Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Suffiyun

Üye
  • Content Count

    31
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by Suffiyun


  1. Bir Çift Haykırış

     

    Bush, görev süresi dolmadan önce Irak’a bir gezi düzenledi ve Maliki ile birlikte kameraların karşısına çıktı. Basın toplantısı sırasında bir gazeteci, ‘Bu Irak halkından sana bir veda öpücüğü, köpek!’ diye bağırarak ayakkabısını Bush’a fırlattı. Hemen ardından ‘Bu da dullar, yetimler ve Irak'ta öldürülenler için...’ diyerek diğer ayakkabısını…

    Zulme tüm yokluğuyla saldıran bir ok, İbrahim(a.s)’e kurulan ateş için yola çıkan karınca… Ne derseniz deyin, vicdânının çığlığını zorbanın yüzüne haykıran bir yiğit Muntasar El-Zeydi. Onun tek başına gerçekleştirdiği, ümmetin intifadasıdır aslında. Hangi şartta, ne şekilde olursa olsun atacak bir mermisi olmasa da, devrin firavunlarına karşı sessiz kalamayan ferasetli bir Müslüman duruşudur.

     

    İçimizdeki burukluktur, Bağdat’ın bombalandığı gece seher vaktine kadar dökülen yaşlarımızdır. Ötesini düşünmeden, bulunduğu an içinde, mümin edâsıyla tevhidi yaşamaktır. ‘La ilahe illallah’ lafzını en ince bir iştiyakla aksiyona dökmektir. Allah’tan başka mabudu olmayanların, dünyanın kanını emmeye kalkışan hadsizlere tokadıdır El-Zeydi.

     

    Küfrün önünde el pençe divân duranların unuttuğu bir yoklayıştır. Biz Müslümandık, biz insandık, biz işgal edilmiş bir neslin evlatlarıydık. Zeydi’yi bizden iyi kim anlayabilirdi ki ?

     

    Bizim de Iraklı kardeşlerimiz gibi ağlayan çocuklarımız vardı. Gece yavrusunu emzirip gündüz cepheye koşan annelerimiz… Ve bizim de Zeydi’lerimiz vardı. Kahramanmaraş’ta Sütçü İmam, Aydın’da Yörük Ali Efe…

    Onlar ve onlar gibi binlerce adı unutulmuş yiğit, korkmadı zindanlardan. Düzenin bekçiliğini yapmadılar, demediler ‘böyle gelmiş, bu dünya böyle gider’. Ölüme atladılar isteyerek. Hz.Hüseyin(r.a)’in ‘zilletle yaşamaktansa, izzetle ölürüm’ bilinciydi onlarda canlanan… En başta insan olma sorumluluğuydu. Haksızlığa boyun eğmeyen bir adalet arayışı.

     

    El-Zeydi’nin Bush’un yüzüne fırlattığı ayakkabı, Ebu Gureyb’deki bir mazlumun simsiyah gözlerinden okunan nefrettir. Kudüs’te bağrı yırtınırcasına tekbir getiren çocuktur; babasının kanlı bedeni kucağına yığıldığında. Çeçenistan’da, ailesinden çok uzaklarda zalimlere sıkacak üç beş kurşunu olan gençler…

    Zeydi, içindeki binbir his ile fırlattı o ayakkabıyı. Tecavüze uğrayan Iraklı kadınlar, katledilen bebekler, zindana koyulan gençler, işkenceye maruz bırakılanlar… Bununla birlikte, sadece zalime tepki değil; aynı zamanda zulme sessiz kalanların basiretlerine serpilen bir kova suydu o ayakkabı.

     

    O ayakkabı zalime dokunmamış olsa da, şüphe yok ki vicdânı kararan bizlerin suratına çok sert biçimde çarptı. Kendimiz rahat ve keyif içinde yaşarken, kardeşlerimizin yaşadıkları acıları hatırladık. Rıza gösterdiğimiz sömürge düzenlerinin, aslında onlardan olmayanları nasıl ezdiğini düşündük. ‘Siz onların dinlerine girmedikçe, Yahudi ve Hristiyanlar sizden kesinlikle razı olmazlar.’ (Bakara - 120.)

     

    Amerikan rüyasından sıçrayarak uyanış şeklinde olmalı bu ayakkabının etkisi. Kral Abdullah’ın elini kesmeli, Bush’un elinden. Erbil’e, işgal altındaki Irak’ın bir parçası olduğunu hatırlatmalı, Amerika’nın bir eyaleti değil... Talabani’ye, dün Saddam’ın düştüğü duruma düşeceğini göstermeli. Sadr’a bir işaret olmalı, mücadele etmesi gerektiği düşmanın Sünniler değil, Amerikan askerleri olduğu konusunda. Emperyalist sistemin, kukla liderleri hırslarına mahkûm edip ellerinden tuttuktan sonra, o el ile onları ve onlar nezdinde topyekûn bir halkı boğduğunu artık anlatmalı.

     

    Ama heyhâd, gafletin en derinini yaşayan Müslümanlar için Üstâd’ın deyimiyle ‘geldi geçti, birkaç günlük fasıldı’ tanımından ibaret bir haber olarak kalacak bu olay. Bağdat’ın bağrına saplanan hançeri söküp atmaya belki yetmeyecek. Belki hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Ama El-Zeydi, bu hareketi ile bulunduğu şartlar içinde diyetini ödemiş olmalı. Bir gazeteci ve silahı, süngüsü yok. O, direnişin sınırı olmadığını gösterdi. Zulüm bürokrasi, demokrasi tanımıyorsa; kıtalar ötesinden gelip Irak’ı vurabiliyorsa, mazlumun susuşu niye ?

     

    Gözaltında El-Zeydi’nin kaburgalarını kırdılar. Belki öldürecekler, ailesine en ağır yaptırımlar uygulanacak; fark eder mi ? O işgâl altında yaşamaktansa, ölüme göz kırptı. Haysiyetli duruşuyla bir meşale yaktı. Şimdi dileyen bu meşaleyi eline alır ve tüneli aydınlatır; dileyen de Amerika’nın tuttuğu ışık ile yoluna devam eder. Batmayacak tek güneş, hakikât güneşidir.

     

    20 Aralık 2008


  2. Sufiyun, orada verdiğin isimlerin, Ermenilerden özür dilediğine inanmıyorum. Yusuf Halaçoğlu'nun ismini bile yazmışlar. Aşağılık adamın biri çıkar sevmediği birini karalamak için onun ismiyle özür diler ve olur biter.

     

    Bu gibi sitelerden beklenebilir elbette, ama benim mesajımda yazdığım isimler zaten ermenicilik konusunda sicili bulunan insanlar. Dolayısıyla medyada da onlardan herhangi bir yalanlama gelmedi. Tüm listede tanımadığım da çok isim var, ben dikkatimi çeken isimleri yazdım, onlar da inkâr etmediler medyada.


  3. haruncobanbr9.jpg

     

    Oryantalizm (şarkiyatçılık) konusunu anlamak için öncelikle literatürde geçen anlamını bilmek gerekir. “Oryant” doğu demektir, “izm” de hepimizce malum olmak üzere bilim demektir. Bu iki kelimenin birleştirilmesinden türetilen oryantalizm doğu bilimi manasına tesadüf etmektedir. Bu kelimenin diğer bir ifadesi de şarkiyatçılık olarak karşımıza çıkar. Oryantalizm farklı biçimlerde de tanımlanır, genel olarak “hâkim kültürde şark ya da doğu hakkında gösterilen insani ilgiye verilen addır .

    Şimdi bu konuyu anlayabilmek için öncelikli olarak kendimize sormamız gereken doğu ve batı kavramlarının hangi anlamlara geldiğidir. Bilindiği gibi günümüz dünya siyasi yapılanmasına baktığımızda doğu ve batı olmak üzere eşit olmayan iki parçaya ayrılmıştır . Günümüz yapılanmasına bakıldığı zaman Amerika ve kanada gibi ülkeler batı kavramına girmekteyken, doğu Avrupa ve Latin Amerika’da yer alan ülkeler, doğu kavramını ifade eder. Bu tespit bizi doğu ve batının coğrafi mekânın dışında bir kurgu olarak simgeleştirildiği sonucuna götürür.

    Oryantalizm konusu batılı bilim adamları, dilci ve devlet adamları tarafından şarkiyatçılık bağlamında saptırılmıştır. Bilim adamlarının, gezginlerin, Hıristiyan hacıların, sosyologların doğuluyu doğululaştırmak ve doğu diye bir öteki oluşturarak buradaki yaşantı çarpıtarak ve hayal güçlerine dayandırarak anlatmaları, bunu bir bilim olarak nitelendirmeleri ve oryantalizm bilimi adı altında elde edilen çıkarımların ayakta tutulan bir müessese olduğu ve bu sistemin açıkça ayrı bir dünyanın yönlendirilmesi kullanılması ve hatta eritilmesi için gösterilen gayretlerin tamamı oryantalizm’in konusu içindedir. Kendinden söz etmeyen; duygularını, kişiliğini, kimliğini ifade etmeyen, tarihinin temsilciliğini üstlenmeyen Doğulu adına konuşarak, Doğu'yu temsil ettiler. Doğulunun niçin ve nasıl Doğulu olduğunu sadece Batılılara değil, Doğuluya da gösterip benimsettiler. Onların tarihlerini, coğrafyalarını, dinlerini, dillerini, kültürlerini ve karakterlerini saptadılar, belgelediler. Sonuçta üniversitelerde araştırılan, öyküleri yazılan, ressamların atölyelerinde işlenen, müzelerde sergilenen, yeniden kurulan pek çok Doğu çıktı ortaya. Aynı sıfatlar, aynı imgelerle betimlenen, hiç değişmeyen bir Doğu'ydu bu. Hayranlık duyulsa da aşağılanan, hor görülen, `üstün' Batı kültürüne bağımlı kılınan bir Doğu... Despotizmi, zulmü, ihtişamı, duygusallığı, erotizmi, ehlileştirilmiş felsefesi ve mistisizmi ile yeniden kurulan Doğu...

    Bu bağlamda değerlendirdiğimizde karşımızda duran ve kendine bilim adı verilen şey; aslında siyasal iktidarlara ve emperyalizm olgusunun kapitalizmin özel mantığına göre şekillendirilerek masum bir şekilde ortaya çıkarılmış bir batı ideolojik kurgu düzeninin bir parçasıdır.

