Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Kalemdar

Sultan-ül Vaizin Tahir Büyükkörükçü (R.Aleyh)

Recommended Posts

Konya'nın manevi dinamiklerinden İslam Alimi Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi, 86 yaşında vefat etti. Bir süredir tedavi gören Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi, bugün sabah saatlerinde Hakk'ın rahmetine kavuştu.

 

Tahir Büyükkörükçü Hocafendi'nin cenazesi yarın (pazar günü) öğle vakti Kapu Camii'nde kılınacak cenaze namazının ardından Üçler Mezarlığı'nda toprağa verilecek.

 

Ömrünü İslama adayan Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi, 1925 yılında Konya'da doğdu. Konya'nın Meşhur hocaefendilerinden Hacı Veyiszâde Mustafa Kurucu Hoca'dan Hadis dersleri aldı. Hayran olduğu Mahmud Sami Ramazanoğlu hazretlerinden de manevi ders alan Tahir Büyükkörükçü, askerlik dönüşü, eski garaj civarındaki Boncuk Camii'nde imamlığa başladı. Çeşitli camilerde verdiği vaazlara ilgi her geçen gün arttı. Zamanın Diyanet İşleri Başkanı Ahmed Hamdi Akseki'nin Konya'ya gelişinde vaazını dinlediği Tahir Hoca, prosedür gereği yapılan bir imtihanla 1951 yılında Konya merkez vaizliğine tayin edildi. 1965 yılında da Konya müftüsü oldu. Yedi yıla yakın devam eden müftülük döneminden sonra kendi arzusu ile tekrar kısa bir süre vaizlik yaptı ve 1973 yılında emekliye ayrıldı. 1977 yılında Milli Selamet Partisi'nden Konya milletvekili olarak Meclis'e girdi. 12 Eylül darbesinde tutuklandı; 'İslâmî esaslara dönülmesini ve İslâmî devlet kurulmasını istediği' iddiasıyla askeri mahkemece yargılanarak, 11 ay cezaevinde kaldı.

 

Başta Mahmud Sami Ramazanoğlu hazretleri olmak üzere Lâdikli Hacı Ahmed Efendi, Hacı Veyis Zade Mustafa Efendi, Muhammed Harrani Hazretleri, Musa Topbaş Efendi, Muhammed Zahid Kotku Hocaefendi, Mekkeli Üstad Muhammed Alevi Maliki, Yahyalılı Hacı Hasan Efendi, Necip Fazıl, Ali Ulvi Kurucu Hocaefendi, Havlucu Ahmed Efendi, Konyalı Dişçi Mehmed Efendi gibi alimler Tahir Büyükkörükçü Hocaefendiyi ziyaret edenler arasındaydı.

 

(CİHAN)

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hayatı hakkında

 

1925 Konya doğumlu… İlkokulu mahalle okulunda okur. Konya'da Karma Ortaokulu olarak bilinen meşhur okula devam eder. Üçüncü sınıfta okuduğu sıralar, bir gün Kapu Camiine gider. Cami kürsüsünde bir hoca efendi çok etkili bir üslûpla cemaate vaaz etmektedir. Vaazdan öylesine etkilenir ki, içinden 'ben de böyle ilim sahibi ve güzel konuşan bir vaiz olsam' diye geçirir. Daha sonra bu okulu bırakarak bu vaizden dersler almaya başlar.

 

1940 yılında siyasi baskılara ve yasakçı tutumuna rağmen kitaplarını gömleğinin içinde saklayarak hocasından icazet alıncaya kadar tek başına kararlı bir şekilde eğitimini tamamlar. Konya'nın Meşhur hoca efendilerinden Hacı Veyiszâde Mustafa Kurucu Hocadan Hadis ilmini öğrenir. Ebû Said Muhammed Hâdimi hazretlerinin Berika adlı eserini de, Kurucu Hoca'dan okur. Bu arada, o günün hafızlık merkezi olan Bulgur Tekkesinde hafızlık çalışmalarına devam eder. Fırsat buldukça da Hacı Hâki Efendiden Farsça dersleri alır.

