Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Muvazene

Sendeleme

Recommended Posts

SENDELEME

 

Sevdalın şu dağı del dese, koşar, delersin!

İş Allaha geldi mi, gücün yok, sendelersin!

 

(1978)

Share this post


Link to post
Share on other sites

İnsanoğlu, yaratıcısının yapılmasını emrettiği amellerin karşısında nefsinin muhkem bir kale gibi aşılmaz duvarlar ördüğünü ve nefsiyle giriştiği azim mücadelenin bir ayağının da Allah yolunda yapılacak işlere nefsin engel çıkarmak, içten içe vazgeçirmek taktiklerini uyguladığını bu şiirde net olarak görebilir. İşin tezadı şu ki, sevdalısının bir sözüyle dağları delmenin, deryaları kurutmanın, yıldızları tesbih taneleri gibi iplere dizmenin peşinden koşan ve bunları büyük bir zevkle, aşkla, şevkle, iştahla, büyük lezzetler alarak yapan insan (ki almasa böyle işler için parmağını oynatacak gücü kendinde bulamaz) asıl sevdalısı olması gereken yaratıcısının emirleri karşısında güçsüz, halsiz, fersiz, büyülü bir kuvvetin tesiri altına girmişçesine kanatlarını çırpamayan bir duruma düşebilmektedir. Bu tezadın müsebbibi, en çetin işleri yaptıracak kudreti sağlayan aşkın Allaha yöneltilememesi, insanı her dem Allahtan uzaklaştırma gayesinde olan nefse Allah aşkıyla galebe çalan ruh tokadını nakşedememesi olsa gerektir. Bu noktada Üstadın bu şiiri bir o kadar mânidar. Hele de yıllardır süregelen nefs köpürtme, ruh ve iman tahrip etme politikaları neticesinde, en adi nefs dürdüklemeleri ile iptidai bir sevda masalının peşinden koşacak hale gelen nesil, sevdalısı şunun gözünü çıkar, karnını deş, beynini dağla dese hepsini yapacak bir nefs kölesi olmuş, nefsinin esareti altında aklını, vicdanını kullanamayacak duruma düşmüştür. Nefs isimli ejderha, haram ile beslenmektedir ve her haram kalbi karartmakta, kararan kalb yaratıcısından uzaklaşmakta, İslamın emir ve yasaklarına uymakta zorlanmakta, hatta bir zaman sonra nefsine cömert davranan insanoğlu, Rabbinin emirlerine karşı hasis olmakta, iş Allaha geldi mi, gücü kalmamakta, sendelemektedir. Bütün enerjisini nefsinin bitmez tükenmez isteklerine harcayan insanda Rabbi için nasıl güç kalabilir ki...

Yükseldikçe hiçbir mahlûkun o kadar yükselemeyeceği ve alçaldıkça hiçbir mahlûkun o kadar alçalamayacağı insanoğlu, nefsinin peşinden gittiği müddetçe ikinci şıktaki derekeye düşecek, nefsine set çekince de birinci şıktaki payeye erecektir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

İnsan ne nankördür! cahildir,zalimdir... ayetlerde de vurgu yapılan haller...

Ancak bu haller, kuran ile eğitilmemiş insanda daha yoğun şekilde mecvuttur ki

bu hasletlerden tasfiye şarttır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Merhabalar,

evet üstadın lafına lafım yok velâkin aşık olmaktan bir suç gibi bahsedildiği için üzerime alınıp sorma gereği hissettim; Şimdi bir düş düşleyin sizden başka gören yok gerçek diyebilir misiniz o düşe ? Peki bir de sizinle birlikte aynı şeyi gören bir kişi daha ekleyin o halde gerçek olmaz mı o zaman hayalde ? İnsan hayalini gerçeğe dönüştüren için ne yapmaz ?? Sizi aynadaki aksinizden bile nefret ettiğiniz bir zamanda o dipsiz boşluktan çıakrtan için ne yapmaz ? Dağları del dese delmek nefse köle olmak mıdır ? Yoksa faniyi sevmek mi nefse köle olmaktır ? Birde öyle olduğunuzu düşündüğümden değil sadece kendinizi sorgulamanız için soruyorum;böylesine seveni nefis kölesi olarak görmek o arayıpta bulamadığınız aşktan kaçmak,kendinizi avutmak için onu karalamak,aşağılamak olmasın sakın ?

