Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
turbix122333

Zaman Yazarı Abdülhamid'i Suçladı

Recommended Posts

zaman gazetesi 27 nisan salı 2010 tarihli sayısında dr.ümit kardaş 2.Abdülhamid i suçladı...işte o yazıdan alıntılar..

İttihatçıların eylemlerini savunmak zorunda mıyız?

 

Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi kararında "suçların suçu" olarak tanımlanan "soykırım" kelimesini ilk ortaya atan kişi Polonyalı Yahudi bir avukat olan Rafael Lemkin'di.

 

Lemkin, 1948'te uluslararası bir suç haline getirilen Birleşmiş Milletler Soykırımı Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi'nin kabul edilmesini öneren ve bu konuda yoğun girişimlerde bulunan bir hukukçuydu. 1921 yılında Talat Paşa'nın Berlin'de bir Ermeni genci tarafından öldürülmesi davasıyla ilgilenen Lemkin, dava dosyasından hareketle Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşananlarla ilgili bir dosya oluşturmaya başlamıştı. Profesör hocasıyla davayı tartışması sırasında Talat Paşa'nın eylemleri nedeniyle yargılanmasını gerektirecek hiçbir uluslararası hukuk kuralının bulunmadığını öğrenmesi ve hocasının bu durumu çiftçinin kümesindeki tavukları öldürmesinin hesabının kendisinden sorulamayacağı örneğiyle açıklaması Lemkin'i derinden sarsmıştı. Ermenilerin 1843-1915 arası Osmanlı yönetimi tarafından uğratıldıkları mezalim (zulümler zinciri) Lemkin'in barbarlık suçu olarak adlandırdığı soykırımı kavramlaştırmasında etkili olmuştur. Lemkin, 1933'te Madrit'te Milletler Cemiyeti'nin düzenlediği uluslararası hukuk konferansında ilk kez "soykırım" kelimesinin öncüsü olan "uluslararası hukuk suçu" kavramını kullanmıştır.

 

Avrupa'yı korkunç bir yıkıma sürükleyen Nazi Almanyası'nın 1939 yılında Polonya'yı işgalinden sonra orduya katılan Lemkin, Polonya'nın yenilgiye uğraması üzerine anne ve babasını geride bırakarak Amerika'ya gidecek daha sonra Nürnberg duruşmalarında danışman olarak görev yaparken bütün ailesini Nazi kamplarında kaybettiğini öğrenecekti. 1944 yılında yayımlanan İşgal Altındaki Avrupa'da Mihver Egemenliği (Axis Rule in Occupied Europe) isimli kitabında bir ulus ya da etnik grubun yok edilmesine yönelik mezalim ve katliamın adını vermişti.Yunanca Genos (ırk, soy), Latince (öldürme, kırım) kelimelerinden türettiği soykırım (genocide, jenosit). Lemkin'e göre soykırımın bir ulusun doğrudan yok edilmesi anlamını taşıması şart değildir. 1946 yılında BM Genel Kurulu, Soykırım Deklarasyonu'nda soykırımın bütün grupların var olma hakkını ortadan kaldırdığını, bunun insanlığın vicdanını şoke ettiğini belirterek,soykırımı "uluslararası hukuk kapsamına giren bir suç" olarak oybirliğiyle kabul etti. Ancak Lemkin'in arzusu, bunun ötesinde soykırımın suç olarak işlenmesinin önlenmesi ve cezalandırılmasına yönelik bir sözleşmenin yapılmasıydı. Nitekim bu arzusu da 1948 yılında BM Soykırım Suçunu Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi ile gerçekleşecekti. Lemkin, 1959 yılında 59 yaşındayken yoksul bir halde New York'ta bir otel odasında öldü. İnsanlar yalnız bıraktıkları bu idealist insanlık savunucusunun mezar taşına hiç olmazsa "soykırım sözleşmesinin babası" yazma inceliğini gösterdiler.

 

1843-1908 dönemi

 

1843'te Ermeniler ile birlikte Nesturilerin daha yoğun olarak yaşadıkları Hakkari sancağına bağlı Aşita (Hoşut) halkına yönelik katliama memur edilen Kürtlere komuta eden Bedirhan Bey, dağlara kaçmış Ermeni ve Nesturileri ikna ederek silahlarını toplamış, daha sonra da katliam uygulanarak öldürülen insanların büyük bir kısmı Zap Suyu'na atılmıştır. Kadın ve çocukların çoğunluğu ise köle olarak satılmıştır. Bu katliamda en az 10.000 Ermeni ve Nesturi'nin öldürüldüğü belirtilmektedir. 1877'de Osmanlı-Rus savaşının çıkmasıyla Ermenistan tekrar savaş alanına dönmüş, "gavurları kesmeli" diye bağıran askerler, Çerkezler ve Kürtler Beyazıt'ta 165 Hıristiyan aileyi kadınlar ve çocuklar dahil kılıçtan geçirmişlerdir. 1892'de Abdülhamit, Kürt aşiret reislerini İstanbul'a çağırmış, kendilerine askerî unvan, üniforma ve silah vererek 22.500 kişilik "Hamidiye" süvari alaylarını kurdurmuştur. Böylece Abdülhamit, İngiltere-Rusya dış politik dengeleri içinde oynayarak İmparatorluk içinde yaşayan bir etnik-dinî topluluğa karşı bir başka etnik-dinî topluluğu Müslüman olan-olmayan ayrımı üzerinden örgütlemiş bulunuyordu. Bâbıâli, Ermenilerin en kötü düşmanlarını onların muhafızı olarak görevlendirerek barış zamanında dahi onları ezecek bir güç yaratmış oluyordu. Ermenilere yapılan zulümler 1894 Eylül'ünde Sason katliamıyla doruğa çıkıyordu. Abdülhamit direnmeye başlayan Ermenileri isyancı ilan ederek, bunların kökünün kazınmasını emrediyordu. Bu katliamdan sonra İngiltere, Rusya, Fransa delegelerinden oluşan komisyonun Avrupalı delegeleri Abdülhamit'in bağımsız çalışmalarına izin vermemesi üzerine soruşturmadan çekildiler.

