Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

mudzahid

Üye
  • Content Count

    12
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by mudzahid


  1. Gülen cemaati, kendi bünyelerinde Risale'i Nur'ları okuyor, onları idrak etmeye çalışıyor olabilirler. Ama bu demek değildir ki, onların mütehassısı Risale'i Nur'dur. Madem onlar, doğrudan Nur şakirleri değillerdir, o zaman bütün açıklığıyla idrak etmemiz lazım gelir ki, onların şu veya bu hareketlerinin sorumlusu Bediüzzaman Hz.'leri değildir. Çünkü bu yapının işleyiş felsefesinin amentüsünü o oluşturmamıştır. Bediüzzaman'ın mücadelesi sadece bir grup, bir hizipten müteşekkil değildir. O, bütün dünyaya hitap eder, bütün ümmete hizmet eder. Çünkü, kendini Kur'an hizmetkarı olarak addeder, mücadelesini bu düstur üzerine inşa eder. Demek ki o, ilim ve tefekkür gibi birbirine yaslanan iki dağın arasından çıkıp, dünya ovasını sulamak üzere akan bir nehirdir... Birileri şu veya bu, doğru veya yanlış, bir amaçla gelip o ırmaktan bir kol açmış, bir kanal açmış, o nehirden taşıdığı su ile şu veya bu gaye mecrasını sulamış, bundan, hiç nehir sorumlu tutulur mu?... Bu hangi insafa ve mantığa uygun düşer?... Nasıl ki İBDA adlı oluşum da Necip Fazıl'ın Büyük Doğu'sunu şiar edindiklerini söylüyor, buna rağmen hiçte onunla bağdaşmayan bir aksiyon yolunu tutuyorlar, ve bizler BD'yi anlamış olarak onların yanlışlıklarından Büyük Doğu'yu münezzeh görüyorsak, aynı şeyi Nur cemaati ile Gülen cemaati arasında da görmeliyiz... Bizim bu insaflı ve hakkaniyete uygun görüşümüzün zemininde, Büyük Doğu'yu okuyup anlamış olduğumuz yatar. O zaman Nur'u anlamanın, ve diğer oluşumlarla arasındaki münasebeti heceleyebilmenin tek yolu da Risale'i Nur'ları irdeleyici bir kafayla okumaktan geçer...

     

    Buraya kadar ifade ettiklerimizi hülasalandıralım: Gülen cemaatini yoğuran, Risale'i Nur değildir. O zaman Gülen cemaatinin şu veya bu faaliyetinin sorumlusu da Bedüzzaman değildir. Birileri çıkıp, Dinler Arası Diyalog güruhu ile Bediüzzaman arasında bir münasebet kurarsa, buradan hareketle Bediüzzaman'a çamur atarsa, ona, içimizdeki fikir namusunun bir tezahürü olarak gücümüzün yettiği en büyük cevabı vermeliyiz.

     

    Bir tarafta Bediüzzaman Said Nursi ve Gülen Cemaati

    Öte tarafta Necip Fazıl Kısakürek ve İBDA-C oluşumu..

     

    Gerçekten şaşırtıcı bir kıyaslama..

     

    Gülen Cemaatinin Risale-i Nur'u okuyup anlamadığını, anlayamadığını, irdelemediklerini, idrak etmeye çalışıyor olabilirliklerini sizin o muhteşem tespitleriniz ile öğrenmiş bulunmaktayız.. Bir de sizden ricam bu iddialarınızı müşahhas olarak bize ifade ederseniz fazlasiyle memnun oluruz..

     

    Ayrıca şu linkte de Dinler Arası Diyaloğa karşı çıkan güruhun idrak edebileceği keyfiyyette Üstad Bediüzzamanın Diyalog çerçevesinde düşünceleri ve yaptıkları sistematik olarak belirtilmekte..

     

    Faydalanılması ve idrak edilebilmesi niyyet ve ümidiyle..

    http://www.sorularlaislamiyet.com/subpage....le&aid=9846


  2. ------------

    İstanbul İl Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Hz. Muhammed'in Veysel Karani'ye vasiyet ettiği kutsal emaneti ''Hırka-i Şerif''e konservasyon, bulunduğu odaya da restorasyon çalışması yapılacağını bildirdi.

     

    İstanbul İl Müftülüğünde düzenlenen basın toplantısında konuşan Çağrıcı, Hz. Muhammed tarafından Veysel Karani'ye vasiyet edilen ve Üveys sülalesinin 57. kuşak evladı olan Mehmet Haşim Köprülü'nün vefatı ile varislerine intikal eden, Hırka-i Şerif'in Sultan Abdülmecid'in yaptırmış olduğu Fatih Hırka-i Şerif Camisi'nin içinde bir odada muhafaza edildiğini hatırlatarak, kutsal emanetin ve bulunduğu odanın yenilenme çalışmalarının yapılacağını söyledi.

