Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Muvazene

Üstad'ın Romanı

Recommended Posts

Ergun Göze anlatıyor:

 

Çok başka bir şey düşünüyordum: Üstada bir roman yazdırmak. Üstadı yıllardan beri bu yola teşvik ediyordum. İlk tecrübesine başladı ve bana okudu. Peyami Safa ile bir mükâlemeydi başlangıç. Sonra bu başlangıcı değiştirdi. Fakat yazılan eser bir roman değil otobiyografi oldu. İsmi de "Babıâli." Bu nevi şahsına münhasır Otobiyografi, Babıâli hakkında yazılmış en esaslı kitaplardan birisidir.

Fakat Üstad bir de roman yazmalıydı. 'Üstadım sen yaz. Tercüman'da bastırılmasını bana bırak.' dedim. Üstad yazdı. Kemal Beyle ben görüştüm. Dedim ki. "Katiyyen para verme, zevcesi Neslihan Hanımın üzerine bir kat yaptır da Üstad ahir ömründe rahat etsin." Kemal Bey, İyi olur deyince durumu Üstad'a ilettim ve rica ettim. Üstad lütfen sakin dur. sabırla bekle, iş hâlledilecek. Telif ücreti bir kattır.' Çünkü biliyordum. Tercümandaki iç muhalefet derhal harekete geçecekti. Aslında Nazlı Ilıcak da Üsladın Türkçesine -anlamasa bile- meftun olduğunu söylüyordu. Hatta yeni aldıkları ve sonra iki defa sattıkları ve başlarına bela olan yalıya yaptırdıkları Türk hamamının duvarları için su hakkındaki mısraları ona yazdırmışlardı.

 

Roman basılacaktı. Mesele Üstad'ı cereyandan uzaklaştırmak ve Kemal'i daha yaklaştırmaktı. Bunu yapmaya çalışıyordum ve içten içe Kemal'i aksi yöne İttiklerini hissediyordum. Sonra öğrendim ki Üstad boyuna telefon ediyormuş, kat hangi semtte olacak, kaç metre kare olacak diye.

 

Ramazan da yaklaşıyordu. Bir gün meseleyi hâlletmek için ramazan sayfasını da görüştürüp neticeye bağlamak üzere, Üstad'ı arabamla aldım ve Kemal Bey'e götürdüm. Üstad bir ramazan sayfası maketi hazırlamıştı ve orada açıkladı. Kemal de ben de donduk kaldık. On yedi köşe açmıştı. On altısını kendisine, bana da bir tane ayırmıştı. Başka hiç kimseye yer yoktu. Kemal Bey dayanamadı. 'Üstad bu böyle olamaz. Seninle çalışacak adam bile bulamam bu gazetede.' Üstad'a her şey söylenemiyordu. Bir önceki ramazan sayfasına, sayfanın nokta virgülüne kadar kendi kontrol altında hazırlandığını bildiren notu bile iyi karşılanmamıştı.

Velhasıl anlaşamadılar. Bense üzülmüştüm benim için de bir köşe ayırmasına. Sanki ramazan sayfasına ikimiz el koyuyor gibi olmuştuk.

 

Üstad bu sefer telefon etmiş Kemal Beye. Romanın ve ramazan sayfasının ne olduğunu sormuş. Ardından sinirlenerek. 'Ramazan sayfasını ben yapmazsam romanı da tefrika etmeyin, deyivermiş. O zamana kadar zâten doldurulmuş olan Kemal Bey de bu durumu canına minnet bilerek pekâlâ demiş, işi kapatmış. İşin kötüsü, sonradan pişman olan Üstad özür dilemeye kalkmış. Kurtulduğuna sevinen Kemal Bey de ramazan sayfasını. 'Bu işi sen geciktirdin, hu hâle gelirdin, sen temizle. Ramazan sayfasını da sen yap' diyerek üzerime yıktı. Bunun üzerine, Üstad kendisini Cağaloğlu'ndaki ofisinde ziyaretine gittiğim bir gün, Kemal Bey'le kendisinin anısını benim bozduğumu telmih eden bir cümle sarf edince artık dayanamadım. 'Bu kadarına müsaade edemem Üstad' dedim ve hemence yanından ayrıldım. Nereden ve ne niyetle başlamış nasıl anlaşılmıştık... 1945'te okuyucu-yazar, 1952'de ru beru ru dostluk, sonra avukat-müvekkil ve dâima can dost kalarak devanı eden ilişkimiz bir anda bitmiş oldu. Düşünürüm de acaba bu kadar ters, insafsız ve anlayışsız bir tavra da dayanmalı mıydım? Vefatında da, sonra da hep, keşke dayansaymışım dediğim olmuştur. İyi ki mahşer günü var. Yani her şeyin onaya çıktığı gün... Ondan hesap sormak için değil, gerçeklerin aydınlanması için.

 

Bu arada üç beş defa Kemal Bey'e, yahu sen bu Üstad'a bir şey mi söyledin Kemal Bey diye sıkıştırdıysam da renk vermedi. Ama kim ne söylerse söylesin, Üstad beni bilmeliydi. En azından yüzüne karşı her şeyi söyleyebilen bir insan olduğumu kerrat ile görmüştü. Arkasından ramazan sayfasını benim yapışım muhakkak ki onu daha da tahrik etti.

Vefatından sonra bir şey beni çok memnun etti. Kitapları hayatındakinden daha çok sattı ve ailesini gül gibi geçindirdi. Bu konuda önce büyük oğlu Mehmet ve sonra torunu Emrah da gerekli gayret ve ihtimamı gösterdiler. Bu noktada, ölümün rolünü de düşündüm. Ortadan kalkan fizikî varlık, kalkmayan diğer fizikî varlıkların bazı rahatsızlıklarını telafi ediyor galiba.

 

Eskilerde, çok muztar kaldığı bir gün rica etmişti de beraber beş altı yayınevini gezmiştik. Bu gün 1470 tane yayınevi var ama o gün o kadardı ve meselâ iki bin lira alacağı bir kitap için telif ücreti olarak beş yüze, dört yüze kadar inmiş fakat hiç bir şey satamadan dönmüştük. Çok üzülmüştüm. Benim de O gün imkânım yoktu. Ayrılırken minnettar teşekkürünü hep hatırlarım.

 

(Ergun Göze - Yaşasın Hatıralar - Sh. 91-92)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...