Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
BDG

Sakarya Türküsü Tahlili

Recommended Posts

SAKARYA ŞİİRİN TAHLİLİ

 

Şiirin yazilis tarihi ve vesilesi: Necip Fazil, “Sakarya Türküsü”nü 1949 yilinda trenle bir Ankara dönüsü, bozkirlar arasindan yol boyunca kivrila kivrila akisini seyrettigi Sakarya nehrinin verdigi ilhamla yazmis.

 

Siirin Konusu: Siirde bireysel istiraplar yerine toplum sorunlari ön plandadir. Sosyal bir ülkü dillendirilir. Siirin konusu, Türk milletinin 1949 yilindaki durumudur.

 

Bir aksiyon ve dava adami olarak Necip Fazil'in cemiyet siirlerinin baslicalarindan biri “Sakarya Türküsü-1949” (Çile, s.312) dür. O, bu siirinde gelecegi kuracak olan neslin dava çilesini Sakarya nehri temsilciginde, onunla özdeslestirerek veriyor.

 

Necip Fazil, Anadolu Oguz Türklerinin tarihini, hâlini, gelecegini degisik çagrisimlarla özetliyor. Taliplisi oldugu gelecegi kurma mücadelesi kolay degildir.

 

Benimse alin yazim, yokuslarda susamak.

 

Yorulmadan, zahmet, çile çekmeden, büyük bir mücadele vermeden bu davayi kazanmak mümkün degildir. Siirde ayni zamanda bir tarih felsefesi ve yorumu yapilir.

 

Her sey akar, su, tarih, yildiz, insan ve fikir;

 

Oluklar çis; birinden nur akar, birinden kir.

 

Burada ilk insandan bu yana devam edip gelen iyi–kötü mücadelesine deginiliyor. Iyi ve kötü, dogru ve yanlis hep yan yana birlikte birbirleriyle mücadele ede ede gelmektedir. Bu mücadele de dünya varoldukça sürecektir. Dolayisiyla bu mücadelenin disinda kalmak mümkün degildir. Mücadelenin geregi olan neyse o yapilacaktir.

 

Fakat Sakarya baska, yokus mu çikiyor ne,

 

Kursundan bir yük binmis, köpükten gövdesine;

 

Çatliyor, yirtiniyor yokusu sökmek için.

 

Hey Sakarya, kim demis suya vurulmaz perçin?

 

Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,

 

Sirtina Sakarya'nin, Türk tarihi vurulur.

 

Nehrin yokusa dogru akma mücadelesi, olmazlari oldurma inadi ve azmidir. Necip Fazil, siirinde etkiyi ve vurguyu genellikle paradoksal bir yapi içinde ortaya koyar. Burada da o var. Nehir asagi dogru akar, yokusa dogru akmaz. Ama Sakarya; ki Sakarya'nin temsilciliginde Türk milleti, tarih boyunca hep sirtina kursundan agir yükler yüklenerek büyük isler basarmistir. Hep imkânsiz görünene talip olmustur. Azim ve kararlilikla her isin üstesinden gelmistir.

 

Türk milletinin tarihî gidisati ve seyri hep bu yöndedir. Maddeye karsi mana önceligi. Kafasini hiçbir zaman pozitivist mantiga göre kurgulamamistir. Görünen sebeplere göre sonucu hesaplamamistir. Dolayisiyla determinizme esir olmadigi için hep hür kalmistir. Malazgirt Savasinda büyük komutan Alparslan, 250.000 kisilik en modern silâhlara sahip Bizans ordusuna karsi 50.000 kisiyle bir sey yapilamaz; bu sebeplerden zafer gibi bir sonuç çikmaz, diye düsünseydi bugün buralarda; Anadolu'da, Türkiye'de olmazdik. Öyle “düsünmedi”. “Inandi” ve basardi. Tarihte birçok örnek var buna. Necip Fazil'in yukaridaki misralarda verdigi son örnek de Millî Mücadeledir.