     

    Çağrıcı, Hırka-i Şerif'in üzerinde şimdiye kadar bilimsel bir çalışma yapılmadığını, aile fertlerinden Gülay Köprülü'nün İstanbul İl Özel İdaresine yaptığı başvuru sonrasında İstanbul İl Özel İdaresi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Restorasyon ve Konservasyon Merkez Laboratuvarı Müdürlüğü, Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü ve Topkapı Sarayı Kutsal Emanetler Bölümü uzmanlarından oluşan bir ön komisyon ile gerekli çalışmaların başlatıldığını belirtti.

     

    Hırka-i Şerif'in 1400 yıllık yaşı dikkate alındığında oldukça iyi durumda olduğunu anlatan Çağrıcı, hırkanın katlanma bölümlerinde yıpranmalar olduğunu ve konservasyon çalışmaları için hiçbir masraftan kaçınmayacaklarını ifade etti.

     

    Mustafa Çağrıcı, çalışma yönteminin belirlenmesinde, Hırka-i Şerif'in manevi değeri dikkate alınarak titiz ve detaylı bir çalışma yapacaklarını kaydetti.

     

    Yurt dışındaki ünlü müzelerin yönetimleri ile irtibata geçerek en iyi 15 konservatör ile görüştüklerini, arasından da 3 konservatörü birbirlerinin haberi olmadan İstanbul'a davet ettiklerini belirten Prof. Dr. Çağrıcı, kutsal emanetin, muhafaza edildiği ortamın ısısı, nemi ve aydınlatma koşulları nedeniyle oluşan deformasyonların en iyi uzmanlar tarafından giderileceğini vurguladı.

     

    -BELGESEL GÖSTERİLECEK-

     

    Mustafa Çağrıcı, Hırka-i Şerif'in bu yıl ramazan ayında ziyarete açılamayacağını ifade ederek, restorasyon ve konservasyon çalışmalarını 2010 ramazan ayına kadar bitirmeyi planladıklarını bildirdi.

     

    Hırka-i Şerif'in odasında da nem ve sıcaklığın sabitlenmesiyle ilgili çalışmaların başlatıldığını dile getiren Çağrıcı, odanın zeminine bakteri tutmayan ve yanmayan bir halı dokutulduğu bilgisini verdi.

     

    Çağrıcı, ''Son zamanlarda çıkan Hırka-i Şerif'in ütülendiği iddiaları için neler söyleyeceksiniz?'' sorusuna şu yanıtı verdi:

    ''Emanetin bulunduğu odanın anahtarı ailededir. Ailenin izni olmadan orası asla açılamıyor. Biz de nadiren ihtiyaç duyulduğunda odaya giriyoruz. Ancak manevi olarak Hırka-i Şerif'ten biz de sorumluyuz. Aileye sorduk. Mülkiyeti 'Köprülü' ailesine ait olan Hırka-i şerif'in ütülendiği iddiaları aile tarafından yalanlandı. Böyle bir şey yapılmamıştır. Bu iddialar ortalıktaki dedikodulardır.''

     

    Toplantıya katılan İstanbul İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Sabri Kaya ise Hırka-i Şerif'i ziyaret etmek isteyenlerin kutsal emaneti görmekten mahrum kalmaması için Veysel Karani'nin yaşadığı Yemen, Medine-i Münevver, Ravza-i Mutahhar ile Hırka-i Şerif'in görüntülerinin yer alacağı 10 dakikalık kısa bir belgesel filmin, ramazan ayının ilk gününden itibaren gösterime sunulacağını kaydetti.

     

    http://www.haber7.com/haber/20090818/Hirka...tu-yakti-mi.php


  3. Muhterem yönetimimiz bir dini değerlerimizi çürütmemişti, yıllardır sapasağlam duran Hırka-i Şerif'i bile mahvettilr, helal olsun!!

     

    Çok haklısınız..

     

    Bakanlar kurulu sessiz sedasız çıkartmış olduğu talimatname ile dini değerlerin çürütülmesi icabiyetini belirtimiş ve ilk iş olarak yıllardır sapasağlam duran Hırka-i Şerif'i yok etme adına olağanca gayretini sarf etmiştir..

     

    Son alınan duyumlara göre de mahud Ütücü şahsın söz konusu saldırıyı Hükümet adına üstlendiği söylenmektedir.. Evet, karşılıklı külah takke oyunlarını görmekteyiz.. (!)

