Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Recommended Posts

MEDİHA HANIM

(Ö. 10 Haziran 1977)

 

 

Ak saçlı başını alıp eline,

Kara hülyalara dal anneciğim!

O titrek kalbini bahtın yeline,

Bir ince tüy gibi sal anneciğim!

 

Sanma bir gün geçer bu karanlıklar,

Gecenin ardında yine gece var;

Çocuklar hıçkırır, anneler ağlar,

Yaşlı gözlerinle kal anneciğim!

 

 

Gözlerinde aksi bir derin hiçin,

Kanadın yayılmış, çırpınmak için;

Bu kış yolculuk var, diyorsa için,

Beni de beraber al anneciğim!..

 

(1926)

 

 

Annem, uzaklardan, uzaklardan, Akdeniz kıyılarından İstanbul'a hicret etmiş bir ailenin kızı. Babamla evlendiği zaman 15 - 16 yaşlarında… Babam da 17 - 18…

 

. . . .

 

Yirmi küsur yaşında babamdan dul kaldıktan sonra topyekûn küsen, bütün ömrü uğultulu konaktan başlayarak bir besleme halinde ezilmekle geçen, nihayet hastalanan, kurtulan, çocuğunu (beni) dişlerinde taşıyarak büyüten, bu defada kendini erkek kardeşlerinin hizmetinde harcayan, Müslümanlıkta ve derinlikte annesine eş büyük kadın, bazı şiirlerimden de tüttüğü gibi en köklü zaafım…

 

Ne aldımsa, annemden, hayatı boyunca masum ve mazlum bu kadından aldığıma inanıyorum. Baba kolları ikinci plânda…

 

. . . .

 

Annem, uğultulu konakta en hatırlı hizmetçiden bir derece daha üstün, asli kadronun en küçüğünden de bir derece aşağı ve herkesin gel - git emrine memur acı bir mazlumluk hayatı sürüyor; ve bütün ümidini, doğurduğu erkek çocuğuna bağlıyor. Bana…

 

Ah!

 

. . . .

 

Kız kardeşim Selma öldü. Annem, ikinci kattaki salon-sofada, orta yerdeki sedirin üstünde, yüzünü tırnaklariyle gererek çığlık çığlık ağlamakta… Yanında onu sükûnete getirmeğe çalışan, mahzun tavırlı iki erkek… Dayılarım…

 

Üstünde beyaz gelin telleri uçuşan küçücük tabut, konağın selâmlık kapısından çıkıyor…

 

Annem Selma'cığının ölümünden öyle sarsıldı ki, ağır beyin hummasına tutuldu. O hastalıktan da kalkıp verem oldu.

 

Annemi büyük dayımın yanında, İsviçre'ye gönderdiler. Orada bir sanatoryumda bir müddet kalıp İstanbul'a döndü.

 

. . . .

 

Büyükdere'de yalıdayım… Halam ve çocukları da orada… Benim, hem büyüklerin sofrasında yemek, hem de küçüklerin sofrasına reislik etmek âdetim olduğu üzere, büyüklerle masa başındayken, "Yenge Zehra Hanım" isimli, ciciannemin dalkavuğu, beyaz saçları kınalı şımarık ve yüzsüz bir acûze, anneme, arkasından dil uzatıyor:

 

- Bırakın şu veremli kadını!..

 

O kadar kızıyorum ki, elimdeki kiraz çekirdeğini bir sıkışta suratına fırlatıyorum. Çekirdek "tınnn" diye annemi babama boşatmak isteyen acûzenin altın çerçeveli gözlüğüne çarpıyor.

 

Ben yemekten kalkıyorum ve koşar adım polis merkezine giderek "Merkez Memuru" şimdiki tabiriyle Emniyet Âmiri dayıma, kardeşine edilen hakareti hıçkıra hıçkıra anlatıyorum.

 

- Keyfine bak diyor dayım; Allah onlara cezalarını verir!..

 

Yenge Zehra Hanım'ın iki kız evlâtlığından biri veremden öldü. Annemse, 90 yaşına yakın, yaşadı.

 

. . . .

 

12 ile 16 yaş arası, hayatımın en nazik 4senesini Bahriye Mektebinde geçirdikten sonra birdenbire kendimi işgal altındaki İstanbul sokaklarında buldum.

 

Artık ne konak, ne yalı, ne bir şey…

 

Babam annemden ayrılmış ve başka bir kadın almıştır. Yeryüzünde yalnız çile çekmeye ve en genç çağından sonra bir daha erkek yüzü görmemeye mahkûm annem, küçük dayımın yanındadır.

 

Ciciannem de konakta ve tek başına… Âlâyiş düşkünü Zafer Hanımefendinin, şimdi ne bir hizmetçisi ve bakıcısı, ne de konaktan başka mal ve mülkü… Hepsi oğluyle arasında yenmiş yutulmuş, tüketilmiştir.

 

Bana baba tarafım kapalı, yalnız anne tarafım açık…

 

. . . .

 

Kasımpaşa'da, Okmeydanı'na yol veren bir tepe üzerinde, boynu bükük bir ev… Karşısındaki çeşme önünde, takunyalı, basma entarili, uzun saçları örgülü, ağızlarında sakız ve ellerinde su güğümü, ham ve toy kızlar…

 

İttihatçı polis büyük dayım, Bekir Ağa bölüğünde tutuklu, Tersanede bir İngiliz atölyesinde çalışan küçük dayım eve bakmakla mükellef…

 

Dayım, aldığı 80 lira aylığı her aybaşı ortaya döker, peşinat şu kadar, et bu kadar, ekmek şu, sebze bu; kalem kalem hesap edip zarflara yerleştirir ve bana dönerek derdi ki:

 

- Para kazanmaya bak!.. Şairlikte, mairlikte iş yoktur!..

