Beylerbeyi 177 Report post Posted August 27, 2010 Türkçülere Kürt Devleti Kurduracaklar. AYM Türkiyenin başkenti Ankarada 07.07.2010da milletin istikbaline yön verebilecek bir karara imza attı. Bu karar öyle sıradan bir karar değil. Şimdi milletin kaderini baştan sona yeniden değiştirecek tarihi bir süreçle karşı karşıyayız. Eğer referandumda halk bu Anayasa değişikliği paketine EVET derse yani referandum süreci kazasız belasız atlatılırsa şüphesiz bu millet; Anglo-Yahudi ittifakının kirli palanlarını bozma, onların manevra alanlarını daraltma ve normalleşme yolunda büyük bir adım atmış olacaktır. Bu pakete EVET denildiği takdirde Anglo-Yahudi tezgahına büyük bir çomak sokulmuş olacaktır. Şimdi belki Anglo-Yahudi ittifakıyla AYMnin vermiş olduğu kararın ne alakası var diyenler olacaktır. Bakın anlatayım: Bu topraklarda terörle ilgili hiçbir hadise spontane gelişmemiştir. Olayı daha net anlatabilmek için isterseniz çok ötelere gitmeden 1980 darbesinden başlayalım: O tarihte ABD yönetiminin darbeden haberdar olduğu ve darbe gecesi Başkan Jimmy Cartera bizim çocuklar işi bitirdi anlamında bir mesajın, bir toplantının ortasında iletildiğinin anlaşılmasıyla, 12 Eylülde ABDnin rolü net olarak anlaşılmıştı. 12 Eylül Darbesi sırasında dönemin ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Türkiye Masası Sorumlusu Paul Henzein askeri müdahaleyi haber alırken, haberi ulaştıran diplomatın your boys have done it (senin çocuklar işi bitirdi) anlamındaki konuşması, 12 Eylül Darbesi içinde ABDnin rolü konusunda en önemli kanıttı. Ayrıca 12 Eylüle giden süreçte, Amerikan menşeli aynı silahla hem sağcı hem solcuların katledildiği balistik incelemeler sonucu ortaya çıkartılmıştı. İşte bugün milletin iradesine her fırsatta ipotek koyan HSYK ve AYM gibi jüristokratik yapılanmalar ve o yapılanmaların çıkarttığı arızalar darbenin bir ürünüydü Milletin dokusuyla uyuşmayan, halkın tercihlerini yok sayan bir yapılanma bu. Daha sonra Anglo-Yahudi ittifakının, 12 Eylül öncesi başlattığı süreç 80li yıllarda Çekiç Güç icat edilmek suretiyle PKK terör örgütünü kurup, başına da APO denilen kuklayı geçirmesiyle devam etti. **** Sonrasını biliyorsunuz Yahudi geleneğinden kalma bir tarz olan kundaktaki bebeklerin vahşice katledilmesi, köylerin yağmalanması, gencecik Mehmetçiğin kurşuna dizilmesi Anglo-Yahudi ittifakının dünya enerjisinin yüzde 75inin bulunduğu Ortadoğuya hakim olma projesinin bir parçası olarak karşımıza çıktı. 2000li yıllarda ise bu sistemin modası geçince Amerika ve İsrail kendi elleriyle besleyip, büyüttüğü örgütün sözde liderini paketleyerek malum adrese teslim etti. APOnun Türkiyeye teslimi, Kürt sorununda başka bir safhaya geçiş için bir strateji değişikliği idi O gün için kanlı terör ve şiddet fonksiyonunu yerine getirmişti; bundan sonrası için konunun daha öteye taşınmasına ihtiyaç vardı. Sezgin görüşe göre: Kan ve terör BOP çerçevesinde ayrılıkçı fikirler, kin, nefret ve husumet gerektiği kadar körüklenmişti. Uluslararası kamuoyuna, Türkler Kürtlerle arasında bir ayrışma olduğu fikri kabul ettirilmişti. İşte bu noktada KCK denilen, örgütün şehir yapılanması devreye sokuldu. Dağlardaki misyon başarıyla tamamlanmış, sıra Kürtlerin toplumun diğer kesimlerinden koparılmasına, ayrıştırılmasına ve devletleştirilmesine gelmişti. 