Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
mitajanı

Dünyanın Bütün Tikelleri, Birleşin!

Recommended Posts

antonio negri ve m. hardt, marx'ın komünist manifesto'daki ünlü cümlesini (dünyanın bütün işçileri, birleşin!) günümüz isyan hareketleri için bu şekilde yeniden söylüyor. isa peygamberden sonra 2011 yılında gerçekleşen tunus ve mısır devrimlerini, amerika'daki occupy wall street ve ispanya'daki indignados hareketlerini konu edinmiş yeni kitabında. kitabın başında bir manifesto niyeti taşımadığını, zira bu isyan hareketlerinin öncüsüz bir şekilde ortaya çıkıp bir peygambere ihtiyaç duymadığını yazmış. sen nesin peki ağbi bu kitabın yazarı olarak? amacın bu hareketlerin sonradan-peygamberi olmak mı? olur da karşılaşırsak negri'ye sorulmak üzere dursun bu şimdilik.

 

kitabın önemsediğim yeri, neoliberalizmin ne kadar aşağılık bir toplum hayatı getirdiğini incelikle ifşa etmesi. bunun dışında, negri'nin tunus ve mısır devrimlerini occupy wall street ve indignados'la aynı kefeye koyma ısrarı anlamsız. bu son ikisi, negri'nin iddia ettiği gibi batı'daki modern-liberal toplumsal düzenlerin baskıladığı, dışladığı, süründürdüğü, içini boşalttığı çoğunluk kesimlerinin bir özneleşme hamlesi olarak görülebilir, ancak müslüman ülkelerde olan biteni anlamak için önce kendi tarihsel bağlamını tespit etmek gerekir. islam'ın tarihsel olarak modernlikle ve kapitalizmle karşılaşması, iç içe geçmesi veya hesaplaşması, kendine has dinamiklere, hassas noktalara, dönemeçlere sahiptir. en basitinden, amerika'da ve ispanya'daki hareketlerde neoliberal toplum düzeni radikal eleştirilere konu edilmekle yetinilirken – zira rejimler alaşağı edilmedi-, tunus'ta ve mısır'daysa sömürge-artığı diktatörlerden sonra islamcılar iktidara geldi: belli bir siyaset anlayışları ve önerileri olan islamcılar artık yeni düzeni islamcı olmayanlarla beraber kurmak zorunda. bu iki hareket arasında mahiyet farkı var. negri, neoliberal düzenin rasikal reddi olarak gördüğü yeni hareketlere dair tespit ve önerilerine tunus ve mısır'ı da katarak aslında yine batı-merkezli bir okuma yapıyor. bütün kitap boyunca tunus ve mısır devrimlerinden verilen örnekler bir elin parmağını geçmiyor; kitap, batı-dışı bu hareketlerin farklılığını görmezden geliyor ve neoliberal batılı toplumu evrensel bir kategori olarak yeniden üretiyor. negri, 2011 yılındaki hareketlerin alelacele sonradan-peygamberliğine soyunmak yerine daha mütevazi bir perdeden konuşabilirdi; tunus ve mısır'ı anlamak için neoliberalizm merkezli bir potada eritmek yerine sömrügecilik-modernleşme-islamcılık ekseninde bir okuma yaptıktan, özellikle müslüman toplumların içinden yazılanlardan çok şey öğrenerek düşünebilirdi. kitabın yararlandığı kaynakçaya baktığımızda batı-dışı tek bir referans görmüyoruz; anlaşılan o ki negri tunus ve mısır devrimlerini sıradan bir batılı gibi hakim medyadan takip etmiş. negri'nin dünyanın bütün tikellerinin ortaklaşmasına yönelik çağrısı, dünyanın çoğulluğunu ve islam dünyasının farklılığını görmezden geliyor.

 

mevcut neoliberal düzen dört yeni antroplojik figür oluşturdu diyor negri ve hardt. özet geçersem:

 

1. borçlandırılanlar: sadece ev, araba vs. değil, her gün yedikleri ekmeği bile bankalara taksitle borçlanarak yiyebilen herkes. sermayeyle olan ilişkimiz artık, emeğimizin bir mal olarak ona satılması şeklinde değil; artık borç alan yoksun kitleler ve borç veren sermaye sahipleri arasında gerçekleşiyor. sadece işçi sınıfı değil, bütün bir orta sınıf artık ücretli çalışma ve tüketim arasında mekik dokuma ve giderek yenileri binen borçlarını ödemek için bütün hayatını ve zamanını işe koşmak zorunda. hayatın sermayeye satılması karşılığında, bize borçlarla yüklü bir çalışma ve tüketim hayatı veriliyor. borçlandırılan bilinç, borcun yarattığı zorluklardan ötürü suçluluk duyan ve bu çileyi yaşam biçimine dönüştüren mutsuz bir bilinç oluyor. alışveriş merkezine gidip marka mağazalardan kılık kıyafet alarak ve sonrasında burker king'de tıkıştırarak mutlu olduğunuzu zannetmek istersiniz, zira bu harcamalar, ev ve araba taksitiyle birleşerek gelecek ayki kredi kartı ödemesine dönüşecek ve bu da ücretli çalışmaya devam etme gerekliliğini bir kamçı gibi sırtınızda patlatacaktır. borçluluğun, hayatın bütünüyle sömürülmesi olarak yaşanması derinden derine içinize bir çilenin acısını işler.