Vaaz Kürsüsü- Meclis Kürsüsü- Cezaevi

 

Hayran olduğu Mahmud Sami Ramazanoğlu hazretlerinden de manevi ders alan Tahir Büyükkörükçü, kararlı ve titiz bir derviştir artık. Asker dönüşü, eski garaj civarındaki Boncuk Camiinde imamlığa başlar diğer yandan da yarım kalan hafızlığını tamamlar. Çeşitli camilerde verdiği vaazlara ilgi her geçen gün artar. Zamanın Diyanet İşleri Başkanı Ahmed Hamdi Akseki bir vesile ile Konya'ya gelir ve Tahir Hoca'nın vaazını dinler, çok beğenir. Prosedür gereği yapılan bir imtihanla Tahir Hoca Konya merkez vaizliğine tayin edilir: Yıl 1951.

 

1960 İhtilaline kadar ateşli ve etkili vaazlarına devam eden Tahir Hoca, İhtilalin sıkıntılı günlerinde dahi vaaz vermeye korkmadan devam eder. iki yıl sonra mahkemeye verilerek vaizlik vesikası elinden alınır ve sekiz ay konuşturulmaz. 1964 yılında Burdur'a sürgün edilir. Hocaya ceza verdiğini sananlar burdur halkına ödül vermiştir aslında…

1965'teki siyasi değişiklik sonrası, Konya'ya müftü olarak döner. Yedi yıla yakın devam eden müftülük döneminden sonra kendi arzusu ile tekrar kısa bir süre vaizlik yapar ve 1973 yılında emekliye ayrılır.

 

Siyasetten hiç hoşlanmadığı halde büyüklerinin isteği ile 1977 yılında Milli Selamet Partisinden Konya milletvekili olarak Meclise girer. 12 Eylül darbesinde tutuklanır; 'İslâmî esaslara dönülmesini ve İslâmî devlet kurulmasını istediği' iddiasıyla Askeri Mahkemece yargılanır; 11 ay cezaevinde kalır; beş yıl devam eden mahkemelerden sonra 1985'te berat eder. Cezaevinden çıkınca tekrar Kapu Camii ne döner ve vaazları 1999 yılına kadar devam eder..

İsmet İnönü’nün korkulu rüyası

 

1965'de Burdur'da iken Denizli'de başlayan salon konuşmaları 1960-70'li yıllarda bütün Türkiye'ye yayılmıştır. Adana, Ceyhan, Kayseri, Malatya, Sivas, Diyarbakır, Erzurum, Nevşehir, Karaman, Niğde, Samsun, Eskişehir, Isparta, Ankara, Maraş, Bursa... Konuşmaları yurtta büyük coşku oluşturmuştur. 1968'deki meşhur İzmir Alsancak Spor Salonu konuşması, o günün siyasilerinin fevkalade dikkatini çekmiş ve İsmet İnönü bir meclis konuşmasında Tahir Büyükkörükçü'den söz ederek şöyle demiştir: hükümeti destekleyen 3 sac ayak var. Birisi, Said Nursi, birisi Konya Müftüsü birisi de Gazali...”

 

Nasıl bir insandı

 

*Misafirperverdir... Başta Mahmud Sami Ramazanoğlu Efendi hazretleri olmak üzere, Lâdikli Hacı Ahmed Efendi, Hacı Veyis Zade Mustafa Efendi, Muhammed Harrani Hazretleri, Musa Topbaş Efendi, Muhammed Zahid Kotku Efendi, Mekkeli Üstad Muhammed Alevi Maliki, Yahyalılı Hacı Hasan Efendi, üstad Ali Ulvi Kurucu, Havlucu Ahmed Efendi, Konyalı Dişçi Mehmed Efendi gibi nice büyükler, Necip Fazıl gibi nice üstadlar evlerini teşrif etmişlerdir. Hali hazırda yaşayan bir çok zevat da evlerinde misafir olmuştur.

 

*Allah dostlarına dost, düşmanlarına karşı düşmandır.

