Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
gardenya

İsmet Özel

Recommended Posts

SEN VE BEN

Ben

sen de benim kadar

çıkmaza girmeyesin diye girdim

çıkmaza.

Şimdi senin felaketini istemedikçe

kendimi felâketten kurtaramayacağımı

görüyorum.

Anladım ki benim felâketimi tatmamış olan benim

hangi felâkete uğradığımı bilemez. Benim

kurtuluşum ancak benim gibi, benim kadar

kurtuluşu özleyenin bana el vermesiyle mümkün.

Senin felâkete uğramanı istemem. Çünkü seni

öldürürsem (seni kendi duygu ve düşüncelerim

içinde eritip, kendime benzetirsem) bana yardım

edemezsin. Sen ölmezsen (benim alter ego’m

olmazsan), benim ölümümün sona ermesi

gerektiğini anlayamaz, bana yardım için bir şey

yapamazsın.

Seni öldürürsem kendi kurtuluş yolumdaki ışığı

söndürmüş olurum.

 

Seni öldürmezsem kendi kurtuluşuma

açılan yolu tamamen tıkamış olurum.

 

(Tahrir Vazifeleri)

www.ismetozel.org

Share this post


Link to post
Share on other sites

Celladıma gülümserken çektiğim resmin arasındaki satırlar

 

 

Ben İsmet Özel, şair, kırk yaşında.

Her şey ben yaşarken oldu,

bunu bilsin insanlar

ben yaşarken koptu tufan

ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kainat

her şeyi gördüm içim rahat

gök yarıldı, çamura can verildi

linç edilmem için artık bütün deliller elde

kazandım nefretini fahişelerin

lanet ediyor bana bakireler de.

Sözlerim var köprüleri geçirmez

kimseyi ateşten korumaz kelimelerim

kılıçsızım, saygım kalmadı buğday saplarına

uçtum ama uçuşum

radarlarla izlendi

gayret ettim ve sövdüm

bu da geçti polis kayıtlarına.

Haytanın biriyim ben,

bunu bilsin insanlar

ruhumun peşindedir zaptiyeler ve maliye

kara ruhlu der bana

görevini aksatmayan kim varsa

laboratuvarda çalışanlara sorarsanız

ruhum sahte

evi Nepal'de kalmış

Slovakyalı salyangozdur ruhum

sınıfları doğrudan geçip

gerçekleri gören gençlerin gözünde.

Acaba kim bilen doğrusunu?

Hatta ben

kıyı bucak kaçıran ben ruhumu

sanki ne anlıyorum?

Ola ki

şeytana satacak kadar bile bende ondan yok.

Telaş içinde kendime bir devlet sırrı beğeniyorum

çünkü bu,

ruhum olmasa da saklanacak bir şeydir

devlet sırrıyla birlikte insanın

sinematografik bir hayatı olabilir

o kibar çevrelerden gizli batakhanelere

yolculuklar, lokantalar, kır gezmeleri

ve sonunda estetik bir idam belki!

Evet, evet ruhu olmak

bütün bunları sağlayamaz insana.

Doğruysa bu yargı bu sonuç

bu çıkarsama

neden peki her şeyi bulandırıyor

ertelenen bir konferans

geç kalkan bir otobüs?

Milli şefin treni niçin beyaz?

Ruslar neden yürüyorlar Berlin'e?

Ne saçma! Ne budalaca!

Dört İncil'den Yuhanna'yı

tercih edişim niye?

Ben oysa

herkes gibi

herkesin ortasında

burada, bu istasyonda,

bu siyah

paltolu casusun eşliğinde

en okunaklı çehremle bekliyorum

oyundan çıkmıyorum

korkuyorum sıram geçer

biletim yanar diye

önümde bir yığın açalya

bir sürü çarkıfelek

gergin çenekli cesetleriyle

önümde binlerce çiçek

korkuyorum sıra sende

sen de başla ve bitir diyecek.

Yo, hayır

yapamaz bunu,

yapmasın bana dünya

söyleyin aynada iskeletini

görmeye kadar varan kaçkaç kişi var şunun şurasında?

Gelin

bir pazarlık yapalım sizinle ey insanlar!

