Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

ersoy

Üye
  • Content Count

    14
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by ersoy


  1. SEN DE BENİ ARAMAZ

    OLDUN SEVGİLİ DOSTUM

    NİYE BÖYLE YARAMAZ

    OLDUN SEVGİLİ DOSTUM

     

    SEN DE ELLERE UYDUN

    SEN DE DOSTUNA KIYDIN

    SEN DE VEFADAN CAYDIN

    YILDIN SEVGİLİ DOSTUM

     

    BERABER GEÇEN YILLAR

    BOŞVER GİTSİN ALDIRMA

    YILLAR GİBİ MAZİDE

    KALDIN SEVGİLİ DOSTUM

     

    BAZEN SAATLER BOYU

    BİRARADA KALIRDIK

    HERŞEYİ BİR KALEMDE

    SİLDİN SEVGİLİ DOSTUM

     

    SİTEM DEĞİL SÖZLERİM

    SAKIN OLA GÜCENME

    BENİM İÇİN SADECE

    "ÖLDÜN" SEVGİLİ DOSTUM…


  2. Sual: İmam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubatını anlamamız şart mıdır? Mektuplarda süluk, cezbe, seyr-i fillah gibi birçok kelime ile karşılaşıyoruz. Bunların manalarını bilmek gerekir mi?

     

    CEVAP

    Gerekmez. Bilsek de anlayamayız. Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri, (Allahü teâlânın kitabından ve Resulullah’ın hadislerinden sonra, İslam kitaplarının en üstünü, en faydalısı, İmam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubat kitabıdır. Mektubat’ı anlamak için değil bereketlenmek için okumalıdır) buyuruyor.

     

    (Kitap okumak, sohbetin yarısıdır) buyuruluyor. Yani, bir büyük zatın kitabını muhabbetle okuyan, sohbet etmiş gibi O’ndan istifade eder. Mektubat’ı severek okuyan da, İmam-ı Rabbani hazretlerini sever, tanır, nasibi ve muhabbeti miktarınca O’ndan feyz almaya başlar. Okudukça anlamaya, kalbi de nurlanmaya, ibadetlerin tadını duymaya, haramlardan günahlardan nefret etmeye başlar. İki cihan saadetine kavuşur ve başkalarının da kavuşmasına vesile olur.


  3. Sual: İslamcı yazarlardan Maşatoğlu diye birisi, (Mukabele okumak ve dinlemek uygun değildir. Kur’anı okuyanın ve dinleyenin anlaması şarttır. Papağan gibi okumak fayda yerine zarar verir) diyor. Kur’anı herkesin anlaması mümkün olmadığına göre, her milletten Müslüman olanlar var. Arapça bilmeyenlerin Kur’an okuması günah mıdır?

     

    CEVAP

     

    Kur’an-ı kerimi, lisanı Arapça olanlar bile anlayamaz. Hatta evliyanın ve ulemanın en büyükleri olan Eshab-ı kiram bile, âyetlerin manalarını Resulullaha sual ederlerdi. Bir hadis-i şerif meali:

     

    (Kur’an-ı kerim Allahü teâlânın metin [sağlam] ipidir. Manalarının hepsi anlaşılmaz. Çok okumak ve dinlemekle eskimez.) [İbni Mace]

     

    Kur’an-ı kerimin, çok veciz olup, bitmez tükenmez manalarının bulunduğu, bütün manaları bildirilse bile, yazmak için kağıt ve mürekkep bulunamayacağı bizzat Kur’an-ı kerimde bildirilmektedir. Mealen buyuruluyor ki:

     

    (De ki, Rabbimin [İlmini, hikmetini bildiren, hayrete düşüren] sözleri için, denizler mürekkep olsa, bir o kadar daha deniz ilave edilse, denizler tükenir, Rabbimin sözleri tükenmez.) [Kehf 109 - Beydavi]

     

    Demek ki, her Arapça bilen, Kur’an-ı kerimi anlayamaz. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:

     

    (İmam-ı Ahmed bin Hanbel, Cenab-ı Hakkın, (Anlayarak da anlamayarak da Kur’an-ı kerim okuyan, benim rızama kavuşur) buyurduğunu bildirmektedir.) [İhya]

     

    İslam âlimlerinin en büyüklerinden, Hanbeli mezhebinin reisi imam-ı Ahmed hazretleri böyle buyururken, hâlâ herkesin Kur’an-ı kerimi anlayarak okuması gerektiğini söylemek ne büyük gaflettir.


  4. Yazıları iyi okuyup anlamak lazım...

     

    Yaşayan gayri Müslimlerin hidayete ermeleri için dua edilir. Peygamber efendimiz, kâfirlerin hidayete kavuşmaları için dua etmiştir. Kâfirlerin yok olması için dua et denildiğinde Resulullah efendimiz, (Ben lanet etmek için gönderilmedim. Ya Rabbi, bunlara hidayet et. Tanımıyorlar, bilmiyorlar) dedi. Başka bir zaman da, (Ya Rabbi, bu dini, Ömer bin Hattab ile yahut Amr bin Hişam [Ebu Cehil] ile kuvvetlendir) buyurmuştur. Hz. Ömer bu dua sebebiyle Müslüman olmuştur.


  5. Tütün içmek haram mı?

     

    Sual: Tütün, sigara içmek haram mıdır? İslam âlimleri bu konuda ne bildirmişlerdir?

    CEVAP

    Dürr-ül-muhtar kitabının beşinci cildinde buyuruluyor ki:

    Hanefi âlim İbni Nüceymi Mısri, Eşbah kitabında diyor ki:

    Âyet-i kerimede ve hadis-i şeriflerde haram olduğu bildirilmeyen şeyler, aslı üzere helal olur. Veya helal ve haram diye hüküm verilemez. Hanefi ve Şafii âlimlerinin çoğu, böyle şeyler helal olur dedi. İbni Hümam, Tahrir kitabında da böyle söylüyor. Bunun için, Besmele ile kesildiği bilinmeyen hayvana ve zararı görülmeyen ota helal denir. Tütün de böyledir. Âlimlerin çoğuna göre, helaldir. Birkaçına göre ise, hüküm verilemez. [uyun-ül-besair’de, Hamevi Eşbahı şerh ederken, (Buradan tütün içmenin helal olduğu anlaşılıyor) buyuruyor.]

     

    Hanefi âlimlerinden, Şam müftüsü, Abdürrahman İmadi, Hediye adındaki kitabında, (Tütün; soğan, sarmısak gibi mekruhtur) buyurdu. İbni Abidin, bu satırları açıklarken buyuruyor ki:

    Vehbaniyye şerhinde, (Tütün içmek ve satmak yasak edilmelidir) diyor. [Tütünü yasak eden dördüncü Murad han zamanında bulunan Şernblali de, (Halife mubahları yasak edince haram olur) diyerek, tütün yasak edilmeli demiş, fakat yine de haram veya mekruh dememiştir.]

     

    Mısır’da, Maliki âlimlerinin büyüklerinden Ali Echüri hazretleri tütünün helal olduğunu bildiren kitap yazıp, dört mezhep âlimlerinin, tütünün helal olduğunu bildiren fetvalarını nakletmiştir.

     

    Abdülgani Nablüsi hazretleri de tütünün mubah olduğunu bildiren, Essulhu beynelihvan kitabında diyor ki:

    Tütün bazılarına zarar verirse, yalnız bunlara haram olur, başkalarına haram olmaz. Bal, safra hastasına zarar verir. Fakat, başkalarına haram değildir. Her şey aslında helaldir. Haram veya mekruh diyebilmek için, delil lazımdır. Şarap habislerin en kötüsü iken ve Resulullah İslamiyetin bildiricisi olduğu halde, şaraba haram demedi. Âyet-i kerime ile yasak edilmesini bekledi. O halde, tütün içmek mubahtır, helaldir. Kokusu ise tab’an mekruhtur. Şer’an mekruh değildir.

     

    İbni Abidin hazretleri devam ederek buyuruyor ki:

    Tütün içmek Şafii’de haram değil, tenzihen mekruhtur. Hatta, zevce tütünü bırakınca, zarar görmezse, meyve gibi olur. Kocasının tütün parası vermesi lazım olur. Tütünü bırakınca, kadın zarar görürse, ilaç gibi olur.

