Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
cerrah

Alevînin Canı Can Da, Sünnîninki Patlıcan Mı?-1-

Recommended Posts

Alevînin Canı Can da, Sünnîninki patlıcan mı?-1-

 

Ali Haydar Can

 

 

KONDA'nın Tarhan Erdem'in yönetiminde Milliyet için yaptığı Türkiye’nin kimlik araştırmasına göre “kişilerin kendilerini ait hissettikleri din ve mezhep” sorusuna verdikleri cevaplardan Türkiye nüfusunun yüzde 99'unun Müslüman olduğu, mezheplere göre bakıldığında toplumun yüzde 82'sinin Sünni-Hanefî, 9.06'sının Sünni-Şafii olmak üzere toplam %91’nin sünnî, yüzde 5.73'ünün Alevi-Şii olduğu görülüyor. Konda, kendi sayılarını sürekli abartıp kabartmayı adeta meslek haline getirmiş bazı Alevî dedeleri ile bunların hoperlörlüğünü yapan bazı ‘medyacan’ların hışmından kurtulmak için Sünnî nüfusu Hanefî Şafiî diye bölerken, Alevî ve Şii nüfusu toplayarak vermesine ve büyük ihtimalle bu rakama %1-2 civarında bir caba koymasıına rağmen sayı bu...

 

Şimdi Türkiye’deki Caferî Şiîlerin Lideri olduğunu iddia eden Selahattin Özgündüz’e sorarsanız bu ülkede en az 2 milyon Caferî Şiî bulunduğunu söyleyecektir ki, bu yaklaşık %3’e denk gelir... Ne kaldı geriye? Yaklaşık %3, yani aşşağıdan saysan da yukarıdan saysan aynı: 2 milyon 100 bin kişi... Hadi Caferî Lideri de kendi sayılarını bir misli abartmış olsun... Ne oldu? Yaklaşık 3 milyon kişi... Peki Her ağzını açan Alevî dedesi veya yazar çizeri ne diyor: Türkiye’de 25-30 milyon (!) Alevî yaşıyor...Haydi yok mu arttıran! Satıyorum... Satıyorum Saaat...(!)

 

İnsaf yahu... Atmanın da bu kadar desteksizi için insanın “herkesi kör alemi sersem sanma”sından da öte kendini de alemin tek akıllısı(uyanığı) zannetmesi de gerekir.

 

Çeşitli Alevî guruplarının kendi inaçlarıyla ilgili olarak söyledikleri bir arada değerlendirildiğinde Alevîlik bir yönüyle Şiiliğin Şamanlık, Bektaşilik, Zerdüştlük, İsrailiyat ve kökeni belirsiz bir takım hurafelerle harmanlanmış şekli gibi görünüyor...

 

Düşünün Alevîler kendi aralarında dahi, Alevîliğin Din mi, mezhep mi yoksa kültür mü olduğuna henüz karar verebilmiş değillerdir... Bir Kısmına göre Alevîler Müslümandır ve Alevîlik bir mezheptir. Bir Kısmına göre Alevîler müslüman değildir, Alevîlik ayrı bir dindir. Bir kısmına göre ise Alevîler müslümandır, mezhepleri Caferliktir, Alevilik ise bir kültürdür... (1)

 

Yine Alevîler Alevî kelimesinin Hz. Ali’ye mi yoksa zerdüştlüğün alev’ine mi aidiyeti işaret ettiği konusunda da anlaşıp uzlaşabilmiş değillerdir...

 

Kesin olan şu ki hem Şiîlik hemde Zerdüştlük etkisi sebebiyle Alevîlik üzerindeki Fars/Acem/İran etkisi çok yoğundur ve belki de kendi sayıları ve inançları konusundaki aşırı abartmaların kökeni de bu etki sebebiyledir...

 

Malum İranlıların millî özelliklerinden biri de her şeyi abartmalarıdır. Bu durum Türkçe’de “Acem palavrası” deyimiyle ifadesini bulmuştur.

 

Acemler Şiî olmadan önce de böyle miydiler bilmiyorum... Değillerse bu abartmacılık kesinlikle Şiiîiğin ruhlarına şırınga ettiği bir özelliktir. Zira Şiilik Hz Ali sevgisini abartması sebebiyle bir uçtan diğer uca savrula savrula bütün iç tutarlılık ve dengelerini kaybetmiş Hz Ali’yi seveceğim derken Allah’ı Kur’an-ı Kerimi ve Allah’ın Resulü’nü ve onun hadislerini/sünnetini; Ehl-i Beyt’i seveceğim derken de bütün Sahabeyi bulunması gereken yerden çok gerilere itmiş, İslâm inancındaki, birlik ve bütünlüğü, nizam ve intizamı, hiyerarşik düzeni altüst ederek her şeyi birbirine karıştırmıştır.

 

***

 

TC, Sünnîlik temelleri üstüne kurulmuş bir İslâm İmparatorluğu olan Osmanlı’nın red, inkâr ve tasfiyesi ile/için/sonucu ortaya çıkmış bir devlet olduğundan kuruluşundan bu yana iç (ve hatta tek) düşman olarak sünnî müslümanları görmüş ve göstermiştir (TC’nin millî güvenlik konseptinde bugün 2 iç düşman vardır; biri “irtica”kodlu Sünnî Müslümanlık, diğerî “bölücü kodlu Kürtlük (ki Konda araştırmasına göre Türkiyede’ki Kürtlerin yüzde 86’sı Sünnî’dir)... Ancak Sünnîler bu ülkenin en kalabalık nüfusunu (KONDA araştırmasına göre yüzde 91)teşkil ettiğinden, “düşman”ın adı “Sünnîlik” değil, “irtica” nolarak kodlanmıştır. (Kimdir bu irticacılar denildiğinde namazını kılan, orucunu tutan Hacca’ giden, Zekat veren, hanım ise başını örten, erkek ise şapka gibi “gâvur serpuşları”nı takmayan, kısaca farzları ve sünnetleri yapmaya çalışıp,haramlardan sakınmaya çalışan bir insan tipi çıkıyor ki bu vasıflar Alevîlerde, Yahudilerde, Hıristiyanlarda, ateistlerde zaten olmadığına göre bunun Sünnîlik olduğu besbelli.)Yukarıdaki (Sünnîlik konusunda karşı tarafta bulunan) Konda araştırmasında da açıkça göründüğü gibi Sünnîler bu ülkede 84 yıl sonra, bile %91’den daha az gösterilememektedir...Yani bu ülkedeki insanların çoğunluğu TC’nin 84 yıldır devletin bütün imkânlarını seferber ederek sistematik bir baskı, zulüm, yıldırma, aşağılama, saptırma,dinsizleştirme,mezhepsizleştirme, ılımlılaştırma, yavşaklaştırma uygulamalarına rağmen Sünnîdir...

