Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
BDG

Kalıplara Sığmayan Bir Adam: Necip Fazıl Kısakürek

Recommended Posts

Kalıplara Sığmayan Bir Adam:

Necip Fazıl KISAKÜREK

Bundan yirmi iki yıl önce aramızdan ayrılan, ülkemizin yetiştirdiği büyük Mütefekkir-Şair-Yazar ve Sanat Adamı Necip Fazıl KISAKÜREK’i bir kez daha rahmetle anıyoruz.

Milletler zor ve buhranlı dönemlerinde ortaya çıkan fedakâr kahramanları ile soluk alır, yeni ve kalıcı açılımlar elde ederler. Bu kişiler bazen güçlü bir komutan, bazen lider bir devlet adamı, bazen büyük bir sanatçı olabilmektedir. Şurası bilinmelidir ki; bunların hepsine aksiyon ve yön verenler ise fikir adamlarıdır. Necip Fazıl, bu anlamda kitleleri etkilemiş ve halen de etkilemeye devam eden, ölümünden sonra dahi eserleri ilk günkü heyecanla takip edilen ender şahsiyetlerden biridir.

 

Hayata ve Şiire İlk Adım:

26 Mayıs 1905 tarihinde İstanbul Çemberlitaş’taki bir konakta doğan üstadımız; aslen Maraşlı Kısakürekoğulları adıyla bilinen soylu bir aileye mensuptur. Babası hukukçu Fazıl Bey, annesi Mediha Hanım’dır.

 

Üstadımızın asıl adı Ahmet Necip’tir. Henüz dört-beş yaşlarında su gibi okuma yazmayı söken Ahmet Necip, altı - yedi yaşlarında romanlar okumaya başlar. On-on bir yaşlarında ise batı klasiklerini okuyacak kadar aşk ve derinlik kazanır.

 

Hastanede yatan annesini ziyareti esnasında anne Mediha Hanım’ın: “Oğlum yan koğuşta bir genç var. Güzel şiirler yazıyor. Sen de yazsan diyorum” sözleri üzerine, içinde saklı olan şair yönü açığa çıkmaya başlar. On yedi–on sekiz yaşlarında şiir denemeleri yayımlanan Üstat; henüz yirmi yedi yaşında KALDIRIMLAR gibi, sembolizm imgeleri ile dolu şiiri Babıali gazetelerinde yayımlandığında romantik sembolizmin duayen ismi Ahmet Haşim: “Bu çocuk nereden buluyor bunları? Bu çocuğa dikkât edin” diyerek hayretini ifade edecektir.

 

“Kaldırımlar çilekeş yalnızların annesi

Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum “

 

Dizeleri, edebiyat çevrelerinde bomba etkisi yapar. O günden sonra, günlük gazeteler, haftalık mecmualar Necip Fazıl gibi bir kalemden yazı alabilmek için adeta yarışa girerler.

 

Tahsili ve Eğitimciliği:

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde başlayan tahsil hayatı, Paris Sorbonne Üniversitesi’nde Felsefe öğrenimi ile devam eder. Bir süre sonra yurda dönen üstat; Üniversitede hocalığa başlar. Devrin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’in: “Ya gazetecilik yap ya da hocalık” şeklindeki baskısı karşısında üniversiteden istifa ederek serbest yayın hayatına adım atar. “Benim Çilem ve gayem, anfilere sığmayacak kadar büyüktür.” diyerek çıkmaz sokakların başını tutup kalabalıkları tehlikeli gidişattan alıkoymaya başlayacaktır.

 

İleri Görüşlü Düşünür:

Ağaç Dergisini çıkaran üstat bütün fikir adamlarının aksine kırklı yılların başında birkaç yıl sonra, dünya çapında bir savaşın kopacağını, Almanların dünyaya bela olacağını, Avrupa ve hatta dünyanın iki kutba ayrılacağını yazar. Gazetelerin köşe yazarları bu iddialara gülecektir. Aradan geçen zaman, üstadı haklı çıkarır ve ikinci dünya savaşı patlar.

