bakınıp duruyorsun orada! Haydi şimdi de sen pay et bakalım şu avlan." dedi.

    Tilki son derece tevazu ve alçak gönüllülük içinde:

    - "Ey büyük sultanım! Pay etmek benim haddim değil ama, mademki emrettiniz söyli-yeyim. Şu büyük sığır kuşluk yemeğiniz olsun. Keçi ise nefis bir öğle yemeği, tavşan da sultanımızın gece çerezi olsun." dedi.

    Aslan, tilkinin bu pay taksiminden pek hoşlanmıştı.

    - "İşte adil paylaşma... Böyle bir taksimi nerden öğrendin sen?' diye tilkiye sordu.

    Tilki boyun bükerek, yerde cansız yatan kurda bir göz attı. Sonra:

    - "Şu haddini bilmez kurdun halinden ve başına gelenden öğrendim sultanım." dedi. Bunun üzerine aslan tilkiye:

    - "Madem ki sen kendine pay ayırmayıp benim büyüklüğümü takdir ettin. Ben de sana büyüklüğümü göstereyim. Var git, bu avların üçü de senin olsun, afiyetle ye" diyerek bütün avlan tilkiye bağışladı.

    Tilki o zaman, aslan iyi ki av taksimini kurddan sonra bana emretti. Ya önce bana em-retseydi, benim halim nice olurdu? diye haline şükretti.

    ÖĞÜTLER:

    * Arkadaşlarımızı iyi seçmeliyiz,

    * İnsan için en lazım olan şey, haddini bilmesi ve ona göre hareket etmesidir.

    * Akıllı insan, olaylardan ibret almasını bitendir,

    * Bizden önce gelen milletlerin başına gelenlerden ibret almalıyız.


  5. Kârların En Hayırlısı

     

    Abdullah İbnu Selmân, naklediyor:

    Hayberin fethedildiği gün bir adam Hz. Peygamber'e gelerek:

    -Ey Allah'ın Resülü, bugün ben öyle bir kâr ettim ki böyle bir kârı şu vadi ahalisinden hiçbiri yapmamıştır, dedi.

    Efendimiz:

    -Bak hele! Neler de kazandın? diye sordu.

    Adam:

    -Ben alıp satmaya ara vermeden devam ettim. Öyle ki üçyüz okiyye kâr ettim dedi.

    Aleyhissalâtu vesselâm efendimiz:

    -Sana kârların en hayırlısını haber vereyim mi? diye sordu.

    Adam:

    -O nedir, ey Allah'ın Resülü? dedi.

    Efendimiz açıkladı:

    -Farz namazdan sonra, kılacağın iki rekattır.


  6. .İdam hükmünün açıklanmasından sonra salonda sloganlar atılmaya ve

    tekbirler getirilmeye başlandı.ŞANLI ŞEHİD HALİD AHMED ŞEVKİ EL-İSLAMBULİ (R.A) dediki

     

    Kan içici kasaplara, insanların ruhunu parçalayan zebanilere haber verin...

    "Zalimlerin sonunun geldiğini müjdeleyecek fecir yaklaşmakta

    Biz Allahın dini için varız Ondan geldik Ona döndürüleceğiz"

    " Ya Allahın dini mecidine tekrar kavuşacağız, yada bu uğurda bizim kanımız akacak.

     

    ŞANLI ŞEHİD HALİD AHMED ŞEVKİ EL-İSLAMBULİ

    şehadetinden önce ise son söz olarak şunu söylüyordu:

    Dünya duysun artık, Müslümanlar geliyor

     

    .HAYATI BOYUNCA BİR ŞEHADET AŞIĞI OLARAK YAŞAYAN MERHUM HÜSEYİN BEHEŞTİ 'NİN BU AŞKINI KENDİSİ ŞÖLE ANLATIYOR:''ŞEHİD VERDİK DEMEYELİM,ŞEHİD KAZANDIK DEYELİM.ÇÜNKÜ ŞEHİD EVET ZAHİREN ARAMIZDAN AYRILIYOR AMA KANI DAHA BÜYÜK HİZMETLER GÖRÜYOR...ZİRA BİZ AŞK EHLİYİZ,AKIL EHLİ DEĞİL.SIRF AKIL EHLİ OLANLAR.DAVALARI İÇİN SADECE TEDBİR PEŞİNDE KOŞARLAR...AŞK EHLİ OLANLAR İSE DAVALARI İÇİN İLK ÖNCE KENDİLERİNİ FEDA ETMEYİ GÖZE ALIRLAR.HER BİR MÜSLÜMAN İNANCINA AŞKLA BAĞLANMALIDIR.SADECE AKILLA DEĞİL.''ALLAH ŞEHİDLERİMİZDEN RAZI OLSUN.ONLARIN HÜRMETİNE BİZLERİ AFFETSİN.AMİN

