kurşunkalem 56 Report post Posted September 7, 2010 Tesettür deyince aklımıza ilk gelen kadınlardır. Kadınlar arasında da gözümüze ilk çarpan başörtülülerdir. Aklımıza ilk geleni gözümüze ilk çarpan üzerinden düşünmeye başlayınca, bir de bakmışsınız aklımız gözümüze inmiş. Aklımızla değil gözümüzle düşünmeye başlamışız. Anlayacağınız o ki, sorunumuz "dandik" tesettür değil, tesettürü "dandik" anlamaktır. Dandikliğe bakın: "Başını örttün mü, tesettürlüsün. Ört(e)medin mi, tesettürsüzsün..." Tesettürü bir tür "aç-kapa" yüzeyselliğinde algılamamız üzerinde biraz kafa yoralım fırsat gelmişken: 1. Tesettür önce erkeklerden beklenir: Nûr Sûresi'nde önce "mümin erkeklere", sonra "mümin kadınlara" hitap edilir. Sûrenin 30. ayeti, "Mümin erkeklere söyle..." diye başlar, 31. ayeti ise "mümin kadınlara söyle..." diye başlar. Erkeklerin tesettürü ile kadınların tesettürü arasında bir ayetlik öncelik farkı var demek ki... 2. Tesettür önce bakışla ilgilenir. Bakılan şeyle sonra ilgilenir: Nûr Sûresi'nde mümin erkeklere de mümin kadınlara da öncelikle "bakışlarını haramdan kısma"ları söylenir. "Mü'min erkeklere söyle: gözlerini sakınsınlar..." "Mümin kadınlara söyle gözlerini sakınsınlar..." Zaten bakışlara tesettür kazandırmadan, bakılan saçını ve bedenini örtse bile hayalde"soyulur" kadınlar. Tesettür, işte o zaman dandikleşir. 3. Tesettür sadece başını örtmek değildir: Nûr Sûresi'nde başörtüsü sorumluluğu olmayan erkeklere de, başörtüsü sorumluluğu olan kadınlara da "iffetlerini korumaları" söylenir ki, iffetlerini korumak başı açık erkeklere de başı kapalı kadınlara da farzdır. Başını örtmüş olsa da kadınlar ırzını korumuyor olabilir, başını ört[e]meyen her kadını hepten iffetsiz saymak kimsenin hakkı değil. 4. Tesettür öncelikle bir iç duruş ve tavırdır. Kılık ve kıyafet bu içsel duruşun ve özümsenmiş tavrın üzerinde ve sonrasında durur. Başının açıklığı dert edilmeyen bir erkek de "iffetini korumayarak" tesettürsüzlük yapabilir. Kılık kıyafet tesettürün sonucudur. Sonucu sebebin önüne koyarsak, temeli olmayan böylesi dandik "sonuç"lar görmeye devam ederiz. Böylece sözde bir takım gazetecilerin "tesettür kılığına girdim" diye caka satmasına fırsat veririz. 5. Tesettür önce iman etmektir: Nûr Sûresi'nde "iman eden" erkeklere ve "iman eden" kadınlara tesettür emredilir. Örtmek anlamına gelen "tesettür", görmesini Allah'ın görmesine açık, sözünü Allah'ın işitmesine açık, niyetini Allah'ın bilmesine açık bilmektir ki bilinçli bir kapalılığı besler. Yine örtmek anlamına gelen "küfür" de, kendini Allah'tan gizlediğini sanmaktır ki sorumsuz bir açık-saçıklığı doğurur. 6. Kadının da erkeğin de ziyneti imandır. İman kendini Allah'la markalamaktır. "Ben Allah'ın kuluyum. Ben Allah'ın sanat eseriyim..." diye/bilmektir. Sanat değeri yüksek olan eserlerin kıymeti maddesine üzerinden belirlenmez. Antik paralar kilo ile satılmaz. Bakır bile olsalar üzerlerindeki damgaya ve imzaya bakılır. O zaman birkaç gramlık bakır bile kilolarca altın kıymetinde olur. Kendi değerini Allah'tan bilirse insan, bakışını eşsiz bir hazine bilir, orda burda yağmalatmaz. Göz nurunu haramdan sakınır, setreder. Bedenini Allah'ın sanat eseri olarak bilirse bir erkek ya da kadın, saçını da bakışını da ziynet bilir. Başını örtmeyi kendine kendisi farz eder, içinden gelir örtünmek. Dışarıdan giydirilmez. Giyinişini içeriden başlatır. 