Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

derinden

Üye
  • Content Count

    51
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by derinden


  1. Üstad'ın merhamet, şefkatine ve cömertliğine örnek bir yazı okumuştum hatırladığım kadarını yazayım;

     

    Üstad, İstanbul da şakır şakır yağmur altında eve dönerken yolda bir garip çocuk görür belli ki evi yok ayakkabılarıda çok ıslanmış Üstad dayanamaz ve kendi ayakkabılarını verir çocuğa sonra eve kadar çoraplarla yürür eve geldiğinde, kapıyı açan eşinin şaşkın bakışlarına hafif tebesümle cevap verir yolda ayakkabısız birini gördüm ona verdim ayakkabıları der.


  2. Tanıdığım bir Yeminli Mali Müşavir de ingilizceyi çok güzel konuşuyordu sordum nasıl böyle güzel ingilizce konuşabiliyorsun diye o da aynı cevabı verdi İngiltere de kaldığım bir zaman da mahkemeler de dinleyici olarak bulundum, çünkü oralarda bir parka gidip hiç tanımadığınız biriyle sohbet edemezsiniz, ama Türkiye de gidin bir parka hiç tanımadığınız biriyle saatlerce sohbet edebilir, ayrılırken de başka bir gün buluşmak için söz bile alırsınız muhtemelen.

    Bu tanımadığınız bir ingiliz dahi olsa...


  3. Kartel medyanın yıllardır kendine bir görev olarak addettiği Müslüman ve Müslüman a yardım edenlere balyoz vurma çabaları bunlar, inşallah Üstad'ımızında dediği gibi bu ve bu gibi olaylar bizleri yıldırmayacaktır, onlar bize ne kadar çelme taksa da biz birbirimizi yerden kaldırmasını bileceğiz ve yaralarımıza merhem olmak yarışı içinde olacağız.

    Hallacı Mansur Hazretlerini idam ederlerken;

    İdam edilmeden önce halk taş atmaya başladı. Atılan taşlara hiç ses çıkarmıyor, hatta tebessüm ediyordu. Bir dostu, gül attı. O zaman inledi. Sebebi sorulduğunda; "Taş atanlar beni tanımaz. Halden anlayanların bir gülü beni incitti" dedi. Ellerinden, bacaklarından sonra, dilini de kesmek istediler. İzin isteyip; "Allah’ım, bana senin için bu işkenceyi reva görenleri affet!" diye yalvardı.

     

    Ey Rabbimiz, bizlerin elini, ayağını ve dilini kesmeyi sonrada kalbimizi sökmek hayaliyle yanıp tutuşanları hidayete erdir. Amin


  4. derinden arkadaşım sizi şuandan itibaren kaale almıyorum bu 1. 2.bu sapığa hayranlığınız belli, ki seven sevdiğine laf söyletmez. sizinkide bu mantık olsa gerek diye düşünüyorum ... ve sizde bu hokkabaz şeye körü körüne , yahut bile bile bağlanmışşınız . Allah sizi ahirette o zat ile birlikte haşr etsin ozaman nediyim daha bu adamın livatacı bir ırz düşmanı olduğu ve bundan dolayı yargılandığı belgeleriyle dahi çıktı piyasaya!!! mezheplere inanmadığını, dolayisiyle mezhepsiz olduğunuda söylüyor..........

    ... şia mezhepiyle vahhabilik arasında bir çizgi çizmiş kendine, peşinden yazıkki zavallı insanlar akın akın...... hayırlı işler abiler, kardeşler , arkadaşlar.... hayırlı işler ......güle güle gidin selametle...... kim kimin kalabalığını çoğaltırsa onlardandır buyurdu Allah rasülü s.a.v daha (bana bişey anlatmayın lütfen . madem okadar sevginiz var duada ettim size işte, amin diyin devam edin )hoşçakalın

     

    Sevgili arkadaşım hafakan birden hafakanlanıp bir sürü yazı yazmıştın neden şimdi seni kaale almıyorum diye bir not ve dua ile sözünü bitiriyorsun?? neyse Dua'na amin de dedim, emrettiğin gibi!..

