Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

üstad'ımıza saygılar...

Üye
  • Content Count

    29
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by üstad'ımıza saygılar...


  1. müslüm gürsese göre HAYAT BİR KÖŞE KAPMACA , köşeni bir kaptırda gör.

    üstad necip fazıla göre, elindeyse zamana dur geçme diyet dayat, bi sigara içmekten daha kısa bu HAYAT.

    hafakana göre, bir bilmecedir HAYAT sağdan sola 5 harf_

    çok güzel bir cevaptı


  2. Hayat bir simit almaktır. Gün gelir taze simit yersiniz, gün gelir bayatlamış simidi cebren ve hile ile mideye indirirsiniz. Tercih meselesi.. Satıcının kabahati olmaz.

     

    kardeşim süper benzetme yapmışsın


  3. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'ye felsefecilerden bir grup geldi. Suâl sormak istediklerini bildirdiler. Mevlânâ hazretleri bunları Şems-i Tebrîzî'ye havâle etti. Bunun üzerine onun yanına gittiler. Şems-i Tebrîzî hazretleri mescidde, talebelere bir kerpiçle teyemmüm nasıl yapılacağını gösteriyordu. Gelen felsefeciler üç suâl sormak istediklerini belirttiler, Şems-i Tebrîzî;

    "Sorun!" buyurdu. İçlerinden birini başkan seçtiler. Hepsinin adına o soracaktı.

    Sormaya başladı:

    "Allah var dersiniz, ama görünmez, göster de inanalım."

    Şems-i Tebrîzî hazretleri;

    "Öteki sorunu da sor!" buyurdu.

    O;

    "Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonra da ateşle ona azâb edilecek dersiniz hiç ateş ateşe azâb eder mi?" dedi.

    Şems-i Tebrîzî;

    "Peki ötekini de sor!" buyurdu.

    O;

    "Âhirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının cezâsını çekecek diyorsunuz. Bırakın insanları canları ne istiyorsa yapsınlar, karışmayın!" dedi.

    Bunun üzerine Şems-i Tebrîzî, elindeki kuru kerpici adamın başına vurdu. Soru sormaya gelen felsefeci, derhâl zamânın kâdısına gidip, dâvâcı oldu.

    Ve;

    "Ben, soru sordum, o başıma kerpiç vurdu." dedi.

    Şems-i Tebrîzî;

     

    "Ben de sâdece cevap verdim." buyurdu.

    Kâdı bu işin açıklamasını istedi. Şems-i Tebrîzî şöyle anlattı:

    "Efendim, bana Allahü teâlâyı göster de inanayım, dedi. Şimdi bu felsefeci, başının ağrısını göstersin de görelim."

    O kimse şaşırarak;

    "Ağrıyor ama gösteremem." dedi.

    Şems-i Tebrîzî;

    "İşte Allahü teâlâ da vardır, fakat görünmez.

    Yine bana, şeytana ateşle nasıl azâb edileceğini sordu. Ben buna toprakla vurdum. Toprak onun başını acıttı. Hâlbuki kendi bedeni de topraktan yaratıldı.

    Yine bana;

     

    "Bırakın herkesin canı ne isterse onu yapsın. Bundan dolayı bir hak olmaz." dedi. Benim canım onun başına kerpici vurmak istedi ve vurdum. Niçin hakkını arıyor? Aramasa ya! Bu dünyâda küçük bir mesele için hak aranırsa, o sonsuz olan âhiret hayâtında niçin hak aranmasın?" buyurdu.


  4. bir insan yalan söyleyebilir fakat yalan sayıklayamaz...

     

    ağlayabilseydiniz;anlayabilirdiniz...

     

    geldi ölümlü yalan,gitti ölümsüz gerçek

    siz hayat süren leşler,sizi kim diriltecek????

     

    ey genç adam;yolumu adım adım bilirsin

    erken gel beni evde bulamayabilirsin...

     

    surada bir gedik açtık mukaddesmi mukaddes,

    ey kahpe rüzgar artık ne yandan esersen es!!!

