Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Kureyşi

Necmettin Erbakan

Recommended Posts

Ali Haydar Efendi hazretleri, Mehmed Zaid Kotku hazretleri ve (sanırım Muhammed Sami hazretleri olacak) bir Allah büyüğünün daha işareti ve teklifi ile Erbakan Hocamız siyasete atılmıştır..

Neden bu başlığı açtığımı inşaallah sorgulamadan okursunuz..

 

Necmeddin Erbakan Hoca'mız Mahmud Efendi Hazretleri'ni bir ziyareti sırasında, Efendi Hazretleri "Buyrun anlatın.. Nİye siyasete girdiniz?" suali üzerine 2 saat kadar; ayet ve hadislerin eşliği içerisinde osmanlı'yı ve cumhuriyeti anlatır.. Neticesini kendisine bağlar..

 

 

Efendi hazretleri ayağa kalkar ve "Bu asrımızın cihat emiridir. Ben biat ediyorum. Bu zata biat etmek farzdır!" der. Evet, şeyhin bile cihat emirine biat etmesi farzdır. Bu nükteye bugün hala daha sağ olan bir çok zat şahitir ki. EFendinin baş halifesi Hasan Efendi hazretleri ve İsmailağa Camii'nin baş imamı da bunlara dahildir.

 

Yine Cübbeli Ahmed Hocamızın, Erbakan Hoca ile harşrolunmak temennisini içeren bir dua ettiğini ve derindne bir amin dediğini biliyoruz..

 

Muteber bir hocaefendi de; Erbakan Hoca, evliyaullahtandır, demiştir. Yine asrın Abdülhamid'i yakıştırmasına da Hocamız nail olmuştur..

 

Allah'a hamd olsun.. Bizi müslüman kıldı, Gavsımıza bağladı, Erbakan Hoca'mızında sevgisini kalbimize yerleştirdi.

..................

 

Bu başlıkta paylaşım yapmak isteyenler, senetleri ile yazarsa sevinirim. "Bence" ile başlayan menfi mülahazalara cevap verilmeyecektir.

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Necmeddin Bey;

 

İslâm'da hak ihtar 3 ise size aziz gaye uğrunda en aşağı 300 kere baş vurmuş olan fikir babanız mevkiindeki bu adama, en son, Adalet Bakanı Müftüoğlu'nun evindeki nihaî toplantıdan sonra takındığınız daimî ve cibillî "boş verme" tavrından, artık bu dâvayı kurtarmak değil, harcama yolunda olduğunuza inanıyor; ve dâvanın gerçek kurtuluşunu, onu yanlış ve kötü temsil edenlerden kurtulmakta buluyorum.

 

Umumî efkâr karşısına çıkmadan bu kısa mektubumu, veda mahiyetinde size göndermeyi fikir namusu gereği bilir ve herşeyi Hakkın takdirine havale ederim.

 

Necip Fazıl Kısakürek

 

 

yazınızı hayretler içerisinde okudum,heyhat ne günlere kaldık...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu mektubun başlattığı on sahifelik bir başlık bulunmaktadır forum dahillerinde. oraya müracaat ediniz...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Senetlerimiz ile ne yazayız efendi? Soru sorabilecek miyim sizin gibi bilgin birisine? Sorabileceksem net cevaplar alabilecek miyim? Zaten soramayacaksam bu başlıkta işim olmaz. O zaman "bencelerim bence" olarak kalmaya devam edecek.

 

Selametle.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Değerli Erbakan Hocamız bu ülkeye çok hizmet yapmış ender insanların en başlarında gelir. ki yalanın kabuğunu çatlatanlardan biride muhterem hocamızdır.

 

Allah (c.c.) hocamızdan razı olsun bizler kendisinden razıyız, umarım kendiside bizden razı olur. tek başına çıkıp küfre karşı onurlu ve vakarlı bir şekilde yol kat etmiş saygıya ve hürmete değerdir hocamız.

 

O gençlik için şu sözleri sarf etmiştir ve bu sözlerin ışığında Milli görüş gençliği yetişmiş ve büyümüştür.

 

PROF. DR. NECMETTİN ERBAKAN HOCA'NIN

GENÇLİĞE HİTABESİ

 

Hayat doğru ile yanlışın, güzel ile çirkinin, faydalı ile zararlının, adaletle zulmün mücadelesinden ibarettir. İslam sadece Müslümanlara değil bütün dünyaya huzur ve barış getirecek değerleri bünyesinde taşımaktadır. Gençler de bu barışın teminatıdır. Barış, kardeşlik, sevgi, adalet ve huzur tüm insanlığın ortak talebidir. Müslüman gençlerin de bu değerleri taşımaları bir zorunluluktur.Taşıdığımız bu sorumlulukların aksine bugün bütün insanlık bir buhranın içindedir. İslam coğrafyası ırkçı emperyalistlerin elinde kan gölü haline çevrilmiştir. Ayrıca işsizlik, açlık, insan hakkı ihlalleri ile dünya gençliği bunalıma sürüklenmektedir. Bunalımdan çıkmanın yolu ancak ve ancak Milli Görüş ile mümkündür.

 

Bizim davamızın esası şefkattir. Gayemiz, tüm insanlığın saadeti için bütün gücümüzle çalışmaktır. İnsanlığın saadeti için çalışmak inancımız gereğidir. Dünyaya yön veren ve tarihe şan veren hareketlerin itici gücü tarih boyunca gençler olmuştur. çelebi Mehmet'leri ve Fatih'leri yetiştiren bu coğrafya bağrından sayısız kahraman çıkartmıştır, yine çıkartacaktır. Bizim hareketimizin motoru gençliktir. Genç, davasının sancağını en yükseğe diken Ulubatlı Hasan'ların yolunda yürüyen insandır. Gençliğini insanlığın kurtuluş davasına adayan Milli Görüş gençliği, dün olduğu gibi, yeni dönemde de büyük şahlanışıyla destanlar yazacak potansiyele sahiptir. Bu bağlamda Milli Görüş genci sağlam bir itikat ve inanca sahip olmalı, iç ve dış temizliğine de dikkat etmelidir. İbadetlerini ihmal etmemeli, ahlak sahibi bir insan olarak kendi nefisini de terbiye ederek bütün insanlığın saadeti için çalışmalıdır.

 

Şunu unutmayalım ki, gerek Selçuklular gerek Osmanlılar bin yıldan beri yeryüzünde hakkı ve adaleti tesis ettiler. Sadece çok büyük devlet adamları, bilim adamları olduğu için değil, aynı zamanda bütün yönleriyle güçlü oldukları için yeryüzündeki bu büyük hizmeti Cenab-ı Allah onlara nasip etmiştir. çünkü Anadolu'muzun her yerinde alimler insanları irşat ediyor gençlerimize örnek oluyorlardı. Bu güzel örnekleri gören gençlerimiz aynı inanç ve imanla yetişiyor, bir Seyit çavuş böyle meydana geliyordu. Tarihimizdeki bütün zaferler silahla değil maddi üstünlükle değil sadece iman, aşk ve azimle kazanılmıştır. Bir ülkenin gücü; tankı, topu, parası değil, imanlı evlatlarıdır. Bunun da temelinin; inançlı, milli ve manevi değerlerine bağlı aileler olduğu unutulmamalıdır.