     

    bu arada ben mezhepsiz birisi değilim.

    başı boş hiç değilim,

     

     

    sidoma kardeş

     

    tavsiyelerini dinleyeceğim

    yanlız şurda anlaşalım ben elmalılı tefsiri derken sadece örnek vermek için dedim onun ilmini küçümsediğimden yada küçük gördüğümden değil. Başka biri de olabilirdi.

     

    Aynı kefe konusunda haksızsınız çünkü anlattığım gibi bu iş arapçanızın ne kadar iyi olduğuna bakar.

     

    kardeşim bahçedeki çicek biz olmalıyız bizi besleyen sular temiz su olmalı, ama tezatlar dünyasında yaşıyoruz ve zıddını görmeden hangisi temiz hangisi kirli anlayamayız.

     

     

    Allah Cümlemizi Doğru Yola İletsin. Amin..


  5. oyyyy ben AFYON KARAHİSARIMA,ASALETLE DURAN KALESİNE, ORUÇOĞLU TERMALLERİNE,HAŞHAŞLI KATMERİNE,KAYMAĞINA,LOKUMUNA,KOCATEPESINE,KURBAN OLURUM...(AMA 5 YILDIR GÖRMÜYORUM)

     

    seni bu lezzet diyarından ayıran, bu keskin ama şimdiler de kirli havasını solutmaktan ayıran nedir?


  6. Ayetlerle oynamak derken yoksa bu ayetlerle ilgili kesin hüküm çıkaran birileri mi var? ve o verilen hükümden gayri birşey denemez diye bir kanun mu?

    Kuran-ı Kerim'i, tefsir ilmini bilen herkes şunu iyi bilir; kesin hüküm Allah'ın sonsuz bilgisindedir.

    Tefsir veya Meal yapanlar kesinlikle Allah bu ayette şunu demiştir demez bize göre derler, biz bunu anladık derler

    Neden Elmalılı tefsirine karşı çıkmıyorsun da, buna karşı çıkıyorsun?

    Sapık dediğin adam bir araptan daha iyi arapça bilen birisi ve tefsir ilmi için gerekli en büyük hazine arapçaya iyi hakim olmaktır.

    Haklısın herkes gezdiği bahçe nispetinde kokulara müştak olur.

    ben çöplük kokusunu hiç duymadım gezdiğim bahçelerde

    acaba sen yanlış kapıdan girmiş olmayasın bu bahçeye ?

    sanki beni öyle bir anlatmışsın ki neyin peşindesin ? itiraf ediyorum M.İslamoğlu'nu ben istihdam ettim ve sırtından para kazanıyorum!.. al böylesine saçma bir soruya böyle cevap

    basit ve adi olarak gördüğün ne?

    bir de senin vicdanını yerim falan deme sana yakışmıyor


  7. Ömrüne yemin olsun ki…” Siz hiç birinin ömrüne yemin ettiniz mi?

     

    Ama Allah etti. Elçisinin ömrüne yemin etti (15:72). Bunun açılımı “Harap olmuş ruhları imar ve inşa etmeye adanmış ömrün şahit olsun ki” demekti.

     

    İnsan hayatına “ömür” denilmesi, insanın mâ hulika leh'inin (yaratılış amacının) imar ve inşa olduğunu gösterir. İnsan hayatı, hem o hayatın sahibini mamur etsin, hem de o hayatın sahibi çevresini ve geleceğini mamur etsin diye “ömür” adını almıştır.

     

    “Umre” ibadeti de aynı kökten. Ömrü imar ettiği için “umre” denilmiş. İbn Haldun'un “medeniyet” yerine kullandığı 'umran kavramı da öyle. Zira medeniyet, bir “imar ve inşa seferberliği”dir.

