Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Selmanbey

Müzik Meselesi Etrafında Birkaç Makale

Recommended Posts

EBUBEKİR SİFİL – MÜZİK MESELESİ

 

Milli Gazete – Kasım 2005 / Okuyucu Soruları

 

1. Bölüm

 

Soru:

 

Müzik dinlemek ve enstrüman çalmak caiz midir? Kimisi 'şehvete ve isyana götürmeyen müzik caizdir, dinlenebilir' ve 'eşyada ibaha esastır; her türlü enstrüman çalınabilir' derken kimisi de Peygamberimizin(sav.) sadece defe izin verdiğini söylüyor. Bu bağlamda neye bile karşı çıkıyorlar. Ayrıca -metni tam hatırlamamakla beraber- müzik yapmanın fısk, sesinden zevk almanın küfür olduğu şeklinde bir hadis duydum.Bu konudaki hüküm nedir?

 

Cevap:

 

Günümüzde hakkında en çok soru sorulan ve cevap verilen meselelerden biri olması, müzik dinlemenin hükmünün net olarak açıklığa kavuşturulduğunu söylememize ne yazık ki yetmiyor. Konu hakkındaki sorular ve cevaplar yaygınlaştıkça, adeta kafa karışıklığı da artıyor.

 

Gerek basılı eserlerde, gerekse internette konuyla ilgili olarak bol miktarda delil ve yorum mevcut olduğundan, burada bunları bir defa da benim tekrar etmem zait olacak. Bu itibarla ben burada, müzik meselesine sağlıklı bakış açısının zeminine dair birkaç şey söylemeyi tercih edeceğim.

 

Her şeyden önce şunu söyleyelim: Dinimizin "haram" kategorisine girdiğini belirttiği hususlar iki kısımdır: Li aynihî (bizzat kendisi) haram olanlar ve li gayrihî (kendisi helal olduğu halde harama götürücü olduğunda) haram olanlar.

 

Birincilere domuz ve şarap örnek olarak gösterilebilir. Haramları mübah kılan "zaruret" hali ve miktarı dışında bu kategori her zaman ve zeminde haramdır.

 

İkincilere en iyi örneklerden biri müziktir. Düzenli, ahenkli ve güzel ses bizatihi kötü, yerilmiş ve haram değildir. Aksine, mesela Efendimiz (s.a.v)'in Kur'an'ın teganni ile okunmasını ve sesle süslenmesini teşvik buyurduğunu biliyoruz.[1]

 

Şu halde ahenkli ses tek başına haram ve yerilmiş olmadığına göre, müziğin ancak ilave bazı arızî özellikler taşıması durumunda haramlığından bahsedebiliriz ki bu, en genel ifadesiyle "herhangi bir gayrimeşru şeye teşvik etmek" şeklinde olabilir.

 

Bu özelliği taşımadığı sürece müziğin de müzik aletinin de bizatihi haramlığından söz etmenin isabetli olmayacağını söyleyebiliriz.

 

Öte yandan bizim geçmişimizde müziğin farklı sahalarda etkin biçimde kullanıldığını biliyoruz. Mesela bütün haşmet ve fonksiyonelliği ile Mehter Müziği, ya da bazı klasik makamların kimi psikolojik hastalıkların tedavisinde kullanılması yahut ilahi formundaki beste ve güfteler…

 

Bununla birlikte konunun şu boyutunu gözden uzak tutmamak durumundayız: Günümüzde müzik, geçmişteki gibi kendi sınırlı sahası içinde icra edilen ve hayatın diğer alanlarıyla pek ilgisi olmayan bir uğraşı olmaktan çıkmıştır. O, yerine göre bir hayat tarzının ifadesi, bir ideolojinin dışa vurulması, bir propagandanın yan unsuru, bir dünya görüşünün terennümü olarak vazgeçilmez bir rol oynamakta, artık onun, kitleleri sürükleyen ve sınır tanımayan gücüne kimse bigâne kalamamaktadır.

 

[1] el-Buhari, "Tevhîd", 32, 52, "Fedâilu'l-Kur'ân", 31; Müslim, "Müsâfirûn, 232, 236; Ebû Dâvûd, "Vitr", 20; en-Nesâi, "İftitâh, 83; İbn Mâce, "İkame", 176; ed-Dârimî, "Salât", 171; Ahmed b. Hanbel, IV, 146…

Share this post


Link to post
Share on other sites

2. Bölüm

 

Bir önceki yazıda söylenenlerden ortaya çıkmış olmalıdır ki, "müziğin her türlüsü her hal-u kârda haramdır" şeklinde mutlak bir hüküm vermeden önce meseleyi bütün boyutlarıyla dikkate almak durumundayız. Müziği icra edene, icra edildiği ortama, besteye, güfteye ve dinleyene göre hükmün değiştiğini gösteren en önemli nokta, meselenin Fukaha arasında enikonu bir ihtilafa medar olmasıdır.