Bana kötü

bana terkettiğiniz düşünceleri verin

o vazgeçtiğiniz günler, eski yanlışlarınız

ah, ne aptalmışım dediğiniz zamanlar

onları verin,

yakınmalarınızı

artık gülmeye değer bulmadığınız şakalar

ben aştım onları dediğiniz ne varsa

bunda üzülecek ne var dediğiniz neyse onlar

boşa çıkmış çabalar, bozuk niyetleriniz

içinizde kırık dökük, yoksul, yabansı

verin bana verin

taammüden işlediğiniz suçları da.

Bedelinde biliyorum

size çek yazmam yakışık almaz

bunca kaybolmuş talan

parayla ölçülür mü ya?

Bakın ben, bir çok tuhaf

marifetimin yanısıra

ilginç ödeme yolları bulabilen biriyim

üstüme yoktur ödeme hususunda

sözün gelişi

üyesi olduğunuz dernek toplantısında

bir söyleve ne dersiniz?

Bir söylev: Büyük İnsanlık İdeali hakkında!

Yahut adınıza bir çekiliş düzenleyebilirim

kazanana vertigolar, nostaljiler

karasevdalar çıkar.

Yapılsın adil pazarlık

yapılsın yapılacaksa

işte koydum işlemeyi düşündüğüm suçları

sizin geçmiş hatalarınız karşısına.

Ne yapsam

döl saçan her rüzgarın

vebası bende kalacak

varsın bende biriksin

durgun suyun sayhası

yumuşatmayı bilen ateş

öğüt sahibi toprak

nasıl olsa geri verecek

benim kılıcımı.

 

 

 

 

 

 

İsmet Özel

Share this post


Link to post
Share on other sites

KANLA KİRLENMİŞ EVRAK

 

Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında.

Aşklarım, inançlarım işgal altındadır

tabutumun üstünde zar atıyorlar

cebimdeki adreslerden umut kalmamıştır

toprağa sokulduğum zaman çapa vuran adamlar

denize yaklaşınca kumlar ve çakıltaşları

geçmiş günlerimi aşağılamaktadır.

 

Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında.

Ve rüzgâr buruşturuyor polis raporlarını

kadınlar fazlasıyla günaha giriyorlar

bazı solgun gömleklerin çözük düğmelerinden

çelik tırpan gibi silkiniyor çocuklar

denizin satırları arasında.

Gece arsızca kükrüyor paslı beyninde şehrin

küfre yaklaştıkça inancım artıyor.

 

Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında

öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan

saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda

acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman

acıyla uğraşacak yerlerimi yokettim.

Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın

başından başlayabilirim.

İsmet Özel...

Share this post


Link to post
Share on other sites

SEBEB-İ TELİF

 

 

başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız

yaprakla yağmurun aşkı meselâ

kim olsa serpilen coşturuyor bizi

imreniyoruz başkalarının mahvına.

yağmur mahvoluyor çarparak

kendini parçalıyor mâşukunun açılan kıvrımında

yaprak dirimle irkiliyor nazlı mağrur

silkiniyor vuran her damlayla.

 

başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız

bakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıya

aşka dair diyoruz ilk anı bu olmalı

ilkönce damarlarımızda duyuyoruz çağıltısını

uzak iklimlerin

kokusu gitmediğimiz şehirlerin önceden

bir baş dönmesiyle kabarıyor hafızamızda

sonra ayrılıklar düşüne dalıyoruz:

bize ait olan ne kadar uzakta!

 

başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız

başkalarının düşünceleriyle değil.

"üstümde yıldızlı gök" demişti könisberg'li

"içerimde ahlâk yasası".

yasa mı? kimin için? neyi berkitir yasa?

ister gözünü oğuştur, istersen tetiği çek

idam mangasındasın içinde yasa varsa.

girmem, girmedim mangalara

yer etmedi adalet duygusu

içimde benim

çünkü ben

ömrümce adle boyun eğdim.

yıldızlı gökten bana soracak olursanız

kösnüdüm ona karşı

onu hep altımda istedim.

 

başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız

ve devam ediyor başkalarının hınçlarıyla

düşmanı gösteriyorlar, ona saldırıyoruz

siz gidin artık

düşman dağıldı dedikleri bir anda

anlaşılıyor

baştan beri bütün yenik düşenlerle

aynı kışlaktaymışız

incecik yas dumanı herkese ulaşıyor

sevinç günlerine hürya doluştuğumuzda

tek başınayız.

