Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

gakgosh

Üye
  • Content Count

    24
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by gakgosh


  1. Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak,

    Halbuki;

    Biz sussak tarih susmayacak

    Onlar sanıyorlar ki,

    Bizden kurtulsalar mesele kalmayacak

    Halbuki;

    Bizden kurtulsalar, vicdan azabından kurtulamayacaklar...

    Vicdan azabından kurtulsalar

    Tarihin azabından kurtulamayacaklar.

    Tarihin azabından kurtulsalar...

    Allah'ın gazabından kurtulamayacaklar!


  2. "Hakiki sanatçı" diye nitelendirilecek kişilerin nadir olduğu güzel ülkemde unutulmayacaklardan Barış Manço. Allah rahmet etsin.

    Değeri önceden de biliniyordu lakin yine de ölünce daha da kıymetlenmedi değil.

    Türkiye'de hakiki sanatçı diyebileceğimiz kişi sayısı geçmişte olduğu gibi bugün de çok az. Erkan Oğur da bu ender insanlardan, hakiki sanatçılardan biri bence.

    Hakettiği değeri vermek için ölmesini beklemeyiz umarım...


  3. Serdengeçen adam...

    Gençliğin okuyup örnek alması gereken büyük bir şahsiyet. Evet Üstad kadar çok eser verememiş ve NFK Fan abimin de belirttiği gibi hedef kitlesi olarak daha çok halkı almıştır lakin yine de çıakrdığı dergi, siyaset hayatı vesaire ile davaya büyük hizmetler etmiştir. Kitapları az sayıda da olsa okunmalıdır. Mabetsiz Şehir başlangıç için çok uygun bir eser.

    En az Üstad kadar beni derinden etkilemiştir beni Osman Yükse usta. Hatta belki de daha fazlası...

    Allah rahmet etsin.


  4. Açılım, ılımlı İslam, esneklik vs vs gibi sözcükleri çok seviyoruz toplum olarak.

    Neyin kapanmışlığı var da onu açıyoruz anlayabilmiş değilim.

    Bu ülkede zamanında Kürtler ezilmişlerdir. Haksızlıklara uğramışlardır. Bunu çok açık net şekilde kabul etmek gerek. Fakat bugün hiçbir Kürt çıkıp da biz2.sınıf insan muameleris görüyoruz, eziliyoruz vs gibi şeyler asla ama asla söyleyemezler.

    Bir Türk olarak(Ki bir Kürt de olabilirdim bu konuda asla faşistlik yapmam) bugün ezilen de benim mağdur olan da.

    Vergimi veriyorum bugün ezildiğini iddia eden Kürtler vegi mi veriyor?

    Elektirk, su, telefon faturlarımı yatıyorum. Bugün ezildiğini iddia eden Kürtler fatura mı yatırıyor?

    Üstüne 15 20 çocuk yapacaksın. Bunlara da yeşil kart alıp bedevadan yaşayacaksın... Ben bunları da yapmıyorum.

    Hangi lokanta, kafe, kahvahane, mağaza vs gibi işletmelerin kapıosında Kürtler giremez diye yazı gördünüz.

    Şu zamanda Kürtlerin aşağılanıp ezildiğini gösteren somut ne örnek var Allah aşkına?..

    Ee sonra da eziliyoruz...

    Yok böyle şey.

    Dil desen dilin serbest. Puşi desen takman serbest.

    Derdin ne öyleyse?..

    Açık açık desene devlet istiyorum diye.

    Lafı evelemenin gereği mi var.

    Erdoğan bu saçmalıkla kendi sonunu hazırlamaktadır.

    Kürtlerin faşist zihniyetteki Türkçüler tarafından aşağılanmasına, dışlanmasına, ötekileştirilmesine şiddetle ama şiddetle karşı çıkan biri olarak bu açılımın Kürtlere hak vermekten ziyade vatan bütünlüğünden taviz vermek olduğunu düşünüyorum.

    Ve unutmamak gerek ki taviz tavizi doğurur.

    Ahhh şu Avrupa Birliği sevdamız ahh. Başımıza neler açtın böyle...


  5. Turgut Özakmanı okuyun

    Alev Coşkunu okuyun

    Bilal N. Şimsiri okuyun

    Gerçek tarihçileri okuyun arkadaşlar...

    Atatürke idam fermanını onaylayan vahdettin vatan hainidir.

    Said nursi atatürk düşmanıdır

    Necip fazıl atatürk düşmanıdır

    Batı ile işbirliği yapılması gerektiğini düşünüyorlar.

    Yapmayın bu oyunlara gelmeyin kardeşlerim

    Atatürkü ben anamdan babamdan daha çok seviyorum.

    Yapmayın...

    Bu ülkeye yazık oluyor

    Zaman kaybediyoruz.

    Elin batılısı marsa gitmeyi düşünürken biz hala sizlerle uğraşıyoruz yapmayın

    Şaka gibi birşeysin.

    Şunu sormak istiyorum sana.

    Hadi bizler düşünemeyen, okumayan, göbeğii kaşıyan, yobaz, gerici, bağnaz, aptallarız. Bu yüzdendir ki Marsa gitmek için çaba sarfetmiyoruz.

    Buraya kadar sorun yok. Tüm bunları kabul ediyoruz varsay.

    Peki sen ey geniş düşünen ilerici genç.

    Sen bizim gibi değilsin. Düşünebiliyorsun. Okuyorsun (Özakmanlar, Alev Coşkunlar vs vs..) Göbeğini kaşımıyorsun. Mustafa Kemal'i anandan babandan çok seviyorsun. Hasılı bizim gibi yobaz vs vs değilsin. Son derece modern bir adamsın.

    Peki sen ve senin gibiler bu ülkede bu kadar çokken siz neden hala Marsa gidemediniz.

    Bizim gibi yaşamıyorsunuz bizim gibi değilsiniz. Neden yapabilidğiniz tek icat, geliştiridğiniz tek bir donanaım tek bir yenilik vs vs yok?