1990lı yıllar boyunca örgütü Türkiyenin başına bela eden, dünyada tanıtan, uluslararası destek veren Batı ve Anglo-Yahudiler APOnun teslimiyle Kürtlerin toplumsal ve siyasi dönüşümü projesini başlattı. Bunun için ayrılıkçı Kürtçü hareketi yeniden yapılandırdılar; şehirlerde örgütlediler, dernekler, vakıflar, lokaller, eğitim birimleri, sosyal faaliyet çalışmaları başlattılar. Kadınlara, gençlere, meslek guruplarına el attılar. Sendikalar, meslek örgütlenmelerine yardımcı oldular Ve böylece 2000li yıllar Kürtleri dönüştürmenin, sosyolojik olarak toplumdan koparmanın, militanlaştırmanın, protestleştirmenin yılları oldu. Hükümetler rehavet içinde iken, ittifak şehir yapılanmaları üzerinden Kürtçüleri örgütledi 90lı yıllarda Kürtlerin kitlesel desteğine sahip olamayan; dinsiz, Marksist bir örgüt olarak görülen PKK ve onun siyasi partileri bölgede etkin olmaya, siyasi sonuçlar almaya başladı. Öyleki, son yerel seçimlerde bölgedeki belediyelerin çoğunu, yüksek oylarla almayı başardı. Dağlarda aranan PKK şehirlere yerleşmiş, tezgahını kurmuş ve hedefine ulaşmıştı. Halk içinde örgütlenen bu yeni yapı belediye başkanları atıyor, yardım sandıkları kuruyor, halkı mahkemelerde yargılıyor ve toplum üzerinde siyasi bir aktör haline geliyordu. Aponun teslim edilmesi dağlardan şehirlere inmenin, toplumsal örgütlenmenin, devlete ve dünyaya siyasi bir muhatap haline gelmenin taktiğiydi. Ve bunda epeyce başarılı oldular. Terör örgütünü sakıncalı listesine alan Batıyı, ABDyi bize yardımcı oluyor zannettik. Oysa terör örgütünün modası geçmiş, fonksiyonu bitmişti. Anglo-Yahudi ittifakı biz dağlara bakarken, dağlardan çok daha tehlikeli, şehirleri kilitleyebilen, insanlar üzerinde tahakküm kuran, sandıklara müdahale eden, siyasi hareketlere hükmeden yeni bir yapı kurdu. Sonraki adımda amaç, ayrılıkçı Kürt hareketine, dünya kamuoyunda meşruiyet kazandırmak, Kürtlerle Türklerin birlikte olamayacağına ikna edecek tablolar oluşturmak, kurumsal altyapılar kurmak ve dönüştürülen Kürtleri Türkiyeden koparmaktır. Başarabilirlerse daha sonraki adım da, sıkışan-yalnızlaşan İsraile sadık bir müttefik olacak Büyük Kürdistanı kurmak olacaktır. Kürtlerin büyük çoğunluğunun biz ayrılmak istemiyoruz! demesi çok şey ifade etmez. Öyle olaylar kurgularlar ve bu olayları dünyaya öyle sunarlar ki, bir oldu bitti ile karşı karşıya bırakırlar. Ne Kürtler, ne Türkler istemediği halde, fiili bir durumla karşı karşıya kalabilir. KCK denilen örgütün şu anda yaptığı sonraki safhalara Kürtleri ve toplumu hazırlamaktır. Bölünme işinde sanıldığının aksine kullanılacaklar Kürtlerden öte Türkler ve Türkçülerdir. Kürtçülere, KCKya tahrik edici, sabırları zorlayıcı eylemler yaptırabilirler; ama dünya kamuoyuna birlikteliğin yürütülemeyeceğine yönelik malzemeyi verecek olan Türkçülerdir; ırkçı-şovenlerin yapacağı taşkınlıklardır, sert söylemlerdir. İşte burada milliyetçi tabana hitap eden yapılara büyük görev düşüyor. Tıpkı rahmetli Muhsin Yazıcıoğlunun Alperenleri kontrol altında tutması gibi.. Devlet Bahçelinin Ülkücü gençliği Ergenekona bulaştırmaması gibi.. Bu hassasiyet devam etmeli/ettirilmelidir. *** Şu anda PKK terör örgütü konjonktürel nedenlerle ve iç politika malzemesi olarak kullanılıyorsa da, büyük tehlike KCK ve şehir yapılanmasıdır; örgütün Batı desteğinde yürüttüğü toplumsal-siyasal organizasyonlardır. Uzun vadeli tedbirler ve çözümler PKKdan öte KCKya karşı düşünülmelidir. Artık militan üreten ocak, dağlar değil şehirlerdir; KCKdır. Bazıları ise KCKya yapılan operasyonları yanlış bulmakta, hatta PKK saldırılarının sebebi gibi sunmaktadırlar. KCK siyasi bir örgüt, yapılanma değildir; aksine BDPnin demokratik, siyasal bir parti olmasını engellemektedir. KCK toplumu tehdit ve yıldırma ile baskı altına alan, insanların özgür iradelerini bloke eden, şehirleri dağlardaki silahlı örgütle tehdit eden, BDPli belediye başkanlarına emir eri muamelesi yapan ve aşağılayan, cam çerçeve indirip kepenkleri