Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

figen

Üye
  • Content Count

    19
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by figen


  1. Yigitligin son basamagi dusmanini da kendine hayran birakmaktir. Bir Fransiz'dan bunlari duymak cok guzel ama neden simdi boyle olamiyoruz. Yeri gelince hepimiz sikayet ediyoruz ama neden hic bir faaliyette bulunmuyoruz.

    Ne diyelim insallah artik aslimiza doneriz. Yuzyillar boyunca herkese ogrettigimiz seyleri biz de yapmaya baslariz yeniden. insallah...


  2. en sevdiğim şiirleinden bir tanesi daha:

     

    TALAN

     

    Güzel de çirkin de bu boş dünyada

    Doğarmış, büyürmüş, viran olurmuş

    Sevda denen yangın meğer sonunda

    Gözyaşıyla dolu hicran olurmuş

     

    Dostluklarda biter, düşmanlıklarda

    İzleri kalırmış hatıralarda

    Ümitler yeşerir her ilk baharda

    Sonbahar gelince, duman olurmuş

     

    Güleri açınca gönül bağının

    Zehri bal kesilir LEYLA dağının

    Mevsimi geçince cilve çağının

    Hayaller, yeminler yalan olurmuş

     

    Issız köşelerde yalnız başına

    Zavallı girermiş en son yaşına

    Konulunca o musalla taşına

    Kendi evi bile yaban olurmuş

     

    Bir ömür gariban, mahzun, derbeder

    Mezara girince bitermiş keder

    İstikbale miras; RAHMETLİ peder

    Klanların hepsi talan olurmuş

     

    NURULLAH GENÇ


  3. ne diyor üstad ''dünyanın incisi İstanbul, İstanbul'unki de Ayasofya.'' Ayasofya bir camiden çok daha fazlası.Ayasofya bir sembol.zaten bunu bildiği için Fatih ilk cuma namazını orada kıldırmadı mı?ve oranın kıyamete kadar cami olarak kalmasını vasiyet etmedi mi?

    elbet bir gün gelir o da olur inşaallah...


  4. bir dev olmak istersen,

    dağlarda şarkı söyle...

     

    çünkü tenhadır yücelikler...

     

    çünkü sana manevi kuvveti içindeki iman verirken, nefs muhasebesi için kimseye ihtiyacın yok. çünkü kimsenin sana bir faydası yok. yani dağlara tırmanırken elinden tutacak biri, belki aklına dünyevi şeyler sokacak,belki kafanı karıştıracak biri yerine bir değnek yeter.sana daha çok yardım edecek,senin elinden daha iyi tutacak...

    kalbinde iman, elinde tek dünyalığın bir değnek vesselam...böyle dağlara çıkabilmek herkese nasip olabilir mi?

     

    vakıfahmet ve reyhan a teşekkürler.çok güzel açıklamışlar.ben de içimden gelenleri yazdım...


  5. ben de kitaplarımı yeni aldım. bilgilendirenlerden ALLAH razı olsun. ama benden de 19 ytl aldılar.üstelik hediye de koymamışlar.istemeye de çekindim.

    yine de bu fiyata bulmak zor hatta imkansızdı. güzel bir hediye olacak...

    eğer maddi durumunuz el veriyorsa mutlaka alın ve birilerine hediye edin, üstadın tanınması için gerçekten faydalı olacaktır ve eminim devamı gelecektir.


  6. (SANAT VE AKSİYON İÇİNDE BİR PORTRE DENEMESİ..- Mustafa Özer)

     

    Sanat ve aksiyon içinde bir portre denemesi, kitabın adı bu. Deneme adı fazla okuyucu için deneme, makale, ibaresi fazladan bir ad.

     

    Gerçekten de kitap, sanat ve aksiyon içinde bir portre çiziyor. Necip Fazıl Kısakürekin ruh iklimlerinde gezdiği gibi oda onun iklimlerinde dolaşıyor.