    (allahın selamı üzerimize olsun)


  5. göklerin merhamet dolu olduğuna inanıyorum...yağmurun yalnız suyunu toplayabiliyoruz;ruhundan uzağız!halbuki ne güzel isim koymuşlar ona...RAHMET...alem bu temel üzerine...eğer toprağa,tohuma hatta kire,lekeye merhamet olmasaydı su olurmuydu???rengi rahmet,sesi merhamet,pırıltılı,şırıltılı su...

    ne duruyorsunuz?sökün sahte su borularını ev ev merhamet şebekesi kurun!tepelerinizdeki çatılarıda yıkın göklerle temasa geçin.o zaman göreceksiniz ki acı su borularından kendi kendine tatlı su akacak ve başlar üstünde güneşe yol veren kubbeler yükselecek!!!

     

    NECİP FAZIL KISAKÜREK-REİS BEY


  6. BAĞLANMAYACAKSIN

     

    Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne

    "O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin

    Demeyeceksin işte

    Yaşarsın çünkü

    Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki

     

    Çok sevmeyeceksin mesela,

    O daha az severse kırılırsın

    Ve zaten genellikle O daha az sever seni,

    Senin O'nu sevdiğinden

     

    Çok sevmezsen, çok acımazsın

    Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem

    Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu,

    Kartvizitini...

     

    Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin

    Senin değillermiş gibi davranacaksın

    Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın

    Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın

     

    Çok eşyan olmayacak mesela evinde

    Paldır küldür yürüyebileceksin

    İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,

    Çatılarin gökyüzüyle birleştigi yerleri sahipleneceksin

     

    Gökyüzünü sahipleneceksin,

    Güneşi, ayı, yıldızları...

    Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak

    "O benim" diyeceksin

    Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin...

     

    Mesela gökkuşağı senin olacak

    İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın

    Mesela turuncuya, ya da pembeye

    Ya da cennete ait olacaksın

     

    Çok sahiplenmeden,

    Çok ait olmadan yaşayacaksın

    Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmis gibi,

    Hem de hep senin kalacakmıs gibi hayat

    İlişik yasayacaksın

    Ucundan tutarak...

     

     

    Can YÜCEL


  7. Sen’i seven her ruh uludur ya Resûlallâh!

    Gönlü-gözü onun doludur ya Resûlallâh!

    Cemâlin pertevinden zerre şevk alan billâh,

    Kapının ayrılmaz kuludur ya Resûlallâh!

    Beklemez bir başka iltifât Sana erenler,

    Semtin iltifat buğuludur ya Resûlallâh!

    Gönül gözleriyle bir kere seni görenler,

    Onlar ruhların bir koludur ya Resûlallâh!

    Uçuşur ikliminde altın kanatlı kuşlar,

    İklimin kuşların yoludur ya Resûlallâh!

    Cennet yamaçları gibidir orda ufuklar,

    Cemâlin bu ufkun tülüdür ya Resûlallâh!

    Sana ermek imanlı gönüllerin rüyâsı,

    Seni bilmeyenler ölüdür ya Resûlallâh!

    Vuslatın, bu garip kıtmîrin her dem hülyâsı,

    Bu benim gönlümün gülüdür ya Resûlallâh!

     

    Yine hicranla seni andı gönül,

    Tende cânım, rûh-u revânım Cânân..

    Andıkça hasretlere yandı gönül;

    Ne olur kıl artık vuslata şâyân.!

     

    Hem sevip hem ağlayan bîçâreyim,

    Kararsız, derbeder ve âvâreyim,

    Yıkılıp dökülmüş bir virâneyim;

    Hâl-i hazînim tam mevsimi hazân..

     

    Güller gülse de ağlıyor hep bülbül,

    Bir dert küpü âdeta şimdi gönül;

    Bilmem mümkün mü bu hale tahammül?

    Ruhumda âh-u zâr, dilimde figân.

     

    Yanıp kebap oldum ümidim yıkma!

    İtâb et, ama ağyâra bırakma!

    Vefasız bir kulum cürmüme bakma!

    Vasf-ı hâle ne hacet her şey ayân…

     

    Bilirsin gayri imdat edecek yok;

    Gönlümü dertten âzâd edecek yok;

    Kıtmîri başka âbâd edecek yok,

    Hatırım virâne, gözlerim giryân…

    Gel vur mızrabını da kalbimi söylet!

    Vur ruhuma nağmelerini dinlet!

    Ve gönlüme geleceğini vâdet!

    Vâdet ki kalmadı dizimde dermân..!

     

     

    DURSUN ALİ ERZİNCANLI


  8. bende bu şiir ile okuldaki yarışmaya katılmıştım 6.sınftayken

    1.olmuştum

    tabi şiir üstad ın olunca vede çok güzel olunca öle olur

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

    geldi ölümlü yalan gitti ölümsüz gerçek

    siz hayat süren leşler,sizi kim diriltecek...

