Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Tarık

Secde Etmek Kanserden Koruyor

Recommended Posts

Mısır’ın başkenti Kahire’de bulunan Ulusal Işın Teknolojisi Merkezi’nde yapılan bir bilimsel araştırma, secde etmenin insanı kanserden koruduğunu ortaya çıkardı.

 

Araştırmayla ayrıca secdenin hamile kadınlar için de oldukça yararlı olduğunu ve ceninin şekil bozukluğuna uğramasını engellediğini, bunun yanında yine birçok bedensel ve psikolojik hastalıklara iyi geldiği tespit edildi.

Işın Teknolojisi Merkezi Bölümü Başkanı Biyoloji profesörü Muhammed Ziyaeddin Hamid, bu çağda insanların her yönden elektromanyetik dalgalara maruz kaldığını ve bu nedenle daha fazla ışın aldığını belirterek, vücutta biriken bu yükün mutlaka dışarı atılması gerektiğini bildirdi.

 

Araştırma sonucu vücutta biriken elektromanyetik yükün Allah’a secde ile dışarı boşaltıldığının belirlendiğini dile getiren Mısırlı bilim adamı, bilimsel araştırmaların insan boyunun küçüldükçe elektromanyetik dalgalara uğrama oranının daha da azaldığını gösterdiğini söyledi.

 

Yedi azanın yerle teması enerjiyi boşaltıyor

 

İnsanın secde halindeyken elektromanyetik dalgalara daha az maruz kaldığını ve alnın yere değmesiyle vücuttaki elektromanyetik yükün dışarıya boşaltıldığını tespit ettiğini kaydeden Profesör Ziyaeddin, secde halinde olan bir insanın yedi organının yerle temas etmesinin boşaltımı hızlandırdığını ve bunun yorgunluk ve bazı hastalıklara iyi geldiğini ifade etti.

 

Araştırmaların elektrik yükünün vücuttan sağlıklı bir şekilde atılması için secde anında kıbleye dönmek gerektiğini gösterdiğini bildiren Profesör Ziyaeddin, Kâbe’nin yeryüzünün merkezi olduğunu ve yeryüzünün merkezine yönelmenin vücuttaki elektrik yükünü dışarı atmak için en uygun pozisyon olduğunu söyledi.

 

Beş vakit farz namazın vücuttaki elektrik yükünün dışarı atılması için yeterli olduğunu belirten Mısırlı bilim adamı, uyku esnasında vücutta oluşan unsurların sabah namazıyla dışarı atıldığını ve insanın güne sağlıklı ve canlı bir şekilde başladığını kaydetti.

 

Öğle, ikindi ve akşam namazlarının günün yorgunluğunu ve stresini azalttığını ve insana psikolojik bir rahatlama sağladığını söyleyen Profesör Ziyaeddin, yatsı namazıyla gün boyu vücutta oluşan yükün geri kalanının dışarı atıldığını ve insanın rahat bir şekilde uykuya dalmasının sağlandığını belirtti.

Share this post


Link to post
Share on other sites

elinde üstadın mümin-kafir kitabı olan var mı acaba??? kütüphaneye bu ara gidebilseydim kendim alıp yazardım ama uzun sürer.eğer elinde olan varsa üstadın namazın orucun dini vecibelerin sağlığa yararı hakkındaki yorumlarını bizlerle paylaşabilir mi acaba???

Share this post


Link to post
Share on other sites

NFK-Fan a teşekkürlerimi sunduktan sonra bahsettiğim kısmı hemen sizinle paylaşıyorum :rolleyes:

 

 

ORUÇ

Kâfir - Bakın, ben namaza itiraz ettim ama, oruca hiçbir diyeceğim yok! Hattâ onun bir faydasına kaniim!

 

Mümin - Biz, sizin gibilerin zemlerini asılsız bulduğumuz kadar, medihlerini de esassız buluruz. Söyleyin bakalım, sizce neymiş orucun faydası?

 

Kâfir - Sıhhati düzeltmesi... Bütün bir yıl abur cuburla dolmuş mideleri tasfiye etmesi...

 

Mümin - Gördünüz mü? Sizin oruçta kabul ettiğiniz bu fazilet, onun namütenahi değerlerinden belki en küçüğüdür. Halbuki siz bu noktayı, orucun yegâne meziyeti diye görüyorsunuz. İşte onun için sizin medihlerinize kıymet verilemez.

 

Kâfir - Bu ne taassup yahu?

