Ahmet
-
Content Count
49 -
Joined
-
Last visited
Posts posted by Ahmet
-
-
Listemize birde cemal safi ekleyeylim...son listem şu halde...
Sunay akın
Cahit sıtkı tarancı
Ümit yaşar oğuzcan
Erhan güleryüz
Cemal safi
Ahmet haşim
Orhan veli
Yeni isimleri beklemedeyim...
"karşında açığa vuruyorum işte
en düşkün bir yaşayışla yıkık ve kaygılıyım
bu dünyaya daha az bağlıyor beni her geçen gün
her gün biraz daha ölen bu kararsız hayatım" demeyi becerebilmiş Tevfik Fikret gözümde melankolinin piridir. Beğenir misiniz bilmem.
-
Radikalin yediği haltı geçiyorum, üzerinde konuşmaya değmez. Ancak bu sitede bile yaşanan gariplikler üstadın kemiklerini sızlatmaya yeter. Mesela bir üyemiz "Memet" kullanımının hatalı olduğundan bahsederken, başka bir üyemiz "oluo, yapıo" gibi yüklemlerle cümlelerini sonlandırmakta.
Değinmek istediğim başka bir konu ise Nazım'ın şairliğidir. Nazım da Üstad gibi Türkçe'yi en iyi kullanan şairlerin başında gelmektedir. Bir çok şiiri beni tatmin etmese de şiirin tad işi olduğunu düşündüğümden Nazım'ı küçümseyemem. Hatta beğendiğim şiirleri bile vardır. Mesela "Karlı Kayın Ormanı" şiirle alakalı kimsenin küçümseyemeceği bir şiirdir. Tabi bu bağlamda bozuk saatin bile günde iki kere doğruyu göstereceği gerçeğini atlamamak lazım gelir. Nazım'a ben bu gözle bakarım. Ömrünü şiire adamış bir aptal bile yaşadığı onlarca yıllık ömründe üç beş güzel şiir yazabilir. Nazım'a aptal dediğimi düşünmeyin. Vatana ihanetini de tartışmak istemiyorum. Ancak Nazım'ın da güzel şiirlere imza attığı ve dili iyi kullandığı birer gerçekliktir. Son mesajın sahibi üyenin yazdığı şiir de hoşuma gitmedi değil :)
-
Allah aşkına yozlaşmadan bahsediyorsunuz ama hiç biriniz konuyu açan üyenin mesajın sonuna eklediği "made ın by tatar" yazısına dikkat çekmiyorsunuz.
Made in Turkey - Türkiye üretimi anlamını karşılayan ingilizce cümle
Made ın by Tatar ( İngilizce'de küçük ı harfi yok) - Tatar tarafından üretimi gibi kırma, tarzanvari bir cümle. Hani made by tatar dese anlayacağız. Made in by tatar. Bu cümleye bak ve üyenin Türkçe'yi en iyi kullanan şairlerden biri için açılmış sitede yozlaşma üzerine yazı yazmasına ağla. Ufak tefek imla hatalarını, anlatım bozukluklarını ve noktalama yanlışlarını hepimiz yapıyoruz. Ancak kimse böyle özenti bir cümleyi savunamaz.
Kişisel fikrim birilerini kınamadan önce kendimize bakmamız gerektiğidir. Açıkçası böyle bir sitede, böyle bir kullanım görmek beni fazlasıyla üzdü.
-
Elif Şafak'tan Abdurrahman Dilipak'a, Ahmet Turan Alkan'dan Mustafa Armağan'a pek çok isim sayılabilir. Ama benim aklıma köşe yazarı denince tek bir isim geliyor.
Ters olması muhtemel, Engin Ardıç :)
Ben bu adam kadar birikimli ve ince düşünen ama aynı anda kaba konuşan başka birini görmedim. Hem eğitimli, hem kültürlü, hem kaba, hem Anadolulu, hem de bizden biri.