 

*. Mevlana hayranıdır ve binlerce Mesnevi beytini vaazlarında ezbere okur. Mehmed Akif'i çok sever; üstad Necip Fazıl'la çok muhkem dostlukları vardır. Ali Ulvi Kurucu ile sohbetlerine doyum olmaz.

 

*fıkıh ve tasavvufta çok titizdir. İmam-ı Azam hazretlerini çok sever ve Hanefi fıkhı konusunda lakaydiliğe asla taviz vermez.

 

*Tasavvufta ise ölçüsü Şeriat'tır. Tasavvufa asla dil uzattırmaz ama Şer-i Şerif'e uymayan hallere de asla itibar etmez.

 

*Hayır yapmada önde olmayı sever. Yakınlarına ve çevresine,'Nerede bir hayır işi varsa, sizin de mutlaka payınız, katkınız olsun' diye tavsiye eder. Hafızlığını tamamlayanları umreye göndererek ödüllendirir. Haftalık sohbetlerinde mutlaka para toplanır ve bir ihtiyaç sahibine yardım edilir.

 

*Onun en büyük derdi İslam'ın ve müslümanların yüzünün gülmesidir.'Çok çile çektik. Bir iyi gün görelim, İslâm adına bir oh diyelim de öyle ölelim' der. Müslümanlarının yüzünün gülmesi için İmam Hatip Okullarına özel bir önem verir; 'evladım olsa hepsini İmam-Hatip'ten geçiririm' der.

 

Basılmış eserleri

 

Hakiki Vechesiyle Mevlana ve Mesnevi,

 

Mevlana ve Mesnevi Gözüyle Peygamber Efendimiz,

 

Müslüman Peygamberini Tanımalısın,

 

İslam'da Edeb,

 

Mübarek Ramazan ve Oruç.

 

Onu yazdım çünkü

 

"Kapu camisinin aziz cemaati..." diye başlayıp Koca Akif’ten bahseden Mesneviden geçen , Hafız ile bitiren, kaçkınların yola dönmesine vesile olan, ilim adına mücadele eden ve inananların kalbinde taht kuran hocamız aramızdan ayrıldı…

 

Kon-TV ve Ribat FM, konuşmalarını bantlardan naklen veriyor. Hala yaşlı kadınlar onun vaaz kasetlerini kıymetli bir elmas bilip saklıyor… Bugün onun yetiştirdiği talebeler dolaşıyor şehirleri, ülkeleri. Ebu Cehillere, Ebu Leheblere inat. Yüzlerce tebliğci, yüzlerce hatip, hoca, vaiz, gece gündüz demeden devam ediyor bayrak yarışına...

Kaynak: Dunyabizim

Share this post


Link to post
Share on other sites

Konyanın müstesna alimlerinden kıymetli büyüğümüz Tahir Büyükkörükçü hocamızın Erbakan hocamızla sözleşmişcesine yakın zamanlarda irtihal etmeleri bizi derinden sarsmış üzüntümüzü katbekat artırmıştır. Tahir hocamızı takriben beş yıldır tanır ve yakinen takip ederdim. Konya'nın Kapu Camiinde verdiği tadına doyulmaz, kaabına varılmaz irşat membağı cuma vaazları dünyanın dörtbir yanında dinleniyor her cuma önceside kon tv'de yayınlanıyor idi.Seyr fm'de halen mimberden gönüllere adlı programda vaazları yayınlanmaktadır. Gür ve tok sesiyle kürsileri inleten gençler gençler diyerek genç odaklı konuşmaları, nükteleri, dağarcığında sayılamayacak kadar beyitler, devrin büyük veli, meşayih, ve şairlerininde hakkını vererek menkibeler anlatan şiirler okuyan çok nadide bir büyüğümüz idi. Üstadın şiirlerini okumazdan evvel Üstaddan bahsederek dev şair, büyük insan, vazife eri ifadelerini kullanmadan şiirlerini okumazdı keza Mehmet Akif içinde aynı ifadeleri kullanır muazzam vaazlar verirdi. Mesneviyi adeta kendisi yazmışcasına okur ve şerhini yapardı. Kendisinin tabiriyle "derin ve büyük alimler artık kalmadı onlar bir Fatiha süresinin girişi üzerine kırkgün konuşurlardı aaaaahhh ahhhh neredeler neredeler muhterem kapu cematının insanları neredeler " derdi. Tahir hocamızda onlardan birisiydi evet nesilleri tükeniyor ve emsalleri azalıyor Allah Teala yokluklarını göstermesin. Hocamızı kelimelerin dar ve sığ kalıpları içerisinde anlatmak mümkün olmayacağından onu layık-ı veçhile tanımanız maksadıyla vaazlarını dinlemenizi acizane tavsiye ve istirham ederim.

