Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
mukarrabin

Atom Bombası Gibi Bir İnsan...

Recommended Posts

Merhum M. Esad Çoşan (k.s.) Hocaefendi'nin müslüman için kıymet ifade eden şahsiyetler adına, onları gerçek mânâda tanı(t)mak ve anla(t)mak için tertip edilmiş çeşitli programlardaki yazılarından ve konuşmalarından derlenmiş "Tarihî ve Tasavvufî Şahsiyetler" isimli eserin Üstâd Necip Fazıl ile ilgili olan bölümü:

 

Necip Fazıl Kısakürek

 

Bir hadîs-i şerifte; İnna'llâhe cemîlün yuhibbu'l-cemâl.

"Allahu Teâlâ hazretleri güzeldir; mutlak güzel, hiç bir güzelle mukayese edilemeyecek güzel, her güzelliği yaratan güzel. Güzelliği sever." buyuruluyor. O'nun mü'min kulları olan biz de güzeli, güzelliği seviyoruz. Ahmet Haşim'in bir şiir beni çok duygulandırır; muhatabına;

Ne sen,

Ne ben,

Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ,

Ne de âlâm-ı fikre bir mersa,

Olan bu maî deniz

Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz. diyor.

Melâli bilen, aşkı bilen, sevgiyi, lirizmi, heyecanı bilen, gönlü diri, gönlü çarpan nesle âşinâyız, onu seviyoruz.

Üstad rahmetullâhi aleyh de bütün gayretini ona tevcih etti. Mü'minin bütün işi aşktandır, sevgidendir. Hatta şair diyor ki:

Kad bedâ bi'l-aşki fi'l-ekvâni küllü mâ bedâ

"Kainâtta ne varsa aşktan oldu."

Küntü kenzen mahfiyyen hadisine işaret ediyor. "Gizli bir hazineydim, bilinmeyi sevdim, dilendim, murad ettim, istedim, mahlukâtı onun için yarattım." Her şey o sevgi, o istek ve o muhabbettendir. Mü'minin cihadı bile aşktandır; hakikat aşkından, Allah aşkından, doğruluk aşkından, zulme nefretinden, adalete aşkındandır. Onun için aşkı, dünya üzerindeki halklar içerisinde müslümandan, mü'minden başkası tam bilemez. Mü'min-i kâmilden başkası künhüne varıp tam anlayamaz.

Edebiyat Fakültesi'nde bir profesörümüz vardı. Beynelmilel şöhrete haiz meşhur bir kişiydi. "Ben de hocam gibi Şâfiî mezhebindenim." dediğini ağzından duymuştum. Almandı ama Oskar Rascher ile beraber İsmail Saip Sencer Hoca'ya diz çökmüş, talebelik etmiş. Hoca rahmetullâhi aleyh de salâbet-i dîniye sahibi, "Ben mü'min olmayana ilim vermem." dediği için onlar da imana gelmişler; birisi Osman adını almış. Bizim profesör de; "Ben de Şâfiî mezhebindenim." derdi. Kalbini Allah bilir. Derste, Ni'met-i İslâm kitabının yazarı rahmetli Mehmed Zihni Efendi'nin bir eserinin adı geçtiğinde; "Ben bu şahsa âşığım, çok derin bir alim, eserleri çok nefis, son derece mükemmel." dedi ve bize bir tenkit yöneltti: "Siz kendi yetiştirdiğiniz kıymetleri tanımıyorsunuz, bilmiyorsunuz, kadrini layıkıyla takdir edemiyorsunuz." dedi.

Geçen gün milletvekilliği ve bakanlık yapmış muhterem bir zâtın konferansındaydık. Bir garplının sözünü nakletti. "Türk'ün kıymetini, Türk'ten başka herkes bilir." demiş. Tabii onun demek istediği müslüman. Balkanlar'da; "Sen hangi dindensin?" diye, sordukları zaman, "Elhamdülillah Türküm!" derlermiş. Müslümanın mânasına; her halde o Batılı da öyle dedi.

