Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Kalemdar

Hayatü's Sahabe

Recommended Posts

DAVET SEVGİSİ VE DAVET İÇİN GAYRET

 

Hz. Peygamber’in Bütün İnsanların İman Etmesine İlişkin Çabası

 

-İbn Abbas “Onlardan bir kısmı şaki, bir kısmı said idi” (Hud: 11/105) ayeti ile buna benzer diğer ayetler hakkında şöyle demektedir: Rasûlullah bütün insanların iman etmesi ve hidayet üzere kendisine biat etmesi hususunda son derece arzuluydu. Bu sebeple Allah Teâlâ ona kendisinden O’nun ezelî ilminde saadetini dilediklerinin ancak iman edeceğini, şekavetini dilediklerinin ise sapıtacağını haber vererek şöyle buyurdu:

“Ey Rasûlüm! İnsanlar iman etmeyecekler diye kederden neredeyse nefsine kıyacaksın. Biz eğer dilesek onların üzerine gökten bir ayet indiriveririz de ona boyunları eğilekalır” (Şuara: 26/3-4)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ebu Talib Vefat Ettiğinde Hz Peygamber’in Kavmini İslâm’a Davet Etmesi

 

- Ebu Talib hastalandığında Kureyş’ten içlerinde Ebu Cehil’in de bulunduğu bir grup Ebu Talib’in yanına girerek şöyle dedi: “Senin kardeşinin oğlu (Rasûl-ü Ekrem’i kastediyorlar) bizim tanrılarımıza sövüyor, şöyle diyor, böyle yapıyor... Eğer çağırır da, bu işi yapmaktan onu nehyedersen çok iyi olur”. Bunun üzerine Ebu Talib Hz. Peygamber’i çağırdı. Hz. Peygamber Ebu Talib’in yanına geldi, eve girdi. Kureyşliler ile Ebu Talib arasında bir kişinin oturabileceği kadar bir mesafe vardı. Ebu Cehil, Hz. Peygamber’in Ebu Talib’in yanına oturması halinde Ebu Talib’in ona daha şefkatli olabileceği korkusuyla kalkıp o yeri kapattı. Hz. Peygamber de amcası Ebu Talib’e yakın oturabileceği bir yer bulamadı, kapı yanında oturdu. Ebu Talib Hz. Peygamber’e

 

“Ey yeğenim, nedir bu durum? Kavmin senden şikâyet ediyor. İddialarına göre sen tanrılarına küfrediyor, onlar hakkında ileri-geri konuşuyormuşsun?”. Meclistekiler birçok şeyler söylediler. Sonra Hz. Peygamber konuşmaya başladı ve şöyle buyurdu:

 

“Amca! Ben onları sadece bir tek kelime üzerindeanlaşmaya davet ediyorum. O kelimeyi söylerlerse şayet, Araplar onlara baş eğerler, acemler de cizye verirler”. Kureyşliler Rasûlullah’ın bu sözleri üzerine sevinerek şöyle dediler:

 

“Bir kelime mi istiyorsun? Babanın başı üzerine yemin olsun ki sana on kelime bile veririz. Söyle nedir o kelime?” Ebu Talib de

 

“Ey yeğenim! o istediğin kelime nedir?” dedi. Rasûl-ü Ekrem de

 

‘’O kelime Lâilâheillallah’dır” dedi. Bunun üzerine onlar ürkerek ayağa kalktılar, elbiselerini silkerek şöyle dediler: “O mabudları bir mabud mu kıldı? Kesinlikle bu hayret verecek bir şeydir” (Sa’d: 38/5). Bunun üzerine bu surenin beşinci ayetten sekizinci ayetine kadar olan kısmı nazil oldu.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah’a Davet Hususunda Vazifeli Olan Hz. Peygamber’in Cihad Etmekteki Israrı

 

