HİÇ 542 Report post Posted January 14, 2011 Mustafa İslamoğlu ki asıl adı Mustafa Kazankaya,günümüzde müslümanlar arasında çok populer durumdadır. Mevlana Celaleddin hazretleri "Ya Rasulallah sav,senin has ismini ağzıma almadan önce,ağzımı 1000 kere misvaklarım,1000 kere misk ile 1000 kere de amberle yıkarım ama yine de şu ağzı senin(sav) o has ismine layık görmem" buyuruyor. Allahu Teala ise Kuranı Kerim de baştan sona bütün peygamberlere "Ya Adem,Ya Musa,Ya İsa,Ya Nuh,Ya Zekeriyya,.... şeklinde direkt olarak isimleri ile hitap ederken hiç bir yerde Efendimiz sav e direkt ismi ile hitap etmiyor."Ya Taha,Ya Yasin,Ya rasul,Ya Müddesir,Ya Müzzemmil,... " şeklinde hitaplarda bulunuyor. Bu vatandaş çıkıyor ve utanmadan sıkılmadan Efendimiz sav in ismini ön plana çıkararak ve İslam alimlerinin bugüne kadar yapmadığı bir ifadelendirmeyle "3 M......." diye kitap yazma cüretinde bulunuyor.Kitapta da diyor ki Efendimiz sav ile ilgili "çok az gerçek,çok fazla kurgusal,efsanevi" Bir hadis-i şerifte anlatılır ki: Peygamber Efendimiz bir keresinde minbere çıkıyordu. Merdivenden yukarı çıkarken birinci basamakta "amin!" dedi. İkinci basamakta yine "amin!" dedi. Üçüncü basamakta bir kere daha "amin!" dedi. Hutbeden sonra , sahabe efendilerimiz “Bu sefer senden daha önce duymadığımız bir şeyi duyduk yâ Rasûlallah! Eskiden böyle yapmıyordunuz, şimdi minbere çıkarken üç defa “amin” dediniz. Bunun hikmeti nedir?” diye sordular. Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: "Cebrâil aleyhisselam geldi ve ‘Anne-babasının ihtiyarlığında onların yanında olmuş ama anne-baba hakkını gözetmemiş, onlara iyi bakarak mağfireti yakalama gibi bir fırsatı değerlendirememiş kimseye yazıklar olsun, burnu yere sürtülsün onun!' dedi, ben de 'amin!' dedim. Cebrâil, 'Yâ Rasûlallah, bir yerde adın anıldığı halde, Sana salât ü selâm getirmeyen de rahmetten uzak olsun, burnu yere sürtülsün!' dedi, ben de ‘amin' dedim. Ve son basamakta Cebrâil, ‘Ramazana yetişmiş, Ramazanı idrak etmiş olduğu halde Allah'ın mağfiretini kazanamamış, afv ü mağfiret bulamamış kimseye de yazıklar olsun, rahmetten uzak olsun o!' dedi, ben de ‘amin' dedim.” Bu adam İstanbul da haftada 2 kez tefsir günleri düzenler ve ne gariptir ki o kadar muteber ve kabul görmüş tefsirler varken,Arapça bile bilmeyen,Urduca ve İngilizce çevirilerden tefsir yazan,Peygamberlerin ismet sıfatı sürekli değildir diyen,bu zamana kadar Kuranı Kerimi benim kadar anlayan çıkmamıştır hezeyanına düşebilen Mevdudi denilen adamın Tefhimul-i Kuran tefsirini orada insanlara empoze etmeye çalışır.tefsir için 15 ilim gerekir bunun 14 ü çalışılıp kazanılabilir kesbi ilimlerdir ve kendi içersinde açtığın zaman 100 başlığı geçmektedir ve bunların tahsili 30-40 sene sürer,Çoğu tefsir tefsiri yazanın ömrünün yetmemesi sebebiyle yarım kalmıştır(tamamlanan tefsirler %10-15).15.ilim ise ilmi mevhibedir çalışmayla kazanılmaz vehbi bir ilimdir Allahu Teala nın dilediğine verdiği bir ilimdir.Şunu da söyleyim illa ki tefsir okuyacağım diyorsan Bağdat kütüphanesinde Hafız Şahin diye bir zatın "1000"(bin) ciltlik tefsiri bulunmaktadır. Eğer müslümanları bir adrese yönlendirecekse öncelikli olarak fıkha yönlendirmesi gerekir çünkü fıkhı bilmek farz-ı ayndır.Toprağın altında sana fıkhi uygulamalardan sorulacak(taharet,namaz,vs...) Bir insan gerçekten ehl-i sünnet ve-l cemaat yolunun yolcusu ise bu topraklarda bu kadar rahat hareket etmesine üstüne üstlük o adama bir de kanal tahsis edilmesine asla izin verilmeyeceği de göz önünde bulundurulursa "Mustafa Kazankaya" ile ilgili oturup tekrar düşünmenizi tavsiye ederim... nfkkfn 2007 Share this post Link to post Share on other sites
