gardenya 11 Report post Posted January 27, 2006 Bazıları [[ben Allah'ı severim; ondan korkmam! ]] der. Bilmez ki, korku, sevginin ta merkezine yerleştirilmiştir. Sevgi korkunçtur. Dağın tepesini seven, uçurumdan nasıl korkmaz! .. Necip Fazıl Quote Share this post Link to post Share on other sites
Ü.Y 9 Report post Posted July 12, 2006 ilginç.. Quote Share this post Link to post Share on other sites
nedmanün 13 Report post Posted July 12, 2006 Necib Fâzıl anlatıyor: Remzi efendi isimli bir Mevlevî Şeyhini tanımıştım. Gâyet zarif edâlı bir kimse idi. Birgün rastlaştığımızda, bana Efendi hazretleri ile alâkalı şu hikâyeyi anlattı: İlâhiyyât fakültesinde tasavvuf imtihanı vardı. Dersin hocası ben idim. Abdülhakîm efendi hazretleri mümeyyiz seçilip gönderilmişti. Huzurlarında imtihan başladı. Talebenin birine bir sual sordum. Sualim şu idi: “Tarîkatler arasındaki fârıka ve hususiyyetler nelerdir?” Çocuk: “Hârika ve kerâmette Kâdirîlik, aşk ve muhabbette Mevlevîlik, zühd ve takvâda Nakşîlik” cevabını verdi. "Sen bunlardan birini tercih durumunda olsan, hangisini seçerdin?” diye sordum. Talebe, herhalde, hocasının mevlevî olduğunu düşünmüş olacak ki, bir cemîle yaptı ve: “Mevlevîliği seçerdim, efendim” dedi. Sormak, talebenin tercih ölçüsünü kurcalamak lâzımdı. “Niçin Mevlevîliği seçerdin, oğlum?” dedim. Hemen cevap verip: “Aşk ve muhabbete herşey dâhildir” dedi. Bu söz üzerine, Efendi hazretleri, çocuğa, “Aferin!” dediler. İmtihan bitti. Çıktık, Efendi hazretleri ile yanyana yürürken, kendilerine: “Efendim, çocuk hocasının tarîkat olan Mevlevîliği seçti, düşüncesini söyledi ve siz onu, âferin ile takdîr buyurdunuz. Halbuki siz Nakşîsiniz. Sebebini süâl edebilir miyim?” dedim. İşte o zaman, Efendi hazretleri bana, insan oğlunun elinin, idrâkinin erişemiyeceği şu ince ma’nâyı ikrâm edip: “Çocuk doğru söyledi. Aşk ve muhabbete herşey dâhildir. Şu var ki, Nakşîlerin zühd ve takvâsı, bu aşk ve muhabbeti örtmeğe perde olmaktadır. Çocuk doğruyu söyledi. Zühd ve takvâ ile örtülü aşk ve muhabbeti ayırd edecek kadar derine inemezdi.” Buyurdu Quote Share this post Link to post Share on other sites
isyanlı sükut 4 Report post Posted July 12, 2006 sevgi ve korku ayrılmaz bir bütündür üstadın dediği gibi insan sevdiğine layık olmak için elinden geleni yapar yapamayacağım diyede herzaman içinde bir korku vardır.bu isterse ilahi bir sevgi olsun isterse anneye babaya eşe duyulan sevgi olsun sonuçta insan en çok sevdiklerini kırmaktan korkar. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Cile54 23 Report post Posted July 12, 2006 Bazıları [[ben Allah'ı severim; ondan korkmam! ]] der. Bilmez ki, korku, sevginin ta merkezine yerleştirilmiştir. Sevgi korkunçtur. Dağın tepesini seven, uçurumdan nasıl korkmaz! .. Necip Fazıl İnsan korktuğu şeylerden kaçar, Korktukça yaklaştığı tek Allah-u Teala'dır. korktukça O'na yanaşır insan... üstad'ın da dediği gibi, korku sevginin merkezindedir.. Gerçekten çok güzel.. Bizimle paylaştığınız için Teşekkür ederiz. Quote Share this post Link to post Share on other sites
gardenya 11 Report post Posted July 12, 2006 Bu yazıyı üstadın kitaplarından birinde okumuştum ama hangisiydi hatırlamıyorum,çok ince bir mevzuudur bu.Benim Nakşî büyüklerinde en çok dikkatimi çeken aşk ve muhabbeti zirvede yaşamaları onları içtimaî hayattan koparmamış hiçbir zaman ve içlerindeki bu aşk ve muhabbet büyük bir feraset ve tahkikî imanla yoğrulmuş akılla dengelenmiş,gerçekten tasavvufta erişilmesi gereken olgunluk budur işte ve en güzel örneği de Allah Rasulü (s.a.v.),zahiriyle de batınıyla da insanlara en güzel örnek olarak gönderilen sevgili Peygamber(s.a.v.),Allah şefaatlerine nail eylesin. Quote Share this post Link to post Share on other sites
mukarrabin 103 Report post Posted February 6, 2009 ne müthiş bir söz... rûhu şâd olsun... Quote Share this post Link to post Share on other sites
Beylerbeyi 177 Report post Posted February 7, 2009 selamlar, yukaridaki alintilar ustadin -o ve ben- adli sahaserinden, bende simdi cok etkilendigim bir olayi buraya alinti yapmak istiyorum, HAS iSiM varligin tacina dair,zonguldak'ta yazdigim yazi soyle basliyor: -Ya (M........!) noktali yerde O'nun ismi,has ismi.. Mukaddes has isim... Yani mukaddes isme,nida siygasiyle hitap ediyordum. --Onu cikar oradan buyurdular; Allahin Resulune,has ismiyle ve nida siygasiyle hitap olunmaz.-- -nicin efendim? --Haya meselesi!... Allah bile Kuraninda,Sevgilisine,has ismiyle nida ederek hitap etmedi-- Buyuk sir karsisinda yandim kül oldum.Bizzat Allahin haya gosterdigi sir... -Kuranin hic bir yerinde boyle bir hitap yokmu? kisa ve sert: --hic bir yerinde!-- gercekten 'de ki' manasina gelen 'gul' kelimesiyle baslayan bir cok ayette,bu hitaptan sonra isim gelmedigi,gozumun onunden geciverdi.buna karsilik, bircok tefsircinin ''de ki ya M........'' diye kullandiklari kliselerdeki kabalik icimi butkuttu. nfk. Quote Share this post Link to post Share on other sites
oktay 0 Report post Posted February 8, 2009 gercekten 'de ki' manasina gelen 'gul' kelimesiyle baslayan bir cok ayette ufak bir ayrıntı..arapçada "g"harfi yoktur. dolayısiyle 'gul'diye bir tabir de olamaz.'kul', yani de ki...bizim imamların bazısı da bu şekilde okuduğu vakitler oluyor,resmen harf katliamı yapıyorlar.. Quote Share this post Link to post Share on other sites