- Hudeybiye zamanında “İnsanları Hidayete Götüren Ahlâk’ bahsinde uzun uzadıya zikredildiği gibi Budeyl b. Verka el-Huzai geldi. Beraberinde Beni Huzaa’dan birkaç kişi daha vardı. Tihame ehli arasında Beni Huzaa, Rasûlullah’ın dost ve sırdaşıydı. Budeyl b. Verka, Rasûlullah’a şunları söyledi:

 

“Ben arkamda Kâb b. Lueyy, Amr b. Lueyy kabilelerini bırakıp geldim. Bunlar Hudeybiye sularının akıcı kısmında konaklamışlardı. Onlarla beraber küçük-büyük tüm fertleri vardı. Onlar seninle savaşacaklar ve Kâbe’ye gitmene mâni olacaklar!” Bu sözleri işiten Rasûlullah şöyle buyurdu:

 

“Biz hiç kimseyle savaş için gelmiş değiliz. Biz Umre ziyaretini yapmak için geldik. Harb (Bedir gibi Kureyş’le yapılan diğer savaşlar kastedilmektedir) onları zayıf düşürmüş, yormuştur (harbe talip olmasınlar). Eğer isterlerse onlarla bir müddet sulh için aramızda belli bir müddet tayin ederiz. O zaman benimle halkım arasından çekilirler. Eğer ben galib gelirsem -o zaman girerlerse- halkın girdiği dine girerler. Aksi takdirde o zamana kadar istirahat etmiş olurlar, eğer illa benimle savaşmak istiyorlarsa, nefsimi elinde tutan Allah’a yemin ederim ki boynum tek kalıncaya (ölünceye) kadar, bu iş (peygamberlik) hususunda onlarla savaşırım. Allah’a yemin ederim ki Allah’ın emri muhakkak yerini bulacaktır (İslâm hakim olacaktır)”.

 

- “Vay Kureyş’in haline! Savaş onları yedi. Acaba benimle diğer araplar arasından çekilirlerse ne zararları vardır? Eğer Araplar beni mağlub ederlerse -zaten onların isteği de budur- istekleri yerine gelmiş olur. Eğer Allah beni Araplara galib getirirse, onlar o zaman istirahat etmiş ve zengin olarak İslâm’a girmiş olurIar. Eğer İslâm’a girmeseler işleri yerine gelmiş olarak o zaman bizimle savaşırlar. Kureyş ne zannediyor? Allah’a yemin ederim, İslâm üzere durmadan onlarla savaşırım. Ta ki Allah beni onlara galib getirinceye veya bu boynum yalnız kalıncaya (ölünceye) kadar...”

Share this post


Link to post
Share on other sites

ALLAH YOLUNDA GÜÇLÜKLERE KATLANMA

Hz. Peygamber’in ve Ashâb-ı Kiram’ının Allah Yolunda Her Türlü Zorluklara ve İşkencelere Katlanması; Allah İsminin En Yüce Olması Uğrunda Canlarını Hiçe Saymaları

Mikdad’ın Peygamberlik Geldikten Sonra Hz. Peygamber’in Çektiklerini Anlatması

 

- Nüfeyr şöyle anlatıyor: Bir gün Mikdad b. Esved’le birlikte oturuyorduk. Bir adam geldi. Gözlerini işaret ederek Mikdad’a şunları söyledi:

‘Hz. Peygamber’i gören şu iki göze ne mutlu! Allah’a yemin olsun ki senin gördüğünü görmeyi çok isterdim. Aynı şekilde katılmış olduğun o peygamber meclislerine de katılmayı çok isterdim’. Adamın bu sözleri benim çok hoşuma gitmişti. Mikdad’sa o kişiye şunları söyledi:

