Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
SiyahCeket

Evliliğe Dair

Recommended Posts

Harika bir huzura kavuşmanın da, çekilmez bir işkenceye sürüklenmenin de ihtimal dairesinde olduğu; insanın başına neler açacağı, onu hangi uçurumlardan iteceği, hangi gül bahçelerinde gezdireceği belirsiz olan karışık ve bir o kadar da basit şey… Evlilik… “Baştan söyleyeyim dostlar, evliyim ve 20’si kız, 25’i erkek 38 çocuğum var” diyerek konuya girseydim şaşırırdınız değil mi? Neyse efendim, biz konumuza devam edelim. (“ee bana be” diyeceklere teessüf eden bir açıklama: evli değilim) Başlı başına bir mükemmellik ifade eden evlilik, manasını kavrayamayanlar tarafından paspas hizasına indirilince, insanda ister istemez evlilik düşüncesine karşı “acaba”lar oluşuyor, sonra bu acabalar “hadi lann”lara dönüşüyor. Futbol güzeldir dostlar. Onu çirkin ve izlenmez yapan bizim ligin takımları; güzel ve zevkle seyredilir kılan da Barcelona gibi, içinde en samimi arkadaşlarımdan biri olan Lionel Messi’yi barındıran takımlardır. Evlenenlerin menfi davranışları, evlilik kavramını zedeliyorsa; düğünde damat ve geline temiz bir dayak atmak gerekir bence. Mike Tyson’ın nikah memuru olduğunu düşünsenize. Oldu olacak sahneye de makyajsız bir Hadise çıksın bari. Bir de istiklal marşını tersinden okudu mu tamamdır. Pastanın içinden de Fazıl Say bakalım kaç çıktı çıkıyormuş. Ne düğün ama… Gelinliği kefeni olur kızcaaazın maazallah.

 

Ah dostlar, şu evlilik yok mu!.. Birbirini seven iki insanın didinerek, emek vererek elleriyle yaptıkları sevgi sarayının, artık içinde oturmaları demek olan bu duruma kayıtsız kalmak mümkün mü! İnsan çekinmiyor, korkmuyor da değil hani. Dünya genelinde yaptığım bir araştırmaya göre insanlığın yarısı evliliği yararlı, diğer yarısı da zararlı görüyor. Biri soğuk bakıyor, diğeri sımsıcak buluyor. Bu araştırmanın neticesine, gözlemci olarak bindiğim bir takside, iki adet deneyin diyalogları sayesinde vardım. İşte o diyaloglar :

 

(Yolcu, kendisini arabaya alan şoföre nasıl teşekkür edeceğini bilemiyor. Bu arada ikisi de birbirini tanıyor. Şoför, yolcuya ‘dua etmen yeter’ diyor……)

Yolcu : Allah tuttuğunu altın etsin.

Şoför : Amin.

Yolcu : İkinci bir hanım nasip etsin inşallah.

Şoför : Dua dedik beddua ettin be adam. Daha bir taneyle uğraşamıyoruz.

Yolcu : Olur mu yahu.

 

Yıllar süren araştırmalarım bununla sınırlı değil tabii. İşte size iki evli insandan iki zıt görüş :

“Sevdiğin insanı her gün görmekten daha güzel ne olabilir.”

“Hayatta yaptığım en büyük hata.”

 

Ben mi ne düşünüyorum? Bir ayağım evliliğin olmazsa olmazlığına, harikalığına, mükemmelliğine basıyor lakin diğer ayağım da sürekli menfi kutba adım atıyor. Lev Nikolayeviç, beğendin mi yaptığını? Dilerim müslüman olmuşsundur fakat bu başka bir şey, konuyu değiştirme lütfen. Senin yüzünden Tolstoy, iki ayağım birden menfi kutupta şuan. Niye şaşırıyorsun? Kroyçer Sonat’la, Aile Mutluluğu’nu ne Reşat Nuri Güntekin yazdı ne de ben. Sen yaptın bunu Tolstoy, bu iki eseri sen yazdın. “Ne yani, Diriliş’i de ben yazdım” deme şimdi. Hakkını veriyor, saygıyla anıyorum eserini. Beni benden alan, bazı şeyleri yerinden söküp alan nadir eserlerden biridir o.

 

Evet dostlar, eğer Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanı olsaydım; evlenmek isteyenlere ve yakında evlenecek olanlara bu iki eseri, bırakın okumayı, ellerine almalarını bile yasaklardım. Neydi onlar öyle… Onlarca yıl daha araştırma yapacak olsam, bu iki eserdeki dehşete yine de rastlayamam.

 

Othello’yu andıran Kroyçer Sonat, yine onun gibi cinayetle noktalanan bir kıskançlık cinneti. Bu yönüyle mevzuumuzun farklı bir dalına konuyor fakat içerikte evliliğin, birlikte yaşamanın zorluğuyla ilgili öyle şeyler oluyor ki, ister istemez “nassı yaa, hadii” diyerek bastığınız halıya bakıyorsunuz. Kitaptan sadece şu cümleyi yazsam yeter :

 

“Artık öyle bir hale gelmişti ki bu, çayına şeker atması ve onu karıştırması bile benim için çekilmez, tarif edilmez bir işkenceydi.”