     

    Ömür Ramazan olur mu?

     

    Hayat “ömür” olursa, ömür de ramazan olur. Yani: hayat hem sahibini hem de başkalarını imar ve inşaya adanırsa, işte o zaman ömür Ramazan olur.

     

    Zaten Ramazan'ın ve bir Ramazan'la gelen Kur'an'ın amacı da budur. Kur'an'ın doğum ayını oruç suretinde kutlamamızın sebebi bellidir: İnsani yanımızı öne çıkarıp beşeri yanımızı arkaya çekmek. Akleden kalbimizi öne çıkarıp, içgüdülerimizi ve şehvetimizi arkaya çekmek.

     

    Zira vahiy anlaşılsın, öğüt alınsın ve yaşansın diye indirilmiştir. Vahyin sahibi Allah, kelamını “Düşünen bir topluma” ithaf etmiştir. “Doğrusu Biz bu Kur'an'ı öğüt için kolaylaştırdık; şu halde yok mu öğüt alan?” diye tek bir surede tam beş kez sormuştur. “Kur'an'ın maksadı üzerinde derin derin düşünmezler mi?” diye sitem etmiştir. Kur'an'ın bir Ramazan'da inmeye başladığını söyleyen ayet, vahyin amacını şöyle ortaya koyar: “o, insanlık için bir rehberliktir; bu rehberliğe ve doğruyu eğriden ayırmaya dair bir belge ve bilgi kaynağıdır”.

     

    Ömrün Ramazan olması için indiği geceyi ömre bedel kılan vahyin hayata inmesi şart. Değilse insan ziyandadır. Bunun en güzel özetini Asr suresi veriyor:

     

    1. 'Asr şahit olsun ki…

     

    'Asr “bir şeyin özünün posasından ayrılması için sıkılmasını” ifade eder. Yani, bir şeyin hasat ve hasılatını almaktır. Gündüzün hasılat vakti olduğu için ikindiye 'asr denilir. Hasadı tam alınmış bir hayatı ifade ettiği için yüzyıla 'asr denir. İnsanlık tarihinin olgunluk dönemine tekabül ettiği, dolayısıyla hasat ve hasılat zamanı olduğu için “ahir zamana” 'asr' denir. Dahası, tüm ömürlerin hasadının devşirilip hasılatının alındığı “hesap gününe” 'asr' denir. Şu halde, bu ayetin muhtemel anlamları şudur: “İnsan soyunun hasılat zamanı” veya “İnsanlığın ikindisi olan şu son çağ” ya da “Son vahye mazhar olan ahir zaman şahit olsun ki…”

     

    2. Elbet insanoğlu tarifsiz bir kayıptadır.

     

    Bu kayıp, insanın insanlık cevherinin kaybolmasıdır. Geriye canlı bir organizma olarak “beşer”in kalmasıdır. Sonuçta kaybolan insandır. Nasıl ki ahiret dünyanın ruhuysa, insan da hayatın ruhudur. İnsan kaybolursa, hayattan geriye ceset kalır. İnsanı kaybetmemek hayatın ruhunu kaybetmemektir. Bunun yolu son ayetteki şu dörtlü reçeteyi uygulamaktan geçer:

     

    3. Ancak iman edenler, salih amel işleyenler; yani birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bundan müstesnadır.

     

    1) İman etmek: İmanın akidevi tanımı inanmak, ahlaki tanımı güvenmektir. “Allah'a inanıp güvenenler” anlamına gelir. İnsan Allah'ın güveninin eseridir. Kayıpta olan insan, aslında Allah'ın güvenini (ve Allah'a güvenini) kaybeden insandır.

