Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Recommended Posts

Na't

 

Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâ'dır bu

Nazargâh-ı İlâhî'dir Makâm-ı Mustafâ'dır bu

 

Felekde mâh-ı nev Bâbü's-Selâm'ın sîneçâkidir

Bunun kandîlî Cevzâ matla-ı nûr u ziyâdır bu

 

Habîb-i Kibriyâ'nın hâbgâhıdır fazîletde

Tefevvuk kerde-i Arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ'dır bu

 

Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-ı adem zâil

Amâdan açdı mevcûdât düçeşmin tûtiyâdır bu

 

Mürâât-i edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha

Metâf-ı kudsiyândır cilvegâh-ı enbiyâdır bu

 

Nâbî

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâ'dır bu

Nazargâh-ı İlâhî'dir Makâm-ı Mustafâ'dır bu

 

 

Mürâât-i edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha

Metâf-ı kudsiyândır cilvegâh-ı enbiyâdır bu

 

NABİ

 

Oraya ,

edeple gir ve edeple kal...Hep bunu iste: edep,edep,edep... seni gözetecek olan En büyük makamın sahibi enbiyalar serveri, tüm cihanın rehberi olan hz kainat efendimizdir...Salat ve selam O'na olsun....

Share this post


Link to post
Share on other sites

öyle bir edepki onu anarken ismini söylemek yerine "O" veya "siz" diye zikrederek..veya üstad gibi gaye insan-ufuk peygamber diyerek..ama illa edeple..ille edeple..

Share this post


Link to post
Share on other sites
Bu şiirin hikayesini her hatırladığımda...

 

Efendim şu hikayeyi paylaşsanızda cümlenizin sonundaki üç noktanın temsil ettiği gizemli havayı teneffüs etmek bizede nasip olsa :)

 

takdir sizin.. :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

bunun hikayesini biliyordum..geçende internettede rastladım sizinlede paylaşayım...

 

 

Osmanlı devrinde yaşamış arif ve meşhur şair Yusuf Nabi (rah.), 1678 yılında bir kafile ile hac yolculuğuna çıkmıştı.

 

Kafilede devletin ileri gelen paşa da bulunuyordu.

 

Kafile hicaz bölgesine girince Hz. Peygamberi ziyaret aşkı Nabiyi iyice sardı; öyle ki, vücudu bir hoş oldu, uykusu kaçtı, hiç uyumadı. Kafile, gece yarısı Peygamber şehri Medine-i Münevvereye yaklaştı. Kafilede bulunan Eyüplü Rami Mehmed Paşa o esnada kıble tarafına doğru ayaklarını uzatmış uyuyordu. Resul-i Kibriya nın (s.a.v) beldesine girerken arkadaşlarında gördüğü bu manzara Nabiye hiç de hoş gelmedi. Paşayı uyandıracak bir şekilde şu meşhur beyitleri söylemeye başladı:

 

Sakın terk-i edepten, küy-i mahbub-ı Hüdadır bu!

 

Nazargah-i ilahidir, Makam-ı Mustafa dır bu.

 

Müraat-ı edep şartıyla gir Nabi bu dergaha,

 

Metaf-ı kudsiyadır, büsegah-ı enbiyadır bu.

 

Açıklaması şöyledir:

 

Edebi terk etmekten sakın! Zira burası Allah-u Teala nın beldesidir.

 

Burası, Hak Tealanın devamlı nazar kıldığı bir yerdir; Muhammed Mustafanın (s.a.v) makamıdır.

 

Ey Nabi, bu dergaha edebin şartlarına dikkat ederek gir. Sakın edebi basite alma.

 

Burası, büyük meleklerin etrafında pervane gibi döndüğü, peygamberlerin eğilip eşini öptüğü bir yerdir.

 

Bu beyitleri işiten paşa, gözünü açtı, hemen kendine geldi, ikazın sebebini anladı, ayaklarını topladı, doğruldu. Nabiye dönerek:

 

-Ne zaman yazdın bunları? Senden başka duyan oldu mu onları? Diye sordu. Yusuf Nabi:

 

-Bunları daha önce herhangi bir yerde söylemiş değilim. Şimdi, sizi bu halde görünce elimde olmadan yüksek sesle söylemeye başladım. İkimizden başka bilen yok! dedi.

Paşa: -Öyleyse bu aramızda kalsın, diye ikaz etti. Nabi sustu, yola devam ettiler.

 

Kafile, sabah ezanına yakın Hz. Resulullahın mescidine yaklaştı. Bir de baktılar ki, mescidin minarelerinde müezzinler ezandan önce, Nabinin: Sakın terk-i edepten beytiyle başlayan natını okuyorlar. Nabi ve paşa hayret ettiler. Mescide girdiler, namaz kıldıktan sonra, hemen baş müezzinin yanına koştular.

Nabi, heyecanla:

-Allah adına, peygamber aşkına söyle, siz ezandan önce okuduğunuz o beyitleri kimden, nerede ve nasıl öğrendiniz? diye sordu. Müezzin önce cevap vermek istemedi, Nabi ısrar ve rica etti. Bunun üzerine müezzin:

 

-Resul-i Kibriya (s.a.v) Efendimiz, bu gece tüm müezzinlerin rüyasını şereflendirerek:

 

Ümmetimden Nabi isimli birisi beni ziyarete geliyor. Bana olan aşkı her şeyin üzerindedir. Kalkın, ezandan önce, onun benim için yazdığı beyitleri okuyarak kendisini karşılayın, mescidime girişini kutlayın! buyurdu. Biz de Efendimizin emirlerini yerine getirdik, dedi. Nabi, hepten şaşırdı ve heyecanlandı, dayanamadı ağladı. Göz yaşları içinde müezzine tekrar:

 

-O iki cihanın efendisi, gerçekten Nabi mi dedi, O benim ümmetimdendir mi buyurdu? diye sordu. Müezzin:

 

-Evet, Nabi dedi, o benim ümmetimdendir, buyurdu, deyince, Nabi bu iltifata daha fazla dayanamadı, sevincinden düşüp bayıldı. Bir zaman sonra ayıldığında paşayı ve müezzini yanında ağlarken buldu.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah razı olsun Çilekeş.. ve bu paylaşıma vasıta olan Salihbey..

hakikattende insanı sükutta bırakacak kadar hissi bir durum..

Share this post


Link to post
Share on other sites

hikaye çok güzel.. tekrar okuma fırsatını yakaladım sayenizde... allah razı olsun.. bir el fatiha..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...