kübraa 20 Report post Posted July 6, 2011 “İslam alimleri,Kuran ve sünnete bağlılığı esas aldıklarından takva yolunda yürüyen mutasavvuflar da ortaya koydukları eserlerde tasavvufi görüşleri aynen müctehidler gibi şer’i gerçeklerle teyid edegelmişlerdir.Ancak bu yolda rehberlerin yani meşayıhın,zahiri hazmetmiş insanlardan seçilmediği bir kısım tarikatlerde “neşve-i sufiyye” nin galebesi sebebiyle bazı ayak kaymaları olmuştur.Ancak tarikatler arasında şeyhleri umumiyetle hacegandan,yani ilim erbabı alimlerden,dinin zahirini de hazmetmiş insanlardan gelenler, bu ayak sürçmelerinden korunabilmiştir…” İmandan İhsana Tasavvuf, Osman Nuri Topbaş 1 Quote Share this post Link to post Share on other sites
kübraa 20 Report post Posted July 7, 2011 Yukarıda geçen “zahir” ne demektir,hangi ilimleri kapsar bunları Üstad‘ın üslubuyla Esseyyid Abdulhakim Arvasi’den okuyalım: “Zahir ilmi, o faydalı ilimdir ki,üstün Sahabiler,onu en yüce Peygamber’in söz ve davranışlarından almışlardır.Tabiler zümresi,müctehidler ve salihlerin selefleri de o ilmi araştırıp,öğrenmiş,onunla amel kılmış ve insanları da ona memur etmişlerdir.Bu ilmin çerçevesi,Kitap,Sünnet,Tefsir,haberler,eserler ve bunların dalları olan itikadi ve fıkhi ilimlerdir. Maden ilmi,yer tabakalarını araştıran ilim,nebatat ve hayvanat ilmi,sulara dair ve azanın faydalarına dair ilim,teşrih ilmi,tıp ilmi,hesap ilmi, hendese ilmi,riyaziye ilmi ve diğer kısımları zahir ilimlerinden olan hikmetli ilimlerdir.” Bir de batın ilmi aynı eserde nasıl açıklanmış,bakalım: “Batın ilmine gelince; o, öyle bir manalar aleminin marifetidir ki,hiçbir vasıta olmaksızın gayb aleminden,<Makam-ı evedna – en yüksek makam> da, mahlukatın en bilgini olan Peygamberler Peygamberi’nin yüksek ruhlarına ilahi bir lütuf olarak sunulmuştur. <(Allah) kuluna vahyetti, vahyettiğini…> mealindeki İlahi ifadeden apaçık ortaya çıktığı gibi (Bu ayeti bilen varsa lütfen suresi ve ayet sayısıyla bildirebilir mi?),Resuller Resulü’nün bilgisi, mahlukattan gizli olan yüce bir batın irfanıdır.” Quote Share this post Link to post Share on other sites
mukarrabin 103 Report post Posted July 7, 2011 Necm Sûresi 10. ayet... Quote Share this post Link to post Share on other sites
kübraa 20 Report post Posted July 10, 2011 "Tasavvuf, şeriat yasaklarına ve kötü ahlâka karşı sürekli mücâhededir." Bu,tasavvufun en güzel tanımı bence.Çünkü tasavvufu zevkten ibaret görmek istemiyorum.Yani çerez yahut meyve olmamalı. O, şeriatı ikame eden bir şey ise bende makes bulur. Böyle bir his üzere olunca da zahir ve batın mevzusu benim çıkmazım oluyor. Zahir ve batın bu kadar net bir çizgiyle birbirinden ayrılabilir mi? Şeriat zahir, tarikat batın ? Quote Share this post Link to post Share on other sites
kübraa 20 Report post Posted July 23, 2011 Enbiyaya uğramaz ise yolun Geçti kervan kaldık dağlar başında ... 2 Quote Share this post Link to post Share on other sites
kasvetli 6 Report post Posted July 24, 2011 Tasavvufta bir istiğrak anı vardır ki , orda her söz manaya bir ihanettir.Bütün manaların bittiği serhadlerin tükendiği , her şeyin sona erdiği , kemmiyetin diz üstü oturduğu yerde bir keyfiyet aleminin başında sükût , kainattın ve fezanın dolu olduğu bu sükût ki ; aslında en büyük çığlıktan daha büyük bir çığlık;.Yansın nesi varsa kainatın ; lakin şu derin sükût dinsin...... Üstaddan Quote Share this post Link to post Share on other sites
