Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
mahlas

Bizi Kuşatan Haramlar

Recommended Posts

Bizi kuşatan haramlar

Günümüz dünyasında Müslümanların, dinle, kutsalla, kitap ve peygamberle olan bağları gittikçe zayıflıyor/zayıflatılıyor. Kur’an okunuyor, ama mesajları anlaşılmıyor. Kur’an’ın emir ve yasakları hayatımıza karışmıyor. Hz. Peygamber dillerden düşmüyor ama örnek alınmıyor. Onun sünneti, hadisleri pratiğe aktarılmayı bekliyor. google_protectAndRun("ads_core.google_render_ad", google_handleError, google_render_ad);Özellikle haram ve helal çizgisinde bir hayat anlayışımız eriyip gidiyor. Haramlar karşısında kırmızı çizgilerimiz kayboluyor. Allah Teâlâ’nın kesinkes yasaklamış olduğu birçok husus haram kapsamından çıkarılmış gibi yaygınlaş(tırıl)ıyor. Hâlbuki imanımız bizi, haramlardan alıkoymalı değil miydi?

“Nasıl ki iman ve ibadetler ferdin yaratanına karşı bağlılık ve kulluğunu simgeleyen bir anlama sahipse, dinin birtakım gayelerle koyduğu yasaklara ve sınırlara uymak da yine dindarlığın, Allah’a karşı gösterilmesi gereken bağlılık ve kulluğun bir gereğidir. Bu sebeple de hadislerde ve fıkıh kültüründe haramlardan kaçınma ve farzları yerine getirme aynı düzlemde ele alınmış, hatta çoğu yerde birincisi daha önemli addedilmiştir.”[1]İşlediğimiz haramlar içimizde bir huzursuzluk/iç sıkıntısı oluştur mu yor mu?

Haramlara bulaşmak bizi telaşlandırmıyor mu? Yoksa imanımız bize haramları çirkin göstermez mi oldu? Yoksa eski haramlar helal oldu da bizim haberimiz mi yok!

Kendi özgür irademizle kelime-i şehadeti getirip iman ettik. Allah’a teslimiyeti kabul edip Müslüman olduk. Sorulduğu zaman da “elhamdülillah Müslümanım” diyoruz, göğsümüzü gere gere. Peki, bu imanımızın ve Müslüman oluşumuzun hayatımıza etkisi nedir? Bu soruya cevabımızı göğsümüzü gere gere verebiliyor muyuz?İslam sadece vicdanlara hapsedilen, kişi ile Allah arasında kalan kuru bir inançtan ibaret değildir.

Allah Teâlâ’nın bizi, kendisine kulluk/ibadet etsinler diye yarattığını[2] bilmeyenimiz yoktur. Ölümü ve hayatı da hangimizin daha güzel davranacağımızı sınamak için yarattığını[3] da biliyoruz. Biliyoruz bilmesine de bu bilgiyi inanca dönüştüremiyoruz. İnanca dönüşmeyen bir bilgi davranışlara etki etmediği gibi, hayatımıza da yön vermez.

Dinimizin günlük hayatta, davranış ve tutumlarda, sosyal ilişkiler alanında getirmiş olduğu yasak ve sınırlamalar vardır.

Asıl dikkat çekmek istediğimiz husus, Dinimizin kesin ve açık bir şekilde yasakladığı haramlara birçok Müslüman dikkat etmiyor. Bu haramlar sanki önceki dönemler içinmiş de bugün artık haram olmaktan çıkmış gibi bir durum gözlemleniyor. Birkaç örnek verecek olursak ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.1. Faizli işlemler, krediler normal alışveriş gibi yaygınlaşıyor. Özellikle bankaların cazip gibi görünen kredi teklifleri karşısında dünya hayatının mal, makam, servet ve şehvetine kendini kaptıran dünyevileşmiş kimseler faizin haram oluşuna aldırmadan bu harama bulaşıyor. Pişman olup bir daha faize bulaşmamaya söz verip, tövbe edecek yerde faiz üstüne faiz kullanıyor. Allah ve Rasülüne savaş açmak[4] olan bir günahı işlediğinin farkında mıdır? Faizle ilgili şu ayet üzerinde çok düşünmemiz gerekiyor:

”İnsanların acil paraya ihtiyaç duydukları zayıf anlarını fırsat bilerek, verdikleri borç karşılığında fâiz alıp insafsızca tefecilik yapanlar, yâni ribâ yiyenler, mahşer gününde kabirlerinden ancak şeytan çarpmış ve bu yüzden cinnet geçirmiş kimsenin kalktığı gibi perişan bir hâlde kalkacaklardır. Bunun sebebi:

“Sizin helâl gördüğünüz kâr ortaklığına dayalı borçlanmalar ve her türlü ticâret ve kira gelirleri de tıpkı fâiz gibidir. Eğer fâiz almak haramsa, bunların da haram olması gerekir. Zira ikisinde de sermayenin para kazanması söz konusudur!” demeleridir.

Dikkat edilirse, kâfirler, fâizin ticâret gibi helâl olduğunu ifâde etmek için “Faiz ticâret gibidir.” demeleri gerekirken, sanki iktisadi hayatın vazgeçilmez unsuru fâizmiş de, yasaklığı tartışılan konu ticâretmiş gibi, “Ticâret fâiz gibidir.” diyorlar.

Oysa Allah ticâreti helâl, fâizi haram kılmıştır. Çünkü fâiz, ticârî faaliyetlerden tamamen farklıdır.

O hâlde, her kim kendisine Rabb’inden bir öğüt ulaşır da o öğüdü dinleyip tefecilikten, fâizcilikten vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir. Bu âyet inmeden önce fâiz yoluyla elde ettiği kazanç kendisinden geri alınmayacaktır. Çünkü cezalar, geçmişe yönelik olarak uygulanmaz. Onun âhiretteki durumu ise Allah’a kalmıştır. Allah, tövbesindeki samîmiyete ve tövbe ettikten sonraki davranışlarına göre ona hak ettiği karşılığı verecektir.

Fakat kim de Allah’ın emrini hiçe sayarak yeniden fâizciliğe dönerse, işte onlar da cehennem halkıdır ve sonsuza dek orada kalacaklardır!

Faizden vazgeçmeyenler, bunun cezâsını sâdece âhirette görecek de değiller:

-Allah, fâiz ve tefecilikle elde edilen kazancı, yâni ribâyı bereketsiz kılar, sadakaları ise kat kat artırır. Nitekim, fâiz ve tefeciliğin yaygınlaştığı toplumlarda, çıkarcılık ve bencillik duyguları egemen olur. Sürekli sınıf çatışmaları, anarşi ve sosyal bunalımlar yaşanır. Karşılıksız yardım ve iyiliklerin yaygınlaştığı toplumlarda ise, kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma duyguları hakim olur. Refah ve zenginlik, toplumun her kesimine yayılır. İşte bu yüzdendir ki, fakirlere verilen sadakalar cennet nîmetlerine, fâiz kazançları ise cehennem azâbına sebep olacaktır.”[5]

2. İçki, kumar ve insanın aklını örten her türlü uyuşturucu kullanımı da toplumumuzda yaygınlaşmıştır. İçkinin her türlüsünü dinimiz apaçık bir şekilde haram kılmıştır. Buna rağmen içki tüketimi yaygınlaşmakta hatta bazı kimseler haram oluşunu kabul etmeyerek içkinin tüketiminin yaygınlaşmasını savunabilmektedir. Bu içki örneğinde olduğu gibi haramlara karşı çıkarak, helalmiş gibi savunan kimseler acaba imanları ile nasıl bağdaştırabiliyor? Kim olursa olsun, kimse Allah Teâlâ’nın haram kıldığı bir şeyi kendi kafasına göre helal kılamaz. Aksi takdirde ilahlık iddiasında bulunmuş olur. Haramların yaygınlaşmasını isteyerek savunan kimseler ancak Allah’a isyan bayrağını çekmiş şeytanın insan versiyonudurlar. Şu İlahi hitap üzerinde biraz düşünürsek konu anlaşılacaktır:

“-Ey iman edenler!