    Oryantalist gelenekte var olan doğu ile ilgili önyargılı ve emperyal güce yol gösteren ve onun tahakkümünü meşrulaştırmaya yönelik bilgi akışı ve akademik alt yapı hazırlama olgusu günümüz modern oryantalizminde de devam ettirilmektedir. Ortadoğu’daki her hangi bir çatışma ya da İslami terör olayından bahsederken camide namaz kılan insanların görüntülerinin, ya da ezan seslerinin görsel medyaya taşınması bu denklemi dünya kamuoyu nezdinde kuvvetlendiren unsurlar olmuştur. Barış anlamına gelen “İslam” ile şiddet ve çatışma öğelerini içeren “terör” kavramları nasıl olurda yan yana kullanılabilir?

     

    11 Eylül saldırısından sonra batı toplumu ve medyası hatta yönetimleri Müslümanlara karşı olan tavırlarını sertleştirdiler. Bazı batılı bilim adamları 11 Eylül saldırısının Müslümanlar çoğunluğu tarafında reddedilen ve tasvip görmeyen bir saldırı olduğunu söylerken, Daniel Pipes gibi bazı oryantalistler de İslam dünyasının siyasi ve ekonomik camiasından, bu yorumları doğrulayacak bir açıklamanın çıkmadığını iddia etmişlerdir. Fakat bunun yanında güney Filipinler, Endenozya, Bangladeş gibi Müslüman ülkelerde halkın sokaklarda ladin lehine gösteri yapması Müslümanların teröre verdiği bir destek olarak yorumlandı. Ancak burada dikkate alınması gereken nokta sergilenen tepkilerin İslam dininin bir gereği olarak mı, yoksa içinde bulunduğu durumdan sorumlu tuttukları Amerika’nın küresel gücüne vurulan darbeye olan bir refleks mi olduğudur. Militan İslami lobi olarak adlandırılan kuruluşlardan birisi olan (Amerikan Müslims For Jarussalem) Kudüs için Amerikan Müslümanları adlı kuruluş, 1999 yılında kurulmuş ve savunduğu fikirler, Kudüs’ün Müslümanlarca da kutsal şehir olduğundan hareketle buranın tolerans şehri olması ve buraya girişin Müslümanlar içinde serbest olması Yahudi yerleşim yerlerinin inşasının durdurulması ve Filistinli mültecilere evlerine dönebilme hakkı verilmesi gibi Oslo görüşmelerine de temel teşkil eden BM’nin 242 ve 338 sayılı kararlarına paralel söylemlerdi. Ancak oryantalist Pipes bu söylemlerin canlı bombacılar üzerinde etkili olacağını iddia ediyor ve amerikan otoritelerine bunlarla ilişkilerini kesmelerini bunları destekleyen kuruluşlara yaptırım uygulanmasını söylüyor.

    Batı ve özellikle Amerikan akademik ve basın camiası Ortadoğu olaylarını genelde Beyaz saray’ın penceresinde değerlendirmektedir. Basında yer alan bir başka yaklaşım tarzı ise Orta doğu ile düzenlenen Sempozyum, Panel gibi Akademik toplantıların merkezinde terör konuşları olası inancıdır. Calt Haris Frontpage Magazine’deki ‘militan İslam’a Karşı Akademisyenlerin Suskunluğu’ adlı yazısında The Middle East Studies Association tarafından 23–26 Kasım 2002 tarihinde düzenlenen konferansta Amerika’ya yönelik İslami terörizm tehlikesinden bahsedilmemiş olmasını eleştirir. ‘El-Kaide’ ve ‘Fundemantalizm’ kelimelerinden sadece bir defa bahsedilmesi ve Arap dünyasındaki İslami hareketlerin sadece bir panelde yer almasını bir handikap olarak görür. Hatta Haris’in yazısı incelendiğinde Şiileri kutsal şehri Kum’un folklor ve gelenekleinin incelenmesinden rahtsız olduğu gözlemlenir. Ortadoğu’dan bahsedilirken sivil hedefleri alan Filistin canlı bombacılardan, Anti-Amerikan provokasyonundan bahsedilmesi gerekirdi. Onun için ‘ötekilere’ ait olan medeniyetin değerlerinden bahsetmek abesle iştigaldir. Sonuç olarak da bu durumu Amerikan halkına ‘ne için vergi verdiğinizi görün’ diye şikâyet etmektedir .

    Bu arada Bush’un terör’e karşı giriştiği mücadelede Militan İlamcı denilen kesimle aynı dili kullanıyor olması dikkat edilmesi gereken bir noktadır. Bush’un her hareketini ‘Tanrı bizim yanımızda olacak’ şeklinde dillendirmesi ve 11 Eylülden sonra Avrupa’ya ‘Haçlı çağrısı’ yapması ve dahası Başkan’ın İslam’ın kötülükler dini olduğunu vurgulaması Müslümanları ciddi manada rahatsız etmiştir.

     

     

    Sonuç olarak İngiliz emperyalizminin ürettiği, sonradan Amerika tarafından devam ettirilen suni devlet ve millet yaratma çabası Arap-İslam coğrafyasında ulus-devlet oluşum sürenci engellemiş, dolayısıyla demokratik akımlar yaşam alanı bulamamıştır. Ve biz bugün hala bu adamlarla oturup bazı tavizler vererek ülkemiz adına iyi bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Ve hatta kendi milletimizden bazı yazarlar bunlarla iş birliği işinde imişcesine yazı ve kitaplarıyla bunların politikalarını destekliyor. Sonrada bir haltmış gibi Nobel ödülü aldım diye ortalıkta geziyor. Bir millet kendi yolunu kendisi çizmezse başkalar o milletin yolunu çizmekte gecikmeyecektir. Yaşantımızın her alanında emperyalizmin prangalarını hissetmek istemiyorsak bugünlere geldiğimiz süreci iyi tahlil etmeli ve geleceğimizi en iyi şekilde planlamalıyız. Kalıplara giren değil kalıpları üretenler olmalıyız.

    Ve bu mücadelenin en iyi örneklerinden birisiyle yazımı sonuçlandırıyorum

     

     

     

    Lord Ahmed'in Davetlisi Olarak Londra'da Bulanan BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Lordlar Kamarası'nda Yaptığı Konuşmada Batı'da İslam'ın Terör ile Anılmasını Sert Bir Dille Eleştirdi.

    Lord Ahmed'in davetlisi olarak Londra'da bulanan Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Lordlar Kamarası'nda yaptığı konuşmada Batı'da İslam'ın terör ile anılmasını eleştirerek, "İslam terör ile anılıyorsa, bu ya cahillikten ya da kasıttan kaynaklanıyor." dedi.

    Lord Ahmed'in başkanlık ettiği 'Türkiye, Batı ile Doğu arasında bir köprü' konulu oturumda ayrıca Lord Maginnis, işadamı Remzi Gür, Eğitim Müşaviri Muhammed Şebiker ve birçok yerli yabancı katılımcı yer aldı. Oturumu açan Lord Ahmed, Türkiye'ye olan sevgisini dile getirdi. Türkiye'yi çok sevdiğini ve bütün parti temsilcilerini Lordlar ve Avam Kamarası'da görmek istediğini dile getiren Lord Ahmed, Türkiye'yi Avrupa Birliği'nde görmek istediğini ve Türkiye ile AB ilişkilerinin daha da iyi olmasını istediğini anlattı. Türkiye'nin en modern İslam ülkesi olduğunu ve İslam dünyasına örnek olduğunu vurgulayan Lord Ahmed, "Bu yüzden Türk siyasetçilerin, Türkiye'de olan bitenleri burda anlatarak, bizleri bilgilendirmelerinden memnuniyet duyuyoruz." diye konuştu.

    Daha sonra söz alan Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Türkiye'nin hem Batı ile Doğu, hem de Kuzey ile Güney arasında bir köprü olduğunu belirterek, ortaya çıkan şartların Türkiye'nin konumunu daha da güçlendirdiğini söyledi. Konuşmasında PKK ve Asala terör örgütlerine değinen Yazıcıoğlu, "PKK 1984 yılından bu yana sivil asker ayırımı yapmaksızın yaklaşık 30 bin kişiyi katletmiştir. PKK, İngiltere tarafından da yıllar önce terör listesine alındı. AB ülkeleri de terör olarak tanıyor. Ancak geçtiğimiz günlerde Avrupa Adalet Divanı'nın PKK'yı terör listesinden çıkarması üzüntü vericidir. Bu karar adaletli değildir. PKK'nın yaptıklarının yüzde 1'i Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde meydana gelseydi böyle bir karar verilmezdi." dedi.

    "İslam terör ile anılamaz."

    Barış dini İslam dininin terör ile anılmasının cahillikten kaynaklandığını ya da kasıtlı olarak yapıldığını belirten Yazıcıoğlu, "Kuzey İrlanda'da, Güney Amerika'da ve Asya'da değişik dinlerden beslendikleri belirtilen bazı terör örgütleri olduğu biliniyor. Ancak bunların hiç biri mensubu oldukları dinlerle birlikte zikredilmemiştir. Doğru olan da budur. Zira hiç bir din terörle birlikte anılmamalıdır. Ancak bu tavır bütün dinlere karşı gösterilmelidir. Avrupalıların diğer dinlere karşı gösterdikleri bu tavrı, üç semavi dinden biri olan İslam'a karşı da göstermeleri gerekir."dedi.

    Saygılarımla,

    Harun Çoban

     

     

    --

     

    Devam eden bu yazılar bana değil, değerli tarihçi kardeşim Harun Çoban'a aittir.


  4. Tabanda derin yaralar açan sizin tavrınız benzeri tavırlardır efendim. Ben bütün cevaplarınızı göze alarak cevap veriyorum. Nerdeyse yahudi uşağı diyeceksiniz Türkeşe, hep çok menfi biriymiş gibi kasıtlarda bulunuyorsunuz bu eleştri değil. İşin ucunu Muhsin Yazıcıoğluna bağlıyorsunuz.

    Liderleri eleştirmek diyorsunuz, farkında değilsiniz sanırım uslübunuz nerdeyse "yerin dibine geçsin" diyormuşunuz gibi bir izlenim bırakıyor.

    Hatta diyebilirimki bütün bir dava anlayışınızı Türkeş karşıtlığına dayamışsınız.Ben başından beri yanlış anlamış olamayı hakikaten istiyorum.Bu beni çok sevindirir çünkü şahsınızdan değilde taşıdığınız etiketten dolayı sizinle özellikle bu forumda tartışmak istemem.