HİÇ 542 Report post Posted July 25, 2011 “İslam alimleri,Kuran ve sünnete bağlılığı esas aldıklarından takva yolunda yürüyen mutasavvuflar da ortaya koydukları eserlerde tasavvufi görüşleri aynen müctehidler gibi şer’i gerçeklerle teyid edegelmişlerdir.Ancak bu yolda rehberlerin yani meşayıhın,zahiri hazmetmiş insanlardan seçilmediği bir kısım tarikatlerde “neşve-i sufiyye” nin galebesi sebebiyle bazı ayak kaymaları olmuştur.Ancak tarikatler arasında şeyhleri umumiyetle hacegandan,yani ilim erbabı alimlerden,dinin zahirini de hazmetmiş insanlardan gelenler, bu ayak sürçmelerinden korunabilmiştir…” İmandan İhsana Tasavvuf, Osman Nuri Topbaş eğer bir tarikatte ayak kayması olmuşsa artık o bir tarikat olmaktan uzaktır. tasavvuf ahlakında postnişinlik vazifesinin verilme usulü bellidir. şimdikilerin yaptığı gibi babadan oğla saltanat tasavvufta yoktur. Bu vazife öyle bir vazifedir ki Ya Allah Rasulu sav tarafından ya da Hz. Ebubekir ra tarafından görevli olan zata bildirilir. Senin benim veya bir başkasının veyahut bir zümrenin sen bu vazşifeye layıksın, aman cemaatimiz dağılmasın , ihvan dağılmasın gibi sözleriyle ehil olmayan kişiye o vazife verilirse ayak kaymaları bu durumda da gerçekleşir... Quote Share this post Link to post Share on other sites
HİÇ 542 Report post Posted July 25, 2011 "Tasavvuf, şeriat yasaklarına ve kötü ahlâka karşı sürekli mücâhededir." Bu,tasavvufun en güzel tanımı bence.Çünkü tasavvufu zevkten ibaret görmek istemiyorum.Yani çerez yahut meyve olmamalı. O, şeriatı ikame eden bir şey ise bende makes bulur. Böyle bir his üzere olunca da zahir ve batın mevzusu benim çıkmazım oluyor. Zahir ve batın bu kadar net bir çizgiyle birbirinden ayrılabilir mi? Şeriat zahir, tarikat batın ? İmam Gazali Hazretleri tasavvuf tanımı yaparken: "Şeriat billur bir vazodur(kasedir), İslamın hakikatleri de bu vazo içindeki bal peteğidir, tarikat ise o balı o vazonun içinden yemeye yarayan kaşıktır" demiştir. Yine İslam büyükleri "Tarikat kılı kırk yararcasına şeriatın tatbikidir" ve "şeriatsız tarikat zındıklıktır" buyurmuşlardır. Mahmud Sami Ramazanoğlu ks hazretleri tasavvufa giren bir kişinin ilerleme kaydedip kaydetmemesi ile alaakalı olarak ahlakına bakacak, eğer düzelme varsa istifade vardır yoksa baştan başlamak lazımdır buyurmuşlardır. Tasavvuf çerez ve meyve olabilir mi? O zorların zorudur, nefsinle uğraşıyorsun, nefsini adam etmeye gayret ediyorsun. tasavvuf nasıl çerez olarak görülebilir. öyle gören zaten işin ciddiyetinden uzaktır. çocuk oyuncağı mı bu işler? (maalesef o hale getirildi). Quote Share this post Link to post Share on other sites
kübraa 20 Report post Posted August 10, 2011 Birşey tamamiyle elde edilmediği takdirde o şeyi tamamı ile terketmek caiz değildir. Bediüzzaman , İşarat-ül İcaz'dan Quote Share this post Link to post Share on other sites
kübraa 20 Report post Posted August 12, 2011 Rü'yetullah - Allah'ın Görülmesi (Mesruk) Hz. Aişe (ra)'ye dedim ki: "Ey anneciğim! Muhammed (sav) Rabbini gördü mü?" Bu soru üzerine: "Söylediğin sözden tüylerim ürperdi. Senin üç hatalı sözden haberin yok mu? Kim onları sana söylerse yalan söylemiş olur. Şöyle ki: Kim sana: "Muhammed Rabbini gördü" derse yalan söylemiş olur. (Hz. Aişe bu noktada, sözüne delil olarak) şu ayeti okudu. (Mealen): "Onu gözler idrak edemez, O ise gözleri idrak eder" (En'am 103). Devamla dedi ki: "Kim sana derse ki Muhammed yarın olacak şeyi bilir, yalan söylemiştir. Zira ayet-i kerimede (mealen): "Hiçbir nefis yarın ne kesbedeceğini bilemez" (Lokman 34) buyrulmuştur. Kim sana Muhammed'in vahiyden bir şey gizlediğini söylerse o da yalan söylemiştir. Çünkü ayet-i kerimede (mealen): "Ey Peygamber! Sana Rabbinden her indirileni tebliğ et. Şayet bunu yapmazsan Allah'ın risaletini tebliğ etmiş olmazsın" (Maide 67) buyrulmuştur. Lakin Resulullah (sav) Cibril'i (suret-i asliyesinde) iki sefer görmüştür." Buhari, Tefsir, Maide 7, Bed'ü'l-Halk 6, Tefsir, Necm 1, Tevhid 4; Müslim, İman, 287, (177); Tirmizi, Tefsir, En'am (3070) Quote Share this post Link to post Share on other sites
kübraa 20 Report post Posted October 16, 2011 Aklın gücü, tek başına, ne imana yeter ne inkâra. Ve aklın gücü olmadan ne iman olur ne inkâr... Quote Share this post Link to post Share on other sites