 

Tevafuken hayırlı kimse ve ölüm konulu sohbetinden bir kesit;

 

http://www.dailymotion.com/video/xbr4es_tahir-buyukkorukcu-hayrly-insan-kim_people

 

Allah Teala burada tanıştırdığı vaazlarını dinlemekle şereflendirdiği gibi ahirettede karşılaştırsın ve şefaatlerine nail eylesin. Rabbimiz hocamızın kabrini pir-u nur eylesin yegane arzusu olan Efendimiz (s.a.v) komşu eylesin, rahmetini üzerinden eksik etmesin bizleride onlarla birlikte haşr-u cem eylesin.Amin

Share this post


Link to post
Share on other sites

buraada büyük doğu dergileri hakkındaki bir konuda onun da büyük doğu dergilerinde yazılarının yayınlandığını öğrenince çok şaşırmıştım.

 

ALLAH rahmet eylesin

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allahü Teala rahmet eylesin. kon tv'de cuma günleri sohbete çıkardı. izlerdim büyük bir şevkle. samimi bir alimdi. üzüldüm vefat haberini duyunca. iyiler birer birer gidiyor. biz bu dünyada neyliyoruz Yarabbi?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah(cc), büyük islam alimi Tahir Büyükkörükçü Hocaefendimizin vefat gecesini "şeb-i arus" gecesi eylesin inşallah. Ne mutlu O na ki arkasında milyonlarca hayır duada bulunup, muhabbetle yad eden, islam toplumu bıraktı. Rabbim böyle güzel insanların neslini çoğaltsın, bizlerin neslindende Allah dostları çıkarsın inşallah.

Kontv'de oğlu Abdurrahman Büyükkörükçü hoca'nın babası hakkında anlattığı bir olay beni çok etkiledi.Belki sizlerde dinlemişsinizdir lakin buradada paylaşmak istiyorum;

Hocaefendinin hastalığının son vakitlerinde, Abdurrahman hoca babasına;

-Babacığım bir emriniz var mı? diye sorar.(bu soruyu sormaktaki maksadının su,yemek vs. olduğunu belirtir.)

Hocaefendi şu şekilde cevap verir;

-Oğlum NAMAZLARINI VAKTİNDE KIL !

 

 

Hakkı Hak Bilip Hakk'a ittiba, Batılı Batıl bilip Batıldan içtinab eyle Ya Rab...

Allah(cc) hocamızı,cennetinde Habibi ile buluştursun inşallah-u teala.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bizim Ona büyük insandı ya da büyük bir alimdi dememiz birşey ifade etmez. Lakin o yaşadığı ömürle her güzelliği hakediyor. Allah ondan razı olsun. Mekanı cennet olsun inşallah...

Share this post


Link to post
Share on other sites

İlmiyle amil hâl sahibi muhterem bir zat olduğunu çok kimseden işitmiştim. Onbinlerce insanın katılımıyla son yolculuğuna uğurlandı.