    Size yoktan, sırf görüntü resminizden dolayı durup dururken selametçi demedim. "Bazı Selametçi arkadaşlar gibi" demekteki kastım da onların rahmetli Metin yükselin ölümünü bütün bir davaya, milliyetçilerin tamamına zorla mal etmeleri ve bu yüzden milliyetçilerden kominste duydukları kin kadar kin duymalarıdır.(hepsi diyemeyiz belki ama ağırlıklı olarak bu görüş ortaya çıkıyor.Tecrübeyle sabittir.)

    İnternette gezerken boş yere tartışan(hatta sebepsiz hakaret içerikli) insanları gördükçe, o buna sen şucusun bu ona sen şusun diyenleri hele ki... böyle bir duruma düşmemek için elimden geleni yapıyorum.

    Bu mesele epey uzanacak gibi görünüyor. Sizinle istediğim seviyede bir fikir diyaloğuna geçemediğim için ne yazarsanız yazın artık cevap vermeyecem.

     

    Selametle...

     

     

    Ben de böyle anlamadan fevri çıkışlara maruz kalmakla çok vakit kaybettiğimi düşünerek, baştan sona tüm yazdığım mesajlarda Türkeş ile ilgili olan bölümleri not ediyorum. Bu sayede artık bana, Türkeş hakkında yazmadığım şeyleri isnâd edemeyeceksiniz.

     

    İleti 3 >

    Türkeş şöyle dedi : "Yayılmasına karşı değiliz tabi ama, (Yazıcıoğlu grubunun ülkü ocaklarındaki İslamcılık çalışmalarını kastediyor) bizim İslâmı yaymak gibi bir amacımız yok.'

     

    Bu yazdığım metin, 93 senesinde Nizam-ı Alem dergisinde yayınlanmıştır. Yorum olarak da

    Özetle Üstâd'ın,Ahmed Arvasilerin pişirdiği ideolojiden döndüler

    dedim, bu üstteki cümle bu dönüşün açık belirtisidir. Zindan sonrası ülkücü hareket ikiye ayrıldı arkadaşlar. Nizâm-ı Alemciler ve İslâm dalgasından uzaklaşanlar. Hâlâ neyi inkâr etmeye çalışıyorsunuz. Benim kimseyi yerin dibine soktuğum falan yok, olmuş olan şeyleri yazıyorum. Türkeş'in böyle bir söylemde bulunması nedir ya, takdir edilecek bir şey mi ?

     

    İleti 9 >

    Alparslar Türkeş'i bir grup yahudi de 'başbuğ türkeş' diyerek karşılamıştır ve türkeş'in şaşkınlığına yanındaki ismin verdiği cevap onlar musa'nın bozkurtları başbuğum'dur.

    Bu gibi şeyler vesikalıdır, tarihe geçmiştir. BBP boş yere ayrılmamıştır.

    dedim, evet bu karşılama da kitaplarda sabittir ve tekrar söylüyorum bu gibi olaylarla tabanda büyük güvensizlik meydana gelmiştir. Ben Türkeş yahudidir falan demedim, böyle bir iftirayı atan Allah'tan korksun. Türkeş kendisi de şaşırıyor zaten o adamlara. Ama bunlar hoş olaylar değildi. Yanındaki sözü söyleyen adam da nükte yapmış olabilir, buradan Türkeş'in siyonizme hizmet ettiği sonucunu da çıkaran ben değilim. Ben olmuş olan hadiseleri ve etkilerini yazdım. Siz çektiniz başka yerlere.

     

    İleti 13 >

    Daha onüçüncü mesajda, ki oraya kadar yazdığım hiçbir mesajda Türkeş'e yahudi gibi bir şey söylememiş olmama rağmen beni savunmaya mecbur bırakmışsınız.

    Ben türkeş yahudidir falan demedim. Merhum, milliyetçilik mefhumunda büyük işler yapmıştır, doğrudur. Emekleri çoktur, doğrusu da çoktur ama yanlışı da yok değildir.

     

    Muhsin Yazıcıoğlu bbp kurulduktan sonraki süreçte yaptığı açıklamaların birinde, bizim türkeş ile bir olduğumuz noktalar ayrıştığımız noktalardan daha fazladır demiştir. O hakikati söylemekten çekinmemiş bununla birlikte merhuma saygısını korumuştur.

     

    demişim. Muhsin Yazıcıoğlu benim liderimse, O temellerini Türkeş'ten almışsa, ben de pekâla öyle aldım. Ben Türkeş'in elini öpmüş kimseyim. Bana Türkeş için yahudi dedi diye iftira atan şimdi nasıl hesap verecek ? Problem şurada arkadaşlar, siz Türkeş'in başından geçmiş olan bu gibi olayları kabullenmek istemiyorsunuz. Çünkü bu olaylar yaraladı insanları, bu olaylar gönülleri acıttı. Filistin'de mazlumlar katledilirken Türkeş'in israil balosuna katılması büyük bir yanlıştı, YANLIŞTI. Saygı duymak, sevgi beslemek ayrı bir şey. Körü körüne bağlanmak da ayrı. Diyebilirsiniz ki ben Türkeş'i doğrusuyla yanlışıyla seviyorum. Ama ben BBP'nin kuruluşu hakkında meydana gelen yanlışlardan bahsediyorsam, ki konu buysa benim Türkeş'in müsbet yanlarını övmemin beklenmesi ne kadar abes bir şeydir. Konu BBP'nin niye ayrıldığı, demek ki kötü şeyler var ki ayrıldı. Ben de haliyle o kötü şeylerden bahsedeceğim. Konu Türkeş'in hayatı değil ki, konu Türkeş nasıl biriydi olsun, hepinizden önce ben sayarım tüm güzel işlerini. Ama iş yanlışa gelince, siz ikili oynuyorsunuz.

     

    Kaldı ki, dava nedir ? Önce buradan bakmak gerekir.

    Bizim dergah dergileri kapatıldı, o zamanın efsanevi ülkü ocakları başkanı idi Yazıcıoğlu, ve ocaklar partiden ayrı bir güç teşkil ediyordu. Bu İslami dalga bastırıldı, sindirildi.

    Silahlı baskın yapıldı Bizim Dergah dergisine.

     

    dedim, hangi biri yalan ? Yalan diyen çıksın karşıma.

     

    Türkeş'ten sonra mçp için en büyük lider Yazıcıoğlu idi.

    Tüm tabanda büyük bir teveccühe sahipti. Onun davası koltuk olsaydı ayrılmazdı.

     

    Bu yalan mı ? Eğer sizin ülkücülük ile alakalı az çok bir geçmişiniz varsa bunu bilmemenize imkan yok. Yazıcıoğlu en büyük adaydı liderliğe.

     

    Harama değmemiş tertemiz ellerin mazisinden gelenler ile sekülerizmi sindirebilmiş içi boşaltılıp posası kalmış şekil milliyetçiliğini kıyaslamanız abes oldu, böyle bir forumda.

     

    Bugünki mhp'nin halinden bahsettim bu mesajda. Çünkü bir üstteki arkadaş BBP oyları bölmekten başka bir şey yapmadı demişti. Şimdi mhp üzerine konuşup yine iftiralara maruz kalmak istemeyerek bu faslı burada kesiyorum.

     

    İleti 21 >

     

    Türkeş elbette ki cefakar bir insandır, çok büyük ve güzel hizmetleri olmuştur. Ancak son paragrafınızda Yazıcıoğlu'nun beni eleştireceğine dair yazdığınız bölüm hakkında şu tahlili yapmalıyım ki, Yazıcıoğlu mhp'den, Türkeş hayatta iken ayrıldı ve o süreçte çok yoğun,sert bir muhalefet izledi. Doğru olanı yaptı, hakkı tuttu ve savundu. Sizin de dediğiniz gibi rahmetlinin son dönemlerinde, parti çizgisinden çokça sapmıştı. Bugün de aynı istikamette devam ediyor.

     

    Muhalefet etmek demek, yanlışları var demek,bu yol yanlış buradan doğruya varılmaz o yüzden ben ayrılıyorum demek; Türkeş yahudidir, ülkücülerin tümü islami bilinçten yoksundur, müslümanlığı savunmuyorlar v.s demek değildir.

     

    Ben hâlâ sarfettiğiniz iftiralar üzerine savunmaya devam ediyorum.

     

    Ben düzgün biçimde müdafa yaparken, muhteşem ülkücü arkadaşlarımız ülkülerinin gereği bana bibipçi diyerek aşağılamaya kalktılar.

     

    Türkeş'in 1960 olayında, chp eksenindeki ordudan muhalif ve yenilikçi bir hareket izlediğini yazdığım alıntılarla kanıtladım zaten. Ben Türkeş chp eksenindeydi demedim ki, ihtilalde yoktu'ya getirdiniz ben de var olduğunu ispatladım. Hem de müsbet bir safta olduğunu kanıtladım.

     

    Şimdi,

    Türkeş'i savunmak adına Yazıcıoğlu'na çamur atan Vakıf Ahmet,

    Müslüman-Türk gençliğinin güzel bir örneğinden değilsin diyen, beni Türkeş'in siyonizme hizmet ettiği iddiası ile suçlayan tarık026,

    Benim dava anlayışımı Türkeş karşıtlığına dayandırdığımı iddia eden EŞREF,

     

    Allah şahittir, bana iftira attınız.

     

    Es-Selam.


  5. Eleştri... Art niyetle karalama amaçlı olursa bence yanlış. Yok yapıcı olursa yapana da yapılana da ne mutlu.

    Sen halen şu parti bu parti diyorsun. Biz de diyoruz ki mana, dava olsun. Muhsin yazıcıoğlu mhp li olsa diyelim onada karşı olurmusun acaba. Hem ben mhp liyim diyormuyum acaba? Seni rahatsız eden isimler mi?

    Fikirde sizin savunduğunuzla bizimki arasındaki fark nerde hem siz kim biz kim?

    Bence sen en ufak bir hak iadesine tahammül edemiyorsun. Sanki istiyorsun ki Türkeşi afaroz edelim.

    Boş ver partiyi pırtıyı zati elli parçaya bölünmüşüz milli manevi değerlerini koruma refleksleri olanlar şu bu o diye.

    "Kanımız aksada zafer islamın" diyip devam edelim bedeni(manada) Türk olanlar ve dışı içine tabi olanlar(inşallah) olarak.

     

    Siz bu yazıyı zaten alıntılamıştınız. Bir üsttekine cevap verin. Bana diyen kendiniz, selametçiler gibi konuşuyorsun diye; sonra ben mi oluyorum yok şu parti bu parti diyen. Ben ne dedim başından beri, aslolan dava ise liderleri de eleştirmekten çekinmeyin demedim mi ? Muhsin Yazıcıoğlu da, benim bir hatamı görüp de söylemezseniz vebal sizindir diyor demedim mi ?