     

    Tütünü haram sananların vesika olarak ileri sürdükleri, Berika kitabının sahibi Muhammed Hadimi hazretleri diyor ki:

    Bazıları, (Tütün ve kahve kullanmak da, âdette bid’attir. İkisi de haram değildir ve mekruh da değildir. Doğrusu da budur. Bunlara haram diyen, âdette bid’ati haram etmiş olur) dedi. Bize göre, kahve belki böyledir. Fakat, bunu da, kullanmamak daha iyidir. Çünkü, hakkında söz birliği yoktur. Tütüne gelince, haram olmadığı doğru ise de, mekruh olduğunda şüphe yoktur. Çünkü, helal olmasında söz birliği yoktur. Hadis-i şerifte, (Soğan, sarmısak yiyen, mescidimize gelmesin) buyuruldu. Çünkü, melekler pis kokudan incinir. Cüzzam, baras hastaları, yarası kokanlar, üzeri balık kokanlar da böyledir. tütünü içmek de bunun için mekruh olur dedi. Salih olan kimse, bu hadis-i şeriften korkarak tütün içmez. (Berika)

     

    Abdülgani Nablusi hazretleri diyor ki:

    Tütün ve kahve için çeşitli şeyler söyleniyor ise de, sözün doğrusu, ikisine de haram ve mekruh dedirtecek bir sebep yoktur. Her ikisi de, (Âdette bid’at)dir. Herhangi bir sebep göstererek bunlara haram diyen kimse, âdette bid’at olan şeye haram demiş olur. Âdette bid’ate haram denilemeyeceğini, cumhuri ulema bildirmiştir. (Hadika s.143)

     

    İsmail Hakkı hazretleri, ilk zamanlarında tütünün haram olduğunu yazmıştı. Çünkü, sultan Murad, tütün içmeyi yasak etmişti. İçen öldürülüyordu. Bu âlim, tütünü değil, tütün içmeyi, idama sebep olduğu için haram demişti. Hükümet, tütün yasağını kaldırdıktan sonra, yazdığı kitabında, tütünün haram olmadığını bildirmiştir. [bursa’da Orhan kütüphanesinde bu kitap vardır.]

     

    Maliki âlimlerinden Ali Echüri hazretleri buyuruyor ki:

    Tütün, aklı gidermiyor. Necis de değildir. Böyle olunca, tütün içmek haram değildir. Başka türlü zararlara sebep olursa haram olur. Zarar vermeyen kimseye haram değildir. Afyonu, aklı gidermeyecek az miktarda yemek caiz olduğu gibi, tütünü de aklı gidermeyecek miktarda içmek caiz olur. Bu ise, insanlara göre ve içilen miktara göre değişir. Bir kimsenin aklını gideren miktar, başkasının aklını gidermez. Tütün haramdır, diye kesin söylenemez. Bunu ancak din cahili olan söyler. Aklı gidermeyince, helal olduğu anlaşılmaktadır. Tütün, israf olduğu için haramdır da denilemez. Çünkü, mubah olan şeyi almak için verilen mal israf olmaz. Zararlı olduğundan haramdır demek de ilmi bir söz değildir. Çünkü, zarar verene haram olur. Zarar vermeyene haram olmaz. Hanefi âlimlerinden şeyh Muhammed Nihriri, uzman doktorun sözü ile veya tecrübe ile zarar verdiğini anlayan kimseye tütün içmek haram olur. Böyle kesin anlaşılmadıkça, helal olduğuna fetva vermiştir. Tütün hakkında bir hadis yoktur. Hanbeli âlimlerinden Meri bin Yusüf Mukaddisi, Tahkikul-burhan fi-şanid-duhan kitabında, başka zarar vermedikçe tütünün haram olmadığını, ateş dumanını ağza çekmek gibi olduğunu, bunun haram olacağını ise kimsenin bildirmemiş olduğunu yazmaktadır. Yeni meydana çıkan bir şey, mubaha benzerse mubah olur. Harama benzerse haram olur. Aklı olan bir din adamı, tütünü elbet mubahlara benzetir. Zarara sebep olmadıkça haram diyemez. Aklı gidermeyecek kadar tütün içmenin haram olmadığını dört mezhep âlimleri sözbirliği ile bildirmişlerdir. (Gayet-ül-beyan)

     

    Tütün, aklı giderir veya zarar verirse yahut nafakası vacip olanın nafakasını terke veya namazın vaktini kaçırmaya sebep olursa, haram olur. Başkalarının içmesi haram olmaz. Uyuşturucu maddenin aklı gidermeyen kadar az miktarını satmak da caizdir. (Celal-ül-hak fi keşfi ahvali şiraril-halk)

     

    Tütün içmek, alkollü içkiler ve afyon, morfin, esrar ve benzerleri uyuşturucu maddeler gibi, haram edilmemiştir. İbni Abidin, (Zebaih) kısmında, (Allahü teâlânın, helal ve haram diye açıklamadığı şey, Allahü teâlânın af ettiği şeylerdendir) hadis-i şerifini yazarak, haram olduğu bildirilmeyen ve haram edilmiş olanlara benzemeyen her şeyin mubah olduğunu göstermektedir.

     

    Kötü alışkanlık, haram işlemeye alışmak demektir. Haram olmayan şeyi kullanmaya kötü alışkanlık denmez. Boğazına düşkün olanlar, yiyeceğe benzetilemez diyerek de tütünü kötülüyorlar. Tütün bitkisini yakıp, dumanını çekmek, ihtiyaç değil, caiz olmaz diyorlar. Günnük, ud ağacı, tütsü otunu yakıp koklamak mubahtır. Bunlar, yenmez, içilmez, caiz olmaz denemez. Ölülerde ve dirilerde kullanılması sünnet olan şeyi de, yakılıp dumanı savruluyor diye, kötülenemez. Bunlar ve pis kokulu otlar, Araf suresindeki, (Yerden çıkardığı ziynet) kelimesine dahil olunmuştur. İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki:

    (Çok yiyince sarhoş eden katı madde ve otların aslı temizdir, mubahtır.) (Redd-ül-muhtar 5/ 295)

     

    Bir kimseye zarar veren mubah şey, ona haram olur. Zarar vermediği kimselere haram olmaz. Aşırı içen bazı kimselere zarar verirse, bunların çok içmesi haram olur. Fakat, bunların az içmelerine ve zarar görmeyenlere de haram olur denilemez. Çoğu zarar veren şeyin azı da haram olur demek pek yanlıştır. Her şeyin çoğu zarar verir. Ekmeğin, suyun da çoğu, zarar verir. Bunun içindir ki, doyduktan sonra yemek haramdır. Fakat, çoğu zarar veriyor diye, az yemek, içmek, haram olur mu?

     

    Abdülgani Nablusi hazretleri buyuruyor ki:

    Yemesi, içmesi zararlı olanlar üçe ayrılır:

    1- Öldürücü olanlar. Her zehir, cam tozu ve benzerleri böyledir. Bunları yemek, içmek haramdır.

    2- Öldürücü olmayanlar. Toprak, çamur, kil ve benzerleri böyledir. Bunları çok yemek, içmek mekruh olup, zararsız miktarları mubahtır.

    3- Organlarında zafiyet olanlara zarar verenler. Sağlam olanlara zarar vermezler. Bazı kimselere balık eti, süt, yumurta, biber gibi şeyler zarar verir. Bunlar, yalnız zarar verenlere haram, mekruh olur. Zarar vermeyenlere ise mubahtır. (Hadika)

     

    Tütüne zararlıdır diyenler üçüncü maddeye dahil ediyorlar. Her içeni öldürücü bir zehir olduğunu bildiren bir ilim adamı yoktur. Tütündeki nikotinden dolayı, günde bir iki sigara içen zehirlenir diyen de yoktur. Çünkü bu söz, havada, boğucu olan karbondioksit gazı bulunduğu için, nefes alan zehirlenir demeye benzer. Nikotinden çok daha zehirli olan siyanür asidi, acı bademde de vardır. Bu zehirden dolayı acı badem yemek haramdır, mekruhtur diyen yoktur. Her şeyi fazla yemek, içmek zararlı olur. Aşırı tütün içmek elbette zararlıdır. Bunun için sigara herkese zararlıdır, kansere sebep olur diyerek, günde 1-2 sigaranın da zararlı olacağını sanmak, bu yüzden haram veya mekruh demek ilme aykırıdır.