-Şarap başta olmak üzere, bütün sarhoşluk verici ve uyuşturucu maddeler,

-Kumar, yâni haksız kazanca sebep olan her çeşit şans oyunları,

-Allah’ın hükümlerinin reddedilerek O’ndan başka ilahlaştırılan varlıkları temsil etmek üzere ortaya konan işâretler, semboller, rozetler, dikili taşlar, heykeller, putlar,

-Ve yapacağınız işlerde, ilâhî vahyi rehber edinip, karar vermek yerine; medyumluk, astroloji, fal okları (5-Mâide:3) gibi bâtıl inançlarla hayatınızı yönlendirmeniz size yasaklanmıştır.

İşte bütün bunlar, şeytan işi iğrenç birer pislikten başka bir şey değildir! O hâlde, bunlardan uzak durun ki, dünya ve âhirette kurtuluşa eresiniz!

Bunların haram kılınma hikmetine gelince:

-Şeytan, içki ve kumar yoluyla aranıza kin ve düşmanlık sokmaya, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymaya çalışır. Öyleyse, hâlâ bunlardan vazgeçmeyecek misiniz?

O güne kadar içki müptelâsı olan insanlar, bu âyeti duyar duymaz, ellerindekini atıyor, Allah’ın “Artık vazgeçmeyecek misiniz?” soruna cevap olarak, göklere “Vazgeçtik ya Rab, vazgeçtik ya Rab!” nidâları yükseliyordu.”[6]

Etrafımıza baktığımız zaman daha birçok haramların bizi kuşatıp çepeçevre sardığını görürüz. Evlilik dışı gayr-i meşru ilişkiler, fuhuş, açık saçıklık, cana kıyma, hırsızlık, gıybet, dedikodu, iftira, yalan, yalancı şahitlik, zulüm, kul hakkı gibi dinimizin yasakladığı hususlar da toplumumuzda yaygınca görülmektedir. Bu ve diğer haramların bizi kuşatıp yaygınlaşmasına imanımız gereği engel olmamız gerekiyor. Haramlardan uzak durmazsak, tehlikesini öğrenip öğretmezsek, sessiz ve tepkisiz kalırsak, gün gelir haramlar denizinde boğulur bir halde buluruz kendimizi.

Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarına uymak imanımızın bir gereğidir. Her Müslüman helal-haram sınırları içerisinde hareket etmelidir. Herhangi bir harama, günaha bulaşan bir Müslüman derhal tövbe etmelidir.

“Hâlâ pişmanlık ve gözyaşlarıyla Allah’a yönelip O’ndan af dilemeyecekler mi? Zira O’nun rahmetinden asla ümit kesilmez. Ümit kesmeyenlere ne mutlu; çünkü Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.”[7]

[1] İlmihal 2, s.31, DİB [2] Zariyat, 51/56 [3] Mülk, 67/2 [4] Bakara, 2/279 [5] Mahmut Kısa, Kısa Açıklamalı Meal, Bakara, 2/275-276 (Koyu kısımlar meal, koyu olmayan ara cümleler açıklamadır.) [6] Mahmut Kısa, Kısa Açıklamalı Meal, Maide, 5/90-91 (Koyu kısımlar meal, koyu olmayan ara cümleler açıklamadır.) [7] Mahmut Kısa, Kısa Açıklamalı Meal, Maide, 5/74

Alıntı: Mehmet ESER

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu zamanda kesinlikle bir mürşid-i kamil tanımak gereklidir.

 

Aşağıdaki konuyu okursan senin adına sevinirim.İnşallah faydalı olmuşumdur.

 

http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?/topic/13071-seyyid-abdulhakim-arvasi-ve-onun-soyu/page__pid__65252#entry65252

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...