     

    Türkeş'i afaroz etmek gibi bir niyetim yok. Ama şunu anladım ki, Türkeş'in, tabanda derin yaralar açan ve ayrılığa sebep olan hareketlerini konuşmaya da sizin tahammülünüz yok. Siz kimsiniz, işte buna tahammül edemeyenler.


  6. Ben demiştim ki, Türkeş ihtilalin sorumluları arasında değildir ve ihtilalcilerden bambaşka bir hayat görüşünde ve karekterde olduğu için sürgüne gönderilmiştir. Böylelikle rahmetli Türkeş'e ilk başta isnad ettiklerinizin tersi bir durum ortaya çıkıyor.

     

    Ben google'de bulamadım demedim. Evvelden verdiğim linkte Ahmet Er bütün hatıraları hakkında geniş bilgi vermiş ve o mevzuyla ilgili konuşmamış demiştim. Ben o ideolojiye tamamen mensubu değilim. Türkeş'i eşsiz bir lider olarak görüyor da değilim. Kurduğun cümlelere dikkat et. Sadece senin iftiralarına, karalamarına cevap veriyorum.

     

    Üstad'ın dediği gibi taban iyi, tavan kötü demişsin. Üstad bunu zamanında 'Milli Görüşçüler' için söylüyordu. Kurduğun cümleden sanki 'MHP' için söylemiş gibi anlaşılmasına sebebiyet verir.

     

    Türkeş'i hiç mi eleştirmeyeceğiz demişsin. Merhum hakkında hiç müspet bir lafın yok ki. Türkeş'i tanımayan birisi senin yazdıklarına inansa 'vatan haini' zanneder. Yahudilerden girdin, ihtilalden çıktın. Hayırla yad edip, birazda menfi yanlarından bahsetmiş gibi konuşuyorsun.

     

    Beyanname 1977 yılında yayınlanmış. Ahmet Er'in hatıraları beyannamenin birinci maddesini tasdikliyor.

     

    1977'de yayınlanan beyannameyi ve ardından Üstad'ın cevabını vereyim:

     

    TÜRK MİLLETİNE BEYANNAME

    "MHP'nin lideri Alparslan Türkeş, 1977 seçimi eşiğinde nefsinin ve partisinin hesabını şöylece vermek mevkiindedir:

    1 - Alparaslan Türkeş, yatalak bir idareye karşı, fikirsiz bir hareket saydığı 1960 ihtilâline, başta, sırf bir fikir yönü vermek ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin ihtilâli sömürmesine mâni olmak için katılmış fakat bu gidiş önlenemeyince uzak kalmış, Türk Milleti ve tarihinin ihtilâl kadrosuna biçtiği suçluluk dairesinin dışında kalmayı ve ibrasına nail olmayı şart bilmiştir.

    2 - Alparslan Türkeş ve Parti'sinin dünya görüşü, ruhî muhtevaya bağlı milliyetçilik olarak metbûluğu (bağlı olunan) ruha ve tabiiliği milliyete veren bir anlayış içinde tek kelimeyle İslâm imanıdır.

    3 - Alparaslan Türkeş ve Partisi, milliyetçiliği, içi kevserle dolu bir kâse şeklinde görür, ana kıymeti kâsede değil, kevserde bulur ve o kevserin nûrunu ışıldattığı nispette kâseye değer verir.

    4 - Alparslan Türkeş ve Partisi, bugün en keskin bunalımını yaşayan insanlığa yol gösterici istikamet oklarını, Kâinatın Efendisi'nce getirilmiş ruh ve ahlâk ölçüleri olarak ilân eder ve tasarılarını, hasretlerini, her şeyini bu inanç mihrakında toplar.

    5 - Dostluk ve düşmanlık kutuplarımızı tâyinde kıstaslarımız şudur ki: Ferd, zümre, sınıf ve makam olarak her kim ve her ne olursa olsun, Hakk'ın düşmanları düşmanımız, Hakk'ın dostları dostumuzdur.

     

    Alparslan TÜRKEŞ

    MHP GENEL BAŞKANI

     

     

    Onu da benim beyannamem takip etti:

     

    BEYANNAME

    M.H.P. Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in "Türk Milletine Beyannamesi"ni okudum.

    Pılı-pırtı odalarının raflarında dizili, kapağı arkasına devrik ve içi boş, hattâ süprüntü dolu teneke konserve kutuları halindeki partiler arasında, bugünden itibaren MHP, nazarımda bambaşka bir mâna ve hüviyet sahibidir. Onu, müslümanlık ve Türklüğün gerçek hakkını vermeye namzet bir topluluk olarak anıyor ve canımın içinden selâmlıyorum.

    Bu beyanname, tâ Cava'daki mü'minle Amerika'daki zenci müslümana kadar bütün İslâm âlemini ihtizaza getirecek ve oluş dâvasını temellendirecek kıymette tarihî bir hâdisedir. İdeal yumağımızın her lifini içinde saklayan bir tohum... İslâm âleminin Türkiye'den beklediği zuhur ve tecellinin tohumu...

    Türkeş beyannamesinde dört ana esası, bir binanın dört direği halinde vazetmektedir:

    1 - 1960 gece baskınının sorumluları arasında değildir.

    2 - Posa ve kabuk milliyetçiliğinden uzak ve ruhî muhtevâya tâbi mânada milliyetçidir.

    3 - Başını dayadığı tek ruhî muhtevâ, yine tek kelimeyle ve bütün ölçüleriyle İSLÂM'dır.

    4 - Son 150 yıllık taklit devremizin bütün sahtekârlıklarını tezgâhlayacak ve gerçek oluşu billûrlaştıracak bir tarih (revizyon)una taliptir.

    Ne Mebus, ne Senatör, ne Bakan, ne şu, ne bu !.. Allah'ın bana biçtiği manevî makam ve memuriyeti bunlardan hiçbiri tercüme edemez. Bu bakımdan en canhıraş ihlâs ve hasbîlik kürsüsünden haykırıyorum: 40 yıllık mücadele ve yepyeni bir gençlik inşası hayatımda, bugün, bu beyannameden, bu beyannamenin sahibine ve partisine taktığı şeref ve mesuliyet bâzubendinden sonra, artık, emin olmaya yakın bir ümid nefesi alabilirim.

    150 yıldır hergün biraz daha artıcı bir hasretle kurtarıcısını bekleyen Türk Milletine "beklediğin geliyor!" müjdesini vermenin ilk ümid günü bu tarihî ândır.

    "Emin olmaya yakın ümid" ışığının çaktığını gördüğüme ve bu ışığı nice defa hayâl edip de karanlıklara düştüğüme göre, bundan böyle yeni inkisarlara tahammülü kalmıyan yanık yüreğimi, dâva yolunda en küçük istikamet hatasına razı olmaz bir hassasiyetle bu beyannamenin halkaladığı sıcak avuçlara bırakıyor ve 40 yıllık emeğimin semeresini bu çevrenin aksiyoncu ruhundan bekliyor ve istiyorum!

    İçi alev alev müslüman, dışı pırıl pırıl Türk ve içi dışına hâkim, dışı içine köle, yeni Türk neslinin maya çanağı olmak ehliyeti hangi topluluktaysa ben oradayım.

    Allah'ın inayeti ve Resûlünün ruhaniyeti bu yoldakilerin üzerinde olsun!..

     

    Necip Fazıl Kısakürek

     

    Evet, Rapor 4-6'da bu beyannameden bahsediyor Üstâd. O dönem Türkeş'in sergilediği İslâmi tavır nedeniyle ona kayıtsız bir destek verdiğini ifâde ediyor. Tarık kardeşim,

    Bakın tekrar söylüyorum, ben Türkeş'e din düşmanı gibi bir ifadede bulunmadım, daha önceki mesajımda da söyledim, ikinci kere beni aynı söylemlerle isnad ediyorsunuz.

    Ben Türkeş'in birkaç anısına değindim. Evet Türkeş 32.gün programında 'Bizim İslâmı savunmak gibi bir davamız yok' demiştir, bunu demesi din düşmanı olmasını gerektirmez. Ayriyetten bir grup yahudi de onu karşılamıştır, bu da onun yahudi olmasını gerektirmez. Ayriyetten israilin kuruluş yıldönümü balosuna da katılmıştır bu da onun israil dostu olduğunu göstermez.

    Ben örnekleri verdim, siz çekiyorsunuz başka yerlere. Ben dedim ki bu gibi ortaya çıkan durumlar tabanda büyük üzüntü ve güvensizlik meydana getirdi. Ben Türkeş ne İslam düşmanıdır dedim ne de yahudidir türünden cümleler sarfettim. Yine aynı noktaya geliyoruz, beni Türkeş'i isnad etmediğim şeylerle suçluyorsunuz bu da sizin Türkeş'in hatalarını dile getirmeme olan tepkinizin açısı ile ilgili.

     

    Şimdi kıyaslamak abes olacak ama, düz bir mantık ile gidecek olursak; 'Tayyip Erdoğan amerikan askerleri için dua ediyorum deyince, amerikan mı oluyor? ' türünden bir ifadeyi milliyetçi bir insan bu kadar basit hazmedebilir mi ? Ne alâka dediniz değil mi, ilgisi şurada. Türkeş'in de 'Bizim İslâmı savunmak gibi bir amacımız yok' sözü O'nu din düşmanı yapmasa da, ülkücüler içinde büyük bir hayret,şaşkınlık ve üzüntüye neden olmuştur.

     

    Anlatabildim umarım.


  7. Davalar ve fikirler konuşulacaksa bunu insanları konuşmadan yapalım arkadaşlar. Şu ülkücü bunu yapmış bu ülkücü bunu yapmış diye değil, varsa ülkücülüğü eleştirelim. yoksa ben şimdi size, kendine alperen deyip bir sürü kirli işi olan adam gösteririm. Bunu yaparsam, BBPyi kişilere göre değerlendirirsem, ne derce büyük bir hataya düşerim değil mi? Bütün pkk lılar kadın satıcılığı bile yapsalar ben; "pkk kadın satıcılığı yapar, yaptırır ideolojisi ve diyalektiği budur." diyebilme hakkına sahipmiyim? Değilim. Mesela Allah korusun dünyadaki bütün müslümanlar zina etseler faiz yeseler birisi "islam zinayı ve faizi menetmez bilakis bide teşvik eder." diyebilir mi buna hakkı varmı?