Düşüncelerinin aykırılığı olabilir. Bir keresinde para karşılığı yazdığını düşündüğüm bile oldu. Lakin hiç bir yazar Engin beyin öğreticilikle eğlendiriciliği bir arada bulundurmasına erişmedi kanımca.
-
Aydınlık'ı hepinize şiddetle tavsiye ediyorum. Bahsi geçen yayını okurken sandalyeden tepe taklak düşmüşlüğüm vardır. Güldürür. Bunu okuyan insan da "yahu bunlar ne kadar da çok şey biliyorlar, acaba hangi gizli servislerle alakaları var" demekten alamaz kendini.
Aynı derginin çok çok çok eski sayılarını karşılaştırmalı okursanız eğlenceniz katlanacaktır çünkü PKK terörünü geçmiş yıllarda olumlayan bir yayımın bugün Türk faşizmi yapması Bush'un danslarından daha komiktir. Türkiye'de ırkçılığın adresi sağ değil sol olmuştur. Bakınız MHP bile ödün veriyorken Aydınlık ve Türk solu gibi yayınlar bir türlü Türk ırkçılığından vazgeçemiyorlar. Geçtiğimiz yıl "Kürtlerden alışveriş yapmayın" gibi bir makale okuduğumu hatırlıyorum. Sanırım Türk solu dergisindeydi. Buyrun solun farklı coğrafyalarda sahip olduğu farklı tanımları siz düşünün. Türkiye'de bir muhafazakar özgürlüklerden yana olursa liboş yaftasıyla ödüllendirilirken bir solcu ırkçılığı karşısında "ulusalcı" kimliğine layık görülüyor. Ah sol ne menem bir şeymişsin sen. Fransa kralı bilememiş ki, bir yanına kralcıları diğer yanına muhalifleri oturtmuş. Diz hepsini karşına da faşistin de, hümanistin de adı sağda da solda da bir olsun.
Bu İP çilerin hayal dünyası da geniştir. Amerikan ittifakından bir çırpıda vazgeçip, Çin'e, İran'a ve hatta Türk birliğine inanırlar. Bazıları İran, Rusya ve Türkiye ittifakı gibi garip fikirler bile atabilir ortaya. Bunların beyni Türk savunma sanayiinin Amerikaya endeksli olduğuna, AB nin güneydoğuda etkin rol oynamasına basmaz. Sanırlar ki Rusya bize bedava silah dağıtacak. Sanırlar ki AB ile ilişkileri koparmış bir Türkiye'de güneydoğu şimdiki haliyle seyredecek. Dedik ya efendim okuyun okuyun gülün.
-
Sanırım aynı tavsiyeyi üye olduğu bütün forumlarda iletiyorlar Pantürk'e...
-
Gardenya;
Panturk alanında tektir. Gerçi zaman zaman en büyük ustalar bile taklitle başlarlar düsturundan yola çıkarak onun gibi yazmayı denemiş olsakta muvaffak olduğumuz söylenemez.
Valla bende onlarca sayfa Pantürk arşivi var. Hemde 8 puntoyla çıkarılmış. Hatta bir çok arkadaşımı bile onun fanatiği yaptım:)
-
Bazı konularda farklılıkları(ayrılıkları değil, örneğin şiirlerinin şekli) olsa bile temelde birdir üstadla.
Değer verdiğimiz insanların birbirileri hakkında yazılarını okumak çok hoşuma gidiyor.
-
Bu kitap tarihimizin ne kadar safsatalarla dolu olduğunun ispatıdır. Suçlanan padişahın belkide Osmanlı tarihinin en zeki ve vatansever kişiliklerinden biri olduğunu düşünürsek kaygımız bir kademe daha artmalı.
Bu kitap vesilesiyle II.Abdülhamid'in ne kadar ince düşünen biri olduğunu ve bu yeteneği sayesinde yıkılma sürecindeki bir imparatorluğu ayakta tutmakla kalmayıp, dünya dengeleri koruyabildiğini gördüm.