     

    2) Salih amel işlemek: Bir amel ancak “ıslah” içeriyorsa sâlihât'tan olur. Yani, bir bozukluğu düzeltmeyen amel salihât'tan olamaz. Bu ayette iman sâlihât dışında sayılmıştır. Yine bir çok ayette namaz kılmak, zekat vermek sâlihât'tan değil hasenât'tan sayılır (Msl. 11:23; 2:277). Hasenât'a bire on, salihât'a cennet vaad edilir. Hasenât sahiplerinin seyyiatı örtülür, fakat sâlihât sahipleri “canlıların en iyisi” olmakla müjdelenir (25:70 ve 98:7). İyi olmakla yetinip aktif iyi olmayanlar kayıptan kurtulamazlar. İyiliği emretme kötülükten sakındırma farzı bu emrin daha sonraki adıdır. Yararı kişinin sadece kendine olan amel Salîh amel tanımına girmemektedir. O halde salih amel, 'kamusal alan'daki ifsada yönelik ıslah girişimidir.

     

    Son iki şart salih amelin açılımıdır:

     

    3) Hakkı tavsiye: Salih amelin açılımıdır. Hak, insan-Allah ilişkisinde tevhide, insan-insan ilişkisinde adalete tekabül eder. Hakkı tavsiye tevhid ve adaleti ikame için gayrettir.

     

    4) Sabrı tavsiye: Hakkı tavsiye bedel ister. Bu bedeli ödemek gerektiğinde sabır tavsiye edilir. Sabır hak üzerinde sebat ve direniştir. Sabır, düzeltme talebinden vazgeçmemektir. Sabır, aktif iyi olma yolunda, kötülere ve aktif kötülere meydanı bırakmamaktır. Yoksa insanoğlunun kaybı kaçınılmaz olur. İnsanlar analarından iyi doğarlar, “aktif iyi” olamazlarsa, önce kötü, sonra aktif kötü olurlar. İşte o zaman bir tek o kaybetmez, bütün insanlık kaybeder.

     

    İşte ömrün Ramazan olmasının anahtarı. Böyle bir ömrün ahireti bayram olmaz mı?

     

    Bayram sizi, bizi, hepimizi mübarek etsin.

     

     

    Bu makaleyi sırf Mustafa İslamoğlu kaleme aldığı için nefret duymayın, vicdanınıza kulak verin objektif olarak ele alın...


  8. İnternetten okunan yazılar iyice elden geçirilmeli ve eğer mümkünse internetten değil de güvendiğimiz kaynakların,yazarların, yayınevlerinin kitaplarından faydalanmalı param yok alamıyorum diyenlere her ilde kütüphaneler var içleri de kitap dolu ve bir kere kayıt oluyorsunuz kitapları alıp okuyup teslim ediyorsunuz yada kütüphanede sessizce inceliyorsunuz.

     

    kvp111 kardeşim insan bilmediğinin düşmanıdır düsturuyla öncelikle Sait Nursi hz. tanımanı ve bu konuda Üstad bolca sayfa ayırdığı "Son Devrin Din Mazlumları" adlı eserini öncelikle okumanı tavsiye ederim, çünkü Said Nursi Hz. için yazılan kitapların çoğu taraflı yazılmıştır, yani onu sevenler ve sevmeyenler her iki tarafta kendince anlatmıştır, Üstad ise onlardan farklı olarak tarafsız, sade ve açıkca herşeyini yazmışmıştır.

     

    sonrasında o alıntıların asıllarını kitaplardan bulalım, bu konuda herkes elinden geleni yapar bu başlıkta tartışmadan konuya açıklık getirelim.

    Yine kitabım yok dersen bende e- kitapları var, külliyatı onları gönderebilirim.

     

    selametle kal...


  9. bundan 15 - 20 sene sonra dünyanın iki uluslararası dili olacak avrupa ve amerikada ingilizce asya ve afrikadaysa türkçe Fetullah hoca efendinin en büyük hayali gerçekleşmiş olacak inş.