    Türkeşi illa değerlendirecekseniz 1965 lerden sonrasını ele alın.Hem net kanıtınız olmadan nasıl olur bir insanı neredeyse iki yüzlülükle itham edersiniz. Ben, siz ne derseniz deyin Muhsin Yazıcıoğlunu ülkücü düşmanı kabul etmiyorum. Onu ve BBP içindeki çok değerli bir kaç ağabeyimi aynı davanın kahramanları olarak görüyorum. Nitekim kendimde hem siyaset bilinci hem insan psikolojisi bakımından biraz birikim gördüğüm için Yazıcıoğlunun bütün müspetliğine karşın BBP nin yönetim kadrosunda olanca menfiliğiyle pek çok insanı görmek beni Yazıcıoğlu düşmanı yapmamıştır.

    Suffiyun gardaşım MHP den bahsederken sanki pkk dan bahsediyormuşsunuz gibi kin ve nefret dolu olduğunuz kanaatine varacağım neredeyse. Allaha çok şükür Muhsin başkanın en yakınındaki bazı isimler sizin kadar düşman değil bize, onlarla ve sayın başkanla(sadece bir iki defa, şahsımı tanımadan) ülkücü etiketimize rağmen çok sıcak buluşmalarımız, birlikteliklerimiz olmuşdur. Aynı davayı savunduğumuzu dillendirmeye bile iki tarafta gerek duymamıştır.

    Peki Yazıcıoğlu neden ayrıldı? Bu sorunun cevabını Muhsin yazıcıoğlu, bilmediğimiz sebeplerin etkileri gene bilmediğimiz bir zamanda son bulduğunda olanca açık yürekliliğiyle kamuoyuna verecektir diye ümit ediyorum. Ama o zamana kadar gereksiz ve anlamsız düşmanlıklar bi tarafa Yazıcıoğlunun iki dudağının arasından bişeyler duymadan kimse onun adına düşünüp yorum yapmasın.(güya çok gizli kanallarla bana da bir sürü hikaye geldi ama hepsini sonradan çürüttüm.)

    Şimdiki mhp yönetimi ve kadrosunun çoğu değerlendirmeye değmez bile.

    Aynen bazı, Fazilet Partisi tabanındaki arkadaşlarımız gibi konuşuyorsunuz.

     

    :) güzel kardeşim, fazilet partisi beni alakâdar etmiyor. Muhsin Yazıcıoğlu'da otuzbeşbin defa farklı şekillerde mhp'den ayrılma sebebini açıkladı zaten geçmişte, daha açıklayacağı bir şey yok. Siz suyunuza gidecek bir açıklama bekliyorsanız bir ömür beklersiniz. Ortada güneş gibi bir hakikat ve net bir tablo var. Ayrılmanın sebepleri belli.

     

    Tamam, ben Mhp'ye bir şey demiyorum.

    İlâ-ı Kelimetullah İçin Nizam-ı Alem davası uğruna çalışıyorlar. Allah hizmetlerini arttırsın. Sizin yolunuz size, benimki bana.

    Muhsin Yazıcıoğlu'nu da az kaldı mhp'li yapacaksınız.

    Yani öyle çıkışlar yapıyorsunuz ki söylemediğim şeyleri söylemiş konumuna geliyorum. Demek ki siz mhp,türkeş hakkındaki en ufak bir eleştiriye dahi tahammül edemiyorsunuz. Nereye gitti şahıslar gider, dava kalır anlayışı ?

    Neyse, selamlar.


  8. Renklendirmede kullandığınız programları ve varsa anlatımını sizden rica edebilir miyim :) ?

     

    Animasyon'a yöneleceğim artık.

    Bu linkteki gibi birşeyleri amatör de olsa yapmak niyetindeyim. (Animasyon ve müzik yapmayı bilen var mı :D?)

     

    Öncelikle renklendirmeye bir bakınayım diyorum bu yüzden.

     

    Çalışmanızda bayağı başarılı. Tebrikler.

     

    Photoshop :D

    Belli bir anlatımı yok, ps bir derya, her türlü yüzebiliyorsunuz bu nedenle.


  9. Tarık Bey kardeşim, önce bir şeyi düzelteyim.

     

    Nizam-ı Alem dergisinin 93 yılındaki sayılarını inceleme imkanınız olursa bakıverin, orada geçiyor. Ben Alparslan Türkeş'e 'yahudiliğe hizmet ediyor, yahudi' dedim mi herhangi bir cümlemde ? Bana gösterin dediysem.

     

    Kast ettiğim ve Nizam-ı Âlem dergilerinde de (o dönem) geçen anlam şudur ki, Türkeş'in bu gibi durumlarla medyaya yansıması tabanda çok derin rahatsızlık uyandırmıştır. Mesela İsrail'in kabulünün bilmem kaçıncı yıl dönümü şerefine verilen resepsiyona katılması gibi.

     

    Türkeş elbette ki cefakar bir insandır, çok büyük ve güzel hizmetleri olmuştur. Ancak son paragrafınızda Yazıcıoğlu'nun beni eleştireceğine dair yazdığınız bölüm hakkında şu tahlili yapmalıyım ki, Yazıcıoğlu mhp'den, Türkeş hayatta iken ayrıldı ve o süreçte çok yoğun,sert bir muhalefet izledi. Doğru olanı yaptı, hakkı tuttu ve savundu. Sizin de dediğiniz gibi rahmetlinin son dönemlerinde, parti çizgisinden çokça sapmıştı. Bugün de aynı istikamette devam ediyor.

     

    Muhalefet etmek demek, yanlışları var demek,bu yol yanlış buradan doğruya varılmaz o yüzden ben ayrılıyorum demek; Türkeş yahudidir, ülkücülerin tümü islami bilinçten yoksundur, müslümanlığı savunmuyorlar v.s demek değildir.

     

    Ben hiçbir şeyi ezberlemiş değilim. Bilakis ilk gençliğimde senelerce Ülkü Ocaklarında görev almış, okul sorumluluğu yapmış birisiyim. Herkes aynı pencereden bakarak aynı manzarayı görecek değil elbet. Ben baktığım pencereden gördüğüm manzara itibariyle tıpkı 93'te Muhsin Yazıcıoğlu'nun düşündüğü,ifade ettiği ve uyguladığı gibi bir reaksiyon neticesinde doğru bildiklerini yaşamaya ve savunmaya devam etmesi gibi, yolumu bulduğumu düşünüyorum seneler önce.

     

    --

     

    Vakıf Ahmet, sevgili kardeşim..

    Öyle ise kitabı al ve oku.

     

    Ahmet Er, Hatıralarım ve Hayatım, Pamuk Yayıncılık, Sayfa 10

     

    "27 Mayıs 1960 harekatı içinde yer alan Ahmet Er, MBK- Milli Birlik Komitesi Üyesi olarak hizmet etmiştir. Daha sonra,otuz sekiz kişilik Milli Birlik Komitesi üyeleri arasında meydana gelen ihtilaf sonucu yurt dışına gönderilen ONDÖRTLÜLER grubu arasında yer almış ve 13 Kasım 1960'da, T.C Dışişleri Bakanlığı Libya Büyükelçiliği Devlet Müşavirliği'ne atanmıştır."

     

    sayfa 63,

     

    "1960 yılında ihtilâl hazırlıkları süratlandi. Gençlik arasındaki şiddet olayları tahrik ve teşvik görürken iktidar bunları önlemekte zorluk çekiyordu. İşte böyle bir ortamda Numan Esin örgüt üyeleri ile temaslara başladı. Alparslan Türkeş de ihtilal örgütünün içindeydi. İhtilal örgütünde Alparslan Türkeş, Numan Esin, Muzaffer Özdağ ve ben ayrı bir grup oluşturuyorduk."

     

    sayfa 64-65-66

     

    "... Alparslan Türkeş toplantıda başkanlığı yürütüyordu. Kendisine bir soru sordum. <Albayım bu ihtilal bir gece eğitimine çıkar gibi kolaylık içinde yürütüleceğe benziyor. Ancak bu ihtilalin teşvik ve tahrikçileri arasında bulunan ve orduda da geniş sempatizanı bulunan İsmet İnönü ve Halk Parti iktidarı elimizden almak isteyecektir. Bu hususta ne düşünüyorsunuz ? > Türkeş ayağa kalktı sağ elini havada savurdu ve indirdi, hiç konuşmadı; bu hareketiyle şunu demek istiyordu: Halk Partisi'ne haddini bildiririz. Ben tekrar sordum <Bunu yapabilir miyiz?> Bu sorum cevapsız kalmıştı. 27 Mayıs öncesi ve sonrası olaylar göstermişti ki Halk Partisi'nin idare üzerindeki tasallutunu önleyemedik. O akşam Türkeş'i Ankara'ya uğurladık. Ordu içinde örgüt içinde İsmet Paşa'nın iktidarını isteyenlerin sayısı çok fazlaydı. Öyle görünüyordu ki, ihtilal iktidarda bulunan Demokrat Parti'ye karşı yapılacak. O alaşağı edildikten sonra yerine Halk Partisi iktidara getirilecekti. Bu,ülkenin bölünmesi, insanlarımızın kamplara ayrılması demek olurdu. Buna asla rıza gösteremezdik. Bir ihtilal örgütü içinde bunu nasıl önleyebileceğimizi uzun uzun müzakere ettik. Bu müzakere Numan Esin, Muzaffer Özdağ ve ben Ahmet Er arasında geçmiştir.Mecidiyeköy dutluklarında sabah ezanlarına kadar meseleyi tartıştık ve görüştük. Bu tehlikeli gidişatı önlemek için şu ihtimaller üzerinde düşündük :

    1-Durumu ihbar edelim. Bu tedbir iki sebepten kabul edilmedi.

    -İhbarı kişiliklerimize yakıştıramadık.

    -İhbar bizden veya başka kaynaktan da gelse iktidarın ihtilali önlemesi mümkün değildi.

    Bu iki sebeple tedbir olarak düşündüğümüz ihbâra müracat edilmedi.

    2-İhtilalden çekilmek. Bu tedbir de şu sebepten kabul edilmedi.

    -Örgüt üyeliğinden çekilmemiz ihtilali ve ihtilalcilerin büyük çoğunluğunun Halk Partisi'nin lehinde olan niyetlerini engelleyemez.

    Müzakere böylece devam ederken Numan Esin söz aldı : <Arkadaşlar görüyorsunuz bir çıkmazın içindeyiz. Gelin ihtilale katılalım ve de halkımızı bölen birbirine daha da düşman kılan ihtilal tasarruflarının karşısına çıkalım. Barışı kardeşliği temin hususunda elimizden gelen gayreti gösterelim. İhtilal içinde de mühim görevler alarak söz sahibi olalım.>

    Numan Esin'in bu teklifi üçümüzce de uygun bulundu. İhtilale girme hususundaki kesin kararımız da o anda verildi."