 

Merhum Ahmed Davudoğlu hoca, müzik dinlemenin dört mezhebe göre hükmünü Sahîhu Müslim'e yazdığı şerhte[1] oldukça güzel bir şekilde özetlemiştir. Buna göre mezheplerin konu hakkındaki hükümleri şöyledir:

 

Hanefîler'e göre: Haram olan teganni, sağ olan muayyen bir kadını tavsif, içkiyi ve meyhaneleri meth, müslümanı hiciv gibi gayri meşru hususları anlatan şiirleri yanık sesle okumaktır…

 

Şafiiler'e göre: İmam eş-Şâfi'î'nin şarkı okumayı kerih (çirkin) gördüğü nakledilmişse de, İmam el-Gazzâlî bu rivayeti batıla benzetmiş, söz konusu hükümle, sadece müziğin yasak olan kısmını kasdettiğini söylemiştir.

 

Mâlikîler'e göre: İmam el-Gazzâlî'nin naklettiğine göre İmam eş-Şâfi'î, "Ben Hicaz ulemasından, şarkı söylemeyi kerih gören kimse bilmiyorum" demiştir. Özellikle nikâhı ilan etmek için kullanılan def, davul, kaval, zurna gibi müzik aletleri, lehviyyat (günaha kaçan eğlence) sınırına vardırmamak şartıyla kullanılabilir.

 

Hanbelîler'e göre: Ud, keman, davul, zurna gibi şeyler haramdır. B:u aletlerden birinin bulunduğu bir düğüne davet edilen kimsenin, bu davete icabet etmesi mübah değildir.

Konu hakkında daha detaylı bilgi edinmek isteyenler, İmam el-Gazzâlî'nin İhyâ'sı[2] ile es-Sühreverdî'nin Avârif'ine[3] bakabilirler…

 

Okuyucu sorusunda hakkında bilgi istenen hadise gelince, İmam el-Gazzâlî'nin adı geçen eserindeki hadislerin tahricini yapmış olan Hadis hafızı el-Irâkî bu rivayetin, "Ebu'ş-Şeyh" diye bilinen Ebû Muhammed Abdullah b. Muhammed b. Ca'fer el-İsbehânî tarafından Tabiun'dan Mekhûl'ün mürsel rivayeti olarak aktarıldığını söylemiştir.[4] Eğer benim muttali olamadığım bir başka tariki yok ise, bu, söz konusu rivayetin zayıf olduğunun, dolayısıyla delil olarak kullanılmaya elverişli olmadığının ifadesidir…

 

Sonuç olarak, iletişim vasıtalarının hayatı bütünüyle kuşattığı bir zaman diliminde müzik, bu vasıtaları kullanarak istesek de istemesek de bize kendisini –tıpkı "teknolojinin kendisi gibi– "dayatıyor". Bunun tabii bir sonucu olarak her yaş grubu, sosyal sınıf, toplumsal tabaka… ne derseniz deyin, kendi kültürünü ve müziğini üretiyor.

 

Yediden yetmişe büyük bir beğeniyle izlediğimiz "Çağrı", "Ömer Muhtar"… gibi filmleri (şu anda aklıma bunlar geldiği için bunları zikrediyorum, örnekler çoğaltılabilir) özel olarak bestelenmiş müzikleri olmadan bu kadar sevebilir miydik? Bu sorunun cevabının büyük çoğunlukla olumsuz olacağını kestirmek zor değil.

 

Halk Müziği formunda olsun, Sanat Müziği formunda olsun bizim öz kültürümüzü ve İslamî hassasiyetlerimizi yansıtan parçalara ve bunları icra edenlere bigâne kalmak, bu sahayı ve özellikle de yeni yetişen nesilleri yabancı kültür, ideoloji ve hayat tarzlarını yansıtan müzik "idol"lerinin ve onları piyasaya pompalayanların eline terk etmek demektir. "Bu piyasadan bize ne?" deme lüksümüz yok! Zira ne yaparsak yapalım bizler de, çocuklarımız da sokağa, medyaya ve yaşadığımız çevreye şu veya bu oranda "maruz" durumdayız…

 

[1] Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, V, 33 vd.

[2] İhyâu Ulûmi'd-Dîn, II, 266 vd.

[3] Avârifu'l-Ma'ârif, 173 vd.; Krş. Dr. Dilaver Selvi çevirisi, 219 vd.

[4] Bkz. el-Muğnî (İhyâ ile birlikte), II, 269.

Share this post


Link to post
Share on other sites

3. Bölüm

 

Müzik meselesinde son iki yazıda dile getirdiğim hususlara, müziğin hürmetine (haramlığına) delalet ettiği söylenerek bazı hadis metinleri hatırlatıldı ve meseleyi eksik ele aldığım söylendi bazı okuyucular tarafından. Kendilerine teşekkür ediyor, hassasiyetlerine saygı duyuyorum.

 

Bu konuda ulemanın ihtilaf halinde olduğunun, cevaz görüşünü benimseyenlerin de, adem-i cevaz görüşünü benimseyenlerin de delilden hareket ettiğinin elbette farkındayım. Bu köşe bunları yeni baştan ele alıp tekrar etmeye ve tartışmaya müsait olmadığından, konu hakkındaki (Cumartesi günkü) ilk yazımda şöyle demiştim: "Gerek basılı eserlerde, gerekse internette konuyla ilgili olarak bol miktarda delil ve yorum mevcut olduğundan, burada bunları bir defa da benim tekrar etmem zait olacak. Bu itibarla ben burada, müzik meselesine sağlıklı bakış açısının zeminine dair birkaç şey söylemeyi tercih edeceğim."