 

Ve ilâve ederdi:

 

- Üflediğin zaman mangalda kül bırakmıyorsun! Ama hangi işten ne para çıkar diye hiçbir tasan yok!.. Var mı ukalâlık, var mı kuru sıkı lâf, hep sende…

 

 

Annem, dayılarımın yanında sığıntılığımın ihtarı mânasına yorduğu bu sözlerden fena halde incinir, ama belli etmemeye çalışırdı:

 

- Necip, şu Darülfünun mudur, nedir, oraya bir an evvel gir de bir iş sahibi ol!.. Beni de yanına al!.

 

Halbuki işsiz kalma mânasına olmasa da şiir kitabımda anlattığım gibi, beni şiire teşvik eden yine o…

 

Makine işletmekten başka hiçbir şeye aklı ermeyen, hele akıl taslayanlara çok kızan küçük dayım, aslında fevkalâde dürüst, iyi kalbli, çalışkan, borç etmekten ve iddia sahibi olmaktan tiksinir biriydi, tam bir samimîlik ve halislik numunesiydi; ama ne yapsın ki, beni böyle görüyordu. Bir ay başında maaşını sofraya dökerken:

 

- Necip, dedi; şu 40 lirayı al da benim terzime götür! Sana İngiliz kumaşından bir elbise diksin… Şu 3 lirayı da cebine at, bir çift iskarpin satın al!

 

Göz yaşlarımı tutamadım.

 

Bahriyeden çıktım çıkalı, annemin daralttığı veya genişlettiği eski - püsküler içindeydim.

 

Annem de benimle beraber ağladı.

 

 

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

- N.F.K./ Çile - O ve Ben - Kafa Kâğıdı

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Mediha Hanım, paylaşılan yazıdan da anlaşılabileceği gibi üstadı derinden etkilemiştir. Üstad, onun şahsında İslam'a teslim kadını görmektedir. Saf bir imandır bu, kelimenin tam manasıyla halistir ve hükümleri kaba nefsaniyetinin sınırları içerisinde, anlamaya değil, yormaya çalışan ham yobazın imanıyla bu imanın uzaktan yakından alakası yoktur. Derinliğine iman ve annenin evlat üzerinde sahip olabileceği tesiri remzlendirmektedir Mediha hanım. Şu anda kaynağını bulamadığım ve hatırlayamadığım bir yazıda, Üstadın şiir yazmaya başlamasında onun tesirinin büyük olduğu anlatılıyordu. O yazıya göre, Mediha hanım, hastahanede beraber kaldığı genç bir kızın defterine şiir yazmakta olduğunu görüyor ve üstada "Keşke sen de şiir yazsan!" diyor. Üstadın şiir yazmakla iştigal etmesi de bu hadiseden sonra vuku buluyor. Dediğim gibi kaynağı hatırlayamıyorum.

 

Allah her ikisine de rahmet eylesin.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Bahsettiğim yazı yanlış hatırlamıyorsam Çile'nin önsöz'ündeydi, jeton yeni düşer gibi oldu, doğruyumdur inşallah :rolleyes:

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites
Selamlar,

 

Bahsettiğim yazı yanlış hatırlamıyorsam Çile'nin önsöz'ündeydi, jeton yeni düşer gibi oldu, doğruyumdur inşallah :rolleyes:

 

Saygı ve selamlarımla

Doğrudur..Bahsi geçen yazı Çile'nin önsözünde, tam olarak şu şekilde geçiyor ;

 

"Şairliğim 12 yaşımda başladı. Bahanesi tuhaftır. Annem hastanedeydi. Ziyaretine gitmiştim.. Beyaz yatak örtüsünde, siyah kaplı, küçük ve eski bir defter.. Bitişikte yatan veremli genç kızın şiirleri varmış defterde... Haberi veren annem, bir an gözlerimin içini tarayıp:

"- Senin dedi, şair olmanı ne kadar isterdim!"

Annemin bu dileği bana, içimde besleyip de 12 yaşıma kadar farkında olmadığım bir şey gibi göründü. Varlık hikmetimin ta kendisi... Gözlerim, hastane odasının penceresinde, savrulan kar ve uluyan rüzgara karşı, içimden kararımı verdim;

"- Şair olacağım!"

Ve oldum. O gün bugün, şairliği küçük ve adi hissiliklerin üstünde gören, onu idrakin en ileri merhalesi sayan ben, bu küçük ve adi bahaneyi hiç unutmadım

 

 

Necip Fazıl"

Share this post


Link to post
Share on other sites

kucuk kiz kardesimin ismi de selma. bazen yuzune baktigimda ustad geliyor aklima cok tuhaf oluyorum. tarifsiz bir ic duyguyla gozum baska biseler ariyor bakmak icin. daha dogrusu bakmak istemiyorum.

 

anneye ise sozun, simgenin, mananin bittigi yerde basliyor. benim bir dusuncem var. kainatta yaraticinin butun sifatlarini temsil eden somut, elle tutulur gozle gorulur seyler var. anne de onlardan biri. yuce Allah'in cc rahmetinin yeryuzundeki simgesi.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...