‘Niçin sizden bazı kimseler hâlâ Allah Teala’nın kendisine nasip etmediği bir mecliste bulunmayı temenni etmektedir. Eğer bu kişi Hz. Peygamber devrinde yaşamış olsaydı durumunun ne olacağını kestirebilir miydi? Allah’a yemin ederim ki Hz. Peygamber’in meclislerinde çok kimseler bulundu. Fakat Allah onları burunları üzerine cehenneme attı. Çünkü onlar Hz. Peygamber’e icâbet etmediler ve onu doğrulamadılar. Niçin sizi, kendisinden başka Rabb tanımayan ve peygamberlerinin getirdiklerini tasdik eden insanlar kılan Allah’a şükretmiyorsunuz? Zahmetleri, sıkıntıları başkaları çekmiş, sizse sefâsını sürüyorsunuz. Andolsun ki Hz. Peygamber, diğer peygamberlerin hepsinden daha sıkıntılı bir hayat geçirmiştir. O, cahillerin putlarına tapmaktan daha üstün bir din olmadığına inandığı bir fetret ve câhiliyet dönemi insanlarına gönderilmiştir. Hz. Peygamber Furkan’ı getirdi ve onunla hak ile bâtılın, baba ile oğulun aralarını ayırdı. (Çünkü babalardan veya oğullardan biri müslüman oluyor. Bu yüzden de aralarına düşmanlık giriyordu). Allah Teala ateşe giren kimsenin helak olduğunu görmesi için insanların kalb kilitlerini iman ile açmıştır. En yakınının ateşte bulunduğunu bilen kişinin gözleri elbette ki aydın olamaz. Allah Teala’nın şu sözleriyle anlatılmak istenen mana da budur: “Onlar ‘Ey Rabb’imiz! Bize gözler sevinci eşler ve çocuklar ver ve bizi takva sahiplerine önder yap!’ derler” (Furkan: 25/74)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Benim de çok beğendiğim bir kıssayı aktarayım buraya:

 

Hz. Peygamber’in Ashâbından Cüleybib’in Evlenmesi

 

 

- Ebu Berzeti’l-Eslemî şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber’in sahabilerinden Cüleybib konuşmayı, hanımlara takılmayı ve onlarla şakalaşmayı seven birisiydi. Bu yüzden ben kendi hanımıma

 

“Sakın Cüleybib’le sizi birarada görmeyeyim; yoksa şöyle yaparım, böyle yaparım” diye tenbih ettim. Ensar’dan dulu ya da kızı olan kimseler, Hz. Peygamber’in ona ihtiyacı olup olmadığını, yani birisiyle evlendirmek isteyip istemediğini öğrenmeden onları evlendirmezdi. Bir gün Hz. Peygamber Ensar’dan bir kişiye

 

“Kızını bana verir misin?” diye sordular. Adam

 

“Evet! Başım gözüm üstüne ey Allah’ın Rasûlü?” dedi. O zaman Hz. Peygamber

 

“Ben onu kendi nefsim için istemiyorum” buyurdular. Ensar’dan olan adamın

 

“Peki, kimin için istiyorsunuz ey Allah’ın Rasûlü!” demesi üzerine de

 

“Ben onu Cüleybib için istiyorum” buyurdular. Bunun üzerine adam

 

“Kızın annesiyle istişare edip size haber veririm ey Allah’ın Rasûlü!” dedi. Sonra da hanımının yanına vararak

 

“Hz. Peygamber kızını istiyor” dedi. Kadın

 

“Başım gözüm üstüne!’’diye karşılık verdi. Ancak adam “Hz. Peygamber onu kendi nefsi için değil Cüleybib için istiyor” deyince kadın

 

“Bizde Cüleybib’e verecek kız yoktur. Allah’ın zâtına yemin ederim ki, biz onu Cüleybib’le evlendirmeyiz” dedi. Adam kızın annesinin sözlerini Hz. Peygamber’e haber vermek üzere kalkmak istediğinde, kız

 

“Beni sizden kim istiyor?” diye sordu. Kadın, kocasının getirdiği teklifi kızına söyledi. Kız da

 

“Siz Hz. Peygamber’in emrini ret mi ediyorsunuz? Beni onun istediğine veriniz. Çünkü Allah Teâlâ beni zâyi etmeyecektir” dedi. Böylece adam Hz. Peygamber’in yanına dönerek olup biteni anlattı ve

 

“Kızımı Cüleybib’le evlendirebilirsiniz” dedi. Hz. Peygamber de onu Cüleybib’le evlendirdiler.

