Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
müznib

Çiledeki Insan Necip Fazıl

Recommended Posts

Çiledeki insan Necip Fazıl

Mehmet Kurtoğlu

21 MAYIS 2011

CMT 04:20

- - - - -

 

Hayatı, sanatı ve fikirleriyle Türk edebiyatında derin izler bırakan Necip Fazıl'ın ölümünün üzerinden çeyrek asrı aşkın bir zaman geçmesine rağmen, henüz tam anlamıyla onu kaleme alan bir biyografi çalışması yapılmamış olması büyük bir eksikliktir. Gerek yaşadığı dönemde olsun gerek vefatından sonra hakkında yapılan çalışmalara baktığımızda, kendi hayatının şiirini, romanını, hikâyesini oyununu yazan Necip Fazıl'ın, bir insan olarak gerçek anlamda meziyetleri ve zaaflarıyla anlatıldığı ve yaşadığı trajediyi onun hissettiği gibi hissederek kaleme alan bir portre çalışması yapılamamıştır. Bunun bir nedeni Necip Fazıl'ın yaşadığı trajediyi anlayamamak, diğer nedeni ise Stefan Zweig gibi bu konuda ustalaşmış kalemlerimizin olmamasıdır.1 Zira bizde biyografi yazarlığı Batı'daki kadar gelişmiş bir sanat dalı olmadığı gibi, bu konuda derinlik eserler üretecek kalemlere de sahip değiliz. Biyografi yazarlığı büyük bir birikim, psikoloji ve bunları destekleyecek diğer ilim dallarında bilgi sahibi olmayı gerektirir. Bundan dolayı da üniversitelerde yapılan biyografik çalışmalar, kişi hakkındaki bilgileri bir araya toplamaktan ileri gidememektedir.

 

Batı'da biyografi yazarlığı edebiyatın önemli bir dalı olarak büyük bir ilgi görmekte ve teşvik edilmektedir. Hatta her büyük bir yazarın biyografisin çalışan ve o konuda derinleşen kalemler mevcuttur. Örneğin Shakespeare'in hayatı üzerine derinleşmiş birçok yazar mevcuttur. Bu yazarlar, Shakespeare'in hayatının gizli yönlerini, kayıp eserlerini araştırır ve onun eserleri üzerine çalışmalar yaparlar. Bunu yaparken de hiçbir sınırlamayla karşılaşmaz, sevabı-günahı, üstün yönleri ve zaafıyla çığır açmış usta yazarların kişiliğini ortaya koyarlarlar. Bu bağlamda gerek Shakespeare üzerine yazılanları ve Stefan Zweig'in kaleme aldığı biyografileri örnek olarak gösterebiliriz. Zira "Zweig'ın portrelerindeki başarısının altında yatan en önemli unsur, onun insan psikolojisini çok iyi irdeleyebilmesi olsa gerek. Freud'a olan 'meclûbiyet'inin bunda etkili olduğu göz ardı edilemez herhâlde."2 Özellikle biyografi yazarlığı anlamında dünya ve Türk edebiyatı etkilemiş müstesna yazarlardan Stefan Zweig'i bu anlamda örnek alınması gereken bir yazardır. Çünkü bizde henüz onun yazdığı seviyede bir biyografi kaleme alındığını söyleyemeyiz. "Stendhal'dan Tolstoy'a, Balzac'tan Dosteyevski'ye; Nietzsche'den Holderlin'e ve Casanova'dan Marie Antoinette'ye kadar birçok sanatkâr, düşünür ve tanınmış kişinin biyografisini kaleme alan Stefan Zweig, dünya edebiyatında olduğu kadar bizim edebiyatımızda da biyografi türünün gelişmesine katkıda bulunmuştur. Zweig'in söz konusu edilen şahıslar üzerine yazılmış biyografik metinleri, var olan ve tarihî gerçekliğe sahip bulunan vakalardan hareket eder fakat yazar bu gerçekliğe kendi yaratıcı muhayyilesinden yaklaşır ve sanatkâr duyarlılığıyla ele aldığı şahsı ya da olayı, psikolojik verileri de kullanarak estetize edilmiş bir formda okuyucuyla buluşturmuştur."3

 

İnsanı çözmeden çağı çözemeyiz, insanı çözersek çağı çözer, insanı çözer, hayatı çözeriz... Bu yüzden yaşadığı devrin çilesini çekmiş, nabzını tutmuş büyük sanatçıları tanımak ve anlamak zorundayız. Onları anlamak aynı zamanda yaşadığımız devri ve geleceği inşa etmek demektir. Bu bağlamda yaşadığı çağın acısını ruhunda yaşamış, fikir buhranını solumuş ve nihayetinde dar kapıyı aşıp İslam'ın deruni boyutuyla müşerref olmuş Necip Fazıl'ı tanımak ve tanımlamak gerekir. Zira İslami edebiyatın oluşmasında büyük bir boşluğu dolduran, bugün sanat ve edebiyat alanında kalem oynatan birçok yazar-şair üzerinde tesiri olan Necip Fazıl'ın yukarıda belirttiğim anlamda üzerinde durulması gereken bir isimdir.