 

Mümin - Her sağlam ve tezatsız tavır, sizin gibilere taassup gibi gelir. Evet, biz sizin medihlerinizi de benimsemeyiz! Namaz için "iyi bir spordur" diyen niceleri var... Halbuki namazın vücuda verdiği bedenî terbiye kıymeti, onun faziletleri içinde, mülâhazasına bile yer olmayan bir değer... Gaye sadece ibadet... Bu gaye etrafında, insanın, düşünmeden elde ettiği daha nice kazanç olabilir. Ama bu kazançlardan hiçbirinin, aslî gaye önünde ismi geçemez. Kâfir - Orucun sıhhati düzelttiğini söylemek kabahat mı?

 

Mümin - Asla! Fakat aslî gayeyi daima ibadet bildikten sonra... Orucun sıhhati düzelttiği o kadar aşikârdır ki, ana gaye yerine gelirken bu mesut neticeyi görmemek de mümkün değildir. Orucun başlıca fazileti, aslî gaye daima ibadet olmak şartiyle, nefs mücadelesi, nefsi yenmek, baskı altına almak borcu...

 

Kâfir - Sizi dinledikçe Müslümanlığın ne zor ve pahalı şey olduğuna dikkât ediyorum!

 

Mümin - Ben de sizi dinledikçe, küfrün ne kolay ve ne ucuz kazanıldığını görüyorum! Halbuki Müslümanlık, zor içinde en kolay, pahalılık içinde de bedava olan kurtuluş çaresidir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gece Güneşi kardeşimin, "Mümin-Kafir" kitabından iktibas ettiği kısmı görünce, tamamiyet teşkil etmesi açısından, bir sonraki kısmı aşağıya alma kararı verdik. Buyrun!...

 

...................

 

 

VE ORUÇ

 

Kâfir - Haydi, orucun manevî faziletine de inanalım! Fakat bir zamanlar olduğu gibi, alenen oruç yiyenleri suçlandıran bir cemiyet ölçüsüne taraftar olunabilir mi?

 

Mümin - Alenen namaz kılmamak diye bir şey tasavvur edebilir miyiz? Edemeyiz! Zira namaz, ancak kılındığı zaman eda edildiği belli olan, yani müspet icra şekli ile, ancak icrası ânında meydana çıkan bir ibadet nev'idir. Oruçsa tamamiyle aksi... Oruç, tutuluşu ile değil, alenen yenilişi ile, menfi tarafından, bir riayetsizlik ânında belli olur. Onun içindir ki, bu riayetsizliği belli eden şahıs günahının üstünde, bütün müminlere ve müminlerin bağlı olduğu esaslara karşı, istihkar ve istihfaf tavrı takınmış olma vaziyetine geçer. Böyle bir vaziyette olmayı da, değil bir Müslüman, terbiyeli bir Yahudi, bir Hristiyan, bir putperest, bir Allah'sız bile kabul edemez. Gördünüz mü, şahıs hürriyeti ile başkalarının hakkına tecavüz etmemek arasındaki incecik hududu? Bu hududu ve inceliği, yalnız bizim memleketin tersinden yobazlarına anlatamazsınız! Var mı bir cevabınız?

 

Kâfir - Doğrusu, birdenbire cevap bulamıyorum! Ama öyle hissediyorum ki, oruç tutmadığı halde kendisini oruçlu göstermenin hali, onu gizlice yiyenin durumundan daha samimi olsa gerek...

 

Mümin - Oruç tutmayıp da kendisini oruçlu göstermek diye bir hal yoktur; sadece cinayetini ortaya dökmemek diye bir haya edası vardır. Zira oruçlu olduğunu göstermek zaten esasında mümkün değildir. Samimiyet dediğiniz de bu edanın idrakindedir. Öbürü samimilik gayretiyle düşülen katmerli riya tavrı...

 

Kâfir - Kah; kah, kah! Olur şey değil yahu! Siz artık büsbütün sapıtıyorsunuz!

 