 

Ve TC Sünnî çoğunluğu (irticacı ve bölücü kod adıyla)iç düşman olarak gördüğünden. Devletin Kritik, etkili,etkin ve belirleyici hiçbir noktasında sünnilik gömleğini çıkartmadan görev vermemek istememektedir... Özellikle Siyaset, yargı ve TSK’ya “sızma”lara karşı sistematik tasfiyeler (Parti kapatma, işten atma, terfiinin engellenmesi, tayin kararnemesinin reddi, askerî okullara girişte mülakatlarda ayıklama şeklinde) yapılmakta, Sünnî müslüman hanımların dört Sünnî mezhepte de kendilerine kesin olarak farz olan (1) başörtüleri ile eğitim ve çalışma hakları zorbaca bir uygulama ile engellenmektedir.

 

Böylece TC’nin kuruluşundan bu yana uygulanan bu “iç düşman konsepti” sonucu Siyaset, Medya ve askerî-sivil bürokraside hakimiyet bu ülkenin çok küçük bir azınlığını teşkil eden Alevîlerle KONDA Araştırmasına göre binde birlik bir dilime bire giremeyen ateist ve Sabataycıların eline geçmiş bulunmaktadır. Bu durum özellikle askerî-sivil Bürokrasi ile Yargı’nın üst kısmında ve Medyanın yüzde 90’nında böyledir.

 

***

Geçen hafta meydana gelen iki hadise, bana artık kanıksadığımız, alıştığımız ve tabbiî karşılamaya başladığımız bu durumu yeniden hatırlattı.

 

Bunlardan birincisi dünya görüşünü paylaşmasam da ilkeli duruşunu, dürüstlüğünü, açıksözlülüğünü ve kültürel birikimini takdir ettiğim Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın Sivas Olayları konusunda kendinden beklemediğim fevrî çıkışı, diğeri ise Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun Alevî olduğu için Öğretmeni tarafından dövüldüğünü iddiası karşısında çok seri bir şekilde toplanıp, çok hızlı bir karar alarak bunu komuoyuna duyurması...

 

***

Birincisi Şu:

Günay, TBMM Genel Kurulu’nda Bakanlığı ve bağlı kurumların bütçeleri üzerindeki görüşmelerde, milletvekillerinin sorularınıcevapladı.

CHP Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Sivas’ta 2 Temmuz 1993 tarihinde 37 kişinin öldüğü Madımak Otelinin müze yapılması konusunda bir çalışma olup olmadığına ilişkin sorusuna Günay, şu karşılığı verdi:

“Sivas Madımak’ta tarihimizin yüzünü karartan, utanç olaylarından biri yaşandı. DYP-SHP iktidardaydı. Devletin gözünün önünde, askerin, savcının gözünün önünde, Anadolu’nun ortasında insanlarımız ölüme, vahşete terk edildiler. Orada, aynı yerde bir lokanta yapılmış olması beni iğrendiriyor. Bu, mutlaka bir biçimde hafızalarımıza kazınması gereken, o dönemde devleti yöneten sorumlularıyla birlikte hafızamıza nakşedilmesi gereken bir olaydır. Onunla ilgili gereken dikkati göstereceğim.”

 

Sivas Olayları, medya, siyaset ve bürokrasideki alevî egemenliği yüzünden, sürekli olarak tek yanlı (Alevî Bakış açısından) bir propaganda malzemesi olarak kullanıldı. Bu bakış açısına göre gerici Sivas halkı durup duruken ayaklanmış ve “dur ulan şu Alevîleri biraz yakalım da vahşet duygularımızı tatmin edelim” diyerek Madımak otelini ateşe vermiştir.

 

Olay bu kadar basit midir?

 

Alevileri 2 temmuz 1993’te durup dururken diri diri yakan gözü dönmüş gerici Sivas halkı bu “katliam” için yüzlerce yıl niye beklemiştir? Osmanlı imparatorluğu döneminde bu işi daha rahat, kolay ve kapsamlı bir şekilde yapabilecek durumdayken ve istese orada bir tek Alevî bırakmayacak güç ve imkânlara sahipken Cumhuriyetin kuruluşundan 70 yıl sonra birden bire “masum” Alevîleri katletmeye kalkmıştır?

 

Sadece olayı tarihî boyutuyla birlikte ele almak dahi tek yanlı Alevî propagandasının saçmalığını ortaya koymaya yeterken, Ertuğrul Günay gibi bir nitelikli bir politikacının bile böyle fevri ve Sivas’ın çoğunluğunu teşkil eden Sünnî müslümanlarını suçlayıcı ve incitici bir açıklama yapması, yıllardır tek yanlı olarak sürdürülen Alevî propagandasının ne kadar etkili olduğunu ve Alevîlerin basında, siyasette ve bürokraside nasıl bir egemenlik kurduklarını göstermektedir.

 

Bunu Anlayabilmek için 2 temmuz 1993’te Sivas’ta neler olduğuna kısaca bakalım...

