Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
HEZ-EZ

Isimlerin Anlamları

Recommended Posts

KEZBÂN: "YALANCI" MI "HANIMEFENDİ" Mİkezban.jpg

 

İsimlerimizdir bize yoldaşlık eden, bizi toplum önünde tanımlayan, tanıtan, bilindik kılan. Varlıkları birbirinden ayrıştırmaya yarayan; varlığa karşılık bulmamıza imkân sağlayandır isimlerimiz. İsimsizlik bir kaostur. Nitekim Rabbimiz, Hz. Adem'i yarattığında ona ilk olarak eşyanın bütün isimlerini öğretmiştir. Peygamberimiz de, kişinin çocuğuna güzel bir isim vermesini çocuğun babası üzerindeki haklarından biri olarak kabul etmiştir. Çocuklarımıza verebileceğimiz isimler, o ismin tarihî geçmişi ve anlamı bağlamında değer gördüğünden iyi ya da kötü bir isim tasnifine maruz kalmaktadır.

 

Geçmişte "
yavuz
" ismi
kötü, fena, azgın
gibi anlamlarda kullanılıyorken; tarihi bir şahsiyete sıfat olduğunda
yaman, güçlü, müstesna
gibi olumlu anlamlarını ön plana çıkarmıştır. Bunun tersi örnekler de çoktur. Bu bağlamda köken olarak güzel bir isim olan "
kezbân
" isminin de günümüzde çeşitli sebeplerle kötü olarak tanımlanan isimler arasında yer aldığını görmekteyiz. Aslında bu, ismin anlamı hususundaki yanlış kabullerden ve bilgilerden kaynaklanmaktadır. Kezbân isminin kökeni üzerinde kısa bir araştırma yaptığımızda, bunun Farsça "ked" ve "bânû" kelimelerinin birleşmesiyle ortaya çıktığına şahit oluyoruz.

Ked
:
ev, yuva
anlamındadır ve terkiplerde isimlerin başına gelerek yer ve mahal anlamı verir. Mesela
kedhudâ
:
ev reisi, köy önderi (muhtar), kâhya, vezir, nazır, idareli harcayan
gibi anlamlara gelir ki Osmanlı toplumunda bilinen ve çok kullanılan bir kelimedir.

Bânû
kelimesi ise: becerikli ve soylu kadınların isimlerine bir saygı edatı olarak eklenir.
Hanım, hanımefendi ya da kâhya kadın
anlamına gelen bu kelime; Osmanlı sarayında hanım sultanlara
Hafsa Sultan, Hürrem Sultan
denilmesi gibi Sasaniler döneminde hanedana mensup hanımların da bânû ek ismiyle anıldıkları görülür. Sasani hükümdarı
Yezdigerd
'in kızlarının isimleri bu şekildedir:
Şehr Bânû (Şehriban), Mihr Bânû (Mihriban), Pars Bânû, Nik Bânû, Naz Bânû.
Görülüyor ki hanım anlamına gelen bânû kelimesi isimlerde tek başına kullanılan bir kelime olmayıp bir ismi güçlendiren bir sıfat niteliğindedir.

Ked ve bânû kelimelerinin birleşimiyle oluşan
kedbânû
kelimesi ise
evi idare eden kadın
anlamına gelir ki ev sahibinin eşidir. Hanımefendidir. Bu tamlamanın aslı "bânû-yı ked" şeklinde bir terkipdir. Terkiplerde kelimelerin yer değişmeleri neticesinde gülzar, gülru ve gülberg kelimelerindeki gibi terkipsiz bir tamlama oluşur ki kedbânû da buna bir örnektir. Ancak kelime birleştiğinde sondaki vav harfi okunuş kolaylığı açısından zamanla düşmüş ve kelime kedbân şeklini almıştır.

Fehreng-i Ziya'da belirtildiği üzre, eski müneccimler, çocuğun talihinde ruhun deliline kedhudâ dedikleri gibi cismin deliline kedbânû demekteydiler. Çocuğun ömrünün keyfiyet ve kemiyeti ile onun delillerinin bu asıldan ortaya çıktığını söylerlerdi. Çünkü kedbânû, cisim; kedhudâ, ruh menzilesinde olup kedbânû kedhudâsız, kedhudâ kedbânûsuz bir işe yaramaz demekte ve bu iki asıldan biri olmazsa çocuğun yaşayamayacağını söylemekteydiler. Ayrıca kedbânû kelimesine yani evin hanımına Yunanca'da hîlâc denilir ki anlamı hayat çeşmesidir. O sadece bir evin hanımı değil hanım efendiliğiyle kendinden gayrısına da hayat verendir.