 

İnanç, her şeyin temelini teşkil eder ve gençler olarak sağlam bir imana sahip olunmalıdır. Kıymetli gençler insanların hayrı ve saadeti için, tüm gücünüzle çalışın. Her nefesin hesabının verileceğini bilerek, hayır yolunda çalışın. ömrünüzün sonuna kadar insanlığa hizmete devam edin.'ÇAY SOHBETLERİNDE VE EDEBİYAT KÜRSÜLERİNDE KAHRAMANLIK SATMAK KOLAY'Ayrıca asıl marifet, yük altında ve hizmet esnasında sadık ve sağlam kalabilmektir. Yoksa çay sohbetlerinde ve edebiyat kürsülerinde kahramanlık satmak kolaydır.

Bu bağlamda, fert fert şu söyleyeceğim sözlere kulak veriniz, Milli Görüş'ü bilmek için, bugünkü olayları bilmek için mutlaka tarihimizi yakinen tanımak mecburiyetindeyiz. İşte bu sebepten dolayıdır ki, Milli Görüş'ün temsil ettiği büyük manadan dolayıdır ki, söyleyeceklerime dikkat ediniz.Kıymetli gençler, herhangi bir kimse Malazgirt'te inanışının şahlanışını yaşamadan, Kosova'da, Niğbolu'da bir kılıç olup parlamadan, Ulubatlı Hasan olup İstanbul'u fethetmeden, Sultan Fatih olup atını denize sürmeden, Kanuni olup şanlı ordularıyla Avrupa'nın içlerine yürümeden, Seyit çavuş olup 250 kiloluk mermiyi “Ya Allah” deyip namluya sürmeden, bir insan Sakarya'nın siperlerine girmeden ve Kıbrıs'ta düşman tahkimatının arasından geçmeden Milli Görüş'ün ne olduğunu anlayamaz.Sizler bu şuura ermiş gençler olarak, insanlığın saadeti için çalışıyorsunuz.

 

Bütün dünyanın sizin bu çalışmalarınıza ne kadar ihtiyacı olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Bu dünyayı inşaallah sizler kurtaracaksınız. çünkü yaşadığımız olayların bir tek ilacı var, yıllardan beri tecrübelerimizle belirttiğimiz gibi bu ilaç da ancak Milli Görüş’tür. Bu davanın motoru olarak gayretli çalışmalarınız inşaallah dünyadaki insanları kurtaracaktır. Hepimiz sevabı da, vebali de olan büyük bir sorumluluğun altındayız.Yıllardır tüm insanlara duyurmaya çalıştığımız evrensel hakikatleri, gönülden gönüle nesiller boyunca taşıyacak olan gençlerimizin, insanlığın beklediği büyük hamleyi en kısa zamanda gerçekleştireceklerine olan inancımız tamdır.Bu münasebetle ülkemizin her köşesinde canla başla çalışan bütün gençlerimizi alınlarından öpüyor, muvaffakiyetler diliyorum. Allah (c.c) hepimizi cennetinde buluştursun.

 

Dünün Milli görüşçüleri bugün ülkenin başında ülke yönetiyorlar Allah (c.c.) onlarında yardımcıları olsun...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir insanın, makam mevki sevdasını, saltanat mantığıyla yoğurunca ne kadar tiksinti verebildiğinin göstergesi, ispatı..

Bu ne koltuk aşkı, iki gözün birden toprağa bakarken, bu nasıl bir gündemden düşmeme iddiası, gayreti,

son iftar basma olayından da görüldüğü gibi,gerçekten koloni halinde gittikleri hacların, umrelerin ailece hakkını veriyorlar,

Çok esaslı müslümanlık kelamı var ya hani, ölüm var demek geliyor içimden, bu dünyaya iftar basacak kadar, oruçlu kişiye Kuran dinlerken orucunu açmak üzereyken küfrettirip ortamı terkettirecek kadar kıymet vermemek lazım ya işin mantığında, karşısına çıkıp bu ülkenin yakasını bırak, ölüm var demek istiyorum..

Söz konusu saldırının muhatabı kim olursa olsun, belli yaşı aşkın, bu ülkeye başbakanlık yapmış birinin, ayağa kalkmaya bile mecali yokken, bu saplantılı alakası korkutuyor...

 

Önemli olan partisini bir çizgide tutmak da değilmiş demekki, derdi çocuklarına , torunlarına bırakacağı bir hükümranlık..

Share this post


Link to post
Share on other sites
Soru sorabilecek miyim sizin gibi bilgin birisine?

 

 

 

 

Evvela üslubumuzu bozmadan konuşmaya gayret göstermemiz gerektiğini hatırlatmalıyım sayın abicim.

 

Çengelli iğne ile boynunuza astığınız künyenizi; gönlünüze de yerleştirebilirseniz; birilerine sataşma hadsizliği sizden sadır olmayacak inşaallah.

 

paylaşıma gelince;

 

Şahsi mülahazalarımızı en son belirttik; uymayabilirsiniz. Ama beş büyük velinin ittifak ettiği bir hususa; tüylerinizi dikenleştirecek kadar hayret etmenize; hayret ettiğimi belirtmeliyim.

 

Biz bu beş büyük velinin keşiflerini -Sezar'in hakkını Sezar'a veriniz düsturu ile- Üstadımızın Erbakan Hoca hakkındaki düşüncesinden üstün tutuyoruz vesselam.

 

Şeyh Ahmed Yasin vardı; Hamas'ın kurucu lideri. Allah O'na rahmet etsin. Felçliydi çocukluğundan beridir. Sadece gözlerini oynatırdı büyük mücahid. O'na da derlermiydi acaba; gözlerin toprağa bakıyor; abdestini dahi kendin alamıyorsun bırak bu işleri diye...

 

Siyasetten anlamam. Hiç bir yerde de lafını etmem. Lakin; efendi hazretlerimizin yaptığını yapmak şuuru ile; her seçimde Hocamız'a biadımızı tazeler döneriz. Başka bir şeyine de karışmam...

 

Bizim davamız o kadar yücedir ki; siyaset ayaklarımızın altında kalır. (efendi hazretlerimiz.)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kureyşi kardeşim, ben size bir soru sormak istiyorum izninizle. Bu meseleyi hakikatan merak ettiğim ve öğrenmek istediğim için soruyorum.

Erbakan hocanın itikadını hep merak etmişimdir, ehl-i sünnet midir, yoksa değil midir diye. Siyasi hayatını kaba hatlarıyla bilsem de, bu hassas konuda herhangi bir bilgim bulunmuyor. Geçenlerde Nurettin Şirin'in bir yazısını okudum. Yazıda geçen bir bölümü buraya iktibas ederek sorumu yöneltmek istiyorum:

 

"Bazı kardeşlerimiz bize, Milli Görüş ve Erbakan hocadan söz ettiğimizde, İmam Hasan El Benna, Şehid Seyyid Kutub, Allame Mevdudi, İmam Humeyni vb. önder şahsiyetleri, İslami hareket liderlerini hatırlatarak, bu önderlerin gösterdiği yol ve istikamet varken, "Milli Görüş" vurgusu yapmanın bir yanılgı olduğunu, "Milli Görüş hareketinin kimlik ve misyonu" ile söz konusu önderlerin ortaya koydukları mücadele yolunun birbiriyle çeliştiğini ifade ederek, bizi sorguluyor, eleştiriyor, bundan da öte, gittiğimiz yoldan sapmakla suçluyorlar.

 

Bu kardeşlerimizi iyi niyetli görerek, kendilerine şunu hatırlatmak isterim.

