Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
NFK-Fan

İç Dökmek Mi?

Recommended Posts

Yazıp yazıp siliyorum. Cile54 demiş ki "ne yazarsan yaz!" başlıklı konusunun açıklamasında, "sen de içini dök"... Kolay mı? İç dökmek... İçi dışarı aktarmak, kendini ifşa etmek, sırları gizlilik statüsünden çıkarmak, yani yok etmek. İç dökmeyi engelleyen o kadar çok şey var ki... Başta içini boşaltacak olan öznenin kendisi. Hiç, bir istiridyenin kendi isteğiyle incisini dışarı kustuğu görülmüş müdür? Veya bir ineğin iştiyakıyla pisliğinin kaynağı bağırsaklarını vücudundan çıkardığı?..

 

Kendini aştın diyelim. Cüz'î irade gereği insanın en büyük frenleyicisini, yani kendini pasifize ettiğini varsayalım... Peki ya dıştaki setler? Çoğu ilk frenleyicilerin rahatı için ortaya çıkarılmış, ilk frenlerin topluluğu tarafından üretilmiş setler yani... Bir evi yabani hayvanlardan korumak amacıyla beraberce çitler inşa edip kendileri de çitlerin arasında kalakalan ve fakat bu yolla güvenliğini temin etmiş bulunan, psikolojik ve fiziki rahatlığını hazırlamış bir canlı topluluğu insanoğlu... Yapması gereken de bu değil mi? Aksi takdirde yaşayabilir mi ki!..

 

Aslında toplumsal frenler de bireyseldir. Toplumun hoşlanmayacağı veya failine, kendi içinde, gizli de olsa bir tepki koyacağı düşüncesiyle hareket etmekten kaçınmak aslında kişinin nefsini müdafasından başka nedir ki? İtibar kaybetmek, aşağılanmak, fiziksel/toplumsal bir tepkiyle karşılaşmak... Bunların hepsi failin nefsini ezer. Dolayısıyla insan bunlardan kaçınır. Sınırlayan yine insanın kendisidir bu bakımdan.

 

"İç dökmeyi engelleyen o kadar çok şey var ki" demişim... Neticede her şekilde iş insanın kendisinde bitiyor olduktan sonra neden başka sebep olsun ki?.. Böyle bir şey işte iç dökmek... İçinizdekini boşalttıkça yerine yenisi türüyor. Bir akış içerisinde devam ve devam... Döktüklerinizin yerini alanlar bazen aynı doğrultuyu koruyor, bazense değişiveriyor...

 

Hep merak etmişimdir, insan uyumazken beyni bomboş olabilir mi diye... Sağlıklı bir insan acaba beynini kullanmadan hiç, bir dakika olsun, vakit geçirebilir mi? Fiziksel birtakım zorunluluklardan bahsetmiyorum, bilişin etkisini sürmediği bir an olup olmadığını soruyorum yalnızca. Mesela insanlar "Dinleniyorum!" derken bile kafasından birşeyler geçirmiyor mudur acaba? Hiç mi düşünmüyordur "dinleniyorum!" dediğini, dinlenmek eylemi içerisinde olduğunu? Veya bir deniz kıyısını, öteleri, uyuma fikrini, o gün yaşadıklarını, acıktığını, maç skorunu; tamamen silebiliyor mudur kafasından, hiç bir şey duymuyor olmanın kulaklarda bıraktığı uğultuyu duymamayı başarabiliyor mudur? Bunu silmek için bir çaba mı harcıyordur yoksa!.. Çaba harcayıp da bunu yapıyorsa beyni yine çalışıyor değil midir? Dünyayla, duyuları kanalıyla irtibatı olduğu sürece insan beynini dondurabilir mi? Gözlerini yumsan bile bir karanlık görüntüsü, kulaklarını tıkasan bir sessizlik sesi, burun deliklerini kapatsan şeffaflığın kokusu, dilini ağzında hiçbir yere dokundurmadan asılı tutsan boşluğun tadı seni yalnız bırakır mı sanıyorsun? Görmeyen, duymayan, tadamayan, koklayamayan ve derisi izole edilmiş bir adamın beynini boş tutma şansı daha fazla olmalı. Ama bu insan için hayat var mıdır? Madde ne ifade eder onun için!.. Peki böyle bir yaratılışta insan maddesiz kalırsa aklını mı kaybeder? Ötelerdeki alem farklı, ötelerin ötesinde ise farklı bir yaratılış var, burası gibi düşünülemez, dolayısıyla Schopenhauer'ı delirten, saptıran şey ancak cahillere tesir eder; ama burada maddeyle irtibatı koparmak insanı ya delirtir, ya erdirir. Ölmeden ölmek denen şeyin de bununla bir bağı olmalı. Marifet öyle yetenekli bir beyne sahip olabilmekte ki, gerektiğinde kendini her türlü etkiden silebilsin ve O'na yönelebilsin. Tefekkürün en derin noktasına varsın, ardından doruklarında gezinsin, hiçkimse, hiçbir şey tesir etmesin ona. Tam anlamıyla yalnızlığa erişebilecek, kalabalıklar arasındaki yalnızlığı da aşıp, bu yalnızlıkta kendisiyle olabilmenin ayrıcalığını tadabilecek bir beyinden, yani ruhla bedenin bağlantısını sağlayan kablodan başka hangi donanımı ister ki insan?..

 

Uzlet gibisi var mıdır? Yalnız başına kalıp daima tefekkürde bulunmak, kafaları çatlatacak, üstadın tabiriyle öz ağızdan kafatasını kusacak kadar düşünmek!.. Fiziki koşulların insanı rahatsız edici tüm yönlerinden soyutlanmış bir mekanda uzun uzun düşünmenin zevkini, kendi isteğiyle tadabilmiş kaç baht sahibi vardır kürre-i arz üzerinde, çok merak ediyorum. Zor, çok zor çünkü. Acaba diyorum, mağara adamları tefekkür bahsinde bizden daha mı şanslıydılar? Bu zevke bizlerden daha çok mu varıyorlardı? Yoksa ellerindeki nimetin kıymetini bilmeyen birer bedbaht mıydı çoğu!..

 

Allah'ın, insanı insan yapan tek ayırt edici temel kabiliyet olarak eşref-i mahlukata bahşettiği tefekkür nimetinin şükrünü, onu meşru dairede kullanmaktan gayri ne şekilde ifa edebiliriz? Ödenir mi bu büyük nimetin karşılığı başka türlü hiç...

 

İç dökmekten bahsederken iç dökmek... İşte yaradan müsade ettiği sürece dolacak olan dökülmüş kısımdan yarım saat içerisinde ayrılanların bir kısmı bunlar. Peki ya diğer kısım?

 

Onlar da döküldü tabii... Ama dışarıya değil... Onlar, içeriye döküldü.

 

NFK-Fan

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...