Mümin - Asıl sapıtan, cevaptan âciz kalandır! Allah'ın bilmediği, görmediği, zapt ve ihata etmediği şey yok... Böyle olunca bazı günahları, alenilik plânına çıkarmamak, onları Allah'tan gizlemek mümkün olmadığına göre Allah'ın kullarına tahsis ettiği izhar plânından gizleme suretiyle yine Allah'a karşı bir haya ifade eder. Tasavvufta "Hakkın zahiri halk, halkın bâtını Hak..." sözü, işte bu sırra işaret... Halkın suratına çarptıkları bir hadise, bâtın yoluyla yine Hakk'a gider; ve Hakk'ın zahirine karşı insan bütün edep ölçülerini halka göre tayin eder. Yoksa halk, tek başına ve yalnız kendi mânasından ibaret olarak hiçbir zaman gaye değildir. Haktan utanmayan halktan da utanmaz. Bir insanda, bol bol günah yaptığı halde onu halktan saklamış olmak, saklamaya mecbur olmak ukdesi o kadar büyük bir ıstırap doğurur ki, nihayet ahlâk ve samimilikten ibaret İslâm ruhu onda hiçbir günaha kudret bırakmaz. Yahut, günah yaptıkça utancından gözlerini topraktan ayıramaz. Yoksa, Hristiyanlıktaki alenî günah itirafı, Müslümanlıkta, o günah üstüne ayrıca bir günah bindirir ve ayrıca, insanı, günahıyla böbürlenmiş olmak gibi en feci vaziyete düşürür. İşte, zaten kulun kula karşı takındığı bu pervasızlık tavrıdır ki, neticede Allah'a karşı isyan ve korkusuzluk ifadesi olur ya... Yine mi anlamıyorsunuz?

 

Kâfir - İnsanı öyle içinden çıkılmaz vaziyetlere getiriyorsunuz ki, onda anlamaya yer bırakmıyorsunuz!

 

Mümin - Asıl siz kalbinizde imana yer bırakmadıkça anlamaya yer bırakmamış oluyorsunuz...

 

 

............

Share this post


Link to post
Share on other sites
Mısır?ın başkenti Kahire?de bulunan Ulusal Işın Teknolojisi Merkezi?nde yapılan bir bilimsel araştırma, secde etmenin insanı kanserden koruduğunu ortaya çıkardı.

 

Araştırmayla ayrıca secdenin hamile kadınlar için de oldukça yararlı olduğunu ve ceninin şekil bozukluğuna uğramasını engellediğini, bunun yanında yine birçok bedensel ve psikolojik hastalıklara iyi geldiği tespit edildi.

Işın Teknolojisi Merkezi Bölümü Başkanı Biyoloji profesörü Muhammed Ziyaeddin Hamid, bu çağda insanların her yönden elektromanyetik dalgalara maruz kaldığını ve bu nedenle daha fazla ışın aldığını belirterek, vücutta biriken bu yükün mutlaka dışarı atılması gerektiğini bildirdi.

 

Araştırma sonucu vücutta biriken elektromanyetik yükün Allah?a secde ile dışarı boşaltıldığının belirlendiğini dile getiren Mısırlı bilim adamı, bilimsel araştırmaların insan boyunun küçüldükçe elektromanyetik dalgalara uğrama oranının daha da azaldığını gösterdiğini söyledi.

 

Yedi azanın yerle teması enerjiyi boşaltıyor

 

İnsanın secde halindeyken elektromanyetik dalgalara daha az maruz kaldığını ve alnın yere değmesiyle vücuttaki elektromanyetik yükün dışarıya boşaltıldığını tespit ettiğini kaydeden Profesör Ziyaeddin, secde halinde olan bir insanın yedi organının yerle temas etmesinin boşaltımı hızlandırdığını ve bunun yorgunluk ve bazı hastalıklara iyi geldiğini ifade etti.

 

Araştırmaların elektrik yükünün vücuttan sağlıklı bir şekilde atılması için secde anında kıbleye dönmek gerektiğini gösterdiğini bildiren Profesör Ziyaeddin, Kâbe?nin yeryüzünün merkezi olduğunu ve yeryüzünün merkezine yönelmenin vücuttaki elektrik yükünü dışarı atmak için en uygun pozisyon olduğunu söyledi.

 

Beş vakit farz namazın vücuttaki elektrik yükünün dışarı atılması için yeterli olduğunu belirten Mısırlı bilim adamı, uyku esnasında vücutta oluşan unsurların sabah namazıyla dışarı atıldığını ve insanın güne sağlıklı ve canlı bir şekilde başladığını kaydetti.

 

Öğle, ikindi ve akşam namazlarının günün yorgunluğunu ve stresini azalttığını ve insana psikolojik bir rahatlama sağladığını söyleyen Profesör Ziyaeddin, yatsı namazıyla gün boyu vücutta oluşan yükün geri kalanının dışarı atıldığını ve insanın rahat bir şekilde uykuya dalmasının sağlandığını belirtti.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu bilgiyi bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ederiz. Allahü Tealanın emrettiği bize farz kıldığı her şeyde mutlaka bir hikmet vardır.bunları düşünerek ibadet edersek hayattan daha fazla lezzet alacağımızı düşünüyorum. :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

bu tip bilgilerin araştırılması vs. gerçekten çok hoş şeyler...aynı şekilde orucun faydalrı abdestin faydalrı vs. vs. vs.

fakat unutulmaması gereken bir şey var...ibadetlerdeki hikmetler değil bizler için önemli olan,ALLAH ın emri olmaları bizler için kafi olmalı...belki islamiyetle henüz tanışamamaış bir insana bunlar anlatılabilinir,ya da aklında farklı soru işaretleri olan insanlara,ama bir kere islam dinini kabul etmişse bir kişi,kuran-ı kerimde emredilen ve peygamber efendimizin(s.a.v) ağzından çıkan her şey,yaptıkları hareketleri,bizler için sorgusuz sualsiz kabul edilmelidir...