     

    sayfa 68-69-70

     

    "İhtilal gecesi yani 26 Mayıs 1960 günü örgüt subayları ve ihtilalde görev alacak birlik komutanları İstanbul Üniversitesi bahçesinde toplandık. ... O an radyoevinde rütbem yüzbaşı olmasına rağmen en yetkili insan bendim, bütün yetkiler bendeydi. İstanbul radyoevi çalışır hale geldi. Plana göre müstakil yayın yapılmayacaktı. Ankara'ya bağlanacaktı. Ankara'dan da ses seda yoktu. Arkadaşlar endişelendiler. Ankara'ya kuvvet kaydırılmasını teklif ettiler. Derken Ankara Radyoevi'nden ilk mesaj verilmeye başlandı. Mesajı veren Alparslan Türkeş'ti. 27 Mayıs 1960 sabahı Alparslan Türkeş'in Ankara Radyosundan Türk Milletine Mesajıdır. <Dikkat Dikkat! Muhterem vatandaşlar. Radyolarınızın başına geçiniz. Güvendiğiniz Türk Silahlı Kuvvetlerinizin sesi bir dakika sonra size hitap edecektir. Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla ve kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri memleketini daresini eline almıştır...>

     

    Yetsin artık,kolum koptu. Tümünü bizzat kitaptan yazdım.

    E be kardeşim,bir de Gazi'de okuyorum diyorsun. Sen önce savunduğun, mensubu olduğun, toz kondurmadığın ideolojini, liderini, tarihini iyice bir öğren. Bu kadar açık ve net bir tarihi vesikayı bile, google'dan aradım bulamadım gibi bir bahane ile inkâr edebiliyorsun. Kalkıp bir de bana yalan bilgilerle donanmışsın türünden ifadeler sarfediyorsun.

    Bak sevgili kardeşim,benim hayatta bir düsturum var. Ben bilmediğim konuda konuşmam, ahkâm kesmem.

    Sana da tavsiye ederim.

     

    14 lüler ihtilalde aktif bir rol oynadılar ama inönü paralelinde değil, artık geri dönüşü olmadığı için. Yukarda hepsini yazdım. Sen diyorsun ki türkeş sürgündeydi ihtilalde yoktu.. Bildiriyi okuyan O. Zimbawe'den mi okuyor bildiriyi ?

     

    İhtilalden sonra İnönü erken seçim istedi,ondörtlüler mbk içinde anlaşmazlığa düşünce sürgüne gönderildiler. Olay bundan ibaret.

     

    Dostum, enteresan yorumlar yapıyorsun. Yazıcıoğlu her fırsatta türkeş'ten çok şey öğrendiğini söyler. Ortak noktalarının, farklılıklarından fazla olduğunu söyler. Yahu iyi de Türkeş'i aklayacağız diye, iyi yanlarını da yâd edeceğiz, hakkını vereceğiz diye hiç mi hatasından,kusurundan bahsetmeyeceğiz ?

     

    Lider sultası var mı İslam'da ?

    Yok.

    Benim lider kabul ettiğim insan, hakikat ölçüsünde oldukça benim liderimdir.

    Kendisi diyor kardeşim, benim bir hatamı görürseniz ve beni uyarmazsanız vebal sizindir diye.

     

    Ve son olarak, bana parti sevdası uğruna Türkeş'e iftira attığımı ve ülkücüler hakkında ileri geri konuştuğumu ifade ettiniz.

     

    Hadi bakalım, kim cahil, kim müfteri, kim haklı ? Türkeş yok mu ihtilalde ?

    Ben söyledim yine de söylüyorum. Üstâd'ın söylemiyle, taban temiz ve saf olabilir, böyle olsa dâhi tavan o kadar kirli ki...

     

    Demişsin ki Türkeş bir seçim öncesi yayınladığı bildiride gece baskını sorumlularından olmadığını söyledi. Bir kere bu hangi seçim öncesi, hangi yıl ? Çünkü dillendirdiğiniz gibi Ahmet Er haksızlıklara,adaletsizliğe ve saydığınız menfi durumlara boyun eğecek bir kimse değildi. Nitekim 29 Ocak 1993'de, Muhsin Yazıcıoğlu önderliğinde kurulan Büyük Birlik Partisi'nde o da vardı. Bir ikincisi, Türkeş -eğer dediyse- öyle bir şeyi nasıl diyebiliyor, o da ayrı bir husus.

     

    Ben Türkeş'e laf atmazken, siz onu müdafa uğruna bbp'ye, yazıcıoğlu'na sataşmaya başlıyorsunuz. Bu da enteresan.

    Ben olanları, tarihi gerçekleri söylüyorum. Vesikalandırıyorum. Siz beni cehaletle, yanlış bilgi ile isnad ediyorsunuz.

     

    Sevgili dostum, sözüm bitti. Benden sizin için bu kadar. Bu neticede konuya olan vukufiyetinizi görmüş bulunmaktayım. Ötesinde sizinle tartışacak değilim. Önce tarihsel verileri kabul etmek paralelinde buluşmak lazım. Akıl ve mantık bunu gerektirir.

     

    Selametle.


  10. Mehmet Ali Birand'ı nereden bulup, nasıl sorayım?

     

    Türkeş'i Yahudiler karşıladı ve Türkeş şaşırdı diyorsun. Bunda Türkeş'e suç isnad etmek de neyin nesi? Yahudilerin karşılayıp karşılmadığı ise meçhul. Türkeş'in nezdinde ülkücüleri kötülemek için neler söyleyeceğini şaşırıyorsun.

     

    Yazıcıoğlu, Türkeş hakkında bir de şunu söylemiştir: 'Milliyetçiliğin marka olmuş lideri' demiştir. Sonra ülkücülerin birleşmesi hakkında yorum yapmıştır. Birleşsin diyor, ayrılan kendisi. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.

     

    Arvasi, Üstad, Serdengeçti Türkeş'e destek vermişler değil mi? Türkeş hakkında hiç bir menfi yorumda bulunmamışlar. Serdengeçti ve Arvasi Hoca'nın fikriyatı Türkeş ile tamamen aynı paralelde. Üstad ise farklı. Sen diyorsun ki, bu isimler milliyetçileri ihya etti ve İslamiyet'e döndürdü. Bu şahıslar olmadan önce ülkücü camiada dinin pek ehemmiyeti yoktu manasında yazıyorsun. Hayır, bunlar geldi pırıl pırıl insanlarla aynı yola başkoydu. Sizin gibi BiBiPçilik yapmadılar.

     

    Senin ve partin daima ülkücüler bizim gibi dindar insan değiller imasıyla, propagandasıyla hareket ediyor. Benim zoruma giden şey bu. Ülkücüler'in İslamiyet ve milliyetçilik hakkında sizden farklı düşündüğü yer esasında yok. Ama siz oy avcılığı ve teşkilat için Müslüman kardeşlerinizi kötüleyerek propaganda yapıyorsunuz.

     

    Aldığımız oylar ortada diyorsun, % 1,5'u geçtiğiniz seçim var mı? Davamız oy ve siyaset değil diyorsunuz. İnancımızı ortaya döktüğümüzde Alperenler'le ayrı hiçbir fikrimiz yok. Ülkücüler'de esas olan siyaset değil, Allah yoludur der. Muhsin Bey de öyle der. Bu ayrılık neyin nesi?

     

    Ülkücülere posa milliyetçisi diyorsun. Bizim davamızın kitabını Arvasi Hoca yazdı dersiniz, ülkücülerde aynısını söyler. Arvasi Hoca, Türkeş'i desteklemiştir, siz Türkeş'i kötülersiniz. Bana bunları izah eder misin?

     

    Aslında ben Türkeş'i çok seven birisi değilim. Bu hiç sevmediğimi göstermez. Sufiyyun senin yaptığın ithamlara istinaden bunları yazdım. Yoksa benim hiçbir yerle alakam yok.

     

    Sufiyyin söylediklerin doğruysa eğer 'İslamiyet'i yaymam' diyen birisini elbette sevmem, desteklemem, savunmam. Yalnız öyle değilse büyük vebale girmişsindir haberin olsun.

    .............

     

    Işığa Doğru, 1960 gece baskının sorumluları arasında Türkeş yoktur. İhtilalden kısa bir süre sonra Hindistan'a sürgün edilmiştir. İhtilal yapılınca verilen emri yerine getiren bir asker olarak radyodan bildirileri okumuştur. Gayet açık ve net.

     

    :)

    Peki sevgili kardeşim, düşüncelerinize saygı duyuyorum. Demek bu iş böyle çözülemeyecek, uzatmanın anlamı yok. Mehapeliler bize hain der, biz de onları İslâm davasına sahip çıkmamakla itham ederiz, ki öyledir. Siz suyun yüzeyine bakıyorsanız güneşin parıltılarını görebilirsiniz. Kafanızı suya sokunca dipteki pisliği farkedersiniz.

    Ocaklara gidin,göreceksiniz.

    Ben o süreci anlatmakla sizi mutmain edemeyeceğim anlaşılan.

    Ama eksik bilgilerinizden birisi de 1960 olayı. Baskında bizzat bulunan Türkeş'in de içinde bulunduğu gruptaki Ahmet Er, kendi kitabında bu anıları paylaşıyor.

     

    E siz tarihi başka biliyorsunuz, biz başka öyleyse.

    Oysa tarihte tek bir gerçek vardır.


  11. Millet-i sıddıka dediğimiz ermeniler, itilaf devletleriyle bir olup bizi sırtımızdan vurmadı mı ?

     

    Azerbaycan’da binlerce müslüman türkü, Karabağ’da katletmediler mi ? Hocalı katliamından niye hiç bahseden yok ?

     

    Tarihi bir iftira ve Türk milletine hakaret olan ermeni soykırımı safsatasını kimler desteklemiş, iyice görün. Hepsi ermenileri, vatan hainlerini, sorosçuları, abantçıları tanıyın.


  12. Bazılarını düşününce ilginç sonuçlar çıkıyor.

     

    Mesela Ali Bayramoğlu, mütedeyyin kesimin okuduğu Yenişafak gazetesi yazarı. Gerçi bu onun ilk vukuatı değil, daha önce de Orhan Pamuk ve Ethen Mahçupyan’ı müdafa etmişliği var.

     

    Alper Görmüş, şu meşhur nokta dergisi ile adını sıkça duyduğumuz aslan yürekli demokrat gazeteci.. Vaktinde Yenişafak’ta Kürşat Bumin ile birlikte Kronik Medya bölümünü hazırlıyorlardı.