 

Türkiyeli Müslümanlar İmam Hasan el Benna’yı, Şehid Seyyid Kutub’u, Allame Mevdudi’yi, Abdulkadir Udeh’i, Muhammed Kutub’u Milli Görüş hareketi içinde tanıdılar; Milli Görüş hareketinin sağladığı imkan ve vasıtalarla bu şahsiyetlerin fikirleri, mücadeleleri ve şahsiyetlerini öğrendiler.

 

Milli Görüş hareketi Türkiyeli Müslümanlardan, özellikle gençlerden İmam Hasan el Benna’yı, Allame Mevdudi’yi tanımasını, onların eserlerini takip etmesini, onların fikirleriyle donanmalarını istedi; buna çalıştı, bunu teşvik etti.

Örneğin, merkezi Kuveyt’te bulunan IIFSO (Uluslar arası Müslüman Öğrenciler Teşkilatları Federasyonu) tarafından basılan Türkçe eserler, Milli Görüş aracılığıyla Türkiyeli Müslümanların eline ulaşmıştı; bizler Şehid Seyyid Kutub’u, Şehid Abdulkadir Udeh’i, Muhammed Kutub’u, Muhammed Hamidullah’ı, öncelikle IIFSO yayınlarından tanıdık. Daha sonra onların eserleri Türkiye’deki yayınevleri tarafından basılmaya başlandı.

 

Şehid İmam Hasan El Benna’nın "Risaleler"i basılmaya başlandığında, Fizilalil Kur’an basıldığında bu eserleri Müslümanların alıp okumasını sağlayan, teşvik eden ve özellikle de gençlerin bu fikir ve idealler uğruna yetişmesini isteyen Milli Görüş hareketi idi...

Eğer bu aktardığım bilgilerin doğruluğunda şüphe eden ve yanıltıcı bilgi verdiğimizi düşünen varsa, lütfen o dönemleri yaşayan büyüklerinden ve ağabeylerinden sorsunlar."

(Yazının tamamı için tıklayınız: http://www.velfecr.com/index.php?yazi_id=1...zar=&dil=tr )

 

Burada adı geçen "alim" sıfatlı şahısların ehl-i sünnete bağlı olmadığını sanırım ehl-i sünnet olan herkes bilir. Cübbeli hocamız olsun, onun hocası olan Mahmut efendi olsun, ehl-i sünnete bağlı alimlerdir. Nurettin Şirin'in vurguladığı gibi o sapık kişiler Milli Görüş sayesinde ülkemize girip okunmaya başlandıysa, Milli Görüş büyük bir hata yapmamış mıdır, hem de itikat hususunda? Erbakan hocanın, Milli Görüşün itikadı Mevdudi'ye, S.Kutub'a, Hasan el Benna'ya mı dayanıyor? Cübbeli hocamız bu isimlerin ne olduğunu gayet iyi bilir, iyi bildiği ve sohbetlerinde hep itikadın öneminden bahsettiği halde, bu kişilerin okunmasını yayan Milli Görüşü, onun kurucusunu nasıl oluyor da muteber buluyor? Bu sorular kafamda dolaşıp duruyor. Cevap verirseniz memnun olacağım. Selametle.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Evet; saydığınız isimlerden Hasan el Benna hariç hepsi ehli sünnet dışıdır. Her ehli sünnet gibi bizlerde bu zevatdan uzak duruyor ve durduruyoruz.

 

Erbakan Hocamız ehli sünnettir. Fakat şunu söylemeliyim ki; Milli Görüş gibi 40 yılı aşkın büyük bir teşkilatta dahi bazı çatlaklar mevcuttur. Velev ki; yüksek mevkii de insanlar olsun.

 

Böyle dünya çapında bir camiaya tam manası ile olsun hükmetmek ve sahip çıkmak zoruluğunu yaşamakta büyüklerimiz. Saydığınız ehli sünnet dışı akımlara kapılan insanlar da; bu insanlara karşı olan kesimler de mevcut. Lakin benim incelediğim kadarı ile inşaallah ve elhamdulillah ehli sünnet sağlamdır. Bunu benim gibi bir fakirin; Kartal İlçesi'nde ehli sünnetin müdafasını yaparak; ilçede teşkilatlanan çatlakları kapatmam örnek olabilir. Yaptığım tek şey; büyüklerimizi uyarmak ve hassasiyetlerini bu noktaya çekmek idi..

 

Yani sayın kardeşim; biz diyoruz ki; bu kadar büyük velinin ve alimin Hoca hakkında aynı anda yanlış fikre kapılamsı muhtemel değildir...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Cevabınız için teşekkür ederim kardeşim. Dediğiniz gibi bir teşkilat içinde çatlak sesler vuku bulabilir. Lakin tam olarak öğrenmek istediğim, Nurettin Şirin'in yazdığı gibi, o sapıkların ülkemizde okunmasına Milli Görüş, daha yalın ifadeyle Erbakan hoca vesile olmuş mudur? İtikat konusu, malumunuzdur ki her şeyden önemli olan bir meseledir. Milli Görüş akımı içinde üst düzeydeki insanlar içinden ehl-i sünnete aykırı sesler çıkaranların temizlenmesi gerekmez miydi? İslami bir dava için bayrak açanlar, kendi teşkilatları içinden çıkan bu tür çatlak seslerin yaptıklarından da mesul değiller midir? Birisi çıkar, şahsi olarak hiç bir teşkilata bağlı olmadan istediği yayını, çeviriyi, propagandayı yapar, ama bir teşkilata bağlı olarak o işi yapıyorsanız ve yaptığınız iş teşkilatın mayasına aykırıysa, o işin teşkilatın başındakiler tarafından engellenmesi gerekmez mi? Engellenemiyorsa orada büyük bir denetim ve iktidar eksikliği vardır. Hani yapılan iş itikat bozan kitapların ülke çapında yayılması ve okutturulması gibi çok çok ehemmiyetli bir mevzu olmasa hoş görülebilir ama ortada en önemli mesele var. Nurettin Şirin ciddi ciddi diyor ki:

"Türkiyeli Müslümanlar İmam Hasan el Benna’yı, Şehid Seyyid Kutub’u, Allame Mevdudi’yi, Abdulkadir Udeh’i, Muhammed Kutub’u Milli Görüş hareketi içinde tanıdılar; Milli Görüş hareketinin sağladığı imkan ve vasıtalarla bu şahsiyetlerin fikirleri, mücadeleleri ve şahsiyetlerini öğrendiler."

Yani bu ne demek? Erbakan hocanın denetiminde, yönetiminde olan Milli Görüş bu sapıkların tanınmasını, okunmasını sağladı ve Erbakan hoca bunu destekledi. Bu cümleden bu neticeyi çıkarıyorum ben. Tabi yazar da bu sapıkları sevdiği için meseleden övgüyle bahsediyor.

Yazdıklarınız tam olarak tatmin etmediği için meseleyi devam ettirmek istedim kardeşim. Selametle.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bahsettiğiniz yazarı tanımıyorum. İddialarının da doğruluk niteliğini bilmiyorum. Böyle bir olay gerçekse bile; o vakit teşkilatın tutumunu da bilmiyorum. 