 

1908-1914 dönemi

 

Avrupa ve Amerika meşrutiyeti amaçlayan Jön Türkler'e her türlü desteği veriyordu. Hareket Ordusu'nun İstanbul'a yürüme tehdidinde bulunması üzerine Abdülhamit 24 Temmuz 1908'de meşrutiyeti ilan ediyordu. Hiçbir ayırım olmadan halk hem şaşkınlık hem de sevinç içindeydi. Ermeniler de İttihat ve Terakki'nin dışarıdan destekleyip kontrol ettiği hükümeti sevinçle karşılayarak eşitlik, özgürlük, kardeşlik sloganlarına inandılar. İngiltere ve Fransa kredi açarak, hazine ve donanma için danışmanlar göndererek yeni rejimi destekliyordu. 1895 ve 1896 katliamlarının sonuçlarını hafifletmek için Avrupa ülkeleri insanî yardım etkinliklerini artırdılar. Hıristiyan yetim çocuklar Doğu Anadolu'da açılan çocuk yuvaları ve okullara yerleştirildiler. II. Meşrutiyet her ırk ve dinden halklar arasında eşitlik yaratmanın güvencesi olarak görüldü. Ancak 14 Nisan 1909'da yeniden Adana'da Müslümanlarca Hıristiyanlara yönelik katliamlar başlıyordu. İTC'nin Ermeni Taşnak Partisi'yle yakın ittifakı katliamların artmasındaki önemli nedenlerden biriydi. İlk kez Ermenilerle Doğu Hıristiyanları arasında ayırım yapılmıyordu. Ermenilerin yanında Süryani-Ortodoks ve Süryani-Katolikler ve Kildaniler de öldürülüyordu. Kuşkusuz Ermenilerin zekâları ve ticarî yetenekleriyle ticaret, bankacılık, komisyonculuk alanlarında ve eczacılık, doktorluk, avukatlık gibi mesleklerde başarılı oldukları ve zenginleştikleri açıktır. Bu durum Ermenileri gayrimüslim olmaları nedeniyle içte hedef haline getirmiştir. Ermeniler ticarî ve tarımsal unsur olarak Anadolu'nun Almanlaştırılmasının önünde bir engel olmuştur.(dr.ümit kardaş)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aklım almıyor artık Fetullah gülen in fikirlerine zıt bir yazı olan bu yazı nasıl olur da Fetullah gülen in izinden gittiklerini söyleyen bir gazetede yayınlanabilir?? bu üst alt ilişkilerinde bir çatlak mıdır? yoksa üstün yazdıklarının aslında yapacaklarına müspet bir zemin teşkil etme siyaseti midir? yoksa artık liderlerinin sözlerini dinlemiyorlar mı?daha öncede bazı yazılar yazıldı ama bunun kadar ağır değildi...onun için buraya almadım...biri bu sorulara cevap versin??? bizde rahata kavuşalım...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yazının içeriği hakkında yorum yapılması gerekirken, bir gazeteye eleştiri gelmesi ki şahıs adına suçlama yapılması

ilginç...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ermeni meselesi gerçeğiyle yüzleşmeye evet ama hangi gerçekle?

 

 

27 Nisan 2010 tarihli Zaman gazetesinin yorum sayfasında Dr. Ümit Kardaş'ın "İttihatçıların eylemlerini savunmak zorunda mıyız?" başlığı altında Ermeni meselesini konu edinen bir makalesi yayımlandı.

 

 

 

Makalesinin özellikle de son kısmında iki defa geçen, önemine binaen böylesi bir tekrar tercih edilmiş olmalı, sanki Kitab-ı Mukaddes'te geçen "Hakikat sizi özgür kılacak" (Yuhanna 8-32) ayetinden mülhem "Hakikatle yüzleşmek özgürleşmek demektir" ifadesi, yazarın bu makaleyi neden kaleme aldığının bir ipucunu vermektedir. Nitekim Kardaş, kendi kurgusu doğrultusunda âdeta cımbızla çekip çıkardığı bazı olayları üç dönem hâlinde özetleyerek, bu hadiseler sırasında yaşanan "hakikatleri" Türkiye'nin kabul etmesi ve bunlarla "yüzleşmesi" gerektiğinin altını çizmektedir. Sonuç kısmında ise, oldukça ilginç şu teklifini gündeme getirmektedir:

 

"Türkiye, yaşatılan mezalim ve katliamları kabul ettiğini ve bundan dolayı toplum ve devlet olarak en yüksek insani değerler olan hakikat, adalet ve insaniyeti savunduğunu, geçmişte bunu yapanların zihniyet ve eylemlerini mahkum ettiğini bütün dünyaya duyurmalıdır."

 

Ümit Kardaş'ın kaleminden Ermeni meselesi

 

Ermeni meselesini 1843-1909, 1908-1914 ve 1915-1916 şeklinde üç dönemde ele alan Ümit Kardaş, makalesini, takriben 72 yıl gibi uzun bir zaman dilimi boyunca Osmanlı Devleti'nin kendi vatandaşı olan Ermenileri sistematik bir şekilde katlettiği tespiti üzerine kurgulamıştır. Dönemin devlet adamlarından özellikle de Sultan II. Abdülhamid'in (1876-1909) ve Dâhiliye Nâzırı Talat Paşa'nın isimlerini zikretmek suretiyle, bunların takip ettikleri siyasetin Ermenilerin katledilmesinde belirleyici olduğunu anlatmak istemektedir. Ayrıca Kürt aşiretlerinden oluşan Hamidiye Alayları'nın kurulmasını ve bu olaylardaki rollerini gündeme getirerek yaşananların bir devlet siyaseti olarak gerçekleştiğini imâ etmektedir. Yazar, Ermenilerin Osmanlı Devleti tarafından zulme ve katliama tabi tutulduklarına dair bilgilerin kaynağını ise Avrupalı ve Amerikalı gazeteler, yabancı diplomatlar, misyonerler, Avrupalı devlet arşivleri ile Osmanlı Divan-ı Harbi tutanaklarına dayandığını söylemektedir. Bütün bunları zikrettikten sonra, bu süreçte yaşanan "mezalim", "katliamlar" ve "insanlık trajedisi"nin Türkiye tarafından kabul edilmesini bir çözüm olarak gündeme getirmektedir. Ümit Kardaş, bu değerlendirmelerinin ardından şu ilginç sosyo-psikolojik tespitiyle makalesini tamamlamaktadır: "Türkiye, Ermenilerin acılarını azaltırken kendi korku, kompleks ve kaygılarından da kurtularak özgürleşecektir."

 

Kardaş'ın Ermeni meselesi hakkında çizmiş olduğu bu çerçeve ve yorumlar tarihî hakikatlerle ne kadar örtüşmektedir? Geçmişte yaşanan bu hadiselerden dolayı Türkiye hakkında yaptığı sosyo-psikolojik tespitleri ne kadar gerçekçidir? 1843-1916 yılları arasında cereyan eden olayları bu şekilde okumak, takdim etmek ve daha da önemlisi aradan geçen bunca zamandan sonra bunları "kabul" etmek ne kadar makuldür? Bu hadiselerde yaşananların kabul edilmesini, bir katilin işlediği cinayeti ve dolayısıyla günahını itiraf etmesi suretiyle "günah çıkarmakla" vicdanını temizlemesi mesâbesine indirgemek aynı şekilde ne kadar doğrudur?