 

***

 

 

 

 

MAZLUMDER İSTANBUL ŞUBESİ SİVAS OLAYLARI RAPORU(2)’NDAN:

Salman Rüşdi isimli bir yazarın Resulullah(SAV) hakkında hakaret dolu tasvir ve yazıları ile dolu kitabi Aziz Nesin tarafindan Türkçe olarak yayınlandığında Müslümanlar tüm ülke genelinde bu hakaretleri telin eden gösteriler yapmışlar ve protesto etmişlerdir. İstanbul, Ankara, Konya, Bursa ve diğer birçok ilde yapılan gösterilerin aynısı Aziz Nesin’in Sivas’a geldigi günlerde Sivas’da da yapılmıştır.

Ancak o günlerde Pir Sultan Abdal’ı anma günleri varlığı ve zaten Aziz Nesin’in de bu günler nedeniyle ve Sivas Valisi’nin özel daveti ile Sivas’a gelmiş olması bu gösterilerin daha fazla bir kalabalik kitlesi tarafindan yapılmasi sonucunu doğurmuştur.

 

Yapılan gösteriler yedi saati aşkın bir süre devam etmiş ve burada gerek Sivas valisinin, gerek ise Emniyet Müdürlügünün alabildiğine basiretsiz tutumu nedeniyle çok kısa zamanda dagıtılabilecek ve sona erdirilebilecek bir gösteri, gittikçe kalabalıklaşmış ve kontrol edilemez hale gelmiştir.

On binlerce kişinin katıldığı gösterilerde göstericilerin özellikle Aziz Nesin’e ve giderek Aziz Nesin’i Sivas’a davet eden ve bir gün öncesindeki törenlerde birtakim teröristler anısına saygı duruşunda bulunan Sivas Valisine yönelik sloganlar attıklari gözlemlenmiştir.

Akşama doğru Aziz Nesin’in Madımak otelinde oldugunun haber alınmasi üzerine gösteriler anılan otel önünde yogunlaşmış, kitle içerisinden çıkan bir kaç kişinin otel önündeki arabaları ateşe vermesi, arabalardan otele sirayet eden yangının büyümesi sonucunda otuzbeş kişi duman zehirlenmesinden vefat etmistir. Iki kişinin ise kurşunla vurulduğu sabittir. Anılan kurşunla vurulan kişiler hakkinda hiçbir tetkikat yapılmamıştır.

 

Her ne kadar bina içerisinde bulunan bir çok kişi, hemen yan binadaki Büyük Birlik Partisi içerisindeki parti mensuplarınca kurtarılmış ve yine gösterici kitlenin asıl hedefi olan Aziz Nesin’in kurtarılmasi sırasında kendisine yönelik kitlesel bir saldırı husule gelmemiş ise de, yangının yoğunlaştığı ve içeride insanların yanarak ölme tehlikesinin var olduğu bilindiği halde otel önündeki gösterici kitlenin, kitle psikolojisi tesiri altında kalarak yanma tehlikesi içerisindeki insanları kurtarmaya tevessül etmediği de vakıadır.

 

***

Bu rapor tek yanlı Alevî propagandasının ne kadar vahim eksiklik yanlışlık ve saptırmalarla dolu olduğunu çok net olarak göstermektedir.

 

Sivas Olayları, Alevî düşmanlığı ve karşıtlığı sebebiyle başlamamıştır. Bir ateist olan Aziz Nesin’in Peygamberimize ve İslâm’a ağır hakaretler taşıyan Şeytan Ayetleri” Kitabının Türkçeye çevrilip yayınlamasını protesto için Türkiye çapında başlatılan haklı protesto eylemlerinin bir halkası halinde ortaya çıkmıştır. Yani Kitlenin Hedefi Alevîler değil, Aziz Nesin, Salman Rüşdi ve Aziz nesini o gergin ortamda Sivas’a davet etme basiretsizliğini gösteren Sivas valisidir...

 

Kitle Madımak oteline Alevîler orada olduğu için değil, Aziz nesin orada olduğu için yönelmiştir.

 

Protestocu kitle, Madımak otelini ateşe vermemiş otelin önündeki bir kaç otomobili ateşe vermiştir... Otel bu arabalardan alevin sıçramasıyla tutuşmuştur... Otelin tutuşmasıyla birlikte başta Aziz Nesin olmak üzere otel içindeki bir çok insan itfaiye ve bitişiteki BBP mensupları tarafından kurtarılmış ve kitle bu kurtarma operasyonuna mani olmamıştır.

 

Otelde dumandan boğularak ölenler protestocu kalabalığın hedefi oldukları için değil, Pir Sultan Abdal Şenlikleri için tesadüfen orada oldukları ve yakılan otomobillerden sıçrayan ateşin oteli tutuşturması sonucu ölmüşlerdir...

 

Kısaca ortada bir öldürme kastı bulunduğuna dair hiçbir ciddi delil yoktur. Kitle oraya öldürme kastıyla gelse araçları değil, doğrudan oteli ateşe verir ve kurtarma çalışmalarına mani olur ve kurtarılanlarıda linç ederdi. Kitle bunnların yapacak güç ve imkâna sahipken bunlardan hiç birini yapmamıştır...

 

Kısaca ortada her ülkede her zaman olabilecek spontane (kendiliğinden, aniden,plansız ve programsız) olarak ortaya çıkmış bir halk hareketi vardır bunun sonucunda ortaya çıkan ölümler ise bir katliam değil bir kaza sonucu ortaya çıkmıştır... Ortada yakılan insan filan da yoktur. Otelde ölenler yanarak değil, dumandan boğularak ölmüştür. Zaten otelin tamamı yanmamış, yangın itfaiye tarafından söndürülmüştür.

 

Ama çeşitli Alevî örgütlerinin çıkarı bu işin vahşî bir katliam olarak gösterilmesinde birleştiği için tek yanlı bir propaganda bombardımanıyla orada bir Alevî katliamı yapıldığı tartışmasız bir gerçekmiş gibi zihinlere yerleştirilmek istenmekte ve Madımak Oteli (Yahudilerin “soykırım müzesi” benzeri bir modelle) Alevî Soykırımı Müzesine dönüştürülmek istenmektedir. Bu her yönüyle çok tehlikeli bir teşebbüstür. Ertuğrul Günay’ın bu talebe sıcak baktığını belirten bir açıklama yapması ise kendisinden asla beklemediğim bir basiretsizlik örneğidir...