    Hanefi âlimi seyyid Ahmed Tahtavi diyor ki: Şafii âlimlerinin çoğu, tütüne tenzihen mekruh dedi. Hanefi mezhebinde, soğan, sarmısak gibi tenzihen mekruhtur. (Dürr-ül-muhtar haşiyesi)

     

    İbni Abidin, abdestin sünnetlerini anlatırken diyor ki:

    Pezdevi üsulünde denildiği gibi, haram olduğu açıkça bildirilmeyen her şey, sözbirliği ile mubahtır. Çünkü, Allahü teâlâ Bekara suresinde, (Yerlerde olan her şeyi sizin için yarattım) mealindeki âyet-i kerimede, hepsinin mubah olduğunu bildirmektedir. Tahrir kitabında bildirildiği gibi, Hanefi ve Şafii âlimlerinin çoğunluğuna göre, her şey yaratılışında helaldir. Ekmel-üd-din, (Pezdevi) şerhinde de böyle bildiriyor ve bir şeyin haram olduğunu işitmeyen kimselerin, o şeyi yemesi mubahtır diyor.

    İmam-ı Muhammed, (Leş ve şarap, yasak edildikten sonra haram oldu) diyerek, her şeyin aslında mubah olduğunu, yasak edilince haram olduklarını bildiriyor.

     

    Milyonlarla salih Müslümanın ve halife-i müsliminin, şeyh-ül İslamların kullandığı şeye, kendi aklı ile kötü alışkanlık demek, bunu haramlara benzetmeye kalkışmak, ancak cahillerin yapacağı iştir. İkinci Abdülhamid han tütün içerdi. Kendisine Şemdinan ve İskeçe şehrinden tütün gelirdi. İskeçe, Şemdinan ve Samsun tütünleri, kıyılmış halinde, latif kokmaktadır. Çubuğa koyup içerlerken, etrafa hoş kokusu yayılmaktadır. Bozuk, karışık tütün içerken iyi kokmazsa, halis ve hoş kokulusu kötülenemez. Acı biberi sevmeyen kimse, tatlı biberi, hatta acısını da kötüleyemez. Bunlara mekruh diyemez. Eğer derse, sözünün kıymeti olmaz. Herkes, sevmediği şeye haram, mekruh derse, din-i İslam, Hıristiyanlığa döner. Onun gibi karmakarışık olur.

     

    Tütünü bırakmak nefs ile mücadele sevabı kazandırmaz. Bedene ihtiyacını vermemek, zulüm olur.

    Günah olur. Nefs, ihtiyaca kavuşmakla doymaz. İhtiyaçtan fazlasını ve haramları ister. O halde, nefsle mücadele, haramlardan ve mubahların fazlasından sakınmaktır. Günde bir kere tütün içmemek, nefsle mücadele değildir. Tütünü, sıhhate ve keseye zararlı olacak miktarda fazla içmemek mücadeledir. Yalnız tütün ile değil, bütün mubahlarla da nefs mücadelesinin böyle olması gerekir.

     

    Tütünü, afyona benzetmek de, onun herkese haram olacağını göstermez. Tersine olarak, zarar yapmayacak kadar az içenlere mekruh bile olmadığını, gösterir. Çünkü müctehidler, afyon gibi uyuşturucu maddeleri, haram olan içkilerden ayırmaktadır.

     

    Dürr-ül-muhtar 3. cilt, 166.sayfada, (Benc veya Ban otu denilen uyuşturucu otu yemek mubahtır. Çünkü ottur. Bununla sarhoş olmak haramdır) diyor. İbni Abidin hazretleri bunu açıklarken buyuruyor ki:

    (İmam-ı Muhammede göre, çoğu sarhoş edenin azı da haram olması, sıvı olan içkiler içindir. Böyle olmasaydı, safran, anber gibi, fazlası sarhoş eden birçok katı maddelerin az miktarını yemek de haram olurdu. Bunlara haram diyen hiçbir âlim yoktur. Ban otu ve benzeri zehirli otların necis olduğunu hiçbir âlim bildirmedi. Ban otunun ilaç olarak kullanılması caizdir. Aklı giderip keyif verici olarak kullanılması caiz değildir. İmam-ı Muhammedin sözü sıvı haldeki içkiler içindir. Ban otu ve benzerleri, katı oldukları için, ancak sarhoş olmak için kullanılmaları haram olur. Bu da, çok miktarda kullanılmaları haram olur demektir. Az miktarda kullanılmaları haram olmaz. Mesela, Amber ve benzerlerini koku için ve Skamonya denilen zehirli mahmude otunu müshil olarak kullanmak ve diğer katı zehirli ilaçları az miktarda kullanmak haram olmaz. Caiz olur. Zarar veren çok miktarlarını kullanmak haramdır.) [Redd-ül muhtar]

     

    Tütün abes de değildir. Abes, faydasız iş yapmaya, boş yere vakit geçirmeye denir. Çalgı ile, oyun ile vakit geçirmek böyledir. Tütün, vakit öldüren bir iş değildir ki, abes denilsin. Tütün içmek, faydalı iş yapmaya mani olmuyor. Tütün içerken kitap okunur. Misafir ile sohbet edilir.

     

    Büyüklerin yanında, camilerde, vaazlarda, muhterem yerlerde içilmemesi de, haram veya mekruh olacağını göstermez. Büyüklerin yanında yatılmaz. Bunlara ve Kâbe’ye karşı ayak uzatılmaz. Vaazda, derste ekmek bile yenmez. Böyle, birçok yerlerde ve sıkıntı duyanların yanında yapılmayan çok şey vardır ki, başka yerlerde ve yalnız iken hiçbiri haram veya mekruh değildir. Camide alış veriş etmek, yüksek sesle konuşmak, kan aldırmak mekruhtur. Fakat bunlar, cami dışında mekruh değildir.

    İhtiyaç deyince yalnız yiyip içecekleri anlamak, pek basit bir görüştür. Bedenin, ruhun çeşitli ihtiyaçları olduğu, din kitaplarında yer almaktadır. Bütün duyu organlarımızın farklı ihtiyaçları olduğu gibi, sinir sisteminin, hatta her organın ayrı ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçların, ekmek, su gibi önemli olduğu, herkesçe bilinmektedir. Fıkıh kitaplarında, akla gelmeyen, çeşitli ihtiyaçlar görüyoruz. Mesela, Dürr-ül-muhtar’da, (Burnu ve teri silmek için mendil satın almak, ihtiyaç için olursa caizdir. Gösteriş için olursa, tahrimen mekruhtur) diyor.

     

    Görülüyor ki, bir şeyi kullanmak bile, niyete göre ihtiyaç olmaktadır. Doyduktan sonra yemek haramdır. Fakat, oruç tutmak veya misafiri utandırmamak için olunca, helal, hatta sevap oluyor. Misafire ikram için, haram, helal oluyor da, haram olmayan tütünü ikram etmek neden suç olsun? Tütünü kötüleyenler, bu hücumlarını, keşke, İslamiyet’in haram ettiği şeylere karşı yapsalardı, çok sevap kazanırlardı. İslam’a büyük hizmet etmiş olurlardı. Fakat, şeytan herkesi bir taraftan yakalıyor. Hem İslamiyet’e saldırtıyor, hem de, ibadet yaptığını sanarak, kibre, ucba sürüklüyor. Bunları anlamadan konuşmak, dine de, söz sahibine de kusur getirir. Hissi, yani kendi görüşlerini, dinin emirleri ve yasakları durumunda göstermeye kalkışmak ve yapılan işlerin, helal mi, haram mı olacağını ayırırken taassuba kapılıp, nasslara dayanmamak felakettir.

     

    Birkaç âlim ise, nafakadan kesilmesi, dumanı ile başkasını rahatsız etmesi, çok içerek bedene zarar vermesi... gibi şartlarda tütüne haram veya mekruh demişlerdir. Yoksa, mücerret [soyut olarak] tütünün içilmesini kötüleyen hiçbir âlim yoktur. El-Ukud-üd-dürriyye’nin ve Hadika ikinci cildinin sonunda, tütünün haram olmadığı vesikalarla ispat edilmiş ve Tahtavi’nin Merakıl-felah haşiyesi, orucu bozanlarda da uzun yazılıdır.