 

Bu makalemizde, başta Ümit Kardaş'ın ilgili bazı tespitleri olmak üzere, yukarıda tevdi ettiğimiz soruları mümkün olduğunca cevaplandırmaya gayret edeceğiz. Fakat konu ele alınırken daha ziyade uzmanlık alanımız olan II. Abdülhamid'in (1878-1909) dönemiyle sınırlı kalmaya çalıştık. Kardaş'ın Lemkin ve soykırım tespitleri ile 1915-1916 Tehcirleri başlıklarını konunun uzmanı diğer meslektaşlara bırakıyoruz.

 

Sultan II. Abdülhamid ve Ermeni olayları

 

Ümit Kardaş'ın makalesinde, Ermeni meselesiyle alakalı olarak Sultan II. Abdülhamid'in saltanat yıllarında cereyan eden şu gelişmeler geçmektedir: 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi, 1892 yılında Hamidiye Alaylarının Ermenilere karşı kurulması, 1894 Sason ve 1908 Adana olayları. Yazarın zikrettiği bu ve benzeri olayların, dolayısıyla Ermeni meselesinin şekillenmesinde 1877-1878 Rus Harbi önemli bir rol oynamıştır. Rusların, bu savaşta elde ettiği başarılarla Doğu Anadolu'ya girmesiyle birlikte Osmanlı Ermenileri ile doğrudan temasa geçmeleri, ayrılıkçı Ermenileri bir hayli heveslendirmiş ve cesaretlendirmişti. Özellikle de harbin sonunda imzalanan 1878 Ayastefanos Antlaşması'nın ve 1878 Berlin Kongresi'nin bazı maddeleri mucibinde Osmanlı Ermenileri, âdeta Avrupa devletlerinin ve kamuoyunun diplomatik ve resmî koruması altına girmişlerdi. Alman İmparatorluğu hariç, başta İngiltere ve Rusya olmak üzere diğer Avrupalı Büyük Devletler diplomasileriyle; Avrupa matbuatı yayınlarıyla ve kamuoyu ise maddî ve manevî destekleriyle sürekli olarak Ermenilerin yanında yer almışlardı. Böylesi bir ortamda Anadolu'da patlak veren her olayın ardından, ki bunların ekserisi komitacıların çıkardıkları, Ermenileri isyana teşvik etmeye ve Avrupa devletleri ile kamuoyunun dikkatlerini bu bölgeye çekmeye matuf terör olaylarıdır, doğrudan Ermenilerin katledildiği şeklindeki haberler ve yorumlar Avrupa matbuatında yer almaktaydı. İlgili yayın organlarına bakılırsa, sadece ve sadece katledilen Ermenilerin sayısı on binleri, hatta yüz binleri geçmiş olarak verildiği halde, Ermenilerin katlettikleri Müslüman ahaliden hemen hemen hiç bahsedilmediği görülecektir. Bölgede bulunan konsolosların kaleme aldıkları raporlarında da benzer bir yaklaşım söz konusudur.

 

 

Doç. Dr. Necmettin Alkan

 

http://zaman.com.tr/haber.do?haberno=97912...-hangi-gercekle

Share this post


Link to post
Share on other sites

Zaman gazetesi yazarı değil; Zaman gazetesinin yorum sayfasına ''makale'' yazan akademisyen demek daha doğru olur. Keza, üstteki mesajda görüldüğü gibi; başka bir akademisyen de Ümit Kardaş'ın dediklerine karşı çıkmış ve başka bir yorum yapmıştır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

yanlış gördüğünüz yönlerin ihtarını yaptığınız için teşekkür ederim.ama hala bu mevzu açıklığa kavuşmadı sorularımı yazıyorum:

1-birgün menfi birgün müspet makale yayınlamak o gazetenin bir dünya görüşü var ,noktasından hareketle değerlendirilirse nasıl bir manzara ortaya çıkar?düşünün Birgün Üstad a çamur atan bir yazı yazılıyor ertesi gün Üstad mükemmel bir insan diye bir yazı yayınlanıyor bu nasıl bir yayın politikasıdır dalga mı geçiliyor?

2-gazete bir tartışma platfor mumuki her görüşten insan çıkıp yazılarını yayınlatsında gazete sadece yayınlamak la kalsın.O zaman yarın biri çıkar EFENDİMİZİ kötüle sonra biri çıkar yok öyle değil der ve olay çözülmüş mü olur?

3.Tarafsız bir gazete olmayacağına göre ve tarafsızlık şahsiyetsizlik demek olduğuna göre gazete böyle bir açıklama mı yapacak?( hak adına tarafsızlık Hakkın taraftarlığıdır ki taraftarlığın hakikatidir,zaten bu ayrı mevzu)

4-ayrıca böyle önemli mevzuları ele ayağa düşürecek şekilde el atma teşebbüsüne zemin olmak bir gazeteyi suçlamak için kanaatimce yeterli bir sebep. (unutmayalım ki Üstad tarihin Sultan Abdülhamid hz lerinde düğümlü olduğunu söylüyordu)

5-ayrıca ben bu dünyaya bir defa geldim ve hakikati bulamama ya da yanlış bulma korkusu içerisinde tir tir titremeliyim ve eminim ki benim gibi binlerce genç vardır peki insanlara hakikati bildirmeyi gaye edinen bir gazetenin bu şekildeki bir anlayışla konulara el atıp dahada şüpheli hale getirmesine karşı olmak gerekmez mi?

6-kimsenin kara kaş kara gözü için değil hakikat adına konuşulacağı için bu konuda böylesine bir uslupla bu konunun ele alınışı ve bu ele alınış ile yazılan bir makalenin yayınlamakta abes bir taraf görmeyen ,liderlerinin de fikirleri ile çelişen yayınlar yapması dolayısı ile hem bize karşı hemde hitap ettikleri insanlara karşı sorumlu değil mi?