yenitalebe 0 Report post Posted February 20, 2011 Merhabalar. Niyetim kimseyi savunmak yada sizi karalamak değildir. "Toprağın altında sana fıkhi uygulamalardan sorulacak(taharet,namaz,vs...)" sözünüz içindir. Münafıklar da "... vs..." ile bildirdiğiniz amelleri yerine getiriyorlardı. Mamafih onlar iman etmedikleri için bu sorulara gelmeden elenecekler. Amelden önce ilim (fıkıh) doğrudur ancak ve ancak ilim iman ile olursa... Konu ile ilgili birkaç sözüm daha olacak inşallah. Daha sonra buluşmak dileği ile. Selametle kalın. Share this post Link to post Share on other sites
HİÇ 542 Report post Posted March 14, 2011 Merhabalar. Niyetim kimseyi savunmak yada sizi karalamak değildir. "Toprağın altında sana fıkhi uygulamalardan sorulacak(taharet,namaz,vs...)" sözünüz içindir. Münafıklar da "... vs..." ile bildirdiğiniz amelleri yerine getiriyorlardı. Mamafih onlar iman etmedikleri için bu sorulara gelmeden elenecekler. Amelden önce ilim (fıkıh) doğrudur ancak ve ancak ilim iman ile olursa... Konu ile ilgili birkaç sözüm daha olacak inşallah. Daha sonra buluşmak dileği ile. Selametle kalın. orada muhattap kabul edilenler müslümanlar elbette, iman olmazsa ibadetin ne kıymti var. Share this post Link to post Share on other sites
The Spirit of Islam 119 Report post Posted March 14, 2011 İlk önce tam iman sonra tam ibadet ve tam teslimiyet.Sizce de öyle değil mi arkadaşlar ? Yani iman olmadan ibadet olurmu hiç ? İman olmadan yapılan ibadet kalpten olmamış olur böylece insan ibadetini gaflet içinde yapmış olur.Kalp temiz olmalı ve kirden uzak kalmalıdır.İbadet ederken sadece Allah'ın rızası düşünülmeli ve kalp temizlenmelidir;kanaatimce yani ben böyle düşünüyorum.Yanlış bir şey varsa Allah affetsin sizede yanlış birşey dediysem eğer sizde affediniz... Selametle kalın; Saygılarımla... Share this post Link to post Share on other sites
Guest ishak Report post Posted December 6, 2013 Mustafa İslamoğlu ki asıl adı Mustafa Kazankaya,günümüzde müslümanlar arasında çok populer durumdadır. Mevlana Celaleddin hazretleri "Ya Rasulallah sav,senin has ismini ağzıma almadan önce,ağzımı 1000 kere misvaklarım,1000 kere misk ile 1000 kere de amberle yıkarım ama yine de şu ağzı senin(sav) o has ismine layık görmem" buyuruyor. Allahu Teala ise Kuranı Kerim de baştan sona bütün peygamberlere "Ya Adem,Ya Musa,Ya İsa,Ya Nuh,Ya Zekeriyya,.... şeklinde direkt olarak isimleri ile hitap ederken hiç bir yerde Efendimiz sav e direkt ismi ile hitap etmiyor."Ya Taha,Ya Yasin,Ya rasul,Ya Müddesir,Ya Müzzemmil,... " şeklinde hitaplarda bulunuyor. Bu vatandaş çıkıyor ve utanmadan sıkılmadan Efendimiz sav in ismini ön plana çıkararak ve İslam alimlerinin bugüne kadar yapmadığı bir ifadelendirmeyle "3 M......." diye kitap yazma cüretinde bulunuyor.Kitapta da diyor ki Efendimiz sav ile ilgili "çok az gerçek,çok fazla kurgusal,efsanevi" Efendimiz sav e direkt ismi ile hitap etmiyor ..diyorsunuz... Muhammed ismi Kuran da 4 yerde geçer. 1-- 3.Ali 0mran-144 2-- 33.Ahzab-40 3-- 47.Muhammed-2 4-- 48-Fetih-29 Bu ayetlere baktigimizda Muhammed ismi önüne ve arkasina hiçbir ek olmadan direk söyleniyor. Allah sadece Muhammed derken bize ne oluyor... Share this post Link to post Share on other sites