Şiirlerini Farsça söyleyen Mevlânâ da bu kelimeyi aynı anlamda kullanmıştır: "
Nefset kedbânû-yı men / men kedhudâ ve şevi-yi o
"
Nefis benim kadınımdır yani benim iradem altındadır, ben ise evin efendisi ve onun kocasıyım.

 

17. yüzyıla kadarki yazma nüshalarda görülen Farsça imlada zaman zaman dal harfleri, dal'dan önceki harf a,e,i,u sesli harfleriyle bittiğinde, noktalı yani zal şeklinde yazılmıştır. Bu imla, kendinden önceki harfin sesli harf olduğunu belirtmek amacıyla yapılmış ancak kelimenin telaffuzu yine dal harfi şeklinde olmuştur. Bu bakımdan kedbân kelimesi de Farsçada kezbân ya da kezbânû şeklinde yazılmıştır. Bu kuralı bilmeyenler, kedbân şeklinde değil kezbân şeklinde okumuşlardır. Bu tarzdaki kullanım böylece dilimizde yaygınlık kazanmıştır. Tıpkı Arapça bir kelime olup dal harfiyle yazılan ve "hıdmet" şeklinde okunması gereken kelimenin bugün "hizmet" şeklinde dilimizde kullanılıyor olması gibi. Bununla birlikte dal sesindeki sertliği yumuşatmak ve kelimenin okunuşuna bir letafet kazandırmak niyetiyle bu imla kuralının bilerek göz ardı edilmesi ve bu tarz kullanımların yaygınlaşmış olması da imkân dâhilindedir.

Türklerin 10. yüzyılın ortalarına doğru, Farsça konuşan Samaniler döneminde kitleler halinde Müslümanlaşmaya başlamaları; dinî literatürlerinde Arapçanın yanında
namaz, abdest oruç
gibi Farsça kelimeleri kullanmalarına neden olmuştur. Dilimize intikal eden Arapça kelimeler de doğrudan Arapçadan değil, Farisilerin kendi kelime hazinelerine katmış oldukları Arapça kelimeler üzerinden Türkçeye geçmişlerdir. Kezbân kelimesi de bunlardan biridir.

Kezbân kelimesi, bugün hem Arapçada hem de Farsçada sesdeş olarak kullanımdadır. Meseleye Arapça açısından baktığımızda; Rahman Suresi'nde sıklıkla tekrar edildiği üzere kezibe üçlü fiil kökünden gelen "
-
kezzibân
" kelimesini görmekteyiz. Kezibe kökü fe'lân vezninde
kezbân
olur ki yalancı anlamına gelir.

Bu bilgiler ışığında, Osmanlı isim kültürüyle nesilden nesile aktarılan kezbân kelimesi, acaba Farsça kedbân ya da hatalı okunuşuyla kezbân (hanımefendi) kelimesinden mi yoksa Arapçadaki kezbân (yalancı) kelimesinden mi hareketle çocuklarımıza isim olarak tercih edilmiştir. Hangi baba kızına bile bile yalancı anlamına gelen bir isim verebilir ki.

Oysa Farsça kedbânû kelimesinden habersiz olan âlimlerimiz ve dahi çok okumuşlarımız kültürle birlikte yarına taşıdığımız kullanımdaki
kezbân
kelimesini Kur'an-ı Kerim'deki
tü-kezzibân
sanıp yalancı anlamına gelen bu ismin çocuklara verilmemesini tavsiye etmişler ve halen etmektedirler. Hatta Türkçe sözlüklerimizde bu kelimeye yakın döneme kadar
yalancı, çok yalan
söyleyen
anlamı verilmekteydi. Son yıllarda bunun bir hata olduğu anlaşılmış olmalı ki TDK sözlüğü de kelimeye "
kâhya kadın, bir daireyi idare eden kadın
" şeklinde anlam vermiştir. Son yıllarda çıkan çocuk isimleri kitaplarında ise artık yalancı anlamını daha az görmeye başladık diyebiliriz. Yine de binlerce baskı yapan kitaplarda kelimenin anlam karşılığının yalancı olması üzüntü vericidir.

Kızına, anlamına bakmadan kezbân ismini veren anne-babaların nasıl oldu da çocuğumuza yalancı anlamında bir isim verdik diye ah vah içine düşmeleri; kızların yetişkin olup isim değişiğine gitmeleri toplumumuzda var olan bir sosyal olgudur. Dahası arkadaşlıkların yalancı anlamındaki bir isim dolayısıyla soğuması, kezbân ismini taşıyanların psikolojik bir rahatsızlığa düşmelerinin kabul edilir bir gerçek olmadığını kim söyleyebilir.

Umulur ki kelimenin anlamı üzerinde Farsça bilgisine istinaden Dr. Ali Ertuğrul ile yapmış olduğum küçük bir sohbet neticesinde kaleme alınan bu yazı ile adı Kezbân olanların yüreğini ferahlatmış olalım ve artık Kezbân'ın "yalancı" değil bir "hanımefendi" olduğunu ismi Kezbân olan dostlarımızla paylaşalım. Kezbân ismini içine düştüğü kötü imajdan hanımefendiliği ile çıkartabilelim.