 

Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,

 

Sirtina Sakarya'nin, Türk tarihi vurulur.

 

Misralariyla Millî Mücadelenin destansi boyutuna deginiyor. 1912 Balkan savaslari, 1914 Birinci Dünya Savasi, 1919 Millî Mücadele süreci içinde tas üstünde tas, omuz üstünde bas kalmamisti. Ingiltere, Fransa, Italya, Yunanistan ülkeyi fiilen isgal etmis, en modern silâhlarla bogazimiza dayanmis bir hâlde, her seyin bittigi sanildigi bir anda necip Türk milleti, ruhunda barindirdigi tam bagimsiz ve baglantisiz, hür yasama istegiyle son bir Kuvâ-yi Milliye hamlesiyle ayaga kalkti, sanli bir direnisle ülkesini emperyalist batili isgalcilerden temizledi.

 

Burada da Necip Fazil'in dedigi gibi görünen sebeplere itibar etmeyis ve yalnizca Allah'a dayanma inanci belirleyici olmustur. O sartlarda görünen sebeplere göre direnis ortaya koymak delilik, çilginlik olarak görülebilirdi. Nitekim mutlak iman teslimiyeti yerine pozitivist mantigin kiskacinda sikismis kisiler, basta Atatürk olmak üzere Kuvâ-yi Milliyecilere maceraci, serüvenci, çilgin diyorlardi.

 

Ama Necip Fazil'in deyimiyle Allah isterse sular büklüm büklüm burulur, yani en olmayacak seyler olur, imkânsiz mümkün hâle gelir. Burada Kur'an'da geçen “Allah ol! der, olur” ifadesinin bir açilimi var. Pozitivizm, determinizmi esas alir. Yani görünen fiziksel sebepler ne ise sonuç da ona göre ortaya çikar. Islâm inancinda inancinda ise sebepler ne olursa olsun Allah'in dedigi olur. Buna göre görünüste hiç olmayacak gibi görünen seyler de Allah isterse hemen oluverir. Bu baglamda Türk milleti, Sakarya'nin yani Anadolu'nun sirtina kendi mührünü vurur, bu topraklar üstünde millî hâkimiyetini saglar.

 

Türk milleti, mukaddes yükün hamalidir. Fakat bu hamallik, Allah rizasi için, karsilik beklemeden, tam bir fedakârlik ve feragat içinde yapilan bir hamalliktir. Bu çalisma ve fedakârligin sonunda rütbe ve mal gibi maddî bir ücret yoktur.

 

Sair, hâle ve maziye birlikte bakiyor. Hâlin kötü durumuyla mazinin parlak durumu arasinda mukayese imkâni veriyor. Tarihin derinliklerine gömülmüs, kehkesanlara kaçmis eski günesler, tarihî Türk büyükleridir. Anadolu'nun manevî mimarlarindan Yunus Emre, tozu dumana katan akinci ordulari; yani Necip Fazil'in anlayisiyla mana ve madde kahramanlari. Bu arada cografî anlamda yine büyük Osmanli hinterlandini üç nehrin simgeselliginde veriyor: Sakarya, Nil ve Tuna. Sakarya, Anadolu'nun, Nil, Orta Dogu ve Kuzey Afrika'nin, Tuna da Balkanlarin simgesidir. Buralar, Osmanlinin hâkimiyet alanlaridir. Sair, Türk-Islâm tarihinin ihtisamini ve bugün onlardan eser kalmayisini degisik unsurlarla hatirlatirken, hem bir hayiflanma içindedir hem de yeni bir hamle için zemin olusturmaktadir. Bu, yeni nesle tarihsel anlamda öz güven olusturma zeminidir. Büyük bir tarihi yapan milletin çocuklari tarihî misyonuna uygun olarak yeniden büyük bir gelecek kurabilir.

 

Giden sanli akinci, ne gün döner yurduna?

