Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
mumin

Sünnet Ve Sahabe Tenkidçiliği Üzerine

Recommended Posts

sahabe_i_kiram.jpg

Murat TÜRKER

 

Hadislerin Asr-ı Saadet’ten çok sonra yazıldığı, Sahabenin de ‘bizim gibi’ insanlar olduğu, bize Kur’an’ın yeteceği, Din’de tek teşri kaynağının Kur’an olduğu, Kur’an’ın korunması İlâhî teyid ile garanti edilse de, Sünnet’in böyle bir tekeffülden mahrum olduğu gibi ‘modern’ tezler, Sünnet ve Sahabe konusundaki bakışımıza tesir eden ve dolayısıyla Din algımıza ârız olan olumsuzluklar olarak karşımızda duruyor.

“Din’in ruhu” dedikleri terkip üzerinden ahkâmı istedikleri tarzda yorumlamanın önünü açmak isteyenler, modern kıymet hükümleriyle paralel ve modern zihinlerce kabule şayan bulunan bir algıya zemin kazandırma adına, önlerine çıkan engelleri bir şekilde bertaraf etme konusunda kararlı görünüyorlar.

Karşılarına dikilen ve nevzuhur projelerini hayata geçirme hususunda önlerini kesen en temel iki meseleyi, Sünnet ve Sahabeyi, mücadele gündemlerinin ilk sıralarına oturtmalarının sebeplerini de burada aramak gerekiyor.

Sahabeye ilişen bir tasavvurun süreç içerisinde teselsül ederek Sünnet algımıza ve daha genel manada Sahabe kanalıyla bize intikal eden bütünün tamamına râci olacağını görmek için ise kehanette bulunmaya gerek yok.

Geçmişteki ve günümüzdeki tüm bid’at cereyanların davalarını Kur’an’la refere ettikleri düşünüldüğünde, Kur’an’la yetinmeyi öneren tasavvurun doğuracağı muhtemel sonuçlar kestirilebilir; herkesin zihnî arka planına göre şekil verebileceği ‘yoruma açık’ bir din telakkisine zemin hazırlanacağı rahatlıkla müşahede edilebilir.

Bu ümmetin itikat boyutunda en büyük fitnesi Sahabe ve Sünnet algısına ilişen yaklaşım biçimleridir. Sünnet, bu Din’in murâd-ı İlâhiyeye göre anlaşılıp yaşanmasının yegâne yolu, Sahabe de bu Din’in sigortasıdır. Bâtıl bir zihnî koordinattan yola çıkan her kişi ve zümre bu iki meseleyle ‘hesaplaşmadan’ yol alamayacağı için, tarihte ve günümüzde bid’at ehli olarak tesmiye olunan tüm oluşumlar, Sünnet ve Sahabe ile problemli bir anlayışı dava etmişlerdir.

‘Tarihte ve günümüzde’ derken, bu problemin geçmişte de modern zamanlarda olduğu kadar ‘kurcalandığını’ söylemiş olmuyoruz. Bilakis yaşadığımız dönem, özellikle oryantalist etkiyle Sünnet ve Sahabe konusunun maksatlı bir takım okumalara ve ilmîlik görüntüsü altında taarruzlara muhatap kılındığı bir dönem olarak paranteze alınmayı hak ediyor.

Müsteşrikler ve içimizdeki ‘kötü kopyaları’ tarihte hemen hiçbir aklı başında isim/grup tarafından dile getirilmemiş uç yorumları dillendiriyorlar ve bunlar ilmî çalışma etiketiyle terviç ediliyor.

Tüm fıkhî hadislerin 2 ve 3. Asırda ‘uydurulduğunu’ ve ‘Peygambere izafe edildiğini’ iddia eden Schacht gibiler konumuz için bir misal teşkil ediyor.

Kader inancını, kabir azabını inkâr eden, hadislerin itikada konu yani hüccet olamayacağı düşüncesini neşreden mâlûm zevat, oryantalistlerin misyonunu tamamlayıp, nöbeti yerli ortaklarına devrettiğini âşikâr kılan bir durumu haber veriyorlar.

