Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
HİÇ

Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri'nin Vasiyeti Ayasofya İçin Sıradışı(Sinsi) Bir Teklif!

Recommended Posts

binbir sinsilik ve ihanetlerle, iftiralarla dolu bir yazı, bu nasıl bir yazıdır arkadaşlar bana bir açıklayın ne olur???

 

 

Ayasofya İçin Sıradışı Bir Teklif

 

1934’e kadar mabed olan Ayasofya kelime karşılığı ile “Yüksek Hikmet” olan adını değiştirmeyen atalarımızın bir bildiği mi vardı acaba? Rivayet doğru ise “Ayasofya’nın kilise haline çevrilmesi, bu mümkün olmazsa müze yapılması”nın taahhüt edildiği Lozan Antlaşması’nın gizli maddesi olduğu söyleniyor.

 

Bu teklife dünya savaş lobisi ile Müslüman ve Hristiyan bazı gruplar sıcak bakmayacaklardır.

Ayasofya’nın Fatih’in vakfettiği kimliğe dönmesinden son günlerde haklı olarak çok söz ediliyor. 1934 yılından beri müze olan mabed aslına dönmeyi yakında başarabilecek mi göreceğiz.

Ancak ergeç bunun gerçekleşeceği ve kaçınılmaz olduğu belli. Baharın gelmesi gibi karşı koyulamaz bir gidiş var. Çünkü zamanın ruhu bunu istiyor.

Fakat bunu sadece güncel siyasetin değil insanlığın toplam yararına yönelik bir biçimde yapmak mümkün olur mu dersiniz?

Toplumda bu konuda psikolojik bir birikim olmaya başladı. Hatta Ayasofya’nın içine on binlerce kişi girip namaz kılmaya kalksa devlet bir şey yapamayacak durumda. Yine muhalefet bile destekleyeceğini beyan eden söylemlerde bulunuyor.

Fakat iş o kadar kolay değil. Rivayet doğru ise “Ayasofya’nın kilise haline çevrilmesi, bu mümkün olmazsa müze yapılması”nın taahhüt edildiği Lozan Antlaşması’nın gizli maddesi olduğu söyleniyor. Tarihçilerimiz ne diyorlar merak ediyorum.

Benim asıl düşüncem dünyada Müslüman-Hristiyan çatışması çıkarmak isteyenleri oyunun Ayasofya üzerinden bozma arzusudur.

Küresel barışı kendi menfaatleri için bozmayı göze alacak savaş lobisinin oyununu bozmak hizmetine Ayasofya bir vesile olabilir mi ? diye düşünüyorum.

Bunu yaparken mahzun mabedi ve mahzun dindarları incitmeden nasıl yapabiliriz?

Ayasofya içine girildiğinde gerçek bir huzur ve ihtişam uyandıran bir yapıdır ve İstanbul’un fethinin simgesidir.

Ayasofya aynı zamanda Hristiyan özellikle Ortodoks dünyasının da simgesidir.

Ancak Hristiyan dünyası ciddi bir inanç krizi içerisindedir. Teslis de ısrarları nedeniyle kuzey Avrupa ve Fransa’da nüfusun yarısı ateizmi inanç olarak kabul ederek kiliseden kopmuştur.

Dini din için seven gerçek dindar Hristiyanlar İslam dininin tevhid inancını kabul ettiklerini ve İslam Peygamberinin son peygamber olduğuna inandıklarını beyan etmektedirler.

Hatta rivayetlerde zikredilen ve Bediüzzaman hazretlerinin eserlerinde söz ettiği “Müslüman İseviler” cemaatinin varlığı oluşmuş durumda olduğu bilinmektedir.

Patrikhane’nin böyle bir söylemi kabul etmesi sonucu ve bilahare Ayasofya’da Pazar günleri ayin yapması, diğer altı gün Müslümanların hizmetine açılması fikri tartışılmalıdır diyorum.

“Allah birdir Muhammed onun kulu ve elçisidir” diyen ama hiristiyan kültürünü bırakmayan insanlarla kucaklaşmak aslında bu topraklarda yaşayan “Mevlana ruhuna” da çok uygun olmaz mı?

Hazreti Ali gibi İslamın kılıcı olarak bilinen bir zat “İnsanlar ikiye ayrılır Müslüman olanlar ve Müslüman olmayanlar. Müslüman olanlar din kardeşimizdir, Müslüman olmayanlar insanlık kardeşimizdir” diyordu.

Hz. Ali’nin bu kılıç kadar keskin sözünün “Kostantin sütununa” asılması iki grubun hoşuna gitmeyecektir. Birisi savaş lobileri diğeri ise din karşıtı ideolojilerdir.

A planı Fatih’in vasiyetine tam uymak olmalı. Fakat “Bir şey tam elde edilemezse tamamen de terk edilmemelidir” kuralı gereğince B planı olarak bu görüş tartışılmalıdır.