 

Ben o aşkı bulamadım,öyle birisi yok anladım.İçimdeki o boşluk neyin nesi hep muamma kalacak gibi ama beni bu karanlık dünyadan çıkartıp güneşi gösterebilecek biri için değil tek bir dağı sıra dağları bile delerim yok ama sözünüz aşkı bulmuş fakat Allah'ını unutmuşlaraysa eğer aşık sarhoş değil midir ? Peki sarhoşluk haram değil midir ? Ve son soru ;Bizi aşık eden kimdir ??? And olsun ki aşık olmamak bütünüyle insanın elinde olan bişey olsaydı ben asla aşık olmazdım kırılıp kırılıp hala yok olamayan bu kalbe bir masalı daha gerçek sandırmazdım...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aşk denilen şey kardeşim aslında ateşe karşı ateşten kalkan , kendini o kalkanın ateşiyle yakacaksın ki daha büyük ateşe yanmayasın... Seni aldatıcı sahte ateşleri gerçek sanıp ( sinek , kelebek vb. haşerelerin ampule saldırması gibi) sarılmak sadece seni avutur... Ötesi olmaz uzun uzun yazmayacağım kardeşim mecazi aşkın tek bir amacı olabilir... Bir süre şu dünyada oyalanmak için ve o oyalanmanın boşluğunu anlayıp gerçek aşka yönelmektir... Aslına bakarsan insanın Allaha aşık olması... Haddi aşmaktır... Karınca dağa aşık olsa dağla denk olur mu ? yada öyle bir hakkı olabilir mi ? Gelgelelim aşığa bağdat sorulmaz... O artık kendisini , aklını , aklının verasını , onunda verasını herşeyin verasını unutmuştur... Akıl yoksa sorumlulukta yoktur... (karmaşık ruh halimi yazıya yansıttığımdan dolayı özür dilerim)saygılarımla...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Merhaba,

Aşık olmaktan, aşktan bir suç gibi bahsedilmiyor bu dairede. Mecazi aşk için her şeyi yapan, varını yoğunu tüketen insanoğlunun, hakiki aşkın maşuku olan Allahü teala'nın kendisinden istediklerini bir mecazi aşkın müsebbibi olan sevgilinin isteklerini anında, büyük bir iştiyakla yaptığı gibi yapmaması tenkid ediliyor. İnsan evladının aşık olmasında bir beis yok, iş süfliyete, harama, nefsaniyete dökülmüyorsa mecazi aşkın insan ruhunu pişiren, hakiki aşka kıvam bulduran bir cephesi de vardır. Lakin hakiki aşkın yanında mecazi aşk, pırlantanın yanındaki cam parçaları gibi. Mecazi sevdalısı için dağları delen insanoğlunun, hakiki sevgilisi için neleri ve neleri yapması gerekir. İş Allah'a geldi mi sendeliyorsa insan, onu sendeleten âmilin ne olduğunu da tahkik etmek iktiza eder.

Günümüzde mecazi aşk maatteessüf süfli bir derekeye düşürülmüştür, ana sebebi de insanı Allahtan, maneviyattan uzaklaştırma politikasıdır. Bu politika içinde yetişen ve ruh dünyası süfli bir ortamda şekillenen insanın mecazi aşkı da süfli bir hal alıyor. Nerede yüzyıllar öncesinin maneviyat dolu ruhuyla mecazi aşkı yaşayan Mecnunları, Keremleri, Ferhatları, nerede günümüzün materyalist zihniyetli maverai ürpertilerinden yoksun şehvetini aşk zanneden zavallı genci. Yukarıdaki yazımda işin bu boyutunu eleştirdim.

 

'Dağları del dese delmek nefse köle olmak mıdır ? Yoksa faniyi sevmek mi nefse köle olmaktır ?'

diye sormuşsunuz. Allahu teala'nın emirlerine karşı gelmenin olduğu yerde nefse kölelikten söz edilebilir. Nefs ki, Allah'ın düşmanıdır, insanı O'nun çizdiği daireden çıkarmanın peşindedir. Eğer ki insan mecazi aşkı uğruna İslam dairesinin dışına çıkıyorsa, orada nefse kölelik vardır.

 

'Birde öyle olduğunuzu düşündüğümden değil sadece kendinizi sorgulamanız için soruyorum;böylesine seveni nefis kölesi olarak görmek o arayıpta bulamadığınız aşktan kaçmak,kendinizi avutmak için onu karalamak,aşağılamak olmasın sakın ?'

Ne türlü bir davranışın nefse kölelik olduğunu tebarüz ettirdiğim için bu sualin cevabı da kendiliğinden ortaya çıkıyor. Mecazi aşkın karalanacak, aşağılanacak bir tarafı yoktur, velev ki insanı Rabbi'nin emirlerine karşı gelmeye sürüklemesin.

 

'ama sözünüz aşkı bulmuş fakat Allah'ını unutmuşlaraysa eğer aşık sarhoş değil midir ?'