 

***

 

Sivas Olayları konusunda Alevî örgütlerinin tek yanlı popagandası nasıl işin olayın asıl sebebini ve hedefini gizleyerek anlatmakta ise sonucunu da gizlemektedir. Çünkü Sivas olayları Madımak otelindeki 33 kişinin dumandan boğularak ölmesiyle sonuçlanmamıştır. Raporda da belirtildiği üzere otelden kalabalık üzerine açılan ateşte iki kişi kurşunlanarak ölmüş ve fakat bunlarla ilgili hiçbir inceleme, araştırma ve soruşturma yapılmamıştır. Çünkü bu ölenler Sünnîdir. Aynı gece sivasta alevî militanlarla alevî polisler 33 sünnî insanı kısas olarak yargısız infaz etmişler ama bu dosyalar da faili meçhul olarak kalmıştır. Ve tabiî bir de Başbağlar Katliamı var...

 

(Devam Edecek)

 

Dipnotlar:

1- Bu Konudaki kafa karışıklığına güzel bir misal Zaman Gazetesinin 29 Ekim 2007, tarihli şu haberinde de görülebilir: “İlginç çıkış: Hz. Ali çorba içerken öldürülseydi çorba içmeyecek miydik? Alevilerin anayasa konferansına Nurcan Öztürk isimli vatandaşın sözleri damgasını vurdu. Öncelikle Aleviliğin tanımının iyi yapılması gerektiğini ifade eden Öztürk, bunun gençlere doğru şekilde aktarılmasını isterken, Aleviliğin yıllardır İslam'ın varoşlarında tutulduğunu dile getirdi. Öztürk'ün bu sözleri üzerine divan başkanı Doğan Bermek, "Buraya gelen insanların Alevilik ile ilgili bir kaygıları yoktur. Herkes Aleviliği özümsemiştir. Biz burada anayasa taslağını tartışıyoruz. Lütfen asıl konuya gelelim." uyarısında bulundu. Ancak aynı konuda konuşmasına devam eden Öztürk, şunları kaydetti: "Yurtdışından gelen, boynunda Zülfikâr olan gençler, hâlâ Aleviliğin tam tanımını ve Alevilerin neden namaz kılmadığını bilmiyor. Bu özeleştiriyi yapmamız lazım. Aleviliği Hıristiyanlık'la özdeşleştirmeye kalkışanlar var. Allah, M......d, Ali üçlüsü yerine Allah, Meryem, İsa üçlüsünü koymaya çalışıyorlar. İslam'ın şartının beş olduğunu belirten Öztürk, bu konuda yaşadığı sıkıntıları ise şöyle anlattı: "Kelime-i şehadet anahtardır. Zekât vermek toplumsaldır. Bunlarda ortağız. Ancak bize soruyorlar, 'Siz nasıl Müslümansınız da namaz kılmıyorsunuz, oruç tutmuyorsunuz, hacca gitmiyorsunuz?' Bizimkiler de, 'Hz. Ali namaz kılarken öldürüldüğü için biz kılmıyoruz' diyor. Hz. Ali banyo yaparken öldürülseydi, biz de mi banyo yapmayacaktık? Çorba içerken öldürülseydi, çorba mı içmeyecektik? Bu nasıl bir izah? Alevi gençlerine bunu açıklamamız lazım."

 

2- Tesettür Sünniliğin o kadar açık bir gereğidir ki; temel görevi Sünnîliği tahrif ve yozlaştırmak ve Sünnîleri rejim hizmetkârı haline getirmek, hizmetkâr haline gelmeyenleri sapık, günahkâr ve terörist olarak damgalayarak aforoz etmek olan ve TC tarafından dinî bir maske takılmış istihbarat ve dezenformasyon kurumu olarak yapılandırılmış DİB bile bunu inkâr edememektedir 3.2.1993.tarihli fetvasında tesettür konusunda şunları söylemektedir:”Kadınların, vücudun el, yüz ve ayakları dışında kalan kısımlarını, aralarında dinen evlilik caiz olan erkekler yanında, vücut hatlarını ve rengini göstermeyecek nitelikte bir elbise (örtü) ile örtmeleri, “Başörtülerini, saçlarını, başlarını, boyun ve gerdanlarını iyice örtecek şekilde yakalarının üzerine salmaları, dinimizin; Kitab, sünnet ve İslâm alimlerinin ittifakı ile sabit olan kesin emridir. Müslümanların bu emirlere uymaları dini bir vecîbedir.” Fetvanın tamamı nı şu adresten görebilirsiniz: http://entellektuel.s4.bizhat.com/posting....um=entellektuel

 

3- Raporun tamamı şu adresten görülebilir: http://www.enfal.de/sivas-o.htm

 

Baran Dergisi'nden

 

Kaynak: http://siradisi.e-politica.com/topic/alev-...v-lik-2463.html

Share this post


Link to post
Share on other sites

Alevî’nin Canı Can da, Sünnî’ninki patlıcan mı?-2-

 

Ali Haydar Can

 

 

003.jpg

 

 

0002.jpg

 

 

003.jpg

 

 

Birinci bölümü şöyle bitirmiştik:

 

“Sivas Olayları konusunda Alevî örgütlerinin tek yanlı propagandası nasıl işin olayın asıl sebebini ve hedefini gizleyerek anlatmakta ise sonucunu da gizlemektedir. Çünkü Sivas olayları Madımak otelindeki 33 kişinin dumandan boğularak ölmesiyle sonuçlanmamıştır. Raporda da belirtildiği üzere otelden kalabalık üzerine açılan ateşte iki kişi kurşunlanarak ölmüş ve fakat bunlarla ilgili hiçbir inceleme, araştırma ve soruşturma yapılmamıştır. Çünkü bu ölenler Sünnîdir. Aynı gece sivasta alevî militanlarla alevî polisler 33 sünnî insanı kısas olarak yargısız infaz etmişler ama bu dosyalar da faili meçhul olarak kalmıştır. Ve tabiî bir de Başbağlar Katliamı var...”