     

    Bunun dışında şunu da merak ediyorum. Alıntı yaptığım mesajında diyorsun ki Necip Fazıl batı ile işbirliği yapılmasını istiyordu. Ve bu sebepten onu tehdit olarak görüyorsun. Lakin sadece ve sadece 2 satır sonra da Batı Marsa gitti diye onları övüyorsun. Marsa giden adamlarla işbirliği yapmayı öneren adamı neden tehdit görüyorsun öyleyse.

    Aynı mesaj içinde bu kadar da büyük çelişki mi olurmuş yahu. Komik şey seni. Ne kadar engin düşünceli olduğun buradan belli.

     

    Dipnot: Kaldı ki Necip Fazıl'ın batı ile işbriliği çağrısı yoktur. Üstad'ı iyi okuyup özümsemek gerekir.

    O İslam'ın günümüze uygun yaşanmasından, Bilim alanındaki gelişmelerin İslam rehberliğinde izlenmesi ve bu doğrultuda bu gelişmelere ayak uydurulmasından yanadır.


  6. Arkadaşlar neden farklı görüşlere tahammül edemiyorsunuz.

    Neden hakaret ediyorsunuz bana

    Saidin risalelerini biraz okudum

    Yemin ederim bazıları batılı filozofların hikayelerinden alıntı

    Hani bazı hikayeler anlatılıp tefsire geçiyor ya

    İşte o hikayeciklerin bazıları alıntı

    Asıl ben sana soruyorum. Neden farklı görüşlere tahammül edemiyorsun diye.

    Sen Mustafa Kemal'i anandan babandan herkesten ve herşeyden çok sevebilirsin buna sözüm yok. Saygı duyuyorum lakin ben Mustafa Kemal'i hiç hiç sevmiyorum. Sevmek zorunda mıyım? Hayır.

    Peki sen neden buna saygı duymuyorsun.

    Sana göre Vahdettin hain olabilir. O görüşüne de saygı duyuyorum ama bana göre de bir kahramandır.

    Bu seni neden bu kadar rahatsız ediyor.

    Mesela desen ki hayır arkadaşlar ben sizin gibi düşünmüyorum bence Vahdettin bir kahraman değildir. Bir şey demiyecxeğiz.

    Ama sen lafa yazık yazık diyerek bir acımsama bir küçümsemeyle giriyorsun ve akabinde aldığın tepki sonrası hemen "neden farklı görüşlere tahammül edemiyorsun" deyip ayak yapıyorsun. Aklınca buradakiler yobaz at gözlüklü olacak sense modern düşünceli geniş açıyla bakabilen bir entellektüel olacaksın. Bırak bu ayakları.

    Onu bunu okuyalım diyerek de bilmiş ayağına yatma. Burada o bahsettiğin isimlere karşı okunması önerilecek onlarca isim verilir.

    O yüzden bırak da herkesin doğrusu kendinde kalsın.


  7. Serden geçen bir adam... Osman Yüksel Serdengeçti unutulmamalı... (Tüm eserleri)

    Ayrıca okunmasını tavsiye ettiğim diğer isimler

     

    Ahmet Kabaklı

    Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu

    Kazım Karabekir

    Mustafa Müftüoğlu

    Kadir Mısıroğlu

    Cengiz Aytmatov

    Nurullah Genç (şiir)

    Abdurrahman Dilipak (Özellikle)

    Yavuz Bülent Bakiler

    Cengiz Dağcı

    Peyami Safa

    Ömer Lütfi Mete

    İskender Pala

    Şule Yüksel Şenler

    Emine Özkan Şenlikoğlu

    George Orwell

    Erich Fromm

    John Perkins

    Yavuz Bahadıroğlu

    Erol Güngür

    Erdal Demirkıran

    jean c hristophe grange ve adam fawer (Bilim kurgu roman severler için)

    Aziz Nesin

    Emine Işınsu

    Seyyid Ahmet Arvasi

    Cemil Meriç

    Arif Nihat Asya

    Ümit Yaşar Oğuzcan (şiir)

    Atilla Yayla

    Ali Haydar Haksal

     

    Kitaplığıma şöyle bir göz atıp baktığım ve bunun yanında hatırıma gelen başlıca isimler bunlar.

    • Like 1

  8. Köy Enstitüleri çağ dışında kalan kuruluşlardı

     

    Köy Enstitüleri üzerine bildiklerimi yazsam, bu sütun ebadında 40 sütun bile kâfi gelmez.

    Köy Enstitüleri gerici bir zihniyetle kurulmuşlardı. Mezunlarına imkân ve fırsat eşitliği tanınmıyordu. Mezunlar, 20 yıl köyde kalmak mecburiyetindeydiler. Enstitüler, önce CHP tarafından frenlenmeseydi, sonra DP tarafından islah edilmeseydi, milletimiz, devletimiz için büyük felâketlere yol açabilirlerdi.

    Özdemir İnce’ye göre: “Birtakım kimseler, ağızdan dolma bilgilerle Köy Enstitülerini karalamakta onların komünizm yuvaları olduğunu söylemektedirler“ Breh! Breh! Breh!

    Bu konuda, enstitülerin fikir babalarından İsmail Hakkı Tonguç’un oğlu Engin Tonguç’un açıklaması şöyle: “Köy Enstitüleri sistemi başlıbaşına, ne bir okuma-yazma kampanyası, ne bir öğretmen yetiştirme çabası, ne bir köy kalkınması sorunu idi. Temel amacı bakımından, tarihsel koşulların hazırladığı bir olanaktan yararlanarak, iktidara katılıp, elde edilen yürütme gücü ile, emekçi sınıfları bilinçlendirmek ve devrimsel süreci hızlandırmak için girişilmiş bir devrim stratejisi ve taktiği idi.”

    Neymiş efendim? Demek ki Köy Enstitüleri öyle köylüye okuma-yazma öğretmek, öğretmen yetiştirmek için kurulmamış. Köy Enstitüleri, işçi sınıfını teşkilatlandırmak, bilinçlendirmek ve en kısa zamanda Marksist devrimi gerçekleştirmek için düzenlenen taktiklermiş.