     

    Allah (c.c) sonumuzu hayreyleye inşallah.. :)


  4. Ben de bir "dilci" ve aynı zamanda bir tercüman olarak, yine de bu fikir yanlış diyorum. Bu kadar sığ ve kaba şekilde -polis- şehir demek canım ne olmuş diyerek olmaz bu işler. Hele ki, İstanbul hakkında hiç olmaz. Çünkü, İstanbul, Fatih Sultan Mehmed'i hatırlatır. Fatih Sultan Mehmed, Ayasofya'yı hatırlatır. Sonrasında daha bir çok konu ele alınabilir.

     

    Yani diyeceğim şu ki, hem lafı söyleyip, hem de, yok ya ben dil açısından şey etmiştim denemez. Denmemeli.

     

    Yazar durumu sadece dil kökenli ele almış iskenderun, kayserinin, bolunun ve sair yerlerin isim kökenlerini belirtmiştir.. Ve İstanbul için de ayrı bir paragrafa yer vermiştir.. "İstanbul, Konstantinopolis'ten daha kadim Yunanca bir isim. Farklı yazılışları ve söylenişleri var. Stampoli en aslına uygun olanı. İstanbul "şehirli", "şehre ait", "şehre doğru" anlamına gelen Yunanca kelimenin Ermeni ağzıyla söylenişi. Biz bu güzel şehre İstanbul demeyi Ermenilerin "Esdanbol"undan almışız." Ancak durumu bu kadar geniş ve basit bir şekilde -aslında yazarın amacı konstantinpolis diyerek amacı buradan bir nevi megalo idea'ya kadar getirebilmek ardından Fatih Sultan Mehmed'i ve Ayasofyayı saf dışı bırakmaktır, yalnızca bu olsa iyi sonrasında tüm Türk tarihini reddetme çabaları artabilir (pehh)- tarzında ele almak yazının nirengi noktasını oluşturan "Türkçe bu topraklarda sadece bin yıldır var. Ama Anadolu, dünyanın bilinen en eski medeniyetlerinin beşiği." tümcesinden birşey anlamadığımızı ortaya koyar...

     

    Konu yer ve bölge isimlerinin kökeni ve bu çerçevede Devletin belli isimleri keyfi olaraktan değiştirmesi.. Bakınız ecdadımız fethettiği yerlerin isimlerini değiştirmemiş, tam tersine korumuştur ancak bir farkla Osmanlıca söylemini kolaylaştırarak.. Örneğin baba tarafı dedemin geldiği yer olan Makedonya-Ofçabolu'dur.. Bu isim makedonca ovce polje(kuzular ovası demektir) adından gelmekte.. Ecdad sadece okunuşunu türkçeleştirmiştir, bunun pek çok örneğini görebiliriz-bolu, safranbolu, hayrabolu, gelibolu-.. Bu örnekleri Rumeli'de sayfalarca yazabiliriz..

     

    Ayrıca Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethinden sonra yakın tarihimize kadar şimdi ki İstanbul isminin yerine Konstantiniyye diye kullanılmış olduğu fermanlarla, belgelerle sabittir..;

    "Tarih: 16/B /1321 (Hicrî) Dosya No:741 Gömlek No:35 Fon Kodu: MF.MKT.

    Ahmed Muhtar Paşa'nın Feth-i Celil-i Konstantiniyye adlı kitabını Sırpça'ya çevirmek için yardım isteyen Maarif Nezareti Tercümanı Aleksi Popoviç'e bütçenin yetersizliği nedeniyle nakit yardımda bulunulamayacağı.

    -devletarsivleri.gov.tr-"

     

    Sonuç olarak yazıyı, yazarın da üstünde durduğu "Türkçe adına" yani filolojik manada tetkik etmek gerektiğini üstüne basa basa ifade etmeliyim..


  5. Bayramsa Bayramınız Mübarek Olsun..

     

    hiçe Sayiliyor bak Din-i Islam

    kan Gölüne döndü bak Afganistan

    bayrammi Olurmuş Gözyaşlarindan

    Bayramsa Bayraminiz Mübarek Olsun

     

    onulmaz Yaralar Merhem Beklerken

    ayasofya Mahkum Feryad Ederken

    kudüs Boynu Bükük Masum Bakarken

    bayramsa Bayraminiz Mübarek Olsun

     

    derdim Anlatmaya Yetmiyor Lisan

    esaret Altinda Köle Müslüman

    bak Bülbüller Suskun Bahçe Perişan

    bayramsa Bayraminiz Mübarek Olsun

     

    gurbete Gelmişiz Vatandan Irak

    islam Unutulmuş Yuvalar Harab

    bize Gerçek Bayram Nasib Et Yarab

    bayramsa Bayraminiz Mübarek Olsun

     

    (Diriliş Muştusu-Marşlar)


  6. Diğer isimler hakkında tarihi ve dil bilgisi yönünden bir bilgim yok, ama yukarıda alıntı yaptığım fikir bana ters. İstanbul isminin Konstantinopolis olması, geçmişten beri düşmanımız olan ve her fırsatta Avrupa'nın şımarık çocuğu modunda bize saldıran Yunanistan'ı çok mutlu eder. Yazar, fazla duygusal girmiş, yani tabiri caizse, biraz fazla sallamış, gaza gelmiş. Tabi ki, güncel konulardan bahsetmek istemiş ama, fazla açılmış.

