Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
ARIYORUM

Arthur Rimbaud (rembo)

Recommended Posts

Rembo nun ismini üstadın birkaç kitabında gördüm. İnternette araştırdım ve Rembo nun(meğer Rimbaud diye yazılıyormuş okunuşu Rembo) birkaç şiirini buldum.

Birtanesini de aşşağa yapıştırıyorum.

 

CEHENNEMDE BİR MEVSİM

 

 

Aldanmıyorsam bir zamanlar hayatım,önüne

bütün gönüllerin açıldığı, yoluna bütün şarapların

döküldüğü bir şölendi.

Bir akşamdı dizimi oturttum Güzelliği-Terslik

edecek oldu-İler tutar yerini bırakmadım ben de.

Bayrak açtım adalete karşı.

Aldım başımı kaçtım. Ey büyücüler, size ey

bahtsızlık, ey nefret, hazinem size emanet.

Azmettim, söndürdüm içerimde insan ümidi adına

ne varsa. Bir yırtıcı hayvan amansızlığıyla atıldım

üzerlerine boğayım diye cümle sevinci.

Cellatlara seslendim, ısırayım diye ölürken

mavzerlerin kabzalarını. Seslendim salgınlara,

boğsunlar istedim, kan içinde, kum içinde beni. Tanrı

bildim musibeti. Gırtlağıma kadar battım çamurlara.

Cürümün ayazında kurundum. Hop oturup hop

kaldırdım çılgınlığı.

Bana baharın getirdiği iğrenç bir budala kahkahasıydı.

Derken az önce işte, bir de baktım ki kıkırdamak

üzereyim; aklıma eski şölenin anahtarlarını aramak

geldi, dedim belki de yeniden heveslenirim.

Hayırmış meğer o anahtarın adı-Anlaşıldı ben bir

düşteymişim.

"Sen canavar kalacaksın..." falan filan... atıp

tutmaya başladı başıma bu şirin hasırları ören şeytan.

"Ölümüne sürsün cümle iştahın, bencilliğin, cümle

bağışlanmaz günahın."

 

 

Ah, canıma yetti arttı-Kuzum şeytan, ne olur daha

bir öfkesiz bakıver de benden yana ufak tefek, yolda

kalmış alçaklıklar vara dursun, sen ki yazarda tasvir,

öğreticilik vergilerinin yokluğuna vurgunsun, senin için

kopardım lanetli gün defterimden bu uğursuz yaprakları.

 

Ve yapıştırdım.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstad'ın kitaplarında yanbancı sanatçılardan Baudelaire ( Bodler ), Pascal, Verlaine, Superville de geçer. Bunlar mistik ve derin şairlerdir.Rembo ( Rimbaud) Libya çöllerinde "Allah Kerim" diyerek vefat etmiştir.Müslüman öldüğü umulur !...Şüphesiz doğruyu Allah c.c. bilir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Jean Nicholas Arthur Rimbaud, Parnasse akımının en büyük temsilcilerinden, aykırı şair. 20 Ekim 1854'te Fransa'nın kuzeyinde Ardenler bölgesinde Charleville kasabasında, Bourbon Sokağı 73 numaralı evde doğar. Subay olan babası Frédéric, annesi Vitalie'yi genç yaşta terk eder. Vitalie Cuif(Rimbaud)'un Roche kenti yakınlarında çiftlik sahibi olan varlıklı bir aileden geliyordu. İlk doğan çocuklarına babanın adı olan Frédéric ismi konulur. Ailenin ikinci çocuğu Arthur, üçüncü çocuğu annesiyle aynı adı paylaşan Vitalie, dördüncü çocuğu Rimbaud'un hayatında önemli rolleri olan Isabelle'dir.

 

Annenin genç yaşta eşinden ayrılmasının baskısıyla yaşayan Rimbaud 8 yaşında laik bir eğitim sistemi olan Rossat Okulu'na verilir. Daha sonra Sous Les Alleés sokağına taşınırlar ve Sofu olan annesi tarafından dini eğitimde verilen Charleville Koleji'ne verilir. Din dersleri ve Latincesi oldukça iyi olan Rimbaud'a okulda "küçük pis yobaz" adı takılır. Öğretmeni Ariste Lheriter'in destekleri üzerine yazdığı şiire daha çok özenir. O sıralarda Çağdaş Parnasse dergisini okur, Théophile Gauiter, Théodore de Banville, Léon Dierx ve Paul Verlaine gibi şairlerin şiirleriyle tanışır. Charleville'de düzenlenen geleneksel edebiyat yarışmasında birinci olur.