 

Onun yüreğinden divitle çekip kaleme aldığı Çile'sini ancak hayatından ve nesirlerinden yola çıkarak anlayabiliriz. 'Çiledeki İnsan Necip Fazıl' adlı kitabında yazar-şair İhsan Kurt, işte bunu deniyor. Hayatından ve nesirlerinden hareketle Çile'nin derinliklerine bir ruh bilimci gibi ulaşmaya çalışıyor. Şiirindeki korkuların, hafakanların, fikir buhranlarının kökenini araştırıyor. "Çilesi çekilmemiş hiçbir şey insana faydalı değildir" diyen Necip Fazıl'ı Çile şiiri çerçevesinde, çilesiyle tanımlayan yazar, öncelikle şiiri meydana getiren sözcükler ve anahtar kavramlarla şairi anlamaya çalışır. Necip Fazıl'ın korkularının, vehimlerinin, hayallerinin daha çok 1934 öncesinde yaşadığı ıztırap ve sıkıntılardan kaynaklandığını belirten yazar, 'korku' üzerinde durur. "tehlike karşısında kalan insanda korku meydana gelir. Korku duygusunu yaşayan insan genellikle içinde bulunduğu durumdan kaçma davranışları gösterir"4 diye yazar. Üstad'ın bu korkularının kökeninde doğduğu konakta başladığını belirtir.

 

Yazar, daha sonra Necip Fazıl'ın bu korkularının onu gaiplere sürüklediğini söyler: "Gazzali'nin, aklın askeri ve şehvetleri kırmak hususunda, aklın elindeki silah olarak tarif ettiği 'korku' kavramı da Necip Fazıl'da derinliğine bir mana kazanmıştır. Şeyh Zünnun-Mısri'ye sorulan 'Allaha ne ile eriştin?' sualine karşı verilen 'korku'ların başlangıcındadır. Şair artık 'gaiplerden ses'i ve bu sesin maverai kurcalayışlarını aramaktadır."5

 

Kendini metafizik bir hayvan olarak niteleyen Necip Fazıl'ın çilesinin boyutunu bırakın yaşamayı, anlamak bile kolay değildir. Zira Necip Fazıl'ın kendi durumunu şöyle tanımlar: "Avrupalının(kriz entelektüel) veya (kriz metafizik) dediği, korkunç üstü bir buhran, madde ötesini kurcalama buhranı... Her şeyin künhünü, dibini, dayanağını, aslını, zatını arama belası... Bela ki; insanda bedahat duygusu diye bir şey bırakmayan ve ona zorla mutlağı aratan bela... Zaman nedir, mekân nedir, aydınlık nedir, karanlık nedir, var nedir, yok nedir, ne nedir?"6

 

Necip Fazıl'ın çilesinin büyüklüğüyle şiirinin büyüklüğü orantılıdır. O'nun şiirini büyük kılan çektiği metafizik ürpertilerdir. O'nun hayatından ve şiirinden bu ürpertiyi çıkarırsanız geriye hiçbir şey kalmaz. Yaşadığı metafizik ürpertidir onu büyük ve özel kılan. O'nun yaşadığı bu metafizik ürperti aynı zamanda onu yanlış anlamaya ve tanımlamaya imkân vermektedir. Çünkü inançlı metafizikçiler olduğu gibi ateist metafizikçilerde vardır. Soren Kierkegaard gibi inançlı varoluşçu bir filozofu bun örnek gösterebiliriz. Necip Fazıl'ın 1934'ten önce yaşadığı metafizik ürpertiyi bir arayış olarak değil de inançsızlık olarak tanımlayan Cemil Meriç şöyle der: "O devirde (Meşrutiyet) Necip Fazıl Müslüman değildir, Tanpınar hiç olmadı. O devir adamları Batının sefahate düşmüş taraflarını aldılar, bunlar da sürrealizmi. Bunlar da metafizik ürperti diye tutturmuşlar. Ben Batının bütün filozoflarını okudum. Beni hiç biri hiçbir zaman imana götürmedi. Voltaire 'Metafizik, inanmayanların meydanıdır' der. Ben Allah'ı Spinoza'dan mı öğreneceğim? Metafizik, imanla inkârın arasında bocalayan insanın çırpındığı, sallandığı, sürüklendiği bir sahadır."7 "Necip bir çileden söz eder. Kitabının ismi de Çile'dir zaten. Hakikatte çile ile iman aynı yerde bulunmaz. Teslimiyetin olduğu yerde çile yoktur. Kendi kendini inandırmanın cehdi içindedir Necip. İslam, imana varmaktır, kabul etmektir. İnanan adamda tereddüdün verdiği endişe kalmaz. Sonra artık imanın mükellefiyetlerine layık olmak gelir. Allah'a yaklaşırken layık olmak için gösterilen gayretler vardır. Şiir bir iman sanatıdır"8

