Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Kureyşi

İki Darbe Arasında

Recommended Posts

12 Eylül sonrasında “öğretmen teğmen” olarak girdiği ordudan 28 Şubat sürecinde “irticacı” diye ihraç edilen ünlü edebiyatçı Prof. Dr. İskender Pala, 15 yıllık subaylık hayatında yaşadıklarını kaleme aldığı “İki Darbe Arasında” isimli kitapta askeri liselere kabuldeki sözlü mülakatta adayların nasıl dindarlık testine tutulduklarını anlatıyor.

KUR'AN MI NUTUK MU?

 

2003'de tamamladığı ama geçtiğimiz günlerde Kapı Yayınları'ndan çıkan kitabında kendisinin de mülakatlara girdiğini anlatan İskender Pala öğrencilere “Bir elinde Kur'an var, diğer elinde Atatürk'ün Nutuk'u. Denize düştün ve tek elle yüzebileceksin, hangisini atarsın?" şeklinde sorular yöneltildiğini bu şekilde dindarlık testinden geçirildiklerine dikkat çekiyor.

 

 

1984 yılındaki mülakatta Çingene, gayrimüslim, Alevi ve Kürt olduğuna kanaat edilen adayların elendiğini daha sonraki yıllarda ise Alevi olanların yerini küçükken Kur’an kursuna gitmiş olan öğrencilerin aldığını belirten Pala, İmam-Hatip okullarından gelenlerin ise kesinlikle elendiğini ama kendilerine başka bir nedenle elenmiş gibi gösterildiğini aktarıyor.

 

Prof. Dr. İskender Pala yine içinde olduğu bir mülakat heyetindeki subayın adayların yarısına ardı ardına; "Söyle bakalım, fosil nedir?", "Haydi kafiyeli olsun, usul nedir?", "Peki gusül nedir?" sorularını yönelttiğini kaydederek bu ilginç testi şöyle yorumluyor;

 

“Aslında mülakatlarda sorulacak sorular için sistemler geliştirilmiş, her şey standart¬lara bağlanmış gibiydi. Öğrenci adayına sorulan sorulardan sonra hakkında kanaat oluşuyor ve mülakatı geçip geçmediği daha kapıdan çıkmadan belli oluyordu. Her mülakat dönemin¬de, pek azı yazılı olmakla birlikte, mülakat heyetlerine bazı uyarılarda bulunulur ve kimlerin okula kabul edileceği söyle¬nirdi. Bu uyarılar Deniz Kuvvetleri’nin bir personel politikası olmaktan öte o dönemde yetkili komutanların bakış açılarına göre düzenlenmiş de olurdu. Zannederim bir okul komutanı da pekâlâ mülakat heyetine sözlü emirler vererek prensipler koyabilirdi. Bu tür uygulamalar, mülakat heyetlerindeki rütbeli kişilerin de kendi standartlarını oluşturmalarına yol açıyordu elbette. Söz gelimi benim bulunduğum heyette bir subay öğrencilerin neredeyse yarısına şu soruları sırasıyla ve hiç değiştirmeden sorardı.

"Söyle bakalım, fosil nedir?"

“…”

"Haydi kafiyeli olsun, usul nedir?"

“…”

"Peki gusül nedir?"

“…”

13-14 yaşında bir öğrenci adayı dersini çalıştığı için fosil'in bilimsel tanımını yapabiliyor, kelime bilgisi olarak da usul'ün "yol, yöntem" olduğunu biliyordu. Ama iş "gusül"e gelince he¬men hepsi afallıyor, kızarıp bozarıyordu. Guslün ne olduğunu bilmeyenler boynunu büküyor, bilenler de böyle bir soruya cevap verip vermemekte tereddüt ediyordu. Sonuçta guslün ne olduğunu bilenler ile bilmeyenler arasındaki tercih size kalmıştı.” (İki Darbe Arasında / s.50-51)