 

Öksüzlerin Yılbaşı Armağanları (Les Etrennes des Orphelins) adlı şiirini Revue Pour Tous dergisine gönderir ve bilinen ilk yazılı şiiri budur. George Izambard ile tanışıp, fikirlerinden etkilenir.Ofelya, Demirci, İzlenim, Güneş ve Ten gibi şiirleri bu döneme rastlar. Bu sırada çıkan Paris Komünü ayaklanması ve Prusya-Fransa savaşı siyasi çizgisinide belirlemiş olur. Paris'te çıkan La Charge gazetesinde Üç öpücük şiiri yayınlanır. Henüz 16 yaşındayken evden kaçıp Paris'e gider. Bundan sonra evden savaş ortamında 2 kere daha kaçmasına rağmen, perişan hallerde geri döner. Bu sırada Paris'in meşhur kafelerinde şiirler yazıp, çağın sanatı, siyaseti hakkında tartışmalara katılır ve absint içip, afyon yutmaya başlar. En son evden kaçışında, mektup ve şiirle dostluğunu pekiştirdiği dostu Verlaine'nin evine sığınır. Bundan sonraki dönemde yazdığı şiirler olgunluk dönemine ulaşır. 1873'te ilk şiir kitabı Cehennemde Bir Mevsim (Une Saison En Enfer) yayımlanır. Verlaine'nin eşiyle arasının açılması ve Rimbaud ile eşcinsel ilişkilerinin başlamasıyla; Fransa'da dışlanan ikili Almanya ve Belçika seyahatlerine başlarlar. Verlaine, Rimbaud'u Brüksel'de bir tabanca kurşunu ile yaralamasının ardından, eşcinsel ilişkileri yüzünden başları belaya girer. Verlaine kürek mahkumu olarak hapse atılır, Rimbaud ise serbesttir. 1875'te son kez görüşmelerinden sonra bir daha asla görüşmezler. Bu tarihten sonra da şiir yazmayı bırakır.

 

 

 

 

1878'de Marsilya'dan İskenderiye'ye geçer ve bir süre Kıbrıs Larnaka'da Rum, Türk ve Araplara çevirmenlik yapar. Buradaki şirketin kapanmasıyla Afrika'ya yol alır, Habeşistan Harrar bölgesinde, Mısır'ın işgal altında olmasından faydalanıp; kahve, fildişi, deri, ıtır ve zamk üretimi yapan Vianney Bardey firmasında işe başvurur. Asistanlığın yanı sıra silah tüccarlığına başlar, bu işlerden çok para kazanır. Afrika'da geçirdiği günlerde dinini İslam olarak değiştirdiği söylentisi olsa da, somut bir delil yoktur. Daha sonra kalçasında oluşan bir şişlik ve yarayla hastaneye yatar, teşhis Kalça Neoplazmasıdır (bir çeşit kalça kanseri), bu yüzden bir bacağı kesilir. 21 Mayıs'ta annesine yazdığı mektupta hastalığından sinovit, hidrartroz, eklem ve kemik hastalığı olarak bahseder. Bu sırada asker kaçağı olarak arandığı için hasta haliyle zor günler yaşar. Sadece "Jean Rimbaud" ismini kullanır ve kayıtlarda ismi bu şekilde geçer. Aşırı morfin tüketimi ve kanserin yayılması ölümünü hızlandırır. 10 Kasım 1891'de henüz 37 yaşındayken Marsilya'da ölür. Rimbaud'un 10 yılı aşkın çetin çalışmasının toplam ürünü 36.000 altın franktır, 8 yıl yanında hizmetkarlığını yapan Camii'ye 10.000 frankının verilmesini, Isabelle'e vasiyet eder. Marsilya Conception Hastanesinin avlusunda şöyle bir levha vardır:

 

"Aden'den gelen şair

JEAN ARTHUR RIMBAUD

yeryüzü serüveninin

son bölümünü

10 Kasım 1891'de

BURADA tamamladı"

 

Kaynak

Share this post


Link to post
Share on other sites

Cehennemde Bir Mevsim

 

 

Aldanmıyorsam bir zamanlar hayatım,önüne

bütün gönüllerin açıldığı, yoluna bütün şarapların

döküldüğü bir şölendi.

Bir akşamdı dizimi oturttum Güzelliği-Terslik

edecek oldu-İler tutar yerini bırakmadım ben de.

Bayrak açtım adalete karşı.

Aldım başımı kaçtım. Ey büyücüler, size ey

bahtsızlık, ey nefret, hazinem size emanet.