 

Ya Aile Mutluluğu… Kitabın ismi sizi yanıltmasın dostlar. Ya çevirmenin kasti hatası ya da Tolstoy’un ironisi… Evladını evlendirmek isteyen, onu evliliğe teşvik eden anneler, kulak verin bu çağrıma. İsmine aldanarak, oğlunuza veya kızınıza bu kitabı sakın almayın. Tutun camdan aşağı atın çocuğu daha iyi. Teşvik edeyim derken tepetaklak edersiniz Allah korusun. Sonu cinayetle bitmiyor fakat Kroyçer Sonat’ı mumla aratıyor neredeyse. Cinayet kadar korkunç şu cümleye bakın :

 

“Bana acı veren o aşkı kendi elimle yıktım. Gerçekten yıktığım sana beslediğim aşk değil, bana elem veren bir duyguydu. Şimdi rahatım, seni yine seviyorum, ama başka bir biçimde.”

 

Bana bak Putin, bırak balina avlamayı da, yanına Medvedev’i de alıp şu sıkıntıma çare arayın artık. Eğer evlenmezsem bunun tek sebebi Tolstoy’dur diyorum ama kimse dinlemiyor. Kimi dinliyor bunlar? Ajda Pekkan’ı mı?

 

Her şey bir tarafa da, evlilik adası hayli karışık gözüküyor bekarlık gemisinden… Bazen de misk kokulu güllere yuva olan bir bahçe gibi. Dickens’ın, Fransız ihtilalinin hemen evvelindeki zamanlar için yazdığı şu cümleler gibi : “Zamanların en iyisiydi… En kötüsü de… İnanç çağıydı… Ve inkar çağı… Akıl üstündü… Aynı zamanda budalalık da…” Evlilik adası dedim de aklıma Zindan Adası geldi. Ne finaldi o öyle… Henüz izlemeyip de izleyecek olanların beddualarını almamak için Zindan Adası’nı, tıpkı onun gibi dramatik bir sonla kapatıyorum.

 

Buraya kadar boşa nefes tükettik aslında. Dilimizden düşmediği halde kalbimize zor inen müslümanlığı adam gibi, hakkını vererek yaşadıktan sonra, ne evliliği, bütün bir hayata dair korkacak, tedirgin olacak ne kalır dostlar. Kusurların örtüldüğü, hakaretlerin rafa kalktığı, sabrın hüküm sürdüğü, içine giremediğimiz bir derya olan huzurdan dışarı çıkarmayacak bir evlilik… İslamı idrak edemediğimiz müddetçe, evlilik dersinden sınıfta kalmaya devam edeceğiz.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Oyunlar çocukların, ölümler yaşlıların, evlilikler de gençlerin düşüncelerinde, düşüncelerden düşmez bir düş gibi yeşerirken; bir de yaş ilerledikçe artan baskılarla perişan olanlar kampına doğru hızla sürüklenirken; tüm bunlar yetmezmiş gibi, hayat gemisinin bekar tayfaları yapraklar gibi sessizce dökülürken; söyler misin sayın ve derin mitajanı, ne yapsın street fighter’daki Ken!.. Kaygı ondan, tasa şundan, telaş bundan işte… Yaş seyahat ettikçe, ne çok yer değiştirdiğini dehşetle fark etmek… “Gencim, ölmem arzular kanımda bir çağlayan.” oysa. Yaşımız daha ne ki. Siyahceket beyazgelinlik formülüne ne diyeceğimi bilemiyorum. Her zamanki gibi, üstün buluşların mizahi mucidi olarak konuya en can alıcı, bitirici yerinden temas ediyor; Dr. Parnassus’u kıskançlıktan çatlatırcasına tozpembe hayallerin, renkli umutların o büyülü dünyasına iki kelime beş hece ve onüç harfle götürüyorsun insanı. :)

 

Hayaller kurardık biz yıllar önce

Hiç yoktu hesapta ayrılık bizce

Bilirsin ne kadar görmek isterdim

Beyazlar içinde seni öylece

 

 

Garibin biriysem sevemez miyim

Aşkla karın doymaz diyen ben miyim

Şimdi çok zenginsin ben ayrı garip

Sana bir buket gül veremez miyim

 

Yürü be Ümit

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Önümüzdeki yirmi yıl içinde bir kıpırdama dahi sezecek olursam şayet, açılsın bektaşların kapıları diyorum o zaman. Küçük bir ricam olacak mitajanı. Aylardan şubat, günlerden Cuma olsun isterim. Bir de şubatın 18’i olsun mümkünse. Benim için 18 Şubat bambaşka bir gündür. Dünya için şu garip 14 Şubat olayı var ya, işte onu ikiye katlayacak bir sevgi demeti bu. Bu bir değer, bu bir mana, bu bir… Konu 18 Şubat olunca coştum gene, bağışlayın dostlar. (Türkü de ayrı güzeldi bu arada, teşekkür ederim.)

 

Nişantaşı… Cuma namazı… Şubatın 18’i… Daha ne olsun :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

ayarlarız siyahceket. sen kıpırdama oldu mu haber ver yeter.

 

nişantaşı… cuma namazı… sen nereden biliyorsun bakimm bunu.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çörek otu, zencefil, gerekirse simit satar, hamburger satmam reis. Ha sen feysbuk mu dedin? Takvimciyim esasen. Yapraklarını bir bir kopardığım takvimlerde ne zaman 18 Şubat çıksa karşıma, yapamam, elim gitmez, koparamam o narin sayfayı.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...