Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
mukarrabin

Damlayanlar...

Recommended Posts

Öcü!!!.......

 

(İyi ve güzel ancak ve ancak Allahın Dostlarından, Onun Peygamberinden ve yalnız Ondandır...)

 

 

Ey müslüman!...

Ah insan!...

Ah!...

 

Kalbine gelene bir bak ve vur!... Gelen ve giden ne varsa "şeriat"a vur. Ya da yok, yok!... Şeriata vurma!... Şeriat nedir, bilmeyenler; şeriatı yanlış işitenler, öğrenenler, okuyanlar, yaşayanlar, görenler; şeriattan haberi olduğu halde bihaber olanlar, "şeriat" kelimesinin ruhundan habersiz oldukları için, bu kelimeyi; "şeriat"ı duyunca korkarlar, ürkerler ve rahatsız olurlar... Biz, ey müslüman, ey insan!... Kalbine gelene bir bak ve vur!... Gelen ve giden ne varsa (...) dedikten hemen sonra şöyle devam edelim: Evet gelen ve giden ne varsa, o bütün gelen ve gidenleri hiç düşünmeden seni yoktan var eden, sana yarattıkları içinde yapılacak bir güzellik yarışmasında daha sahneye çıkmadan birinciliği ta ezelden ilan edilecek kadar; hane değil, sokak değil, cadde değil, mahalle değil, köy değil, kasaba değil, şehir değil, bölge değil, ülke değil, kıta değil, yedi kıta değil, dünya değil, alem değil, alemler değil, tam olarak tamı tamına, ne bir eksik ne üç fazla tastamam onsekizbin alemin güzeli kılan; seni evet seni, İsra suresinin 85., Tin suresinin 95., Hicr suresinin 29. ve elbet en genel manada zaten bizzat kensini için, insan için indirdiği, Habibi Olan Son Peygamber (aleyhisselatu vesselam)ın göğsüne Cibril (aleyhisselam) kanalı ile akıttığı ve koruyuculuğunu Zaten, Zat olarak bizzat kendi üstlendiği son ve en ekmel; mükemmel ihsanı olan Kuran-ı Kerime ve sonsuz hayra varman ve ermen için O aziz kitabın ruhuna talip olarak yaratan; ve evet, elbet seni, seni, seni; kendisine çekmek için Zariyat suresinin 56. ayetinde işaret buyurduğu manaya erdirmek için, uğrunda her şeyi yarattığı sevgilisi, yine sevgilisi ve hep sevgilisi olan Hazreti M....... sallallahu teala aleyhi vesellemi, nazarında bir sivrisinek kanadı değeri kadar olmayan ve çirkinler çirkini olan dünyaya sevketmek için aşikar ve saklı, sayısını ancak kendisinin bileceği bir çok sebebi yoktan var ederek ve o nedenleri bahane ederek O(aleyhisselam)nu bu fani alemde yaşatan ve seni hakkıyla, hakikaten, hak olarak ve hakkını vereren seven; sana gözün gördüğü, kulağın duyduğu, elin değdiği onca şeyin dışında akıl almaz güzellikler, hayırlar ve nimetler hazırlayan, sana gaye olarak ne bir leşten ibaret dünyayı ne de ne ölümün ne de tasanın olduğu cenneti, cennetleri değil nurdan işaretlerle yalnızca kendi rızasını belirleyen ve sana çok acıyıp, çok acıyan ve çok acıyacak olan Allahın ve şimdi manasından akıtılacak olur ise sonsuza kadar yazılabilecek mananın sahibi, mana sultanı, Allahın Sevgilisi (allahümme salli ala seyyidina muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain)nin ki O evvela Rabbinin sonra Onun kullarının ashabının, kendine sonra gelecek olan ümmetinin, büsbütün insan ve cinnin ve Biricik Aşkının yarattığı her şeyden sonra senin; ey müslüman, ah insan senin aşığın olan o; Son Peygamber (aleyhisselam)ın ölçüsüne yani Kurana ve Sünnete velhasıl "şeriat"a vur, diyelim kısaca!!!...