 

 

 

 

ibadetin hakikatı işarat-ül i'caz

 

 

 

 

يَا اَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ الَّذِى خَلَقَكُمْ وَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ اَلَّذِى جَعَلَ لَكُمُ

 

اْلاَرْضَ فِرَاشًا وَالسَّمَاءَ بِنَاءً وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَاَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَمَرَاتِ رِزْقًا لَكُمْ فَلاَ تَجْعَلُوا

 

لِلّهِ اَنْدَادًا وَ اَنْتُمْ تَعْلَمُونَ

 

Yani: "Ey insanlar! Sizi ve sizden evvelkileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki, takva mertebesine vâsıl olasınız. Ve yine Rabbinize ibadet ediniz ki; Arzı size döşek, semayı binanıza dam yapmış ve semadan suları indirmiş ki, sizlere rızık olmak üzere yerden meyve ve sâir gıdaları çıkartsın. Öyle ise, Allah'a misil ve şerik yapmayınız. Bilirsiniz ki, Allah'tan başka ma'bud ve hâlıkınız yoktur."

 

Mukaddeme

 

Akaidî ve îmanî hükümleri kavî ve sabit kılmakla meleke haline getiren ancak ibadettir. Evet Allah'ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadetle, vicdanî ve aklî olan imanî hükümler terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve te'sirleri zayıf kalır. Bu hale, Âlem-i İslâm'ın hâl-i hazırdaki vaziyeti şahittir. Ve keza, ibadet; dünya ve âhiret saadetlerine vesile olduğu gibi, maaş ve maâde, yani dünya ve âhiret işlerini tanzime sebebdir ve şahsî ve nev'î kemalâta vâsıtadır ve Hâlık ile abd arasında pek yüksek bir nisbet ve şerefli bir râbıtadır.

 

İbadetin dünya saadetine vesîle olduğunu izah eden cihetler:

 

 

 

sh: » (İ: 84)

 

Birisi: İnsan, bütün hayvanlardan mümtaz ve müstesna olarak, acib ve latif bir mizac ile yaratılmıştır. O mizac yüzünden, insanda çeşit çeşit meyiller, arzular meydana gelmiştir. Meselâ: İnsan en müntehab şeyleri ister, en güzel şeylere meyleder, zînetli şeyleri arzu eder, insaniyete lâyık bir maişet ve bir şerefle yaşamak ister.

 

Şu meyillerin iktizası üzerine yiyecek, giyecek ve sair hacetlerini istediği gibi güzel bir şekilde tedarikinde çok san'atlara ihtiyacı vardır. O san'atlara vukufu olmadığından, ebna-yı cinsiyle teşrik-i mesaî etmeye mecbur olur ki; herbirisi, semere-i sa'yiyle arkadaşına mübadele suretiyle yardımda bulunsun ve bu sayede ihtiyaçlarını tesviye edebilsinler.

 

Fakat insandaki kuvve-i şeheviyye, kuvve-i gadabiyye, kuvve-i akliyye Sâni' tarafından tahdid edilmediğinden ve insanın cüz'-i ihtiyarîsiyle terakkisini temin etmek için bu kuvvetler başıboş bırakıldığından, muamelâtta zulüm ve tecavüzler vukua gelir. Bu tecavüzleri önlemek için, cemaat-ı insaniye çalışmalarının semerelerini mübadele etmekte adalete muhtaçtır. Lâkin her ferdin aklı, adaleti idrakten âciz olduğundan, küllî bir akla ihtiyaç vardır ki; ferdler, o küllî akıldan istifade etsinler. Öyle küllî bir akıl da ancak kanun şeklinde olur. Öyle bir kanun, ancak şeriattır.