Allah rahmet eylesin.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstad Necip Fazıl’ın, Çerçeve 3’te yer alan, 19.3.1965 tarihli, (TAHİR BÜYÜKKÖRÜKÇÜ) başlıklı günlük fıkrası :

 

Şöhretini uzaktan duyduğum, şahsiyle eserini ve tesirini Burdur kasabasında gördüğüm Tahir Büyükkörükçü, öteden beri vasıflarını hayalimde yaşattığım üstün din adamının halis örneği… Öyle ki, insan, döküm işiyle elde edilebilen bir varlık olsaydı Tahir Hocayı, kumda açılmış bir kalıp gibi, model diye gösterebilirdim. Bütün din adamları, madenlerini o kalıpta dondurup Tahir Hoca şeklinde ortaya çıksın…

 

Madde bakımından mümkün olmayan bu döküm işi, unutmayalım ki, ruh yönünden kabildir; ve ruhların birbirini içinde eritmesi, Allahın imkan alemine bahşettiği bir keyfiyettir. O halde ruhlar, madenlerini yine Tahir Hocanın kalıbında dondurup şekillensin… Hususiyle din telkinine memur insanlar…

 

Tahir Büyükkörükçü, din adamında, ilmin ruha dönüşünü ve ruhun, bir taraftan en iyi ahlaka yuva oluşunu, bir taraftan da her mukavemeti eritici bir “nar-ı beyza” potası haline gelişini, topuğundan saçına kadar heykelleştirmekte… O, büyük davanın mukaddes ölçülerini (pasif) bir nakil planında geveleyen köhne bir ses üstüvanesi değil, aynı ölçülerin dost ve düşman bütün kutuplarını tanıyan ve cemiyetteki her tatbik şeklini bilen yepyeni bir nida hançeresi…

 

Burdur gibi bir köşeye itilmiş, tıkılmış olan bu nida, kendisini 24 cami ile oradaki Tugaya ve Hapishaneye bağlayan, böylece bütün Burdur’u fıkır fıkır kaynatan nakil şebekesiyle, gönül isterdi ki, bütün Türkiyeyi filesi içine alsın…

 

Burdur, bütün vatanın hasret çektiği din adamı örneğini koynunda barındırdığından, bütün vatan da, bunca ölü, sakat veya sapık misaller içinde nümunelik şahsiyetin Burdur’da bulunduğundan haberli midir?

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Akif Edip Milli Gazete’de Tahir Büyükkörükçü Hoca'yı anlatmış…

“Geçtiğimiz hafta ülkemizin yetiştirdiği nadir ilim adamlarından daha çok bilinen adıyla "Hacı Tahir Hoca"mızı kaybettik. "Âlimin ölümü âlemin ölümü" anlayışıyla ilim adına biraz daha fakirleştik, biraz daha garipleştik. "Tahir Hoca" diye maruf olan bu büyük bilge, Tek-Partinin son döneminden başlayarak irşad vadisinde Anadolu coğrafyasının kurak kalmış gönüllerine, İslâm'ın aydınlık ve berrak anlayışını bir ab-ı hayat misali sunmaya, sakalık yapmaya başlamış ve bunu yaşamının son yıllarına kadar da sürdürmüştür. Onun vaazları, konuşmaları bir ırmak akıntısı gibi akıcı ve muştulayıcıydı. Hitabetteki mükemmeliyeti kendisini dinleyenleri mest ederdi. Özellikle Kur'an ve Sünnetle bezenmiş Mevlânâ Celâleddin Rûmi ve Muhammed İkbâl'in ruh ikliminden taşıdığı katreler, maneviyat ikliminde aç ve susuz kalmış gönüllere bir hayat iksiri işlevi görmüştü. 1940'lı yılların sonunda genç bir vaiz olarak, Selçuklu mirası Konya'nın tarihi camilerinin kürsülerinde yapmaya başladığı konuşmalar gönüllere şifa olmuştu. Özellikle Cuma vaazlarında Tahir Hoca hangi camideyse o caminin cemaati yollara taşmış, onun vaazları gönüllere ilaç olmuştu. Bu inanç ilacı olma vasfını Hocaefendi 1980'lere kadar yalnız Konya'da değil, bütün ülke sathında olduğu gibi yurt dışında da sürdürdü. Kısacası, o "iyiliği emredip kötülüğü nehyetme" noktasında Konya merkezli olarak yarım asrı geçkin bir süre ülkeyi baştan sona taradı, milleti irşad etti. Şimdi ise aramızdan ayrıldı. İnanıyorum ki Tahir Hocamızın melekleri rahattır.