Hakkında yabancılar övücü bir çok söz söylemiştir. İçtenlerinden ikisi çok fazla hoşuma gitti:
1. Sözün sahibi bir İngiliz diplomat. Diyor ki " Abdülhamid'in indirilmesiyle siyaset sıkıcı olmaya başladı"
2. Yine yabancı bir diplomat şu tesbitte bulunuyor " Belki de Osmanlı'nın başında hala Abdülhamid bulunsaydı, dünya savaşı olmayacaktı..."
-
Tepkileri kısıtlanmışlıktan kurtarmak için öncelikle özgüvenimizi kazanmalıyız. Doğruluğuna inandığımız fikirleri eksiksiz tetkik etmeli ve açık vermeyecek kadar iyi öğrenmeliyiz. Fikirlerin veya insanların doğruluğuna yürekten inanıyoruz ama onlar hakkında bilgi sahibi değiliz. Bunun en iyi örneği ise nüfusumuzun büyük çoğunluğu müslüman olduğu halde hala her bayramda "tavuktan kurban olur mu" meselesinin tartışılmasıdır. Bununla beraber farklı ideolojiler hakkında gerçek bilgilere sahip olmalıyız. (örneğin Türkiye'de kominizm denilince sadece gelir dengesi akıllarda beliriyor). Bunlar işin fikriyat kısmı.
Kaba olaraksa cesaret sahibi olmalı ve tepkilerimizi açık yüreklilikle ve korkulara mahal vermeden koyabilmeliyiz. Öyleki bazı durumlarda şu veya bu sebepten tepki koymaktan çekiniyoruz. Üniversitelerde yapılan gösteriler bunlara örnek olabilir. İlim, irfan yuvası(!) üniversitelerimizde bölücü örgüt lehine dahi slogan atılabiliyor. Buna ne biz öğrenciler ne de polisimiz dolayısıyla idari birimlerimiz tepki koyamıyor.
-
Üstad'ın teklif karşısında ağzından dökülenlerin üzerinde düşünülmesi gerekir. Recep Peker bile bu cevap karşısında şaşırmıştır. Muhatabını görmemezlikten geliyor, hatayı sözde üzerine alıyor.
Üstad'ın alışkın olduğumuz akıl dolu cevaplarından biri...
-
Defol Rice
in Arsiv
Ben bu ziyareti biraz daha farklı yorumluyorum.
Ziyaretten önceki birkaç ayı incelersek amerika ile ikili ilişkilerimizde uzun zamandır görülmeyen soğuk rüzgarlar esmeye başlamıştı. Amerikan siyaset-bilimcileri ve onların amerika yandaşı Türk meslektaşları oluşan sözde tehlikeyi sık sık dile getiriyorlardı. İkili ilişkilerin zayıflaması ve işbirliğinin azalması hem iki ülke içinde zararlıydı, hem de bundan Ortadoğu(!) zarar görecekti.
Tam bu sıralarda amerika Türkiye'ye Irak sınırında ki teröristler hakkında istihbarat sağladığını açıkladı. Daha sonra gelen rice bilgiyi tazeledi. Demek istediğim şu ki Türkiye amerikaya sırtını göstermeye başladığı vakit bazı tavizler koparmayı başarıyor.
Size katılmadığım bir kaç nokta var. Bence Türkiye'ye yakınlaşma çabalarına yol açan saydığınız sebepler ana sebepler olamaz. Amerika elbette Türkiye'nin terör ve iç kargaşalar ile huzursuz olmasını isteyecektir. İran'a karşı yanlarında olmamız da sanırım en büyük isteklerinden biri. Ancak Türkiye ile ilişkilerinin düzelmesi ile bunlardan daha fazlasını elde ediyorlar. Çünkü Türkiye onların doğuya açılan kapısı durumundadır(üzülsek bile inkar edemeyiz).