     

    Herkes gittikçe olgunlaşırken yazar, NFKnın ilk günden olgunluğa eriştiğini keşfediyor. Onu anlatmaktan çok ondan sızan sesi duymaya çalışıyor. Istırabın,çilenin ayrıcalıklı yapısı belirtilirken onun hayatından da bölümler sunuluyor. Bu yönü ile kısa da olsa bir bibliyografya türüne örnek verilebilecek türdendir. Onun yaşamında geçmişte yaşadığı olayların izleri kalmış gibi görünse bile bu dehanın ıstırabının ve bir o kadar da dinamik yapısının, kendisinin istidadından başka bir şey olmadığını belirtiyor.

     

    Sanat ve deha böylece daha bir aydınlığa çıkmış olmaktadır. Ve o dehaya çok şey borçluyuz diyerek Türkçe konuşan her insanda bir iz ve hakkı olduğunu söylüyor.( Sh.17) Kitapta,sanata da yeni anlamlar yüklendiği gözlenmekte Sanat, duygunun anlayışlara kendisini ifadesi şeklindeki bir tanımla yeni bir maceraya çıkarılmış olur. denilmektedir.

     

    Sanatı tek kelime ile İnsanda başka bir volkanik hal oluşdur. diye tarif ederken (sh.19) bu düşüncesini NFKnın Aynalar, geceye şiir, gece yarısı şiirleri ile destekliyor.

     

    Yaşamak basit ifadesi içerisinde bir hak olmak yerine ıstırabın hem kaynağı, hem sonucu olmaktadır. (Sh.27) Onun ıstırabını yine onun bir beyti ile desteklerken Istırabımı anlamayanların yüzüne tükürmek istiyorum. Çilesiz suratlara tüküresim geliyor. İfadelerine yer veriyor.

     

    1940 dan önce ve sonraki hayatını anlatırken de onun hayatındaki düşüş ve yükselişleri belirtirken özellikle 1940 dan sonraki hayatı için onun bu yaşamı birilerini rahatsız etmiş ki o andan itibaren onu yokluğa mahkum ediyorlar,diyor. Sh.30

     

    Buraya kadar anlatılanların içinde yazarın NFK yı anlatırken onunla bütünleştiği ve bir çok cümle ve düşüncenin iç içe geçtiği belirgin olarak görülüyor. Onda bütünleştiği açıkca ortaya çıkan yazar bunu söylemese de hissediliyor. Ve onu tanıtırken yine onun yazıları ile cevap veriyor. Çerçeve yazılarında, tiyatro eserlerine kadar bölüm bölüm kısa da olsa kitabına alması onun tanımak için güzel bir yol. Okuyucuya yol gösterirken onun düşüncelerine nasıl ulaşılacağının yolunu da gösteriyor.

     

    Hey gidi hikmetine kurban olduğum Allahım renkler ve çizgiler değişiyor, fakat asılları yerli yerinde kalıyor. Çerçeve 4. ciltten alınan bu yazı ile adeta değişimin dinamizmini de içinde saklıyor.

     

    Onu yazıları ile anlamaya çalışan yazar NFKnın ruh tahlillerinde daha etkin bir rol biçiyor.

     

    Sh. 67 den sonra onun kısa hayatının anlatıldığı bölümden sonra kitap özetlerini ve onun hakkında yazılan yazıların derlendiği bir bölüm oluşturularak bir arşiv oluşturulup bilgilerin kaybolmamasına çaba sarf ediyor.

     

    Tanrıkulundan Dinlediklerim, Konferanslar- ki o başka bir alem- Sahte Kahramanlar, Kafa Kağıdı adlı eserlerinden örnekler sunuluyor.

     

    Son bölümde ise onun hakkında yazılan diğer yazarların yazılarından örnekler veriyor. (Ne yazık ki bu kitap yazıldığında Taha Akyolun yazısı Milliyette çıkmamıştı. Yazmış olsaydı onun da bir kalemlik işi olurdu bu kitapta

    Üstad, Necip Fazıl Kısakürekin vefatından sonra kasıtlı bir şekilde onun sanatını ön plana çıkaran insanların bulunduğu bir ülkede o, onun hem sanatını, hem de inancını-ideolocyasını ön plana çıkarıyor. Sanatçı sanatı ile bütünleşir ve yaşam biçimi olurken bir meslek sahibinin mesleği onun yaşam biçimi olmaz hiçbir zaman. Sadece para kazanmak için çaba gösterilen bir iş olarak kalır. Gazetecilikte bunlardan biridir. O da bir meslek olup sanatla buluşması Kaf dağı kadar uzaktır.