 

Başbağlar Köyü nerededir?

 

Başbağlar , Erzincan ‘a 204 km. uzaklıkta, Kemaliye `nin en uç köyü. Tunceli Ovacık ve Hozat ilçeleri ile sınır olan Başbağlar köyü, Barasor Vadisi `nde uzanan köylerin en sonunda yer alıyor.

Başbağlar Katliamı nedir? (4)

 

 

002.jpg

 

 

Tarih 5 Temmuz 1993. Saat 20.30... Yani sivas olaylarından 3 gün sonra....

 

Başbağlar Köyünü kuşatıp dört bir yandan giren silahlı 100 kişilik grup, “Sivas`ın intikamını alıyoruz” naralarıyla, yatsı namazı için camiye giden vatandaşlar başta olmak üzere kadın çocuk demeden tüm halkı köy meydanında topladı. 1,5 saat propaganda yaptıktan sonra halkın üzerine mermi yağdırdı, sonra da köydeki evleri, camiyi, ahırları ateşe verdi. Katliamda 29 kişi şehit edilirken, biri çocuk biri kadın 4 kişi de ateşe verilen evlerde diri diri yakıldı. Baaşbağlar adeta haritadan silindi... Geriye 300 civarında dul ve yetim ile yanmış yıkılmış bir Sünnî köyü kaldı...

 

 

004.jpg

 

 

Bu vahşî Katliamı gerçekleştirenler giderken PKK adına bir bildiri bıraktılar...

 

O bildiriden:

 

”Partimizin top yekun savaş ilan ettiği ve ulusal kurtuluş müca¬delemizin çok önemli aşamalar kaydettiği bu dönemde sömürgeci, faşist Türk Devleti'nin yurtsever halkımız üzerindeki katliamları en vahşi biçimde sürdürülmektedir.Her alanda bir çıkmazla karşı karşı¬ya olan sömürgeci T.C., Kürt halkını çağdışı baskı, işkence ve zulüm uygulamalarıyla yıldırmaya, durdurmaya, pasifleştirmeye çalışırken, katliam uygulamalarına Sivas’ta bir yenisini daha ekledi. .2 Temmuz günü 40'a yakın insanımızın ölümü 60'a yakınının da yaralanmasıyla sonuçlanan olay, devletin bilinçli bir provokasyo¬nunun ürünüdür.Ve bunun sorumlusu devlettir. Geçmişte Maraşta, Çorum'da, Sivas’ta sahte bir Alevilik-Sünnilik çelişkisi yaratarak halkı¬mızı birbirine düşüren ve katleden devlet, bugün de benzer çelişkileri hortlatarak mücadelemizi bastırmak istiyor (..) Ancak şu çok iyi bilinmeli ki halkımız artık sahipsiz değil-dir.Halkımız artık kendisine yapılan bu katliamlara karşı sessiz kalmıyor.Sivas’taki halkımıza karşı girişilen bu katliama da gereken ce¬vabı verecektir.En ağır biçimde bunun hesabını soracaktır.Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.Sivas'ta şehit düşen onlarca masum insanımızın kanı yerde kalmayacaktır.Eğer bu yönelimlerini T.C. sür¬dürürse en ağır şekilde bunun karşılığı verilecektir.Atacağı yanlış bir adımın bedeli çok ağır ödetilecektir.Bu hiçbir zaman unutulmasın.Bu eylem Türk Devleti T.C. eğer savaşı kurallarına göre oynamaz, sivil halkımız üzerine katliam provasını sürdürürse çok daha kötü sonuç¬lar doğabilir. Ve bunun tek sorumlusu da faşist T.C. Devleti olacaktır.”

 

Hem katliamın yapılış tarzı, yeri ve hedefi hem de kendi içinde bir yığın çelişki taşıyan bildiri, bu vahşî eylemi PKK’nın mı yaptığı, yoksabir başka örgütün bu işi yapıp PKK’nın üzerine mi yıkmayı uygun gördüğü konusunda ciddi soru işaretleri taşıyor..

 

Öyle ya; hem “olay, devletin bilinçli bir provokasyo¬nunun ürünüdür.Ve bunun sorumlusu devlettir.” diyeceksin hem de intikam için bir dağ köyünü basacak ve 33 masum sivili katledeceksin... Hem “Sivas’ta sahte bir Alevilik-Sünnilik çelişkisi yaratarak halkı¬mızı birbirine düşüren ve katleden devlet, bugün de benzer çelişkileri hortlatarak mücadelemizi bastırmak istiyor” diyeceksin hem de Sivas’ta dumandan boğularak ölen 33 alevîye mukabil bir Sünnî Köyü basacak ve 33 masum Sünnîyi vahşice öldüreceksin... Ne alâka? Hem Katliam yapacak, hem de katliamdan sonra bıraktığın bildirede “Sivas'ta şehit düşen onlarca masum insanımızın kanı yerde KALMADI” demeyecek, . Sivas'ta şehit düşen onlarca masum insanımızın kanı yerde KALMAYACAKTIR” gibi eylemi sonuçlandırdıktan sonrasını değil eyleme niyet ettiğini belirten bir ifade kullanacaksın... PKK; TİKKO gibi Alevî kökenli Sosyalistlerin oluşturduğu bir örgüt değil (PKK içinde Alevîler azınlık) ve faaliyetinin ağırlık noktası Başbağlar köyüne komşu Dersim(Tunceli ve civarındak)i Alevî nüfusun yoğun olduğu bölgede faaliyet göstermiyor... PKK Kürtçü bir örgüt ve Kürtlerin büyük çoğunluğu Sünnî... Sünnî bir tabana dayanan bir örgütün Alevîlerin intikamı için Sünnî katliamı yapması ne kadar mantıklı ve inandırıcı?

 

Geriye ne kalıyor? PKK içinde Merkezden Bağımsız davranan Alevî bir gurub veya bir Alevî örgütü olan TİKKO veya bu iki gurubun işbirliği ile veya TC’nin “iyi çocukları”...