     

     

    hey sakarya kim demiş suya vurulmaz perçin

    rabbim isterse sular büklüm büklüm burulur...


  9. MUHASEBE ..

    Ben artık ne şairim, ne fıkra muharriri!

    Sadece beyni zonklayanlardan biri!

     

    Bakmayın tozduğuma meşhur Babialide!

    Bulmuşum rahatımı ben bir tesellide.

     

    Fikrin ne fahişesi oldum, ne zamparası!

    Bir vicdanın, bilemem, kaçtır hava parası?

     

    Evet, kafam çatlıyor, güya ulvi hastalık;

    Bendedir, duymadığı dertlerle kalabalık.

     

    Büyük meydana düştüm, uçtu fildişi kulem;

    Milyonlarca ayağın altında kaldı kellem.

     

    Üstün çile, dev gibi geldi çattı birden! Tos!!

    Sen cüce sanatkarlık, sana büsbütün paydos!

     

    Cemiyet, ah cemiyet, yok edilen ruhiyle;

    Ve cemiyet, cemiyet, yok edilen güruhiyle...

     

    Çok var ki, bu hınç bende fikirdir, fikirse hınç!

    Genç adam, al silahı; iman tılsımlı kılınç!

     

    İşte bütün meselem, her meselenın başı,

    Ben bir genç arıyorum, gençlikle köprübaşı!

     

    Tırnağı en yırtıcı hayvanın pencesinden,

    Daha keskin eliyle, başını ensesinden,

     

    Ayırıp o genç adam, uzansa yatağına;

    Yerleştirse başını, iki diz kapağına;

     

    Soruverse: Ben neyim ve bu hal neyin nesi?

    Yetiş, yetiş, hey sonsuz varlık muhasebesi!

     

    Dışımda bir dünya var, zıpzıp gibi küçülen,

    İçimde homurtular, inanma diye gülen...

     

    İnanmıyorum, bana öğretilen tarihe!

    Sebep ne, mezardansa bu hayatı tercihe?

     

    Üç katlı ahşap evin her katı ayrı alem!

    Üst kat: Elinde tespih, ağlıyor babaannem,

     

    Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve aşıkları,

    Alt kat: Kızkardeşimin (Tamtam) da çığlıkları;

     

    Bir kurtlu peynir gibi, ortasından kestiğim;

    Buyrun ve maktaından seyredin, işte evim!

     

    Bu ne hazin ağaçtır, bütün ufkumu tutmuş!

    Koku iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş...

     

    Rahminde cemiyetin, ben doğum sancısıyım!

    Mukaddes emanetin dönmez davacısıyım!

     

    Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana;

    Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana.

     

    Zaman, korkunç daire; ilk ve son nokta nerde?

    Bazı geriden gelen, yüzbin devir ilerde!

     

    Yeter senden çektiğim, ey tersi dönmüş ahmak!

    Bir saman kağıdından, bütün iş kopya almak;

     

    Ve sonra kelimeler; kutlu, mutlu, ulusal.

    Mavalları bastırdı devrim isimli masal.

     

    Yeni çirkine mahkum, eskisi güzellerin;

    Allah kuluna hakim, kulları heykellerin!

     

    Buluştururlar bizi, elbet bir gün hesapta;

    Lafını çok dinledik, şimdi iş inkilapta!

     

    Bekleyin, görecektir, duranlar yürüyeni!

    Sabredin, gelecektir, solmaz, pörsümez Yeni!

     

    Karayel, bir kıvılcım; simsiyah oldu ocak!

    Gün doğmakta, anneler ne zaman doğuracak?

     

    bende bu şiirini sewiyom...


  10. Bazen düşünüyorum da; Kendimi seçme şansım olsaydı şayet, insan olmayı seçmezdim ben!

    İnsan olmak meşakkatli bir işmiş doğrusu; insan olarak kalabilmek...

     

    Böyle bir zamanda, böylesine kirlenmiş yüreklere göz yummaktansa, onca güzel varlıktan biri olmak ne güzel olurdu!

     

    Gökyüzü mesela...

     

    Zaman zaman renklerin her tonunu aynı anda kendisinde bulunduran o hayret verici semaya her baktığımda kıskanırım gökyüzünü...