 

Bu satırlarıyla Necip Fazıl'ın bulduğuyla değil de arayışı ile değerlendiren Cemil Meriç, fikir çilesinin insanı olgunlaştıran yönünü gözden kaçırmaktadır. Batı felsefesinde Nietzsche'nin "öldürmeyen acı güçlendirir" sözü ile Büyük İslam Mutasavvufu Mevlana'nın "hamdım yandım piştim" sözündeki hakikat penceresinden çileye bakmış olsaydı metafizik ile inançsızlık veya arayış şüphe ile inkâr arasındaki ince çizgiyi anlayabilirdi.

 

O'nun yaşadığı bu ürpertileri değerlendiren İhsan kurt şöyle der: "Aslında Necip Fazıl'ın kişiliğindeki ikilik 1934 öncesi ve sonrasının arasındaki tezatları olduğu kadar, insanın yaratılışında var olan iki kutba da işaret eder. Bütün bunlar düşünüldüğünde, insanın düşünebileceği en süfli ve ulaşabileceği en ulvi noktalar arasında o bocalamıştır. Hücre ve dava arkadaşı merhum Osman Yüksel Serdengeçti'nin söylediği gibi 'Ne onun yükseldiği yere yükselebilirdiniz, ne düştüğü yere düşebilirsiniz' O, kendinde dayanılmaz işkencelerin ruh kıvranmalarını hissettiği Senfoni adı ile yazıp sonra adını Çile'ye çevirdiği şiirinin bir dörtlüğünde ruhundaki tahterevalliyi şöyle ifade eder:

 

Ne yalanlarda var, ne hakikatta,

 

Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.

 

Boşuna gezmişim, yok tabiatta,

 

İçimdeki kadar iniş ve çıkış"9

 

Necip Fazıl'da hayret ve şüphe iç içedir. Şüphe ederken hayret eder adeta. Cevabı olmayan her onun için bir hayrettir. Yazar Necip Fazıl'ın insanı hayretsiz düşünemediğini belirtir. Zira Ona göre "insan kendine hayret etmelidir. 'Bu dünyada hayretten başka ne var ki?' derken bile çok samimidir. Çünkü İmam-ı Rabbani, 'İnsan hayret edilecek şekilde bir varlıktır. Hilafete liyakat peydah eylemiş; emanet ağırlığını dahi yüklenmiştir' buyururken, insanı hayretle izah etmiştir. Bunun için olsa gerek Necip Fazıl, hayreti olmayan âlimin çabasının boş olduğunu söylemekten çekinmez.

 

Kuyruğu etrafında dönen kedi hayrette;

 

Âlim ki, hayreti yok ne boş yere gayrette!

 

Şaire göre hayret; bir düşünce, bir arayış, düşüncenin ve keşfin zengin kapılarını arayan bir sorudur. Hayreti olmayan âlim de olsa eksiktir. İnsanın bu eksikliği ancak bu makamın şuuruna vakıf olmak ve buraya erişmekle giderilebilir. Çünkü Şeyh-i Ekber'e göre en üstün makam, hayrettir"10

 