Ben siyasetin toplumdaki bu talep karşısında fazla duramayacağını düşünüyorum. Müze olmaktan çok daha ecdadımızın ruhunu şad edecek bir çözüm olarak da düşünmek gerekir.

Bu görüş tartışılırken dindar Müslümanların kolay bir din olan Hristiyanlığa geçişi hızlandırır misyonerliği destekler endişesi göz önüne alınmalıdır. Ancak kendi inanç sistemine güvenen bir kimse böyle bir özgürlükten rahatsız olamamalıdır.

1934’e kadar mabed olan Ayasofya kelime karşılığı ile “Yüksek Hikmet” olan adını değiştirmeyen atalarımızın bir bildiği mi vardı acaba?

Fatih toplarla kale duvarlarını yıkarken batı dünyasında zihinlerdeki duvarları da yıkmıştı. Kalelerin girilebilir olması orta çağı yeni çağa çevirdi. Böyle bir girişim zihinlerdeki “Dinler ayrımcılık doğurur barışa hizmet etmez” algısını değiştirecek duvarları yıkabilir diye düşünüyorum.

Medeniyetler ittifakını arzu edenler bu fırsatı değerlendirmeliler.

 

Nevzat Tarhan / Haber 7

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sevgili kardeşim yazıyı kısaca sen açıklamışsın, bizden niye daha fazla açıklama bekliyorsun anlamış değilim. Şaka bir yana da, hakikaten Müslümanların üzerindeki ölü toprağı cahilimizin de, alimimizin de atamadığı belli. Bir insan ne kadar okursa okusun, o maya ruhuna işlemediği müddetçe olaylara hep, batı acaba ne der? Şunu yaparsak şu olur mu? Şunu yaparsak bu olur mu? değerlendirmeleriyle açıklamaya çalışır. Bence yazarı normal zamanda takdir ettiğim yazıları olsa da, bu yazdığı yazıdan ayan ve beyan bunu anlayabiliriz. Bir şeyi yaparken planlamak ayrı konudur, ama bu yazıda olduğu gibi başkalarının ağzına bakarak iş yapmak ayrı konudur. Burda malesef ikincisini görüyoruz.

Allah Müslümanlara, bu şekilde inanmayı, yaşamayı ve yaşatmayı nasip etsin. Hakikaten bütün İslam dünyasının oldukça ihtiyacı var.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tarhan'ı bilmez misiniz tam bir cemaat zihniyeti hezeyanlarını taşıyan birisi. Alanındaki profesyonelliği ayrı mesele.

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Ayasofya ile Alakalı Sıradışı Bir Teklif" adlı yazıdan sonra bu yazıyı kaleme almış olan Nevzat Tarhan'ın tavrı İttihat ve Terakki 'yi ve onun devamını aratmayacak tarzdadır. değil bir günlüğüne hristiyanlar için ibadete açılma teklifi, 1 saatlik hatta 1 dakikalık bir teklif bile, hatta bunun düşünülmesi, fikir olarak ortaya konulması bile İstanbulu al kanlarıyla bizlere hediye eden şuhedamıza mezarlarında kan terletmekten beterdir. Allahu Teala Ayasofyamızın zeminine günde 5 vakit ve her daim secde edebildiğimiz günleri görmeyi nasip eylesin...

 

Ayasofya sadece bir mabed mi?

 

Ayasofya’ya nereden baktığımıza göre konuyu algılamamız değişiyor. Ancak böyle bir bakışla Ayasofya’nın stratejik önemi anlaşılır.

İdeal bakış bilimin öngördüğü altı boyutlu bakıştır. Geçmiş, gelecek, güçlü yönler, zayıf yönler, fırsatlar, tehditler.

“Ben isterim siyaset ne yaparsa yapsın” düşüncesi muhtemel tehditleri görmeden bir savaşı başlatma talebidir.

Ayasofya’nın doğrudan camiye çevrilmesi çok hoş ve ideal fakat bugün radikal biçimde gerçekleşirse kaybedeceğimiz o kadar çok şey var ki?

Geçtiğimiz hafta Ayasofya konusunda aykırı olduğunu ve yanlış anlamalara sebebiyet vereceğini bilerek bir yazı yazdım.

Birçok dostumu şaşırttım ve hatta üzdüm. Özellikle Ayasofya’ya duygusal olarak bağlı olanları üzeceğimi biliyordum.

Bana tepki verenler iki gruptaydı. Yazıyı tam okumayanlar ve Medeniyetler İttifakı’na karşı olanlar.

Yazının hiçbir yerinde kilise olsun demediğim halde öyle yansıdı. Kubbeye haç konulsun, çan çalsın denilmedi ki.