Ne bunlar yeni iddialar, ne de ehil olan ulema tarafından cevapsız bırakılmışlar.

Biz de Dost TV’de bu zümrelerin argümanlarını ve reddiye sadedinde ifade edilen karşı yaklaşımları ele alıyoruz.

Genel anlamda Sünnet’in teşri boyutu olduğu, hadislerin tesbiti ve naklinin güvenilir kanallardan gerçekleştiği, Sahabe’nin adaleti ve hadis aktarımındaki titizliği, hadis yazımının daha Efendimiz (sav) hayattayken başladığı, hicrî birinci asrın sonunda gerçekleşmeye başlayanın ise hadis yazımı değil resmî-devlet kanalıyla olan tedvin olduğu, rivayetin evreleri, hadislerin kabul-red noktasında hangi hassas kriterlere riayet edildiği gibi hususları, bir seri program çerçevesinde işlemeye gayret ediyoruz.

Sünnet ve Sahabe bilincimizi diri tutmaya vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ederiz.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çok güzel bir yazı Allah razı olsun. Bu tür İslamı içinden tahrif etme ajanlarının izlediği yollardan bazıları yazı içerisinde tarif edilmiş. Kimisi hadisi şeriflerin sahihliğinden yola çıkarak Kuran bize yeter hezeyanına düşmekteler. Kimisi Peygamber Efendimiz sav zamanında mezhep mi vardı diyerekten mezhep imamlarını hedef alır(bilse böyle cahilce konuşmaz zaten,bunu söyleyen biri tescilli cahil olduğunu beyan etmektedir), kimisi ashabı kiramın aralarındaki vuku bulmuş bazı olayları yeri ve haddi olmayaraktan müslümanların önüne getirir ve kendince birisini haklı birisini haksız çıkarır. (aslanların güreşinde çakala laf söylemek düşmez!). kimisi der ki sahabeler de erişilmez insanlar değillerdir ve hatta onları geçebiliriz diye. kimisi de işi iyice ilerletti ve haşa "Allahu Teala insanın kiminle evleneceğini bilmez" diyebildi. Hayret ve dehşet içerisinde gelişen olaylara tanıklık etmekteyiz. Fitne devri işte bu arkadaşlar. İslamı hem de müslüman kılıklı adamlar vasıtasıyla bozmanın örnekleri bunlar. Müslüman akıllı olmalı,basireti,gözü kulağı açık olmalı. Şu zamanda İmamı Azamların,İmamı Şafilerin,İmamı Maliklerin,İmam Ahmed bin Hanbellerin,İmam Maturudi ve İmam Eşarilerin,İmamı Gazalilerin,İmamı Rabbanilerin,Abdülkadiri Geylanilerin,Şahı Nakşibendlerin,Beyazıdı Bestamilerin;Cüneydi Bağdadilerin,Aziz Mahmud Hüdayilerin,Ubeydullah Ahrarların,Mahmud Sami Ramazanoğlu Hazretlerinin ve Fatihlerin,Yavuzların yolundan gitmek varken bu adamlar dinlenir mi? İnsanın aklıyla fikriyle probleminin olması lazım.

 

Allahu Teala imanımızı itikadımızı muhafaza eylesin inşallah! İşte bu imanı kor ateş gibi elde tutmanın zor olduğu günler bu günler olsa gerek...Peygamber Efendimiz sav bu günlerin geleceğini bize 1400 yıl önce haber verdi. Allah yardımcımız olsun!

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Murat TÜRKER



Sünnet’le problem yaşamak ve Sünnet’i –korunup korunmadığını speküle ederek- hayatın dışına itmek âdiyattan bir arıza oldu zaten ama şimdi bir de ‘nurtopu’ (!) gibi bir tarihselcilik meselemiz var! Tabi yeni bir mesele-gündem değil bu ama her geçen gün görünür-görünmez etkileriyle müessiriyetini daha fazla hissettiriyor.


Ehline mâlûmdur ama biz yine de kısaca zikredelim; ‘tarihselcilik’ derken, Kur’an’ın hükümlerinin yerel-bölgesel ve nazil olduğu dönemle sınırlı olduğu görüşünü savunan, dolayısıyla vahyin zaman-mekân üstü olduğu hakikatini nefyedip inkâr eden bir yaklaşımdan söz etmiş oluyoruz.