     

    Şam âlimlerinden Mustafa Rüştünün Tuhfet-ülihvan ma kile fiddühan kitabında, insanın sıhhatini bozan, zarar veren şeyleri ve israfı uzun anlattıktan sonra, tütünün böyle olmadığını bildiriyor. Tütüne haram demek, vera ve takva da olmaz. Vera sahipleri, Allahü teâlânın haram etmediği şeye, haram diyemez diyor. Hanefi âlimlerinden allame Abdüllah bin Muhammed Nihriri ve Şafii âlimlerinden Ali bin Yahya Nevreddin Ziyadi ve Abdürraufi Münavi ve şeyh Ali Şevberi ve şeyh İsmaili Sencidi ve Maliki âlimlerinden allame Külli ve Hanbeli âlimlerinden şeyh Meri, tütünün haram olmadığına fetva vermişlerdir diyor. Zararı ve lüzumu olmayan şey için mubah, zihin durgunluğunu giderip, hafızasını kuvvetlendirene mendub, terk edince zarar verene vacib, kullanınca zarar verene haram, içmek istemeyene, tütün içmesi mekruh olur, diyor. Şarap böyle değildir. Şaraba alışan, tevbe etse, şarabı terk ettiği için hasta olup, ölse, sevap olur.

     

    Âlimlerin çoğu tütüne mubah demiştir. Mesela Şeyh-ul İslam Ebülbeka, Ahmed bin Ali Hariri, İsmail Meraşi, kadi Abdürrahim, Ganim bin Muhammed Bağdadi, Şeyhul İslam Behai, Muhammed Tarsusi, Muhammed Kehvaki, Mısır âlimlerinden Yusüf Decvi ve Muhammed bin Abdülbaki Zerkani, allame Abdülgani Nablusi, Abdürrahman bin Muhammed İmadi, allame Ali Echüri, Mahmud-i Samini, Osman Bedreddin, seyyid Abdülhakim efendi, büyük âlim, veliyyi kâmil mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri buyuruyorlar ki:

    (Zarar ve alışkanlık yapmayacak kadar az içilen tütüne haram ve mekruh demekten sakınmalı, kesesine ve sıhhatine zarar vermeyecek kadar az içenleri fasık, günahkâr bilmemelidir.)

     

    Tütün içmek israf mıdır?

    İsraf, malı haram olan yere vermektir. Azı da, çoğu da israf olur. Büyük günah olur. İçki ve kumar için vermek böyledir. Sigara haram olsaydı, buna az veya çok verilen para israf olurdu. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

    (İnsanın bazı arzuları, tabiatından ileri gelmektedir. Hiç kimse bu isteklerden kurtulamaz. Mesela, sıcakta, insanın tabiatı serin bir şey içmek ister. Soğukta, sıcak bir şey ister. Böyle istekleri yapmak nefse uymak değildir. Çünkü, tabiatımızın zaruri istekleri mubahtır. Bu ihtiyaç maddelerini lazım olduğu kadar kullanmak sünnettir. Çünkü, bu tabii istekler nefsi emmarenin arzularının dışındadır. Nefs, mubahların lüzumundan fazlasını ve haramları ister.) [Mektubat 3/27]

     

    Malı, ihtiyaç olan mubahlara harcamak israf değildir. Günah olmaz. Sigaraya alışmış kimsenin tabiatı ekmek ister gibi, tütünü istiyor. Böyle kimsenin, ihtiyacı kadar kullanması israf olmaz.

     

     

    Sigara haram değildir

     

    Sual: Bir tasavvuf kitabında, (kahve, tütün, tömbeki, esrar, şaraptan daha kemdir) deniyor. Kahve, tütün, şaraptan daha kötü nasıl olabilir?

    CEVAP

    Kitaptaki ifadelerde bir nakil hatası olabilir. İstanbul Üniversitesi yayınlarından Gıda Kimyası kitabında deniyor ki:

    (Çaydaki tein ile, eskiden ayrı bir alkaloit olarak kabul edilen Kafeinin aynı olduğu tespit edildi. Çayda %2,5-3, kahvede ise %1,3 oranında kafein bulunur.

    Kafein, zihni açar, kan dolaşımını artırır, vücuda sıcaklık verir, yorgunluğu giderir, sindirimi kolaylaştırır. Fazlası sinir sistemi üzerinde etki yapar. Kalb hastalıklarında, sinirleri zayıf insanlarda ve çocuklarda az miktar kahve bile fena etki yapabilir.) [s. 658]

     

    Çaydaki kafein, kahvedekinden iki misli fazladır. Kahvedeki kafeine haram denirse, çaydakine de haram denmesi gerekir. Çoğu zarar veren şeyin, zarar verecek miktarını kullanmamalıdır! Vücuda zarar verecek kadar çok yemek de haramdır. Bazı gıdalar, bazı hastalara zararlıdır. Vücuda zarar verdiği bilinen şeyleri kullanmak doğru değildir. Bir kimseye kahve ve çayın fazlası zarar veriyorsa az içmeli, azı da zarar veriyorsa hiç içmemelidir! Hastaya haram olan bir şey, sağlama da haramdır denmez. İmam-ı Münavi hazretleri, Camius-sagir şerhinde kahve içmenin haram ve mekruh olmadığını bildirmiştir. (Hadika s.143)

     

    Çay ve kahvedeki kafein, tütündeki nikotin, fazla alınırsa elbette zararlı olur. Çoğu zarar veren mubah bir şeyin, zarar vermeyen az miktarının kullanılması haram değildir. Alkollü içkilerin ise, hiç zarar vermese de, damlası haramdır. İmam-ı Nevevi hazretleri buyuruyor ki:

    Sıvı içkilerin azı da haramdır. Esrarın sarhoş etmeyen miktarını ilaç olarak kullanmak caizdir. (Mühezzeb)

     

    Afyonun da sarhoş etmeyen az miktarı haram değildir. (Feth-ur-rahim s.30)

     

    İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:

    Afyon ve diğer zehirli otların alınan çok miktarları haramdır, fakat az miktarlarını ilaç olarak kullanmak caizdir. (Zevacir)

     

    Uyuşturucu benc otu mubahtır. Bununla sarhoş olmak haramdır. (D.Muhtar c.3, s.166)

     

    İbni Abidin hazretleri, bunu açıklarken buyuruyor ki:

    Benc otunu ilaç olarak kullanmak caizdir. Sarhoş edici miktarı caiz değildir. (Çoğu sarhoş edenin azı da haram olur) hadis-i şerifi sıvı içkilere mahsustur. Zehirli bitkileri ve sarhoş edici katı ilaçları az miktarda kullanmak haram olmaz. (R. Muhtar c.5, s.295)

     

    Ali Echuri hazretleri, (Tütün içmek aklı giderir veya nafaka temininin terkine sebep olursa, haram olur. Böyle bir durum olmazsa haram olmaz) buyuruyor. (Gâyet-ül-beyan)

     

    Tütün mubahtır. (Essulh-u beynel-ihvan, El-ukudüddürriyye, Tahtavi, Berika)

     

    Bursalı İsmail Hakkı hazretleri, ilk yazdığı kitaplarında, tütüne haram diyordu. Çünkü zamanın padişahınca tütün yasaklanmış, içene ceza veriliyordu.

     

    Tütüne israf yönünden hiçbir âlim haram dememiştir. Fakirin su yerine meşrubat içmesi israftır, fakat alıştığı için çay, kahve veya tütün içmesi israf olmaz.

    Şafii âlimlerinin çoğu, sigaraya tenzihen mekruh dedi. Hanefi’de, soğan sarmısak gibi, tenzihen mekruhtur. (Tahtavi)

     

    Büyük bir âlim, mubah olan bir şeyi yasaklarsa, talebelerinin itaat ederek, o şeyi kullanmamaları gerekir. Fakat bu herkese şamil edilemez.

     

     

    Ceffel kalem konuşanlar

     

    Sual: Ehl-i sünnet olarak bildiğimiz bir hoca, “Eski zamanlarda sigaranın zararı o günkü teknoloji ile tamamen anlaşılmadığı için, âlimler sigaraya ittifakla mubah demişlerdir. Ancak fıkıhta, (Zararı kesin olan şey haramdır) kaidesi vardır. Bugünkü bilim adamları da ittifakla, sigaranın zararlı olduğunu söylüyor. Bu bakımdan sigara kesinlikle haramdır” dedi. Bir ateist de, “Eskiden domuzda trişin ve başka zararlı maddeler olduğu için İslamiyet yasaklamıştı. Bugünkü teknoloji ile domuz etindeki bütün zararlı maddeler yok ediliyor, fazla yağı da alınarak taze kuzu eti gibi yapılıyor. Bu bakımdan yenmesinde mahzur kalmıyor” demişti. Aynı mantıkla, bir bardak biranın zararı olmaz. Halbuki haram olması için illa zararlı olması gerekmiyor. Besmelesiz kesilen kuzu eti de haramdır. Dinde bildirilen bir harama, az miktarının zararı yok diye haram değil demek yanlış değil mi?