 

Sonra o şeriatın tesirini, icrasını, tatbikini temin edecek bir merci, bir sahib lâzımdır. O merci ve o sahib de, ancak Peygamberdir. Peygamber olan zâtın da, zâhiren ve bâtınen halka olan hâkimiyetini devam ettirmek için, maddî ve manevî bir ulviyete ve bir imtiyaza ihtiyacı olduğu gibi, Hâlık ile olan derece-i münasebet ve alâkasını göstermek için de, bir delile ihtiyacı vardır. Böyle bir delil de ancak mu'cizelerdir.

 

Sonra Cenab-ı Hakk'ın emirlerine ve nehiylerine itaat ve inkıyadı te'sis ve temin etmek için, Sâni'in azametini zihinlerde tesbit etmeye ihtiyaç vardır. Bu tesbit de ancak akaid ile, yani ahkâm-ı îmaniyenin tecellisiyle olur. Îmanî hükümlerin takviye ve inkişaf ettirilmesi, ancak tekrar ile teceddüd eden ibadetle olur.

 

İkincisi: İbadet, fikirleri Sâni-i Hakîm'e çevirttirmek içindir. Abdin Sâni-i Hakîm'e olan teveccühü, itaat ve inkıyadını intac eder. İtaat ve inkıyad ise, abdi intizam-ı ekmel altına idhal eder. Abdin intizam altına girmesiyle ve nizama ittiba etmesiyle, hikmetin sırrı tahakkuk eder. Hikmet ise, kâinat sahifelerinde parlayan san'at nakışlarıyla tebarüz eder.

 

 

 

sh: » (İ: 85)

 

Üçüncüsü: İnsan santral gibi, bütün hilkatın nizamlarına ve fıtratın kanunlarına ve kâinattaki nevamis-i İlahiyenin şualarına bir merkezdir. Binaenaleyh, insanın o kanunlara intisab ve irtibat etmesi ve o namusların eteklerine yapışıp temessük etmesi lâzımdır ki, umumî cereyanı temin etsin. Ve tabakat-ı âlemde deveran eden dolapların hareketlerine muhalefetle o dolapların çarkları altında ezilmesin. Bu da ancak, o emir ve nevahîden ibaret olan ibadetle olur.

 

Dördüncüsü: Emirleri imtisal, nehiylerden içtinab etmek sayesinde bir ferd, heyet-i içtimaiyede çok mertebelerle nisbet peyda eder ve alâkadar olur. Bilhassa ahkâm-ı diniye ve mesalih-i umumiye hususunda bir ferd, bir nevi hükmüne geçer. Yani pek çok hukuklar, haysiyetler, irşadlar, tâlimler, ıslahlar gibi vazifeler bir şahsa yüklenir. Eğer o emri imtisal, nevahîden içtinab eden o şahıs olmasa; o vazifeler tamamen pâyimal olur.

 

Beşincisi: İnsan İslâmiyet sayesinde, ibadet saikasıyla bütün müslümanlara karşı sabit bir münasebet peyda eder ve kavî bir irtibat ve bağlılık elde eder. Bunlar ise sarsılmaz bir uhuvvete, hakikî bir muhabbete sebeb olur. Zaten heyet-i içtimaiyenin kemaline ve terakkisine ilk ve en birinci basamaklar, uhuvvet ile muhabbettir.

 

İbadetin şahsî kemalâta sebeb olduğunun izahı:

 

İnsan; cismen küçük, zaîf ve âciz olmakla beraber, hayvanattan addedildiği halde, pek yüksek bir ruhu taşıyor ve pek büyük bir istidada mâliktir ve hasredilmeyecek derecede meyilleri vardır ve gayr-i mütenahî emeller sahibidir ve addedilemez fikirleri vardır ve gayr-ı mahdud şeheviyye ve gadabiyye gibi kuvveleri vardır ve öyle acaib bir yaratılışı vardır ki, sanki bütün enva' ve âlemlere fihriste olarak yaratılmıştır.

 

İşte böyle bir insanın o yüksek ruhunu inbisat ettiren, ibadettir; istidadlarını inkişaf ettiren, ibadettir; meyillerini temyiz ve tenzih ettiren, ibadettir; emellerini tahakkuk ettiren ibadettir; fikirlerini tevsi' ve intizam altına alan, ibadettir; şeheviyye ve gadabiyye kuvvelerini had altına alan, ibadettir; zâhirî ve bâtınî uzuvlarını ve duygularını kirleten tabiat paslarını izale eden, ibadettir; insanı mukadder olan kemalâtına yetiştiren, ibadettir; abd ile Mâbud arasında en yüksek ve en lâtif olan nisbet, ancak ibadettir. Evet kemalât-ı beşeriyenin en yükseği, şu nisbet ve münasebettir.