     

    Yazar yazısının bütünününde de ifade ettiği üzere bu isim münakaşasını sadece "dil" açısından irdelemekte ve bunu "Türkçe adına" parantezini açarak sair mülahazalar dışında ele almıştır.. Bundan ötürü yazarın düşüncelerini kanaatimce lafzi manada teşrih masasına yatırmalıyız..


  7. Bu nükteyi anlayamayan ve Çanakkale şehitlerini Bedr kadrosiyle bir tutan, İslam şairi farzettikleri zata acımak lazımdır.."

     

    Konu ile ilgili linkler için teşekkürler..

    Lakin Üstadın -Acımak- gibi bir fiili zat-ı muhtereme kullanması garibime gitmedi değil.. Daha uygun bir dille kendince yanlış olduğu belirtilen konu ifade edilebilirdi.. Neyse Selametle..


  8. Üstadın İhtilal kitabının Resuller ve Nebiler Boyunca adlı bölümünde İslam İnkılabının oluşumu anlatılmakta.. Bedr Savaşının anlatıldığı 42. sahifede şöyle bir bölüm var..;

     

    "Bedr, İslam aksiyonunun ilk vucuda geliş hareketi olarak o kadar kıymetlidir ki, insanlığın Allah uğrunda Adem Peygamberden başlayarak İsa Peygamberin gökten inişine kadar yaptığı ve yapacağı bütün mukaddesat savaş ve şahlanmaları inbiklerden geçirilip de özü ve ruhu alınsa, herhangi bir Bedr gazisinin çarığına denk tutulamaz. Bu nükteyi anlayamayan ve Çanakkale şehitlerini Bedr kadrosiyle bir tutan, İslam şairi farzettikleri zata acımak lazımdır.."

     

    Acaba üstadın İstiklal şairi Mehmet Akif ile ilgili bizim bilemediğimiz ancak kendisinin bildiği bir durum mu söz konusu? Merhum Mehmet Akif'in İslam'ın dışında yazmış olduğu şiir alanı mı mevcuttur? Merhum Mehmet Akif'i İslam şairi demeyerek sadece İstiklal Marşını yazdı diye İstiklal Şairi mi diye adlandırmalıyız yahut nasıl anmalıyız? Merhum Mehmet Akif'in "Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi" dizesini yazarak Çanakkale şehitlerini İslami manada (ki Çanakkale savaşı bir nevi İslam adına yapılmıştır) ulvileştirme çabası acınma hisleriyle karşılanmasını mı gerektirirdi..?

     

    Üstadın hem bu dize ile ilgili kanaatı hemde genel olarak Mehmet Akif ile ilgili görüşleri nelerdir..

    İlgili kardeşler bilgilendirir ise memnun kalırım..

    Selametle..


  9. "Amerikan politikasını korumakla mükellefiz... Amerikan siyasetini tutmak biricik yol... Amerika'dan nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz olmalı. Yoksa bir Amerikan bahriyelisinin iki yana açık bacakları arasında mütalaa ettiği kadından ileri geçemeyiz. Dış siyasetimizde Amerikan siyaseti ve iç bünyemizde Amerikanizm politikasını kendimize tecezzi etmez (birbirinden ayrılmaz) bir siyaset vahidine (tekliğine) göre ayarlamakta büyük ve her işe hâkim bir mânâ gizlidir."Atatürkçü çizgiden sapıp Amerika'dan "nazlı bir sevgili muamelesi" görmemize razı olmasaydı; Nurcular, Nak-şibendiler ve tüm siyasal İslamcılar, Necip Fazıl Kısakürek'i bu kadar benimser ve öve öve göklere çıkarırlar mıydı acaba?''

     

    Arkadaşlar cümleten selamün alejküm..

    Aranıza yeni katıldım..inşallah hep birlikte olucağız bundan sonra..

    Bu konuda sizlerden bir istirhamım olucak..

    Ben Üstadın böyle bir demeç verdiğini katiyyen sanmıyorum..

    Yazı şu aralar elime geçti.. yazının gerçeklik payı varmıdır..??

    eğer yoksa sizce amaç nedir..

×
×
  • Create New...