 

İnşaallah bu konuya vakıf olursam hatırımdasınız sizinle görüşüceğim.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu site herkesin malumudur ki Üstadımız Necip Fazıl Kısakürek adına yapılmış bir sitedir.Bu durumda burada büyük bir tezat mevcut.Üstadın defalarca uyardığı,raporlarında sayfa sayfa yazılar kaleme alıp yeri geldiğinde hakaretler ettiği(çevresindekilerle birlikte) ve şu andaki manzarayı bundan 35-40 sene önceden sezebildiği göz önünde bulunursa hayret etmemek çaba gerektiren bir durumdur.Kardeşim hem senetle konuşun demişsin hem de kendin büyüklerin sözlerini buraya aktarmışsın.Önce sen dediklerini bir belgele ve bu sözlerin söylendiği tarihleri madem kayıtlıysa tarihi de vardır onları da yaz biz de bilelim.Dediğim gibi raporlar da sayfa sayfa Erbakan'ın ve Milli Görüş ün eleştirileri mevcuttur.Bir de şu var bir insanın düşünceleri zaman içerisinde de değişebilir.Çok büyük bir veliyken küfür üzere ölen Balam bin Baura(Araf Suresi'nde geçer) kıssasında anlatıldığı gibi veya ashabı suffadan bir sahabeyken yine küfr üzere ölen Salebe örnek olarak verebilir.

 

körü körüne bağlanmamak lazım...

 

vesselam

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allahu Ekber!!

 

İsmailağa Camii'ne gidiniz; vakit namazından sonra mihrabdan çekilen aslana sorunuz. Kendisi Selahaddin Hocaefendi'dir şahittir. Vakarından huzurunda ağzınızı açabilirseniz eğer Kemal Efendi'ye sorunuz; şahittir. Yahut gidin Efendi Hazretlerine sorunuz.....

 

Erbakanı velilerden sayan Emrullah Hocaefendi; kendisi Arap olup sık sık DOST TV gibi kanallara da konuk olmuştur. Bu açıklamasını da TV5'te yapmıştır. Araştırın izleyin..

 

E madem zamanla fikirler değişiyor; Üstadın fikirleri ilk haline kazık mı çaktı? 

 

Tamam; bu velilerden birisi çıktı yoldan; e hepsi de mi helak oldu? 

 

Mehmed Zaid Kotku hazretleri; kendi şeyhidir hocanın. Güvenmediği; keşfetmediği müridine mi parti kurduracak. Milli Selamet Partisi evliya inşasıdır.

 

Üstad'ın sitesinde üstadı da yakinen ilgilendiren bir mesele konuşuyor-paylaşıyoruz. Ne var bunda?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Nurettin Şirin'i ben de tanımıyorum, itikadı ne yöndedir nasıldır bilmiyorum, fakat bahsi geçen yazısında, konuya vakıflığını kendi itikadıyla sınırladığını düşünüyorum..

Bu itikadî bozukluğu olan kimselerin ve fikirlerinin , ülkemizde Milli Görüş hareketi içinde / Milli Görüş hareketinin sağladığı imkan ve vasıtalarla tanındığını, nerden çıkarmış.. Böyle bir sonucuna nasıl varabilmiş ?

 

 

Malesef, teşkilat ve dernek çatısı altında çok şuursuz kişiler var, bilerek yahut bilmeyerek çok fazla yanlışa sebebiyet veriyorlar.. Bunların olmadığını inkâr edemeyiz, fakat aynı çatı altında Ehli Sünnet itikadı sağlam bir çok kardeşimiz de var.. Öyleyse, şahıslardan yola çıkarak, Milli Görüş teşkilâtını ve derneğini çerçevelemenin bir mânâsı yok..

 

Kureyşi kardeşim de konuda belirtmiş,

Ali Haydar Efendi hazretleri, Mehmed Zaid Kotku hazretleri ve (sanırım Muhammed Sami hazretleri olacak) bir Allah büyüğünün daha işareti ve teklifi ile Erbakan Hocamız siyasete atılmıştır..

 

Necmettin Erbakan Hoca'nın siyasete dâhil olmadan önce icâzet aldığı hocalar Ehli Sünnet itikadındandır, zamanımız İslâm âlimlerinin hemen hepsinin ictihadından hocamızın itikâdının Ehli Sünnet itikâdı olduğu da sabittir.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Es-Selamun Aleyküm ve Rahmetullah...

 

Rapor Serisinin 10. dergisinden bir iktibas yapayım ve çenemizi kapayalım:

FİTNE PARTİSİ

 

Maneviyatçılık iddia eden Millî Selâmet, nam-ı diğer Millî Melâmet Partisi güdücülerinin, Erbakan başta olarak İskenderpaşa Camii imamı Mehmet Efendi'ye sözde intisapları herkesçe malûm...

 

Eski «Rapor»larda bu derin ve gerçek Müslümanın, Erbakan ve kumpanyası hakkında bir sözünü nakletmiştim:

— Sade «yapın» dediklerimi yapmakla kalmıyorlar; «yapmayın» dediklerimi de yapıyorlar.

 

Bu muhterem zatın sıtkı MSP'den tamamiyle sıyrılmış ve artık kendisine sahtekârlar kumpanyasının ortadan silinip gitmesine duadan başka bir vazife kalmamıştır.

 

İşte bu vaziyetin riyazi bir katiyetle ispatı:

 

Mehmet Efendi Hazretleri, isimleri bizce mahfuz bir grup insana aynen demiştir ki:

— Artık bu parti bir fitne haline geldi. Vicdanları varsa siyaseti bıraksınlar ve Ankara'yı terketsinler!

 

Ayrıca, mağlûp olmaz bir kumandan olduğuna inanır gibi bir benlik tavrı takındığı sanılan Halid Bin Velid'e, Hazret-i Ömer tarafından edilen muameleyi bir ibret misâli diye anlatmış ve bu insanların mutlaka tutmak istedikleri makamlardan sökülüp atılmalarını şart koşmuş...

 

Vaziyeti takdir eden dini irfan sahiplerinin görüşü:

— Kendisini Halife kabul etmeğe kadar gidiyor ve etrafındakilerden bi'at istiyor. Böyle bir adamda Halifeliğin iç ve dış şartlarından hangisini idrak kaabiliyeti olabilir?

 

Vaziyet budur. Ve muhterem Mehmet Efendi Hazretlerinin yüzüne karşı yalan ve mübalâğa mümkün olmadığına göre müslümanlarca gereken hareket tarzı, ümitlerini gerçek bir zuhura terkederek bu sahteciler sahtecisinden ellerini ve gönüllerini çekmektir.

 

Dıştan gelen hiçbir düşman, İslama kıymakta bu içten gelen sahte dost kadar tehlikeli olamaz.

 

18.06.1980

Share this post


Link to post
Share on other sites
Es-Selamun Aleyküm ve Rahmetullah...

 

Rapor Serisinin 10. dergisinden bir iktibas yapayım ve çenemizi kapayalım:

FİTNE PARTİSİ

 

Maneviyatçılık iddia eden Millî Selâmet, nam-ı diğer Millî Melâmet Partisi güdücülerinin, Erbakan başta olarak İskenderpaşa Camii imamı Mehmet Efendi'ye sözde intisapları herkesçe malûm...

 

Eski «Rapor»larda bu derin ve gerçek Müslümanın, Erbakan ve kumpanyası hakkında bir sözünü nakletmiştim:

— Sade «yapın» dediklerimi yapmakla kalmıyorlar; «yapmayın» dediklerimi de yapıyorlar.