Kur'ân-ı Kerîm yarışması için Libya'ya gitmiştim. 45 kadar ülkenin delegesiyle toplantılarda bulunmuş, müzeleri gezmiştik. Müzeler dedelerimizin eserleriyle doluydu. Hepsi dönüp bize bakıyor ve "Bunlar sizin eserleriniz" diyorlardı. Lübnanlı bir alimin oğlu muhterem bir zât; "İslâm'a en güzel hizmeti ecdadınız yaptı, yine en güzel hizmeti sizden bekliyoruz." demişti.

Bedee'l-İslâmu garîben sümme ye'ûdu garîben kemâ bedee fe tûbâ li'l-gurabâ hadîs-i şerifini merhum âlim babasının öyle açıkladığı anlatmıştı.

İslâm, Kur'ân-ı Kerîm'in ilk indiği Mekke'de değil de, oranın zalimleri Hz. Peygamber'i oradan çıkarttığı için gurbette gelişmiş, gurbette kuvvetlenmiş. Gurbetten, muhitten merkezi zapteylemiş. Onun için "Bu asırda da İslâm'a hizmeti sizden bekliyoruz." diye iltifat eylemişti.

Necip Fazıl da böyle bir oluşumu gerçekleştirecek kadroyu yetiştirmeye çalışan mimar ve sanatkârlardan birisidir. Büyük insanların hayatlarında, büyük değişiklikler oluveriyor. Allah'ın büyük bir lütfu.

Belh padişahı İbrahim b. Edhem tacı tahtı bırakıveriyor. Hazineleri elinin tersiyle itiveriyor. Kaftanları sırtından çıkartıp çobanın abasına bürünüveriyor. Diyarını terk ediveriyor. İmam Gazalî altından dokunmuş cübbesini, haşmetli kavuğunu bırakıp tenhalara kaçıyor. Hayatın özünü dinin derin mânasını yakalamak için iç âlemine dönüyor. Halvetleri, uzletleri ihtiyar ediyor. Büyük alimler, zahir ilimlerde çok büyük şöhretler kazanmış iken, susuzluklarını kandırmayan kaynaklardan;

Ballar balını buldum kovanım yağma olsun.

neşesiyle hiç susatmayacak pınarları bulmak için bayrak şairi Arif Nihat Asya merhumun;

İçsen bu sudan, bir daha, dostum; susamazsın...

Bir hâl gelir... ağlayamazsın, susamazsın!

dediği gibi, büyük değişiklikler gösteriyorlar.

Nurettin Topçu, Fransa'da felsefe doktorası yapıp üniversitede doçent olduktan sonra, aziz hocamız Abdülaziz Bekkine rahmetullâhi aleyh'i görünceye kadar ruhunda sükun bulamıyor. Onu bulduğu zaman, seher vakitlerine kadar sohbet edip de kapıdan dışarıya çıktığında, yanındaki arkadaşına; "Acaba tekrar dönsek ayıp olur mu?" diyor. Akşamdan seher vaktine kadar sohbet etmişler, hocasına doyamamış, dışarı çıktıktan sonra böyle diyor.

Bendeniz kimseyi ezmeden zemzem kuyusuna inmiştim. Boynum bükük, kenardan yürüdüm. Parmaklığın yanına kadar kocaman bir hortumla zemzem suyu motorla çekilip akmakta... Oradaki vazifeli bana da verdi. Hortumu ağzıma dayadım; içtim, içtim, içtim... O kadar içtim ama doymadım da... Utandığım için "Arkamda başka içeçek arkadaşlar da vardır." diye bıraktım. Doyduğumdan değil de... Ama fazla miktarda içtim, oradan gelen su o kadar uzun zaman içilirse nereye gider, bilmiyorum. Fakat merdivenleri çıkarken geriye dönüp, "Acaba dönsem, tekrar içsem ayıp olur mu?" diyordum. Necip Fazıl rahmetullâhi aleyh de öyle bir muazzam değişikliği gösteriyor. Atom bombası gibi bir insan...

"Bu kadar bir cirme bu kadar büyük bir fikir enerjisi nasıl sığdırılmış?"

Allah'ın büyük kudreti. Kelimeleri ne kadar güzel kullanıyor, kafiyeleri ne kadar sağlam buluyor, ne kadar renkli teşbihlerle meramını anlatıyor, önümüzde ne kadar muhteşem sahneler seriveriyor?..