 

Bu olaydan sonra Hz. Peygamber bir gazaya çıktılar. Dönecekleri sırada sahabilerine

 

“Eksiğiniz var mı?” diye sordular. Onlarsa

 

“Hayır!” karşılığını verdiler. O zaman Hz. Peygamber

 

“Fakat ben Cüleybib’i aranızda göremiyorum!” buyurdular. Bunun üzerine sahabiler sağa-sola dağılıp Cüleybib’i aramâya başladılar. Nihayet onu öldürdüğü yedi düşman arasında yatarken buldular; şehit düşmüştü. Hz. Peygamber’e gelip

 

“Ey Allah’ın Rasûlü! Cüleybib öldürdüğü yedi düşman arasında ölü olarak yatıyor” diye haber verdiler. Bu haberi alan Hz. Peygamber

 

“Demek o yedi düşman öldürdükten sonra öldürülmüş öyle mi? O bendendir, ben de ondanım” buyurdular ve bu sözleri iki ya da üç kez tekrarladılar. Sonra da Cüleybib için bir mezar kazılmasını emrettiler. Mezar kazıldığında da onu kollarına alarak oraya koydular. Ensar arasında Cüleybib’in dul hanımından daha zengin ve daha eli açık bir kadın yoktu.

 

İshak b. Abdillah b. Ebî Talhâ, Sâbit’e

 

“Hz. Peygamber’in, Cüleybib’in dul kalan hanımına ettiği duayı biliyor musun?” diye sordu. Sâbit buna şöyle cevap verdi:

 

“Hz. Peygamber ona ‘Ey Allah’ım! Onun üzerine bol bol hayır indir ve yaşadığı müddetçe onu darda ve sıkıntıda bırakma!’ diye dua ettiler. Bu duadan sonra Ensar içerisinde ondan daha zengin ve daha eli açık bir kadın yoktu.”

 

Heysemi IX/368 (İmam Ahmed’den)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir tane daha...

Anam babam canım malım sana ve dinine feda olsun ya Resulullah! Lebbeyk ya Resulullah!

 

Hz. PEYGAMBER’İN VÜCUDUNU ÖPMEK

 

Useyd b. Hudayr’ın Bu Konudaki Kıssası

 

- Useyd b. Hudayr salih bir kimse idi ve şakacıydı. O Peygamber’in yanında iken halkla konuşur onları güldürürdü. Hz. Peygamber bir gün onun böğrüne vurdu. O

 

“Bedenimi acıttın” dedi. Hz. Peygamber de

 

“O halde kısas yap” dedi. O da

 

“Ey Allah’ın Rasûlü! Senin sırtında bir gömlek vardır” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber gömleği kaldırdı, o Rasûlullah’ı kucaklayıp sonra onun böğrünü öpmeye başladı ve “Anam babam sana feda olsun, ya Rasûlullah! Ben bunu kastediyordum” dedi.

 

Hakim, Müstedrek, III/288 (Abdurrahman b Ebu Leyla’dan). Ayrıca bunu, İbn Asakir, İbn Ebu Leyla’dan (Kenz, VII/201) Taberani de Useyd b. Hudayr’dan (Kenz, IV/43) rivayet etmişlerdir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

HZ. PEYGAMBER’İN ALLAH’A DAVET YOLUNDA ÇEKMİŞ OLDUĞU EZİYETLERE KATLANMASI

- Hz. Peygamber şöyle buyuruyor:

 

Allah yolunda, hiç kimsenin görmediği eziyetlere katlandım. Benim düştüğüm dehşetli hallere hiç bir kimse düşmemiştir. Öyle zamanlar oldu ki üzerimizden otuz gün otuz gece geçtiği halde ne Bilal ve ne de ben, onun koltuğu altında sakladığı az bir yiyecek dışında canlıların yiyebileceği hiç bir şey bulamadık.