    CEVAP

    Bazı şeyler bazı kişilere zararlıdır, bazılarına zararlı değildir. Bazılarına zararlıdır diye herkese haramdır denilemez. Bir de bir şeyin az miktarı zararsız olur da çok miktarı zararlı olur. Mesela eterin azı ayıltır, çoğu bayıltır. Eter zararlıdır, azı da haramdır denemez. Afyon gibi uyuşturuculardan yapılan ilaçlar vardır. Az miktarları faydalıdır, çok miktarları zararlıdır. Çoğu zararlı diye azına da haram demek yanlıştır. (Çoğu sarhoş eden şeyin azı da haramdır) kaidesi sıvı içkiler içindir. Katı maddelerin az miktarlarını ilaç olarak kullanmakta mahzur yoktur.

     

    Tanıdığımız salih Müslüman ve branşında uzman bir doktor diyor ki:

    “Bazı astım hastalarına bir tek sigara bile zararlıdır. Hastalıksız insanlara, birkaç tane sigaranın zararı olmaz. Bazı kimselere 5-10 tanesi, hatta 20 tanesi bile zararlı değildir. Çilek, patlıcan gibi bazı besinler alerji yapar, yani zararlıdır. Kendisine zararı dokunan şeyleri elbette yememek gerekir.”

     

    Bir tek sigaranın tütününü içmek yerine, ekmeğin arasına koyup yense vücuda bir zararı olmaz. Eskiden ceffel kalem diye bir tabir kullanılırdı. Düşünülmeden, hemen söylenen sözlere denirdi. Sigaraya da, az çok kaydı koymadan, ceffel kalem haram demek büyük veballi iştir.

     

    İkincisi asrımıza kadar gelen İslam âlimleri, sigaraya mubah dediğine göre, o günkü teknolojiyle zararı bilinmediği için denmiş demek de, İslam âlimlerini ceffel kalem suçlamak olur. İslam âlimleri, bilmediği bir şeye haram veya helal diyecek kadar sorumsuz kimseler midir? Resulullahın vârisi olan İslam âlimlerini suçlamak vâris sahibi Resulullahı üzmez mi?

     

    Dinde bildirilen bir harama, az miktarının zararı yok diye haram değil demek çok yanlıştır. Tersi de böyledir. Mubah olan bir şeyin çoğu zarar veriyorsa, azına da haram demek çok yanlış olur. Mesela yemek yemek mubahtır, çok yenince haram olur. Azına da haram demek çok yanlıştır. Aynı mantıkla, faydası tam tespit edilemeyen farzların da terki mümkündür demek doğru mu?

     

    Harama mubah demek nasıl küfrü gerektiriyorsa, mubaha da haram demek aynı hükme girer. Din hakkında hüküm verirken, Allah’tan korkmalıdır.

     

     

    Sigara hakkında sual cevaplar

     

    Sual: Felsefeci bir hoca, (Sigaranın haram olduğuna dair en büyük delil şudur. Sen Resulullahın huzurunda sigara içebilir misin?) diyor. Sonra kendisi cevap veriyor, (İçemezsin, içersen saygısızlık olacağı için küfür bile olur. O halde, Resulullahın huzurunda içilmeyen bu mereti Allah’ın huzurunda nasıl içersin?) diyor. Hocanın sözü doğru değil mi?

    CEVAP

    Çok yanlış bir kıyas. Peygamber efendimizin huzurunda yapılamayan ve Allah’ın huzurunda yapılmasında mahzur olmayan çok şey vardır. Mesela bir kimse, Resulullahın huzurunda hela ihtiyacını yapamaz, eşi ile beraber olamaz. Ama bunları Allah’ın huzurunda yapmak günah olmaz. Çünkü Allahü teâlânın görmediği yer yoktur. Bunun için sigaraya bir delile dayanmadan haram demek çok veballi bir iştir. Çünkü meşhur olan helale haram, harama helal demek küfür olur.

     

    Azı ayıltır, çoğu bayıltır

    Sual: Bir tek sigara vücuda zarar vermese de haramdır. Çünkü çoğu zararlı olan şeyin azı mubah olamaz. Çoğu haram olanın azı da haramdır. Azı mubah olan şeyin çoğu haram olamaz.

    CEVAP

    (Çoğu sarhoş eden içkilerin azı da haramdır) kaidesi sıvı içkiler içindir, diğer maddeler için değildir. (Redd-ül muhtar)

     

    Azı mubah olduğu halde çoğu haram olan çok şey vardır. Birkaçını yazalım:

    1- Ekmek: Doyana kadar yemek mubahtır. Doyduktan sonra yemek haramdır.

     

    2- Su: Kanana kadar su içmek mubahtır. Kandıktan sonra su zararlıdır. Hatta çok suyun zehirlenme yaptığı tıbbi bir gerçektir.

     

    3- Eter: Azı ayıltır, çoğu bayıltır. Çoğu zararlıdır, azı ise mubahtır. Amber: Çoğu sarhoş eder. Ama azına hiçbir âlim haram dememiştir. Haşhaş: Sarhoş eden bütün otların azı mubahtır, sarhoş edecek miktarı haramdır. Kafein: Azı zihni açar, yorgunluğu giderir, sindirimi kolaylaştırır. Fazlası zararlıdır, sinir zafiyetine sebep olur. Aslında hemen her şeyin çoğu zararlıdır.

     

    4- Yürümek, koşmak: Bunlar mubah harekettir. Ama çatlayana kadar koşmak günahtır.

     

    5- Uyumak: 24 saatte 23 saat uyumak haramdır. Ama ihtiyaç kadar uyumak mubahtır.

     

    6- Deniz iklimi: Rutubet ve deniz iklimi kendilerine zarar veren kimselerin, zaruretsiz deniz ikliminde yaşamaları günahtır.

     

    7- Güneşlenmek: Mubahtır ama soyunup yazın güneş altında 5-10 saat kalmak zararlıdır.

     

    8- Alerjik gıda: Bazı kimselere bazı şeyler alerji yapar. Diyelim on çilek bir adama alerji yapıyorsa bir tanesi de bir şey yapmıyorsa bir çilek yemesi haram olmaz, mubah olur. Yumurta, balık bazılarına alerji yapar. Alerji yapana haram, yapmayana mubahtır. Et, yumurta çok yenirse ihtiyarlara zarar verir. Felç yapabilir. Onların çok yemesi haram olur. Halbuki et ve yumurta mubah bir gıdadır.

     

    9- Şeker: Diyabet hastası için çok zararlıdır. Diğer insanlara zararlı değildir. Tuzlu gıda: Tansiyon hastaları için zararlıdır. Diğer insanlar için zararlı değildir.

     

    10- Işık: Bir odaya 100 wattlık ampul yeterken, on tane 100 wattlık ampul takmak israftır haramdır. Halbuki bir tanesi mubahtır. Az su ile abdest almak mubah, suyu çok fazla kullanmak israftır, caiz değildir. İsrafa giren her şeyin azı caiz, çoğu haramdır. Demek ki çoğu haram olan şeyin azı da haram değildir. Şu halde tütünün, zarar vermeyecek az miktarı mubah, zarar veren miktarı haramdır.

    Bu kadar örnekten sonra, (Çoğu zararlı olan şeyin azı mubah olamaz) demek gülünç olur.