 

Bir türlü aydınlatılamadı. Daha doğrusu aydınlatılmaya hiç çalışılmadı, daha da doğrusu resmen üstü örtüldü...

 

“Bu arada dönemin Adalet Bakanı (bir Alevî olan) Seyfi Oktay, Sivas olaylarına misilleme olarak gerçekleştirildiği öne sürülen katliamı TİKKO örgütüyle ilişkilendirmişti. Abdullah Öcalan ise itiraflarında Başbağlar baskınını PKK'lı Dr. Baran'ın Sivas olaylarına misilleme olarak gerçekleştirdiğini söylemişti.” (5)

 

Alevi örgütü TİKKO mensubu Ermeni asıllı Garbis Altınoğlu liderliğindeki grubun yayın organı olan `Emeğin Bayrağı` adlı gazetenin 23 Temmuz 1993 tarihli sayısının baş sayfasında `Sivas katliamının hesabını soracağız` pankartının ön plana çıkartıldığı bir gösteri fotoğrafı yer alıyordu. Söz konusu resmin yanındaki sütunda ise, büyük puntolarla `Sivas `ın hesabı soruldu` ifadesi yer alıyordu. TC’nin hiçbir kurumu veya yetkilisi “Emeğin Bayrağı”na bu intikamın kim tarafından, nerede ve nasıl alındığını sormadı.

Sivas Olaylarını her vesile ile gündeme getirip bu ülkenin çoğunluk halkı olan Sünnîlerin ne kadar vahşî kaatiller ve Alevîlerin ne kadar mazlum ve masum olduğu propagandasını halâ sürdüren işgal medyası ise, Başbağlar konusunu hep örtmeyi tercih etti... Çünkü burada katledilenler gerçekten masum ve mazlum Sünnîlerdi ve katliamı Sünnîlerin yapmadığı da ortadaydı...

 

Sivas olayları Başbağlar Katliamı ile de bitmedi...

 

Bir de bu olayların yargı boyutu var ki; bu ülkede yüzde 3-4’lük bir azınlık olan Alevîlerin medya, yargı ve bürokraside ne kadar etkin oldüğünü ve bu etkinlikleri sebebiyle nelere güçlerinin yettiğini ve buna rağmen masum, mağdur ve mazlum edebiyatıyla duygu sömürüsü yapmaya devam ettiklerini; bu Ülkenin yüzde 90’ından fazlasını oluşturan Sünnîlerin ise yol gösterici bir ideolojik şuurdan mahrumiyet, doğru bir siyasî lidere bağlı olmama, doğru bir liderin emrinde yetenekli ve yeterli bir kadro oluşturamama ve böyle bir kadronun oluşturduğu siyasî bir örgütten yoksunluğun nasıl bir acziyet, çaresizlik, başarısızlık, mağduriyet ve mahrumiyete sebep olduğunu göreceğiz...

 

(Devam Edecek)

 

Dipnotlar:

4- Başbağlar katliamının ayrıntılı bir özetini şu adreste okuyabilirsiniz: http://www.erzurumalperen.com/modules.php?...rint&sid=88

5- Başbağlar hâlâ mahzun, 05-07-2002, Yeni Şafak

 

 

 

Baran Dergisi'nden

 

Kaynak: http://siradisi.e-politica.com/topic/alev-...v-lik-2463.html

Share this post


Link to post
Share on other sites

Dikkatle ve hayretle okudum makaleyi, sağolasın cerrah kardaşım. Hep ezilmiş, baskı görmüş, itilmiş- kakılmış sosyal profilde görünmeyi büyük bir riya içinde sürdüren bazı cenahın marifetlerini eskisinden daha fazla görmüş oldum.

 

Müze yapmak istiyorlar, müze yapılmak isteniyor Madımak; yapsınlar amenna. Lakin Başbağlar ve emsali katliamlarda toprağa düşen yüzlerce insanımızın cesetleri üstüne ne yapacaklar onu merak ediyorum (!)

 

1978 Maraş olaylarında ülkücüler/dinciler/sağcılar katliam yaptı, 12 Eylül'de bütün olaylara ve ölümlere ülkücü/dinci/sağcı kesim sebeb oldu demekten başka bir linç politikası bilmeyen aydın/elit/seçkinlerdir bunlar.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Alevînin Canı Can da, Sünnîninki patlıcan mı?-3-

 

Ali Haydar Can

 

İkinci bölümü şöyle bitirmiştik:

 

“ ‘Sivas Olayları’ Başbağlar Katliamı ile de bitmedi... Bir de bu olayların yargı boyutu var ki; bu ülkede yüzde 3-4’lük bir azınlık olan Alevîlerin medya, yargı ve bürokraside ne kadar etkin oldüğünü ve bu etkinlikleri sebebiyle nelere güçlerinin yettiğini ve buna rağmen masum, mağdur ve mazlum edebiyatıyla duygu sömürüsü yapmaya devam ettiklerini; bu Ülkenin yüzde 90’ından fazlasını oluşturan Sünnîlerin ise yol gösterici bir ideoloji ve bu ideolojinin şuurundan mahrumiyetleri, doğru bir siyasî lidere bağlı olmamaları, doğru bir liderin emrinde yetenekli ve yeterli bir kadro oluşturamamaları ve böyle bir kadronun oluşturduğu öncü bir siyasî örgütten yoksunlukları sebebiyle nasıl bir acziyet, çaresizlik, başarısızlık, mağduriyet ve mahrumiyete mahkûm olduklarını göreceğiz...”