Share this post


Link to post
Share on other sites
yanlış gördüğünüz yönlerin ihtarını yaptığınız için teşekkür ederim.ama hala bu mevzu açıklığa kavuşmadı sorularımı yazıyorum:

1-birgün menfi birgün müspet makale yayınlamak o gazetenin bir dünya görüşü var ,noktasından hareketle değerlendirilirse nasıl bir manzara ortaya çıkar?düşünün Birgün Üstad a çamur atan bir yazı yazılıyor ertesi gün Üstad mükemmel bir insan diye bir yazı yayınlanıyor bu nasıl bir yayın politikasıdır dalga mı geçiliyor?

2-gazete bir tartışma platfor mumuki her görüşten insan çıkıp yazılarını yayınlatsında gazete sadece yayınlamak la kalsın.O zaman yarın biri çıkar EFENDİMİZİ kötüle sonra biri çıkar yok öyle değil der ve olay çözülmüş mü olur?

3.Tarafsız bir gazete olmayacağına göre ve tarafsızlık şahsiyetsizlik demek olduğuna göre gazete böyle bir açıklama mı yapacak?( hak adına tarafsızlık Hakkın taraftarlığıdır ki taraftarlığın hakikatidir,zaten bu ayrı mevzu)

4-ayrıca böyle önemli mevzuları ele ayağa düşürecek şekilde el atma teşebbüsüne zemin olmak bir gazeteyi suçlamak için kanaatimce yeterli bir sebep. (unutmayalım ki Üstad tarihin Sultan Abdülhamid hz lerinde düğümlü olduğunu söylüyordu)

5-ayrıca ben bu dünyaya bir defa geldim ve hakikati bulamama ya da yanlış bulma korkusu içerisinde tir tir titremeliyim ve eminim ki benim gibi binlerce genç vardır peki insanlara hakikati bildirmeyi gaye edinen bir gazetenin bu şekildeki bir anlayışla konulara el atıp dahada şüpheli hale getirmesine karşı olmak gerekmez mi?

6-kimsenin kara kaş kara gözü için değil hakikat adına konuşulacağı için bu konuda böylesine bir uslupla bu konunun ele alınışı ve bu ele alınış ile yazılan bir makalenin yayınlamakta abes bir taraf görmeyen ,liderlerinin de fikirleri ile çelişen yayınlar yapması dolayısı ile hem bize karşı hemde hitap ettikleri insanlara karşı sorumlu değil mi?

 

Yazmis oldugunuz bazi maddelere karsilik olarak:

 

1- Farkli dusuncelerin ayni gazetede ele alinmasinin dalga gecilmesiyle ne alakasi olabilir? Simdiye kadar boyle birseyi baska gazetelerde gormedigimiz icin yadirgamayalim...

 

2- O kadar da degil. Bu sizin hayal gucunuzun zit istikamette kutup noktasi olmali. Boyle bir dusuncenin sizde zuhur etmis olmasi uzucu...

 

3- Farkli dusuncelerin okuyucuya servis edilmesi o gazetenin tarafsiz oldugu anlamina gelmez.

 

4- Suclamayi kafaniza koymussunuz birkere. Boyle bir durum olmasa bile herzaman suclamak icin bir sebep bulabileciginizi dusunuyorum.

 

5- Kotu mu? Ayni gazetede dogruyu ve yanlisi gorme firsati verilmis.

 

6- Yorumlar ve gercekler arasindaki farki anlayabilmeniz umidiyle saygilar...

Share this post


Link to post
Share on other sites

bende sizin yazmış olduğunuz maddeleri daha önce bilmem kaç defa dinlediğim halde birşeyler yazayım...

1-arkadaşım farklı düşüncelerin servisi tarafsız olduğu anlamına gelmez diyorsun,ki bende soru olarak bunu sordum yani yaptıkları şeylere biz tarafsız gazetemiyiz diye cevap verecek diye sordum zaten yazımın başka yerinde insanlara hakikati bildirmeyi gaye edinen gazete diye söylerken onun tarafsız olmadığını vurgulamış bulunuyorum..

2-başka gazetede görmediğin için yadırgama demişsin başka gazetede gördüm.görmediğim için yadırgama kompleksine sahip değilim.bu cümlenizi biraz açayım isterseniz bu cümlenin manası şu ,yeni çıkan hiçbirşeyi kabullenemeyip yadırgayan ,yani doğru yada yanlışlığı üzerinde kafa yormak gibi bir sıfata sahip değil karşı çıkışının tek sebebi daha önce böyle birşey görmemesi.buda karşıdaki insanı yok saymaktan başka bir anlama gelmez.buna hayal gücü demeyin lütfen .niyetinizi bilmiyorum ama bu cümleyi başka şekilde de söylüyorlar.mesela farklı olmak istiyorsun felan.

3-Suclamayi kafaniza koymussunuz birkere. Boyle bir durum olmasa bile herzaman suclamak icin bir sebep bulabileciginizi dusunuyorum.diye yazmışsın kardeşim,madem buna inanıyorsunda neden kelime israfına girip cevap yazmaya çalışmışsın anlayamadım.nede olsa ben yine suçlayacağım.peki bende sana şöyle birşey dersem saçma olmaz mı zaten sende savunmayı kafana koymuşsun ne eleştiri gelirse gelsin sen bunların aksini yazacak ve övmeye çalışacaksın.seninki kadar bunun da saçmalığına hükmetmek gerekmez mi?bak kardeş niyet okumaktan ziyade sorularıma ciddi cevaplar bulsaydım sana teşekkür etmekten geri kalmazdım emin ol.

4-Yorumlar ve gercekler arasindaki farki anlayabilmeniz umidiyle saygilar...yorumlar ve gerçekler arasındaki farkı büyük doğuya bağlılığımdan dolayı azda olsa anlıyorum,Yani Abdülhamid hz lerinin ne olduğunu ordaki yorum ile anlayacak kadar aptal değilim.ama bu şekilde ele alınışı bu mevzunun şu anlama geliyor siz farkına varmasanızda.tarih hakkında herkes yorum yapabilir fikirlerini yazabilir,bunda bir problem yok diyorsanız,bence var ,bunu şöyle bir örnek ile anlatmak istiyorum.İnsan bir şey konuşurken korkmalı niçin dersen çünkü konuştuklarının nereye gideceğini nasıl bir yankı uyandıracağını ve Allah katın da bundan mesul olurmuyum korkusunu çekebilmeli.ha bu noktadan bir eleştirin olsaydı ve eleştirin yanlış bile olsaydı sana minnettar kalırdım.neyse şimdi eğer herkes her mevzu hakkında yorum yapabilecekse şöyle bir problemle karşı karşıya kalırız biz o konu hakkında yorum yapabilmenin şartlarına malikmiyiz değilmiyiz.eğer yorum yapabilmenin şartlarına malik değilsek böyle bir mevzuya el atıp ayağa düşürmenin bir mantığı yok .zaten eğer böyle bir sınır tayin edilmezse herkes kafasına göre yazmaya başlar ve zihinler dumura uğrar.düşünsene Hadis i Şerifleri herkes yorumlamaya çalışıyor.böyle bir ortamda hakkikat gizlenir.daha da şüpheli hale gelir.ben bazen bir konuda binlerce yazı görünce diyorum ki "hangisine inanacağımızı şaşırdık."