mumin 414 Report post Posted December 6, 2013 Efendimiz sav e direkt ismi ile hitap etmiyor ..diyorsunuz... Muhammed ismi Kuran da 4 yerde geçer. 1-- 3.Ali 0mran-144 2-- 33.Ahzab-40 3-- 47.Muhammed-2 4-- 48-Fetih-29 Bu ayetlere baktigimizda Muhammed ismi önüne ve arkasina hiçbir ek olmadan direk söyleniyor. Allah sadece Muhammed derken bize ne oluyor... Kusura bakmayınız misafirimiz yalnız cevabınızı son derece komik buldum. Biz demiyoruz ki Efendimizin ismi mücerred olarak Kur'anda geçmez elbette mevcud. Yalnız dikkat edin ismi ile bizzat Allah'u Teala bile hitap etmemiş, emir buyurmamış diyoruz. Mesela Ey Örtüsüne bürünen demiş, Ya Muhammed kalk ve uyar şeklinde dememiş. Maide 67'de Ey Resul sana indirileni tebliğ et, ulaştır. Demiş ama Ey Muhammed tebliğ et dememiş. Her bir makamına işaret var, yüceleştirme var. Yoksa elbette İshak, İsa, Musa gibi salt ismi var, kendisine kitap indirilecek ve adı geçmeyecek resulün bu makul mü? Bizim maksadımız Allah'ın hitabında ismini direkt ismini vermemesi Efendimiz'in. Ki yine ayeti kerime ile sabittir ki resulü çağırmanız sizin birbirinizi çağırmanız gibi olmasın. daha nice Efendimiz'e tazim gerektiği şeklinde misal getirilebilir. Size son olarak mezhepler tarihi hocamın da beyanını iletip ayrılayım. Okuduğu sıralar çok tefsir derslerinde bulunmuş. Asla şüphem yoktur ki İslamoğlu şii teyamüllü bir adamdır. Hiç devam etmediği Ezher'i de üçüncü sınıftan terk etmiştir dedi. İyi araştırıp dinlemenizi tavsiye ederim. Sırf bu tavrı da değil İslamoğlu'nda pek çok hezeyan bulabılırsınız, zamanınızı almaz arayın. 1 Share this post Link to post Share on other sites
emir abdulkadir 80 Report post Posted December 6, 2013 Bu ayetlere baktigimizda Muhammed ismi önüne ve arkasina hiçbir ek olmadan direk söyleniyor. Allah sadece Muhammed derken bize ne oluyor... tabi ya bizim Allah'la ne farkımız var. (tövbe tövbe). tahminimce deden babandan bahsederken sırf ismini kullanıyordur. mesela mehmet gibi. Share this post Link to post Share on other sites
Guest ishak Report post Posted December 6, 2013 tabi ya bizim Allah'la ne farkımız var. (tövbe tövbe). tahminimce deden babandan bahsederken sırf ismini kullanıyordur. mesela mehmet gibi. hiddetlenmenize gerek yok kardeşim...sakin olun.. Eğer Allah rızası için uyarı yapıyorsanız -ki öyle olduğuna inanıyorum- o zaman Allah için yaptığınız uyarıyı yine O'nun dediği yöntemle yapın.. Değil mİ? Share this post Link to post Share on other sites
Guest ishak Report post Posted December 6, 2013 Kusura bakmayınız misafirimiz yalnız cevabınızı son derece komik buldum. Biz demiyoruz ki Efendimizin ismi mücerred olarak Kur'anda geçmez elbette mevcud. Yalnız dikkat edin ismi ile bizzat Allah'u Teala bile hitap etmemiş, emir buyurmamış diyoruz. Mesela Ey Örtüsüne bürünen demiş, Ya Muhammed kalk ve uyar şeklinde dememiş. Maide 67'de Ey Resul sana indirileni tebliğ et, ulaştır. Demiş ama Ey Muhammed tebliğ et dememiş. Her bir makamına işaret var, yüceleştirme var. Yoksa elbette İshak, İsa, Musa gibi salt ismi var, kendisine kitap indirilecek ve adı geçmeyecek resulün bu makul mü? Bizim maksadımız Allah'ın hitabında ismini direkt ismini vermemesi Efendimiz'in. Ki yine ayeti kerime ile sabittir ki resulü çağırmanız sizin birbirinizi çağırmanız gibi olmasın. daha nice Efendimiz'e tazim gerektiği şeklinde misal getirilebilir. Size son olarak mezhepler tarihi hocamın da beyanını iletip ayrılayım. Okuduğu sıralar çok tefsir derslerinde bulunmuş. Asla şüphem yoktur ki İslamoğlu şii teyamüllü bir adamdır. Hiç devam etmediği Ezher'i de üçüncü sınıftan terk etmiştir dedi. İyi araştırıp dinlemenizi tavsiye ederim. Sırf bu tavrı da değil İslamoğlu'nda pek çok hezeyan bulabılırsınız, zamanınızı almaz arayın. Arkadaşım; cevabımı komik bulmayın. Muhatabın cevabını komik bulma onu aşağılamadır. Allah için yaptığınız bir işi Allah ın dediği gibi yapabilirsiniz. Müslümanların kullandıkları uslup özelliklere müslümanlara karşı daha şefkatli olmalıdır..Ayırıcı değil birleştirici... Share this post Link to post Share on other sites