 

Sorusu ayni zamanda bir çagridir. Sanli akincilarin, Türk yigitlerinin yeniden dirilerek, milletini içinde bulundugu zillet hâlinden kurtarip tekrar tarihin efendisi yapma istegi sakli burada. Bu zillet hâlini:

 

Öz yurdunda garipsin, öz vataninda parya!

 

Misrai açikça ortaya koyuyor. Bu gariplik ve paryalik hâli, milletin kendi ruhuna ve degerlerine uygun bir yönetim kademesinden yoksunlugu, millet ve yönetici tabakasi arasindaki uyusmazligi, bürokrat / aydin kesiminin Türk milletinin ruh köküne ters tutumunu içeriyor.

 

Bir hayata çattik ki, hayata kurmus pusu.

 

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;

 

Siz hayat süren lesler, sizi kim diriltecek?

 

“Bir hayata çattik” ifadesindeki hayat, millî ve manevî degerleri dislayan, materyalist ve pozitivist; hatta totaliter baskici bir hayattir. Sair, Türk milletinin bu evsasa yöneticiler tarafindan yönetilme durumuna düsürülmesine deginiyor. Bu hayat, bir baska hayata pusu kurmustur. O bir baska hayat da Türk milletinin tarih boyunca sürdüregeldigi millî ve manevî degerlerle örülmüs yerli olan kendi hayatidir. Batidan ithal edilmis yabanci hayat biçimi, yerli hayat biçimini avlamak üzere pusu kurmustur. Yerli hayati öldürerek yok edecektir.

 

Maddeci bir hayatin manaci bir hayati bastirmasi, sadece dünyayi esas alanlarin, hem dünya hem ahireti esas alanlar üzerinde baski kurmasi meselesi üzerinde duruyor sair.

 

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;

 

misrai bunu isaret ediyor. “Ölümlü yalan”, sadece dünya ile sinirli olan düsünme ve yasama biçimidir. Dünyadan öncesini ve sonrasini yok sayan yaklasim biçimi. Bir baska ifadeyle din disi bir hayat kurgusuna sahip olanlarin dünya görüsü. Bu, ölümlü bir yalandir; fanidir, geçicidir, hakikat ve dogru degildir. Fakat sair:

 

Siz hayat süren lesler, sizi kim diriltecek?

 

diyerek ölümlü yalan sahiplerinin ebediyyen ölüme mahkûm olduklarini, dirilme imkânlarinin kalmadigini söylüyor. Sadece dünyaya, maddeye, tensel hazlara, biyolojik gereksinmelerine bagimli bir hayat sürenleri, “hayat süren lesler” olarak tanimliyor ve bunlarin hayatlarini da hayat olarak görmüyor. Bunlarin ebediyyen dirilemeyeceklerini belirtiyor.

 

Necip Fazil, sanli tarih ile sefil hâl arasinda gidip gelerek, degerlendirmeler ve mukayeseler yaparak yeni Oguz nesline yeniden dirilis çagrisi yapiyor:

 

Yol onun, varlik onun, gerisi hep angarya;

 

Yüz üstü çok süründün, ayaga kalk Sakarya!

 

Siirin Düsünce Boyutu

 

Siir, düsünce bakimindan ideolojik bir siir. Belli bir siyasî ve sosyal, kültürel uygulama biçimini elestirirken bunun karsisinda kendi ideolojik yaklasimini sergiliyor. Ideolojik bir çatisma sergileniyor. O da seküler batici bir dünya görüsüne karsi Türk-Islâm dünya görüsünün öncelenmesidir.

 

Izlek: Türk milleti, tarih boyunca büyük çileler, zorluklar çekerek büyük isler basarmistir. Içine düstügü olumsuz durumlardan yine imani, azmi ve büyük zorluklara karsi direnme gücüyle kurtulacaktir.

 

Duygu: Siirde sosyal kurtulus ümidi duygusu telkin ediliyor.

 

 

 

meb dergisinin mayıs 2005 özel sayısından sakarya şiiri tahlilinin bir kısmı..

 

 

selamlar, sevgiler, saygılar...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...