 

***

 

Sivas’taki halk haraketi kontrol altına alındıktan sonra, akşam saatlerinde valilikçe ”2 günlük sokağa çıkma yasağı” ilan edildi. Ve Sivas’ın Sünnî çoğunluğu için zor günler başladı. güvenlik güçleri ve onlarla işbirliği yapan alevî militanlar şehirde tam bir dehşetli bir terör başlattılar. Şehirde kitlesel tutuklamalar , işkenceli sorgular ve yargısız infazlar başladı... Daha önce de değindiğimiz gibi hemen o gece 33 Sünnî yargısız infaz kurbanı oldu, Bu 33 mazlumun kaatillerini ne arayan oldu ne de soran, dosyalar faili meçhuller rafında tozlanıp gitti... Tıpkı otelden kalabalık üzerine silahla ateş edip 2 kişiyi öldüren Alevî sanatçı(!)ya bu cinayetler hakkında ne resmî makamlardan ne de medyadan kimsenin bu cinayetler konusunda hiçbir şey sormaması, belindeki silaha el konulup balistik incelemeye bile gönderilmemesi ve bu cinayetlerinde gözgöre göre faili meçhuller rafına atılması gibi... Nasıl olsa ölenler Sünnî idi... Arayanları soranları olmazdı olsa bile kimse onları dinlemezdi... Öyle de oldu...

 

O gece ve sonrası günler Sivas’ta yüzlerce Sünnî gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar özellikle Alevî kökenli işkencecilere teslim edildi. Bu işkenceciler, spontane bir halk haraketini örgütlü bir ayaklanma gösterebilmek için bütün hünerlerini gösterdiler... Tabiî işgal medyası kudurmuş gibi saldırıyordu: “Gericilerrrr!!!Yobazlar!!! 33 aydınımızı diri diri yaktılarrr!!!” (6) diye koro halinde organize bir linç kampanyası yürüterek hem yargı organlarını, hem siyaseti, hem de bürokrasiyi peşinen teslim alıyordu. Gerisi zaten kolaydı...

 

Bu soruşrturma(!) safhasını bir de Mazlım-Der Raporundan okuyalım:

“Olay günü ve sonrasında çekilen fotoğraflardan, bir kısım vatandaşların ihbarlarından ve özellikle tüm bu olaylara sebebiyet veren Salman Rüştü’ye ait yazıyı tefrika eden Ayıinlık Gazetesinde yaıimlanan ihbar listelerinden faydalanarak birtakım insanlar gözlem altına alınmışlar, ancak bu çalışma, alabildiğine sıhhatsiz ve karadüzen yöntemlerle gercekleşmiştir.

 

 

sivaso1.gif

 

Halk araındaki özel kin ve haset duygularının da kontrol edilemeyeceği bir yöntemle yaıilan ihbarlarla insanlar toplanmiş ve bunun sonucunda olay günü Sivas’da hiç olmayan birtakım insanlar da yargilanmak, tutuklu kalmak durumunda kalmışlardır. İlk soruşturma safhasında yapılan teshisler de şaibelerle doludur. Yüzlerce polis ve vatandaınn var oldugu Sivas olaylarında, yapılan bütün teşhislerin altinda Emniyet Müdürü, yardımcıs ve üst düzey birkaç polis amirinin imzası vardır. Sıradan vatandaşlar ya da polislerin tanıklıığna müracaat edilmemiştir. Sanıklar, kendilerinin alelusul gruplara ayrılıiklarını ve anılan kişilerin kendi aralarında "sunu, sunu sen teşhis et, bunları da ben teşhis edeyim" şeklinde "görev taksimi"yaptıklarını, tşshislerin tümüyle üst düzey görevlilerin kendi acziyetlerini örtebilmek kaygısı ile yapıldığını iddia etmektedirler. Verilen karar tümüyle bu teşhislere dayandırılmışıir. “ (7)

Böyle bir sorgulama safhasından sonra gözalına alınan yüzlerce kişiden (resmî olarak 194 görünüyor) 124’ü tutklandı tutuklananlar arasında olaylar sırasında Sivas’ta olmayanlar bile vardı. Durumun doğru kavranması için şunu ekleyelim İktidarda DYP-SHP Koalisyonu vardı Erdal İnönü Başbakan Yardımcısı ve Adalet Baskanı ( Alevî) Seyfi Oktay’dı.. Ve sonra skandallar zinciri haline bir yargılama süreci başladı...

Mazlum-Der’in raporundan okumaya devam edelim:

 

 

sivaso2.gif

 

“Sivas Olayları davasına Sivas Ağır Ceza Mahkemesince bakılmasi icap etmekte idi. Hukukun en temel ilkesi olan "Tabii hakim ilkesi" bunu gerektirmekte idi. Zaten Sivas Olayları Davasının ilk sorusturmasi Sivas Cumhuriyet Savcılığı ile Kayseri Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığı tarafindan ayrı ayrı yürütülmüs ve ayrı ayrı ifadeler alınmak sureti ile ayrı iddianameler hazırlanmıştır. Olayların Terör örgütü bağlantisi ihtimali ve suçun terör suçu olabileceği ihtimaline binaen böyle bir uygulama yapılmıştır.

“Sivas Cumhuriyet Savcılığınca; Sivas Sulh Ceza, Sivas Asliye Ceza ve Sivas Ağır Ceza Mahkemelerinde suçun vaıif ve mahiyetine göre ayıi davalar açılmıştır. Kayseri Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığı da Kayseri Devlet Güvenlik Mahkemesinde dava açmıştır.

“Bu safhada Siyasilerin devreye girmesi ile Kayseri Devlet Güvenlik Mahkemesinde açılan dava, "Kamu güvenliği" gerekçesi ile Ankara’ya nakledilmiştir. Bu nakil işlemi beraberinde soruları da getirmiştir. Gerçekten de aslında Sivas’tan uzak ve Sivas’ın bağli bulunduğu Devlet Güvenlik Mahkemesi olan Kayseri Devlet Güvenlik Mahkemesinden davanın Ankara’ya nakledilmesi gerekçeleri davaıin savunma taraıinca kabul görmemş, inandırıcı bulunmamıştır.

 

“Bu arada Sivas Ceza Mahkemelerinde açilmis davalar da yine "kamu güvenligi" gerekçesi ile Ankara Sulh Ceza, Asliye Ceza ve Agir Ceza Mahkemeleri’ne nakledilmistir.