 

Burada yapılması gereken, konu hakkındaki delilleri tek taraflı değerlendirmek, bir kısmını esas alıp diğerlerini "yok saymak" değildir şüphesiz. Bu, cevaz görüşü için de, adem-i cevaz görüşü için de böyledir. Yapılması gereken, delilleri yakından inceleyip delaletlerini ortaya çıkarmaya çalışmaktır. Ezcümle eğer Hz. Peygamber (s.a.v), bazı hallerde ve belli tarzda müzik yapılmasına izin vermişse, müzik dinlemenin mutlak hürmetini (haramlığını) ifade eden rivayetlerdeki mutlaklığı takyid ederek (delaletlerini bazı kayıtlarla sınırlayarak) anlamak durumundayız. Bir diğer ifadeyle, o rivayetlerin, düğün eğlencesi, yolculukta develere ritm vermek, yalnızlık halinde duyulabilecek olumsuz hisleri dağıtmak… gibi durumlar, gayri meşruluğa yol açmayan müzik türleri ve gayrimeşru çağrışımlar yapmayan sesler haricindeki müzik türlerini anlattığını söylemek daha doğru olacaktır. Nasslardan hüküm istinbatı konusunda dikkat edilecek diğer hususlara da elbette behemehal riayet edilmelidir. Aksi halde deliller tek taraflı değerlendirilmiş olacak, bu durumda da müziğe belli kayıt ve şartlarla cevaz veren ulemanın bu tavrını izah etmek mümkün olmayacaktır.

 

Yazdıklarıma itiraz eden okuyucuların dikkate alması gereken önemli noktalardan biri de şu: Ben konu hakkında kendiliğimden hüküm vermedim. Bilakis ulema tarafından verilmiş hükümleri yansıtmaya çalıştım. Bu arada konu hakkında "cevaz" taraftarı olan ulemanın bu kanaati doğrultusunda günümüzde müzik sahasında dikkate alınması gereken gelişme ve oluşumlara dikkat çektim. Netice itibariyle, kendiliğimden bir hüküm vermediğim için bana yöneltilen itiraz, aslında o ulemaya yöneltilmiş olmaktadır.

 

Bütün bunlara rağmen yazdıklarımdan "müzik dinlemek mutlak surette caizdir" şeklinde bir anlam çıkarılması ihtimalini ortadan kaldırmak için cevaz görüşünü benimseyen ulemanın söylediklerini tekraren özetleyeyim: Söyleyen, söylenen, söyleyiş tarzı, söylendiği ortam ve dinleyen bakımından herhangi bir şekilde gayri meşruluğa yol açmayan, aksine, İslam'ın güzelliklerini terennüm eden, kültürümüzün İslamî motiflerini yansıtan ve Müslüman'a sorumluluklarını hatırlatan müzik türlerinin bir ibtila ve terk edilemeyen tutku haline dönüşmemesi kaydıyla yapılması da dinlenilmesi de caizdir.

 

Vallahu a'lem…

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hayrettin Karaman Hocanın Bir Fetvası Üzerine Bir Değerlendirme

 

Ahmet Turan – Darul Hikme

 

Soru:

 

Kadın sesi dinlemek caiz midir? Dinlediğimiz müziğin türüne göre cevaz değişir mi? (Örnek: tasavvuf musikisine eşlik eden bir kadın sesi veya ilahi söyleyen bir kadın sesi gibi)

 

Cevap:

 

Peygamberimizin zamanında mescidde ve başka yerlerde kadınlar, erkeklerin yanında konuşurlardı. O (s.a.) hicret ederken kadınlar ve çocuklar musikî eşliğinde karşılama yapmışlardı. Bayram günlerinde Hz. Peygamber'in evinde ve onun yanında genç kızlar, Hz. Aişe'ye sesli ve tefli müzik dinletmişlerdi. Kadının sesinin ve musikînin haram olduğuna dair sahih ve kesin bir delil (dinî açıklama) yoktur. Kadın olsun erkek olsun müzik icra ettiğinde bunu dinleyenler kendilerine bakmalıdırlar; kötü, olumsuz bir etkilenme bulunmadıkça dinlemelerinde sakınca yoktur.(Kadın şarkıcı dinlemek caiz midir?)

Tenkit:

 

Fetvanın tahliline geçerken ilk iş olarak Hayrettin hocanın mesnet edindiği hususları tespit edelim:

 

1. Peygamberimiz zamanında kadınların erkeklerin yanında konuşması.

 

2. Hicret ederken kadınların musikî eşliğinde Peygamberimizi karşılaması.

 

3. Bayram günlerinde Hz. Peygamberin evinde ve onun yanında genç kızların Hz. Aişe’ye sesli ve tefli müzik dinletmesi.

 

4. Kadın sesinin ve musikînin haram olduğuna dair sahih ve kesin bir delil (dinî açıklama) bulunmaması.

 

Bu dört madde hoca efendinin fetvada kullandığı mesnetleri teşkil ediyor. Hoca efendi bunları sıraladıktan sonra fetvasına geçiyor ve kadından müzik dinlemenin hükmünün onu dinlerken insanın içinde yaşadığı duygulara bağlı olduğunu söylüyor. Buna göre hoca efendinin fetvası, kadının musikîsinin, içinde olumsuz etkilere yol açmıyorsa caiz, açıyorsa caiz olmadığını gösteriyor.