    Yine Özdemir İnce’ye göre: “Bir takım kimseler Köy Enstitülerine kara çalıyorlarmış. Enstitülerde din düşmanlığı yapıldığını iddia ediyorlarmış“

    Adam, herkesi kör, alemi sersem sanarak desteksiz atıp duruyor. Milli Eğitim Bakanlığı Başmüfettişlerinden Fethi İsfendiyaroğlu kılı kırk yararak tuttuğu raporda diyor ki:

    1- Enstitülerde, Komünist Manifestosu teksir edilerek dağıtılmıştır.

    2- Rus eğitim sistemi övülmüş, enstitülerde de Rus eğitiminin uygulanması istenmiştir.

    3- Düziçi Köy Enstitüsünde, bayrağımızdaki ay-yıldız yerine orak-çekiç resmi çizilmiştir.

    4- Öğrenciler için düzenlenen konferanslarda denilmiştir ki:

    “Bugün biz komunizmi kabul etmiyorsak, bu o rejimin kötülüğünden değil, bizim kafamızın geriliğindendir.”

    “Aile kudsiyeti, bir saçmadan başka bir şey değildir. Tabiat, senin karın-benim karım diye bir ayırım yapmamıştır. Bu insan egoizminin ortaya çıkardığı bir şeydir. Bunları bizler ortadan kaldırmalıyız.”

    “Arkadaşlar, köle olarak yaşayan köylüyü kurtarmak bize kalmıştır. Yegâne çare hükümeti devirerek yerine geçmek, komünizmi ilân etmektir.”

    “Köy Enstitüsü dergisinde açıkça zengin düşmanlığı yapılmakta sermaya sahipleri hain olarak gösterilmektedir.”

    Köy Enstitüleri, gerici bir zihniyetle kurulmuşlardı. Enstitü mezunlarına imkân ve fırsat eşitliği tanınmıyordu. Oradan mezun olanlar 20 yıl köylerde kalmak mecburiyetindeydiler. Maaşlarını Özel idareden alıyorlardı. Aylıkları sadece 25 liraydı. DP devrinde Tevfik İleri, Köy Enstitüsü mezunlarına da fırsat ve imkân eşitliği sağladı. İsteyenler köylerde kaldılar. Daha ileri seviyede eğitim almak isteyenler, şehirlerde okudular. Maaşları 105 liraya çıkarıldı. Şehirlere yerleşenler, eğitimde, şöhrette daha çok yükselenler, kendilerine bu imkânı sağlayan DP’ye ve Tevfik İleri’ye düşman kesildiler. Niçin? diyeceksiniz. Komünist oldukları için.

     

    Yavuz Bülent Bakiler


  9. Yıllardır millet olarak yapabildiğimiz tek şey eleştirmek tartışmak fakat işi icraata, pratiğe dökemiyoruz maalesef.

    Evet Berat dostumun söyledikleri doğru ama şunu unutmayalım. Bir şeye hop diye kesip atamayız. Uygun koşullar şartlar sağlanmalı öncelikle. BGugün soyumuza ve dinimize saldırıda bulunan bir çok ülke malları inanılmaz derecede hayatımızı kuşatmış durumda. Bunları bir kere silip atmak mümkün değil. Önce hayatımızın olumsuz etkilenmemesi için , bir eksiklik ihsseetmememiz iiçin gerekli zemin hazırlanmalı. En basitinden bugün şu ortamda yazışmamızı yaptığımız bilgisayarlarımız... Belki de başta bu hakkında en sert olan Berat olmak üzere birçoğumuzun bilgisayarında İntel işlemci var.

    Madem tepkisiz kalmak istemiyoruz Öyleyse bilgisayarlarımızı kullanmamamız gerek...

    Kimse yanlış anlamasın o maalrı kullanmayı övmüyorum yahut teşvik etmiyorum sadece alternatifleri meydana getirilmedikçe bunları hayatımızdan silmenin zor oolacağından bahsediyorum.

     

    Nurulhak kardeşim sizin içinse şunları söylemek istiyorum. Benim erkeklerin kadınlara bakması hakkında yazdılarımız ya anlamadınız ya da çarptırmak istiyorsunuz.

    Ben özellikle de parantez içine alarak belirttim kendi adıma konuştuğumu.

    Oldukça samimi ve gerçekçi oldum. AÇçık şekilde dikaktimi çeken tesettürlü bayalara baktığımı ifade ettim. Ve onlara bakmamın şehvet duygularından değil gönül meselesinden kaynaklandığını belirttim.

    H abu size göre doğru olmayabilir. Saygıyla karşılıyorum ama ben bakıyorum. Bu da benim görüşüm. Kimseyi rahatsız da etmiyorum. Kaldı ki her ne kadar kendi adıma diye tekrarlayıp dursam da (bunu erkek arkadaşlar daha iyi anlayacaktır) bir çok erkek için de bu böyle.

    Yine yanlış anlaşılması saçı kapalı yyahut saçı açık kadınlara bakılmasını meşrulaştırmıyorum sadece günlük hayatta hemen hepimizin çarşıda pazarda mahallede vs vs yaşadıkarımızı samimi bir şekjilde dile getiriyorum.

    Ha yanlış mıdır elbette yanlış ve de net bir şekilde günahtır.

    Fkat dediğim gibi kapalı bir bayana bakışla açık (daha doğrusu dekolte giyimli desek daha doğru olur) bir bayana bakmak arasındaki farkı da anlatmaya çalışıyorum.

     

    Çarşaf konusundaysa ibniss dostuma katılmakta o0lduğumu ifade etmek istiyorum.

     

    Selametle.


  10. Öncelikle fotoğraf hakkında şunu söylemek istiyorum.

    Açıkcası hem anlamlı ve de doğru bir fotoğraf hem de yakışık değil.

    Hoş bir resim çünkü gerekten de (en azından kendim ve çevremödeki erkek arkadaşlarım adına konuşursam) gerçekten de dekolte diye adlandırılar şekilde giyinmöiş bayanlara ne kadar istemesek de gözümüz kayıyor. Burada ben mi haksızım o mu öyle giyinerek haksız tartışmasına hiç girmek istemiyorum ama bakmıyor da değiliz.

    Ha türbanlı bir bayana bakmıyor değil miyiz. Elbette ona da bakıyoruz. lakin ona bakmamız onun (dekolteli bayana olduğu gibi) dikkat çekiciliğinden değil yüz güzelliği yahut (yine kendi adıma) türbanlı bir eş öncelikli tercihim olacağı için belki de bir tane beğenirim de bir şeyler düşünebilirim anlamında bakıyoruz.