 

Eserleri ve Duruşu:

Edebiyatın her türünde özgün eserler veren Necip Fazıl, yüzü aşkın kitap bırakmıştır. ÇİLE’de bir mütefekkirin iç çalkantılarını, ÇÖLE İNEN NUR’ da Hz. Muhammed’in hayatının aşk boyutuyla kaleme alınışını,İDEOLOGYA ÖRGÜSÜ’nde bir sosyoloğun tıpkı Farabi ve Eflatun misali toplum ve devlet projesini, BATI TEFEKKÜRÜ VE İSLAM TASAVVUFU’nda batı felsefesiyle İslam mistisizminin güzelliklerini seyredebiliriz. İMAN VE İSLAM ATLASI, sahasında farklı ve özgün bir büyük İslam ilmihali niteliğindedir.TANRI KULUNDAN DİNLEDİKLERİM ve O VE BEN adlı eserleri; mürşidi kamilden alınan hakikat bilgisi ve sezgisinin numunesidir. BİR ADAM YARATMAK adlı piyesi Muhsin Ertuğrul’u şöhrete taşıyan yegâne oyundur. Kırklı yıllarda haftalarca kapalı gişe oynayan bu oyun, sadece Türkiye’de değil, dünya tiyatro tarihinde önemli bir yer alır.

 

Türkçe’yi su gibi sadelikle kullanan Necip Fazıl, SULTANÜŞŞÜARA (Şairler Sultanı) unvanını Baki’den sonra en çok hak eden şairdir.

 

Kendini aydın kabul eden herkesin, eserlerini okuması gerekir. Necip Fazıl’la tanışmamış bir sanat ve fikir adamı, mutlaka bir yönüyle eksik kalacaktır. Büyük Doğu ile anıtlaşan yayın hayatı kesintilerle birlikte yarım asrı aşkın devam edecektir. Zaman zaman kapanan, toplatılan Büyük Doğular, Anadolu gençliği arasında iman ve İslam meşalesini yeniden tutuşturur.

 

Coşkun Şiir Irmağı:

KALDIRIMLAR’la başlayan şiir süreci, SAKARYA TÜRKÜSÜ’nde zirveye ulaşır. Anadolu insanının hürriyet mücadelesi yanı sıra iç dünyasındaki manevi sırları buluruz Sakarya Türküsü’nde. MUHASEBE’de kendini ve ailesini dahi pervasızca eleştirir Necip Fazıl.

 

İnanmıyorum bana öğretilen tarihe

Sebep neyse mezardan bu hayatı tercihe

Üç katlı ahşap evin her katı ayrı alem

Üst kat elinde tesbih ağlıyor babaannem

Orta kat mavs oynayan annem ve âşıkları

Alt kat kızkardeşimin tamtamda çığlıkları

Bir kurtlu peynir gibi ortasından kestiğim

Buyrun ve maktaından seyredin, işte evim

Bu ne hazin ağaçtır bütün ufkumu tutmuş

Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş

 

İstanbul’a çok şiirler yazılmıştır. Ama onun Canım İstanbul’u kadar renkli ve canlı olanı yoktur sanırız.

 

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar

Onun İstanbul diye toprağa kondurmuşlar

İçimde tüten bir şey hava, renk, eda, iklim

O benim zaman mekân aşıp geçmiş sevgilim

Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet

Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet

O manayı bul da bul

İlle İstanbul’da bul

İstanbul, İstanbul

 

Abdülhakim Arvasi Hazretlerine bağlandıktan sonra, tasavvufi ağırlıklı şiirler yazar. İşte onlardan biri.

 

Sonsuzluk kervanı istemem azat

Köleniz olmakmış gerçek hürriyet

Ölmezi bulmaksa biricik niyet

Sonsuzluk kervanı istemem azat

 

Bazı şiirlerinde de kavgacı, muhalif ,savaşçı, aksiyoner yönü ağır basar.

 

Tohum saç, bitmezse toprak utansın

Hedefe varmayan mızrak utansın

Hey gidi küheylan koşmana bak sen

Çatlarsan doğuran kısrak utansın

Eski çınar şimdi noel ağacı

Dallarda iğreti yaprak utansın

Ey bin bir tane de solmayan tek renk

Bayraklaşmıyorsan bayrak utansın

 

Konferansları:

Anadolu’nun hemen hemen tüm vilayetlerinde Necip Fazıl Konferansları yoğun ilgi görür. Konuşurken tiyatral figürler ve anlatım ustalıkları, seyredenleri, dinleyenleri hayran bırakacaktır. Batılı bir şair O’nun için “Bu adam konuşmuyor, tüm gövdesi ile hissediyor söylediklerini” demekten kendini alamayacaktır.

 

Nüktedan Kişiliği:

Zekâ ve dehası nükteci olarak da onu öne çıkarır. Hiciv ve övgüleri akla hayale gelmeyen kelimelerle yüklüdür. Kendisine hakaret eden birine şöyle yazacaktır: “Sana alçak demek isterim, ama alçağın da bir yüksekliği var. İyisi mi çukur diyeyim. Bu sana çok yakışır.” Büyük Doğu Dergisi’nin en sıkıntılı devrinde 50’li yılların parası ile Menderes, örtülü ödenekten kendisine 500.00 TL para verir. Bu parayı alıp bir parti tesiri altında kalmayı kendine yedirememektedir. Ankara’da bulunan arkadaşı Osman Yüksel Serdengeçti’ ye uğrar ve “Osman gel, nefsimizi yakalım” diyerek onun hayret nazarları altında o parayı sobaya atar. Oysa cebinde sadece İstanbul’a dönecek tren parasından başka harçlığı yoktur. Dergi mali sıkıntılarla kapanma tehlikesi içindedir.