 

YAZ KUR'AN KURSU ELEMESİ

 

Mülakatlarda “Yaz tatilinde ne yapıyorsun?” şeklindeki soruya “Yaz Kur’an kursuna” gittikleri yönünde cevap veren adayların direk olarak elendiklerini aktaran Pala, devletin resmi ideolojisine göre mülakat heyetlerinin de öğrencileri sınıflandırmasına dikkat çekiyor:

 

“Pek çok öğrenci adayı taşradan geliyor, köy ve kasaba ço¬cuğu oluyordu. Hepsi de masum, istikbalini kurtarmaya çalı¬şan zeki çocuklar. "Yaz tatilinde ne yapıyorsun?" sorusuna hepsi dosdoğru cevap veriyor. Ne yaptığını anlatıyor, bu arada yaz Kur’an kursuna gidenler de bunu söylemekte bir beis görmüyorlardı. Anadolu’da o yıllarda gelenek halini almış olan Kur’an kursları iki yıl sonra ideolojik bakış açısıyla değerlendirilmeye ve Kur’an kursuna giden öğrenciler kendilerine asla bildirilmeyen kursa gitme nedeniyle elenmeye başlandılar. Oysa elenen öğrencilerin çoğu sırf adet yerini bulsun, arkadaşlarım gidiyor ben de gideyim diye cami hocalarına yol uğratmış gençlerdi. 

 

Devletin resmi ideolojisine göre mülakat heyetleri de öğrencileri sınıflandırıyorlardı. Daha önce kayıtlarda yer almayan İmam Hatip okullarının adı yazılı olarak askeri okullara alınacak öğrencilerin mezun olduğu okulların dışında bırakılıyor ama ırk ve milliyet isimleri pek anılmıyor. Listelerde yer almıyordu. Belki de yeni yapılanma bunu gerektiriyordu. Ve gelecekte toplum mimarlığına soyunacak olanlar bu yönlendirmeleri yapmaya çok önceden başlamış oluyorlardı.” (İki Darbe Arasında / s.51-52)

 

 

 

Kitapta Öne Çıkan Bölümler

 

İskender Pala Neden Ordudan Atıldı?

- İskender Pala orduda iken, Namaz kılarken bir defa görülmüş Osmanlıca kitap okurken (Kuran zannediliyor) görülmüş. Cenaze namazında saf tutarken görülmüş.

 

Kızını imam hatip lisesine göndermiş

İlhami Erdil Paşa Neden Hiddetlendi?

- Recep Tayyip Erdoğan (İst.Büyükşehir Belediye Başkanı) ile İlhami Erdil (Kuzey Deniz Saha Komutanı) arasında geçen sohbet…

 

Askeri Lokalde Başörtü Tahammülsüzlüğü…

 

- İskender Pala eşi ve çocuklarıyla askeri lokalden eşinin başörtülü oluşu nedeniyle çıkartılıyor. Eşi ve çocukları önünde rencide edilen İskender Pala hukuk mücadelesini kazanamıyor.

 

Deniz Kuvvetleri tarihini arşivleyip bu arşive 50 araştırma kitabı kazandırmış.

 

Ordunun bilime yeterince önem vermediğini ifade ediyor.(Edebiyat doktorası yapmış birini doktor zannedip deniz hastanesine gönderiyorlar)

 

Asker Kitapları Yakıyor…

 

- MEB kitapları orduda yakılıyor.- Atatürkçülük adına kitabı yakan kurumun, Türk Dil Kurumu'nun ve yine onun kurduğu Cumhuriyet'in Milli Eğitim Bakanlığı'nın kitaplarını yakıyordu.-

 

Yakın Tarihimiz Bildiğimiz Dışında mı?

 

- Kardak konusunda araştırma yapması isteniyor. Özel izinle ulaştığı belgelerde aynı zamanda Türkiye'nin yakın tarihinin bildiğimizin dışında bir tarihi olduğunu görüyor.