     

    Bir de yazıda diğer ülkeler bize değer verdiği yazılmış, Üstadın dediği gibi bu bizi bitirmeye yönelik bir mekanizmaydı ve maalesef hala daha devam ediyor.

    Aslında sevmiyorlar ve değer de verdikleri yok ama öyle gösteriyorlar biz de diyoruz ki; bak şu ülke bizim için ne güzel dedi diye kendimizi avutuyoruz...


  10. Rahmet seni çağırıyor, Koşmayacak mısın?!..

     

    “Sahur vakti geldi haydi kalkın çocuklar.” Annem böyle seslenirdi... Bir Ramazan daha geldi geliyor, sümbül kokan gündüzler, rahmeti bol geceler, geldi geliyor.

     

    On bir ay geçti habersiz özlemle, arzuyla, gafil geçen gündüzler hep isyanlı gecelerde son buldu, iki günü bir olanlardan olduk çoğu zaman hani O(s.a.s.)’in bizden değildir dediklerinden. Yoldaş olduk kederlere ümidimiz bin parça, dert salatası koyduk sofralarımıza, bazen nur yüzlü annemin yüzüne bakmadan uyudum, önemli olan gece gece rahatsız etmemesiydi ve babamla iki laflayamadık vakitsizlikten.

     

    Nefis sofralarda hoş muhabbetler yerine, yerin dibine batasıca nefsimizle oyalandık, aşklarımızı bizlere şehvetsiz olduğunu öğretti, hizandan duyulan kokularını şehvetin, burnumuzun dibinden aldırmadı. Aşksız geçen aşklarımızla oyaladı. Otellerde konakladık, adına tatil dedik ıslanmış ayaklarımıza yada kara batmışlarımıza, hapis hayatı yaşadık en özgür olduğumuzda ve asıl özgürlüğün O(c.c.)’na kölelikte olduğunu bilemedik. Kâlû Bela’ da verilen sözleri tutamadık ve beli dediklerimizi duymazdan geldik. Unuttuk. Çocuklukta kaldı hala, dayı, akraba, Sıla-i Rahimi duyunca gençler müstehcen bir kelime diye gülüştüler kimi zaman, en anlamlılarımız yitirdi kendini anlamsızlıklarımızda, zayi oldu en güzel duygularımız derin heva ve heves uçurumlarında.

     

    Zaman aktı gitti sessizce, ömür, bir senesini daha kaybetti, gaflette ve bizi düzeltmeye geldi, Hani Hz. Ömer(r.a.)’in karşına geçen Sahabe gibi kılıcıyla... Sultan dedik O aya ve sultan sandıklarımız da hasretle bekleştiler, on bir ayın Sultanını

     

    Evet, sultan dedik çünkü O diğer aylar gibi değil, çünkü O (s.a.s.)’in “bu ay ümmetimindir” diye övdüğü, rahmeti ve mağfireti bolca olan ay, haddimiz olmayarak O(s.a.s.)’in ümmetim dediklerinden sanıyoruz kendimizi öyle bekliyoruz bu güzel ayı, ümitlerimiz yeşerecek ve Ramazanlık Müslümanlar, İftarlık hurmalar gibi fışkıracak birden her yere, Camilerimiz dolup taşacak her vakitte, gazetelerde Ramazanlıklar yapılacak, magazinden kesip ayırdıkları sayfalardan, Kur’an dağıtılacak koparılan kuponlarla, her açtığımızda karşımıza çıkabilecek radyoda Hatim-i Şerifler, Tilavetler. Ramazanlık sofralar kurulacak, öyle iki hurmayla geçiştirilmeyen en güzel, en pahalı yemekler ve aksesuarları sofranın, ben daha zenginim der gibi, davetlerde. Yüzü koyu uzanacak acıkanlar ikindiden sonra hani Oruç bu kolay tutulmuyor mekruhmuş, hatırlanmayacak bile, Uzanıp yatacakları asıl yerin dehşetinden uzak bir rahatlıkla...