kapattıran, belediye otobüslerine molotof atarak masum insanları yakan, insanları yargılayan ve cezalandıran, devlete paralel yapılandırılmış illegal bir örgüttür. Demokrasi adına bu örgütü savunmak gaflet değilse, hıyanettir. *** Elbette neredeyse her gün Türk Bayrağına sarılı şehitler on binlerin omzunda toprağa verilirken; Uluslararası projecilerin el ürünü; ÇEKİÇ GÜÇ, OHAL, APO, PKK, KCK gibi doğrudan terör mekanizmaları ile 1989dan başlayarak yürürlüğe konulan HEP, ÖZEP, ÖZDEP, DEP, HADEP, DEHAP, DTP şimdilerde BDP gibi dolaylı terör rampaları arasında asıl büyük fotoğrafı görmek kolay değildir. Zaten piramidin üst basamağında Godfather konumundaki Anglo-Yahudi teorisyenler de tezgahı bu şekilde dizayn ediyorlar Ayrıntılarda boğulsunlar büyük projeyi göremesinler diye Nasıl ki 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 öncesinde, her gün bu vatanın evlatları katledildiyse ve biz o zaman esas senaryoyu göremediysek Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok suikasta kurban giderken de cinayetleri senaryolardan habersiz 'horror movie' izler gibi izlediysek İşte bize bu gün çok daha fazla geliştirilmiş Angola-Yahudi yapımı ultra Goralar izlettirilmek isteniyor. Provokasyonlar, hep asıl fotoğrafı görmemizin engellenmesi için tezgâhlandı. Propaganda aracı olarak ise bilhassa bir kısım medya, her demokrasi dışı müdahale öncesinde, neyi görmemiz isteniyorsa, onu göstermede en etkili araç olarak kullanıldı Diğer taraftan Genelkurmay Başkanı Arenaya çıkmış Geceleri gözüne uyku girmiyormuş! Dağlıcaymış, Aktünmüş, Gediktepeymiş, Şemdinliymiş bunların hepsi hikaye... Büyük planın bir parçası İsmin doğrusu 'Yavuz Derinsoy' olacak. Affola. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Beylerbeyi 177 Report post Posted August 27, 2010 Kompleks İşte Böyle Esir Alıyor. Yayın politikasıyla yandaş medya eleştirilerine maruz kalan Çalık Grubunun Takvim Gazetesi bugün manşetinden dev bir fotoğraf yayınladı. Takvim Hoşgörünün Fotoğrafını Çekti vurgusuyla verilen fotoğraf Bodrumda sahilde çekilmiş. Fotoğrafta denizin kıyısında yeralan 300 yıllık tarihi Necip Nalbant Camisinde Cuma namazı kılınıyor. Bahçeye taşan cemaat namaz kılarken, hemen yanlarında bikini ve mayolarıyla denize girenler yer alıyor. Arada birkaç metre mesafe ancak var. Şezlonglarında bikinileriyle sere serpe çıplak olarak yatan insanlar, aynı zamanda okunan Kuran-ı da bu vaziyette dinliyor. Takvimin yayın yönetmeni Ergün Diler, Ahmet Hakan ve benzerleri gibi dejenere İslamcı, dolayısıyla da hoşgörüye bakışı da dejenere. Hoşgörü Kuran ayetleri okunurken, çıplak yatmak değildir. Bu olsa olsa kutsal değerlere saygısızlıktır. Belki bu fotoğraf şu şekilde olsaydı o zaman Takvim hoşgörünün fotoğrafını çekmiş olurdu. Cuma namazı haftada bir kere olan, öğlen vakti kılınan, saati belli ve topu topu 30 dakika kadar süren bir ibadet. Bikinili tatilciler saygı çerçevesinde şezlong güneşlenmelerine 30 dakikacık ara verselerdi o zaman hoşgörünün fotoğrafı çekilebilirdi. Oysa bu fotoğrafta görüldüğü üzere, namaz kılınmasını umursamamışlar. Hoşgörü herkesin istediğini istediği gibi yapması, umursamaz olması, diğerlerine saygı göstermemesi değildir. İnsanlar birbirinin, değerlerine, kültürlerine ve inançlarına saygı gösterdiğinde hoşgörü olur. Daha bilinen bir örnekle açıklarsak; cenaze evinin yanında düğün yapılmaz. Fakat gazetenin yayın yönetmeninin bilinçaltında Ahmet Hakan Sendromu olarak niteleyebileceğimiz durum olunca bu fotoğrafı da aynı psikolojiyle yorumlamış. Kendisini diğer mahalleye beğendirme kompleksi bu olsa gerek. Quote Share this post Link to post Share on other sites