 

Bu muhterem zatın sıtkı MSP'den tamamiyle sıyrılmış ve artık kendisine sahtekârlar kumpanyasının ortadan silinip gitmesine duadan başka bir vazife kalmamıştır.

 

İşte bu vaziyetin riyazi bir katiyetle ispatı:

 

Mehmet Efendi Hazretleri, isimleri bizce mahfuz bir grup insana aynen demiştir ki:

— Artık bu parti bir fitne haline geldi. Vicdanları varsa siyaseti bıraksınlar ve Ankara'yı terketsinler!

 

Ayrıca, mağlûp olmaz bir kumandan olduğuna inanır gibi bir benlik tavrı takındığı sanılan Halid Bin Velid'e, Hazret-i Ömer tarafından edilen muameleyi bir ibret misâli diye anlatmış ve bu insanların mutlaka tutmak istedikleri makamlardan sökülüp atılmalarını şart koşmuş...

 

Vaziyeti takdir eden dini irfan sahiplerinin görüşü:

— Kendisini Halife kabul etmeğe kadar gidiyor ve etrafındakilerden bi'at istiyor. Böyle bir adamda Halifeliğin iç ve dış şartlarından hangisini idrak kaabiliyeti olabilir?

 

Vaziyet budur. Ve muhterem Mehmet Efendi Hazretlerinin yüzüne karşı yalan ve mübalâğa mümkün olmadığına göre müslümanlarca gereken hareket tarzı, ümitlerini gerçek bir zuhura terkederek bu sahteciler sahtecisinden ellerini ve gönüllerini çekmektir.

 

Dıştan gelen hiçbir düşman, İslama kıymakta bu içten gelen sahte dost kadar tehlikeli olamaz.

 

18.06.1980

 

 

 

 

Allah razı olsun selmanbey kardeşim mevzu sayende açıklığa kavuşturulmuş ve neticeye bağlanmştır...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Abdurrahman Dilipak - Vakit

2010-07-18

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Bu gidiş nereye!

 

Açık konuşalım, son kongreden sonra SP’de grafikler aşağı döndü.

Yeni bir kongre, yeni anlaşmazlıklar, inatlaşma ve bölünme demek. Yeni bir kongreden “zafer” çıkmaz.. Barajı geçmek de hayal olur ve bu iş burada biter.

Siyasetin ön yüzünde olanlarla arka yüzü birbirine benzemiyor.. Bakmayın öyle hamasi mesajlara. Ortada derin bir kriz var.. Bu hesaplaşma bekleniyordu. Yeni bir durum değil. Ve öyle hemen de durulacak gibi gözükmüyor. Bu hareketin nereye gittiğine bakmadan önce nereden geliyor ona bir bakmak gerek.. Bizde derin devlet gibi derin partiler var. Resmi ideoloji gibi partilerin “resmi projeleri” vardır.. Ve resmi tarih gibi partilerin de kendilerini meşru ve vazgeçilmez kılan, bir resmi tarihleri vardır. Ben “gayri resmi” olanı yazacağım.

Benim anlatacaklarım gayri resmi şeyler.. Resmi tarihe karşı çıktığınızda nasıl devlet ricali size kızarsa, bu resmi söylemlere karşı çıkınca kendi statü ve geleceklerini, siyasi çıkarlarını bu yapı ile temellendirenler de size karşı çıkacaklardır.. “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” atasözünü bilerek, yine de ben bildiklerimi, tanıklıklarımı, çok özet bir şekilde ifade etmek istiyorum..

Erbakan bir siyasi geleneğin sadece ideolojisini belirleyen önderi, genel başkanı, lideri değil, sahibi de.

Aslında bu projenin fikir babası değil. İlk fikir, o zaman AP Milletvekili ve GİK üyesi olan Hasan Aksay ve AP GİK üyesi rahmetli Arif Hikmet Güner’den çıktı.. Mekan AP Genel İdare Kurulu. Kurulda, Demirel ve Bilgiç tartışırken, mesele namaz saati geçmesine rağmen kimsenin salondan ayrılmaması idi.. İlk istişare edilen kişiler arasında YTP’den Süleyman Arif Emre ve MP’den Fehmi Cumalıoğlu vardı. Bu kişilerin seçilme sebebi ise, o günki mecliste namaz kılan sadece bu iki kişi ve bir de Hasan Aksay’ın bulunması idi... Bir adım sonrasında Ali Haydar Aksay, Gedemenli, Akmumcu ile konuşuldu.. Eşref Edip’le konuşuldu. Genel başkanlık için önce Ali Fuat Başgil’le konuşuldu, o başından geçenleri anlattı, destek vereceğini söyledi ama kendisi ile işe başlamanın doğru olmadığını söyledi. Daha sonra Osman Turan’a gidildi. Onun da başka sorunları çıktı.. Sonunda Hasan Aksay, Mehmet Zahit Kotku hocaefendiyle istişare yapması için görevlendirildi. O, “Erbakan’la konuşun” dedi. Aranan şartlar, “Gerici” denmesin diye akademik bir kariyere sahip olması, dini hassasiyeti olması, batı dillerinden birini bilmesi ve batıyı tanıyan biri olması.

Erbakan “Tamam da” dedi, önce iktisadi güç olmak gerek. “Siyasetin finansmanı önemli” dedi. Hasan Aksay Ankara’ya elinde bir tomar Gümüş Motor hisse senedi ile döndü.. Lombardini motorları fiyat kırınca yıkıcı rekabete dayanamayan Gümüş Motor zora girdi. Erbakan’ın iktisadi bağımsızlık hareketi zora girince, bu engeli aşmak için Anadolu sermayesinin desteğini alarak, önce Odalar Birliği’nin genel sekreteri oldu, ardından Genel Başkanlığı için lobi yapmaya başladı.. Erbakan siyasi mücadelenin erken olduğunu düşünüyordu. Ancak TOBB başkanlığı için verdiği mücadele başarılı olunca yeniden başa dönüldü ve siyasi mücadele öncelik kazandı. Erbakan yeni bir siyasi hareketi sıfırdan başlatmak yerine, AP’den aday olup, parti içi mücadele vermek, eğer olmuyorsa ayrılıp parti kurmak istiyordu. Yeni bir parti kurmak pahalı ve zaman alıcı, zor bir süreçti ona göre.. Bilgiç ekibi AP içinde Demirel’e karşı bir grup oluşturmuştu. Ayrı bir parti, bu ekibin gücünü zayıflatacağı gibi, bazı kişiler yeni bir partiye oy vermek yerine AP’ye gidebilirdi. Ancak Demirel, Erbakan’ın bu planını gördüğü için adaylık başvurusunu veto etti.. Bu defa da seçime katılmak için parti kurmaya zaman yoktu. Ne zaman örgütleneceksiniz? Bu imkansızdı. Onun için bağımsız aday fikri ortaya atıldı.. Heryerden aday göstermek yerine Konya’ya ağırlık verildi.. Ve tabii tek başına, kazanma şansı olan bir aday olarak Erbakan gösterilebildi.. Erbakan bağımsız olarak büyük bir oyla milletvekili seçilerek meclise girdi.. Yeni siyasi hareket, Nakşi ve Nurcu tabana dayanıyordu. Kur’an kursları destek vermiyordu ama çocuklarını İmam-Hatip’e gönderenler aynı aşkla bu siyasi oluşuma destek veriyorlardı..