 

diyorum hepimizin bir gizli adı olsa gerek

belki çocuk ve ihtiyar, belki kadın ve erkek

hepimiz, herbirimiz gizli bir isimle adaşız

yoksa şimdiye kadar hesapların tutması lâzımdı

hayatımıza kendi adımızla başlardık

bilmediğimiz bu isim, hesaptaki bu açık

belki dilimi çözer, aşkımı başlatırım

aşk yazılmamış olsa bile adımın üzerine

adımı aşkın üstüne kendim yazarım.

 

 

İsmet Özel'in sesinden ve fonda Farid Farjad'ın bestesi ile dinlemek için

 

 

EDİT// Link yenilenmiştir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Acının Omuzlanışı

 

Edip Cansever için

 

Kadını bir gürültüye sapladılar.

Evler tıkırtıydı, tıkırtıydı, tıkırtı

kahkahamın düşürdüğü çiçekleri bulamadılar

fırtınalı bir geceydi çünkü bulamadılar

bombalar, bö sesleri, savaş alaborası...

Yaşamak bir tıkırtıydı, aldırmadılar.

 

Çocukların düşlerinde bir Markut

bir kurbağa zıplıyor yaşamamızdan

hergün zıplıyor, hergün eksiliyor, hergün

Markuuuut! Torbanı sarkıt.

Her doğal güzelliğin bir ucunda aptallık

öbür ucunda o kambersiz geçen düğün.

 

Kadın. Kadını bir dilime katık ettiler

Markuuuut! Torbanı sarkıt.

Siz büyüyün kan kuşları siz büyüyün

güzün gelişi bir öğürtüdür korkmayın

korkmayın ölüm bir başka ağzıdır yarasaların.

Aşınmış eşikler, aşınmış yaygaralar

aslan gibi bir kocası var mıydı bu kadının?

Gömleğimi zorlayan kuş sesleri.

 

 

İsmet Özel

 

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kan Kalesi

 

Elbet bir hinlik vardım seni sevişimde

ey kanıma çakıllar karıştıran isyan

saçlarıma bin küsur yalnızlığı takıp girdiğim şehre

insan varlığımızdan tuhaf tohumlar bıraksın

günü geçmiş bir gazete, toprak bir çanak

bir daha gelmem belki diye bir not bakır maşrapanın yanında

şeytanlar da yürür benimle herhal ıslık çaldığım için

bir şahan tüylerini döker arımsıra

artık bırakılmaktan yapılma bir adam sayılırım

böğrümde kambur çocuklardan bir payanda.

 

Gizemli bir dehliz gibi şehri dolaşıyorum

sıkıca tutuyorum kendimi şehre karışmaktan alıkoymaya

her yerimde urlar çıkıyor, biraz kürt, biraz köylü, biraz makina

kangren oluyorum bahar geldiği için

urlarımı kesiyorum kör bir usturayla

ama kopmuyor onlar ve bana şehri dolaştırıyor

bırakabileceğim herşeyi bıraktırıyor bana

kızlardan geçilmiyor köprüler, ayak bileklerime dek

yükseliyor kız tortuları

tülbentlerden kanı süzülürken körpe yavruların

bir bazı şeyler bulmalı yüzümüze tebelleş olan bu korkuya

- Avluya çık

- Avluya kara bir şey bırakılmış

(bir bomba)

 

Kulaklarımız alışmıştı tıpırtısına yağmurun

şehre sıkıntının rahatlığı basmadan giriyorduk

filimler üç günde bir değişiyordu

bense ikircikliydim ama korkmuyordum

polis olan babamla tatil arasında uçuşup duruyordum durmadan

urlarım yoktu, suçum yoktu

ve beyaz kuşlar kalkardı anamın hırkasından

şehre karışmayan bir dehliz değildim

sevinçle kovalıyordum kendimi

bunları ansımak başımı döndürüyor bazan

elbet bir hinlik vardır seni sevişimde

ey kanıma çakıllar karıştıran isyan.

 

Azan bir hevestir artık tanyeri

söküp gövdesinde bir cehennem parçalamak ister insan

şehrin defterini dürüp uzanmak ister yanına

üstümüzü kuş sesinden bir lekeyle örtmeli

umudumuzu kapamaya gelen makinaları

bütün çirkefini şehrin çarptırıp aşkımıza

solumak gece

terlemek gece

gece çarşaflara...