     

    Öyle saçı kapalılar var ki başı açıkları mumla aratır sözüne tamamen katılıyorum. Ama bu sebepten dolayı tüm saçı kapalıları ahlaksızlıkla suçlayan, bu durumu tüm saçı kapalılara mal eden malum kesimi kınıyorum.

     

    Modern müslüman şiiri için keisnlikle katılmadığımı ve beğenmediğim bir şiir olduğunu belirtmek istiyorum.

     

    Ve son olarak Hz. Ali'nin "Çocuklarınızı onların zamanlarına göre yetiştiriniz" sözünü hatırlatmak istiyorum.


  11. Bu tür şeylere ben de karşıyım.

    Cocacolanın ne olduğunu neye hizmet ettiğini biliyor muyuz? Evet

    Öyleyse bu tür şeylere ne gerek var.

    İçmiyoruzz kardeşim içmiyoruz. Özel sebep türetmeye, bilmem o kelimeyi bu kelimeyi ters çevirip anlam çıkarmaya gerek kalmadan iç-mi-yo-ruz.


  12. Konuya birkaç yazıyla katkıda bulunmak isterim.

    İşte Mustafa Kemal'i tanrılaştırma çabasına birkaç örnek...

     

    Daha önce “Sarı Zeybek” isimli bir “Atatürk belgeseli” yapan ve “Atatürkçü çevreler”den övgüler alan Can Dündar, “Mustafa” isimli bir “Atatürk Belgeseli” daha yaptı, ancak yeni çalışmasını bu kez “Atatürkçü çevreler”e beğendiremedi.

    Neden beğendiremediğine ilişkin olarak yazılan pek çok yazıdan, sadece birini yayınlayacağım. Çünkü bana göre, Hürriyet'ten Yılmaz Özdil'in yazısı (04 Kasım 2008) tepkilerin sebebini özetliyor. Daha önemlisi bu çevrelerin “Atatürk'e bakış”ını apaçık yansıtıyor.

    “Mustafa'ya gittim...” başlıklı yazı şöyle…

    “Sarhoş… Kafayı bulunca ağlayan... Hoyrat… Soğuk… Kalpsiz… Çevresine eziyet eden... İtiraz edeni asan... Arkadaşlarını satan... Goygoycuların dolduruşuna gelen... Milletten bihaber… Hatta milleti küçümseyen... Alay eden… Hesabını kitabını bilmeyen... Batı hayranı… Sefa düşkünü… O balo senin... Bu balo benim, gezen… Zampara… Cephede bile karı-kız düşünen...

    Savaşmadığı için sıkılan... Ordu varken, çete kurmaya kalkan... Devrimleri intikam için yapan... Dinsiz… Kendi heykellerini diktiren... Megaloman… Bencil… Günde 3 paket sigara içen… Usul usul intihar eden... Psikolojik bunalımda...

    “Yalnız… Çaresiz…. Basiretsiz… Zavallı bir adam...”

    Mustafa'daki Mustafa bu.

    Anafartalar 1 saniye… İşgal 2 saniye.

    Tası tarağı toplayıp kaçmak için, sığır sürüsünün çıkardığı toz bulutundan bile tırsan... Sığır sürüsüyle düşman ordusunu ayırt etmekten aciz biri... Başkomutanlık meydan muharebesi desen... Taktiğini falan başkasından araklamış zaten.

    “Hak edilmiş bence Oscar... En azından Nobel.”

    Şimdi size aynı tarihli aynı gazeteden, dikkatle okumanız dileğiyle bir haber özeti veriyorum.

    “Eski Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Antik A.Ş.'nin satışa çıkardığı ve Latife Hanım'ın ailesinin girişimleriyle son anda müzeye kazandırılmasına karar verilen Atatürk'ün mektuplarından ilk kez haberdar olduğunu söyledi. Prof. Halaçoğlu, kurumdaki Atatürk mektuplarının ise çift anahtarlı özel bir kasada saklı olduğunu ve kimsenin ulaşmasının mümkün olmadığını belirtti.”

    Bu mektupların Tarih Kurumu'ndan çıkmış olması mümkün değil. Kurumdakiler tamamen kilit altında. Kimsenin ulaşması mümkün değil. Çift anahtarlı özel bir kasada. Bu anahtarların birisi kurum başkanında, diğeri arşiv müdüründe. Ne başkan, ne de arşiv müdürünün tek başına açması mümkün değil. Arşivden çıkarılması için ikisinin bir araya gelmesi lazım. Benim zamanıma kadar tüm evrak torbalardaydı. Arşivdeki özel yerlerde farklı şekillerde saklanmış. Kimsenin torbalarda ne olduğundan haberi yoktu. Karışıktı. Biz envanter çıkardık, mahkemedeki kayıtlarla eşdeğer olup olmadığına baktık, sonra özel bir kasaya aldık…

    Masum birkaç soru…

    1) Atatürk'ün eşinin hatıraları, çifte anahtarlı çelik kasalarda niçin kilitli tutuluyor?

    2) Onların açıklanma ihtimali “Atatürkçü çevreler”i her defasında neden ayaklandırıyor?

    3) “Atatürk gerçeği”ne dair, övgüden ibaret olmayan belgesel, sanatsal ve edebi çalışmalar neden “Atatürkçüler”i şiddetle rahatsız ediyor?

    4) Atatürk'ü kendi yazdıklarından tanımak varken, kendilerine “Atatürükçü” diyen kurum, kuruluş, ya da kişilerden öğrenmek zorunda mıyız?

    5) Yoksa milletten bir şey mi saklanıyor? Neden ısrarla bu görüntü veriliyor?

    6) Atatürk'ün saklayacak şeylerinin olduğu görüntüsü Atatürk'e zarar vermiyor mu? Neden işin bu yönü umursanmıyor?

    7) En yakınlarına (eşine) hatta bizzat Atatürk'ün el yazmalarına yasak koymayı “Atatürkçülük” olarak görmek mümkün müdür?