MNP’nin kuruluşu, ardından kapatılışı, ardından Erbakan’ın yurt dışına çıkışı, geri dönüşü. MSP’nin kuruluşu, CHP ile koalisyon, 1. ve 2. MC. AP. 80 ihtilali ve RP’nin kuruluşu, 28 Şubat ve bugün.. Partinin kuruluşunda “Adil Düzen”, “Milli Görüş” diye bir şey yoktu.. MNP’nin sloganı, bizim Abdurrahim Karakoç’un “Hakyol İslam yazacağız” sloganı idi.. Parti Türk tipi laiklik içinde kendine meşruiyet kazandırabilmek için “İslam” yerine kendini ifade edecek bir isim bulmalı idi. Bulundu da, “Milli Görüş”. “Milli” kelimesi “din” ise aslında bu bir “görüş” olamazdı. Çünki Allah’ın görüşü olamazdı. Onun hükmü olurdu. “Milli”, “Nation”un karşılığı ise o zaman bu “Milliyetçi” bir söylem olurdu.. Zaten kimse de bu işi fazla kurcalamadı. Milli Görüş, “Fatih’in görüşü” idi. Onun için, 1953 yılında, Fethin 500. Yılı’nda İstanbul Valisi, Belediye Başkanı, 1. Ordu ve Cumhuriyet gazetesinin ortaklaşa bir şekilde başlattıkları ve daha sonra tekrarlanmayan “Fetih mitingleri”ne sahip çıkıldı. O kadar.. Ana umdelere gelince, CHP’nin 6 ok’u, MHP’nin 9 ışığına karşılık, “Önce ahlak ve maneviyat”, “şahsiyetli dış politika”, “iktisadi bağımsızlık”, “manevi ve maddi kalkınma”; “devlet - millet kaynaşması” ve “yeniden büyük Türkiye”, “Ağır sanayi hamlesi”, “Fabrika yapan fabrika”.. Aslında bu sloganların hemen hepsi, Nuri Demirağ’ın Milli Kalkınma Partisi’nin ideolojik temellerini oluşturan NU-DE prensiplerinde mevcuttu.. Demirağ, Alman etkisi altında disiplinli, sanayiyi önceleyen, anti semitik, dindar bir politik hareketti. Osmanlıcılığı yanında milliyetçi bir yanı da vardı..

Erbakan’ı iyi tanımak gerek.. Kardeşlerinden bir bölümü hâlâ seküler bir yapıda.. Baba tek parti döneminin Ağır Ceza Mahkemesi reisi.. Erbakan, Hitler Almanyası’nda yarı askeri ağır sanayi projelerinde doktorasını yapıyor.. Üniversitede iken tasavvufi eğilimleri olan bir isim.. Zeki, çalışkan ve disiplinli.. Erbakan’ın siyasette “kurmay”, “karargah”, “emir-komuta”, “disiplin” gibi askeri terimleri öne çıkartan bir lider oluşu sanırım bu geçmişinden kaynaklanıyor.. Bugün kongrede yaşananlar onun gözünde “disiplinsizlik”tir ve affedilemez.. Kongre “bekleneni vermemiştir”, o zaman yenilenmesi gerekir.. Kongre bir araçtır, eğer araç amaca hizmet etmiyorsa, varlık sebebi anlamını yitirmiş demektir(!)..

Erbakan’ın düşünce sistematiği böyle. Bir mühendisin şekillendirdiği kendi ön kabulleri içinde varolabilen, determinist, rasyonel, pragmatik bir anlayışla, politik bir kalıba dökülmüş bir ideolojik harekete dönüştü bu akım zaman içinde.. Ama kendi burjuvasını, entelektüelini yeterince üretemedi.. Mesela “Adil Düzen” partiye dışarıdan ithal edildi. Kavramın sahibi Süleyman Karagülle.. Bu kavram partiye, Çanakkale mi, Balıkesir mi, bir yerde yapılan tartışmalı bir istişare toplantısından sonra girdi.. Şimdi kendi yok ama adı yadigar kaldı.. Süleyman Karagülle bu projesini başka kanallardan sürdürüyor..

Bu hareket Müslümanlar için siyasi bir düşünce okulu oldu.. İktidar tecrübesi kazanıldı.. Ama zaman içinde sivil bir irade ile ortaya çıkmak yerine iktidarı ele geçirerek toplumu dönüştürme iddiası ile başka bir zemine kaydı..

Dini argümanlar bir siyasi irade ve liderin kendi tasavvurları ile sınırlı bir şekilde partinin dar kalıpları içine hapsedildi ve bu süreçte zamanla, iktidar ilişkileri içindeki konjonktüre dayalı söylemlerle oportünizme doğru bir kayma yaşandı.. Ama iktidarın parlak ışığı bu tehlikeyi görmemizi engelledi. Dini özgürlük talebimiz vardı ama, aslında temel yaklaşım, iktidarın inançlı kadroların eline geçmesi ile sorunun temelden çözüleceği anlayışı idi.. AB’ye karşı sert bir muhalefet sergileniyordu ve iktidar ilişkilerine dayalı olarak umutlar siyasi denge hesapları ile sürekli erteleniyor ya da yumuşatılıyordu.. Bütün umutlar ve kaynaklar siyasi hesaplara endekslenmişti ve siyaseti kontrol edenler, sonuçta büyük bir kitleyi de kontrol ediyorlardı bu şekilde..

Bugün yaşananlar, aslında bu kırılma noktasının ortaya çıkarttığı sorunlardır diye düşünüyorum.

Yarın ya da daha sonra bu konuya devam edeceğim..

Selam ve dua ile.

 

Bir A. Dilipak yazısı...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Allah razı olsun selmanbey kardeşim mevzu sayende açıklığa kavuşturulmuş ve neticeye bağlanmştır...

 

Durun efendim; mevzu zaten neticeye sıkı sıkıya bağlı idi.

 

Bakın biz Rapor serisinden bihaber değiliz. Mahut mektubu rapor serilerini de defalarca okuyup; tartıştık çevremizle. Ve vardığımız kanaat; demek ki Erbakan adam değilmiş... Fakat içimde bir boşluk vardı ve bu adamın bu kadar basit olması şaşırtmıştı beni.

 

Aylar sonra; bir alışveriş merkezinin mescidinde vakit namazını beklerken telefon saatine baktığımda erkandaki üstad resimini görüpte tanışmak için yanımıza yaklaşan ağabeyimize kanımız ısındı ve makamında ziyaret ettik yine aylar sonra.

 

Kendisi Saadet Partisi'nin İl Kongresi üyesi imiş. Muhabbet konumuz Üstad ve Erbakan idi. Bir çok başka kişilerle olan sohbetilerimizde vardığımız kanı; acaba Üstad yanıldı mı oldu?

 

Bakın bu büyüklerin fikirlerinin sağlam kaynaklardan geldiğini öğrenince dedik ki Üstad yanılabilir. Üstadın arkalarından topal köpek gibi seke seke gitmeyi şeref bildiği kutsal kafilenin günümüz öncülerini yabana atamadık ama bağrımıza taş basarak üstadın yanıldığını kabullendik. Ve bu büyüklere sevgimiz artınca da inanımız şu noktaya kadar vardı..

 

Üstad bu büyüklerin ahirete intikal edenlerinin ruhaniyetleri huzurunda hicap terleri dökmektedir. Ve ErbakanHoca kendilerine kavuşunca kol kola cennete gireceklerdir inşaallah.