 

Ve en nihayet ey müslüman, ah insan!... Evet, kalbine, gönlüne, ruhuna gelen giden her ne varsa yalnız bir damlacığını aktarmaya çalıştığımız, sana yalan ve yanlış izletilen, öğretilen, duyrulan değil işte, işte bize akıtılan ve duyrulması istenen ve büsbütün senin iyilik ve güzelliğin için olan Allahın ezel ve ebed huzur sistemi olan bu "şeriat"a vur ve vurduktan sonra bir adım geri çekilerek bak!...

 

Sayet gelenler ve gidenler bu ölçülere uyuyur diye kalbinde doğan bir şey var ise onu al ve gerisinde ne varsa at gitsin!...

 

Sonra da yaşa!... Yaşa da alem, büsbütün alem, bütün varlık müslüman görsün, insan görsün. Şeriatı, Kuran ve Sünneti, İslamı yaşa ki; Allahın Dostu sevinsin, Allahın Habibi tebessüm etsin ve Allah hoşnut olsun. Olsun olsun da iblise bir manada, güzeller güzeli ve her hükmünde hikmet sahibi olan Allahımız:

 

Şimdi anladın mı ey cahil!... Neden Ademe secde et diye emir eylediğimi!... diye ta ezelden yaptığı ilanını bir de bugün, zamanın ahirinde, sevdiklerinin vesilesi ile ve bir şekilde herkeslere duyursun...

 

Ve korkulan o şeyin yani şeriatın aslında en güzel korkuya, bütün korkuları korkutan o korkuya; Allah korkusuna biricik vesile olduğunu ve ondan, şeriattan, Kuran ve Sünnet üzre bir hayat yaşamaktan korkmak yerine aslında bütün davanın bu hayatı yaşamak olduğunu bir kez daha ilan etsin...

 

Hele, sen bilmesen de ve anlamasan da bir yaşa!... Yaşa, anla ve anla ki ağla!... Ağlamak ne güzel bir sünnettir ya hu!...

 

Haydi yalnız Allah için, Kuran ve Sünnet üzre hiç ölmemek için bir hayat yaşamaya: Bismillah, niyyet ettim Allah rızası için yaşamaya, vesselam...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Niyet!...

 

Nedir niyet?...

 

Niyet, ne olursa olsun herhangi bir şeyi yapmak, herhangi bir şey olmak, herhangi bir şeye varmak arzusu, herhangi bir şeyin talebinde bulunma, herhangi bir şeyi gizli yahut açık olarak bilerek veya bilmeyerek istemek olarak tarif edelim kısaca...

 

Kısaca diyoruz, zira niyet edilebilecek milyonlarca şeyi de katarsak niyetin tarifinin ne ucu görünür ne de bucağı...

 

Ve neden niyet noktasında yine kısa (uzun ama) kısacık tarifine dönelim. İnsan için niyet tam anlamı ile ölene dek her an devam edecek, bir ihtiyar dahilinde veya gayri ihtiyari ortaya çıkacak ya da saklı kalacak ve küçük-büyük, hak-batıl, iyi-kötü zahiren cereyan eden her hadisede şeklen; haset-gıpta, kin-muhabbet, kötü düşünce-iyi düşünce olarak batınen görünmese de aşikare belirecektir. Neden niyet noktasındaki bu aleniyet, zuhurat ve açıklık; (neden)in, (ne)ye havale edilmesinin izahıdır.

 

Ve evet...

Nasıl bir niyet?...

Ve en nihayet nedir niyet?...

 

Niyet ikidir... Dilin dediği (zahiri) ve kalbin söylediği (batıni)... Halk nazarında makbul olan niyet; insanın ağzından işittiği, yapıp ettiklerinden görerek şahit olduğu, kulağı ile kimilerinin aktarması ile haberdar olduğu niyettir... Ve böylesi bir niyet olması gerekir. Hak nazarında makbul olan niyet ise; talib olan insanın kalbinde yaptığı niyettir ki aslolan da budur... Kalbi bir niyet, dilin yaptığı bir niyet ile birleşir ise "nasıl bir niyet" noktasında kemale ulaşılır... Ve bu kemal niyet, talibin ameli ile; yapıp ettikleri ve yapmayıp terkettikleriyle ortaya çıkar... Yalnız dil ile yapılan fakat kalpde olmayan bir niyette insan; hem niyetiyle hem de niyetle beraber niyet ettiği şeyi yapmak yahut yapmamak noktasında zarar eder... Ve yalnız kalb ile yapılan fakat bir şekilde amele yansımayan niyette ise talip her halükarda kar eder...