    Bu durum kabul edilemez! Yakın tarihini “Atatürkçüler” yerine bizzat Atatürk'ten ve eşinden öğrenmeye bu milletin hakkı vardır.

    Atatürk'ün sağlığında da yağcılar, goygoycular, şakşakçılar vardı. Sürü sepet överler, dünyevi başka makam bulamadıkları için bazen “Peygamber”, hatta bazen de “Tanrı” ilan ederlerdi.

    Bazıları işi o kadar ileri götürmüştü ki, Behçet Kemal Çağlar “Atatürk Mevlidi” yazarken, Tekin Alp takma isimli Moiz Kohen “Türk'ün Yeni Amentüsü”nü yazmıştı. Behçet Kemal'in Süleyman Çelebi Mevlidi'ne nazire yaptığı sözde “mevlid”inden birkaç mısra:

    “Ol Zübeyde, Mustafâ'nın ânesi / Ol sedeften doğdu ol dürdânesi!

    “Gün gelip oldu Rızâ'dan hâmile / Vakt erişti hafta ve eyyâm ile.

    “Geçti böyle, nice ay nice sene / Vakt erişti bin sekiz yüz seksene.

    “Merhaba ey baş halâskâr merhaba / Merhaba ey ulu serdâr merhaba!

    “Ger dilersiz bulasız oddan necât / Mustafâ-yı bâ Kemâl'e essalât.”

    Sadece ayarsız övgülere alışkın olan “Atatürkçü çevreler”, buna benzer övgüler içermeyen her çalışmaya tepki göstereceklerdir. Herkes çalışmasını buna göre yapsın.

    Yarın “Türk'ün Yeni Amentüsü” ile başka ölçüsüz, endazesiz övgülere de bakalım.

    YAVUZ BAHADIROĞLU

     

     

    Atatürk’ü “tanrılaştırma” temayülü

     

     

    Bir kısım “Atatürkçüler”, Atatürk’ün de nihayet bir “insan” olduğunu kabullenemiyorlar. Bu yüzden “insan boyut”unu ele alan yazılara ve araştırmalara saldırıyorlar.

     

    Çünkü içlerinde Behçet Kemal’in, Tekin Alp’in, Edip Ayel’in, Kemalettin Kamu’nun ve Yusuf Ziya’nın Atatürk’ü var.

     

    Gençler hatırlamaz, ama 30’lu yıllarda Behçet Kemal Çağlar “Atatürk Mevlidi” yazarken, Tekin Alp takma ismini kullanan Moiz Kohen de “Türk’ün Yeni Amentüsü”nü yazmıştı.

     

    Buyurun: Sabır taşına dönüşüp okuyabilirsiniz…

     

    Alıntı:

    TÜRK'ÜN AMENTÜSÜ (!)

     

    “Kahramanlık örneği olan ve vatanın istikbâlini yoktan var eden Mustafa Kemâl’e, onun cengâver ordusuna, yüce kanunlarına, mücahid analarına ve Türkiye için ahiret günü olmadığına îmân ederim. İyilikle fenalığın insanlardan geldiğine, büyük milletimin medeni cihanda en büyük mevkii kazanacağına, hamaset destanlarıyla tarihi dolduran kudretli Türk ordusunun birliğine ve Gazi’nin Allah’ın sevgili kulu olduğuna kalbimin bütün hulûsuyla şahadet ederim.”

    İçinde Atatürk öldüğü için Dolmabahçe Sarayı’nı “Kâbe” ilan etmekten çekinmeyen şair Edip Ayel

     

    Alıntı:

    (Ay yıldızı aldık da senin üstüne sardık

    Ey dertli saray! Kâbe mi oldun bize artık?),

    zaten sağlığında Atatürk’ü önce “peygamber”, sonra “tanrıya eş”, nihayet (hâşâ) “Allah” ilân etmişti:

     

    Alıntı:

    “Cennetse bu yurt, sen onu buldundu harâbe,

    Alıntı:

    “Bir gün olacaktır anıtın Türklüğe Kâbe.

    “Zindan kesilen ruhlara bir nur gibi doldun,

    “Türk ırkının, en son, ulu peygamberi oldun.”

    “Tutsak seni lâyık, yüce Tanrı'yla müsâvi,

    “Toprak olamaz kalp doğabilmişse semâvî…

    “Ölmez bize cennetlerin ufkundan inen ses,

    “İnsanlar ölür, Türklüğe Allah olan ölmez!”

     

    Behçet Kemal, Edip Ayel'den geri kalmak istememiş olmalı ki, aynı makamdan devam etti:

     

    Alıntı:

    “Kaç yıldır Türkçeydi Tanrı'nın dili

    İnsana ne ilâh, ne de sevgili,

    “Ne de ana-baba aratıyordu

    Her an yaratıyor, yaratıyordu.”

    Nerede duracağı belli olmayan anlamsız bir yarış başlamıştı. Bu yarışta Halil Bedii de vardı:

     

    Alıntı:

    “Tanrı gibi görünüyor her yerde

    Topraklarda, denizlerde, göklerde;

    “Gönül tapar, kendisinden geçer de

    Hangi yana göz bakarsa: Atatürk.”

    Meşrutiyette Kemalettin Kâmi olan adını “Türklük aşkına” Kemalettin Kamu olarak değiştiren şair, mısralardan inşa ettiği bir merdivenle milletvekilliğine çıkmak istiyordu:

     

    Alıntı:

    “Burada erdi Mûsâ

    Burada uçtu İsa,

    “Bülbül burada varsa, Hürriyet için öter…

    “Ne örümcek, ne yosun

    Ne mûcize, ne füsun,

    “Kâbe Arab'ın olsun

    Çankaya bize yeter...”

    Şair Faruk Nafiz Çamlıbel Atatürk öldükten sonra şu mısraları yazdı:

     

    Alıntı:

    “Yürüyor, kalbimizin durduğu bir yolda değil,

    Alıntı:

    “Kanlı bir gözyaşı nehrinde muazzam tabutun…

    “Ey ilâhın yüce davetlisi, göklerden eğil

    “Göreceksin duruyor kalbimizin üstünde putun!”