Ruhum kelle şekeri, vehimlerse karınca:

Kömürden kara rengim, onlar beni sarınca.

Hem gözümüzün önüne bir sahne sergiliyor, tariflere sığmaz. Edebî sanatlarını anlamaya, anlatmaya zamanlar yetmez. Kabri nur dolsun, ruhu şâd olsun.

Çalışa çalışa tek başına bir "Necip Fazıl Gençliği" meydana getirdi. Sayısız talebeler yetiştirdi, sayısız kalemler, mütefekkirler, eserler onun teşvikiyle ortaya çıkarıldı. İslâm'ın ümit verici, ümitsizliği yok edici güzel bir yanı var. İslâm'ın gelişmesi ne aritmetik ne de geometrik diziye benziyor. İslâm'ın gelişmesini tarif etmek için benzetme yapmak mümkün değil. Ancak gelişmelerin cinsi içinde bir de İslâmî gelişme cinsi vardır, diye onu öylece koymak lazım. Çünkü çölden bir nur çıkıyor, üç kıtayı, beş kıtayı, asırları kaplıyor. Bir küfür diyarından bir arif, bir kâmil çıkıyor, bir beldenin insanlarını, bir milleti İslâm'a sevk ediyor. Allah'ın nurunu kimse söndürmeyeceği için Allah Teâlâ, Fuzûlî'nin;

Kılıbdur hikmetün küffâr içinden enbiyâ peydâ.

dediği gibi küffar içinden Allah erleri meydana getiriyor, iman neşesini yayıyor ve küfrün kaleleri yıkılıyor. Allah'ın nurunu kimse söndüremiyor. En güzel, en yakın, en müşahhas, en güncel misali tanrı tanımazlığı devlet politikası haline getirmiş olan Rusya.

Yurîdûne liyutfiû nûra'llâhi bi-efvâhihim. Vallâhu mutimmü nûrihî velev kerihe'l-kâfirûn.

Kıyamete kadar daima hakkı tutan, hakkı destekleyen bir mübarek, mümtaz, asil kadro mevcut olacak. Hepinizin, hepimizin o kadro mensuplarından olmasını Rabbim'den dilerim.

"Necip Fazıl'ı böyle değiştiren nedir?"

Tasavvuftur. Tasavvuf Avrupalı'nın, İngiliz'in, İngiliz İmparatorluğu'nun en çok korktuğu, Osmanlı ile mücadelesinde en büyük hedef olarak zikrettiği bir mefhum, bir kavram, bir kültür varlığıdır. Tasavvufa diş geçiremiyorlar. Tasavvufa atom bombası tesir etmiyor. Tasavvufa giyotinler, idam sehpaları son veremiyor. Tasavvufu küfür nizamları bastıramıyor, söndüremiyor. Rusya'daki değişikliği anlatan Rus yazarlar değişikliğin ana sebeblerinden birisinin tasavvuf olduğunu ve o ülkelerde İslâm'ın hâlâ dipdiri, capcanlı kalmasının tasavvuf sayesinde olduğu itiraf ediyorlar.

 

...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ne güzel bir taltif.."Atom bombası"...Çok güldüm..:tek_dis:

O mizahi tavriyle yine mest etmiş Mahmut Esda Coşan Hoca efendi(K.S)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kalem ve fikir...

Ne savaşlar kazandıran iki mefhum...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Evet tasavvuf... Bizde inşAllah tasavvuf yoluyla Allah'a ulaşabiliriz...

Tasavvuf...Aşka açılan kapı...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çalışa çalışa tek başına bir "Necip Fazıl Gençliği" meydana getirdi.

 

Bu cümle bize Üstadın yassıada duruşmalarındaki şu cevabını hatırlattı :

 

- Gençlik sizin aleyhinizde; ne dersiniz?...

 

- Hangi gençlik?... Mahalle aralarında bando mızıka geçerken önünde ve arkasında giden sümüklü kopillere eşit meydan yerlerini doldurucu zamane çocukları mı? Yoksa 32 dişini birbirine gömmüş ve her biri bir köşeye çekilmiş ıstırapla susan, milyonluk, mukaddesatçı Anadolu gençliği mi? Bunlardan hangisi benim aleyhimde, hangisi lehimde söyleyeyim mi?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...