 

Misal; Allah ve Rasulü için ve Dostlar hatrına İslam için (ki siz İslam deyince insan, hayvan, nebat vesaire her şeyi anlayın...) cebinde ne var ne yok hepsini harcayan hatta bankadaki hesabında bulunan 100 trilyon lirayı bağışlayan ve daha da ileri giderek canını bu yolda kaybeden bir insanın niyeti yalnız dilinde ise o adam zarar etmiştir... Ve cebindeki para da, bankadaki varlığı da ve canı da o adamdan davacı olacaktır. Zira o adam kalbi kabul etmediği halde dili ile "Niyet ettim Allah için vermeye" derken aslında eşi, komşusu, diğer zenginler, mahalle muhtarı, belediye başkanı, başbakan ve cumhurbaşkanı: Vay be!... Helal olsun!... desinler diye harcamış ve Allah'a ortak koşarak şirk batağına saplanmıştır... Dilindeki niyeti ile derdi Hakk'tan gelecek olan rıza ve hoşnutluk değil Halk'ın göstereceği takdir, teveccüh, iltifat, hayranlık, övgü, ihtiram ve saygıdır... Üstelik ölmüş olsa bile... Şirk batağı öyle bir beladır ki; insanlar beni övsün de varsın ben öleyim, ne de olsa arkamdan konuşacaklardır düşüncelerine kadar bir insanı içine çeker ve işi düşüncede bırakmayıp amele de döker... Ama kalbin katılmadığı böyle bir amelde insanı büsbütün zarara sokar...

 

Oysa kalp ile yapılan bir amelde bir talip, Allah ve Rasulü için ve Dostlar hatrına İslam için kalbinden: Ah keşke şu delik olan ceplerimde bir kuruşum olsaydı da bu Dava'ya harcayabilse idim" diye niyetlense, Allah olmayan ve harcanmayan o bir kuruşu yarın (belkide bugün) "Rızayı Bari" yani Kendi Rızası olarak o talibin karşısına çıkarır... Zira Allah Teala kulunun, talibin kalbine, kalbindeki niyete nazar eder... Ve Habibi aleyhisselam'ın dili ile: Niyet, amelden efdaldir (faziletlidir...) ilanını duyurur.

 

Ve "en nihayet niyyet nedir" bahsinde de kaydedelim ki: En nihayet niyyet; evvela bir talibin kalbinde doğan sonra diline ve en sonunda bir ömür ameline yansıyan talep, arzu ve istektir vesselam...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sağ olmayandan hayır olmaz...

 

***

 

Müslüman mağlup olabilir; ama İslâm asla!...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Halimden dolayı kırdığım ve incittiğim kim varsa özür diler ve doğan hakkın helalini talep ederim...

Bağışlasınlar ve dua etsinler...

Ne zaman şu an ki halimiz, malımız olur...

İşte, o zaman her şey yerli yerine oturur...

O zaman dökülenler olsa da incinen ve kırılan bir kimse dahi kalmaz...

Dua edelim ve işimize gücümüze bakalım...

Halimizi korumak için; helal ve haram, iyi ve kötü ve adab bahsinde sabırlı olmak ve haddi aşmamak için birbirimize dua edelim ve yalnız kendimizle meşgul olalım inşaallah...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah'ın talibi olan bir talebeye düşen ne günah işleyen bir kula sövmek ne de ilahi bir hal yaşayan kardeşini övmektir... Allah'a talip olan kendi ile meşgul olacak... Hakk'ın talibi kendi ile meşgul olurken aynı anda kendisi gibi bir imtihanın tam ortasında ve nefsin tuzağındaki isyankar ve itaatkar kardeşlerine de dua edecek...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Midesine girecek ekmeği bulamamanın endişesi kadar ruhunu doyuracak imana sahip olamamanın korkusunu duyanlar!...