    Yusuf Ziya Ortaç da belli ki öteki şairlerden geri kalmak istememişti, kervana katıldı:

     

    Alıntı:

    “Dağların ardında sönüşü gibi,

    Alıntı:

    “Millete can veren, vatan yaratan;

    “Tanrının göklere dönüşü gibi…

    “Her zaman ırkıma büyük Baş Atam,

    “Tanrılaş gönlümde, tanrılaş Atam!”

    Ömer Bedrettin Uşaklı’nın şiiri:

     

    Alıntı:

    “Bir güneş gibi yalnız

    Sensin ülkü tanrımız.”

    Vasfi Mahir Kocatürk’den:

     

    Alıntı:

    “Peygamber, tanrısına duymadı bu hasreti

    Vermedi bu kudreti tanrı, peygamberine.”

    İlhami Bekir’den:

     

    Alıntı:

    “İlk adam, mavi gözlerle baktı toprağa,

    Alıntı:

    “Toprağın haritasını çizdi bayrağa;

    “Allah değil, o yazdı alın yazımızı.”

     

     

    Bu yaklaşımın mirasçıları elbette Atatürk’ü bir “insan” olarak görmeyecekler, “insan” olmaktan kaynaklanan “zaaf”ların hiç birisini ona kondurmayacaklardır.

     

    Can Dündar’ın filmine bu bakış açısıyla ateş püskürüyorlar.

     

     

    YAVUZ BAHADIROĞLU

     

     

    Hanidir yazacağım. Çünkü merakla bekleyenlerin sayısı çoğaldı. Atatürk'ü aşırıya kaçacak şekilde ululamak için hakkında yazılan şiirleri aktarırken bahsettiğim 'Atatürk Mevlidi'ne sıra ancak geldi...

     

    Ama önce çarpıcı bir giriş yapmak lazım ki, vurgumuz iyice belirginleşsin:

     

    Çarpıcı girişi büyük düşünür Yekta Güngör Özden'le yapayım. Atatürk Mevlidi'nden haberdar mıydı değil miydi bilmiyroum ama, Anayasa Mahkemesi Eski Başkanı Özden bir ara tam galeyana gelip, "Atatürkçü olmayanlar insan bile değildir!" demişti...

     

    Bu bağlamdan baktığımızda Türkiye'dekilerden başka 'insan' kalmıyor dünyada. Ama sorun bu değil. Asıl sorun, siyasi veya askeri bir lideri yüceltmek için dini literatürü ve dine ait şeyleri kullanmaktan sakınmayan din karşıtlarının bu tür gevelemeleri. Zira bu vatandaşlar hem din adına yaşanmaya çalışılan değerlere ve bunu yaşayanlara topyekün karşılar, buldukları her birimde onları baskılıyorlar. Hem de (tarihi çeşitli başarılarla dolu olsa da en nihayetinde) bizler gibi bir insanı yüceltmek için dini argümanları çekinmeden kullanabiliyorlar...

     

    Lafı fazla eğip bükmeden, Süleyman Çelebi'nin peygamberimizin (s.a.v.) kemâlâtını öne çıkarmak için onun doğumunu ve sonrasını işlediği ve 'Vesiletü'n Necat' adını verdiği eserinden ilham alan, anlı şanlı cumhuriyet şairimiz Behçet Kemal Çağlar'a getireceğim...

     

    Bakın bakalım, anlı şanlı cumhuriyet şairimiz Behçet Kemal Çağlar, Süleyman Çelebi'den nasıl kopya çekmiş!..

     

    İlk okuyacağınız pasaj aşina olduğunuz Süleyman Çelebi mevlidinden:

     

    Âmine hâtun Muhammed ânesi

     

    Ol sadeften doğdu ol dürdânesi

     

    Çünkî Abdullah'tan oldu hâmile

     

    Vakt erişdi hefte vü eyyam ile

     

    Hem Muhammed gelmesi oldu yakîn

     

    Çok alâmetler belirdi gelmeden

     

    Allâhümme salli alâ Muhammedin

     

    Ve alâ âli Muhammed

     

    Şimdi de Behçet Kemal Çağlar'ın 'Atatürk Mevlidi'ndeki yansımasına bakalım:

     

    Ol Zübeyde, Mustafâ'nın ânesi

     

    Ol sedeften doğdu ol dürdânesi!

     

    Gün gelip oldu Rızâ'dan hâmile

     

    Vakt erişti hafta ve eyyâm ile

     

    Geçti böyle, nice ay nice sene

     

    Vakt erişti bin sekiz yüz seksene

     

    Merhaba ey baş halâskâr merhaba

     

    Merhaba ey ulu serdâr merhaba!

     

    Ne o? Yoksa çok mu şaşırdınız?

     

    Olur mu canım...

     

    "Behçet Kemal de, Süleyman Çelebi'nin peygamberimize olan sevgisinin tezahürü gibi, Atatürk'e olan sevgisini deruhte etmiş işte," deyip geçemiyor musunuz?

     

    Siz geçemeseniz de, geçenler vardır. Hiç merak etmeyin... Ve unutmayın ki, onlar Yekta Güngör Özden'in deyimiyle, 'hakiki insan'lardır...

     

    Yalnız bu 'hakiki insanlar'ın ezelden beridir çözemediği bir mesel vardır. Bu mesel, şiirlerinin çoğunu nedense Fransızca kaleme alan diğer bir cumhuriyet şairi olan Edip Ayel'in yazdığı ender Türkçe şiirlerden birinden sonra iyice gündeme gelmiştir. Onu da paylaşayım izninizle...

     

    Aruz vezninin en tumturaklı kalıplarını kullanan Edip Ayel, bu şiirinde Atatürk'ün ardından bakalım neler demiş:

     

    Cennetse bu yurt, sen onu buldundu harâbe

     

    Bir gün olacaktır anıtın Türklüğe Kâbe.

     

    Zindan kesilen ruhlara bir nur gibi doldun

     

    Türk ırkının, en son, ulu peygamberi oldun.

     

    Tutsak seni layık, yüce Tanrı'yla müsâvi

     

    Toprak olamaz kalp doğabilmişse semavi

     

    Ölmez bize cennetlerin ufkundan inen ses

     

    İnsanlar ölür, Türklüğe Allah olan ölmez!