     

    Şunu bilmemiz gerekirki Allah Subhane Vetaalanın desteklemiş olduğu savaşçı mucahidin şu iki durumu gözetmesi gerekir;

     

    Birincisi maddi hazırlık ki; askeri eğitim silahı iyi kullanma gibi

     

    İkincisi imani hazırlık;bu da Allaha itaat etmek ,Allahı sevmek, ondan korkmak

     

    Bu durumdaki savaşçı mücahit savaşa girdiğinde savaşa tek başına girmez aksine savaşa Allah Teala ile birlikte girer.Nitekim cenabı Allah onu destekler ve düşmanlarının kalbine korku salar.Zira aklı selim insan bilir ki ölüm ona her yerde ve her an gelebilir. Cenab-ı Allahın Nisa suresinde sölediği gibi Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalar.Dolayısıyla bu mücahid bilir ki şayet Cenabı Allah dilerse şuanda burada başımıza bir füze düşer ve hepimiz ölürüz.Cenabı Allah dilerse biz cephenin en önünde iken başımıza bir füze düşer ve orada ölürüz. Cenabı Allah dilerse biz evimizde iken ,yatak odamızdayken ölürüz.Öyleyse mücahit kimse sağlam inanca sahiptir. Bilir ki ölüm kendisine Cenabı Allahın dilediği vakitte gelir.(şeyh enver şaban)

    .''Müslüman,ALLAH inancına en saf haliyle inanandır.Müslüman,ihlasın en halisine sahip olmaya çalışandır.Müslüman,imansız amelin,amelsiz imanın makbul olmayacağını bilendir.Müslüman,imanın zevk ve lezzetini ibadetle bulandır.Müslüman,nefsine hakim olmaya çalışıp,inancından sapmamaya dikkat edendir.Müslüman,kula kulluk olmayacağını bilendir.Müslüman,gayesinin ALLAH'a layıkıyla kulluk olduğunu bilendir.Müslüman,kolaya değil zora,sefaya değil cefaya,refaha değil işkenceye,savaşa değil barışa,kötülüğe değil iyiliğe,cehenneme değil cennete talip olandır.Müslüman,ALLAH'ın cemalini görecek olandır.Müslüman,eşref-i mahlukat ve alemin küçültülmüş bir numunesidir.Müslüman,namazın huşu ile kılınanına,orucun zevkle tutulanına,haccın lebbeyk ile çağrılanına,zekatın en güzel şekilde verilenine cehd ederek ulaşmaya çalışandır.Müslüman,aşk ve vecdin,sevgi ve merhametin,cesaret ve şecaatin,sabır ve metanetin en keskin ve kesin şekilde yücesine taliptir.''ŞEHİD ŞEYHMUS DURGUN

     

    ''Bir müslüman dertsizmiş gibi gezemez,dolaşamaz,yaşayamaz.Müslüman ne zamanki kendi düzeninde yaşar o zaman rahat olarak uyuma zamanı gelmiştir.Bu bozuk düzenin kahredici illetleri dururken müslümanın gülmeye vakti asla olamaz.Müslüman çilelidir,müslüman çilekardır,dertlidir o.Çünkü yuvasını uğursuz baykuşlar sarmıştır.Yılanlar içerisinde rahat olarak uyunur mu?Doğanların diyarında güvercin serbest dolaşabilir mi?Müslüman kafese konmuş,Müslümanlık göklere kaldırılmış.Kafesteki müslüman o dar yerden kurtulup davasını ve nizamını hayata hakim kılmak,yeryüzünde Allah'ın halifesi olduğunu ilan edinceye kadar mücadelesini sürdürecektir.Gerekli mücadeleyi elinin yettiği yerde eliyle,dilinin yettiği yerde diliyle,ona da imkan bulamadığı zaman kalbiyle yapar.Bunun kolay olmadığını bilir.Fakat bunun için de bütün fedakarlığı göze almaktan kaçınmaz.Bugüne kadar zaten hep bööyle olmuştur.Zaten cephede hezimete uğrayan düşman,kaleyi içten fethetmenin yollarına başvurmuş,türlü hileli oyunlarla oyununu oynayarak hedefine ulaşmıştır.Artık müslümanın bu oyunlara gelmeğe zamanı kalmamıştır.Uyanması için kendisine bu güne kadar yapılanlar fazla bile gelmiştir.Vakit kaybetmeğe asla tahammul edemez.Hedefine ulaşmazsa gözüne rahat uyku girmez.''ŞEHİD ERDOĞAN TUNA

×
×
  • Create New...