     

    Bir çok eseri bulunan NFKnın kısa da olsa eserlerini yaşamını sanatını inancını M.Özerden okumak isteyen alsın okusun. Bir edebiyat tarihine ek cilt olabilecek bir çalışma. Basım yılı 1997 Kayseri.


  7. görüyorum ki üstad hayattayken nasıl insanları hidayete çağırıyorsa, ölümünden sonra bile onu okuyarak doğru yolu bulanlar çok.ALLAH üstaddan razı olsun.

    ben de hikayemi anlatmadan geçemeyeceğim.benim üstadla tanışmam hemen hemen okumaya ilk başladığım sıralarda olmuştu.kitapları özellikle de şiirleri çok seviyordum. büyükbabamın büyük bir kitaplığı vardı. oraya girer saatlerce bir başıma kitap okurdum.yine bu günlerden birinde ÇİLE yi aldım elime. önce ismi dikkatimi çekti.sandım alıştığımız gibi, biri derdini başından geçenleri anlatmış çile diye.ama kitabı açınca karşıma çok farklı bişey çıktı.şiir gözümde başkalaştı. önceleri ölümle ilgili olanları anlayamıyordum.fakat kısa bir zaman sobra büyükbabamı kaybettim.bir evde birinin ölmesi ne demek o zaman anladım. o zaman ölüm şiirleri bana çok tesir etti.anladım ki ölüm bir yok oluş değil.sonra da ÇİLE başucu kitabım oldu.

    orta okula başladığımda hocalarımdan biri kitabı gördü elimde.ALLAH ve ÖLÜM bölümlerini atlayarak, önce diğer bölümleri okumamı, biraz daha büyüdükten sonra da kalan yerleri okumamı söyledi.ama ben o zaman bütün kitabı ezbere biliyordum ve kendimce anlıyordum.bunları anlamayacak ne var ki dedim içimden.oysa şimdi anlıyorum ki üstadı her okuyuşumda yeni şeyler fark ediyorum,keşfediyorum.

    ÇİLE yi ancak O ve BEN i okuduğumda anladım(tam olarak anlamak ne mümkün).ondan sonra da devamı geldi. adını her duyduğumda içimde bişeylerin harekete geçtiğini,bütün olumsuzlukların, huzursuzlukların yerini bana ALLAH ı hatırlatan birinin vesilesiyle huzura dönüştüğünü hissediyordum. bir gün hocalarımdan biri. necip fazıl okumayan bir gencin,hayatta bir yanı hep eksiktir demişti.onu tam manasıyla anlayabilmeyi ve o eksikliğimi kapatabilmeyi çok isterim.

    ara sıra internette üstadla ilgili şeyleri okurdum.bu site karşıma hep çıkıyordu,ama katılmak sonradan nasip oldu.kuranlardan ve emeği olan herkesten ALLAH razı olsun...


  8. neredeyse okumaya başladığımdan beri ÇİLE başucu kitabım.çocukluğumdan beri üstadın üslubuna, şiirlerindeki ahenge aşinayım ve de müptelayım. bu şiir bence de üstadın değil

    hem kitabına almadığı şiirleri çöpe attığını söylüyor üstad.onun deyimiyle 'çöplükleri karıştıran kediler' gibi olmayalım...


  9. Batının İki Yüzü/Necip Fazıl KISAKÜREK

     

     

     

    Batılı,bize kendi zehirini geçirmiş bir frengilidir.Nasıl frengi,Frenk hastalığı mânasına geliyorsa işte öyle!..Ruh frengisi,Batının hastalığı...

     

    Ve onun iki yüzü var;Biri kendi haline bakıp buruş buruş ağlayan,öbürü kendi halini bize varılmaz saadet gibi göstererek yayvan yayvan gülen iki surat...Biri,kendi iç muhasebesini,öbürü de dışarıya doğru maddî ve manevî sömürgecilik siyasetini gösteren çehreler...