     

    Ayhan Bilgen, meşhur Mazlum-Der eski genel başkanı abimiz. Bir zamanlar pkk nın yayın organı özgür gündemde yazmışlığı var.

     

    Baskın Oran, öğretim üyesi. Hrant Dink’in gazetesi olan Agos’ta ve Radikal’de yazıyor. M.K Adlı Çocuğun Tehcir Anıları adlı bir kitabı var.

     

    Cengiz Çandar, eski militan komunist yeni liberal gazeteci abimiz. Radikal’de yazıyor.

     

    Cezmi Ersöz, Cumhuriyet, Aydınlık ve pkk yayın organı Özgür Gündem gazetelerinde yazmış olan kişi.

     

    Ece Temelkuran’dan hiç bahsetmeye gerek yok, din düşmanı ateistin teki kendisi.

     

    Hasan Cemal malum, Milliyet gazetesi yazarı aydın kişi.

     

    İlginç isimler devam ediyor..

     

    Hüseyin Hatemi, İslam hukukçusu. Zaman, Milli Gazete, Mavera, Yenişafak gibi yayın organlarında yazdı. Ailesi farstır. Şii eğilimli bir zât. Ali Şeriati üzerine bir kitabı var.

     

    İhsan Dağı, Zaman gazetesi yazarı.

     

    Kezban Hatemi, Hüseyin Hatemi’nin eşi. Avukat. Televizyon ekranlarında sıkça rastlanan isimlerden.

     

    Mine G.Kırıkkanat, evrimci gazeteci.

     

    Ve kıymetli sanatçımız Yavuz Bingöl. Her fırsatta ermeniciliğini gerek albümlerinde gerek medyada dillendiren ses.


  13. http://www.ozurdiliyoruz.com/

    Bir grup aydın( : ) ermeni soykırımı( : ) için ermenilerden özür dilemek amaçlı web sitesine destek veriyormuş..

     

    Yayınladıkları bildiri şu :

     

    1915'te Osmanlı Ermenileri'nin maruz kaldığı Büyük Felâket'e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor.

    Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.

     

    Listede kimler yok ki ?

     

    Adalet Ağaoğlu

    Ali Bayramoğlu

    Alper Görmüş

    Ayhan Bilgen

    Baskın Oran

    Cengiz Çandar

    Cezmi Ersöz

    Ece Temelkuran

    Enis Batur

    Hasan Cemal

    Hüseyin Hatemi

    İhsan Dağı

    Kezban Hatemi

    Lale Mansur

    Leyla İpekçi

    Mine G. Kırıkkanat

    Murat Belge

    Murathan Mungan

    Nedim Gürsel

    Oral Çalışlar

    Perihan Mağden

    Yasemin Çongar

    Yavuz Bingöl

     

    bunlar bir kısmı, pek çok isim var sitede..

     

    :) hepsi ermenilerden ilginç isimler çıktı..

    Şu şia islamcılarımız,hatemiler falan..

    Mazlum-der eski genel başkanı,Ayhan Bilgen (aynı zamanda pkk yayın organı özgür gündem eski yazarı)


  14. Bunlarınki beşinci görüşe uyuyor :) Belki bu dernek de Teymiyyecidir... Bu konuda (derneğin bağlı olduğu itikadî yol) bilgisi olan arkadaşlar bizleri aydınlatırlarsa sevinirim.

     

    Teymiyeciliklerinin yanı sıra, şeriatici, abduhçu, efganici, el bennacı bunlar. Ne kadar reformist yaklaşım var, hepsini fikir bünyelerinde toplamışlar.

     

    Bilhassa bu dernekler üzerinde çok anlatım yapmaya çalışıyorum muhtelif forumlarda. Özgür-der,ilkav,tokad,mazlum-der,furkan vakfı v.s

     

    Bunların tümü tasavvufu red,reformist önderleri kabul etmektedirler.

    Bu işin dini boyutu,

    Dünyevi boyutunda da türklüğe sekülerizm karşıtlığı penceresinden kürtçülük yaparak vurmaya çalışıyorlar.

    İran milliyetçisidirler, müslüman türkün inancına 'milli din' derler.

    Şia nedir ?


  15. BBP oyları bölmekten başka bir işe yaramadı. Mesela, Soner Yalçın bir kitap yazıyor ve kitabında gösterdiği kaynaklarda yalan kendi söyledikleri de yalan. Birisi çıkıp elimizde vesika var, tarihe geçmiştir derse olur mu? Sizin söyledikleriniz de buna benziyor. Okuduğunuz kaynakların muteberliğini tetkik etmenizi tavsiye ederim.

     

    Farklı kitleden, kimden oy alacak. Oylarının ekseriyetini Anadolu insanından alıyordu. O lafı söyleyip oyların temelini teşkil eden kitleyi kaybetmeyi göze alır mı? Mhp'ye oy verenlerin kaçı o hayalî lafları duyduktan sonra oy verir?

     

    Bir grup Yahudi Türkeş'i karşılamış da o da Musa'nın başbuğu imiş de. Sizin demek istediğiniz Alparslan Türkeş, Türk milliyetçiliğini savunan ama yeri gelince Yahudi başbuğu olacak kadar riyakar bir insan. Oradan buradan duyma bilgilerle itham ettiğiniz şahsa iftira atmak Müslüman Türk'e yaraşmaz.

     

    Söylediklerinizi hiçbir şüpheye yer vermeden ispatlarsanız. Ben özür diler ve bir daha konuşmam. Yalnız, ispatlayamazsanız aynı şeyi sizin yapmanız gerekir. Bir ay sonra iki ay sonra o video elinize geçince yayınlamanızı dört gözle bekliyorum.

     

    Dostum, siyaset forum kurallarında yasak mı bilmiyorum ancak bu ifadelerin üzerine birkaç kelam etmek istedim.

     

    Önce şunu açıklığa kavuşturalım. Ben olmayan bir şeyi yazmadım, o tv programı yapıldı, dilerseniz mehmet ali birand'a sorun. O programda bu sözler söylendi, araştıracağım ve bulursam ekleyeceğim videoyu.

    Evet bir grup yahudinin de onu karşılaması tarihi bir gerçektir. Geçtiği birkaç kitap ismi verebilirim. Ancak şu var ki siz inanmak istemediğiniz hususta kaynakları sahte sayıyorsunuz.

     

    Ben türkeş yahudidir falan demedim. Merhum, milliyetçilik mefhumunda büyük işler yapmıştır, doğrudur. Emekleri çoktur, doğrusu da çoktur ama yanlışı da yok değildir.

     

    Sizin ona olan sevginiz,saygınız belki hadiselere objektif bakamamanıza neden oluyordur.

     

    Muhsin Yazıcıoğlu bbp kurulduktan sonraki süreçte yaptığı açıklamaların birinde, bizim türkeş ile bir olduğumuz noktalar ayrıştığımız noktalardan daha fazladır demiştir. O hakikati söylemekten çekinmemiş bununla birlikte merhuma saygısını korumuştur.

     

    Kaldı ki, dava nedir ? Önce buradan bakmak gerekir.

    Bizim dergah dergileri kapatıldı, o zamanın efsanevi ülkü ocakları başkanı idi Yazıcıoğlu, ve ocaklar partiden ayrı bir güç teşkil ediyordu. Bu İslami dalga bastırıldı, sindirildi.

    Silahlı baskın yapıldı Bizim Dergah dergisine.

     

    Türkeş'ten sonra mçp için en büyük lider Yazıcıoğlu idi.

    Tüm tabanda büyük bir teveccühe sahipti. Onun davası koltuk olsaydı ayrılmazdı.

     

    Ve siz diyorsunuz ki oyları bölmekten başka bir şey yapmadı.

    Hayır yaptı kardeşim, İslam davasının savunulmadığı, Üstâd'ın,Serdengeçti'nin,Arvasi'nin izlerinin silindiği, sindirildiği bir harekette kalmadı. 5 kişi ile yola çıkıldı, 15 yıldır bu partinin aldığı oylar ortada.

     

    Davamız oy değil kardeşim. Davamız siyaset de değil. Başkan diyor ki, ben bir siyasi parti genel başkanıyım ancak bir siyasi parti bağnazı değilim. Aslolan davadır, hele ki dava Allah'ın davası olunca...

     

    Şimdi, dava kavramından yoksun şekil ülkücüleri gibi bana oyları bölmekten başka bir şey yapmadı demeyin. Üstâd ne diyor, bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük...

     

    Harama değmemiş tertemiz ellerin mazisinden gelenler ile sekülerizmi sindirebilmiş içi boşaltılıp posası kalmış şekil milliyetçiliğini kıyaslamanız abes oldu, böyle bir forumda.

     

    Karıncanın gücü yetmedi İbrahim(a.s)'ın ateşini söndürmeye. Ama o safını belirledi, rotasını düz tuttu.

     

    Size sağlam bir kaynak sunayım, hoş doğru doğrudur kaynak ne olursa amma, genele vurduğunuz için bu kaynağı tavsiye edeceğim.

     

    Hakkı Öznur : Türk Siyasi Tarihinde Ülkücü Hareket

    6 cilt, 4200 sayfa.

    Alternatif Yayınları

    İsteme Adresi :

    Çetin Emeç Bulvarı 8. Cad. 75. Sok. No: 12/5

    Aşağıöveçler - ANKARA

    Tel: 0.312.472 26 96

    Faks: 0.312.472 26 99

     

    Selametle..

     

    İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;

    Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal.


  16. Alparslan Türkeş'in öyle şeyler söyleyeceğini zannetmiyorum. O lafı söyleyen sağ partili bir başkan oy kaybedeceğini bilir. ''Bizim İslâm'ı yaymak gibi maksadımız yok'' lafı anlattıklarının yalan olduğunu ispatlıyor.

     

    Alparslan Türkeş hep şunu söyler: 'Türklük gurur ve şuuru, İslâm ahlak ve fazileti' bu sloganla meydanları dolduran birisinin 'İslâm'ı yaymak gibi bir derdimiz yok' demesini imkan dahilinde görmüyorum. Böyle cümleler kursa bile nerde, ne zaman, ne için, neye istinaden söylemiş o da meçhul. İnsanların yazı ve demeçlerinden bazı yerleri cımbızla seçip o adamın belirttikleriyle alakası olmayan cümleleri koyup o şahsı kolaylıkla karalayabilirsiniz.

     

    Alparslan Türkeş'i önceleri çok severdim. Sonra bazı ırkçılığa kaçan yazılarını okuyunca soğudum ama yine de faydalı olmuş insanları hayırla yâd etmem gerekir.