 

Hapishane Çilesi ve Müdafaaları:

Bir Fransız sanat ansiklopedisi Necip Fazıl’la ilgili maddeye şu notu düşer: “Hapis hayatı tahsil hayatından fazla olan mütefekkir!” Hakikaten ömrünün ciddi bir bölümü koğuşlarda geçmiştir. CİNNET MÜSTATİLİ adlı eseri ve ZİNDANDAN MEHMEDE MEKTUP şiiri Cezaevi hayatına dair imgeler taşır.

 

Katıldığı duruşmalar birer savunmadan çok konferansa ve sanat gösterisine dönüşür. Hakimler çoğu kez, dile hakimiyetine hayran kalıp etkisinde kalırlar. Bu fark edilince hakim değiştirilir ve yeni hakim: “Artistlik Yapmadan adam gibi savunma yap.” diye çıkışır. Cevabı yine anlamlıdır. “Hapishanelerde bize öyle güzel muamele ettiler ki; adamlıktan çıktık. Karşınızda adam gibi görünmek için rol yapmak zorunda kalıyoruz hakim bey” der. İnci gibi sözlerle dolu MÜDAFAALARIM adlı eserle bu savunmalar tarihe belge olarak sunulur. Öyle ki; Büyük Doğu’nun kapağında Osmanlı Arması var diye Halifecilik, Saltanatçılıkla suçlanacak kadar yoğun baskı altında tutulur, dergisi, eserleri ve kendisi.

 

Siyasete Etkisi:

Milli Nizam Partisi kuruluşunda Erbakan’a danışmanlık yapan Üstat, MSP döneminde O’nunla yollarını ayırıp bir süre MHP’ye destek verecek, ömrünün son yıllarında ise: “Dava adamları davayı unutmuş.” diyerek, evinde uzlete çekilmeyi yeğleyecektir. Bu durumda bile yöneticileri uyarmaktan geri kalmaz. 80 darbesinden sonra darmadağın olan Türk Siyasi hayatını toparlamak için yoğun çalışmalara giren Turgut ÖZAL; Dört Eğilimi Birleştiren bir parti kurma telkinini Necip Fazıl’dan alacaktır.

 

Ve Bugün :

Üstat Necip Fazıl’dan ilhamla yetişen siyaset-fikir ve sanat adamları, bugün önemli mevkilerdedir. Zor beğenen bir insan olan üstadın “Benim şiirlerimi en güzel bu delikanlı okur” dediği Recep Tayyip Erdoğan Başbakanımızdır.

 

Necip Fazıl’a karşı Türk Milletinin sorumluluğu mutlaka farklı çalışmalarla yerine getirilmelidir. Bunları sağlamak için:

 

1-Kültür Bakanlığı öncülüğünde eserlerinin yeniden devlet eliyle basımı, farklı dillere çevirisinin yapılması.

2-Üniversitelerin Sosyoloji-Felsefe-Edebiyat hatta İlahiyat Bölümlerinde Necip Fazıl Enstitülerinin kurulması.

3-Başta Devlet Tiyatroları olmak üzere Büyükşehir Sahnelerince Piyes ve Oyunlarının 21.yy. gençliğine gösteriminin temini.

4-Büyük Doğu Dergilerinin yayını O’nun yetiştirdiği mütefekkir ve yazarlarca devam ettirilmelidir.Gerekirse bu noktada hükümet ve devlet desteği sağlanmalıdır.

5-Üstad, Lise Edebiyat Kitaplarında layıkıyla yer almamaktadır. O’na ayrılan sayfalar mutlaka artırılmalıdır.

 

Son Söz:

Milletimiz kısır kavga ve çekişmelerden yeterince yorulmuş, geçmişte derin yaralar almıştır. Artık kişileri kategorize ederek yalnızlığa itme, hele hele fikir ve sanat adamlarını belli yerlere çivileme alışkanlığı bırakılmalıdır.

 

Necip Fazıl; Sağcı-İslamcı-Mistik vb. nitelemelerin dar kalıplarına sığmayacak kadar Evrensel Bir Şahsiyettir!.. Günümüz gençliği Necip Fazıl’la Nazım Hikmet’i,Tevfik Fikret’le Mehmet Akif’i,Orhan Veli ile Yahya Kemal’i kendi gönül dağarcığında yoğurabildiği gün; ülkemizin geleceği daha aydınlık olacaktır.