 

Hadi sizlere hak vereyim; bü büyükler MSP'yi kurdurduklarında keşifleri kapandı; böyle hilebaz bir adama güvendiler ve ümit bağladılar. Ve sizlerin deyimi ile din bezirganı bir adamı millete övdükleri için hicap içinde can verdiler.

 

E Mahmud Efendi Hazretlerinin huzurlarında Hoca'yı kabul edişi, Üstad'ın vefatından yıllar sonra yani bir iki sene öncesindedir. Şimdi burada Efendi Hazretlerimizin Belam-ı Bura'ya benzetecek bir haddini bilmez yoktur değil mi?

 

Yani sayın kardeşim; biz diyoruz ki Üstad bu konuda yanılmıştır. Erbakan Hoca asrın Abdülhamid'i ve evliyalarındandır. Makamı da yücedir. Allah bizleri bu büyüklerin hakkı için affeder inşaallah.

 

Şimdi burada Efendi Hazretlerimizin Belam-ı Bura'ya benzetecek bir haddini bilmez yoktur değil mi?
!?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kureyşi yazmış... Erbakan evliyadanmış...

 

Yahu evliya kimlere denir?

 

Efendim, yanınızdaki büyükleri dinlerseniz, eğer hatırlarındaysa anlatırlar... Erbakan'ın çıktığı ilk günlerde halk arasında Ebakan hocanın keramet sahibi olduğu ve aynı anda farklı mekanlarda bulunabildiği söylentisi vardı... Yahu bunlar o zaman söylenmiş, belki oy almak için uydurulmuş...

 

Evliya ve Erbakan... Yapmayın arkadaşlar... Böyle şeylere hiç gerek yok... Ha evliyayı sevebilir... Belki böyle demek istemiştir arkadaş, öyleyse bir sorun yok o zaman...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Okumak bilmez misiniz Azizim?

 

Bir çok kanalın davet ettiği Arap aleminin meşhur Hocalarından Emrullah Hocaefendi ,TV5'teki bir programda Hoca'yı evliyalardan saydığını söyledi diye yazdık orada.

 

Bize körü körüne bağlanmayın diyorsunuz da; bizim yaptığımızı yapıp; yahu birde meseleyi karşı taraftan dinleyelim; en azından o zaviyeden bakalım diyebilen kaç kişisiniz?

 

Laf da mı anlamıyorsunuz? Delillerini de verdik. Gidin sorun; soruşturun... Hayallerimizi yazmıyoruz.

 

Derseniz ki siz hayal görüyorsunuz? Bunca evliyanın ittifak ettiği hususta; yok canım hepsi helak oldu ama biz diyoruzki bu evliya kafilesinin ardından gelen ve kendisini bu kafilenin köpeği ilan eden adam; daha makbuldür.

 

Biz ona karışmayız. Bu kadar hiddet neden yahu? İman şartı değil Erbakan Hoca'yı sevmek; yahut sövmek. Biz iktibas yapık. Bir tane kendi görüşümdür dediğim bir yazı gösterin bakalım.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Erbakan Hoca hakkında söyleneneler hüsnü zan olsa gerek.

Hüsnü zannın sınırlarını Üstad iyi çizmiştir. Veliye sahabelik, sahabeye nebilik, nebiye de Allahû Teâla'ya ait tüm vasıf ve sıfatları vermemek kaydıyla, onları ne kadar severseniz seviniz.

 

Velayet konusu hakkında Üstad, "Son Devrin Din Mazlumları" adlı eserinin, "Esseyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleri" kısmında şöyle buyurmuştur:

 

"...Herkes şeyhini büyük ve üstün, sadece bir tanesi olduğuna ve bunu da ispat mümkün olmadığına göre, evvelâ mücerred büyüklük ve üstünlük hassalarını izah ve ancak ondan sonra bu hassalardan mürşide düşen hisseleri teslbit etmek, başlıca usul ve zaruret olmaz mı?

Halbuki bizde, Allahın yakınlık dairesi içine aldığı dostlarına ait kıymet ve büyüklük şartlarının ne olduğunu bilmeyenler, sâf bir bakışa, bön bir duruşa, keramet satıcı bir edaya, bir hâle hemencecik meftun olup bütün tenkid hislerini, mizana tatbik şuurlarını ve müşahede selâmetlerini kaybeder, burunları halkalı vahşi kabileler halkı gibi, şeyhlerini veya şeyıh sandıklarını bir (tabu) dairesi içine alırlar ve çok defa bilmeksizin şeriat bend-lerini yıkıp mukaddes ölçü ve hadleri taşıra taşıra Uhud dağı büyüklüğünde bir put imal etmeye doğru giderler...

 

Güya iman ve İslâm adına yapılan bu şeylerin belirttiği ruhiyat ile, doğrudan doğruya iman ve îslâma zıt olarak, doğrudan doğruya küfür tarafından girişilen ve doğrudan doğruya küfrün kendisi olan putlaştırmalara ait (psikoloji) arasında fark yoktur.

Gerçek mürşid, her şeyden önce bu hâle, samimiyetsiz sözlerle değil, müridlerine üflediği fikirle, ruhla, zahirî ve bâtmî ilimle, terbiye ve disiplinle mâni olandır.

Müridine bak, şeyhini tanı!

 

ÖLÇÜLER:

Velîlerin derece ve mertebelerini tâyin ederken sımsıkı muhafaza edilmesi gereken umumî ve temel ölçü, «had» mefhumunu anlamaktan ibarettir. Din, bir ıbaştan öbür başa hadler tablosundan ibarettir ve aynen Abdülhakîm Efendi Hazretlerinin tabiriyle:

«Edep, hadlere riayet etmek demektir, en büyük edep ise İlâhi hududu muhafaza etmektir.»

Resuller de kıyasın içinde olarak bütün mahlûklar Allaha ve onun yarattığı derecelere karşı birer had ile çevrilidir. Hiçbir had ile mahdut, hiçbir hükümle mahkûm, hiçbir kayıtla mukayyet olmayan yalnız Allah'tır.

Dedik ki, Resullerin de bir haddi var. Bu had, ancak İlâhi zât ve kudretin sınırladığı son çizgi..-

Onlara, Allah dememek şartiyle ne denilse ve hangi büyüklük izafe edilse azdır.

Sahabîye nebî dememek ve yalınız nebilere mahsus vasıfları kondurmamak şartiyle ne denilse az...

Velîleri de asla sahabî, hususiyle nebî ve resul vasıflarına ve mertebesine yükseltmeden, bu sınır içinde istenildiği gibi yüceltmek caiz...

Bu ana ve temel ölçüden sonra, velîlere ait, kökler: bâtında, fakat alâmetleri zahirde şu vasıflar gelir:

 

1- Anahtarın kumdaki yatağiyle kendisi arasındaki mutabakata eş, her hâli, her sözü, her hareketiyle tam bir şeriat uygunluğu...

 

2- Yine A'bdülhakîm Efendinin «mevzuunu bulamaz ki ıben desin...» şeklinde belirttiği gibi, en küçük benlik korkusuna yer vermeyen ve bunu bilhassa sahte tarafından bir kelime oyunu halinde göstermeyen halis bir mahviyet...