     

    Sigara ve iman

    Sual: Bir yazar, web sitesindeki yazısında mesajlar kısmında diyor ki:

    (Sigara içen biri, sigaranın beynine ve dolayısıyla ahiretine zarar vermekte ve kendine zulmetmekte olduğuna imanlı mıdır? İmandan amaç, imanın gereği olan amel midir? İmanın gereği olan amel yoksa, iman mevcut olabilir mi? Sigara içen biri, “ben sigaranın zararlarına iman ediyorum” dese dahi, böyle bir imanı var mıdır? O zarara iman etmiş biri sigaraya devam edebilir mi? Ediyorsa, o konuda imanı hâlâ var olabilir mi? “İman ehlinden, mümine bilerek zarar gelmez” diyor Hz. Rasul. Eğer çevremize veya kendimize bilerek zarar veriyorsak, bu durumda ne kadar imanlı olabiliriz? Buhari 2144 nolu hadise göre zina en hafif günahlardandır; iki kişi arasında kalması ve beyne direkt zararı olmaması yönünden! Ama sigara kişinin hem kendisine hem de çevresine bilerek zulmetmesidir ki, bu zinadan çok daha büyük günahtır. Öyleyse, ister sigara yollu, ister başka fiillerle kendisine veya çevresine bilerek zarar veren kişinin imanından ne kadar söz edilebilir?)

    Bu kişi, iman amelden parça demek istemiyor mu? Nasıl oluyor da (sigara, zinadan daha büyük günah) diyebiliyor?

    CEVAP

    O kişi, felsefecidir. Kitaplarının hiç birisinde İslam âlimlerinden nakli esas almaz. Yukarıda görüldüğü gibi hadis-i şeriflere de, kendi anlayışına göre mana verir. Bu mutezilenin, felsefecilerin yoludur. Sigara hakkında İslam âlimlerinin ciltler dolusu kitapları vardır. Hiç birisinden nakil yapmadan kendi görüşünü din gibi ortaya koymaktadır. Sigara içmenin, yani amelin iman ile irtibatı olduğunu bildirmektedir. Halbuki Ehl-i sünnet itikadına göre, hangi günah olursa olsun, günah işleyene kâfir denmez. Günah işleyene kâfir demek, İngilizlerin kurduğu Vehhabilik dininde de vardır. Hâşâ günah işleyen kâfir denirse, dünyada müslüman kalmaz.


  6. Sual: Anam babam gayri Müslim idi. Şimdi öldüler. (Ya Rabbi, anama babama rahmet eyle, onları affet) diye dua etmem caiz midir?

     

    CEVAP

    Kâfire mağfiret duasında bulunmak küfürdür. Çünkü kâfirlerin hiç affolmayacağı, ebedi Cehennemde kalacağı Kur’an-ı kerimde açıkça bildirilmektedir. Onların affı için dua etmek Allahü teâlânın emrine inanmamak olur. Kâfirler için dua etmek yasaklanmıştır. Bir âyet-i kerime meali:

     

    (Cehennemlik oldukları [Kâfir olarak öldükleri] açıkça belli olduktan sonra, akraba da olsa, nebinin de, müminlerin de, müşrikler için af dilemeleri doğru değildir.) [Tevbe 113]

     

     

    Yaşayan gayri Müslimlerin hidayete ermeleri için dua edilir. Peygamber efendimiz, kâfirlerin hidayete kavuşmaları için dua etmiştir. Kâfirlerin yok olması için dua et denildiğinde Resulullah efendimiz, (Ben lanet etmek için gönderilmedim. Ya Rabbi, bunlara hidayet et. Tanımıyorlar, bilmiyorlar) dedi. Başka bir zaman da, (Ya Rabbi, bu dini, Ömer bin Hattab ile yahut Amr bin Hişam [Ebu Cehil] ile kuvvetlendir) buyurmuştur. Hz. Ömer bu dua sebebiyle Müslüman olmuştur.

     

     

    Hazret-i Ebu Hüreyre anlatır:

     

    (Annem müşrik bir kadın idi. Ne kadar İslam'a davet ettiysem de kabul etmedi. Resulullaha gittim, (Ya Resulallah, dua edin de anneme iman nasip olsun, hidayete kavuşsun) dedim. Dua buyurdu. Ben de anneme müjde vermek için eve gittim. Evin kapısı kilitli idi. Su seslerinden guslettiğini anladım. Annem az sonra elbisesini giyip kapıyı açtı, şehadet getirerek Müslüman olduğunu bildirdi. Hemen koşarak Resulullahın huzuruna gittim. (Müjde ya Resulallah, annem Müslüman oldu) dedim. Sonra, (Ya Resulallah, bir dua daha edin de, beni ve annemi bütün Müslümanlar sevsin, biz de bütün Müslümanları sevelim) dedim. Resulullah bunun için de dua buyurdu. Hiçbir mümin yoktur ki, benim adımı işitsin de beni sevmemiş olsun.) (Şevahid-ün-nübüvve)

     

     

    Bu olay gösteriyor ki, Hz. Ebu Hüreyre’yi sevmeyenlerin Müslümanlıklarından şüphe edilir.

     

    Hiç bir müminin Cehenneme girmemesi için dua etmek caiz değildir. Çünkü, sapık günahkâr, bid’at ehlinden bir kısmı günahları sebebiyle mutlaka Cehennemde azap görecekler, şefaat yahut başka bir sebeple çıkacaklardır. Bu bakımdan öyle dua etmemelidir.

     

     

    Ama (Bütün Müslümanlara, bütün müminlere rahmet eyle, onları affet) diye dua etmekte mahzur yoktur. Böyle dua edilmesi âyet ve hadislerle bildirilmiştir. Bir âyet-i kerime meali:

     

    (Ey Rabbimiz, herkesin hesaba çekileceği gün, beni, ana babamı ve bütün müminleri affet.) [İbrahim 41]

     

     

    İki hadis-i şerif meali de şöyledir:

     

    (Erkek ve kadın müminlere dua eden, bütün mümin sayısınca sevab alır.) [Taberani]

     

     

    (Sizin amelleriniz ölü akrabanıza duyurulur. Durumunuz iyi ise sevinirler, günahkâr iseniz şöyle dua ederler: Ya Rabbi bize nasıl hidayet ettinse, onlara da hidayet etmeden canlarını alma.) [Hakim]

     


  7. Sigara çok zararlıdır

     

    Sual: (Eski âlimler, sigaranın zararlarını bilmedikleri için sigaraya helal demişler. Bugün sigaranın öldürücü bir zehir olduğu kesin olarak ispat edilmiştir. Sigara içmek intihardır. Sigara elbette haramdır) diyenler çıkıyor. Eski âlimleri bilgisizlikle suçlamak doğru mudur?

     

    CEVAP

     

    Çok yanlıştır. Günümüzdeki cahillerin, önceki âlimleri sigaranın zararlarını bilmiyorlardı diyerek cahillikle suçlamaları, kıyamet alametidir. İslam âlimlerine olan düşmanlığın açık bir örneğidir. Resulullahın vârisleri olan İslam âlimlerini cahillikle suçlamak çirkin bir bid’attir. Üç hadis-i şerif meali:

     

    (Kıyamete yakın, türediler, önceki âlimleri cahillikle suçlayacaktır.) [İbni Asakir]

     

    (Bu ümmetin sonunda gelenler, önceki âlimleri kötülediği, cahillikle suçladığı zaman, ilmini gizleyen, Allah’ın indirdiği Kur’anı gizlemiş olur.) [İbni Mace]

     

    (Bid'atler çıkınca âlim ilmini açıklasın! İlmini açıklamayana lanet olsun!) [Deylemi]

     

    Kur’anı kerimi gizleyerek lanete müstahak olmamak için, İslam âlimlerine kuduz gibi saldıran türedilere, yine o büyük âlimlerin kitaplarından alarak cevap vermek zorunda kaldık.

     

    Birçok şeyin fazlası zararlıdır. Bunların fazlası zararlı diye, azını kullanmaya haram denemez. Aklımıza değil, din kitaplarında ne yazıyorsa ona uymamız gerekir.

     

    Tıpta kullanılan ilaçların çoğunda zehir vardır. Çok miktarları ölüme sebep olurken, az miktarları ise dertlere deva olmaktadır. Mesela eter için azı ayıltır, çoğu bayıltır denmektedir. Allahü teâlâ zehirleri de boşuna yaratmadı. Kanserlilere de zehir verilmektedir. Sigarada da öldürücü zehirler vardır. Çoğu elbette zararlıdır, ama azı zevkle içilmektedir. Oruçlu kimse, akşam iftar vakti, yemekten önce sigaraya sarılmaktadır. Kafam çalışmıyordu, sigara içtim rahatladım diyenler oluyor.