 

Fetvanın gerekçelerini gözden geçirirken üç çeşit hatayla karşılaştığımızı söyleyebiliriz. Bunları mantık, usul ve bilgi hataları olarak tasnif edebiliriz. Hoca efendinin göze çarpan mantık hatası, fetvasında gözlemlediğimiz tutarsızlıklar da yatıyor. Hoca efendi, -birinci ve dördüncü maddelerde- kadından şarkı dinleme meselesini normal kadının sesi ve genel musikî bağlamında ele alıyor. Kadının erkeklerin yanında konuşmasıyla şarkı söylemesi arasında önemli farklar bulunduğu ve bunların aynı hükme tabi olmayacağı hususu gayet açıktır. Bunlar, biri diğerinin yerine kullanılabilecek veya birinin cevazıyla diğerinin cevazına hükmedilebilecek türden müşterek konular değildir. Kadından müzik dinlemenin hükmü, ne normal şartlarda kadının sesinin hükmüyle açıklanabilir, ne de normal musikînin hükmüyle. Nitekim Ehl-i sünnet imamları, çoğunluk belli şartlarda kadının sesinin avret olmadığına hükmettiği halde, kadından şarkı dinlemenin caiz olmadığında ittifak etmişlerdir.

 

Zaten hoca efendi de bundan tatmin olmamış olacak ki, başka deliller aramış ve ikinci ile üçüncü maddelerde meseleyi, asr-ı saadet döneminde kadınların musikî icra etmesine dayandırmış. İşte hoca efendinin, biri usul diğeri bilgi yanlışı olmak üzere ikinci ve üçüncü hataları da bu iki maddede kendini gösteriyor.

 

Hoca efendinin ikinci maddede zikrettiği kadınların musikî eşliğinde Peygamberimizi karşılamasıyla ilgili rivayetler günümüz şarkıcı kadınlarını dinlemenin cevazına mesnet olarak kullanılabilecek rivayetler değildir. Hoca efendi söz konusu rivayetlerde geçen "cevarî, velâid, imâ, kaynât" gibi kelimeleri, genel olarak "kadınlar" diye tercüme etmekle ciddi bir usul hatası yapmıştır. Buna bilgi hatası demiyorum; çünkü hoca efendi bu gibi kelimelerin yaygın olarak hür olmayan kadınlar için kullanıldığını pek ala bilir. Burada aslında bir muğalatadan da söz edilebilir. Yani bir delili kapsam alanı dışında işletmeye çalışmak gibi bir mantık hatasından söz edebiliriz.

 

Hür kadınlarla cariyeler arasında –mahremiyet hükümleri başta olmak üzere- önemli hüküm farklılıkları bulunduğu ve üzerinde konuştuğumuz konunun da bu farklılığın tebellür ettiği konulardan biri olduğu halde hoca efendinin böyle bir tercüme hatasına düşmesi ihmale yorulabilecek türden değildir. Bir de söz konusu rivayetlerin haram-helal, cevaz-adem-i cevaz gibi ahkam meselelerine malzeme olarak kullanılması vehameti ciddi boyutlara taşıyor.

 

Gerekçede zikredilen hadiseyle ilgili rivayetlerin tedkikine gelince, Hz. Peygamber efendimiz (s.a.v.) Hz. Ebubekir (r.a) ile birlikte Medine'ye teşrif ettiklerinde, Medine'de bulunan Müslümanların kendilerini nasıl karşıladığına dair ilgili rivayetlerde çeşitli ifadeler vardır. Bazı rivayetlerde Medineli bazı cariyelerin (imâ) çıkıp "Muhammed geldi, Muhammed geldi" diye seslendikleri, bazılarında çocukların (ğılmân) ve hizmetçilerin (hüddem) "Muhammed geldi, Allahü ekber" diye sevinç çığlıkları attıkları nakledilmiştir. İbn-i Hacer'in ifadesiyle, Hakim'in tahriç ettiği bir rivayette de, Medine'den Benî Neccâr sülalesinin cariyelerinin çıkıp def çalarak "bizler Benî Neccar'ın cariyeleriyiz, Muhammed ne güzel komşudur!" dedikleri bildirilmiştir. Aynı hadisi anlatan başka bir rivayette de Medineli cariyelerin (velâid) çıkıp meşhur Talea'l-Bedru'yu söyledikleri nakledilmektedir.

 

Görüldüğü gibi rivayetlerde sevinç çığlıkları atan veya def çalıp kaside okuyan kimseler küçük çocuklarla cariyelerdir. Bu rivayetlerden birincisi Buharî tarafından tahric edilmiştir. Bu rivayet sahih olmakla birlikte cariyelerin def çalıp kaside söylediğine dair bir ifade içermemektedir. İkinci rivayet de Buharî'nin rivayetinin farklı bir varyantıdır. Bu rivayette def ve kasideden söz edilmediği gibi bağıranların kadın olduğuna dair bir ifade de yoktur. Kadınların kaside/şiir söylediğini bildiren rivayetler ise üçüncü ve dördüncü rivayetlerdir. Dördüncü rivayet İbn-i Hacer'in de temas ettiği gibi munkatıdır, usul açısından ahkâma mesned olamaz. Üçüncü rivayet yine İbn-i Hacer'in ifadesiyle Hakim tarafından Şeyhayn'ın şartına uygun olarak tahriç edilmiştir. Fakat ben Hakim'in el-Müstedrek'inde böyle bir hadise rastlayamadım. Muhtemelen, -İbn-i Hacer'in sehvi mevzu bahis değilse- el-Müstedrek'in İbn-i Hacer'in elinde mevcut başka nüshasında böyle bir rivayet olabilir.