 

14_Mart_2011_12_25_02_8681756854.jpg

 

Bugün bu muhterem hocamızla olan hatıralarımıza yer vermek yerine onun 1963 yılında kaleme aldığı "Mevlânâ ve Mesnevî Gözüyle Peygamber Efendimiz" başlığını taşıyan eserinden "Rasûlüllah'ı Sevmenin Alâmetleri" başlıklı bölümü aktarmak istiyorum. Rahmetli Hocamız "Efendimizi Sevmek" başlığı altında önce bir hususun altını belirgin bir şekilde şöyle çiziyor: "Rasûlüllah'a itaat Allah'a itaattir. O'nu sevmek Allah'ı sevmekle birdir. O'nun sevgisi ariflerin baş tacı, âlimlerin ilacıdır. Her şeyden çok onu sevmedikçe tam mü'min olamayız..." Bu vurgudan sonra sevgili Hocamız "Rasûlüllah'ı Sevmenin Alâmetleri"ni şöyle açıklıyor: Her hâlinde ve bütün hareketlerinde ona uymak; sünnetiyle amel etmek. Edebiyle edeplenmek, onun ahlâkıyla ahlâklanmak. Boyasına boyanmak. Men ettiği şeylerden uzak olmak. Neşesinde, teessüründe ve her işinde O'nun yolundan ayrılmamak... O'nu çok anmak, mübarek ismini dilinden bırakmamaktır. Zîra "Kim bir şeyi çok severse onu anar" buyrulmuştur.O'na kavuşmayı iştiyakla arzu etmek; ölümden korkmamaktır. Çünkü sevenler sevdiklerine kavuşmayı candan arzu ederler. Efendimiz anıldığında hürmet ve ta'zimde bulunmak, salâvat-ı şerife getirmek. Zatı kadar ismine ve yâdına da sevgi duymaktır. O'nun sevdiği her şeyi kayıtsız şartsız sevmek. Bilhassa ehli beytine noksansız muhabbet etmek. Bütün sahabeyi sevgi ve hürmetle anmaktır. Allah ve Rasûlüne buğz edenlere buğz etmek, düşmanlarına düşman olmaktır. Kur'an-ı Kerim'i çok sevmek; hükümlerine uymak. Emirlerini tutup nehiylerinden uzaklaşmak... Kur'an'ın ahlâkıyla ahlâklanmaktır. Çünkü Aişe validemiz: "Rasûlüllah'ın ahlâkı Kur'an'dı." buyuruyor. Kur'an'ı çok okumak ve çocuklara okutmak da bu sevginin bir tezahürüdür. Büyük velilerden Sehl bin Abdullahı Tüstürî der ki: "Allah sevgisinin alâmetleri Kur'an'ı sevmek; Kur'an sevgisinin alâmeti Rasûlüllah'ı sevmek; Rasûllah'ı sevmenin alâmeti O'nun sünnetini sevmek; Sünneti sevmenin alâmeti, ahireti sevmek ve dünya sevgisini kalbe sokmamak... Bunun alâmeti ise, ebedi hayata hazırlık yapmaktır..." Bu satırlardan sonra hocamıza rahmet ve minnet diliyorum. Allah gani gani rahmet edip, cennetini mekân eylesin…” Muhabbetsiz geçen ömür dostlara zarar Tahir Büyükkörükçü Hoca, Sami Ramazanoğlu Hazretleri’nin bendelerinden ve Yahyalılı Hacı Hasan Efendi Hazretleri’nin haldaşlarından, emre muti alim arif bir zât-ı kiram idi. Rabbim, gönlündeki Allah, Rasulullah ve Ehlullah sevgisi ve taziminden bizleri de nasipdar eylesin inşallah.