Açıklanacak, belletilecek olan belki

milat öncesi ve sonrası lakırdıları

karışık banka hesapları, navlun

yani öylesine açık değil pek

hatta

- şehir mi, değil mi burası -

kötürüm bir kurt çantamı karıştırıyor

neden karıştırıyor, ne hakla

direnmeler, erzurumlar, kalfalar

gecenin ipini koparan gece safaları

- Var mısın yok yere ağlamaya… Ki bir sis

yanık bırakılmış bir fısıltı

şehri sarıyor, bir dehliz olan bana ulaşamıyor ama

herkesin içinde iğdiş bir bahar

bacakları eriyor memurların, evkızlarının

ve saat 24 vardiyasının işçileri

inmiyorlar ocaklarına.

 

Yufka mıdır

yufka mıdır benim bakışım dünyaya

ki acılarıyla başlatırım insanları

derimi yalayarak geçen mevsim

beni alır şehirden yıpranmış bakışlarla

her askere gidenin, her tören yorgunun

kondurur kemerinin kaşına.

Böylece ben, o küskün, o karışmayan dehliz

koca bir tomruğu yüklenirim arkadaşlarla

koca bir tomruğu kaldırıp kaldırıp

kümbetlere, bitkinliğin bordasına...

 

Kanın çığrından çıktığı saattir bu

memelerini bana sıkıca bastırdığın

hercai bir yürek somurtkan kepenklerin ardında

şehri acıtan çocukluğumuza değdikçe

biz seviştikçe bizi acıtan

kukumav kuşları, manilerle dolu bir yatak

zaç yağı şişeleri kocaman.

 

Sen şimdi sevincimin akranısın

ey kanıma çakıllar karıştıran isyan

doğrusu seni toprağı eller gibi sevdim

yaralarımı onduranımsın

yatağımı hiç boş bırakmayan...

Yüzümü ellerimle yine kapayayım mı?

bekçi karısının belaltını mı anlatayım insanlara

yoksa onlara bilinmez bir toprak mı adayayım

değil

partizanlığım dalaşmak istiyor anla

bu sarsak hırgürüyle dünyanın

dalaşmak dalaşmak dalaşmak

böylece aşk akranım oluyor benim

ey bayırdan ve yokuştan uzaklara

ey çırpınan bir geyiktir memelerin

kanın ısırgan otları gibi aklımda.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çözülmüş Bir Sırrın Üzüntüsü

 

Yaşamaktan öte özür bulamayınca aşka

sonuçları bir bir gözden geçiriyorum

pulluklarla devrilen toprağın ıslaklığındaki can

madenlerin buharından elde edilen büyü

bazı yasak kitapların verdiği dinç duygular

nelerse ki yaşamak sözünü âsi kılan

nelerse ki lekesiz, umutlu ve budala.

 

Denedim. Soğuk sular dökünüp fırladım sokaklara

sorular sordum nice kara sıfatları üstüme alaraktan

ipte boynum, ağzım şehvet yalaklarında

çapraştım, and içip ayna kırdım

doğadan bir vahiy bekledimse boşuna

baktım akşam herkesin kabul ettiği bir akşamdı

hiçbir meşru yanı kalmamıştı hayatımın.

 

Sözlerimin anlamı beni ürkütüyor

böylesine hazırlıklı değilim daha.

Bilmek. Bu da ürkütüyor. Gene de biliyorum:

Kapanmaz yağmurun açtığı yaralar

çocuklarda.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Amentü

 

İnsan

eşref-i mahlûkattır derdi babam

bu sözün sözler içinde bir yeri vardı

ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman

bu söz asıl anlamını kavradı

geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından

geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı

kararmış rakamların yarıklarından sızarak

bu söz yüreğime kadar alçaldı

damar kesildi, kandır akacak

ama kan kesilince damardan sıcak

sımsıcak kelimeler boşandı

aşk için karnıma ve göğsüme

ölüm için yüreğime sürdüğüm ecza uçtu birden

aşk ve ölüm bana yeniden

su ve ateş ve toprak

yeniden yorumlandı.

 

Dilce susup

bedence konuşulan bir çağda

biliyorum kolay anlaşılmıyacak

kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın

yanık yağda boğulan yapıların arasında

delirmek hakkını elde bulundurmak

rahma çağdaş terimlerle yanaşmak için

bana deha değil

belgeler gerekli

kanıtlar, ifadeler, resmi mühür ve imza

gençken

peşpeşe kaç gece yıllarca

acıyan, yumuşak yerlerime yaslanıp uçardım

bilmezdim neden bazı saatler

alaturka vakitlere ayarlı

neden karpuz sergilerinde lüküs yanar

yazgı desem

kötü bir şey dokunmuş olurdu sanki dudaklarıma

Tokat

aklıma niye gelmezdi

babam onbeşli olmasa.

