NFK-Fan 285 Report post Posted October 29, 2007 FELSEFE VE HAKİKAT Felsefe deyince gözümün önüne şöyle bir manzara gelir: Feza büyüklüğünde bir çuval. Çuval, yalnız bir tanesi sağlam, gerisi çürük cevizlerle dolu... İşte felsefe, bu çuvala her defa elini sokup o sağlam cevizi boş yere aramak gayretinin ismidir. Gayet tabiî olarak, çuvala rastgele dalan el, her defa bir çürük cevizle çıkacak, fakat her defa (Evraka! - buldum!) diye bağıracaktır. Tek ve dopdolu cevizi doğrudan doğruya bulmak ehliyetindeki mutlak sistemin ismi de, elbette ki, felsefe olmayacaktır. O sistem, mutlak doğrunun serbestçe aramak gibi de bir eşeklik hürriyetini elbette kabul etmiyecektir. Felsefeye güvenenlere şaşırıyorum! Şu sıfatla!.. En aşağı yirmi beş yıl felsefenin "sinemaskop" perdesindeki gölgelerini hecelemiş ve bilmem kaç deve yükü felsefe kitabı okumuş bir insan sıfatiyle... Şaşırıyorum! Zira onun biricik verimi çuvala dalıp da çıkan ve sonra yemişinin çürüklüğünü gören ellerin her defa inkisarına şahit olmaktan, baş vurulacak her tecrübenin boş çıkacağını bile bile yine aynı işi tekrarlamak zorunda kalmaktan başka ne olabilir? Hayır, hayır; onun asıl öyle bir verimi ve faydası var ki, biricik vücut hikmeti... Bakın ne: Felsefe, doğruyu bulma değil, her defa yanlışı yakalama aletidir; ve bütün felsefe mezhepleri birbirinin yanlışını çıkarırken doğrudur. Doğru tek, yanlış ise sayısız olduğuna göre, o mutlak "tek"e malik olanın sayı saymak ve hakikati bole bole bir şeye varılabileceğini sanmakla ne ilgisi olabilir? Biz hakikati "namütenahi"de arayanlar değil, "tek"de bulanlar, ne felsefeye inanabiliriz, ne de usulünü ondan alan başıboş hürriyete... Yani, demokrasi için demokrasiye... Su başında oturanın, dili bir karış dışarıda, su aramaya ve suyu değil de, bu arayıcılığı sistemleştirmeye ihtiyacı yoktur. Arayan arasın; biz bulmuşuz!.. 25 Ocak 1978 Quote Share this post Link to post Share on other sites
hafakan 195 Report post Posted October 30, 2007 üstada göre felsefe=Gökyüzünde balık avlama sanatı! Quote Share this post Link to post Share on other sites
BDG 76 Report post Posted October 30, 2007 Arayan Arasın, biz bulmuşuz Üstadın girişiyle de bitirişiyle de muhteşem olan bu metninde, Don kişot'un yel değirmenlerine karşı gelip etrafına huzur ve sükunet sağlamaya çalışması gibi abesle iştigal bir iş olan "felsefe"yi gerçek yüzü ile göstermiştir,değerlendirilmiştir. Hayatı, aramakla geçiren; çünkü hayatta, kimsenin aramadığını veya arayanın ise doğruyu bulamadığını iddia eden kuru mantık meddahcılarının "hakikat" diye tutturup yola koyuldukları bu "arayış" (yolunda) tutturamadıkları tek şey kainat çuvalı içerisindeki sağlam cevizdir.Halbuki bilenler için gece ile gündüzün ardı ardına gelmesinde bile nice öğütler vardır. Ama düşünenler için... Quote Share this post Link to post Share on other sites
vasifsiz 28 Report post Posted October 31, 2007 Felsefe - ki tek bildiği, hakikati, tekte değil, çokta; ve nihayet hakta değil, batılda arama sıfatıdır ve başka ulaşabileceği hiçbir menzil yoktur- binlerce yıl zavallı aklı yora yora nihayet yirmibirinci asrın filozofu(Brgson) da kendi kendisini dize getirmiş ve büyük mimana yol vermiş gibidir: <_Akıl değil, onun üstünde bir şey, seziş...> Bu filozof, aklı akılla mat ettiğini ileri sürüp yine akla pay çıkarmak isteyenlere şöyle der: <_Demek ki aklın son merhalesi, kendi kendisini inkar etmek demekmiş.> ___________ çöle inen nur _ sahife 25 üstadın Mümin-Kafir adlı kitabında da felsefeye dair geniş açıklamalar var.Tavsiye ederim.. bu yukarıdaki alıntıda geçen, <_Akıl değil, onun üstünde bir şey, seziş...> sözünden kast nedir? Tam olarak birtürlü çıkaramıyorum. Quote Share this post Link to post Share on other sites
tutsak 4 Report post Posted December 13, 2007 <_Akıl değil, onun üstünde bir şey, seziş...> sözünden kast nedir? Tam olarak birtürlü çıkaramıyorum. Üstadın akıl mefhumuna bakışını göz önünde bulundurursak bu sorunun cevabı çorap söküğü gibi kendini verecektir... Akıl, öncesini, sonrasını, maverasını hesaplayamaz. Bu, onun imkan dairesi dahilinde değildir. O sadece gördüğüne, bildiği derecede yaklaşır ve bildiği sadece beş duyunun elverdiği ölçütdedir. Akıl ötesindeki seziş ise, akıl ile mavera arasındaki perdenin kalkmasıyla, daha doğrusu gönül gözüyle o perdeyi inceltilmesiyle ardını görebilme işidir. Seziş, bir fıtrat nimeti olarak telakki ediliyor çoğu kez. Halbuki sezişin tek yolu bedahet değildir. Onun asıl ve çetin yolu, tefekkürdür. Tefekkür, aklın ötesine akıl vasıtasıyla gitmek işidir. Bunun, fıtrat mahsülü olan sezişten farkı ve ayrıcalığı, nihayetteki şuur halidir. Şuur zemininde olmayan sezişin, fikir planında kıymet hükmü yoktur. Onu, tedavülde olmayan banknot olarak düşünebiliriz. Quote Share this post Link to post Share on other sites