     

    Ve Doğu hesabına en büyük felâket,Batının kendi öz haline bakarken ağlayan yüzünden habersiz,yalnız Doğuya karşı gülümseyici ve imrendirici yüzünü görmek olmuştur.

     

    Rönesansa kadar,bâtıl dininin iğneli fıçısında en kanlı işkenceleri çeken Batılı akıl,nihayet 15 inci asırdan bu yana,kiliseden intikamını alma hareketine davranmış,akılla eşya ve hâdiselere tahakküm etme çığırına girmiş,dış hayatı tam tasarruf edici madde marifetine ulaşmış,bu akılla dünyanın yine dış yüzüne hâkim olmuş,her şeyi akıldan ibaret bilmiş ve sonunda öz keşiflerine kurban olarak elindeki madde oyuncaklarını bir merkezde toplayıcı ruh vâhidinden mahrum olmanın ceza devresine ayak basmıştır.

     

    Bu devreyi,19 uncu asrın ortalarından başlayarak bu güne kadar gelen son bir asırlık zaman içinde kadrolaştırabiliriz.

     

    Böylece Batı,eski Yunan ve Roma tecrübeleri bir yana,Rönesansa kadar ve ondan sonra,Orta ve Yeni çağlar diye damgaladıkları iki hayat bölümüyle,birinde aklı mahkûm edici bâtıl ruh,öbüründe de ruhu kaybettirici zalim akıl yüzünden daima yarım kalmış,hele son devresindeki yarımlığı tamamlığın en parlağı zannettiren mağrur bir gaflet içinde,saadet yerine felâketini tamamlamıştır.

     

    Batılı olmanın ilk şartı,Batıyı işte frak gömleği altında kanser yarası gizleyen bu iç haliyle görebilmektir;ve onu böyle görebilen gerici Doğulu,ona maymunca hayran,ilerici Doğuludan daha Batılıdır.

     

    İşte,bizde ve bütün Doğu âleminde,Batının makine medeniyetiyle beraber girdiği ve çilesini kütüphaneler dolusu fikir örgüleriyle belirttiği feci ruh buhranını bilmeyenler,onu daima,kendi kendisinden memnun,sırıtkan yüzüyle ele almışlar;olanca kıymeti,Batının Doğuya pes dedirten madde oyuncaklarında sanarak,asıl,Batının büyük eksiği kendi ruh cevherlerini hakir görmüşler ve bu ruhu tepelemeyi Batılılık ve inkılap diye yutmuş ve yutturmuşlardır.

     

    Bunlar Doğu ve Batı arası hiçbir nefs murakabesine ve mahsup muamelesine girişemeyen,Fransızların onbaşı kültürü diye anlattıkları işporta irfanı içinde mahpus ve bizim çeyrek münevver ölçüsüyle belirttiğimiz tarihi politika kuklaları ve sözde aydınlar...

     

    Bizde Büyük sıfatlı Mustafa Reşid Paşadan başlayarak,Âli,Fuâd,Midhât,Talât paşalar çizgisi boyunca gelmiş,İslâm dünyasında da,Şükarnosu,Nâsırı,Eyüb Hânı,Burgibasiyle,üstelik taklitçilerin taklitçilerini türetmiş bütün Batılılık ve ilerilik iddiacılarının hesabı,yukarıdaki iki cümlenin daracık çerçeveleri içindedir;ve Doğuyu son yüz yıllık hayatı içinde,başlıca suçu İslâmiyete bağlayarak Batıya sürenlerin maskeleri düşürülmedikçe,ister Doğuya,ister Batıya ait hiçbir sır keşfedilmeyecektir.

     

    Feda ettiği ruh ve şahsiyetin sembolü halinde millî şeref çelengini Batılının boynuna lâyık gören Doğuyu ,başta mutlak kurtuluş yolu İslâm ve etrafında binbir bâtıl din,topyekûn kurtarmak için,Gandivari pasif mukavemet örneklerine değil,iç ve dış dünyalarını anlamış ve sahte oluşlarla sahte oldurucuları tanımış büyük aksiyon kahramanlarına ihtiyaç vardır;ve Büyük Doğu işte bu kahramanları yetiştirmeye mahsus tezgâhın ismidir.

     

    22.11.1967-Büyük Doğu

×
×
  • Create New...