 

Meyan kökü kazarmış babam kırlarda

ben o yaşta koltuğumda kitaplar

işaret parmağımda zincir, cebimde sedef çakı

cebimde kırlangıçlar çılgınlık sayfaları

kafamda yasak düşünceler, Gide mesela.

Kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm

her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana

gecenin anlamı tıkansın diye ıslık çalar

resimli bir kitaptan çalardım hayatımı

oysa hergün

merkep kiralayıp da kazılan kökleri

Forbes firmasına satan babamdı.

 

Budur

işte bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku

işte şehirleri bayındır gösteren yalan

işte mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan

kelepçeler, sürgünler, gençlik acılarıyla

güçbela kurduğum cümle işte bu;

ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan

tenimin olanca ağırlığı yok oldu.

Solgun evler, ölü bir dağ, iyice solmuş dudak

bile bir bir çınlayan

ihtilal haberidir

ve gecenin gümüş ipliklerden işlenmiş oluşu

nisan ayları gelince vücudu hafifletir

şahlanan grevler için kahkahalarım küstah

bakışlarım beyaz bulutlara karşı obur

marşlara ayarlanmak hevesindeki sesim

gider şehre ve şaraba yaltaklanarak

biraz ağlayabilmek için

fotoğraflar çektirir

babam

seferberlikte mekkâredir.

 

İnsanın

gölgesiyle tanımlandığı bir çağda

marşlara düşer belki birkaç şey açıklamak

belki ruhların gölgesi

düşer de marşlara

mümkün olur babamı

varlık sancısıyla çağırmak:

Ezan sesi duyulmuyor

Haç dikilmiş minbere

Kâfir Yunan bayrak asmış

Camilere, her yere

 

Öyle ise gel kardeşim

Hep verelim elele

Patlatalım bombaları

Çanlar sussun her yerde

 

Çanlar sustu ve fakat

binlerce yılın yabancısı bir ses

değdi minarelere:Tanrı uludur Tanrı uludur

polistir babam

Cumhuriyetin bir kuludur

bense

anlamış değilim böyle maceralardan

ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur

yalnız

coşkunluğu karşısında içlendiğim şadırvan

nüfus cüzdanımda tuhaf

ekmek damgası durur

benim işim bulutlar arşınlamak gün boyu

etin ıslak tadına doğru

yavaş yavaş uyanmak

çocuk kemiklerinden yelkenler yapıp

hırsız cenazelerine bine bine

temiz döşeklerin ürpertisinden çeşme

korkak dualarından cibinlikler kurarak

dokunduğum banknotlardan tiksinmeyi itiraz

nakışsız yaşamakları

silâhlanmak sayarak

çıkardım

boğaza tıkanan lokmanın hartasını

çıkınımda güneşler halka dağıtmak için

halkı suvarmak bin saçlarımda bin ırmak

ıhtırdım caddeleri meğer ki mezarlarmış

hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa

fly Pan-Am

drink Coca-Cola

 

Tutun ve yüzleştirin hayatları

biri kör batakların çırpınışında kutsal

biri serkeş ama oldukça da haklı.

Ölümler

ölümlere ulanmakta ustadır

hayatsa bir başka hayata karşı.

 

Orada

aşk ve çocuk

birbirine katışmaz

nasıl katışmıyorsa başaklara ağustos sıcağı

kendi tehlikesi peşinden gider insan

putların dahi damarından

aktığı güne kadar

sürdürür yorucu kovalamacayı.

 

Hanidir görklü dünya dünyalar içre doğan?

Nerde, hangi yöremizde zihnin

tunç surlardan berkitilmiş ülkesi

ağzı bayat suyla çalkanmış çocuğa rahim olan

parti broşürleri yoksa kafiyeler mi?

Hangi cisimdir açıkça bilmek isterim

takvim yapraklarının arasını dolduran

nedir o katı şey

ki gücü

gönlün dağdağasını durultacak?

Hayat

dört şeyle kaimdir, derdi babam

su ve ateş ve toprak.

Ve rüzgâr.

ona kendimi sonradan ben ekledim

pişirilmiş çamurun zifiri korkusunu

ham yüreğin pütürlerini geçtim

gövdemi alemlere zerkederek

varoldum kayrasıyla Varedenin

eşref-i mahlûkat

nedir bildim.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...