 

İhtar: İbadetin ruhu, ihlâstır. İhlâs ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir faide ibadete illet gösterilse, o ibadet bâtıldır. Faideler, hikmetler yalnız müreccih olabilirler, illet olamazlar.sh: » (İ: 86)

 

Kur'an-ı Kerim vakta ki يَااَيُّهَاالنّاسُاعْبُدُوا emriyle insanları ibadete davet etti; sanki lisan-ı hal ile: "Ne için ibadet yapalım, illeti nedir?" diye sorulan suali, Kur'an-ı Kerim رَبَّكُمُالَّذِىخَلَقَكُمْ ilh.. cümleleriyle cevablandırmak üzere Sâni'in vücud u vahdetine dair bürhanları zikretmeye başladı.

Share this post


Link to post
Share on other sites
bu tip bilgilerin araştırılması vs. gerçekten çok hoş şeyler...aynı şekilde orucun faydalrı abdestin faydalrı vs. vs. vs.

fakat unutulmaması gereken bir şey var...ibadetlerdeki hikmetler değil bizler için önemli olan,ALLAH ın emri olmaları bizler için kafi olmalı...belki islamiyetle henüz tanışamamaış bir insana bunlar anlatılabilinir,ya da aklında farklı soru işaretleri olan insanlara,ama bir kere islam dinini kabul etmişse bir kişi,kuran-ı kerimde emredilen ve peygamber efendimizin(s.a.v) ağzından çıkan her şey,yaptıkları hareketleri,bizler için sorgusuz sualsiz kabul edilmelidir...

 

 

 

 

ibadetin hakikatı işarat-ül i'caz

 

 

 

 

يَا اَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ الَّذِى خَلَقَكُمْ وَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ اَلَّذِى جَعَلَ لَكُمُ

 

اْلاَرْضَ فِرَاشًا وَالسَّمَاءَ بِنَاءً وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَاَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَمَرَاتِ رِزْقًا لَكُمْ فَلاَ تَجْعَلُوا

 

لِلّهِ اَنْدَادًا وَ اَنْتُمْ تَعْلَمُونَ

 

Yani: "Ey insanlar! Sizi ve sizden evvelkileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki, takva mertebesine vâsıl olasınız. Ve yine Rabbinize ibadet ediniz ki; Arzı size döşek, semayı binanıza dam yapmış ve semadan suları indirmiş ki, sizlere rızık olmak üzere yerden meyve ve sâir gıdaları çıkartsın. Öyle ise, Allah'a misil ve şerik yapmayınız. Bilirsiniz ki, Allah'tan başka ma'bud ve hâlıkınız yoktur."

 

Mukaddeme

 

Akaidî ve îmanî hükümleri kavî ve sabit kılmakla meleke haline getiren ancak ibadettir. Evet Allah'ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadetle, vicdanî ve aklî olan imanî hükümler terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve te'sirleri zayıf kalır. Bu hale, Âlem-i İslâm'ın hâl-i hazırdaki vaziyeti şahittir. Ve keza, ibadet; dünya ve âhiret saadetlerine vesile olduğu gibi, maaş ve maâde, yani dünya ve âhiret işlerini tanzime sebebdir ve şahsî ve nev'î kemalâta vâsıtadır ve Hâlık ile abd arasında pek yüksek bir nisbet ve şerefli bir râbıtadır.

 

İbadetin dünya saadetine vesîle olduğunu izah eden cihetler:

 

 

 

sh: » (İ: 84)

 

Birisi: İnsan, bütün hayvanlardan mümtaz ve müstesna olarak, acib ve latif bir mizac ile yaratılmıştır. O mizac yüzünden, insanda çeşit çeşit meyiller, arzular meydana gelmiştir. Meselâ: İnsan en müntehab şeyleri ister, en güzel şeylere meyleder, zînetli şeyleri arzu eder, insaniyete lâyık bir maişet ve bir şerefle yaşamak ister.

 

Şu meyillerin iktizası üzerine yiyecek, giyecek ve sair hacetlerini istediği gibi güzel bir şekilde tedarikinde çok san'atlara ihtiyacı vardır. O san'atlara vukufu olmadığından, ebna-yı cinsiyle teşrik-i mesaî etmeye mecbur olur ki; herbirisi, semere-i sa'yiyle arkadaşına mübadele suretiyle yardımda bulunsun ve bu sayede ihtiyaçlarını tesviye edebilsinler.