5-5- Kotu mu? Ayni gazetede dogruyu ve yanlisi gorme firsati verilmis...doğru ve yanlışı görme fırsatı sunmuş derken bile ölçülerden mahrum olmanın ne demek olduğunu anlıyorum...insanlar doğruyu yanlıştan bir çırpıda ayırabilecek bir ruh kıvamına erdirildi mi ki aynı anda bir sürü müspet bir sürü menfi makale yayınlansın da bunda bir abes görülmesin...neyse ...kardeş şunu da ekleyip bitireyim...öyle bir zamanda yaşıyoruz ki ,dolayısıyla bu şartlarda hakikatin üstündeki kara bulutları dağıtıp zihinlerin rahata kavuşması için çok sıkı ölçüler takip edilmeli,bu ölçüler olmadığı sürece hiçbirşeyde olmaz ...

Share this post


Link to post
Share on other sites

1-birgün menfi birgün müspet makale yayınlamak o gazetenin bir dünya görüşü var ,noktasından hareketle değerlendirilirse nasıl bir manzara ortaya çıkar?düşünün Birgün Üstad a çamur atan bir yazı yazılıyor ertesi gün Üstad mükemmel bir insan diye bir yazı yayınlanıyor bu nasıl bir yayın politikasıdır dalga mı geçiliyor?

2-gazete bir tartışma platfor mumuki her görüşten insan çıkıp yazılarını yayınlatsında gazete sadece yayınlamak la kalsın.O zaman yarın biri çıkar EFENDİMİZİ kötüle sonra biri çıkar yok öyle değil der ve olay çözülmüş mü olur?

3.Tarafsız bir gazete olmayacağına göre ve tarafsızlık şahsiyetsizlik demek olduğuna göre gazete böyle bir açıklama mı yapacak?( hak adına tarafsızlık Hakkın taraftarlığıdır ki taraftarlığın hakikatidir,zaten bu ayrı mevzu)

4-ayrıca böyle önemli mevzuları ele ayağa düşürecek şekilde el atma teşebbüsüne zemin olmak bir gazeteyi suçlamak için kanaatimce yeterli bir sebep. (unutmayalım ki Üstad tarihin Sultan Abdülhamid hz lerinde düğümlü olduğunu söylüyordu)

5-ayrıca ben bu dünyaya bir defa geldim ve hakikati bulamama ya da yanlış bulma korkusu içerisinde tir tir titremeliyim ve eminim ki benim gibi binlerce genç vardır peki insanlara hakikati bildirmeyi gaye edinen bir gazetenin bu şekildeki bir anlayışla konulara el atıp dahada şüpheli hale getirmesine karşı olmak gerekmez mi?

6-kimsenin kara kaş kara gözü için değil hakikat adına konuşulacağı için bu konuda böylesine bir uslupla bu konunun ele alınışı ve bu ele alınış ile yazılan bir makalenin yayınlamakta abes bir taraf görmeyen ,liderlerinin de fikirleri ile çelişen yayınlar yapması dolayısı ile hem bize karşı hemde hitap ettikleri insanlara karşı sorumlu değil mi?

 

 

Güzel ve ilgililer tarafından cevaplanması gereken sorular bence (Gürbüz arkadaşımız herhangi bir cevap vermemiş, sadece özetle olabilir böyle şeyler demekle yetinmiş)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yine Üstad, yine şu olursa vs. Arkadaşlar, o gazete Holding gazetesi falan değil; bir gün birisi gelecekmiş te Efendimize laf diyecekmiş te, yarın da başka birisi başka birşey diyecekmiş te...

 

Güncel, siyasi, sosyal, tarihi meseleler de farklı düşüncelerin söylenebilmesi, aynı gazetede büyüklerimize çamur atılacağı ya da attırılacağı anlamına mı geliyor? Mümkün müdür bu?

 

Lütfen biraz daha mantıklı ve tutarlı olalım; bir tartışma yaşandı ve iki, taraf görüş belirtti. Buradan kalkıp ta, Efendimize (s.a.s), Üstad'a, Büyük Doğu'ya falan gitmeyelim.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Yine Üstad, yine şu olursa vs. Arkadaşlar, o gazete Holding gazetesi falan değil; bir gün birisi gelecekmiş te Efendimize laf diyecekmiş te, yarın da başka birisi başka birşey diyecekmiş te...

 

Güncel, siyasi, sosyal, tarihi meseleler de farklı düşüncelerin söylenebilmesi, aynı gazetede büyüklerimize çamur atılacağı ya da attırılacağı anlamına mı geliyor? Mümkün müdür bu?

 

Lütfen biraz daha mantıklı ve tutarlı olalım; bir tartışma yaşandı ve iki, taraf görüş belirtti. Buradan kalkıp ta, Efendimize (s.a.s), Üstad'a, Büyük Doğu'ya falan gitmeyelim.

 

 