 

Üçüncü rivayeti Hakim'in tahriç ettiğini tespit edemesem de aynı rivayetin başkaları tarafından tahriç edildiği sabittir. Bu rivayetlerin bir kısmında Neccar oğullarından cariyelerin (cevârî/kaynât) hicret sırasında kaside söylediği, bazılarında da Medine'de bir düğün sırasında kaside söylediği (İbn-i Mace, 1899) ve Peygamberimizin onlara dua ettiği nakledilmektedir ki, anılan rivayetler makbuldür. Fakat bu rivayetlerin hemen hepsinde def çalıp kaside söyleyen kızların cariye oldukları açıkça ifade edilmektedir. Bunun gibi üçüncü maddede Hz. Aişe'nin, Peygamberimizin yanında kasidelerini dinlediği kadınlar da (câriye/kaynât) birer cariyedir. Burada da hoca efendi aynı usul hatasını tekrar etmiş ve cariyelerle ilgili bir rivayeti günümüz kadın şarkıcıları için mesnet kabul etmiştir.

 

Burada ısrarla, konumuzla ilgili rivayetlerde geçen asr-ı saadet cariyelerinin hür kadınlar şeklinde anlaşılmasının hatalı ve ciddi bir kavram kargaşasına sebebiyet verdiğini söylüyoruz. Bundaki ısrarımız, aslında fetvanın tek dayanağı olan bu rivayetlerdeki "cevârî" ve "kaynât" gibi kelimelerin yaygın kullanımını ve asr-ı saadet dönemi Arap toplumunda hâkim sosyal ve kültürel ortamı hesaba kattığımız içindir. Bu kelimeler, yaygın kullanımı itibarıyla bilinen kadın köleler anlamına gelir. Ayrıca kaynât kelimesi, çoğunluk şarkıcı cariyelere kullanılır. Cevârî kelimesi, -hocanın istidlaline temel kabul ettiği gibi- bazen "yeni ergen olmuş genç kız" manasında kullanılsa da, bu, o dönemin sosyal ve kültürel koşulları dikkate alındığında gündeme getirilebilecek bir ihtimal değildir.

 

Hocanın bir diğer hatası bilgi eksikliği olarak dördüncü maddede karşımıza çıkıyor. Burada hoca efendi, kadının sesinin ve musikînin haram oluşuna dair sahih ve katî bir delilin olmadığını söylemekle doğrusu işi karambole getirmeye çalışıyor. Şöyle ki, soru kadının musikî icra etmesiyle alakalı olduğu halde, hoca efendi burada kadının sesinin veya genel musikînin hükmünden bahsediyor. Şimdi hocanın bu cümlesini hızlıca okuyan biri, buradan, kadının şarkı söylemesinin haram olduğuna dair güçlü bir delil olmadığı zehabına çok rahat kapılabilir. Dolayısıyla bağlamı hesaba katılarak bu ifadelerin kadının şarkı söylemesiyle alakalı olduğunu düşünmek hoca efendiye haksızlık anlamına gelmeyecektir. Şu halde hoca efendi çalgıcı kadınları (muğanniyât/kaynât) ve çalgı aletlerini (meazif/melâhî) yeren, onların kullanımını nehy eden ve ahir zamanda şarkıcı kadınları dinlemenin mübah kabul edileceğini bildirerek bu tutumu zemmeden onlarca sahih hadisi gözden kaçırmış olmalıdır.

 

Evet, doğrusu burada içim rahat değil, hoca efendi bu rivayetleri görmemiş olamaz. Kaldı ki, sadece kadının sesinden ve sadece musikiden söz ederek seçme ifadeler kullanması, onun bu gibi rivayetlerin pekâlâ farkında olduğunu gösteriyor. Ama hocanın farkında olmadığı –ya da farkında olmak istemediği- bir şey var ki o da, günümüz şarkıcı kadınların Neccâr oğullarının cariyeleriyle değil, işte zemmedilen bu sonuncu kadınlarla/müğanniyâtla ilişkilendirilmesi gerektiğidir.

 

Fetvanın can alıcı noktasını teşkil eden son cümlede hüküm kişilerin kendi inisiyatifine bırakılıyor ve dikkat edilirse burada kadın erkek arasında bir fark görülmüyor. Ayrıca "olumsuz etkilenmek" nedir? Bu da havada duruyor. Haram helal gibi bir hükmün böyle şahıstan şahısa değişebilen ve açık kriterlere istinad etmeyen bir hale/duyguya bağlanması da usul açısından hatalıdır. Çünkü usul-i fıkıh da hükme illet olduğu iddia edilen şeyin zahir ve munzabıt/standart olması gerekir.