     

    Özleyen gönüller farklı, hala daha çocuklar kadar sevinçli yüzler farklı, akşama kadar Oruç tutup bu güzellikleri böbürlenmeden, mütevazı sesleriyle küçük çocuklarına anlatan, dillendirenler, kelimelerle Ramazanı ve Orucu övenler, sevdirenler farklı, ve ayrıcalıklı gönüllerde açar bu nadide çiçek, rahmet damlalarıyla sulanır, ibadet toprağından özenle beslenir. Diline, beline de tuttururlar orucu midelerinin yanı sıra, sığamazlar gündüzlere taşarlar gecelerde, yetmez sanki saatler yorgun düşseler de ibadet ve taatla meşgullerdir her daim. Kur’an-ı Kerim i televizyondan dinlemeden Hatim-i Şerifleri olur onların, ve çocuklarıyla kılarlar Teravih namazlarını, sonrasında tebessümle dönerler evlerine...

     

    Ramazan evleri,

     

    Hep gıpta ile seyretmişizdir, duymuşuzdur ve konuşmaların sonunu “bunlar eskilerde kaldı” edası ile sırtını duvara yaslayan Dedelerin havada daireler çizen elleri tamamlardı, eski denilene kızarım hep, çünkü eskiseydi eğer o güzel yaşantılar, şimdikiler ondan daha iyi olurdu. Geriye doğru bakınca görürüz ki, ahlaksızlıklarla dolu yeni geçmişimizin yanında, ahlaklı eski diye tabir ettiğimiz gül kokulu yıllar... İlla bir şeylerin eskimesi gerekiyorsa bunlar yeni ahlaksızlıklarımız olurdu, tabi uymadığımız sürece nefsimize ve Ramazan evleri küsmeseydi geleceğimize. Küstürdük O güzel evleri kendimize... Ama umut dolu gözlerimiz var ve bu Ramazanda parlayacak şevkle. Haydi Çocuklar uyanın, o eskimemiş yeni günlere ve tutun sımsıkıca Ramazan’ı Sallanıyorken Alem.

     

    Annemin o tatlı sesini özledim. Gel gönlümüze artık, bekletme bizi daha fazla Ya Şehr-i Ramazan...


  11. ben hz Peygamberin annesine kafir demedim.

    babasına da kafir demedim.

    bütün yazılarımı dönüp okuyun.

    ben Peygamberin s.a.v. anne ve babası ateştedir DEDİM.

    BUNUNLA BİRLİKTE

    Ateşte olmaları ise küfürleri nedeniyle olabilir...kuvvetle muhtemeldir.

    kaldı ki ateşte olmalarıyla ilgili HADİS yazdım buraya. bu şu demektir:

    Peygamber s.a.v. ANNE VE BABASININ ATEŞTE OLDUĞUNU ifade ederken ben kalkıpta , Hayır ey büyük Peygamber .s.a.v. senin anne ve baban ateşte değildir mi diyeyim.

    eğer bu hadisler Peygambere aitse (ki öyle görünüyor) bana iman edip susmak düşüyor.

     

    devamla :

     

    hz İsa ve Musa aleyhimüsselamların anne ve babaları için KAFİR demedim, demeye de getirmedim. buradan böyle bir sonucu çıkarmanıza sadece gülüyorum.

     

    şu hadise gelince:

     

     

    Cündeb (R.a) anlatıyor: "Resûlullah (S.a.v) buyurdular ki: "Bir adam: "Vallahi Allah falancayı mağfiret etmiyecek!" diye kesip attı. Allah Teâla Hazretleri de: "Falancaya mağfiret etmiyeceğim hususunda yemin eden de kim? Ben ona mağfiret ettim, senin amelini de iptal ettim!" buyurdu."

     

    Müslim, Birr 137, (2621).