arkadaşım inanın burda birşey konuşmak yeri değil onu anladım ne bu ya yazdığın herşeyde biri çıkar cevap vermez mantıklı ol der mantıklı ol diyeceğine eğer mantıklı isen mantıklı bir cevap versende bizde bu noktada eleştiriden vazgeçsek .ki vazgeçtim hele büyükdoğuda bunları söyledi ya tümden vaz geçtim.şu yazdığın şeye bak :Güncel, siyasi, sosyal, tarihi meseleler de farklı düşüncelerin söylenebilmesi, aynı gazetede büyüklerimize çamur atılacağı ya da attırılacağı anlamına mı geliyor? Abdülhamid hz leri büyüğümüz değil mi çamur atılmamış mı evet atılmış.eee daha nesi...bazı sorular yazıyorum biri çıkıp yok sen zaten kötülemeyi kafana koydun der biri mantıklı ol der biri haddini bil der biri bilmem ne der sonra aaaa ben nasıl fikirler konuştum diye meydanda gezinir zaten meydanda sizin gibilerin caka atması fikir hayatımızın ne kadar alçakta olduğunun vesikası diye gösterebilirim..sakın hakaret zannetmeyin BAZILARI içn bunu bir iltifat sayabilirsiniz.hakaret etmiş olsaydım küfürlerin havada uçuşması lazımdı...neyse..sizin bağlı olduğunuz şey neyse,ona söz söylemeden fikir özgürlüğü derken fikir özgürlüğünün kendinize göre değil de İslam a göre ne anlama geldiğini ortaya koysaydınız o zaman bir davanın mümesili sayılabilirdik.bir yere mensup olmakla o yeri sahiplenme psikolojisine girip doğruyu bile yanlış göstermekte ve hatta yanlışı bile doğruyu göstermekte hiç bir abes göremeyecek kadar idrak yırtıklığı karşısında diyecek birşey yok...çıkarsın dersinki kardeşim bu böyle olduğu için böyle oldu yada şöyle oldu da şöyle oldu dersin bende amenna derim.ama kalkıp bu tür bir yaklaşımla bu konuyu ele alıp karşıdakini aptalmış gibi bir muamele ile yaklaşırsan ,kimseden saygı göremezsin...ki iletişim saygı sevgi derken birdefa etrafındaki insanlarla iletişime geçmesini ve onlara aşağılayıcı bir tavırla değilde onları da insan diye kabul edip konuşmasını öğrenmedikçe ,kendi davandaki zaafını da anlayamazsın vesselam...

Share this post


Link to post
Share on other sites

ayrıca bu konu nelerde eksik ve neler üzerinde düşünmeden nefs emniyeti içinde yaşadığımızı göstermesi noktasından ele alınırsa bizi hal muhasebesine davet ettiğini anlarız...bu da bu konuya farklı bir bakış diye ele alınabilir...

Share this post


Link to post
Share on other sites
arkadaşım inanın burda birşey konuşmak yeri değil onu anladım ne bu ya yazdığın herşeyde biri çıkar cevap vermez mantıklı ol der mantıklı ol diyeceğine eğer mantıklı isen mantıklı bir cevap versende bizde bu noktada eleştiriden vazgeçsek .ki vazgeçtim hele büyükdoğuda bunları söyledi ya tümden vaz geçtim.şu yazdığın şeye bak :Güncel, siyasi, sosyal, tarihi meseleler de farklı düşüncelerin söylenebilmesi, aynı gazetede büyüklerimize çamur atılacağı ya da attırılacağı anlamına mı geliyor? Abdülhamid hz leri büyüğümüz değil mi çamur atılmamış mı evet atılmış.eee daha nesi...bazı sorular yazıyorum biri çıkıp yok sen zaten kötülemeyi kafana koydun der biri mantıklı ol der biri haddini bil der biri bilmem ne der sonra aaaa ben nasıl fikirler konuştum diye meydanda gezinir zaten meydanda sizin gibilerin caka atması fikir hayatımızın ne kadar alçakta olduğunun vesikası diye gösterebilirim..sakın hakaret zannetmeyin BAZILARI içn bunu bir iltifat sayabilirsiniz.hakaret etmiş olsaydım küfürlerin havada uçuşması lazımdı...neyse..sizin bağlı olduğunuz şey neyse,ona söz söylemeden fikir özgürlüğü derken fikir özgürlüğünün kendinize göre değil de İslam a göre ne anlama geldiğini ortaya koysaydınız o zaman bir davanın mümesili sayılabilirdik.bir yere mensup olmakla o yeri sahiplenme psikolojisine girip doğruyu bile yanlış göstermekte ve hatta yanlışı bile doğruyu göstermekte hiç bir abes göremeyecek kadar idrak yırtıklığı karşısında diyecek birşey yok...çıkarsın dersinki kardeşim bu böyle olduğu için böyle oldu yada şöyle oldu da şöyle oldu dersin bende amenna derim.ama kalkıp bu tür bir yaklaşımla bu konuyu ele alıp karşıdakini aptalmış gibi bir muamele ile yaklaşırsan ,kimseden saygı göremezsin...ki iletişim saygı sevgi derken birdefa etrafındaki insanlarla iletişime geçmesini ve onlara aşağılayıcı bir tavırla değilde onları da insan diye kabul edip konuşmasını öğrenmedikçe ,kendi davandaki zaafını da anlayamazsın vesselam...

 

Yazdıklarının bazı kısımlarında harf eksikliği, kelime yanlışlığı ve anlam düşüklüğü vardı kardeş. Yine de mümkün mertebe cevap vermeye çalışayım:

 

En başta verdiğim cevap, aslında yeterli ve anlaşılabilir bir cevaptı. Ümit Kardaş gazete yazarı değil, gazeteye makale veren bir akademisyendir. Bunu ve bunun getirdiği sonuçları anlamak çok ta zor olmasa gerek? Daha sonrasında ise, sana veya bize göre tasvip edilmeyen/edilemez düşünceler ifade etmiş olsada, sonuçta bu kişinin düşüncesini paylaşma hakkı olduğunu ifade ettik.

 

Bizim gibilerin caka satmasına gelince; biz kimiz ki caka satalım, ya da niye satalım bu cakayı. Niye böyle birşeye tevessül edelim. Hakaret etseydim, küfürlerin havada uçuşması lazımdı demişsin.. Yazık, cidden çok yazık. Yani az daha ileri gitsen, küfürle cevap verecektin ve öyle yazacaktın ha !?

 

Sana aptal muamelesi yapan birisi olduğunu hiç sanmıyorum. Öyle olsaydı inan sana cevapta yazmazdım, izahat ta yapmazdım. İnsanların kalplerindeki ve zihinlerindekini ölçebilecek bir özelliğe ve meziyete sahip değilim, ya da değilizdir.

 

Ama meseleyi Efendimize kadar getirip te; yarın birisi çıkarda Efendimize şöyle derse, yarın da başka biri başka birşey derse gibi yoruma getirirsek, bunu konuşmanın da tartışmanın da hiç bir faydası olmaz.

 

Şahsına karşı zerre kadar bir ithamım, art niyetim ve bazı benzetmelerim kesinlikle olamaz olmaz. Bunu da bilmeni isterim turbix kardeş.