 

Hz. Peygamber’in, Amcasının Ölümünden Sonra Çeşitli Eziyetlere Taâruz Kalması

- Ebu Tâlib vefat ettiği zaman Rasûlullah’ın yolunu Kureyş’in ahmaklarından birisi kesti ve peygamberin üzerine toprak attı. Hz. Peygamber böylece evine döndü. Kızlarından biri yüzündeki toprağı hem siliyor, hem de ağlıyordu. Hz. Peygamber de

 

‘Ağlama kızım, kesinlikle Allah senin babanı koruyacaktır’ dedi. Ebu Tâlib ölünceye kadar, Kureyşliler Hz. Peygamber’e dokunamadılar. Ancak onun ölümünden sonra Hz. Peygamber’e hakaret ve işkence etmeye başladı!

 

- Ebu Tâlib vefat ettikten sonra Hz. Peygamber’e şiddet gösterildi ve Hz. Peygamber, Ebu Tâlib’in ölümünden sonra ‘Ey amcam! Senin ayrılığın ne süratli bir şekilde bana kendisini hissettirdi’ dedi.

 

----------------------------------------------

 

- el-Ezdi şöyle anlatıyor: Cahiliye devrinde Hz. Peygamber’i gördüm. ‘Ey nas! Lâilâheillallah deyiniz, kurtulunuz!’ diyordu. Kimisi peygamberin yüzüne tükürdü. Kimisi peygamberin üzerine toprak serpti, kimisi de ona küfretti. Bu manzara öğleye kadar devam etti. Baktım ki bir kız, su dolu bir desti ile peygamberin yanına geldi. Peygamber yüzünü ve ellerini yıkadı

‘Ey kızım! Babanın başına herhangi bir şey getireceklerinden korkma!’ dedi. Bu kızın kim olduğunu sordum.

‘Rasûlullah’ın kızı Zeyneb’tir’ dediler. Zeyneb güzel bir kızdı

------------------------------------------------

 

 

- Esma’dan

 

“Müşriklerin Peygamber hakkındaki en şiddetli icraatı neydi?” diye sordular. Esma

 

“Müşrikler mecliste oturmuşlardı. Peygamber ve ilahları hakkında söylediklerini müzakere ediyorlardı. Onlar bu durumdayken Peygamber çıkageldi. Hepsi birden Peygamber’e hücum ettiler ve imdad sesleri babama kadar ulaştı. Birisi

 

“Ey Ebabekir! Arkadaşına yetiş!” diye bağırdı. Babam bizim yanımızdan çıktı -ki o zaman başında dört tane saç örgüsü vardı- ve gidip onlara

 

“Azap olasıcalar. Siz, Rabb’im Allah’tır, diyen ve size Rabb’inizden mucizeler getiren bir kişiyi öldürecek misiniz?” dedi.

 

Onlar o zaman Peygamber’i terkederek babama yöneldiler. Babam eve döndüğünde o örgülerinden hangisine el atsa elinde kalıyordu. Bunun üzerine “Ey celâl ve ikram sahibi! Sen ortaktan münezzehsin!” deyip duruyordu.

 

- Müşrikler bir defasında Rasûlullah’ı o şekilde dövdüler ki, Peygamber bayıldı. Ebubekir onlara

 

“Azap olasıcalar! ‘Rabb’im Allah’tır’ diyen bir kişiyi öldürecek misiniz?” dedi. Onlar, Ebubekir’i kastederek

 

“Bu kimdir?” dediler. Bazıları buna

 

“Bu, deli Ebubekir’dir” diye cevap verdiler.

Share this post


Link to post
Share on other sites

- Hz. Peygamber şöyle buyuruyor:

 

Allah yolunda, hiç kimsenin görmediği eziyetlere katlandım. Benim düştüğüm dehşetli hallere hiç bir kimse düşmemiştir. Öyle zamanlar oldu ki üzerimizden otuz gün otuz gece geçtiği halde ne Bilal ve ne de ben, onun koltuğu altında sakladığı az bir yiyecek dışında canlıların yiyebileceği hiç bir şey bulamadık.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hz. Ali’nin Bir Hutbesinde Hz. Ebubekir’in Cesaretinden Bahsetmesi

Hz. Ali, hutbesinde

"Ey nas! İnsanların en kahramanı kimdir?” diyordu.