     

    Konuyla bağlantılı değil.

    zira bu hadiste ''mağfiret edilmeyecek'' , diyen kişi BİR ADAM ,

    oysa benim yazdığım hadiste , anne ve babası için ateştedir diyen kişi HAZRETİ MUHAMMED MUSTAFA S.A.V.

     

    inşallah anlamışsınızdır.

     

     

     

     

    tamda kaba softa diye tabir edilenlerdensin vesselam, hala daha konunun ve hadisin derinliğine değilde, yüzeysel olarak ele almışınız bizim söylemeye çalıştığımız şu "Allah (c.c.) istemedikçe kimse cennete giremez ve ancak O nun istemesiyle cehenemme girilir" bunda mutabıksak insanların kafirliği yada zahidliğini de ancak Allah (c.c.) bilir ve üstünlük ancak takva da dır, onunla ilgili biz bir hüküm veremeyiz. Bu arada efendimiz HAZRETİ MUHAMMED MUSTAFA S.A.V. de izin verilen kadar müslümana şefaat edebilecektir (inşAllah şefaatına mazhar olanlardan oluruz). O'(s.a.s.)nun söyledikleri kadar önemli olan başka bişey yok ama biz şuna inandık ki; Allah Birdir ve Resulü Ekrem (s.a.s.) O'nun kulu ve elçisidir. İslam Hadler gerektirir, bir büyüğümüzün dediği gibi anahtara benzer bir diş fazla olsa açmaz bir diş eksik olsa yine açmaz, konunun özü şu Allah(c.c.)'ın bildiği işler hikmetlerle doludur, biz gösterilen kadarını bilelim ve konu hakkında ahkam kesmeyelim. Bazı konuların hikmetini akıl terazisi tartamaz.

     

    Üzgünüm katıksızsın buna da bi kulp bulursun ondan dolaydır ki polemik oluşturmadan ben çekiliyorum diyeceklerim bundan öteye geçmeyecek. Hakkımızda hayırlı olana gönlümüzü razı eylesin Rabbim.

     

    Allah(c.c.)'ın rahmeti sonsuzdur, kainatın bütün günahları O'nun rahmeti karşısında, bir umman üstünde uçan karganın pençelerindeki toz zerrecikleri kadardır, ve ne kadar ehemniyet taşır umman karşısında o zerrecikler? ümitsiz olmadan havf ve reca çizgisinde rahmeti umanlardan oluruz inşeAllah. selametle


  12. yukarıda yazdım tekrar edelim.

     

    Hz Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam:

    "Ey Allah'ın Resulü babam nerededir?" diye sormuştu.

    "Cehennemde!" buyurdular. Adam (gitmek üzere) geri dönünce, Aleyhissalâtu vesselâm adamı çağırdı ve:"Muhakkak ki, benim babam da senin baban da ateşteler!" buyurdu." Müslim, İman 347, (203); Ebu Davud, Sünnet 18, (4718)

     

    Rasulullah Efendimiz , bizzat kendileri annesinin kabrini ziyaret ettiler, ağladılar ve yanında bulunanları da ağlattılar ve buyurdular ki , "Rabbim’den ona mağfiret dileme konusunda izin istedim, alamadım, kabrini ziyaret etme konusunda izin istedim, izin edildi. Siz de kabirleri ziyaret edin. Çünkü bu, ölümü hatırlatır."

     

    (Ca’beri, agk. (Müslim, Ebu Davud, Nesai, Ibn Mace, Ibn Hibban, Beyhaki K. den)

     

     

     

    kanıtlanamadı mı ?

     

     

    hadi ben delil koydum buraya ...bir delilde sen getir göster ki bu dediğimin aksini söylesin ?

     

     

    Ne yani Hz.İsa (a.s.) annesi de mi kafir ? ya Musa(a.s.) annesi ibni teymiyyenin annesi hangi mezheple öldü oda mı sapık dediğiniz zümreden di?

