Kalemdar 293 Report post Posted April 26, 2012 O gece Üstad'ın kapısını vuran kimdi? Necip Fazıl Kısakürek Neydi bu başına musallat olan şey? Bu harfler, bu kelimeler, bu mısra olmak için birbirini adeta parçalayacak duruma gelen hurufat.. Köşkün büyük kapısının tokmağını var gücüyle vurmaya başladı. Geceydi. Sessizdi. Vakit geçmişti. Vurdu, vurdu, vurdu. Açan olmadı. Başladı bağırmaya. “Üstaaaad! Üstaaaaad! Mahvettin beni Üstaaaad! Yaktın beni Üstaaad! Perişan ettin beni. Aç kapıyı, neden açmıyorsun. Aç kapıyııııı! Aaaaç! Aaaaç!” Ses çıkmadı içerden. Belki duydu, belki duymadı. İçerde kimse var mıydı yok muydu? Ama mutlaka vardı. Çünkü daha önce gelmemiş miydi bu konağa. Bu sessizlikte, bu saate yakın bir saatte arkadaşlarıyla beraber dinlememiş miydi onu. En çok onu mu çarpmıştı Üstadın anlattıkları. Sözleri, hareketleri, mimikleri… O bir derya idi adeta. Bir umman! Çarpılmış, yıkılmış, mahvolmuştu. Onu oradan gene o çıkaracaktı. Başka bir yolu bir imkânı yoktu. Yoksa kendisi kadar çarpılan olmamış mıydı? Bunları düşünecek hali ve takati de kalmamıştı artık. Gene de kapının tokmağını elinden bırakmıyor, boyuna vuruyordu. Olanca kuvvetiyle vuruyordu. Lâkin içerden ne bir ses, ne bir nefes, ne bir ışık, ne bir acıma, hiçbir şey çıkmadı. Yığılıp kaldı kapının önüne. Gözlerini açtığında sabah olmuştu. Kalktı, yığıldığı yerden ağır ağır ve bitkin bir halde gerisin geriye yürümeye başladı. Geldiği yere dönecekti. Kafası allak bullak olmuştu. Neydi bu başına musallat olan şey? Bu harfler, bu kelimeler, bu mısra olmak için birbirini adeta parçalayacak duruma gelen hurufat. Gözleri kararıyor, adeta zor yürüyordu. Cadde uzundu. Nasıl gelmişti gecenin o vaktinde buraya, şimdi nasıl dönecekti? Bu ağır yükle nasıl yürüyecekti peki bundan böyle? İşte bu hile, bu desise, bu oyun kıyamete kadar süreceğe benziyor insanın bencillik, tekçilik, biriciklik dünyasında. Anladı ki hayat pazarlığa oturmak için müsait değil. Bunu bir hayat dersi olarak almak gerekiyordu. Yoksa orta yerde öyle sebepsiz bir mahlûkat olarak dolaşıp duracaktı. Öyle ki zorun altından kalkmak da zor olmalı, dedi sessizce içinden. Serapa bir gelişim için ayak diremek mi lazım gelirdi acaba? Şüpheliydi! Evet, şüpheliydi, derin bir direnişle karşılaşacağından şüpheliydi. Derin bir halin tezahüründen şüpheliydi. Dahası, daha doğrusu kendinden şüpheliydi. Ne yapıyordu böyle? Yoksa doğrudan doğruya ortaya atılıp bir haykırış örneği mi bırakmalıydı zamana? Bilemiyordu! Aslında bilmek de istemiyordu. Bir buhranın içine sıkışıp kalmayı da yakıştıramıyordu kendine. Ne demişti o ihtiyar adam: “Yüzünüzü çarmıha germişsiniz, intikam ateşleri tutuşturmuşsunuz, her şeyi ve herkesi kıyıma uğratmak için hesaplar yapmaktasınız.” Değer mi diyordu? Bu kadar öfke, bu kadar hain bakışlar, bu kadar anlayışı kıt olmak. Lâkin malûm olduğu üzere her şey fani… Kimin sözleri sonunda zindanı bulur? Kimin sözleri iyilik kanatlarıyla dolaşır âlemi? Kitabı açtı okumaya başladı: Nurettin Durman diyesi ki Üstad Necip Fazıl Erenköy’de otururken gecelerden bir gece böyle bir olayın yaşandığı sonradan itiraf edilmiş. Şöyle ki: “Yahu Cahit geçen gece köşkün kapısına vuran sen miydin?” Dünyabizim 1 Quote Share this post Link to post Share on other sites
Kelepir 28 Report post Posted May 18, 2012 Muhteşem hadise. Böyle adamlara karşı inanılmaz bir imrenme besliyorum. "Beni sen mahvettin, aç kapıyı!" diye bağırarak kapının önünde yığılan bir adam ancak Cahit olabilir. Onu bu hallere düşürense Üstad... Zamanın çarklarında eriyip gitmeyenler işte bu anormal insanlar oluyor, biz milyarlarca insanla birlikte dişlilerin arasında kıyma olurken onların arkalarından hala dua ediliyor. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Plasebo 0 Report post Posted May 18, 2012 Bu guzel paylasim icin tesekkurler..ayrica resimleride cok begendim..yanyana cok anlamli durmuslar. Quote Share this post Link to post Share on other sites