 

Fakat insandaki kuvve-i şeheviyye, kuvve-i gadabiyye, kuvve-i akliyye Sâni' tarafından tahdid edilmediğinden ve insanın cüz'-i ihtiyarîsiyle terakkisini temin etmek için bu kuvvetler başıboş bırakıldığından, muamelâtta zulüm ve tecavüzler vukua gelir. Bu tecavüzleri önlemek için, cemaat-ı insaniye çalışmalarının semerelerini mübadele etmekte adalete muhtaçtır. Lâkin her ferdin aklı, adaleti idrakten âciz olduğundan, küllî bir akla ihtiyaç vardır ki; ferdler, o küllî akıldan istifade etsinler. Öyle küllî bir akıl da ancak kanun şeklinde olur. Öyle bir kanun, ancak şeriattır.

 

Sonra o şeriatın tesirini, icrasını, tatbikini temin edecek bir merci, bir sahib lâzımdır. O merci ve o sahib de, ancak Peygamberdir. Peygamber olan zâtın da, zâhiren ve bâtınen halka olan hâkimiyetini devam ettirmek için, maddî ve manevî bir ulviyete ve bir imtiyaza ihtiyacı olduğu gibi, Hâlık ile olan derece-i münasebet ve alâkasını göstermek için de, bir delile ihtiyacı vardır. Böyle bir delil de ancak mu'cizelerdir.

 

Sonra Cenab-ı Hakk'ın emirlerine ve nehiylerine itaat ve inkıyadı te'sis ve temin etmek için, Sâni'in azametini zihinlerde tesbit etmeye ihtiyaç vardır. Bu tesbit de ancak akaid ile, yani ahkâm-ı îmaniyenin tecellisiyle olur. Îmanî hükümlerin takviye ve inkişaf ettirilmesi, ancak tekrar ile teceddüd eden ibadetle olur.

 

İkincisi: İbadet, fikirleri Sâni-i Hakîm'e çevirttirmek içindir. Abdin Sâni-i Hakîm'e olan teveccühü, itaat ve inkıyadını intac eder. İtaat ve inkıyad ise, abdi intizam-ı ekmel altına idhal eder. Abdin intizam altına girmesiyle ve nizama ittiba etmesiyle, hikmetin sırrı tahakkuk eder. Hikmet ise, kâinat sahifelerinde parlayan san'at nakışlarıyla tebarüz eder.

 

 

 

sh: » (İ: 85)

 

Üçüncüsü: İnsan santral gibi, bütün hilkatın nizamlarına ve fıtratın kanunlarına ve kâinattaki nevamis-i İlahiyenin şualarına bir merkezdir. Binaenaleyh, insanın o kanunlara intisab ve irtibat etmesi ve o namusların eteklerine yapışıp temessük etmesi lâzımdır ki, umumî cereyanı temin etsin. Ve tabakat-ı âlemde deveran eden dolapların hareketlerine muhalefetle o dolapların çarkları altında ezilmesin. Bu da ancak, o emir ve nevahîden ibaret olan ibadetle olur.

 

Dördüncüsü: Emirleri imtisal, nehiylerden içtinab etmek sayesinde bir ferd, heyet-i içtimaiyede çok mertebelerle nisbet peyda eder ve alâkadar olur. Bilhassa ahkâm-ı diniye ve mesalih-i umumiye hususunda bir ferd, bir nevi hükmüne geçer. Yani pek çok hukuklar, haysiyetler, irşadlar, tâlimler, ıslahlar gibi vazifeler bir şahsa yüklenir. Eğer o emri imtisal, nevahîden içtinab eden o şahıs olmasa; o vazifeler tamamen pâyimal olur.

 

Beşincisi: İnsan İslâmiyet sayesinde, ibadet saikasıyla bütün müslümanlara karşı sabit bir münasebet peyda eder ve kavî bir irtibat ve bağlılık elde eder. Bunlar ise sarsılmaz bir uhuvvete, hakikî bir muhabbete sebeb olur. Zaten heyet-i içtimaiyenin kemaline ve terakkisine ilk ve en birinci basamaklar, uhuvvet ile muhabbettir.

 

İbadetin şahsî kemalâta sebeb olduğunun izahı:

 

İnsan; cismen küçük, zaîf ve âciz olmakla beraber, hayvanattan addedildiği halde, pek yüksek bir ruhu taşıyor ve pek büyük bir istidada mâliktir ve hasredilmeyecek derecede meyilleri vardır ve gayr-i mütenahî emeller sahibidir ve addedilemez fikirleri vardır ve gayr-ı mahdud şeheviyye ve gadabiyye gibi kuvveleri vardır ve öyle acaib bir yaratılışı vardır ki, sanki bütün enva' ve âlemlere fihriste olarak yaratılmıştır.