 

Orduda Etnik ve Dinsel ayrımcılık

 

- İskender Pala kendisinden önce Kürt'lerin, Alevi'lerin ve Çingene'lerin orduya alınmadığını bu etnik ayrımcılığa kendisinden sonra inançlı, namaz kılan insanların da dahil edildiğine dikkat çekiyor.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kitabı okumadım fakat hakkında bilgim vardı.sizin yazdıklarınızla daha çok bilgi edindim.En son sahafa gittiğimde kitabın daha gelmediğini söylemişti.kitabı okuduğumda yorum yapabileceğim inşallah.Dua ile Selametle...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Geçen İlker Başbuğ 'Ben askerime Allah Allah diye talim yaptırıyorum' gibisinden bir açıklama yapmıştı.Ancak söylerken bir an duraksadı,az önce söylediklerime ben de inanmıyorum falan diyecek sandım.Devam etti sonra.Eminim ki o lafları söylerken içinden de 'ne diyorum lan ben' diye de geçmiştir.Değil mi paşam?

 

Türkiye hala İstiklal Harbi'nin bir Halk devrimi mi yoksa burjuvazi devrimi mi olduğunu çözümlemeye çalışırken (Bakınız Toktamış Ateş'e-Emre Kongar'a) Başbuğ'un bu sözlerinden sonra yeni bir tartışma daha çıktı meydana.Bu sefer de askere takmışlar,kemalistlere göre İstiklal Harbi,herbiri birbirinden çağdaş,kültürlü,birikimli askerler tarafından gerçekleştirilmiştir.Ordu moderndi demeye getiriyorlar yani.Neden?

Çünkü o ordunun tertemiz müslüman Anadolu evlatlarından oluştuğunu,ve çoğunun da çiftçi vs olduğunu kabul etmek istemiyorlar.Onlara göre burjuva devrimi olan İstiklal Harbi'nin baş kahramanları da kültür abidesi.Kokteylerden kokteyllere koşan,viskili purolu briç partilerinden çıkmayan bir Mehmetçiğimiz vardı!

Hayalleri bu.Bunu lanse etmeye çalışıyorlar,çünkü o saf-pak namazında niyazında muhafazakar ordumuz onlara göre pek yobazdı.

Zaferleri onlarında zaferleri ama iş kimliğe gelince dur orada!

Orduyu nasıl bozalım derken işe subaylardan başladılar,okulda işi bitirdiler.90 sene sonrasında ordumuzun hali meydanda.Köy enstitülerini açan devlet,orduyu bozmakta zorlanmadı ki.

Ordu profili değiştirildi.Şimdi Ramazan ayında oruç tutan askere,namaz kılan askere nasıl bakıldığı aşikar.Askeri lise mülakatlarında sorulan sorular meydanda.

Yeni çıkan darbe planlarında generallerin halkı nasıl gördükleri,ne yapmak istedikleri meydanda.Şu halde bu halk ordusu ile nasıl barışık olsun.Ordunun çekirdeği yine Anadolu gençleridir lakin o kuleli mezunu kaymak tabakası,harp akademesi mezunu avam sınıfı varya işte onlar ellerinden gelen cehdi sarfedip şu ordunun maneviyatını daha da boşaltalım diye çırpınıyorlar.

Zaten işleri güçleri göbek yapmak olan bu komutan tabakasının 90 yıldır kıbrıs harekatından başka ne iş gördüğünü de merak eder dururum.TSK vardır,olmalıdır lakin bir dış tehdit'den ziyade iç tehdide odaklanmış bir ordudan bu halk korkmasın da napsın paşam?

Sonra da halk orduyu sevmiyor,yıpranıyoruz diyorsun.Darbeleri yapan sizsiniz paşam.Tankların namlularını çek Anadolu'nun üzerinden.Yok irtica falan.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...