 

3- Keramet izharından, vücudunu kafes arkasında güneş bile görmemiş bir bakirenin herkes içinde sırtından (gömleği düşmüşçesine duyacağı hicaba benzer bir duygu, utanç sahibi olmak... Keramet velîlerde ya ihti-yarsızca, îlâhî iradeyle meydana gelir, yahut yine İlâhî iradeyle, maslahat icabı olur; ve asla, makinenin düğmesini çevirip çarkını işletircesine şahsî ve keyfî bir tasarruf ifade etmez.

 

4- Muhteşem bir heybet ve temkin... İlâhî iradeye bağlı olmaktan gelen bir teslimiyetle, dünya işlerinden uzaklık ve hak yolunda olsa bile hâdiseleri zorlama mizacına yabancılık...

 

Bu nokta, gerçek kemâl ehlini sahtesinden ayırd edici başlıca vasıflardan fcirini gösterir ve cemiyet meydanında ulu-orta bayrak açan ve çok defa başarısızlığa mahkûm hareketlere girişen tiplerle, İlâhî irade karşısında temkin ve teslimiyet sahibi kâmiller arasındaki derin farkı ortaya koyar. Kimse, İlâhî iradeyi bilemiyeceğine göre ona zıt bir davranışta bulunmamak için her türlü hamleden uzak olmak mânâsına gelmiyen bu temkin ve teslimiyet, aynı zamanda ne kötülüğe rıza, ne de cemiyet alâkasından tecerrüt gibi bir tesirle de izah olunamaz; belki Allah ile velîsi arasında son derece mahrem ve gözlerden nihan bir sır belirtir. Daima Abdülhakîm Arvasî'-nin tabiriyle tesbit edelim: «Allah sırrını emmine verir; , bilen söylemez, söyleyen de bilmez!»... Tekrar edelim ki, kendilerini âlemin ıslahına memur gören ve telâş içinde birtakım hareketler peşinde koşan şöhret hırslısı insanların nefsanî hâllerine nispetle, bu harikulade bir heybet içindeki temkin ve rıza tavrı, velîye ait başlıca alâmettir. Din dâvasında cemiyet içi mücadele makamı ise ayrıdır ve ermişlik iddiasına geçmemek şartı altında mübarektir.

Biz, işin işte bu amelelik cephesindeyiz.

 

Ve bu esaslardan sonra Allah Resulünün kâinat çapında muazzam ahlâkından tam bir nasip...

Şimdi ıbütün aydın müslümanlara tavsiyemiz şudur ki, hendesî bir sarahatle çizgileştirmeye çalıştığımız bu esasları ellerine birer kimya kâğıdı emniyetiyle alsınlar ve karşılarına, ya kendisinin, ya etrafının velilik id.-diasiyle çıkacak insanlara tatbik etsinler; hemen gerçeği göreceklerdir.

Sırası gelmişken, bir şahsın kendi kendisine velilik kondurmasmdaki felâketi, velîler sarayının sultanlarından Şah-ı Nakşibend Hazretlerine ait teşhisle ifade edelim :

«Birinin velî olduğuna dair en küçük îma ve işareti, hayz ve nifas vakti bir kadının, kendisini kanlı doniyle damdan teşhir etmesinden beterdir!!.»

Düşünün, gerçek velîye düşen hicap ve ismet ne kadar derin!.

Velî, bu dünya ile meşgul görünürken bile öyle bir huzurdadır ki, hiçbir işle şer'î alâka sınırları dışında alâkalanmaz ve «mânâsız sualin lüzumsuz cevabını» vermez. Konuşurken, gülümserken, yemek yerken, herhangi bir dünya işi görümken o hâl üzerinde olmadığı ve gaipler âlemine bakan gözlerini bu âleme zorla çevirdiği, bütün bu hâlleri de asıl halini örtmek için yaptığı, derince bir göz için besbellidir. İşte velînin üzerinden bir ahenk gibi tüten, bir nağme gibi yükselen bu hâldir ki, onun şehadet-namesidir; ve erbabınca, altın veya bakırı bir bakışta kestiren bir kuyumcu kesinliğiyle açıktır.

 

Bir yerde, şeriat inceliklerinde laubali, üzerinden benlik kokuları gelen, velilik iddia edici ve keramet satıcı, gözü dünyada ve güya dünyanın ıslahında, usulü telâş ve didinme ve gayesi isim ve şöhret, birini gördünüz mü, rahatça hüküm mührünü basabilirsiniz:

"Bu adam bir velî değil, ancak bir denîdir!..."

 

 

Bendeniz, Erbakan Hoca mevzuunda, Üstad'ın ayan-beyan tasvirlerinden yola çıkarak, şu son kısmı ölçü almayı yeğlerim...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sözümona "Asrın Abdulhamid'i"nin bir neferi, Kureyşi hazretlerinin sıkıntısına bakın hele. Üslubum hiçte hoşlarına gitmemiş, adamlık kıyafetlerimi üstüme giymezsem kim bilir başıma ne belalar açacağım?

 

Hadsiz olan, bir yüzbaşıdan bile küfür yiyen birilerinin peşinden deli gibi koşanlardır. Bugüne kadar haddimizi bilip, hadlerini bilmeyenlerinde yüzlerini çok güzel bir şekilde balçıkla sıvadık ta o kişiler kendilerini Güneş sanıp "Güneş balçıkla sıvanmaz" deyip ortada çılgın atmaya devam ettiler.

 

Soru sormayada çekiniyoruz, cevap alamayacağız. Ya da ortaya birşeyler söylesek, delil isteniyor. Peki kardeşim buyur o zaman:

 

Sevgili Cihad Emiriniz neden arabalar fatihi, partiyi babasının malı gören evlatlarının ya da yakınlarının yönetime alınmaması karşısında ortalığı yangın yerine çevirdi? Ha, şu bir aralar bir bakanınız vardı, Şevki neydi soy ismi? Kazan tamam Şevki Kazan efendileri ile Önder Sav kıymetlisi ne görüştüler acaba? Çok basit bir soru. Milli Görüş çizgisini neden bu kadar bozdular? Partiyi kendi malları gören insanlar Cihad Emiri filan olamaz.

 

Daha fazla konuşayım mı?

 

Genelevler konusuna değinmemi isteyen var mı? Oralardan toplanmaya çalışılan oylar hakkında da konuşabilirim. Neyse, haddimizi aşmayalım, Güneş'ler kızıyor.

Share this post


Link to post
Share on other sites

N.Erbakan:

Bu ülkede ki müslümanlar için

A-olumlu işler mi yapmıştır?

B-yanlızca yapmaya mı çalışmışdır?

C-yoksa yapmaya çalışır mı gözükmüşdür?

 

cevap veriyorum "C" şıkkı :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

S.A Üstad N.Fazıl Kısakürek'in Erbakan Hoca hakkında zamanında olumsuz düşünceleri olduğu doğrudur ,lakin bu konuya önyargılı yaklaşmamak gerekir,Ehl-i sünnet inancında peygamberler hariç herkes hata yapmaya müsaitdir,Milligörüş teşkilatlarının içinde de elbette bozuk fikirli insanlar olmuştur, bu konuda da bir kanaat oluştururken kimleri ölçü aldığımızı bilmek de önemlidir,isteyen üstadı(mekanı cennet olsun) veya A.Dilipakı dinleyip Erbakan Hoca'ya kızabilir de,isteyen de Erbakan hocayı siyasete girmesini emreden M.Zahid Kotku(k.s) ve halen de destekleyen Efenedi Hazretleri gibi mübarekleri dinleyip sevedebilir,tamaman tercih meselesidir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...