Bunlar elbette -tıpkı diğer bid’at ehlinde de gözlendiği gibi- yekpare bir bütün değiller. Aralarında mahiyet farkı olmasa da derece farkı var. İçlerinde Kur’an’ın Allah kelamı mı, yoksa Allah kelamının yansıması mı olduğu son derece tartışmalı olduğundan Kur’an’ı kutsal kitap olarak nitelendirmek daima sorunludur. Modernizm kendi kural ve değerlerini yerleştirerek her şeyi tersine çevirdi. Müslümanların ek olarak Kur’an’la alakalı değişim ve yenilik fenomeni üzerinde düşünmeleri gerekti. Çünkü Kur’an vahyi hayatın hiçbir alanında güne uymuyordu. Kur’an ne güncel kavramlarla konuşmakta ne de güncel sorunları irdelemekte. Bu nedenle Kur’an’ın vahyi ile güncel dış dünya arasında birebir bağlantı bulunmamakta…” diyecek kadar ‘uçmuş olanlar’ bulunduğu gibi, nisbeten daha mutedil yaklaşım sergileyenler de mevcut.


Bu düşünceyi ve savunucularını konuşmak değil amacımız. Başka bir hususa dikkat çekmek istiyoruz. Tarihselcilik meselesini, tamamen ilim camiasına has teknik bir mesele olarak görmek, bu doktrinin ‘sokağa inmediği’ düşüncesini benimsemek çok doğru bir tahlil olarak görünmüyor. Değişik türevleriyle bugünün ‘muhafazakâr’ları da bu tezden payına düşeni ne yazık ki almış durumdadır.


Elbette teknik olarak bu tezin ana çerçevesi savunulmuyor; hatta gündeme geldiğinde şiddetle reddediliyor ama önemli soru şudur: Acaba bilinçaltımız da dilimiz kadar net ve keskin bir şekilde bu ‘nevzuhur’ yaklaşıma muhalefet edebiliyor mu? Yoksa modern çağın üzerimizdeki arızalı tezahürlerinden biri de, farkında olmadan hadiselere bir tarihselci yordamıyla yaklaşıyor olmak mıdır!?


İslâm’ın siyaset teorisinden tutunuz da, Din’in ahkâm boyutunun güncelliğine kadar; Sünnet’le sabit olmuş hükümlerden alınız, Din’in hayatın işleyişine müdahale ettiği tüm ünitelere kadar, kaçımız eşya ve hadiseleri serapa müslümanca okuyabiliyor?


Din’in hükümleri –özellikle zihin konforumuza müdahale eden hükümleri- söz konusu olduğunda, “Bu devirde de bu olur muymuş canım!” bayağılığı, kaç Müslüman zihinde karşılık buluyor!?


Kaç Müslüman, kafasında ‘siyasetsiz bir Din’ anlayışı yaşatıyor?


Kaç Müslüman, ‘kalemle cihad’ daraltmacılığına sahip çıkıyor?


Kaç mü’min, İslâm’ın emirlerini modern ezberine ilişmemesi şartıyla benimsiyor?


Muamelatsız bir Din algısını ‘sorun’ olarak görmeyen kaç ‘dinî cemaatimiz’ var?


“Dinin devlet talebi olmadığı” dolmasını kaçımız yutmuş bulunuyoruz?


Kaçımızın ruh dünyasında, İslâm’ın bir ‘tapınak dini’ne çevrilmiş bulunması herhangi bir ‘huzursuzluk’ meydana getirmiyor?


Yoksa bu konuları ‘netameli’, zihin konforumuza ilişen ve güncelliğini yitirmiş konular olarak mı görüyoruz!?


Ne o “Bunlar geçmişte kaldı!” iddiası bize de cazip mi geliyor!?


Öyleyse mezkûr ‘tarihselcilik’ virüsünden az da olsa kapmışız demektir!


İşte tam da bu yüzden: Tarihselcilik içimizde!



Darul Hikme


Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...