Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
gardenya

10 Kasım Ve Bazı Gerçekler

Recommended Posts

10 Kasım ve bazı gerçekler

Mustafa Müftüoğlu

[email protected]

11.11.2005

 

 

ATATÜRK’ÜN SAĞLIK DURUMU

“Atatürk sağlam bir kimse değildi” diyen Falih Rıfkı Atay devamla şunları yazar:

“-1924’de kalb krizi teşhisi konan bir göğüs ağrısı geçirmiş ve iki ay kadar perhiz etmişti. Daha sonra 1927’de bir enfarktüs geçirmiştir. Hususî hekimliğini yapan Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam, müsteşarına “Âsım, Gazi çok hasta” demişti. O zaman Almanya’dan iki profesör geldi. Uzun uzun kendisini muayene ettiler. Perhiz tavsiye ettiler. Gece hayatına ve içkiye son vermek lâzımdı. İlk defa o yılın Temmuz’unda İstanbul’a gelen Atatürk eski yaşayışına devam etti.

1937’den sonra asabî muvazenesinın gitgide bozulduğunu görüyorduk. Pek alıngan olmuştu. Devamlı bir boşanma ihtiyacı içinde kıvranan sinirlerini güç tuttuğunu hissederdik. Hele sofra biraz uzadıktan sonra pek dikkatli davranırdık. Bütün bunların sebebi, karaciğerini için için kemiren onulmaz bir illet olduğunu bilmiyorduk. Bu, önce hâfıza zayıflamasından başlamıştı. Sonra sık sık burun kanamaları devri geldi. Daima yanında bulunan hekimlerinin neden bu âraza ve umumî çöküntüye dikkat etmediklerini ve hepsini pek basit birer sebebe bağlayarak geçiştirdiklerini doğrusu hâlâ anlayamıyorum. Burnu kanadıkça, biraz bakarız, geçer derlerdi. Sonra kaşınmalar başladı. “Bu evde göze görünmez kırmızı böcekler varmış” diye tutturmuştu. Evde başka hiç kimse ve hiç birimiz böyle bir rahatsızlık duymuyorduk. Fakat kendisini teselli etmek için aynı şüpheye düştüklerini söyleyenler de olurdu. Hattâ bir seyahatte evin baştanbaşa en tesirli ilâçlarla temizlenmesini emretmişti.

Ankara istasyonunda son defa selâmlamaya gitmiştik. Güneyden gelen trenden indi, garın salonuna kadar güçlükle geldi, ayakta duramıyarak oturdu. Yanımda bulunan Şükrü Saraçoğlu: “Falih, Atatürk’ün derisinin rengine bak. Bu bir ölü rengi” dedi. (Bkz. Çankaya)

*

SONGÜNLERİ

 

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ün son günlerinden bahisle der ki:

“-Açıkça görülüyordu ki, hastalık son safhasına girmiş ve herhalde ikinci kerre su almak zarureti belirmişti. Kendisi de bunu ısrarla taleb etmekteydi. Yalnız doktorlar, ölümü çabuklaştıracağını bildikleri için bu işi mümkün olduğu kadar geciktirmek istiyorlardı. Fakat buna imkân bulamadılar.

Atatürk 8 Kasım 1938 Salı sabahı doktorlara daha fazla dayanamayacağını, suyun derhal alınmasını kesin bir dille bildirdi. Doktorlar, hiç olmazsa yirmi dört saat daha kazanmak için son teşebbüste bulundular. İlk ponksiyonu yapan Prof. Operatör M.Kemal Öke’nin sarayda olmadığını, o sırada Gülhanede’de talebesine ders vermekle meşgul bulunduğunu söylediler ve işin ertesi güne kadar geri kalmasını rica ettiler, dinlemedi:

“-İşte Dr. Mehmed Kâmil Bey var. Zaten bu işi en iyi beceren de o imiş, o yapsın” emrini verdi. Çaresiz kalan doktorlar, hazırlık yapmak üzere odadan çıktıktan sonra kaşlarını çattı, hiddetli bir sesle:

“-Niçin tereddüt ediyorlar, olacak olur. Fakat (karnını işaret ederek) bu insupportable’dir” dedi. (Dayanılmaz anlamına).

Hazırlık bitince rahmetli Dr. Mehmed Kâmil Berk, suyu çekmeye başladı. (Saat: 12.20). Atatürk, bütün suyun alınmasını emrediyor ve her ân kaç litre alındığını öğrenmek istiyordu.

Ponksiyondan sonra ateşi biraz yükselmiş olmakla beraber epeyce rahatlamış, akşam saat yirmiden geceyarısına kadar sakin uyumuştu. Geceyarısı uyanmış, saat ikiden sonra kendisinde hafif bir unutkanlık hali başlamış ve bu hal dört saat kadar devam etmişti.