 

Konunun teorik boyutu bir tarafa, bu fetvanın pratiğinde de ciddi belirsizlikler var. Acaba olumsuz yönde etkilenmekten maksat, şarkı söyleyen kadınla cima hayalleri kurmak mıdır? Yoksa dinleyen kişinin kalbinin ona meyledip, şarkıcıya karşı sıcak duygular hissetmesi midir? Veya söyleyen kadın ya da erkek olsun, şarkı dinlediğimizde içimizde en ufak bir kıpırtı veya farklı çağrışımların oluşması mı kastediliyor?

 

Eğer sonuncusu kastediliyor ise, fetvayı böyle bir kayda bağlamakla kadından musikî dinlemeye cevaz vermemek arasında bir fark yoktur. Zira özellikle bir kadın şarkıcı dinleyip de en ufak bir duygu ve çağrışıma kapılmayacak kimse nadirattandır ki, fıkıhta nadirata itibar yoktur.

 

Eğer ikinci şık kastediliyorsa, kadın şarkıcı dinleyip de böyle bir duyguya kapılmamak da zordur. Zira kadın şarkıcılara hayranlık duyan, meşhur şarkıcılara âşık olan gençlerin sayısı yüz binlerle ölçülmektedir. Çoğunluk insanlar böyle bir duyguya kapılabilir, içlerinde o kimseye karşı bir sevgi oluşur.

 

Eğer birinci şık kast ediliyorsa, bu azınlıktır ve fetvada böyle bir kesimi hesaba katmak bir dereceye kadar makuldür; ama böyle bir ölçünün hocanın elindeki delili nedir. Elverir ki, hocanın onu da açıklaması gerekirdi. Peki şimdi hoca efendi hangi şıkkı kastetmiştir ve bu fetvayı okuyan kişi neye göre hareket edecektir. Şunu anlamak için kehanete gerek yoktur ki, çoğunluk insanlar burada olumsuz etkiden birinci şıkkı anlayacaktır. Çünkü memleketimizde çirkin addedilen bu şıktır. Kötü duygular dendiğinde insanların zihninde hemen bu durum canlanacaktır. Toplumumuz maalesef ikinci şıkkın kötü ve gayr-i ahlakî olduğunu düşünemeyecek kadar dejenere olmuş vaziyettedir. Şu halde burada belirsiz bir ölçü getirmek suretiyle insanları yanıltmak vardır.

 

Ayrıca sonunda hükmün getirilip insanların kendi takdirlerine bırakıldığı fetvalar şöyle bir paradoksa yol açıyor. Kadın şarkıcıyı dinlediği halde kalbine kötü bir şey gelmeyecek olan kişi zaten iyi bir zahid olmalıdır. Böyle bir kimsenin müzikle ilgili bir sorusu da olmaz. Dolayısıyla böyle bir fetvanın anlamı yoktur. Eğer bir insan aksine kadın şarkıcıyı dinleyip de olumsuz yönde etkilenecek kadar kendine sahip olamayan biriyse, aynı adamın bizim verdiğimiz fetvaya binaen çekinip müzik dinlemeyeceğini nasıl bekleyebiliriz? Bu durumda da verdiğimiz fetva uygulama açısından hiçbir kıymet ifade etmez ki yine anlamsız demektir.

 

Fetvanın bir başka yanıltıcı tarafı, bir insan baştan kötü etkileneceğini bilmiyorsa bu durumda kadından musikî dinlemesine cevaz veriyoruz, demektir. İş böyle olunca da bir amelin hükmü o amelin yapılmasına bağlanmış oluyor. Oysa amelin yapılıp yapılmaması için hükmünün önceden bilinmesi ve ona göre yapılıp yapılamayacağına karar verilmesi gerekir. Peki aynı kimse dinledikten sonra kötü duygu hissettiğini fark etse bu durumda ne olacak? Verilen fetvaya göre bu kimsenin başından beri musikî dinlemesi haram olmuş olacak. Bu durumda o haramın vebalini kim üstlenecek?

 

Sonuç olarak Hayrettin Karaman hoca efendinin mezkûr fetvası, gerek istidlal mantığı, gerekse iftâ ve içtihat usûlü açısından tutarsızlıklar arz etmektedir. Ayrıca konuyla ilgili rivayetler ve bu rivayetlerin tahlil ve izahları hakkında yeterli araştırma yapılmadığı, kısa yoldan arzulanan sonuca varılmak istendiği gözlenmektedir. Üstelik milyonlarca

Müslümanı ilgilendiren ve haram-helal çerçevesine giren bir konunun, böyle düz mantık işlemleriyle çözümlenmeye çalışılması, iftâ ve irşad makamında olan büyüklerimizin taşıdığı sorumluluk ve ciddiyetin ne boyutlarda olduğunu göstermesi bakımından esef vericidir.

 

Ahkâmü'l-Avrati ve'n-Nazar, s. 105.

Fethu'l-Bârî, c. 7, s. 7.

en-Nihaye fi Garîbi'l-Eser, c. 4. s. 118.

Lisânü'l-Arab, c. 14, s. 143; es-Seâlibî, Kitabü Fıkhi'l-Lüğa, s. 93.