 

Nerdesiniz?...

Nerdesin?...

Nerde?...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Midesine girecek ekmeği bulamamanın endişesi kadar ruhunu doyuracak imana sahip olamamanın korkusunu duyanlar!...

 

Muazzam ibare!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Müslüman'a "gerici, irticacı" ve İslam'a "gericilik, irtica" yaftasını vuran maddeden yana zengin ve manadan yana fakir, fasfakir olan şu çoğunluk topluluk anlayamasa da bir bilse, bilebilse, bilir gibi olabilse; ondört asır evvel yeryüzüne indirilen ve aslında Baba Adem'den bu yana hep indirilmiş ve kıyamete ve öteler ötesine dek indirilecek olan biricik hakikatin, İslam'ın; ve bu hakikatin bayraktarın, müslümanın ruhunun; zaman ve mekan üstü bir hakikat olduğunu!...

 

En ilericinin ve ilericiliğin dahi ilerleyemediği ve olmadığı, hiç olmayan bir noktada İslam'ın ve müslümanın olduğunu bir bilebilseler!...

 

Bulmasalar, bilmeseler ve bulup bilemeseler de anlayacakları gün yakındır!...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ken'an'a ve Evren'e ve Kenan Evren'e...1

 

(Yusuf Bulunur Kenan Bulunmaz

 

Yitürdüm Yusuf'um Ken'an elinde

Yusuf'um bulundu, Ken'an bulunmaz

 

Yûnus, Bizim Yûnus)

 

 

 

Kenan Evren'in savcı tarafından sorgulanması, sorgunun neticesi ve nereye varması gerektiği hususunda biri (Eşref Bey) diyor ki:

 

"Kenan Evren'e verilebilecek en büyük ceza herhalde onu vicdanıyla başbaşa bırakabilmektir. Ama onda o vicdanda bulunmadığı için ne ceza verseler hafif gelir. Zaten bu yaşından sonra ceza çekecek hali de yok ya neyse... Şimdiye kadar yapılmalıydı bu. Yaptığını bugün bile mazur göstermeye çalışan bu adama ne sorarsan sor yine pişkinlikle diretip hakkını savunacaktır. O kadar mazlumun günahının ağırlığı altında ölür de kimileri ders çıkarır belki"

 

Ne çarpıcı bir ifade!... Çarptığındandır ki kayıt düşüyoruz Zamana, mekana ve insana:

Ken'an lügatta Hz. Ya'kub'un memleketi, Filistin.

Ve manada Ken'an şimdilerde İsrail Ve diyarı zulmün

 

Allah Rasulü aleyhisselam'ın diliyle: Allah, Ariş ile Fırat arasını mübarek (bereketli) kılmış ve özellikle Filistin'i mukaddes kılmıştır ifadeleri ile anılan bu kutsal coğrafyadan bu zamana dek ne eksik olmadı denecek olursa ilk akla gelenler:

Hayır

Hayır ve şer

Şer

Şer ve Hayır...

 

Ken'ân ve Hayır

 

Mûsevîlikte de, Îsevîlikte de, Muhamedîlikte de aziz ve kutlu olan, hayırlar yurdu ve peygamberler şehri Kudüs'ü de içine alan Yûsuf Diyarı Peygamberler semti Göğsünde Allah'tan gelmiş ve Allah'a dönmüş nice ruh sahibinin ayak izlerini, gözyaşlarını, yalvarış ve yakarışlarını saklayan bu topraklarda hayır hiçbir zaman eksik olmadı ve olmayacak İnsanın, müslümanın gönlünde bu diyar hep hayır ve maneviyat kaynağı olarak kaldı ve kalacak Tıpkı Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Haram gibi!... Yakup Peygamber aleyhisselam'ın sevincinden açılan gözlerinin şahidi olan Ken'an Ken'an; adım adım şehadet kokan Gazze Şeridi

 

Ken'ân ve Şer

 

Evvela canına kast edilen sonra kaderine terk edilen Yûsuf aleyhisselam'ın yalnız olmayan yalnızlığının şahidi Allah'ın Kelimi Musa aleyhisselam'ın ve Allah'ın düşmanı Firavun'un tanığı Ciğeri yanan annelerin otağı Garip kalan babaların yatağı... Çok şeyden yetim kalmış yetimlerin durağı Kan ve gözyaşının, feryat ve figanın, ah ile vahın toprağı Ken'an; nokta nokta ihanet akan bir film şeridi!...