Azmettim, södürdüm içerimde insan ümidi adına

ne varsa. Bir yırtıcı hayvan amansızlığıyla atıldım

üzerlerine boğayım diye cümle sevinci.

Cellatlara seslendim, ısırayım diye ölürken

mavzerlerin kabzalarını. Seslendim salgınlara,

boğsunlar istedim, kan içinde, kum içinde beni. Tanrı

bildim musibeti. Gırtlağıma kadar battım çamurlara.

Cürümün ayazında kurundum. Hop oturup hop

kaldırdım çılgınlığı.

Bana baharın getirdiği iğrenç bir budala kahkahasıydı.

Derken az öce işte, bir de baktım ki kıkırdamak

üzereyim; aklıma eski şölenin anahtarlarını aramak

geldi, dedim belki de yeniden heveslenirim.

Hayırmış meğer o anahtarın adı-Anlaşıldı ben bir

düşteymişim.

"Sen canavar kalacaksın" falan filan atıp

tutmaya başladı başıma bu şirin hasırları ören şeytan.

"Ölümüne sürsün cümle iştahın, bencilliğin, cümle

bağışlanmaz günahın."

 

 

Ah, canıma yetti arttı-Kuzum şeytan, ne olur daha

bir öfkesiz bakıver de benden yana ufak tefek, yolda

kalmış alçaklıklar vara dursun, sen ki yazarda tasvir,

öğreticilik vergilerinin yokluğuna vurgunsun, senin için

kopardım lanetli gün defterimden bu uğursuz yaprakları

Share this post


Link to post
Share on other sites

GARİPLER

 

Gece soğuk, kar serpiyor,

Fırıncı ekmek yapıyor,

Beş küçük çocuk

 

Bakıyorlar somunlara,

Yazık değil mi bunlara

Donları delik!

 

Ve fırıncının kolları

Çeviriyor somunları

Harlı fırında.

 

Somunların çıtırtısı

Fırıncının zevzek sesi

Kulaklarında.

 

Büzülmüşler o daracık

Ana göğsü gibi sıcak

Delik önünde.

 

Ekmek, iftar sofrasının

Çörekleri gibi, bakın

Çıkıyor işte.

 

Delikten yaşam tütüyor

Böcekler ile ötüyor

Kızaran ekmek.

 

Çarpıyor, nasıl iştahla

Yırtık giysiler altında

Beş çocuk yürek.

 

Toplanmış kuşluk vaktinde,

Kırağı, çiyler içinde

Yoksul İsalar.

 

Küçük delikte yüzleri,

Ekmeklerde aç gözleri

Ne söylüyorlar?

 

Büzülmüşler, bu alaca

Tan vaktinde, budalaca

Dualar kime?

 

Yırtık donları patlıyor

Bağırmaktan. Savruluyor

Gömlekleri kış yelinde.

 

Arthur RIMBAUD

Share this post


Link to post
Share on other sites

SARHOŞ GEMİ

 

Ölü sularından iniyordum nehirlerin

Baktım yedekçilerim iplerimi bırakmış;

Cırlak kızılderililer, nişan atmak için

Hepsini soyup alaca direklere çakmış.

 

Bana ne tayfalardan; umurumda değildi

Pamuklar, buğdaylar, Felemenk ve İngiltere;

Bordamda gürültüler, patırtılar kesildi;

Sular aldı gitti beni can attığım yere.

 

Med zamanları, çılgın çalkantılar üstünde,

Koştum, bir çocuk beyni gibi sağır, geçen kış

Adaların karalardan çözüldüğü günde.

Yeryüzü böylesine allak bullak olmamış.

 

Denize bir kasırgayla açıldı gözlerim;

Ölüm kervanı dalgaları kattım önüme;

Bir mantardan hafif, tam on gece, hora teptim:

Bakmadım fenerlerin budala gözlerine.

 

Çocukların bayıldığı mayhoş elmalardan

Tatlıydı çam tekneme işleyen yeşil sular;

Ne şarap lekesi kaldı, ne kusmuk, yıkanan

Güvertemde; demir, dümen ne varsa tarumar.

 

O zaman gömüldüm artık denizin şi'rine,

İçim dışım süt beyaz köpükten, yıldızlardan;

Yardığım yeşil maviliğin derinlerine

Bazen bir ölü süzülürdü, dalgın ve hayran.

 

Sonra birden mavilikleri kaplar meneviş

Işık çağıltısında, çılgın ve perde perde,

İçkilerden sert, bütün musikilerden geniş

Arzu, buruk ve kızıl, kabarır denizlerde.