Sahih-i Buharî, 5590; Hakim, el-Müstedrek, 8572; Müsned-i Ahmed bin Hanbel, 22285.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Evvela bu kıymetli paylaşım için Allah razı olsun. Gerçekten teganni İslam'da muamma olan meselelerden biri. Bunu kalkıp Efendimiz'in Medine'de yok tefle karşılandı, yok tala-el bedru söylenmişti gibi satıhta kalan saiklere dayandırarak ispat etmeye çalışmak gerçekten ironik kaçıyor. Bunu Sayın Turan çok ılıman bir diyalektik ile dile getirmeye çalışmış. Ama yine de hepten esneyerek efendim dinlenebilir cevazını vermiyor fakat sosyal hayattan da müstağni kalınamayacağını dile getirmiş. Sanat müziği mi; buyur burdan yak.. Ama ''maruz durumdayız'' finali olayı kurtarıyor.

Kara(man) hocaya gelince, ya bu adamın adına bile alerjim var. Utanmasa( af buyurun) kadına çık sahneye söyle diyecek. Ne demek kadının sesinin haram olduğuna dair kesin bir delil yoktur demek?!

 

Namahreme bakmak günah olduğu gibi onunla konuşmak da günahtır.

 

(Ey kadınlar ancak mahreminizle konuşun namahremle konuşmayın!) [Ramuz İbni Said]

 

(Yabancı kadınla şehvetle konuşana her kelimesi için Cehennemde azap vardır.) [R. Nasıhin]

 

Kadınların yüksek sesle veya yumuşak konuşmaları ve seslerini namahreme duyurmaları caiz olmadığı için ezan ve ikamet okumaları da caiz değildir. (Redd-ül Muhtar)

 

Genç kadın yabancı erkeğe selam veremez ve aksıran erkeğe bir şey söylemez ve kendine söylenince de cevap vermez. (Hamevi Eşbah şerhi)

 

Kadınların seslerini erkeklere duyurması haramdır. Bazı âlimler ihtiyaç zamanında ihtiyaç kadar ve sert ciddi konuşmaları caiz olup fazlası yine caiz olmaz buyurmuşlardır. (Tezkiye-i ehli beyt)

 

Çalgı ve kadın sesi sima değil gınadır haramdır. (Dürr-ül-mearif)

 

Allah-ü teâlâ kadının namahremle yumuşak sesle konuşmasını men ediyor. (Mekt. Rabbani 3/41)

 

Kadınların saçı başı ve kolları açık sokağa çıkmaları ve yabancı erkeklerle lüzumsuz yere konuşmaları şarkı söyleyerek hatta Kur'an mevlit ezan okuyarak seslerini erkeklere duyurmaları büyük günahtır. Ancak yabancı erkeklerle alış veriş gibi ihtiyaç olduğu zaman fitneye sebep olmayacak şekilde sert ve ciddi konuşmaları caizdir. (Tergibüssalat Hadika S. Ebediyye) Al sana kapı gibi delil!

 

Bakın bir farklı zaviye ile; Mahmud Efendi Hazretleri sesi şuh ve alakaya şayan bir bayana, çarşıya, alışverişe vesair mekanlara gittiğinde ağzında çakıl taşı ile dolanmasını telkin ediyor. Olay bu kadar pamuk ipliğine bağlı yani. Tabi biz bu kadar hassas mıyız, orası tartışılır ama kabul görüyoruz ki; hakikat budur!

 

Kalkıp burada kadın, dini bir hicivde bulunursa yahut insanda şehevi his uyandırmıyorsa gibi basit nedenlere dayanarak olayın rengi değiştirilemez. N'oluyoruz yahu!

 

İşte bu gibi ilahiyaçların elinden Rabbim bizi muhafaza buyursun. Sağlam adamlara ihtiyaç var, sağlam! vesselam

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hayreddin Karaman ın sözleri kendini bağlar.Maalesef ilahiyat profesörlerinin en büyük hastalığı "oldum" tesellisi içerisinde kendilerini her mevzuda otorite olarak görmeleri ve hatta müçtehidlik taslamalarıdır.Kimse kusura bakmasın prof. etiketi almayla fıkıh mevzusunda uzman falan olunmaz.ayrıca İslam dininin bu tür müçtehid taslaklarının vardığı hükümlere de ihtiyacı yoktur.Allah Rasulu sav efendimiz "gecesi ve gündüzü ile apaydınlık bir din bıraktığını" bizlere beyan etmekte.Fazla maceraperest olmaya gerek yok. Hayreddin Karaman ile alakalı detaylı bilgilere Üstad Necip Fazıl Kısakürk'in önsöz yazdığı Ahmed Davudoğlu Hocaefendi'nin "Dini Tamir Davasında Din Tahripçileri" isimli kıymetli eserinde ulaşabilirler...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mustafa İslamoğlu bu konuyu çok güzel anlatmış şöyle buyrun;

 

http://www.ankebut.net/mustafa-islamoglu-m...mek-w11564.html

 

Kanaatimce Allah'ı ve peygamberini inkar etmedikçe, inkar, isyan içermedikçe,insanı kendinden geçirmedikçe, kendi adıma müzikte bir sakınca görmüyorum.

 

Ayrıca;

 

Namahreme bakmak günah olduğu gibi onunla konuşmak da günahtır.

 

(Ey kadınlar ancak mahreminizle konuşun namahremle konuşmayın!) [Ramuz İbni Said]

 

 

 

Ben böyle düşünmüyorum kesinlikle katılmıyorum.Bırakın bu işleri.Cübbeli Ahmet Hoca çok güzel cevap verdi bu konu hakkında;

 

"Zaten islamda bakıştaki haramlığın ölçüsü, şehvetle bakış haram.Kötü nazarla bakacaksan duvarada baksan aynı kadınada baksan aynı."