Bu cümlenin manasında bir çelişki var. Hakiki manada mecazi aşkı bulan asla Allahı unutamaz. Allahı unutturan bir şey mecazi zaviyeden bile olsa aşk olamaz. İşte Allahı unutturan şeydir ki nefsin ta kendisidir, Allahı unutmak, nefse köle olmanın emaresidir. İnsana Allahı unutturan bir şeyin sarhoşluğunda nefsin payı büyüktür. Böyle süfli bir sarhoşluğun, Allah aşkından kaynaklanan ulvi sarhoşluk ile kıyaslaması bile yapılamaz. İçki içmenin getirdiği sarhoşluk ile, mecazi ya da hakiki aşktan kaynaklanan ruhi sarhoşluğu da birbiriyle eş tutamayız.

 

Sizin aşkı bulamamanız, aşkın olmadığı manâsına gelmiyor. Bir insan, ben aradım ama dünyada Paris diye bir yeri bulamadım diyorsa, oraya giden yollardan geçmediği, elinde oraya ulaştıracak harita olmadığı, onu oraya vasledecek rehberin eteğine yapışmadığı içindir.

Share this post


Link to post
Share on other sites
İnsanoğlu, yaratıcısının yapılmasını emrettiği amellerin karşısında nefsinin muhkem bir kale gibi aşılmaz duvarlar ördüğünü ve nefsiyle giriştiği azim mücadelenin bir ayağının da Allah yolunda yapılacak işlere nefsin engel çıkarmak, içten içe vazgeçirmek taktiklerini uyguladığını bu şiirde net olarak görebilir. İşin tezadı şu ki, sevdalısının bir sözüyle dağları delmenin, deryaları kurutmanın, yıldızları tesbih taneleri gibi iplere dizmenin peşinden koşan ve bunları büyük bir zevkle, aşkla, şevkle, iştahla, büyük lezzetler alarak yapan insan (ki almasa böyle işler için parmağını oynatacak gücü kendinde bulamaz) asıl sevdalısı olması gereken yaratıcısının emirleri karşısında güçsüz, halsiz, fersiz, büyülü bir kuvvetin tesiri altına girmişçesine kanatlarını çırpamayan bir duruma düşebilmektedir. Bu tezadın müsebbibi, en çetin işleri yaptıracak kudreti sağlayan aşkın Allaha yöneltilememesi, insanı her dem Allahtan uzaklaştırma gayesinde olan nefse Allah aşkıyla galebe çalan ruh tokadını nakşedememesi olsa gerektir. Bu noktada Üstadın bu şiiri bir o kadar mânidar. Hele de yıllardır süregelen nefs köpürtme, ruh ve iman tahrip etme politikaları neticesinde, en adi nefs dürdüklemeleri ile iptidai bir sevda masalının peşinden koşacak hale gelen nesil, sevdalısı şunun gözünü çıkar, karnını deş, beynini dağla dese hepsini yapacak bir nefs kölesi olmuş, nefsinin esareti altında aklını, vicdanını kullanamayacak duruma düşmüştür. Nefs isimli ejderha, haram ile beslenmektedir ve her haram kalbi karartmakta, kararan kalb yaratıcısından uzaklaşmakta, İslam’ın emir ve yasaklarına uymakta zorlanmakta, hatta bir zaman sonra nefsine cömert davranan insanoğlu, Rabbinin emirlerine karşı hasis olmakta, iş Allaha geldi mi, gücü kalmamakta, sendelemektedir. Bütün enerjisini nefsinin bitmez tükenmez isteklerine harcayan insanda Rabbi için nasıl güç kalabilir ki...

Yükseldikçe hiçbir mahlûkun o kadar yükselemeyeceği ve alçaldıkça hiçbir mahlûkun o kadar alçalamayacağı insanoğlu, nefsinin peşinden gittiği müddetçe ikinci şıktaki derekeye düşecek, nefsine set çekince de birinci şıktaki payeye erecektir.

 

Allah razı olsun...

Share this post


Link to post
Share on other sites

cevabınız için teşekkürler şimdi aklıma tek takılan şey;Bir kalbe iki aşk sığar mı ? Efendimize bile nasıl olsa hepsini aynı sevemezsin en azından eşit davran,belli etme gibi bir emir buyrulmuştu..Şimdi gerçek aşk dediğinize tutulan birisi neticede yine O'nun emriyle yaşmaya devam edip kendisinden mahrum kalacağı için O'nu özlemekle deliler gibi,geçirmeyecek mi günlerini ??Bu işin ucunda da diğer aşktaki gibi özlem,hasret ve göz yaşı yok mu ? Ağlatmayan bir aşk yok mu ?

Share this post


Link to post
Share on other sites
Ağlatmayan bir aşk yok mu ?

 

Aşkın panzehiri yara kavuşmakla oluşur ancak.Kavuşulmadığı müddetçe ağlatmayan aşk yoktur.Zaten O'na aşık olmakla şereflenmek ancak yine O'nun lutfü ve ihsanıyla olur.Acizane düşüncem...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...