8 Kasım 1938 günü çok yorgun olmakla beraber, sakindi. Doktorlar sıra ile yanına geliyor, icab eden tedaviyi yapıyorlardı. O gün gıda olarak saat altıda altı kaşık sütlü kahve, sekiz buçukta beş kaşık sütlü çay, on birde bir miktar yulaf unundan puriç, on üçte altı kaşık süt, on beş onda biraz çorba ve on yedi onbeşde dört kaşık elma suyu almıştı. Saat onsekizden sonra yanından ayrılıp günlük işlerimle meşgul olmak üzere büroma inmiştim. Çok geçmeden fenalaştığını telefonla bildirdiler (Saat: 18.35). Telâşla hususî daireye koştum. Yatak odasının iç içe olan iki kapısı arasındaki boşlukta Kılıç Ali duruyordu. Odaya girdiğim zaman Atatürk’ü şu vaziyette gördüm: Yatağın ortasında, iki elini yanlarına dayamış oturuyor ve mütemadiyen öğürerek “Allah kahretsin” diye söyleniyordu. Arasıra da hizmetçilerin tuttukları tasa koyu kahverengi bir sıvı (pıhtılaşmış kan) çıkarıyordu.

Nöbetçi doktor Abrevaya ile o sırada yetişen Prof. Neşet Ömer İrdelp, kendisine yine bir taraftan bâzı iğneler enjekte etmeye, bir taraftan da buz yutturmaya başladılar. Bir aralık sağında bulunan tuvalet masası üzerindeki saate baktı. Herhalde iyi göremiyordu ki, bana sordu: “Saat kaç?..” Cevap verdim: “Yedi efendim”. Aynı suali bir iki kerre daha tekrarladı. Biraz sakinleşince yatağa yatırdık. Başucuna sokuldum: “Biraz rahat ettiniz değil mi efendim?..” “Evet” dedi. Arkamdan Neşet Ömer İrdelp yanaşıp rica etti: “Dilinizi çıkarır mısınız efendim.” Dilini ancak yarısına kadar çıkardı. Dr. İrdelp tekrar seslendi: “Lütfen biraz daha uzatınız” Nafile... Artık söyleneni anlamıyordu. Dilini uzatacağı yerde tekrar tamamen çekti. İkinci ponksiyondan tam otuz saat sonra komaya girdi. Bu seferki koma devresi sakin geçiyor, Atatürk yatağında âdeta uyur gibi yatıyor, gerçi arasıra küçük çırpınışlarla hafifçe sıçrar gibi oluyorsa da, bu asabî haller her defasında ancak birkaç saniye sürüyor ve tekrar sükûna kavuşuyordu. Saatler ilerledikçe, hançeresinde yavaş yavaş kesik hırıltılar başlamıştı.” (Bkz. Atatürk’ten Hâtıralar)

*

CUMHURBAŞKANI KİM OLACAK

Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak’a göre, Atatürk, kendisinden sonra Mareşal Fevzi Çakmak’ın Cumhurbaşkanı olmasını istemiş ve “kanunî bi ryol bulup kendisi namzet gösterilir ve seçilirse çok iyi olur zannederim” demiştir.

İsmet İnönü’ye “İkinci Adam” diyen ve bu isimle üç büyük cild kitap yazan Şevket Süreyya Aydemir, İnönü’nün Cumhurbaşkanı seçilmesini incelerken, basit bâzı olaylar üzerinde durup sayfalar doldurmuş, fakat Hasan Rıza Soyak’ın yazdıklarına ne hikmetse (!) itibar etmemiş, yalnız İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile Dışişleri Bakanı Tevfik Rüşdü Aras’ın bir tertibinden bahsetmiştir. Şevket Süreyya’ya göre, o devrin B.M. Meclisi Reisi Abdülhalik Renda, Şükrü Kaya ve Tevfik Rüşdü tarafından İstanbul’a dâvet edilerek Perapalas’da kendisine Cumhurbaşkanlığı teklif olunmuş, fakat Abdülhalik Renda bu teklifi reddetmiştir. Bu iddiayı Yakup Kadri Karaosmanoğlu da te’yid etmektedir. (Bkz. Politikada 45 Yıl)

İsmet İnönü ise, kendisinin Hariciyi Vekili Tevfik Rüşdü Arâs tarafından elçilikle yurt dışına çıkarılmak istendiğini, bu teşebbüsün neticesiz kalması üzerine Şükrü Kaya tarafından İstanbul’a götürülmeye çalışıldığını, ancak bu tertibin de yakın arkadaşları tarafından önlendiğini söylemektedir. Şükrü Kaya’nın tertibini önleyen adam, Hasan Rıza Soyak’a göre Dr. Refik Saydam’dır. İsmet Paşa, İstanbul’a gitmek üzere trene binmişken, koşa koşa Ankara istasyonuna gelen Refik Saydam, İnönü’ye Şükrü Kaya’nın tertibini anlatmış, İsmet Paşa tereddüt edince de: “Eğer gitmekte ısrar ederseniz lokomotifin önüne yatarım” diyerek İnönü’nün seyahatine mâni olmuş, böylece “İsmet Paşa’yı yok etmek, bir kazaya getirmek” tasavvuru suya düşmüştür!..