“Ey mü’minlerin emiri! Sensin!” dediler. Hz. Ali

“Biliniz ki, ben her kimle döğüşmüşsem, onu mutlaka alt etmişimdir. Fakat insanların en kahramanı Ebubekir’dir. Çünkü biz (Bedir günü) Rasûlullah’a bir gölgelik yaptık. ‘Onu müşriklerden kim koruyacak?’ dedik. Allah’a and içerim, bizden hiçbir kimse bu işe yanaşmadı. Ancak Ebubekir, kılıcını kınından çekerek peygamberin başucunda durdu. Ona herhangi bir müşrik saldırdığında, Ebubekir de ona saldırıp püskürtüyordu” dedi.

Yine bir gün Rasûlullah’ı gördüm. Kureyşliler Peygamber’i yakalamıştı. Birisi ona sataşıyor, kin kusuyordu. Kimisi Hz. Peygamber’i tartaklıyor ve

“Sen misin ilahları bir tek ilah yapan?” diyorlardı. Andolsun bizden hiç bir kimse Peygamber’e bu durumda yaklaşmadı, ancak Ebubekir fırlayıp kimine vuruyor, kimiyle cedelleşiyor, kimini itiyordu ve “Rabb’im Allah’tır diyen bir kişiyi öldürecekmisiniz, azab olasıcalar?” diyordu.

Sonra Hz. Ali abasını çıkardı. Mübarek sakalları ıslanıncaya kadar ağladı, sonra

“Size Allah ile yemin verdiriyorum, Firavun’un ailesinden olan mümin mi hayırlıdır yoksa Ebubekir mi?” dedi. Halk sustu. Hz. Ali “Allah’a yemin ederim ki Ebubekir’in bir saatlık ömrü, Firavun ailesinden olan müminin, yeryüzü dolusu iyiliklerinden daha hayırlıdır. Çünkü o imanını gizliyor, Ebubekir ise, açıkça mü’min olduğunu ilân ediyordu” dedi.

Share this post


Link to post
Share on other sites

İskenderiye’nin Fethinde Sahabelerin Esirlere Davranışları

 

Amr İbnü’l-As, İskenderiye kralına haber gönderdi ve Hz. Ömer’in mektubundan bahsetti. İskenderiye kralı, ‘Ben bu şartları kabul ediyorum’ dedi. Bunun üzerine biz elimiz altındaki esirlerin hepsini biraraya topladık. Sonra tek tek her birine İslâm’ı seçmekle hristiyan kalmak arasında serbest olduklarını söylüyorduk. Onlardan biri İslâm’ı seçerse biz hep bir ağızdan tekbir getiriyorduk. Öyle ki bu tekbirler İskenderiye’nin fethi günündeki tekbirlerimizden çok daha şiddetliydi. Bu müslüman olanları kendi saflarımıza alıyorduk. Hristiyanlığı seçerse karşı taraftakiler bağırışıyorlar ve onlar da onu kendi saflarına alıyorlardı. Biz de ona cizye vereceğini söylüyorduk. Böyle bir durumda sanki bizden biri onların saflarına katılmış gibi üzüntü duyuyorduk. Son esir de ortaya getirilinceye kadar bu böyle devam etti. Ebu Meryem Abdullah b. Abdurrahman da bunlar arasındaydı. Onu da ortaya getirdik ve İslâm’la hristiyanlıktan hangisini seçeceğini sorduk. Ebu Meryem’in anası, babası ve kardeşleri hristiyanlar tarafındaydı. Fakat o İslâm’ı seçti. Biz de onu kendi saflarımıza aldık. Bunun üzerine babası, annesi ve kardeşleri onun üzerine hücum ederek onu kendi saflarına çekmek istediler ve sırtındaki elbiseleri paramparça ettiler. O önceleri Benî Zübeyd’in müfettişi idi; şimdi ise bizim müfettişimizdir

Share this post


Link to post
Share on other sites

×
×
  • Create New...