 

Ey Ken'an!... Ken'an'dakiler Ey Bugünün Ken'anlıları... Her film gibi bu film de bir gün biter Bakarsınız belki de bitmeden kopuverir Ve her şey öylece ortada kalakalır Ve çıkar günyüzüne mazlumun geri çevrilmeyen duası!... Altın, üstüne; üstün altına geçmeden ve her şey birbiri içine girmeden, vakit gelmeden kendine gel!... Gelecek olan yaklaşmakta!... Ne tehdit ne de palavra!...

 

Bilin, inanın ve anlayın ki zulmün, zalimin ve zalimlerin hali dumandır duman!...

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Yolumuz aşk ve muhabbet yoludur..."

Bu yüzden aşık ve muhib olmalıyız...

Olmadı, aşıklar ve muhibler gibi olmaya niyyet ve gayret etmeliyiz...

Olmadı, aşıkları ve muhibleri sevmeliyiz...

Olmadı, aşıkları ve muhibleri sever gibi yapmalıyız...

Olmadı, aşık ve muhib ol(a)madığımız ve aşıklar ile muhibleri sev(e)mediğimiz için üzülüp ağlamalıyız...

Olmadı, üzülüp ağlamadığımıza üzülmeli, ağlamalı, ağlar gibi olmalı ve ağlamaya çalışmalıyız...

O da olmadı, ölene kadar hep gülmeli, gülmeli, gülmeliyiz...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Düşün, düşün, düşün!...

Ne düşüneyim diye sormadan evvel niye düşüneyim diye sor ve düşün!...

Ama düşün!...

Share this post


Link to post
Share on other sites

İyi düşünün!... Bir düşünün!... Düşünün! Ama düşünmeden evvel iyi bilin ki; neyi düşünürseniz ondan ibaretseniz, düşündüğünüzle alakadar ve düşündüğünüz kadarsınız Yani düşündüğünüzsünüz Yemeği düşünüyorsanız; yemek ve yemekten bir zaman sonra olanlardan ibaretsiniz Dünyayı düşünüyorsanız; dünyanın içiyle-dışıyla, aslıyla-astarıyla, önüyle ve sonuyla alakadarsınız Güzeli düşünüyorsanız; güzel kadarsınız Ve bir sır... Bir Nebevi (aleyhisselam) nida!... Bir ezelî ve ebedî tavsiye: "Allahın yarattıkları hakkında düşününüz. Fakat Allahın zatı hakkında düşünmeyiniz. Gerçekten siz buna hiç güç getiremezsiniz" Düşünün!... Bir düşünün!... İyi düşünün!...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Müslüman!... İyi bil ki zindana düşmemiş tek bir mümin yoktur!... Şayet hâlâ bir zindana düşmemiş isen; haline tövbe ettikten sonra imanını yenileyip yeniden iman ettikten sonra bir zindan arama işine koyul!...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Şiir(ler) derece derecedir ve şiirde üç derece vardır; biliş, buluş ve dalış... Hikmetin kendisi olan şiirde gaye dalış'a geçen şiire varmaktır... Şiir'in nihaî noktasına (dalış'a) ulaşan şair hikmete yani Allah'a ermiş (erer gibi olmuş) demektir!...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

(DUA!...)

 

Hayır!...

N'olur bana "merhamet" demeyin!...

Yalvarırım bana kimse, kimse hem de hiç kimse merhamet etmesin!...

 

 

İstemiyorum!...

Allah'ım istemiyorum!...

Allah'ım, merhametini istemiyorum!...