     

    Sanada hak veriyorum siz anladığınız kadarıyla hüküm veriyorsunuz değilmi münezzel din esaslarına göre ve sen ancak bu kadarından sorumlusun ben bu hadis-i şeriften şunu anlarım;

     

    Cündeb (R.a) anlatıyor: "Resûlullah (S.a.v) buyurdular ki: "Bir adam: "Vallahi Allah falancayı mağfiret etmiyecek!" diye kesip attı. Allah Teâla Hazretleri de: "Falancaya mağfiret etmiyeceğim hususunda yemin eden de kim? Ben ona mağfiret ettim, senin amelini de iptal ettim!" buyurdu."

     

    Müslim, Birr 137, (2621).

     

    bende bu hadis-i şerif eşliğinde değerlendiririm. Haşa Kimseye kafirdir diyemem de sana Allah Yardımcı olsun bunun sorumluluğunu yüklenip ben bunu anladım demeye talipsin.

     

    Hakkı Batıldan Ayıranlardan Eylesin Rabbim. Amin

    selametle


  13. Türkiyeli kardeşim teşekkürler ilgin için

    Bir ayrıntıyı belirtelimde

    Ahmet hoca kendinden değil de İmam-ı Rabbani El Müceddidi el fi'sani (k.s.a.) hükmünü dile getirmiştir.

     

    Şöyle ki;

    İmam Şafi Hz. lerine göre abdestliyken kadının dokunması, sadece temas abdesti bozar değil mi?

    İmam Hanefi Hz.lerine göre de bir parça kan akması abdesti bozar. şimdi konuyla ne alakası var diyeceksin ama biz dinimizi Peygamber Efendimiz (s.a.s.)'den öğrendik ve O(s.a.s.)' den bize aktarılanı kadar biliyoruz. 'bir gün Hz. Peygamber (s.a.s.) abdest aldıktan sonra Hz.Aişe (r.a.) validemiz efendimizin anlındaki bir parça kanı serçe parmağıyla almış, Efendimiz (s.a.s.) tekrar abdest alığından bu iki mezhep imamımız bu şekilde hüküm vermişler. birisi demiş kan aktığından diğeri kadın eli değdiğinden tekrardan almıştır abdesti ikisine yanlış diyemeyiz.'

     

    aynen bu bu konuda olduğu gibi ikisinede yanlş diyemeyiz bir çok alim, imam, hoca vs. nin bu konu hakkında yorumu varken heleki bu yorumu yapanlardan biri imam-ı Rabbani gibi iki bin yılın yenileyici ismiyle anılan Allah Dostuysa...

     

    bir not; bu hadisi duydum bir yerden ama kaynağını şimdi bulamadım en kısa zamanda yazarım.

     

    selametle


  14. Selam

    Arkadaşlar bu sahış teketekte kendilerine bir din gelmeyip,peygamber gönderilmeyen kimselerin toprak olacağını söyledi.

    Asla böyle bir şey olamaz.

    Fetret ehli denen insanların toprak olacağını söyledi kısacası.Kul hakları ödendikten sonra,burada boynuzlu keçi boynuzsuz keçi örneğinide kullanmıştIı.Tüm sağduğu sahibi bir Müslüman bunu asla kabul edemez.İnsan başıboş bırakılmadı.O insanlarda hesaba çekilip ebedi hayatın akışındaki yerlerini alacak.

    Bu kesin.

    Selamlar.

     

     

    Konuyu biraz açarmısın 'bu kesin' dediğin yeri mesela


  15. Sizce bu büyük Hocaefendiler neden öldürüldü? Yüzyıllardır oynanan "Müslümanları ilimsiz, alimsiz, muallimsiz, irşadsız, mürşidsiz, bırakma" oyununa kurban verildiği düşüncesindeyim.

     

    son 2 yüzyılın muhasebesini yapsak işte varacağımız sonuç bu olurdu.

×
×
  • Create New...