     

    Meselin ne olduğunu Edip Ayel'in kükremesinden sonra sanırım siz de çözmüşsünüzdür. Çünkü cumhuriyet devri şairlerinin bir büyük bölümü, Atatürk vefat etmiş olsa da, ona asla kıyamadılar. Onun üstünde de, altında da hiçbir ilahi gücün, hiçbir varlığın bulunmasına tahammül edemediler. Bu bakımdan, Atatürk'e hem Allah, hem de peygamber diye seslenerek kendilerinden geçtiler...

     

    Çözülemeyen mesel de buydu işte:

     

    (Bu şiirlere baktığınızda) Atatürk, getirdiği Kemalizm dininin (haşa) peygamberi miydi, yoksa bizzat Yaratıcı'sı mıydı?

     

    Belki siz çözersiniz...

     

    YAVUZ BAHADIROĞLU


  13. Gakgosh!.. Yaşa be gönüldaş...

    Şu an benim birincim bu yazı.

    Ne dökmüşsünüz ama!.. :D

    Bilmiyor muyuz ki, yıllardır bize öğretilen prensip; ''yurtta sus cihanda sus!''

    ''Ohh olsun ulan!'' diyorum öyleyse bende bu yazı üstüne.

     

    Herkese başarılar dilerim.

     

     

    Mustafa KURŞUN beyi tebrik ediyorum harika yazmış...

     

    Ayrıca gakgosh arakdaşımda gençliğe hitabeye atıf yabarcasına döktürmüş harikasınız ellerinize sağlık...

     

    Eyvallah dostlar sağolun.


  14. Yarışmaya ve çalışmama dair genel itibariyle birkaç söz söylemek istiyorum.

    Öncelikle bu yarışmaları düzenleyen forum yöneticilerine teşekkürler.

    Bu siteye henüz 1 yıldır üye olduğum için maalesef ki geçmişte gerçekleştirilmiş olan iki yarışmayı da kaçırmış bulunuyorum.

    Bu seneki yarışmaya da mailime gelen bilgilendirme sayesinde katılma şerefine erişmiş durumdayım.

    Çalışmam hakkında şunları söyleyebilirim. An itibariyle saat 20:18 Ve bu yazıyı hazırlamaya yaklaşık 5 saat önce 15:00'da başladım.

    Başladım ve aynı gün itibariyle bitirdim.

    Yazımda okuduğum kitaplardan sözcük olarak yahut cümle olarak alıntılarım var.

    Ayrıca yine okuduğum köşe yazarlarından da esinlendiğim oldu.

    Bunlar kendi düşüncelerimde yoğurdum. Üstad'ın Gençliğe Hitabesi'ni kalıp olarak alarak bu kalıbın içine döktüm.

    Üstada nazire yaparcasına ilerici eşekleri, dayatmacı zihniyeti, Mustafa Kemal'i insan olmaktan çıkarıp tanrılaştırma çabalarını, İsmet İnönü başta olmak üsere o zihniyetteki kodomanlığı... vs vs hicvetmeye çalıştım.

    Umrım gönüldaşlar beğenirler.

     

    Ve son olarak bir gençlikten daha bahsetmek istiyorum. Bir gençlik ki Üstad'ı olan Necip Fazıl nasıl ki daima en iyi olmak isteyense nasıl ki, davasını en tepelere çıkarma arzusundaysa nasıl ki mükemmelliyetçi bir anlayışa sahipse onun izinden gitmeye gayret eden bu gençlik de öyle "en" olma çabasında ve bu yarışmayı kazanma arzusunda...

     

    Yazımda eleştirdiğim gençlikten değil de hemen üstte bahsettiğim gençlikten olmaktan şeref duyuyorum.

    Hak eden gönüldaş kazansın.

     

    Birbirlerini "devrim ateşiyle" kucaklayanların inadına tüm gönüldaşları Allah'ın selamıyla kucaklıyorum.


  15. Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik...

     

    "Atam izindeyiz, biz de sirozdan öleceğiz" şuurunda bir gençlik...

     

    Devlet ve milletinin geçmişini 85 seneden ibaret gören, İslamiyetten önceki tarihinden bihaber, İslamiyetten sonraki tarihini de yok sayıp üzerine alınmayan münkir bir gençlik...

     

    Başlarında şakşakçı amigolarıyla, en büyük tribün gruplarının bile gıpta ile bakacağı bir sesle yeri ve göğü inleten, "Biz kaç kişiyiz" sloganlarıyla meydanlara düşen bir gençlik...

     

    Adı Kemalizm olan dininin, öküz Türkçesi haline getirdiği dilinin, "makinalaşmak isteyen" bedeninin, cuntacılığın, maddeciliğin, çıkarının, parasının, villasının davacısı bir gençlik...

     

    Hakka değil evrime inanan, meclisinin duvarında "Tek yol devrim" düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta ve gerçek hürriyeti komünizmde bulan bir gençlik...

     

    Emekçiye "Benim tüm gayretim senin için... Bak senin için toprak reformu bile yapıyorum" diyen, "Mesela İslam fakire kırkta bir verirken Marx tamamını veriyor!" diye propaganda yapan, Fakat "Marx ömürde sadece bir defa verirken İslamiyetin ömür yettiği sürece her yıl verdiğini" görmezden gelen, "Şimdi sen de beni bırakarak o seni sömüren dincilerin, o para babalarının uşağı olamazsın" diyen...

    Kapitaliste de "Vahşi kapitalizmin vahşi patronları... Sizin lanet sisteminiz yüzünden ülkem satılıyor!" diye yaygara koparan... "Yaşasın sosyalizm" diye çığırtkanlık yapan bir gençlik...

     

    Yaklaşık bir buçuk asırdır türlü buhranlar içinde olan, dünyanın birçok farklı kıtasında uygulanmaya çalışılan, ancak her seferinde paramparça olan, dünyaya kan ve gözyaşından başka hiçbir şey getiremeyen komünist zihniyetten hala medet uman; yine yaklaşık bir buçuk asırdır bir türlü düzlüğe çıkamayan ve çalkantılar yaşayan Türk'ün bu kaostan, komünizmle çıkacağına inanan, ve bu zihniyet doğrultusunda göstereceği tavırla tüm dünyaya model teşkil edeceğini zanneden bir gençlik...