 

Gördüm şimşekle çatlayıp yarılan gökleri,

Girdapları, hortumu; benden sorun akşamı,

Bir güvercin sürüsü gibi savrulan fecri.

İnsana sır olanı, gördüğüm demler oldu.

 

Güneşi gördüm, alçakta, kanlı bir âyinde;

Sermiş parıltısını uzun, mor pıhtılara.

Eski bir dram oynuyor gibiydi, enginde,

Ürperip uzaklaşan dalgalar, sıra sıra.

 

Yeşil geceyi gördüm, ışıl ışıl karları;

Beyaz öpüşler çıkar denizin gözlerine;

Uyanır çın çın öter fosforlar, mavi, sarı;

Görülmedik usareler geçer döne döne.

 

Azgın boğalar gibi kayalara saldıran

Dalgalar aylarca sürükledi durdu beni;

Beklemedim Meryem'in nurlu topuklarından

Kudurmuş denizlerin imana gelmesini.

 

Ülkeler gördüm görülmedik, çiçeklerine

Gözler karışmış, insan yüzlü panter gözleri

Büyük ebemkuşakları gerilmiş engine,

Morarmış sürüleri çeken dizginler gibi.

 

Bataklıklar gördüm, geniş, fıkır fıkır kaynar;

Sazlar içinde çürür koskoca bir ejderha,

Durgun havada birdenbire yarılır sular,

Enginler şarıl şarıl dökülür girdaplara.

 

Gümüş güneşler, sedef dalgalar, mercan gökler;

İğrenç leş yığınları boz, bulanık koylarda;

Böceklerin kemirdiği dev yılanlar düşer,

Eğrilmiş ağaçlardan simsiyah kokularla.

 

Çıldırırdı çocuklar görseler mavi suda

O altın, o gümüş, cıvıl cıvıl balıkları.

Yürüdüm, beyaz köpükler üstünde, uykuda;

Zaman zaman kanadımda bir cennet rüzgârı.

 

Bazen doyardım artık kutbuna, kıtasına;

Deniz şıpır şıpır kuşatır sallardı beni;

Garip sarı çiçekler sererdi dört yanıma;

Duraklar kalırdım diz çökmüş bir kadın gibi.

 

Sallanan bir ada, üstünde vahşi kuşların

Bal rengi gözleri, çığlıkları, pislikleri;

Akşamları, çürük iplerimden akın akın

Ölüler inerdi uykuya gerisin geri.

 

İşte ben, o yosunlu koylarda yatan gemi

Bir kasırgayla atıldım kuş uçmaz engine;

Sızmışken kıyıda, sularla sarhoş; gövdemi

Hanza kadırgaları takamazken peşine.

 

Büründüm mor dumanlara, başıboş, derbeder,

Delip geçtim karşımdaki kızıl semaları;

Güvertemde cins şaire mahsus yiyecekler:

Güneş yosunları, mavilik meduzaları.

 

Koştum, benek benek ışıkla sarılı teknem,

Çılgın teknem, ardımda yağız deniz atları;

Temmuz güneşinde sapır sapır dökülürken

Kızgın hunilere koyu mavi gök katları.

 

Titrerdim uzaklardan geldikçe iniltisi

Azgın Behemotların, korkunç Maelstromların.

Ama ben, o mavi dünyaların serserisi

Özledim eski hisarlarını Avrupa'nın.

 

Yıldız yıldız adalar, kıtalar gördüm; coşkun

Göklerinde gez gezebildiğin kadar, serbest.

O sonsuz gecelerde mi saklanmış uyursun

Milyonlarla altın kuş, sen ey Gelecek Kudret.

 

Yeter, yeter ağladıklarım; artık doymuşum

Fecre, aya, güneşe; hepsi acı, boş, dipsiz,

Aşkın acılığı dolmuş içime, sarhoşum;

Yarılsın artık bu tekne, alsın beni deniz.

 

Gönlüm Avrupa'nın bir suyunda, siyah, soğuk,

Bir çukurda birikmiş, kokulu akşam vakti;

Başında çömelmiş yüzdürür mahzun bir çocuk.

Mayıs kelebeği gibi kağıt gemisini.

 

Ben sizinle sarmaş dolaş olmuşum, dalgalar,

Pamuk yüklü gemilerin ardında gezemem;

Doyurmaz artık beni bayraklar, bandıralar;

Mahkûm gemilerinin sularında yüzemem.

Arthur RIMBAUD

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...