 

Ve;

 

Sana sığınıyorum!...

Merhametinden sana sığınıyorum!...

Başka sığınacak bir Rabbi olmayan ve senden gayrı bir Rab duymayan ve Rab olarak yalnız seni bilen (nefsimin) merhametinden sana sığınıyorum!...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah Rasulü aleyhisselam'ın dişini şehid etmek istemeyen; Kur'an'a, Sünnet'e ve Allah'ın kulu ve Rasulü'nün varisi olan Evliya'ya sarılsın!...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Alemin, alemlerin, onsekizbin alemin sırrına vakıf olmak isteyen kendi ile meşgul olsun!... Bir alem olan insan kendi sırrından nasipdar olursa; diğer alemlerin de esrarından yana bir nasibe erer, erer gibi olur Nasıl ki dünya alemi ile ukba aleminin çapı bir değildir O misal her insanın çapı da bir değildir Allah Rasulü aleyhisselam da bir alemdir, Allah'ın düşmanı Ebu Leheb de Ve Musa (aleyhisselam) da, Nemrud da ve sen de, ben de, o da!... İnsan, kendisi ile meşgul oldukça çapı ve marifeti artar ve Murad-ı İlâhî'yi anlar, anlar gibi olur!...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

(Şiir)de gaye; şiir yazmaktan ve şiir yazmayı düşünmekten öte (şiir)i düşünmektir!...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bizim işimiz ne uçmak ne de kaçmak!...

Ya ne?!!!...

Şu!... Sadece içmek?...

Neyi; bir göğüsteki maneviyatı!...

Hangi göğüsteki?!!!...

O göğüsteki!!!...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Lügatında; zarar, zarar etmek, zarar eden gibi bir takım kayıplar tüten belli kelimelerin, kavramların, ifadelerin olmadığı İslam'da, İslam'ı maddesi ve manasıyla seven ve O'nu; İslam'ı baştacı ederek yaşamak derdine düşen bir insan, insandan öte bir müslüman ve müslümandan da bir mümin zarar eder mi, eder!... Görünmez gözlerin önüne kâr edecek bir hakîkat serilmişken, o kârı terketmek, zarar etmektir; kârdan zarar!... Meselâ; Allah'a varmak varken Cenneti'ne yâr olmak gibi!...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allahım ne sır!... Dün, evvelce, bir zaman tankların yürüdüğü meydanlarda bugün, şimdi, her an Gavslar'ın yürümesi!... Ne sır Allahım!...

Share this post


Link to post
Share on other sites

(Allah), (Rasulullah) ve; Allah'ın kulu ve Rasulü'nün Varisi (Gavs-ı Sani) Hazeratları'nın daha iyi bildiği bir şeyde ve her şeyde susmak; gökteki yıldızlara selam yollamak gibi bir şeydir!...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Biz; Allah'ı Rasulü'nden, Rasulü'nü Varisi'nden, Varisi'ni Bağlısı'ndan, Bağlısı'nı İşi'nden, İşi'nin Niyeti'nden, Niyetini de etinden ve sütünden, yağından ve balından, ekmeğinden ve suyundan velhasıl yeyip içtiğinden biliriz!... Ve her şeyi de Allah'tan!... Ama derdimiz bilmenin de ötesinde anlamaktır ki; bu yüzden hiç bir şey bilmediğimizi de biliriz... Ve bu bilişin vesileler sebebi ile vesileleri yaratan Allah'tan olduğunu da!... Bir zerreden tutun da bir remzi de yağmur olan Rasulallah aleyhisselam'a dek hiç bir şeyden yana bir tek şey anlamadığımızı itiraf eder ve Anlayanlar'ın, Velîler'in, Allah Dostları'nın eteğine sarılmayı; anlamak için, anlayabilmek için, anlar gibi olabilmek için mühim bir şart hele hele şu zamanda mutlak bir şart olduğunu da biliriz.. Ve bunun dahi Allah'tan olduğunu!... Ve biz, onca bilmediğimizin yanında bize yetecek tek bir şeyi; Bir Bilen'i (kaddesallahu sirrahu) biliriz vesselam!...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...