 

Ali Ramazan Sönmez / Haberkültür.

Share this post


Link to post
Share on other sites

yenidunyaeditor.jpg

 

BİR AŞK ERİ DAHA MEVLASINA MAŞUKUNA KAVUŞTU

 

Konya’nın büyük manevi önderlerinden Sami Ramazanoğlu Hazretlerinin ve enis-i kalbi Hacı Veyiszade Mustafa Kurucu Hazretlerinin muhterem evladı Tahir Büyükkörükçü Hoca da sisli bir 5 Mart sabahı Hakk’a yürüdü. Adanmış hayatlardan biriydi onun hayatı da bütün Hak dostları gibi. Milletinin manevi hayatına hizmet eden kitlelerin muallimi idi. Cenab-ı Hak, onun kürsüsünden hakkın seslerini hanelere, şehirlere ülkelere taşıdı. Önceden takdim ettikleri ve sonraya bıraktıkları İlahi kalemle yazıldı ve dünyadaki ve uhradaki yerlerine ulaştırıldı. Onun güzel sesinden nice hak kelamlar, nice güzellik destanları ulaştı aşık yüreklere. Kürsülerde görev yapan bir rehberlik öğretmeniydi. Hak usuller öğretti talebelerine. Tıpkı bütün Anadolu erenleri gibi. Nice aşk erinin ruhaniyetlerini taşıdığı kürsüsü nice susuz yüreğe rahmet ve istikamet taşıdı. Milletinin irfanını yükselten, vicdanını yükselten davudi bir sedası vardı. Onu din-i mübin-i İslam’a gönüllü hizmet için kullandı.

 

MASAL KAHRAMANLARIMIZDANDI

 

Büyüklerimizden işitmiştik islamî edebe, sünnet-i mutahharaya olan itinalarını. Hanımı muhteremenin yeni doğmuş kız evladının üstünü babasının yanında değiştirmediğini dinlerdik. Özenirdik. İmrenirdik bu zarif İslam nişanesi müstesna hayatlara. Tarikat-i aliyyenin güzel müntesiplerindendi. Ve bilirdik ki tarikat, ilim kadar edepti de. Muazzam bir hafızası, selis bir üslubu ve tesirnak bir hitabeti vardı. İslam Tarihinin en güzel sayfalarını çevirdi bu kürsüden taliplerine. Mevlanamızı, Yunusumuzu, İstiklal şairimizi onunla yüreğimize yerleştirdik iyice. Muhammed İkbal’i sanki bir Konyalı İstanbulluymuşcasına onun güzel referanslarıyla bir kere daha tanıdık ve sevdik. Behlül-i Dana’yı bize en güzel anlatanlardan biri de oydu: “Hani Bağdad’ın girişinde Harun Reşidle karşılaştığında Behlül’e sormuştu Sultan, nereye gittiğini... - Ateş lazım olmuştu da ateş almaya gitmiştim - Nerde peki ateş - Bulamadım! - Yahu Behlül, hiç cehennem ateşsiz olur mu? - Ben de sizin gibi merak ettim ve zebanilere sordum. Dediler ki: Cehennem yerinde hiç ateş yoktur. Herkes ateşini kendi getirir…” Kaçımız bu kıssalarla hisselendik, akıllandık Kapu Camii kürsüsünden. Kendini Harun Reşid zanneden nefsimize nice ibretler çıkardı kulaklarımız bu hoş sedadan. “Müslümanlar!.. Kapu Camiinin aziz cemaati!.. “Cennet, tohumunu bu dünyada ektiğiniz bir bahçedir…” ve keza ve keza ve keza… sedaları hâlâ kulaklarımızda. Rabbim boş gelmedim ben suç getirdim “Eli boş gidilmez gidilen yere Rabbim boş gelmedim ben suç getirdim Dağların çekemezken o ağır yükü İki kat sırtımla çok güç getirdim” Ne çok okurdu Tahirül Mevlevi rahmetullahi aleyhin bu dörtlüğünü; kutsal emanetimizi hakkıyla taşımayı ihtar sadedinde. Hepimizi kuşatan bir muhabbet bıraktı. Sözlerindeki halavetten, taravetten, zarafetten herkes nasibini aldı. Sesi, sadası Hakk’ı ve hakikati haykırdı; hiç susmadan. Bu kubbede hoş bir sada bıraktığına cümle ihvan-ı dini şahittir. Kıymetli evlatları da müstesna bir bakıyyedir bütün mümin yürekler için.