İsmetİnönü’nün Cumhurbaşkanı seçilmesini müteâkib istifa eden ve ikinci defa yine Celâl Bayar tarafından kurulan yeni hükûmete Şükrü Kaya ile Tevfik Rüşdü’nün alınmaması ve bu işin İnönü’nün arzusu ile yapılması, hattâ, İnönü’nün bu değişiklik mevzuunda “Tevfik Rüşdü Aras’la Şükrü Kaya’nın iktidardan gitmeleri memlekete hakikî bir inşirah (ferahlık) verdi. Kendilerine karşı antipatinin bu kadar geniş olduğunun görülmesi herkesi şaşırttı” demesi yukarıdaki iddiayı doğrulamaktadır.

*

CENAZENİN ANKARA’YA NAKLİ

Atatürk 10 Kasım 1938 günü Dolmabahçe Sarayı’nda ölmüş, bayrağı sarılı tabutu 16 Kasım’da katafalka konup halkın ziyaretine açılmış ve bu ziyaret esnasında kalabalıktan yedi kadınla dört erkek ölmüştür. Tabut 19 Kasım günü Dolmabahçe’den top arabasıyla Sarayburnu’na getirilip Yavuz Zırhlısı’na alınarak karaya çıkarılıp hususî trenle Ankara’ya gönderilmiş ve 20 Kasım günü merasimle karşılanarak T.B.M.Meclisi önünde yine katafalka konup ziyarete açılmış ve 21 Kasım 1938’de geçici olarak Etnografya Müzesi’ne konulmuştur. Tabut onbeş yıl burada kalıp 10 Kasım 1953 günü merasimle şimdiki Anıt-Kabir’e nakledilmiştir.

*

EVRAK-I METRUKE YAĞMASI

Atatürk’ün ölümünden sonra geriye kalan evrakı ve bir kısım eşyası yağma edilmiş, herkes aleyhinde gördüğü vesikaları alıp imhâ etmiş, bu imhâ edilen evrakın ve yağma olunan eşyanın peşine düşen, tereke tesbitine me’mur Anakara Üçüncü Sulh Hukuk Hakimi Osman Selçuk ise, bir müddet sonra tereke tesbiti işinden alınarak başka yere kaydırılmıştır!..

Bu müdhiş yağma mevzuunda, uzun yıllar Cumhurbaşkanlığı Özel Kalemi’nde çalışan Aydın eski Milletvekili Zühdü Uray der ki:

“-İsmet Paşa’nın, Refik Saydam’ın ve diğer önemli kimselerin Atatürk’e yazdıkları mektuplar o devrin salâhiyetli kimselerine devredilmiştir. Ancak, bunların, bu mektupların sahibleri ile notlarda isimleri geçenlerin Ata’nın ölümünden sonra bunları aldıklarını duyduk.O günlerde herkesin konuştuğu, birbirine üzülerek anlattığı acı bir olaydı bu...Sonra bir de Atatürk’e hediye edilen üzeri pırlanta, yakut ve zümrütlerle süslü bir kılıç vardı. Bunun da, çiçek bozuğu bir yüze dönüp, delik deşik olduğunu işittim.”

Bu söyleneni te’yid edenler de vardır.Yakup Kadri Karaosmanoğlu “O günlerde, Atatürk’e aid evrakın yağma edildiğini herkes duydu. Vesikaların çoğunun ortadan kaldırıldığı söyleniyordu” derken; Dışişleri Bakanı Tevfik Rüşdü Aras da:“Atatürk’ün notlarını, herkes hakkında kanaatlerini yazdığını bilirim. Gözlerimle görmüşümdür. Sonra onun küçük küçük not defterleri olması lâzımdır. Daha bunun gibi çok dosyası da vardı, ne oldu acaba?..” demiştir!..

*

ANIT-KABRİN YERİ NASIL SEÇİLMİŞ

Atatürk’e yakın bâzı kimselerin şehâdetine göre, Paşa, Çankaya’ya gömülmek istemiş, bir vasiyyet olarak bunu sık sık tekrarlamışken, neden Çankaya’ya değil de, şimdiki yere gömülmüştür?.. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Falih Rıfkı Atay’dan naklettiğine göre, o günlerin Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Anıt-Kabrin bulunduğu yeri teklif etmiş ve bu teklifiyle Anıt-Kabir civarındaki arsalarını değerlendirmek imkânını bulmuş!..

 

 

Milligazete

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...