     

    Tütünün zararları bilinmese bile, zehirli otların zararları bilinmekteydi. Afyon ve türevleri olan eroin, kodein, morfin ile baldıran, zakkum, esrar, kafein, kokain gibi zehirli otlar ve diğer zehirler eskiden de biliniyordu. Bilinen bu zehirli otların sarhoş etmeyecek, zarar vermeyecek miktarlarının haram olmadığı, az miktarlarını ilaç olarak kullanmanın caiz olduğu, (Feth-ur-rahim, Dürrül Muhtar, Redd-ül Muhtar) gibi fıkıh kitaplarında yazılıdır.

     

    İmam-ı Nevevi hazretleri buyuruyor ki:

     

    Sıvı içkilerin azı, zarar vermese de haramdır. Zehirli otların sarhoş etmeyen, zarar vermeyen miktarını ilaç olarak kullanmak caizdir. (Mühezzeb)

     

    İbni Hacer-i Mekki hazretleri de buyuruyor ki:

     

    Afyon ve diğer zehirli otlar haramdır, fakat az miktarlarını ilaç olarak kullanmak caizdir. (Zevacir)

     

    Zehir yeni çıkmadı. İnsanlık tarihinden beri biliniyor. İslam âlimleri, buna rağmen ilaç olarak kullanılmasına cevaz vermişlerdir. Şu halde, (Eskiden âlimler sigaranın zararlarını bilmedikleri için mubah demişler) demenin ne kadar yanlış, ne kadar cahilce, ne kadar ahmakça bir söz olduğu meydandadır.

     

    Din bilgilerinde, açıklanmamış bir şey kalmamıştır. Kemale gelmiş olan bu dine eklenecek bir şey de yoktur. Dinimiz, kıyamete kadar olacak her şeyin hükmünü bildirmiştir. Âlimler bunları açıklamıştır. İctihad için konu kalmamıştır. Helal ve haram bellidir. Her çeşit uyuşturucunun ve zehrin hükmü bellidir. Dinde eksiklik olmaz. Bir âyet-i kerime meali:

     

    (Dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım.) [Maide 3]

     

    Tamamlanmış bir dinde, sonradan eksik bir şey çıkmış olamaz.


  8. Soru: Zuhaylî ve Kardâvî gibi, S.Kutb da mezhepsiz midir?

     

     

    Cevap: Türkçeye birçok kitabı tercüme edilen S.Kutb, İslâmın iktisâd sistemini sosyalizme göre açıklamış, mason Abduh'un dinde reform yolunu tutmuş ve çıkardığı fitneler yüzünden birçok müslümanı sıkıntıya sokmuştur. Hadîs-i şerîfte buyuruluyor ki:

     

    (Uyuyan fitneyi uyandırana Allah la'net etsin) buyuruluyor. (İ. Rafiî)

     

    Dürr-ül Muhtâr'da, (Şahsî mal, sâhibinin rızâsı olmadan alınmaz, kullanılmaz) buyurulurken S.Kutb diyor ki:

     

    (Devlet, şahsî mülkiyetten ihtiyâcını, gerektiği kadar iâde etmemek üzere alır ve toplumun umûmî ihtiyâçlarına sarfeder.) [Cihan Sulhu s. 149]

     

    (Devlet, lüzûmu hâlinde cemiyetini korumak için ihtiyâcı olan parayı varlıklı fertlerden kayıtsız şartsız alabilir.) [İslâmi Etüdler s. 92]

     

    Şahsî malı almak, komünizmde vardır. Dinimizde, meşrû yoldan kazanılan mal, mübârektir. S. Kutb, şahsî mülkiyete devletin el koymasını isteyerek diyor ki:

     

    (Şâyet bu işler için zekât kâfi gelmezse, hükümet, zenginlerin ellerindeki fazla malları alıp, fakirlere iâde eder.) [İslâmi Etüdler s. 98]

     

     

    Mezheb düşmanı

     

    S.Kutb, her kitabında hep İslâm düşüncesi diyor. Hâlbuki düşünce de, akıl gibi mahlûktur. Bunları Allahü teâlâ yaratmıştır. Allah düşüncesi, Allah aklı diyen kâfir olur. İslâm şerî'ati'ne İslâm düşüncesi denmez.

     

    S.Kutb, Mezhebleri İslâmın bir cüz'ü kabûl ediyor. Bu cüzleri, ya'nî mezhepleri birleştirmek isteyerek diyor ki:

     

    (İslâmiyet bir bütündür, ayrılan cüzleri birleştirmeli, ihtilâflar ortadan kalkmalıdır.) [İslâmda Sos. Adâlet s.35]

     

    Dört hak mezhebi ihtilâf olarak kabûl etmektedir. İhtilâflardan maksat, sapık mezhepler değildir. Öyle olursa daha tehlikeli olur. Hak ile bâtılın birleşmesine zâten imkân yok. Hak mezhepleri birleştirmek de Telfîk olur ki, bu da icmâ ile bâtıldır. Hadîs-i şerîfte, (Âlimlerin ihtilâfı [Mezheplere ayrılması] rahmettir) buyurulurken, mezhebleri birleştirmek suretiyle kaldırmak istiyor.

     

    Bid'at ehlinden İbni Teymiye ve İbni Hazm'ı da imâm diye övüyor. [İslâmda İktisat s.94]

     

    Mezhepsiz S.Kutb, Hz.Osman'a ve diğer Eshâb-ı kirâma alçakça dil uzatarak diyor ki:

     

    (Çok yaşlı olan Osman'ın hilâfete geçmesi, kötü bir talihin eseridir. Müslümanların mallarını gelişigüzel harcamıştır. Çok müsrif idi. Muâviye'nin mülkünü genişletip, Filistin'i de ona verdi. Bu, İslâmın rûhuna aykırı idi.) [İslâmda Sosyal Adâlet s.186]

     

    Bunların iftirâ olduğu bütün mu'teber kitaplarda yazılıdır. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

     

    (Bugünden sonra Osman'a günâh yazılmaz. [Ya'nî Osman günâh işlemez]) [Tirmizî]

     

    (Yâ Rabbî, Osman'ın geçmiş, gelecek, Kıyâmete kadar bütün günâhlarını affet!) [Ebû Nuaym]

     

    (Osman, "Yâ Rabbî, yer ile göğün yerini değiştir" diye duâ etse, duâsı elbette kabûl olur.) [Mesâbîh]

     

    (Osman bendendir, ben de Osman'danım.) [Taberânî]

     

    (Meleklerin bile hayâ ettiği zâttan [Osman'dan] ben hayâ etmez miyim?) [beyhekî]

     

    (Osman'ın şefâ'ati ile Cehennemlik 70 bin kişi, hesâb görmeden Cennete girer.) [İ.Asâkir]

     

     

    Fıkha da düşman

     

    Hz.İsâ'nın ölmediği Kur'ân-ı kerîmde bildirilirken, (Hz. Îsâ vefât etti) diyor. [bu ifâde, başka bir tercümeden çıkarılmıştır. Böyle fâhiş hatâlar kasten çıkarılmaktadır.]

     

    Prof. S.Kutb, (İslâm toplumunu inşâ ederken, İslâm fıkhına bağlı kalmamak gerekir. Fıkıhla meşgûl olmak ömrü ve sevâbı zâyi etmektir) diyor. Hâlbuki hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

     

    (Her şeyin direği vardır. Dinin temel direği fıkıhtır.) [beyhekî]

     

    Ancak mezhebsiz olan, ba'zan Hanefînin hükmüne, ba'zan Şâfi'îninkine uygun der. Mâide sûresinin 33. âyetinin tefsirinde 4 mezhebin hükmünü bildirdikten sonra, (Biz bu husûsta, İmâm-ı Mâlik'in fikrini tercîhe şâyan görürüz) diyor. Mezhebler arasında hakemlik yapıyor. Kendisini her mezhebin üstünde görüyor.

     

    Zümer sûresinin 3. âyetinin tefsîrinde, (Bugün islâm ülkelerinde Evliyâya ibâdet ediliyor, onlardan şefâ'at isteniyor) diyerek necdî olduğunu gizlemiyor. Tasavvufu da inkâr ediyor, İbni Arabî hazretlerine gayrı müslim diyor.

     

    Böyle mezhepsiz kimselerin kitaplarını okumak çok tehlikelidir.