Kıbrıs harekatının öncelerinde amerika İran'da yüksek istihbarata ve yaptırım gücüne sahipti. En azından öğrencilerin kafasını bulandırıp iç karışıklara sürükleyebiliyordu. Tam bu sıralarda Kıbrıs harekatı gerçekleşince ve üstüne haşhaş ekimi serbest bırakılınca ülkemize ambargo uygulandı. Sonucunda da biz(Ecevit hükümeti) bir gecede tüm amerikan üstlerini kapatarak askerleri sınır dışı ettik. Takip eden yıllarda amerika İran'da sahip olduğu gücü yitirmeye başladı ve bunu amerikan yanlısı hükümetin devrilmesi izledi. Türkiye ile ilişkileri yüzünden bölgede amerikalıların güç kaybetmesi, rusyanın bölgede gizli bile olsa gözükmeye başlamasına sebep oldu.
Bütün bu olanlardan sonra amerikalılar geri adım atmak zorunda kaldılar ve ayağımıza gelerek ilişkileri düzeltme yoluna gittiler.
Bence neticede bir tek ana sebep var ki amerika Türkiye'yi kaybederse b.o.p. nide çöpe atmış olacaktır.
Hükümetimizin yapması gereken gerçekten akıllı bir plan çerçevesinde onurlu bir siyaset izlemektir.
Selametle kalın...
-
Teşhir sayılmaz bu. Sırf bir ilçede 5 adet Ahmet Yücel ismine rastladım. Ve hatta üç tane yakın akrabamın ismi de Ahmet Yücel:)
-
"Bir yandan medeniyetin maddi aletleri, vasitalari gelisiyor, ote yanda "dusunmeyen adam" yetistirme egitiminin kultursuzlestirme inadi suruyor."
Şiddetle reddetsek bile aynılaştırmaya çalışıyorlar. Tekdüze insan olmamız isteniyor günümüz Türkiye'sinde. Bu insanın en büyük özelliği "düşünme" vasfının olmaması. Hoş medeni dünyada düşünen insanı "depresyon" tanısı ile psikolog veya psikiyatristlere emanet ediyorlar.
Neticede kültürsüz, düşüncesiz, ahlaksız bir nesil oluşuyor gözler önünde. Ve buna batılılaşma süreci deniyor. Sokaklara göz attığımda veya gençlerin yani arkadaşlarımın arasına girdiğimde farkedebiliyorum durumu. Birbirinin benzeri, özgünlüğü ve özgürlüğü olmayan bir sürü koyun. Şekilleri de birbirinin aynı, düşünceleri de(veya düşüncesizlikleri)...
-
Tepki göstereceğiz lakin kimle ve kime?
Televizyon karşısında yasakçı zihniyete ne düşündüğünü bilmeden bir sürü küfür savuran, iş icraate kaldığında "aman abi sonra devlet işine giremeyiz" söylemleriyle kenara çekilip helal olsun nidaları atan, içki ortamlarında memleteki kurtarma çabasına girmiş ve hatta o lanet ortamda İslam'dan bahseden müslümanlarla mı?
Bunu geçtik diyelim. Hukuk devletinde hukuka sonuna kadar güvenen insanlar olduğumuzu düşünelim. (Bu hukuk devleti söylemleri beni güldürüyor) Dilekçeni vereceğin veya şikayette bulunacağın kurum neresi? Seni ne kadar dikkate alacaktır?
Sorun, sorun, sorun...
Müslüman halkımız(!) hiç bir konuda gerektiği kadar ciddiyet gösteremiyor. Üzülerek söylüyorum ki bu korkaklığı veya vurdumduymazlığı üstümüzden atmadığımız sürece iş daha vahim noktalara ulaşacaktır. Eminim ki yıllar önce başörtüsü yasağı ilk kez tartışmalara konu olduğunda kafa kağıdında müslüman yazan herkes asla demiştir. Asla olamaz. Ama geldiğimiz nokta ortada. Yapabileceğimiz tek şey halkı bu vurdumduymazlıktan kurtarmaktır. Koyun olmamamız gerekiyor. Böyle yaşamaya devam ettiğimiz sürece bizi güden eksik olmayacaktır.