7. Başını örtmüyor diye, örtemiyor diye, hatta örtmek istemiyor diye, bir kadını Allah'ın kulu ve sanatı olmaktan çıkarmaya hevesli dandik bakışlar asıl müstehcendir. Saçını açık bırakınca, her şeyi açıkta mı kalır kadının? Saçı görüneni iffetinden de soymak başlı başına tesettürsüz bir bakış değil mi? 8. Başörtüsü tesettürün hepsi değildir ama "füruat"/"teferruat" kelimesinin çağrıştırdığı, "olsa da bir olmasa da bir" gereksizliğinde görülmeyi de hak etmez. Tesettürün zirvesidir, örtünmenin baş tacıdır başörtüsü. En azından bu ülkede başının örtüsü yüzünden mesleğini, itibarını, geleceğini, yurdunu terk ederek bedel ödeyen kardeşlerimizin çabasını küçümseriz. Onların içten dirençlerini düşmanları karşısında yağmalatmak hiçbir gerekçenin örtemeyeceği bir kabalıktır. Hasetçileri karşısında onların elini güçsüzleştirmek apaçık bir insafsızlıktır. "Dandik" bir duruştur. 9. "Aşk"ından dolayı başını bağlamayan sözde "sufi" ehline gelince... Başını örtmemek ve hatta örtmek istememek başkadır, başını örtmesen de olur demek başkadır. Kurala uymayabilirsiniz. Hoş, benim de uymadığım onca kural varken, sizin ayıbınızla uğraşma hakkım yok. Ama kural uyduramazsınız. Kuralı Allah koyar; siz değil. Allah'tan kural koyma rolünü ç/almaya kalktığınızda herkesin hakkını açık açık yersiniz. Gerçek aşk ehli başkalarına farz olmayanı kendine farz kılar... Farzı kendine farz olmaktan çıkaran sizdeki bu aşk, aşk değil. 10. Bütün bu notlar, "benim kalbim temiz" kıvırtmasına malzeme olsun diye yazılmadı. Kalbinin temiz olmasını isteyenler, çağına örfüne, iklimine mevsimine, kültürüne çevresine göre hesaplar yapmadan önce Nur Sûresi'nin 30-31. ayetinin anlam ırmağına yatırırlar kalplerini. Önyargısız ve hesapsız. Kitabına uydurmak yerine Kitab'a uyarlar. 1 Share this post Link to post Share on other sites
sark 208 Report post Posted March 12, 2011 Susuyorum –Üzgünüm: Bu ülkede namazını işyerinde yasaklandığı için tuvalette, evinde ise ayıplandığı için banyoda kılmak zorunda kalan kardeşlerimiz var. –Şükrediyorum: Aşağılık bağnazlığın böylesi en aşağılık biçimlerinin din adına değil de, dine karşı uygulandığı bir ülkede yaşıyorum. –Seviniyorum: Ya tersi olsaydı… Zaten gönüllüce kılacağım namaza beni zorlasaydı o yobazlar? Seve seve örtünen genç kızlara başını kapatmalarını emretselerdi o “laiklik dini” zangoçları… İnsan onurunun biricik garantörü İslam da o zorbaların elinde bir “devrim” kırbacı olsaydı… Allah’ım sen muhafaza eyle… –Utanıyorum: Bana yasak olmadığı/yasaklanamayacağı halde, ayıplanacak değil aksine alkışlanacağım halde namazıma nazlanarak giden benim gibileri de var. El bebek gül bebek nazlandığım namaza, nazlana nazlana, adeta ittire kaktıra gidiyorum ya… Ah! –Mutluyum: Böylesi kahramanlar bizim aramızda, bu zamanda, bu topraklarda yaşıyor. Elif gibi dik, diri, duru ve doğru olarak yürüyorlar aramızda… –Umutluyum: Kulluğun hakkını veren her insan, tüm insanlık adına bir ümittir, bütün insanlığın gaflet kışından sıyrılıp meyveye durabileceğini ilan etmek üzere namaza durur. Bu isimsiz kahramanların içinde sessizce yaşadıkları o “kehf”, o mağara, zalimlerin hepsini gebertecek, zorbalıkların hepsinin üstesinden gelecek. Filizlenmeye durmuşsa tohum, taş da çatlayacak, toprak da yarılacak… –Susuyorum… Senai Demirci 1 Share this post Link to post Share on other sites
sark 208 Report post Posted March 12, 2011 Cerrah sessizce ağlıyordu, gözlerinden taşan birkaç damla yaş yanağına doğru süzüldü. Bu arada, gözyaşının nedenini açıklamaya çalıştı, uzun uzun anatomiden ve fizyolojiden söz etti. ‘Melek’ bu açıklamadan tatmin olmamışa benziyordu. “Belki de,” diye başladı cerrahın gözlerinin içine bakarak, “ruhun bedenine sığmıyordur da, dışarı sızıyordur.” City of Angels (Melekler Sehri) filminden Senai Demirci – Elde var insan Share this post Link to post Share on other sites