Sadece Ayasofya cami olduktan sonra eğer eski sahibini haftanın bir günü belirli şartlarda misafir etme esnekliğini gösterirsek insanlığın kazanacağı şeylerden söz ettim. Fatih’in bedduasını almayacak bir çözüm olarak gördüm. Yanılabilirim. İkna olursam da vazgeçerim.

Doğu insanı ve toplumu duygu temelli bir toplum… Düşünce temelli değiliz. Bu sebeple tarihte güçlü ve hakim olmadığımız dönemlerde Avrupa’nın hep oyuncağı olduk. Bugün aynı oyunun Ayasofya üzerinden oynanmakta olduğunun öncül emareleri var diye düşünüyorum.

Bu yıl hiçbir 29 Mayıs’ta olamayacak kadar çok Ayasofya tartışıldı.

Bakanlar Kurulunca Ayasofya için vakıf hukukuna göre vakıf senedine dönüş kararı alınamıyor.

Yargıya başvurulup hukuk hatasının düzeltilmesi ile ilgili girişimde bulunulamıyor.

Bu kadar basit çözüm varken neden gereken yapılamıyor?

 

Birinci bilgi; Ayasofya Hıristiyan ve Müslüman medeniyetleri üstünlük mücadelesinde “Psikolojik üstünlüğün sembolüdür.” Tıpkı Ezan-ı Muhammedi’nin veya başörtüsünün sembolik değeri gibidir ve stratejik değere sahip bir konudur. Bu sebeple pek çok rivayette vurgulanmıştır.

İkinci bilgi; İsrail Lobisi Müslüman ve Hıristiyan medeniyetlerini çatışma halinde tutarak güç dengesini kendi lehine kullanmak istemektedir. Bunun en büyük kanıtı 11 Eylül 2001 İkiz Kule Olayı’nın dünya savaş lobisi tarafından kurgulandığı gerçeğidir.

Üçüncü bilgi; Bütün dünyada İslamofobinin yükselmesi, İslam dininin şiddet ve istibdata izin verdiği algısının oluşması için her türlü propagandanın yürütülmesi gerçeği ve böylece Hak dine yönelecek batı insanının önünün kesilmesi sinsi planı.

Dördüncü bilgi; Batı’da yaşayan milyonlarca Müslüman’ın din ve vicdan özgürlüğünün batı toplumu tarafından reddedilmesi ve kimliğin baskıya tabi tutuluşunun yükselmesi gerçeği.

Algı yönetimi ve propaganda gücü bakımından batı dünyası ile eşit değiliz, ekonomik ve finansal olarak üstünlük bizde değildir. Bizim üstün tarafımız “Zamanı gelmiş Hak dinin fikirleri”dir ve insani bilgi ve sosyal sermaye üstünlüğümüzdür.

En büyük ihtiyacımız diyalogtur. Türkiye’de başörtüsü krizi bu diyalog sayesinde çözülme yoluna girmedi mi? Laik-Antilaik bloklaşması yapmak isteyenlerin oyunu bozulmadı mı?

Dünya’da Müslüman Hıristiyan bloklaşması yapmak isteyenlerin oyununa gelmemeliyiz. Medeniyetler diyaloğu güçlü ve sağlam fikir sahiplerinin lehine işler.

Kültürel olaylarda da dayanak noktası ve hareket temeli korkularımız değil, ispatlanabilir fikirler ise diyalogdan korkulmaz.

Fikrine güvenen insan serbest tartışmadan korkmaz.

Güçlü ve zayıf yönlerimizi iyi biliyorsak doğru kararlar veririz. Önyargıları dağıtacak algı değişikliğine şiddetle ihtiyacımız varken Hıristiyan dünyasının damarına bastığımız zaman Medeniyetler diyalogunun zarar görmesi bir risk değil mi?

Osmanlı’nın son döneminde Anadolu’daki azınlıklara hak verilmesinin bir sebebi Hindistan Kuzey Afrika gibi işgal altındaki müslümanlara baskıyı önlemek değilmiydi.

Şimdi batı dünyasında bir İslam toplumu oluşma potansiyeli varken ve batı dünyasında Müslüman kimlik baskıya uğramaya eğiliminde iken hoyratça davranmak akıl karı değil diye düşünüyorum.

Küresel 28 Şubatçılar Psikolojik Savaş gereği Ayasofya üzerinden bloklaşma yaparak dünya barışını umursamıyorlar diye düşünüyorum. İslamofobiyi yükseltecek medeniyetler diyaloğunu riske atacak batı müslümanlarını zor durumda bırakacak çözümlerin riskini hatırlamak zorundayız.

Hal böyle iken duygu temelli değil düşünce temelli kararlar vermeliyiz. Bir verip on kazanan ziyanda değildir.

 

Nevzat Tarhan/ HABER 7 4.6.2012

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...