    Ne var?" diye sorulunca, tereddütsüz sol yumruğunu havaya kaldırıp "devrim var!" cevabını veren, her biri "devrimin olmadığı yerde irtica vardır!" fikrini besleyici "ahlaksızlığı ahlaklaştıran" bir gençlik...

     

    Kan dökme özelliklerini, en büyük ve en gaddar kan dökücüleri uğrunda hiç çekinmeden gösterebilen, bu doğrultuda yeterli desteğe, mühimmata ve propagandacı aydınlara(!) sahip bir gençlik...

     

    Büyük komünist devrimcilerin yönlendirmeleri doğrultusunda halk için kurduklarını söyledikleri DHKP-C vs. gibi örgütlerinin PKK ile "ortak eylem planı anlaşması" yaptığı ve halkın devrimi için savaştığını iddia edip yine halkı katledecek kadar dosdoğru(!) düşünen bir gençlik...

     

    Bugün Marx'ın deyişiyle dini "Halkın afyonu" olarak gören, başta Peygamberimiz olmak üzere İslamiyetin büyük ilim adamlarını "yobaz", İslamiyetin kutsal kitabını "köhne", İslami anlayışla siyaset yapanları "sömürücü", bu siyasetçileri destekleyenleri de "mürteci" kabul eden... Hasılı gerçek hakikatı ve gerçek kurtuluşu bünyesinde barındıran İslamiyeti tezlil eden bir gençlik...

     

    Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski nesillerden hiçbirini beğenmeyen, onlara "Siz yıllardır İslamiyet denilen saçmalığın esiri olmuş, düşünemeyen, ancak ve ancak "göbeğini kaşımış" çağdışı insanlarsınız! Gerçekten düşünen, aklı başında insanlar olsaydınız gericiliği bırakır, modern olurdunuz, çağdaş olurdunuz, batılı olurdunuz, e mutlu olurdunuz..." diyen ve gerçek modernliğin "ne idüğ"ünü ve "nasıl"ını gösterebilen bir gençlik...

     

    Özetle çağdaş olduğunu öne sürdükleri batı sokaklarında yetişip çağdaşlık adına... İnsan hakları beyannamesini ezbere bilip insan hakları adına... Laiklik ve inkılapçılık perdesi altında da Atatürkçülük adına Anadolu halkına eziyet eden, onu küçümseyen; 85 yıldır babadan oğula miras gibi geçercesine "İrtica var, şeriat tehlikesi var..." gibi hep aynı nakaratları tekrarlayan; açık yüreklilikle"Bizim parti sandıktan bir türlü iktidar olarak çıkamıyor" diyemeyip bunun yerine "Sandıktan hep gerici iktidarlar çıkıyor" cümlesini kullanacak kadar demrakrasiyi özümsemiş olan; Cebinde parası olunca kapitalist oluveren parası bitince de anti kapitalist moduna girip yaman birer proleter olan; Ülkesinin minarelerinde "Tanrı yoktur" dedirtemiyoruz bari "Allah-u Ekber" yerine "Tanrı uludur" dedirtelim düşüncesine sahip; "Yahu geçen akşam Fazıl Say bir konçerto çaldı, vallahi Atatürkçülükten gözlerim yaşardı be kardeş" diyecek kadar entellektüel bir gençlik...

     

    İşte 10. Yıl Marşında 10 yılda "yaratıldığı(!)" söylenen bu 15 milyon genç; bugün, yani 85 yıl sonra hala daha 15 milyon olarak karşımızda duruyor!... Maya tutup çağdaş ve modern hale gelebilmesi için 85 yıldır Behçet Kemal Çağlar'ların, İlhami Bekir'lerin, Türkan Saylan'ların, Doğu Perinçek'lerin Tuncay Özkan'ların dur durak bilmeden çırpındığı, çabaladığı bir gençlik...

     

    Anadolu halkının mukaddesatlarını hor görüp küçümseyen... Buna karşı ilahlaştırdıkları Mustafa Kemal'e "Amentü"ler yazabilen, Süleyman Çelebi'nin Mevlid'ini "Ol Zübeyde, Mustafâ'nın ânesi..." diye başlayıp devam eden "Atatürk Mevlidi"ne çevirebilen aydın(!) üstadlarına saygıda kusur etmeyen bir gençlik...

     

    Genç adam! Bundan böyle senden beklenen Mustafa Kemal'i tanrılaştırma faaliyetlerine şiir yazı... vs ile katkıda bulunman, senin gibi düşünmeyen halkın mukeddesatlarına küfretmen, "irtica tehlikesi" nakaratını her daim tekrarlaman, inkılap perdesi altında şahsi menfaatlerini kollamandır.

     

    "Sen ki makinalaşmış, çağdaş bir şarlatansın.

    Yüzündeki çelikten maske yırtılmıyorsa,

    Necip Fazıl değil;

    Yüzüne maskeyi geçiren maymun utansın..."


  16. Yalnız bişey söyleyeyim bu lig maçı değil.Çünkü fotoğrafa dikkatle bakarsanız tribünde başka takımların formalarıyla duran kişileri görebilirsiniz.Mesela bir tane Galatasaray formalı var alt tribünde.Muhtemelen lig maçı değil de bir turnuva maçı ya da milli maç filan.Yoksa ne işi var Beşiktaş tribününde başka takım taraftarının?Ama yine de hoş bir eylem.Üstadı oralarda görmekte güzel.Tamam tamam konuyu ana ekseninde çıkarmayayım, bu kadar kafi..

    maç zaman gazetesinin organize ettiği Şöhretler Turnuvası'ndan bir müsakaba.

     

    pankartı ilk gördüğümde ben de çok şaşırmıştım.

    devrimbaz kodamanlarla dolu olan bjk tribünlerinde bu pankartı görmek şaşırtıcı bir o kadar da sevindiriciydi..

    ama düşünüyorum da bir lig maçında açtırırlarmıydı o pankartı..

     

    Üstad'ın fotoğraflarını paylaşan herkese teşekkürler.

×
×
  • Create New...