     

     

    Sevgili kardeşim, maalesef ülkücü hareket tarihi konusunda eksik bilgileriniz var.

    Alparslar Türkeş'i bir grup yahudi de 'başbuğ türkeş' diyerek karşılamıştır ve türkeş'in şaşkınlığına yanındaki ismin verdiği cevap onlar musa'nın bozkurtları başbuğum'dur.

    Bu gibi şeyler vesikalıdır, tarihe geçmiştir. BBP boş yere ayrılmamıştır.

     

    Demek ki Türkeş'in o dönemki siyasi açılımı farklı kitlelerden oy almaktı ki, bizim İslam'ı yaymak gibi bir amacımız olmadı diyebildi. Attığım bir şey değil bu, pek çok kitapta geçiyor. Video olarak da bulursam yayınlarım inşallah.

    Misal olarak Kurtların Kardeşliği kitabını inceleyebilirsiniz. Bu tv programından orada da bahsediliyor.

     

    Selametle.


  17. 'Ne Kuran'da, ne de Sünnet'te Tasavvuf diye bir kavrama rastlamak mümkün değilken, Tasavvuf sanki İslam'ın bir parçasıymış gibi insanlara sunulmaya başlandı. Çok sonraları Hint, İran ve Yunan kültürü ile ve tercümelerle beraber tasavvuf kültürü oluşmuştur.'

     

    :) gülsek mi ağlasak mı.. Kuran ve sünnete fihrist gibi bakan mezhepsiz reformistlerden çok şey beklemiyoruz elbet ama..

     

    Habere yapılan bir yorum :

     

    'Pazar günü yapılan bu konferansta inşallah salonda bulunan herkes Tasavvuf ve İslam ayrımını gereği gibi anlamışlardır.Yüzyıllardır uyutulan(anlatılan)tasavvufun İslamın özü olduğu masalını umarım salonda bulunan insanlar gerçeği tüm çıplaklığı ile görmüşlerdir.(Gerçi hala dinleyenler içinde bile uyanamayanlar olabilir.)İnsanlar nedense dinliyorlar gerçeği görüyorlar ama yinede dediğim dedik diyebiliyorlar.Ama ben insanlarımızı garipsemiyorum.Çünkü az bir zaman değil nerden bakarsan 11.asırdır İslam alemi Tasavvufu İslamın özü diye kanıksamışlar.Şimdi gerçeği(bize göre)duysalar bile eski birikimlerini hemen bir köşeye atmak gerçekten çok zor bir şeydir.Ama inşallah zamanla Tasavvuf belesından bu millet(ümmet)kurtulacaktır.Allahın izniyle bu gerçekleşecektir..'

     

    Hasbinallah..

     

    http://haksozhaber.net/news_detail.php?id=5889

     

    Allah hidâyet versin. Ne diyelim..


  18. Öncelikle ilk defa Alperen genci görüyorum bu sitede:). Zannedersem M.Yazıcıoğlunun ülkü ocaklarından ayrılma sebebi Büyük Doğu okuludur. İslama daha yakın bir milliyetçilik çizgisi... Çok bir bilgim yok. Neyse...

    Yazı içinse teşekkürler. Allah razı olsun.

     

    Pek çok sebebi var. Ama her sebebin İslâmi dayanağı var.

    Türkeş 92'de 32.Gün programında şunları söyledi.. Bu sayılabilecek sebeplerden sadece ufak bir tanesi. Özetle Üstâd'ın,Ahmed Arvasilerin pişirdiği ideolojiden döndüler, Yazıcıoğlu da bunu sürdürmek için hilal gül hareketini başlattı.

    "Yayılmasına karşı değiliz tabi ama, (Yazıcıoğlu grubunun ülkü ocaklarındaki İslamcılık çalışmalarını kastediyor) bizim İslâmı yaymak gibi bir amacımız yok.'


  19. Milletlerin yaşamlarını idame ettirmesinde gerekli olan, kendilerini bir millet kimliğinde hissettikleri meseleler vardır. Bunların şuurunda olan milletler kendilerini tarih sahnesinde tutmayı ve dünya siyasetinde yeri geldiğinde büyük rol oynamayı başarmışlardır. Ve bir milleti bize tanıtan hasletler aslında o milletin bireylerinde inkişaf etmiş olan melekelerden ibarettir. Bireylerin düşünüş ve duyuşları milletin karakter yapısını oluşturur. Duyuş ve düşünüşlerinin açılımını doğru yönde yapan milletler dünyaya örnek olmuş ve muasır medeniyet dediğimiz ifadeyi kendi ruh yapılarında hissettirmişlerdir. Melekeler doğru yerlere kanalize edildiği vakit bir Osmanlı doğar, bir Selçuklu doğar, bir Karahanlı devleti doğar bunlar bizim tarihimizde çok defalar tekerrür etmiş hadiselerdir evet, doğru, Roma da büyük imparatorluktu ama örnek değildi evet İngiltere de büyük imparatorluktu ve günümüzde de büyük devlettir ama örnek değildir. Roma yıkıldığında Romalılardan başka kimse yas tutmadı, ama Osmanlı devleti yıkıldığından günümüze dek dünya kan ağlıyor ve ortada doğuda Yahudiler de dâhil olmak üzere herkes Osmanlıyı methetmekten o büyüklüğü büyüklüğüne yaraşır şekilde yâd etmekten kendini alamıyor. Burada önemli olan husus devleşen milletlerin örnekliği meselesidir. Bugün Türk milleti denildiğinde hamdolsun dünyanın neresine giderseniz gidin akıllara ‘İslam’ gelir, sonra Nizam-ı âleme muvaffak olmuş bir millet (Osmanlı) gelir ve ardından ecdadın bıraktığı eserler akla gelir.

    Ama Peygamber efendimiz döneminde bile İslam devletinde münafık ve bozguncular var oldu, haklarında birçok ayet indi. Buna rağmen bozgunculuklarına devam ettiler, çeşitli İslam düşmanlarıyla birlikte işbirliği yaptılar. Bunları hepimiz biliyoruz. Fakat sonuç olarak günümüze ila i kelimetullah geldi, bozguncuların bozgunculukları her devirde kendilerini mahvetti. Biz bu yazımızda Türk milletinin kimliğine ve İslam’a düşman olan bazı bozguncuların, milletimizin yüzyıllardır ruhunda besleyerek büyüttüğü tertemiz hasletleri nasıl yıpratarak mahf-u perişan hale getirmek istediklerini göreceğiz.

    Bugünlerde bir çarşaf açılımıdır aldı başını gidiyor. Bu durumu bazıları halk partisinin yeni bir açılımı olduğunu söyleyerek izah ederken bazıları da siyasi manevradan ibaret olarak nitelendiriyor. Peki, biz bunu biraz daha açalım şöyle ki;

    Bunlar Osmanlı devletinde Fitneci hareketler çıktığında İslam’ın birleştiriciliğinden öte aşağıdakini yaptılar;

     

    kurdistanfz2.th.png

     

    Şimdi soruyorum bu mu Türklük? Eğer bu ise nerede kaldı Karaman oğlu Mehmet Beyin Bundan sonra dergâhta, bargâhta, Sarayda Türkçeden başka dil konuşulmaya Fermanı.

    Ve yine bunlar Sultan Abdülhamid’i devirdiler, sonra da sadece yıkmak üzere birleştikleri yıkıcı düşünceleri koskoca devlet-i aliyyeyi de yıkmadı mı?

    Cumhuriyet devrine gelelim; Atatürk Rusya’daki komünizm tehlikesine karşı Konya Mevlevi dergâhını kapatmazken ve devrin büyük âlimlerinden olan Muhammed Diyaüddin Hz gibi kişilerle işbirliği yaparak halkı komünizm tehlikesinden korumaya çalışırken, milli şef diye adlandırılan İsmet Paşa döneminde birçok kuran yakılıyor, birçok âlim asılıyor ve 1945’te eğitimde komünizm faaliyetleri baş gösteriyor. 1961’de anayasada din ve vicdan hürriyeti düzenlemeleri tartışmalarında, din ahlakı da neymiş abdest alıp namaz kılmak mı? Diyerek halkımız dini hassasiyetleriyle oynayanlar bunlardı. Bunlar kurdukları gazete ve dergilerle milletimizi kandırarak birçok masum insanın iğfalini sağlamadı mı?

     

    nhkk8.th.png

     

    Bu insanlar cehaletle sarığı bir araya getirerek milletimizin imamlarına en büyük küfrü etmediler mi? Ve yine bunlar peygamber efendimize hakaret ederek hac ibadetini yerine getirenlere hakaret etmediler mi?

    Ve bugün bunların yaptıkları şu hareketin alkışlanıyor olması insanı teessüfle memzuc hayretlere gark ediyor. Milletimizi millet yapan değerlerle oynayarak ve bunları siyasi manevra diye yorumlayanlar acaba hiç mi geçmişi okumazlar? Bunlar üstadın deyimiyle bundan üççeyrek asır önce Tophane'de talebeyken zabitleri görsün de iyi not versinler diye seccadesini koridora atıp namaz kılan çeyrek asır önce de başbakanına, gazetelere tamim edilmek üzere: 'Allah ve ahlaktan bahsetmek yasaktır' emrini dikte ettiren seksen dörtlük bedbahtlardır. Bunların bu yaptıklarının arkasında iyi bir niyet arayanlara sadece ataların bir sözü yeterlidir sanırım “katran kaynamakla olamaz şeker cinsine tükürdüğüm cinsine çeker”. Bu millet ancak kendi kültür mirasına sahip çıktığı müddetçe nizam-ı âlem adayı olabilir.

    Biz nizam-ı âlemi bir kere değil çok kere tekerrür ettirdik, gelin bunların kuru gürültülerine kulak asmayalım, kendini bilen nefsini bilir nefsini bilen halikını bilir, halikını bilen yüceleşir, ululaşır düsturuyla kendimize dönelim ve geçmişimizden dersler çıkartarak önümüzü görelim rabbimizin inayeti ile nurunun tamamlamasına vesile biz olalım.

     

     

    1- Doğu Batı dergisi, II. Meşrutiyet, ulusçuluk ve Kürt Ayrılıkçı Hareketi, Doğu batı yayınları, Ankara, s. 68

    2- Mustafa Müftüoğlu, Yalan söyleyen tarih utansın, İstanbul, çile yayınları, C. 5, s. 232,234

     

    --

    Yazı sevgili ağabeyime aittir. Kendisi kalender sitelerde yazılarını yayınlamamı istedi.

    Tarihçi Harun Çoban

×
×
  • Create New...