Share this post


Link to post
Share on other sites

evet yazacaktım... ben bu sitede bir ara bir yazı yazmıştım o yazıda şunu demiştim "eğer yanlış anlaşılmasaydı bu konu için sadece bazılarının isimlerini yazıp yorum isterdim" diye.. o kişiler arasında sen de vardın...neyse...ama görüyorumki yanılmışım...cümle eksikliği falan diyorsun da ben seni senin sözlerinden anlarım...seni ne görmüşlüğüm var ne de başka bişey...akademisyen yazmışsın,biliyorum, ki soruları okursan ,bunun anlaşıldığını anlarsın... ayrıca vazgeçtim ama cevabımı alarak değil cevabımı alamayacak olmaktan dolayı...bir daha da soru falan sormayacağım...çünkü bazıları kendilerinin mensup olduğu yer neresiyse işte sorulan soruda o yeri öven bir cevap verme imkanına sahip olmayınca ,karşıdakini küçük düşürmekten başka bir savunma şekline sahip değil...BÜYÜKDOĞU kardeş keşke hayal ettiğim gibi karşımda bulsaydım seni (sakın bu " ben senin istediğin gibi olmak zorundamıyım gibi saçma bir yöne çekilmesin bazıları tarafından) görüyorsun değil mi neleri açıklamak zorunda kalıyoruz......senin için ne kadar önemli bilmiyorum ama ben yine hayal kırıklığına uğradım...

Share this post


Link to post
Share on other sites
evet yazacaktım... ben bu sitede bir ara bir yazı yazmıştım o yazıda şunu demiştim "eğer yanlış anlaşılmasaydı bu konu için sadece bazılarının isimlerini yazıp yorum isterdim" diye.. o kişiler arasında sen de vardın...neyse...ama görüyorumki yanılmışım...cümle eksikliği falan diyorsun da ben seni senin sözlerinden anlarım...seni ne görmüşlüğüm var ne de başka bişey...akademisyen yazmışsın,biliyorum, ki soruları okursan ,bunun anlaşıldığını anlarsın... ayrıca vazgeçtim ama cevabımı alarak değil cevabımı alamayacak olmaktan dolayı...bir daha da soru falan sormayacağım...çünkü bazıları kendilerinin mensup olduğu yer neresiyse işte sorulan soruda o yeri öven bir cevap verme imkanına sahip olmayınca ,karşıdakini küçük düşürmekten başka bir savunma şekline sahip değil...BÜYÜKDOĞU kardeş keşke hayal ettiğim gibi karşımda bulsaydım seni (sakın bu " ben senin istediğin gibi olmak zorundamıyım gibi saçma bir yöne çekilmesin bazıları tarafından) görüyorsun değil mi neleri açıklamak zorunda kalıyoruz......senin için ne kadar önemli bilmiyorum ama ben yine hayal kırıklığına uğradım...

 

Turbix kardeş yine diyeyim. Biz çocuk değiliz; biraz kızgınlık ve kırgınlık içeren şeylerde çıkabilir ağzımızdan. Fakat, benim seni birşeylerle itham etmem ya da şöylesin böylesin gibi bir imada bulunmam söz konusu olamaz.

 

Buna haddim de, hakkım da yok.

 

Bilmiyorum? Beni nasıl birisi olarak biliyorsun ama, yine öyle bilmeni isterim. Çünkü, bu senin tercihin ve takdirindir. Düşüncelerime önem vermenden de gurur duyarım, keza beni eleştirmenden de..

 

Sen, ilk verdiğim cevabı en azından benim sana ilk ve son cevabım olarak değerlendir. Belki diğerlerinde ikimizde yanlış anlaşılmışızdır diyelim. Bak kardeş diyoruz birbirimize, kardeşce bitirelim bu mevzuyu.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Turbix kardeş yine diyeyim. Biz çocuk değiliz; biraz kızgınlık ve kırgınlık içeren şeylerde çıkabilir ağzımızdan. Fakat, benim seni birşeylerle itham etmem ya da şöylesin böylesin gibi bir imada bulunmam söz konusu olamaz.

 

Buna haddim de, hakkım da yok.

 

Bilmiyorum? Beni nasıl birisi olarak biliyorsun ama, yine öyle bilmeni isterim. Çünkü, bu tercih ve takdir meselesidir. Düşüncelerime önem vermenden de gurur duyarım, keza beni eleştirmenden de..

 

Sen, ilk verdiğim cevabı en azından benim sana ilk ve son cevabım olarak değerlendir. Belki diğerlerinde ikimizde yanlış anlaşılmışızdır diyelim. Bak kardeş diyoruz birbirimize, kardeşce bitirelim bu mevzuyu.

 

 

vazgeçtim zaten...benim sana olan kırgınlığım zaten çocukça bir tavır değil,yorumunun bazıların ki gibi oluşu ve bu oluşundan dolayı bende hasıl ettiğidir...son olarak şunuda ekleyip bitiriyorum...bir ölçü olsun diye...kendini bir soruya cevap verme zorunda hisseden adam ,ya da soruya kendini muhatap hisseden kişi ,laga luga yerine cevap versin...bitti

Share this post


Link to post
Share on other sites

yazılanları büyük ölçüde okudum ve bir değerlendirme yapmak istedim.

 

zaman gazetesi malumdur ki İslami kimliği olan gazetelerden biridir. bünyesinde farklı görüşlerden kimselerin bulunduğu da herkesin malumudur. şimdi olaya diyalog ve hoşgörü penceresinden bakılırsa bu durumda şaşılacak bir husus yoktur. fethullah gülen hocaefendi nin vatikan ile olan diyalogları hatırlanırsa zaman gazetesinde ikinci abdülhamid han hazretlerine dil uzatacak birinin bulunması çok da şaşırtıcı olmasa gerektir. bu genel yaklaşımın doğurduğu kaçınılmaz bir sonuçtur. o zaman gazetesinde ahmed şahin in de akılalmaz yazıları yayınlanmıştır. bunlar ehli kitapla amentüde ittifakımız var ve Lailaheillallah yeterlidir, Muhammedurrasulullah fazilettir şeklinde. görüldüğü gibi zaman gazetesi müslümanlar üzerinde uygulanan ve türkiyede kabul görmüş ılımlı islam projesi paralelinde hizmet eden bir gazetedir. ne demek muhammedurrasulullah fazilettir demek, olmazsa olmazdır. apaçık bizim kelimei şahadetimizi hafife almak, bunun gerekl olmadığını savunmaktan başka bir manası yoktur bu yazıların.

 

zaman böyle derseniz yeni şafak çok mu iyi, al birini vur ötekine. eğer bir neşriyat İslama ve müslümanlara hizmet için çıkacaksa o yayın organında islama muhalif tek bir cümle bile sarfedilemez. sarfedilirse onu okuyanların vebalini sırtlanmaya kimin gücü yetecektir. yorumlarda bunu normal kaşılayan arkadaşlar bile olmuş. ne hale geldiğimizin, ılımlı islam projesinin tuttuğunun bizim üzerimizdeki tezahürüdür bu, başka birşey değildir.