 

İşte böyle bir insanın o yüksek ruhunu inbisat ettiren, ibadettir; istidadlarını inkişaf ettiren, ibadettir; meyillerini temyiz ve tenzih ettiren, ibadettir; emellerini tahakkuk ettiren ibadettir; fikirlerini tevsi' ve intizam altına alan, ibadettir; şeheviyye ve gadabiyye kuvvelerini had altına alan, ibadettir; zâhirî ve bâtınî uzuvlarını ve duygularını kirleten tabiat paslarını izale eden, ibadettir; insanı mukadder olan kemalâtına yetiştiren, ibadettir; abd ile Mâbud arasında en yüksek ve en lâtif olan nisbet, ancak ibadettir. Evet kemalât-ı beşeriyenin en yükseği, şu nisbet ve münasebettir.

 

İhtar: İbadetin ruhu, ihlâstır. İhlâs ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir faide ibadete illet gösterilse, o ibadet bâtıldır. Faideler, hikmetler yalnız müreccih olabilirler, illet olamazlar.sh: » (İ: 86)

 

Kur'an-ı Kerim vakta ki يَااَيُّهَاالنّاسُاعْبُدُوا emriyle insanları ibadete davet etti; sanki lisan-ı hal ile: "Ne için ibadet yapalım, illeti nedir?" diye sorulan suali, Kur'an-ı Kerim رَبَّكُمُالَّذِىخَلَقَكُمْ ilh.. cümleleriyle cevablandırmak üzere Sâni'in vücud u vahdetine dair bürhanları zikretmeye başladı.

Huruful Ebcedle Latin harfleri yanyana yazılması uygun değildir, en azından bir çizgi konulmalıdır.....

Share this post


Link to post
Share on other sites

Dün Star gazetesinde, Aziz Üstel'in köşesinde okumuştum: Prof. Deuch adlı bilim adamı yaptığı araştırmalar neticesinde şu kanıya/neticeye varmış: Müslüman olmayanlar da namaz kılsınlar, namaza başlasınlar. Çünkü, namaz kılan insanlarda eklem ağrısı/sorunları yok deneyecek düzeydedir.

 

Tabi bu bizim nazarımızdan pek ciddi/vurucu bir tespit değildir (namazı spor olarak algılamak), fakat namazın sadece bu kısmı bile nelere deva, görüyoruz.

 

Hem de, bir gayrimüslim tarafından dile getirildiğine şahit olarak. Bu ve bunun gibi pek çok örnek var namaz konusunda.

...

 

ALİ

Share this post


Link to post
Share on other sites

sükürler olsun. Rabbimizn bizden istediği her seyde bizim yararımız olduğunu biliyoruz. Böyle haberler mutluluk verici fakat sasırtıcı değil.

sükürler olsun.

Share this post


Link to post
Share on other sites

selamlar,

 

arkadaslar bircogunuz duymussunuzdur.bilim adamlari vakti zamaninda altin oran diye birsey kesfetmis/farkina varmis. unlu ressam davinci,meshur tablosu monalisayi cizerken de altin orandan faydalanmis.altin oran video sunu izledigimde gercekten hayret etmistim.kabenin konumundan tutundan,vucudumuzdaki butun kemiklere kadar heryerde ayni oran var.gercekten bana cok sasirtici geldi.diyecegim o ki; Allahu teala oyle bir nizam icinde yaratmiski herseyi,neye baksaniz bir duzen bir sebep var.hicbirsey gereksiz yada luzumsuz yada basina buyruk degil.

 

su kaynaktan video yu izleyebilirsiniz: http://serdarkocaoglu.com.tr/2009/04/altin...-yaratilis.html

Share this post


Link to post
Share on other sites
bu tip bilgilerin araştırılması vs. gerçekten çok hoş şeyler...aynı şekilde orucun faydalrı abdestin faydalrı vs. vs. vs.

fakat unutulmaması gereken bir şey var...ibadetlerdeki hikmetler değil bizler için önemli olan,ALLAH ın emri olmaları bizler için kafi olmalı...belki islamiyetle henüz tanışamamaış bir insana bunlar anlatılabilinir,ya da aklında farklı soru işaretleri olan insanlara,ama bir kere islam dinini kabul etmişse bir kişi,kuran-ı kerimde emredilen ve peygamber efendimizin(s.a.v) ağzından çıkan her şey,yaptıkları hareketleri,bizler için sorgusuz sualsiz kabul edilmelidir...

 

bende tam bunu yazcaktım.(devamını değil).

Share this post


Link to post
Share on other sites

aslında bunu bütün hastahane duvarlarına asmak lazım ki herkes görsün.....

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...