Epictoteles midir nedir, bir yunanlı filozof şöyle der : "Biz filozoflar felsefenin ucuna dilimiz değdiği anda ihya olduğumuzu düşünürüz. Hemen insanları kurtarma fikri beynimize yerleşir. Önce kendimizi erdemli kılmalıyız. Böylece insanlara yardım edebiliriz."
Bende daha kendi kafamda fikirlerimi netleştirememişken bu saçmalıklarla sizleri rahatsız ediyorum. Ama herkeste vardır ya, içimden bir şeyler her an sesleniyor : İhya et halkını Ahmet, ihya et :))
Neyse selametle kalın, biraz uykusuzum beni mazur görün...
-
"Zaptiye Ahmed (Yucel)de ustadimizi cok severdi. "
Tesadüf buya benim ismimde Ahmet Yucel:)
-
Şaka gibi...
-
Eserin bitiş kısmı çok ilgi çekicidir. Hatta müthiştir diyebiliriz...
Ulviye : Evladım gitme, gitme!
Hüsrev : Ne yapayım anne? Kestiniz incir ağacını!
Harika bir diyalog. Üstadın hazır cevaplarına benziyor.
-
O düşünce yapısına gelebilmek için çok yol alacağız. Hayatımızda şu an büyük gördüğümüz ama belki de iğne ucu kadar değeri olmayan kişileri, imkanları kaybedince dünyamız dönüyor. Böyle basitlikleri kaybetmeye hazır olmayan bizler, nasıl "can"ımızı kaybetmeye hazır olup gülümseyeceğiz.
Allah yol versin bizlere...
-
ALLAH ismi varken lügat ne demek
Karalıyorum!
Ne mükemmel üslub ya rabbi, ne güzel mana, ne güzel tesir.
Allah rahmet eylesin...
Mana , üslub, tesir... Hepsi harika. Yazık ki yozlaştırmaya koşullanmış paçavra beyinler bu mısralardan yanlış anlamlar çıkarmakta yarışıyorlar...
-
Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:
Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,
Çatırdılar geliyor karanlık kubbemizden,
Üstad şiire başlarken uyarıcı ve lider olduğunu belli ediyor. Hiç bir zaman dünyayı toz pembe görmedi. Bununla beraber çözümlerin olduğuna inandı. Zaten en etkileyici şiirlerini böyle durumlarda ortaya çıkardı. Allah razı olsun...
-
Bu şiiri okuduktan sonra insanın zindana girip göresi geliyor:)
Şaka bir yana üstadın her şiirinde ayrı bir lezzet var değişik duygulara tercüman olarak. Hüzünle anlatıyor bir şeyleri ama birden çoşuyor, çoşturuyor. Üstad bu... Bu şiirin beni en fazla etkileyen kısmı :
Garip pencerecik, küçük daracık;
Dünyaya kapalı, Allah'a açık
İnsan düşünmek istiyor bu mısralarla...
-
İnşallah site zamanla işlevselliğini ve tasarımını tamamlayacak. Hep beraber bir şeyleri gerçekleştireceğimize inanıyorum...
-
S.A.
Allah'ın izniyle fotoğraf galerisini açtık. Kısa süre zarfında galerimizi genişletip, başlıklara bölmeyi düşünüyoruz. Örneğin belgeleri ayrı galeride sergilemek istiyoruz...
Allah'a emanet olun...
Melankoli Külliyatı...
in Serbest Kürsü
Posted · Report reply
Zaten beğenmeyeceğinizi umarak önermiştim.
Atilla İlhan ve melankoli bir aradaysa eğer ayrılık sevdaya dahil demeden geçemeyeceğim :
"çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
her an ötekisiyle birlikte
herşey onunla ilgili"
Yalnız Orhan Veli benim gözümde melankolik değil aksine yaşam dolu bir adamdır. Melankoli barındıran şiirlerinde bile umuda mümkün olabilir. Ben en çok "beni bu havalar mahvetti" şiirini severim.
"Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti."
Gel de bu şiire melankolik de. Vallahi ben diyemem. Bu melankolik bir adamın değil, modern bir delinin yapabileceklerinin anlatıldığı bir şiir kanımca.