 

2. medyalaştırılanlar: iletişim teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla herkesin birbiriyle iletişim imkanı artmış gibi görünse de, aslında nitelik olarak paylaşılan hiçbir şey yok. dahası, artık hayatın her anında bilincimiz sanal ağlara tabi kılınmış durumda; iphone sayesinde medya bizi sürekli olarak dünyanın akışına katılmaya, neyi istiyorsak seçmeye ve ifade etmeye çağırıyor. medya dikkatimizi ele geçiriyor, sahici duygu ve düşünce üretme ve paylaşma yollarını unutturarak gözlerimizi ve kulaklarımızı facebook, twitter, youtube vs. gibi kanallarla kendine zincirliyor. bilgi üretme ve iletişime geçme kapasitelerimiz, zihinlerimiz ve kalplerimiz bu sözde iletişim kananllarına bağımlı kılınarak felce uğratılıyor.

 

3. güvenlikleştirilenler: her yerde güvenlik var, çünkü her yerde korku var: havaalanları, alışveriş merkezleri, okullar, evler, sokaklar vs. her yaptığımız eylem güvenlik kameralarıyla gözleniyor, internette yaptıklarımız ve cep telefonu aramalarımız kaydediliyor, hasta olmamız, okula gitmemiz, alışveriş yapmamız hepsi belgelerle arşivleniyor. günümüzün eksiksiz gözetimi bütün bir toplumu hapishaneye çeviriyor. en önemlisi de bu koca hapishanede tehdidin ve korkunun kendimizden gelmesi; metroda diğerlerinin kuşkulu hareketleri gözlemliyoruz, komşularımızdan şüpheleniyoruz ve giderek hem mahpus hem gardiyanı oynuyoruz. korku dağları değil, evleri, sokakları ve bedenleri sarıyor.

 

4. temsil edilenler: parlamenter demokrasinin siyasi tercihlerimizi ve irademizi yansıttığına inanıyoruz, oysa hiç de öyle değil: finans ve zenginliğin gücü, giderek maliyeti yükselen seçim kampanyalarına dayabilecek kendi örgütlerimizi kurma ihtimalini ortadan kaldırıyor. ancak çoook zengin olursak tamamen kendi fikirlerimizle siyaset alanına girebiliriz. bu da yetmez; zira eğer güçlü bir medyayı ve lobi ağını kontrol edemiyorsak hiçbir siyasi cümleyi de duyuramayız. oy vermek, asla kendi fikirlerimizi siyasete yansıtmak değildir; siyaset alanında muktedirlerin ürettiği tercihlere mahkum olmaktır sadece. medya sayesinde bu tercihlerin aslında bizim tercihlerimiz olduğuna ikna ediliriz. parlamenter demokrasi, kitlelerin gerçek siyasi eylem ve düşünce haklarını sinsice ellerinden alan, sus payı olarak sivil toplum denilen muhayyel mekanda kardeş kardeş takılmamızı salık veren ve kendisine karşı en ufak bir protestoyu “şiddet eylemi” olarak tanımlayıp kolluk güçleriyle hapsihanelere tıkan bir nihilizmdir.

 

toparlarsak: bizi paranın gönüllü köleleri haline getiren borçluluk, zihinlerimizi ve duygularımızı kendine bağımlı kılan iletişim ve medya araçları, her an korku ve terör ortamında paranoyak bedenlere dönüşmemize yol açan güvenlik düzeni, ve siyasi bir varlık olarak eylem ve söz kapasitelerimizi donduran ve bizi pasif bir kamuyona indirgeyen temsil sistemi günümüz neoliberal demokrasilerinin başat özellikleri. bütün bunların günümüz türkiye'si için de maalesef ne kadar yerinde tespitler olduğunu görmemek zor değil. buna karşı durmak için de öncelikle, memlekette “demokrasi”, “barış”, “ekonomik büyüme” söylemleriyle kurulan mevcut siyasi doxa'yı yutmamak gerekiyor.

 

elyesa koytak.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...