 

TAHİR EFENDİ KALBİMİN ÜSTÜNDE DURUYORDUN KARDEŞİM!

 

Hacı Sami Efendi Hazretlerinin teslim-i emanet ettiği halifesi Yahyalılı Hacı Hasan Efendi Hazretleriyle de müstesna bir manevi kurbiyyeti, dostluğu vardı. Siyasi hayatın cilveleriyle eğleştiği mahsur ve mahzun vakitlerinde Hacı Hasan Efendi Hazretlerinin kendilerine pek çok himmetinin vaki oluduğu biliniyor şahitler vesilesiyle. Velhasıl altının değerini sarrâfın bilmesinden tabii ne olabilir… Bu lâtif dostluğa dair çok özel bir kıssa var hafızamda; çok da hazz aldığım... Hacı Tahir Efendi rahmetullahi aleyh anlatıyorlar: “Hacı Hasan kardeşim bir defasında Konya’ya geldiler. Bizde misafir oldular. Sohbetten sonra istirahat vakti geldi. Yatacakları odayı hazırlattım. Işığı söndürüp ‘Hayırlı geceler efendim’ diyerek kapıyı açıp kapadım. Fakat dışarı çıkmadım. Bu can dostuma hürmeten sabaha kadar kapının yanında sessizce ayakta durmak istiyordum. Aradan bir iki dakika geçince seslendiler: - Tahir Efendi! Mecburen cevap vermek zorunda kaldım. - Buyrun Efendim! Işık yakıldı ve benim orada beklediğim ortaya çıktı. - Tahir Efendi, dışarı çıkıyor gibi yapsan da sanki kalbimin üstünde duruyordun kardeşim! Hacı Hasan Efendi Hazretlerine yüreğini nasıl açtığı, bağladığı ve feyizlendiğine delalet eden bu hakiki cümleler, belki de Hazretin kutlu amel sahifelerinin en tezhipli sayfalarını teşkil ediyor.

 

ÖYLE ÖMÜR GEÇİR Kİ

 

Hani, “Yâd dârî ki vakt âmedent / Heme handân şüdend tu giryân… diye başlayan Şeyh Sadi’nin o güzel rubaisini Akifimizin tercümesiyle de süsleyerek gözyaşlarıyla ne çok işitmiştik mübarek dillerinden: "Yadında mı doğduğun zamanlar Sen ağlar iken gülerdi âlem Bir öyle ömür geçir ki olsun Mevtin sana hande halka matem" Ama şimdi matem vakti değil. O, zamanın sahibi Allah dostlarının helâlliği ve hüsn-i şehadetleriyle bir ‘arus-ı İlahi olarak gök düğünleriyle Rabbine uğurlandı. Şimdi, bu büyük değerlerimizin yerini dolduracak alim arif bir nesil yetiştirmek için gayret ve himmet zamanı. Mevlam rahmetine gark etsin; bizleri de şefaatlerinden nasibdar eylesin.

Yenidünya editör

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah gani gani rahmet eylesin, Konya'da iken vaazlarını dinleme bahtiyarlığına erememek beni üzse de mübareğin en azından görüntülü vaazları ile avunma tesellisi içindeyim. Oğlu Abdurrahman Büyükkörükçü de babasının izinde, mübarek şahsiyetlerdendir.

Her çile ve dava adamı gibi mübareğin de yolu Medrese-i Yusufiye'den geçmiştir. Allahû Teâla şefaatlerine nail kılsın bizleri inşallah. Kalemdar kardeşimden Allah razı olsun bu güzel bilgiler için.

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...