 

yeni şafak ile alakalı değerlendirme yazısı yazmıştım kısa ve belli ölçülerde link budur;

http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?/topic/13143-hayrettin-karamana-reddiye/page__p__65781__fromsearch__1#entry65781

 

yeni şafak yazarlarıdır ki hrant dink öldürüldüğünde hepimiz hrantız diye başlık attılar ve onun için günlerce yazılar kaleme aldılar. ben hrant falan değilim olmam da Allah muhafaza. adam neticede ermeni birisidir. Allah Rasulu sav "kişi sevdiğiyle beraberdir" demişken bana ne elin hrantından. aynı gazete bu seviyede hrantçıyken ve kimse buna sesini çıkarmazken hayrettin karaman ben muaviyeyi sevmem derken de yine sesini çıkarmamıştır. Biz Allah Rasulu sav i seven ve izinden giden bütün müslümanları severiz şayet islama muhalif bir hareketi olursa allamei cihan olsa kıymeti yoktur.

 

 

durum bundan ibarettir, müslüman artık gözünü açsın, eğer herşeyiyle islama hizmet eden yayın organları varsa onlara sahip çıksın sayılarının artması için çalışsın...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Zaman gazetesinin her görüşten yazarı bünyesinde barındırmasından maksat; daha geniş çevrelere hitap etmek ve gazetenin esas gayesinin daha çok insan tarafından benimsenmesi, en azından anlaşılması olsa gerek. Bu gaye ne kadar gerçekçidir? Maksuduna ulaşayım derken nelerden feragat etmiştir?

 

Bejan Matur diye şerli mi şerli, kürt ırkçısı bir hatun var. Bu hatun hemen her fırsatta pkk sempatizanlığı yapar, Türk ve Kürt kutuplaşması oluşturma gayesini yazılarından hiç esirgemez. Bu kadının zaman gazetesine kazandırdığı nedir? O kadınla aynı minvalde birleşenler, zaman gazetesinden hâyır mı umuyorlar? Hiç sanmıyorum. Devrimci bir adamın sapıkça köşesine gazete de bulunması, bölücü bir kadın, daha nice acayip yazarlar, sadece ve sadece zaman gazetesini lekeler. Herşeyin bir haddi vardır, asil ve dik durma kaygısı nerede?

 

Her fikir ve görüşe bağrını açan gazete neden kendi cemaatine yönelik bir tek eleştiri getirecek yazarı kabullenmez. Abdülhamid Han'a laf eden it barınabilir ama Fethullah Gülen'i, cemaati eleştirecek kimse gazete çatısında barınamaz. İşte burada samimiyetsizlikleri, riyakarca hoşgörüleri ortaya çıkıyor.

 

Madem öyle Ahmet Hakan gibi biri bile gazetenin bir köşesine cuk diye oturur.

 

Ahmet Turan Alkan, Mehmed Niyazi, İskender Pala, Hekimoğlu İsmail gibi şahsiyetli ve kaliteli yazarları olsa da gazetenin genel manzarası politikası hiç de hoş değildir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Taraf gazetesinde görmeye alıştığımız yazılardan bir tanesi de zaman gazetesinde ortaya çıkmış. Çok vahim bir durum kimdir bunu yazan ahmak diye düşünüyorum. Maalesef zaman yelpazeyi genişletelim derken ipin ucunu kaçırdı.Çok yazık nerde o hizmet aşkı? Bundan bir süre önce sızıntı dergisinde Abdulhamit Hanla ilgili bir yazı okuyup çok beğenmiştim.Lakin aynı derginin diğer yayın kolu olan zaman gazetesinde bu yazıda ne oluyor şimdi? Arkadaşımızın dediği gibi anlamakta güçlük çekiyorum.

 

Birçok arkadaşımız demiş hoşgörü, her kesimden bir görüş olmalı falan filan. Ne oluyor arkadaşım eleştirilen kişi Ulu Hakan Abdülhamid Han ve yapmadığı bir eylemle eleştiriliyor. Vakıf Ahmet kardeşim ne güzel demiş işine gelen yazılar yayınlanır. Çünkü eleştirilen kişiler kendileri değildir. Lakin Büyük Sultan eleştirilebilir ne de olsa hoşgörü politikası. Zaten o yüzünde kin depolanmış bejan matur nedir öyle. Kimdir o nerden çıkmış? Kadının dağın arkasına bakmak diye bir kitabı var. Resmen örgütü bir aile, bir dost ve kabul edilmesi gereken bir misafir olarak göstermiş. Hoşgörü diyen arkadaşlar bakın bi kitaba. Zaman gazetesinde böylesinin ne işi var.

 

Taraf gazetesinde Üstad'a hakaret edildi diye hepimiz ayağa kalktık, tepki gösterdik. Gerçi zamandan birşey gelmedi yanlış hatırlamıyorsam ama neyse. Şimdi eleştirilen hatta iftira atılan kişi Üstad'ın hakkın herşeyi göze alarak kitap yazdığı Büyük Sultan. Nasıl olur da bu yazı zamanda yayınlanır. Beni daha çok düşündüren konu Üstad hayranı forum üyeleri nasıl olur da bu yazıyı farklı görüş olarak niteler ve hala tepki vermez. Arkadaşlar bi düşünen Allah aşkına!! Zaman nerden nereye geldi? Daha da önemlisi bu davaya hizmet eden abiler acaba bu gidişattan memnun mu? Gerçekten merak ediyorum doğrusu.

 

Zaman gazetesinde yazı yazan değerli büyüklerden dolayı birşey demeyi kendime yakıştıramıyordum. Lakin bu yazıyla kimseyi tanıyacak durumumuz kalmadı. Zamanında Elif Şafak bile yazı yazarken bu olmamıştı. Acaba zaman bu tür yazarları neden kadrosuna katar ve neden yazılarını yayınlar? Asıl konuşulması gereken sanırım bu konu.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Zaman Gazetesi; çok özgürlükçüyüm, her görüşe saygım var ayağı yaparak yayınlanmasına izin verdiği bu yazıda olan büyük iftiralar sayesinde Allah tarafından helak dahi olabilir.

 

Özgürlükçü olacağım diye ecdad'a iftira attırmak mı gerek? Birde bu yazıyı Fethullah Gülen okumuş mudur? Çünkü Fethullah Gülen'de de bu konularda hassasiyet vardı, Ekrem Dumanlı'ya iyi bir fırça çekmiş olması gerek diye düşünüyorum. Zira hiç bir yazı denetlenmeden gazetede yayınlanmaz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...