 

sayı: 29

 

 

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Sırf Kur'an'da var diye bu isimleri koymayın"...

 

Sanem, Kezban, Bekir, Rumeysa, Hüreyre, Kayra, Melis, Erçin, Jülide, İrem, Bade... Bu isimlerin gerçek anlamını biliyor musunuz?

Yrd. Doç. Dr. Öztürk, çocuğa isim vermenin kültürel, sosyal ve dini açıdan önemli bir konu olduğuna işaret etti. Pek çok ailenin Kur'an-ı Kerim'de geçen isimleri çocuklarına vermek istediklerini söyleyen Öztürk, Kur'an'da geçen her kelimenin ise isim olarak konulamayacağını hatırlattı.

 

ANLAMLARINI BİLMEDEN VERİYORLAR

Kuran'dan isim konulurken seçilen kelimenin gerçek anlamının öğrenilmesi için uzman kişilere danışılmasını tavsiye eden Öztürk, isim kitaplarında veya internette geçen adların anlamlarının da irdelenmesini istedi.

Öztürk, şöyle devam etti:

''Aileler çocuklarına Kuran'dan isim koymak isterken ismin anlamına çok dikkat etmeliler. Mesela Sanem ismi çocuğa verilmemeli, Sanem, put demektir, Aleyna sıkça duyduğumuz bir isim ama anlamı üstümüze bela, sıkıntı aksın demektir. Kuran'da geçen her kelimenin isim olmayacağı bilinmelidir. Kur'an-ı Kerim'de geçen her kelime 'Bu Kuran'da geçiyor isim olur'' mantığıyla çocuklara verilmemelidir. Kur'an'da geçen kelimelerin anlamı iyi bilinmelidir. Kezban ismi Kur'an'da geçiyor diye veriliyor. Oysa Kezban yalancı demektir. Çocuğa bu ismi koyarsanız, 'yalancı, yalancı' diye çağırmak zorunda kalırsınız. Aleyna 'üstümüze bela sıkıntı aksın', Bekir, 'deve yavrusu' demektir. Hz. Ebubekir'in ismi Abdullah'tır Ebubekir lakabıdır. Bu husus karıştırılmamalıdır. Rumeysa 'gözü çapaklı kadın' demektir. Hüreyre, 'kedicik' demektir. Kayra eski Türk mitolojisinde 'tanrı' demektir, Allah'tan başka ilah mı olur? Çocuğa tanrı ismi konulmamalıdır. Melis, Yunan mitolojisinde 'tanrıça' demektir, şişman ve tembel anlamlarına da gelir. Erçin 'ücret' anlamına gelir. Bir insanın ücreti olamaz.''

 

İŞTE MEKRUH OLAN İSİMLER

Dinen mekruh sayılan isimler de olduğunu vurgulayan Öztürk, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Resul, Nebi, Cebrail, Azrail, Mikail, İsrafil isimleri konulmamalı, hoş değil. Samet ismi, hiç kimseye muhtaç olmayan demektir. Bu sadece Allah'a mahsus bir durumdur, isim olarak kullanılamaz. Gülsüm gariban, zavallı kimsesiz anlamındadır. Julide Farsça'da dağınık, perişan demektir. Cennet bahçesi olarak bilinen İrem ise Allah'ın gazabına uğrayan sahte cennettir. Bade ismi içki demektir. Hannas ismi şeytanın ismi. Alara, Rosa, İleyda bunlar İslam isimleri değil gayrimüslim isimleridir ve çocuklara konulmamalıdır. Anlamı kötü olan, anlamsız şeyler de çocuklara isim olarak konulmamalıdır.''

 

 

HER DİLDEN İSİM OLABİLİR!

Yrd. Doç. Dr. Öztürk, ''İsim her dilden olabilir. Yeter ki anlamı güzel olsun, yaşadığı toplum ve kültüre yabancı olmasın'' dedi.

Barış, Mert, Özgür, Sevgi gibi isimlerin kullanılabileceğini, aynı şekilde Kerim, Macit, Zeynep, Hasan, Abdullah, Kevser, Abdurrahman gibi isimlerin çocuklara verilmesinde bir sakınca olmadığını aktaran Öztürk, isimlerde Allah'a kulluğun ifade edilmesi gerektiğini vurgulayarak, İslam büyüklerinden hatıra kalan isimlerin kullanılabileceğini, halk arasında yaygın olan Fatma, Ayşe, Ahmet, Mehmet, Muhammet, Mustafa, Zeynep gibi isimlerin de benimsendiğini söyledi.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...