 

Mehmet DOĞRAMACI

İstanbul - 27.05.2005

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir çok noktasıyla hayli faydalı bir yazı olmasına rağmen, yazarın Üstadın bir şiirine dair beyan ettiği fikir, hem Üstadın hayat çerçevesine, hem de şiirin manasına dair büyük bir cinayet olmuş. İlgili yeri alıntılayarak bu noktaya değinelim:

 

Coşkun Şiir Irmağı:

KALDIRIMLAR’la başlayan şiir süreci, SAKARYA TÜRKÜSÜ’nde zirveye ulaşır. Anadolu insanının hürriyet mücadelesi yanı sıra iç dünyasındaki manevi sırları buluruz Sakarya Türküsü’nde. MUHASEBE’de kendini ve ailesini dahi pervasızca eleştirir Necip Fazıl.

 

İnanmıyorum bana öğretilen tarihe

Sebep neyse mezardan bu hayatı tercihe

Üç katlı ahşap evin her katı ayrı alem

Üst kat elinde tesbih ağlıyor babaannem

Orta kat mavs oynayan annem ve âşıkları

Alt kat kızkardeşimin tamtamda çığlıkları

Bir kurtlu peynir gibi ortasından kestiğim

Buyrun ve maktaından seyredin, işte evim

Bu ne hazin ağaçtır bütün ufkumu tutmuş

Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş

 

Muhasebe şiirinin bu bölümünde yazarın dediği gibi Üstad kendi ailesini değil, ülkenin genel olarak içinde bulunduğu çürümüşlük halini tenkid ve tasvir etmekte ve Üstad 1. tekil şahıs zamiri olan “ben” kelimesini kullanmış olsa da, tablosunu çizdiği ortam kendisi ve ailesi değil, o günün –ve aslında bugünün de- umumi havasını yansıtmaktadır.

 

Üstadın ‘Üst katta, elinde tesbih, ağlayan’ bir babaannesi yoktur. Kendini o devrin Batıcı çizgisine kaptırmış, giyiminden, hal ve tavırlarına kadar asliyete kavuşamamış hafakanlı İstanbul hanımefendisinin tipik bir örneğidir babaannesi. Belki şiirin yazıldığı tarihte hakkın rahmetine bile kavuşmuş olabilir, ki olmasa bile bunun bir önemi yok, çünkü şiirdeki tasvir, Üstadın babaannesini resmetmemektedir. (Tıklayın: Zafer Hanım)

 

Üstad’ın annesinin, şiirde profili çizilen anne ile uzaktan yakından alakası yoktur. Üstadın tabiriyle, kayıtsız ve şartsız teslimiyet örneği derin ve fedakâr bir kişiliğe sahiptir annesi. (Tıklayın: Mediha Hanım)

 

Üstad’ın kız kardeşi de yoktur. Selma isimli kız kardeşi beş yaşına kadar yaşamış sonra ebedi âleme göçmüştür. (Tıklayın: Selma)

 

Belli ki yazar, Üstadın şiirinde kendi ailesini bile eleştirdiğini söylerken, Üstadın eş dost dinlemeden çürümüş yapının üzerine yürüdüğünün imasına soyunmuş, lakin kaş yapayım derken göz çıkarmış ve söylediği söz tam bir felix culpa olmuştur.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yazarın, bu denli bedihi bir tablo karşısında, bu denli basit bir hataya düşmüş olması teessüf ya da tenkitle değil, ancak hayretle karşılanabilir. Üstadın, en muazzam çapta aksiyon planında tatbik ettiği fikriyatı, ne sadece kendi ailesi, ne de hudutları belli bir zümrenin değil, önce cemiyet ve arkasından cihan çapında bir aksiyon hareketidir. Üstadın, cemiyeti kendi hususi aile zemininde remzlendirerek işlemesi, onun cemiyetin bekası için duyduğu kaygının samimiyetini tek başına göstermeye yeter… Zaten Üstadın şiirlerinde bunu görmek için, kuvvetli bir seziş kabiliyetine de ihtiyaç yoktur. Reyhan'ın bedahetle gösterdiği üzere, üstadın cemiyet çapında ruh ve ahlak muhasebelerini işlediği bu şiiri ferdi değil, umumi bir muhasebedir.... Üstad, vasiyetine başlarken de, onu, kendi hususi ailesinden ibaret değil, kendi hususi yakınlarını da kaplayıcı, umumi bir çerçeveyi muhatap tutarak işlemiştir...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...