nameless 53 Report post Posted March 18, 2011 SEN VE SON Unutmak ne dipsiz bir şeydir ki, unutanlara unuttuklarını bile unutturur. Unutulmak ne acı şeydir ki, unutulanın unutuluşuna ağlayışını kimse hatırlamaz. Nisyandan unutuluştan çıkarıldık her birimiz. Yüzümüz gün yüzüne değeli, tenimiz güneşe erişeli beri unutulmaktan alındık, unutmaktan sakındık. Hatırı sayılır olduk. Ne var ki, unutmak yaşamak kadar elimizin altında ve unutulmak ölüm kadar yanı başımızda. Ölüm bizi geldiğimiz yere, nisyana götürüyor tekrar. Ölüm unutuşlara gömüyor yüzümüzü; tenimizi tanıdıklarımıza yabancı kılıyor. Yaşarken ölümü anmıyoruz o yüzden. Yaşarken ölümle aramıza sahte uzaklıklar koyuyoruz. Unutulmak korkusu bu Galiba en çok unutulacağımızı unutuyoruz. Ve herkesin unuttuğu anlarda, hatırlanmaya değer olmadığımız zamanlarda hatırımızı tek sayanın Yaratıcımız olduğunu unutuyoruz. Sen ki hiç unutmadın ve hiç unutmazsın bizi, bize senin zikrini unutturma Rabbim. Hatırla ki toprak ayağının altından çekiliyor. Ellerin son defa dokunuyor güle ve güne. Gözlerinin karası son kareyi alıyor ışıktan ve karanlığa hazırlanıyorsun. Göz kapaklarının kapanışı seni bir dağın ardına götürecek. Unutmaya ve unutulmaya hazırlanıyorsun. Varlığın incecik dudaklarda kuru bir söze dönüşecek. O dudaklardan insan sıcağını tadamayacaksın mesela. Hatıran bir taştan ve bir hüzün renkli topraktan ibaret kalacak. Kahkahalar seni yalnız bırakacak. Mutluluklar seni hesaba katmadan tamam olacak. Sana arkalarını dönecekler. Dönüp yüzüne bakmayacaklar. Senin kokun uzakları kokusu olacak. Tenin toprağın soğuğunu tadacak. Ve gelecek ÖLÜM; Gözleri gözlerin olacak. Hatırla ki yarınki gün seni taze bir toprak yığınının altında bulacak. Bir gün saatinin akrebi senin uzanamadığın zamanlara doğru dönecek. Sen olmayacaksın Kolunda ki saat sensiz zamanları tırmanıyor olacak. Sulamayı unuttuğun çiçeğin bile senden sonra solacak. Yüzüne gün ışığı vurmayacak. Hayatının ebedi rengini dar ve sessiz bir boşlukta bulacaksın. Ya küle dönecek ya GÜLE DÖNÜŞECEKSİN. Yarınsız ve sonsuz bir günün yanağında incecik bir gamze olup kristalleşeceksin. Yüzün solacak Ellerin hiçbir yere varmayacak Parmakların hiçbir şeyi göstermeyecek Ve ayaklarının altında hep boşluk kalacak Unutma ki şimdi toprak ayağının altından çekiliyor. Yürüdükçe ince bir hesap çizgisine çekiliyorsun. Unutma ki elinle ölüme dokunuyorsun Elinle ölümü dokuyorsun Hatırla ki gözlerin ölüme bakıyor Gözlerin bir cesedi alacakaranlığa taşıyor Hatırla o zamanı ki sen boz topraklar altında derin unutuşlarda eriyorsun En son kaleminin karanlık izi kalıyor soğuk sayfalarda Ve sözlerin kırık dökük hatıralara dönüşüyor Solgun bir gül gibi elden ele dudaktan dudağa taşınıyor Hatırla Hatırla ki sen sözleri genç kalpleri taze aşklara taşıyan ölü bir şairsin. Hatırla ki sen masum ve sonsuz bakışlı gözlerin kapı aralarında beklediği bir babasın. Baba! çığlıklarını yetiştiremiyor sana oğlun. Elinin sıcağı özlenen sevgilisin sen. Hatırla Hatırla ki bir mezar taşında iki rakam arasında çizilmiş eğreti bir çizgiye indirgenmişsin. Mezar taşın unutuldu ve hatta mezar taşın bile seni unuttu diyelim Ve hep başkaları var dışarıda Hep yabancılar geziyor yıkık mezar taşları arasında Kimsenin tanıdığı değilsin artık Kimsenin özlediği değilsin Kimsenin beklediği değilsin Kimsenin ardı sıra gözyaşı döktüğü değilsin Kimsenin ölüsü de değilsin Tıpkı şimdi olduğu gibi Oysa sen ve sonun ne kadar da uzak görünüyordunuz birbirinize Ey Rabbim senden bir teşehhüt miktarı ömür Bir LA İLAHA İLLALAH miktarı ölüm istiyorum senden. LA İLAHA İLLALLAH SENAİ DEMİRCİ Share this post Link to post Share on other sites
nameless 53 Report post Posted March 18, 2011 Rüyasında gördüğü rüyayı anlatan adam gibi, kendini uyanık sandığın yerde uykunun en derinindesin. Senai Demirci - Kıl Beni Ey Namaz 1 Share this post Link to post Share on other sites