mumin 414 Report post Posted December 6, 2013 Arkadaşım; cevabımı komik bulmayın. Muhatabın cevabını komik bulma onu aşağılamadır. Allah için yaptığınız bir işi Allah ın dediği gibi yapabilirsiniz. Müslümanların kullandıkları uslup özelliklere müslümanlara karşı daha şefkatli olmalıdır..Ayırıcı değil birleştirici... kusura bakmayın uslubumuz da pek beter de değildi ama. Neyse siz mesele üzerinde düşünun inşallah 1 Share this post Link to post Share on other sites
emir abdulkadir 80 Report post Posted December 8, 2013 İslamoğlu’nun; dünya Müslümanlarının büyük çoğunluğu tarafından kabul ile karşılanan Buharî(256/869), Tirmizî(279/892), Şâfiî(204/819), Evzâî(159/775) gibi nice İmam’a yönelttiği sinsî ve saygısızca eleştirileri ve öte yandan “Kur’an’ın Tahrif Edildiği”yle, mü’minlerin annesi Aişe’nin(radıyallahu anhâ) –hâşâ- fahişe olduğuyla, birkaçı hariç ashabın tamamımın kâfir olduklarıyla vb. alakalı onlarca rivayet barındıran Şiî eserleri ve sahiplerini eleştirmemesi ve ayrıca Ğaylan ed-Dımeşkî(125/742) gibi dalâlet önderlerini savunuyor olması ile “ümmetin vahdetine inanması”nı bağdaştırmak oldukça güç görünmektedir. Onüç asırlık İslam medeniyetini bugüne taşıyan bir anlayışı, sanki bugünkü tüm olumsuzlukların ve gerilemenin müsebbibi gibi sunup, bu anlayışa “vahdet” adı altında ağır darbeler indirmeye çalışmak, sağlıklı, sahîh ve mü’min bir aklın yapabileceği bir şey değildir. Buharî’yi ve diğer İmamları elimizden almak, bizi ancak Şiî ve Mu’tezilî bir anlayışa dönüştürür. “Vahdet” söylemiyle bize sundukları tablo da, aslında sadece bunu gerçekleştirmek için yapılan söz düellolarından ve kelime oyunlarından ibarettir. İslamoğlu’nun Suriye’yi, yüzyıllardır İslam ümmetiyle savaş halinde olan İran’a teslim etmemizi beklemesi de, bu sinsî oyunun bir ayağı ve akledenler için de düşen maskenin tezâhürüdür. İslamoğlu’nun; Esed’i “bebek yüzlü kâtil” diye nitelemesi, ama öte yandan Suriye’yi, nice bebeklerin katili olan ve aynı meşrepten beslenen İran’a teslim etmeyi önermesi, aşağılıkça uygulanan bir takıyye politikasıdır. O bize Suriye’yi teslim etmemizi beklediğiniz İran; Suriye’de “bebek yüzlü kâtil” ile birlikte savaşmıyor mu? İran’ın taşeron örgütü Hizbullat örgütünün, Suriye’de bilfiil Esed tarafında savaştığını bilmeyen bir akl-ı nâkıs mevcut mudur hala? Neden İslamoğlu, Şam’ı gerçek sahipleri olan Ömer’in(radıyallahu anhu) torunlarına değil de; Ömer’in(radıyallahu anhu) düşmanlarına teslim etmeyi önermektedir? Bu sözlerini, onun “vahdet” aşkıyla(!) nasıl bağdaştırmamız gerekiyor? Peki; “Ben ‘Müslümanım’ demekle yetindim. Ve kendimi mezhebimle tanımlamadım. Mezhebi dinleştirmedim” diyen İslamoğlu; Irak’ın Şiîlerce kutsal mekanlarını, hangi mezheb ya da “din” adına ziyaret etti? Daha bundan birkaç yıl önce, o topraklarda nice Müslüman katledilmişken ve nice kadınımızın ırzına kastedilmişken; o toprakları ziyaret etmesi, bu katliam ve tecavüzlerin bir teşekkürü müydü? Yoksa İslamoğlu’nun, kadınlarımızı Amerikalılar’a teslim eden Şiîlerden haberi mi yoktu? Bilal Hattab 1 Share this post Link to post Share on other sites