İhsan Kurt, 'Çiledeki İnsan Necip Fazıl'ın yaşadığı metafizik ürpertileri, bir yandan psikolojik boyutuyla değerlendirirken, diğer yandan İslam tasavvufunda karşılığını bulmaya çalışır. Ayrıca Necip Fazıl'ın bir hastalık derecesindeki 'ben' olgusunun yanlış değerlendirildiğini söyleyen yazar, ondaki ben'in gerçekte bizi yani tüm insanlığı kuşattığının altını çizer: "Necip Fazıl'ın ben'i üzerinde yazarların bazıları da onu bir narsist olarak ilan etmeye kalkışmışlardır, bu düşüncelerine bazı dayanaklar da icat etmişlerdir. Acaba şairin sık sık tekrarladığı ben, bir bencillik ve övünme duygusu mudur? Necip Fazıl gerçekten narsist midir? Bu soruların cevabını, hiç değilse doğruya yakın olarak bulmak için, onun eserlerine ve tasavvufta ben kavramının ne anlama geldiğine bakmamız gerekir. Yoksa küçük olan bu zahmetlere katlanmadan, necip Fazıl'a yukarıda sıralanan sıralanan şablon hükümleri yapıştırmak kolay olacaktır."11 Necip Fazıl'ın 'Diyalog' adlı hikâyesinde kahramanlarını 'ben' üzerinde konuşturduğunu söyleyen yazar, hikâyedeki konuşmalarda geçen 'ben'in ferdiyetçiliği kapsamadığını belirtir.

 

" '- Ben nedir ve nerededir?

 

- İnsan, suratında tamamlanır, bütün mana ve delaletler onun sırtındadır...

 

- Senin 'ben' dediğin işte o suratın kendini görebilmesi için ikiye bölünmesinden ibaret... 'Bir' kendisini idrak etmek için 'iki'leşmeye mecburdur.'12

 

Yazarın bu ifadesini; kişiliğin parçalanması, dış dünyayla olan bağlarının kopması, gerçeklik duygusunun kaybolması ve içe yönelik düşünce yapısının yerleşmesiyle kendini belli eden, bir psikoz olarak tanımlanan şizofreni olarak yorumlamamak gerekir. Burada işaret edilen 'iki'leşme, ferdin kendisini tanımlamasına, idrak etmesine yönelik bir bölünmedir."13

 

İhsan Kurt, bu çalışmasında 'Çiledeki İnsan'ın arayışını 'kendini bulmaya memur yaratık' başlığı altında irdelerken, nefs, tefekkür ve fikir çilesi, akıl ve bilgi, hürriyet, yalnızlık, dünya görüşü ve dünyaya bakışı, cemiyet ve son olarak çetin Geçit olarak tanımladığı ölüm kavramları etrafında Necip Fazıl'ı kişiliğini çözmeye çalışır. Yukarıda belirttiğim üzere bizde gerçek anlamda biyografi eserleri yazılmadığından dolayı, bu alanda büyük bir boşluk bulunmaktadır. Ayrıca Necip Fazıl gibi bir büyük yazarın ruh dünyasına inerek psiko-sosyal anlamda bir biyografi kaleme almak büyük bir emek ve çabayı gerektirir. 'Çiledeki İnsan' ın sanatının arka planını ve ruh halini titiz bir çalışma, büyük bir emekle kaleme almış olan İhsan Kurt, biyografi dalında örnek bir eser ortaya koymuştur. Ölümünün üzerinden çeyrek asrı aşan bir süre geçen Necip Fazıl'ı bir de yazarın belirttiği üzere 'kendini bulmaya memur' bir insan olarak 'Çile'den okumak gerekir.

 

1 Biyografi anlamında Türk edebiyatında son yıllarda yapılan çalışmalar içinde hiç kuşkusuz Beşir Ayvazoğlu'nun Yahya Kemal, Peyami Safa ve Ahmet Haşim üzerine yaptığı biyografi çalışmaların yayınlanması yukarıda bahsettiğimiz anlamda önemlidir. Bu tür çalışmaların daha çok yapılması gerekmektedir.

 

2 Seyfullah Işık, Vasat bir karakterin 'olağanüstü' portresi, Kitap Zamanı, Haziran 2010

 

3 İbrahim Tüzeri, Yıldızın İstanbul'un üzerinde parladığı an: Stefan Zweig'ın kaleminden "Bizans'ın Fethi" ve tarihî gerçekliğin anlatıdaki görünüşü, www.kku.edu.tr/akademik

 

4 İhsan Kurt, Çile'deki İnsan Necip Fazıl, sh.16, Akçağ Yay. 2011, Ankara

 

5 İhsan Kurt, age. sh.24

 

6 İhsan Kurt, age. sh.32

 

7 Halil Açıkgöz, Cemil Meriç ile Sohbetler, Sh.45,45, Seyran Yay.İst.1993

 

8 Halil Açıkgöz, Age. Sh.162

 

9 İhsan Kurt, age. sh.35

 

10 İhsan Kurt, age. sh.47

 

11 İhsan Kurt, age. sh.53

 

12 Necip Fazıl, Hikâyelerim, sh.216

 

13 İhsan Kurt, age. sh.58

 

Kaynak :

Milli Gazete

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...