Share this post


Link to post
Share on other sites

Furkan Gönüldaş, M. İslamoğlu'nu hiçbir mevzuda referans almıyoruz. Mahut şahısla ilgili tartışama da artık kabak tadı vermeye başladığı için fazladan birşey yazmaya lüzumu görmüyorum.

İkinci mesele de şudur ki İslami mevzularda ben böyle düşünmüyorum demek ayıptır ve mümine yakışmaz. Pisagor teorisine kalkıp valla ben böyle düşünmeyom üjgenin iç açılaru doplamu 500 de eder dersek gülerler. E fıkıh konuları ayiretimizi de kapsadığı için böyle bir tavra girmemek lazım.

Allaha emanet olunuz....

Share this post


Link to post
Share on other sites
"Zaten islamda bakıştaki haramlığın ölçüsü, şehvetle bakış haram.Kötü nazarla bakacaksan duvarada baksan aynı kadınada baksan aynı."

 

 

 

 

Selmanbey abimizin sözlerine eklenecek bir söz yok; Allah razı olsun. Alıntıladığım şu söz hakkında bir iki kelime yazmak istiyorum.

 

Sahiden cemaat işine geleni alırmış. Bu sohbetin devamında da yabancı kadının/erkeğin yüzüne(haram olmayan yerlerine) şehvetsiz bakmakta zaruret olmadan mekruhtur.

 

Mekruha devam edildiğinde buda büyük günah yani haram olur. Devamlılık süresi ihtilaflıdır. Üç yahut yedi keredir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mücerridin san'atı olan musiki ise, müşahhas kadroda belli başlı kötülüklere alet diye kullanılmadığı ve ulvi tefekküre zemin teşkil ettiği nisbetinde güzel ve makbul...

(İdeolocya Örgüsü, 3.Basım, Sh:123, Başlık:İslam ve Güzel San'atlar)

Share this post


Link to post
Share on other sites
Furkan Gönüldaş, M. İslamoğlu'nu hiçbir mevzuda referans almıyoruz. Mahut şahısla ilgili tartışama da artık kabak tadı vermeye başladığı için fazladan birşey yazmaya lüzumu görmüyorum.

İkinci mesele de şudur ki İslami mevzularda ben böyle düşünmüyorum demek ayıptır ve mümine yakışmaz. Pisagor teorisine kalkıp valla ben böyle düşünmeyom üjgenin iç açılaru doplamu 500 de eder dersek gülerler. E fıkıh konuları ayiretimizi de kapsadığı için böyle bir tavra girmemek lazım.

Allaha emanet olunuz....

 

:) Eyvallah saolasın yalnız orada söylenen islami konular değil adamın biri söyledi diye ona körü körüne bağlanmak zorunda da değilim.İşte daha ne demek istediğimi anlatamadan,sende anlamaya çalışmadan konuyu alakasız bir yere getirerek kendince espri yapıyorsun.aferin sana.devam

Share this post


Link to post
Share on other sites

isyanoğlu ehli sünnet alimi değildir.

 

icazeti yoktur.

 

üstad kabul ettiği kişilerden abduh ve efgani mason ve ibn-i teymiyye azılı bir eşari(iki ehli sünnet mezhebinden biri) düşmanıdır.aynı zamanda bu kişiler selef alimlerinden kimsenin yapmadığını yaparak sahabeyi tenkid ederler.üstelik bunu caiz sayarlar.

 

hiçbir ehlisünnet aliminin ibn-i teymiyye hakkında övgü sözü yoktur.

 

bir tek zehebinin onu övdüğünü iddia ederler ki o da basit bir aldatmacadan ibarettir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Konu için teşekkür ediyorum. Bu tip konular aslında açık ve nettir. İslam alimlerinin bu konuda ne dediği bellidir. Bunun haricinde günümüz şartlarını dikkate alarak İslam'ın ona uyması gerektiğini söyleyenler çok büyük bir günah işliyorlar. Bu kişiler toplumun aslında dini hükümler konusunda bilgili saydığı ve öyle gördüğü topluma bu konuda örnek olması gerekirken, bu tip fetvalarla milletin kafasını bulandırmaları yanlışı daha da vahim duruma sokmaktadır. Hayrettin Hoca'nın bu tip çok fetvaları vardır. Bunların birçoğuna reddiyede yazılmıştır. Ne diyelim. Allah özellikle bu konularda çok hassas olması gerekenler böylelerini ıslah etsin!! Bu arada Ebubekir Sifil Hoca da konuyu çok güzel açıklamış. Bana göre şu zamanda bu makama yakışan ender kişilerden biridir diye düşünüyorum. Allah böylelerinin sayısını artırsın.

 

Saygı ve Sevgilerimle

Share this post


Link to post
Share on other sites
:) Eyvallah saolasın yalnız orada söylenen islami konular değil adamın biri söyledi diye ona körü körüne bağlanmak zorunda da değilim.İşte daha ne demek istediğimi anlatamadan,sende anlamaya çalışmadan konuyu alakasız bir yere getirerek kendince espri yapıyorsun.aferin sana.devam

Benimle edebini takınmanı tavsiye ederim. Babanın oğluyla konuşmuyorsun...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...