     

    Cem'ıyyet-ül-meşârî' tarafından neşredilen Nehc-üs-Sevîy... kitabında deniyor ki:

     

    Hakîkî ilim kitap okumakla elde edilemez. Taberânî'deki hadîs-i şerîfte (İlim ancak üstâddan öğrenilir) buyuruldu. Hiçbir âlimden ilim okumamış olan S.Kutb, Allaha, mu'cize kalem, Yaratıcı kalem, diyor. Nebe' sûresini tefsîr ederken de Allaha "Akl-i müdebbir" diyor. [Akıl ve şuur mahlûktur. Mahlûka âit bir sıfâtı Allah için söylemek küfürdür.] Böyle söylemek ilhâddır. Kur'ân-ı kerîmde buyuruluyor ki:

     

    (En güzel isimler Allahındır. O'na onlarla duâ edin. Onun isimleri hakkında sapanları bırakın.) [A'râf 180]

     

    "Küçük mes'elelerde de olsa idâreciler Allahın hükmü ile hükmetmedikleri müddetçe yeryüzünde müslüman yoktur" diyor. Hâlbuki İmâm-ı Kurtubî hazretleri buyuruyor ki:

     

    (Allahın hükmü ile hükmetmeyenler hakkındaki âyet-i kerîmenin ma'nâsı şöyledir: Kur'ân-ı kerîmi reddederek ve Resûlullahın sözünü inkâr ederek Allahın indirdiği ile hükmetmeyen kâfirdir.) [Ahkâm-ul-Kur'ân]

     

    Hz. İkrime de bu âyet-i kerîmenin tefsirinde, (İnkâr ederek, Allahü teâlânın indirdiği ile hükmetmeyen kâfirdir. İnanıp da hükmetmeyen zâlimdir, fâsıktır) buyurdu. [Ehl-i sünnette amel, îmândan parça değildir. Günâh işleyene kâfir denmez. S.Kutb, günâh işleyene kâfir demekle de Ehl-i sünnetten ayrılıyor.]

     

     

    Herkes Mürtedmiş

     

    S.Kutb, herkesi mürtedlikle ithâm ederek diyor ki:

     

    "Bütün beşer mürted olmuştur. İslâm, bütün hayatı içine alır. Bir mes'elede de ona uymayan, îmândan ayrılmış, dinden çıkmıştır. Küçük bir mes'elede beşer kanûnuna uyan Lâ İlâhe illallah dese de müşrik olur, dinden çıkar. Bugün islâmiyet yoktur. Biz müşrik bir toplumda yaşıyoruz. Bütün beşeriyet mürteddir, câhiliyet devrine dönmüştür. Bugün müslüman hükümdar ve müslüman tebaa yoktur. Müslümanlar asırlar önce yok olmuştur."

     

    [bu sözlere kendi yolunda olanlar da dahil midir? Dahil değildir denemez. Çünkü, kâfir sultana sadece uyan değil, uymayan da kâfirdir diyor. Dünyadaki herkese kâfir diyor. Ne hayrettir ki, kendilerine kâfir denilen kimseler onu savunuyorlar.]

     

    S.Kutbun izinden gidenlerin bir kısmı avukat, bir kısmı da, pasaport çıkarmak gibi işlerde beşerî kanûnlarla hareket ediyorlar. Onların başka bir kısmı da, bu beşerî kanûnlar çerçevesinde eserlerini izinsiz basmıyorlar. Ya'ni beşerî kanûnlara tâbi oluyorlar. Hani beşerî kanûna uyan kâfir idi?

     

    S.Kutb, "O [Allah], nerede olursanız olun, sizinledir" meâlindeki âyet-i kerîmenin ma'nâsında da bütün islâm âlimlerine muhâlefet ederek "Allah herkesle, herşeyle beraberdir ve her yerdedir" diyor. Bu görüş küfürdür. Hâlbuki bütün islâm âlimleri, bu âyet-i kerîmenin "Allahü teâlânın ilminin bütün mahlûkatı kuşattığı" ma'nâsında olduğunu bildirmişlerdir.

     

    Hz.Yusuf'tan sonra, Hz.Mûsâ'yı kötülüyerek diyor ki:

     

    (Hz.Mûsâ, asabî mizâçlı, atak bir liderdir. On sene sonra hayatının ikinci devresinde onunla buluşmak üzere onu şimdi burada bırakalım. Belki sükûnete kavuşmuş, sakin tabiatlı ve halîm selîm olmuştur. Ama hayır olmamıştır.)

     

     

    Peygamber ve Günâh

     

    S.Kutbun bu sözleri, Peygamberlerin, büyük-küçük günâhlardan ma'sûm olması gerektiğini kesin olarak ifâde eden İslâm akîdesine tamamen zıddır. Hz. İbrâhim'in Yıldızı, Ay'ı, sonra da Güneş'i görünce, "Bu benim Rabbim" sözü, istifhâm-ı inkârı takdîri üzerinedir. (Sizin zannetiğiniz gibi bu benim Rabbim mi? Ya'ni bu benim Rabbim değil, bu Rab olmaya lâyık değildir. O hâlde siz onun Rab olduğuna nasıl inanıyorsunuz) buyurmuştur. Hz.İbrâhim, bunları söylemeden önce de yegâne ilâhın Allah olduğunu, O'ndan başka ilâh olmadığını kesin olarak biliyordu. Çünkü Allahü teâlâ "Biz daha önce İbrâhim'e rüşdünü verdik" buyuruyor. (Enbiyâ 51)

     

    S.Kutb, En'âm sûresinin "Hüküm ancak Allahındır" meâlindeki 57. âyet-i kerîmeyi, murâd olan ma'nâsının tam aksine anladığından, Hz. Ali'yi ve onu sevenleri de tekfîr etti. Â.İmrân sûresinin (Sana tâbi olanları Kıyâmete kadar küfredenlerin üstünde tutacaktır) meâlindeki 55. âyet-i kerîmesi, bu ümmetin Kıyâmete kadar, kendi dinleri üzerine kalacaklarını bildirmektedir. Bu ümmetin ilk asırda İslâmiyet üzere, ondan sonra câhiliyet üzere yaşadığını nasıl söyleyebiliyor? Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

     

    (Allahü teâlâ, her asırda dini tecdîd eden bir zât gönderir.) [Ebû Dâvüd]

     

    (Kıyâmete kadar hak üzere olan bir cemâ'at mutlaka bulunur.) [buhârî ]


  9. Sual: Bazıları, “Papanın imansız öldüğünü nereden biliyorsunuz, belki son nefesinde iman etmiştir. Bu bakımdan ‘rahmetli papa’ demek gerekir. İman kalbde bulunur. Kalbde iman olduğunu Allah bilir. Başkası bilemez. Kalbinde iman bulunan kimseye, mesela papaya kâfir diyenin kendisi kâfir olur. Gayri Müslimlere de imanlı olabilir gözü ile bakmak, onları sevmek gerekir. Papa gibi yaşlı ise elini de öpmek gerekir” diyorlar. Gayri Müslimlerin ölülerine rahmetli demek caiz midir?

    CEVAP

    Dinimiz zahire göre hükmeder. Müslüman olduğunu söyleyen ve küfre sebep olan bir sözde ve işte bulunmayan kimsenin bir sözünden veya işinden hem imanı olduğu, hem de imansız olduğu anlaşılırsa, imanı olduğunu anlamalı, dinden çıktı dememelidir. Fakat bir kimse, gayri Müslim ise, buna kâfir denir. Kâfirlerin ölüsüne dirisine dua eden, onlara rahmetli diyen kimse, eğer Müslüman ise, o da kâfir olur.

     

    Sualdeki aynı bozuk mantık, puta tapanlar için de, ineğe maymuna tapanlar için de, Ay’a Güneş’e ağaca tapanlar için de ve diğer bütün kâfirler için de kullanılabilir. Peki ama bunun Müslümanlıkla ne alâkası olur? Bu tür iddialar, “âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere, Allah indinde hak dinin İslam olduğuna inanmıyorum” demenin kamufleli şeklidir!..


  10. Sual: Dine hizmet edecek kimselerin mutlaka salih müslüman olması mı gerekir? Günahkâr insan da hizmet edemez mi?

     

    CEVAP

     

    Öyle bir şart yok. Herkes hizmet edebilir. Bir hadis-i şerif meali:

     

    (Allahü teâlâ, bu dini bir facirle de kuvvetlendirebilir.) [buhari]

     

    Facir, haramlara dalmış günahkâr ve kötü insan demektir.

×
×
  • Create New...