     

    Çoğu zaman mavice gülümserken umut doludur.

     

    Bazen akşam üzerine doğru hüzünlü ama bir o kadar gösterişli olur ya hani..!

     

    Gökyüzü olsaydım 'özgürlüğün' simgesi ben olurdum...

     

    Genişliğime sığdırabilirdim her şeyi,

     

    Ya da sığardım genişliğine...

     

    Ya da toprak...

     

    Toprak olurdum belki de kendimi ben seçseydim...

     

    'Toprağa her türlü kötü şey atılır ama topraktan hep güzel şeyler biter' diyor bir zat. Toprak olsaydım bereket olurdum. Tüm karamsarlıkları atardım da içime, yine de gülümserdim hayata... Kötülük de görsem verirdim iyiliğimi herkese, Mevlânâ'nın dediği er kişicesine...

     

    Su kadar duru olsaydım az şey midir ya da?

     

    Bir hayat kurtarabilir miydim, yeniden can verebilir miydim solmak üzere olan bir çiçeğe? Bir camide abdest olup, günahları yıkayabilir miydim her türlüsünden? Her şey bana muhtaçken onun gibi aşağılardan akabilir miydim?

     

    Ağaç olup dimdik durabilseydim!

     

    Rüzgârda sallansaydım ama yıkılmasaydım!...

     

    Sonbaharda döksem de yapraklarımı, zamanı gelince yeniden çiçek açıp meyvelerimi verebilirdim...

     

    Belki de hepsinden çok arı olmayı isterdim...

     

    Çomak sokularak bir arı yuvasının bozulduğuna tanık olmuştum bir gün. Bozulan yuvalarının yere düşmesiyle birlikte, yeni yuvalarını yapmak için nasıl didindiklerini, vakit kaybetmeden nasıl çalışmaya başladıklarını görüp onları da hayretle izlemiş, hayran kalmıştım varlıklarına..

     

    Kaybedişlere pes etmeden, kaldığı yerden devam etmek hayata...

     

    Yok oluşlara üzülmek için vakit harcamak yerine yeniden tutunmak bir yerlerden... "Arı arı" uçmak, sürekli ışığa koşmak, arı gibi 'arı' olmak ne güzel...

     

    Böyle konuştuğuma bakmayın siz...

     

    Bunun sadece sözden ibaret kalacağını biliyorum ben de.

     

    Ancak şunu da biliyorum ki, tüm bu güzel varlıkların özelliklerini toplayıp, kendi varlığımda yoğurup, su gibi, toprak gibi, arı gibi; hatta daha da fazlası hepsinden bir parça almış bir "insan olmak" elimde.

     

    Bunun umuduyla rahatlıyor içim ve devam ediyorum düşünmeye...

     

    Madem kendimi seçme lüksüm olmadı, madem her şeye rağmen insanım ve böyle bir dünyada barınmak zorundayım, neden bu varlıklarla özdeşleşip insanüstü değerlere sahip olmayayım?


  11. AŞK;

    Hz.İbrahim in ateşe atıldığı zaman ki teslimiyettir,

     

    Hz.Eyyub un hastalığa karşı sabrıdır, zaferidir,

     

    Hz.Davud un sesidir, eliyle demire şekil vermesidir,

     

    Hz.Musa nın kızıldenizi ikiye bölen asasıdır

     

    Hz.İsa nın kokusunu bile hissettiği Son Peygamber i müjdelemesidir

     

    Hz.Muhammed in Allah a olan teslimiyetidir

     

    Hz.Muhammed söylüyorsa doğrudur diyen Hz.Ebubekr in sadakatidir

     

    Hz.Ömer in adaleti bile hayran bırakan adilliğidir

     

    Hz.Osman ın şeytanı bile utandıran hayasıdır, edebidir

     

    Hz.Ali nin cesaretidir, ilmidir

     

    Hz.Hüseyin in haksızlığa karşı yürümesidir, şehadetidir

     

    Hz.Yunus un cenneti istemeyip Allah a "Bana Seni gerek Seni" demesidir

     

    Ezan-ı Muhammed-i okununca felaha, kurtuluşa, namaza koşmaktır

     

    Kur'an-ı Kerim okununca anlamasan bile onu kalbinde hissetmektir

     

    Gönülden gelen bir Kelime-i Şehadettir

     

    Allah ve Rasulunun adı anılınca göz yaşı dökmektir...

×
×
  • Create New...