 

“İşte tam bu safhada o zamanki Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı Nusret Demiral tarafindan "Düşünce Örnegi" adı altında Sivas Olaylarina bakan Ankara Sulh, Asliye Ve Ağır Ceza Mahkemelerine bir yazı gönderilmiş, bu yazıda sucun vaıif ve mahiyeti hakkinda mütealalarda bulunulmus ve anilan mahkemelerin görevsizlik kararı vermeleri telkin olunmuştur.

 

“Bu yazı, kamuoyunda "Mahkemelere talimat" olarak algılanmıştır. Çünkü DGM Bassavcisinin ne böyle bir görevi, ne de yetkisi vardir. Kaldi ki açıiı davalar ve bu davaların iddianameleri mevcuttur. Bunun takdiri münhasiran davaya bakan mahkemeye aittir.

 

“Bu telkinler sonrasinda Ankara Ağır Ceza, Asliye Ceza ve Sulh Ceza Mahkemeleri "görevsizlik" karari vermşler, bu arada Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi de suçun terör suçu olmaması nedeniyle "görevsizlik kararı" vermiş, konu Yargıtay ilgili dairesine intikal etmiş, Yargıtay ise Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesinin görevli olduğuna ve dava dosyalarının birleştirilmesi gerektiğine karar vermiştir. Bu sürec beş ay sürmüs ve sanıklar ancak beş ay sonra hakim huzuruna çıkabilmişlerdir. “(8)

 

sivaso3.gif

 

Böyle başlayan bir davanın sonucunu tahmin etmekk zor olmasa gerek... Zaten ayrıntısı Mazlum-Der’in raporunda mevcut...

 

Dava Sürerken bir de araya 28 Şubat’’ın girdiğini ve tekmil hakimlere nasıl karar vermeleri gerektiğini öğretmek için GKB’de o meşhur brifinglerin verildiğini ve bu birifinglere “bağımsız Türk Yargısı”nın temel direği olan “bağımsız” hakim ve savcıların itirazsız, uygun adım ve tam kadro katıldıklarını, katılanlar arasında Sivas Davası ’na bakan Ankara DGM’nin hakim ve savcıları ile, ileride onların vereceği kararın temyiz incelemesini yapacak Yargıtay 9. Ceza Dairesi hakimleri ile, Yargıtay Başsavcısının da bulunduğunu eklersek Sivas Davası sanıklarının nasıl bir kumpasa düştüklerini rahatça tahmin edebilirsiniz...

 

sivas-saniklar.jpg

 

Davanın ilk duruşması Ankara 1 No`lu DGM’de 21 Ekim.1993 günü yapıldı. Ankara 1 No`lu DGM 120 sanıklı bu davayı, hantal TC adliyesinde o güne kadar görülmemiş inanılmaz bir hızla ve hukukun başını gözünü yara yara 26 Aralık 1994’te karara bağladı: 22 sanık hakkında 15’er yıl, 3 sanık hakkında 10’ar yıl, 54 sanık hakkında 3’er yıl, 6 sanık hakkında 2’şer yıl hapis cezası, 37 sanık hakkında da beraat kararı verildi.

 

Bu karar sanıkların tümünün ve hatta gösteriye katılan Sivaslı Sünnîlerin tümünün idam edilmesini (ve hatta mümkünse kazığa oturtulmasını) bekleyen müdahil Alevileri tatmin etmedi. DGM’nin kararını temyize ettiler. Yargıtay 9. Ceza Dairesi “Katliamın Cumhuriyete, Laikliğe ve Demokrasiye yönelik olduğunu” belirterek DGM’nin kararını esastan bozdu. (Yani “ Bu ne biçim kararv sanıkların hepsini sallardıracaktın” dedi) Ankara 1 No`lu DGM, Yargıtay’ın bozma kararına uyarak yargılamayı yeniden başlattı.

 

28 Kasım 1997’de açıklanan kararda 33 sanığa idam cezasi verildi.Yargıtay 9. ceza dairesi 24 aralık 1998’de hapis cezalarını onadı,33 idam cezasını ise usül noksanlıkları nedeniyle bozdu. Şubat 1999 tarihinde usül eksikliklerinin giderilmesi için başlayan yargılama sonucunda 16 Haziran 2000'de 33 sanık DGM’ce yeniden idam cezasına çarptırıldı (9). 2002 yılında idam cezası'nın yürürlükten kaldırılmasıyla idam cezası hükümlülerinin cezaları müebbet hapis cezalarına dönüştürüldü. İdam cezası yürürlükten kalkmamış olsaydı kazaen ölen 33 Aleviye karşılık, bütün suçları toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma haklarını kullanmaktan ibaret 33 Sünnî sanık idam edilmiş olacaktı. Sivas davası, TC adaletinin nü resmi gibi cıscıbıl hali olanİstiklal Mahkemeleri dönemi sonrasinda, tek bir davada,bu kadar çok idam cezasinin verildiği ilk dava olarak kayıtlara geçti.

 

***

 

Gelelim Başbağlar Davası’na...

 

013.jpg

 

Sivas halkının toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanırken kazen tutaşan otelde dumandan boğularak ölen 33 Alevînin Davasını “Cumhuriyete karşı gerici bir ayaklanma olarak niteleyip 33 idam cezası veren TC adaleti, Geçen bölümde kısaca hikâyesini anlattığımız Örgütlü, planlı, önceden tasarlayarak gerçekleştirilmiş bir katliam olan Başbağlar Davası’nda bakın nasıl davrandı:

. Başbağlar katliamının ardından katliamı gerçekleştiren ve yardım edenlerden 16 kişi yakalandı. Sanıklar, ifadelerinde köyü yaktıklarını itiraf etti. Katliamı gerçekleştirdikleri iddiası ile 16 kişi Erzincan Devlet Güvenlik Mahkemesi `nde (DGM ) hakim karşısına çıkarıldı . Ancak burada yeterli üye olmaması sebebiyle tutuklama talebiyle Erzincan Sulh Ceza Mahkemesi `ne gönderildi. Mahkeme, zanlıları, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bıraktı. Daha sonra ise Erzincan DGM salonunun dar olması ve sanıkların can güvenliği gerekçesiyle dava İzmir DGM `ye nakledildi. Dava sürecinde sanıklardan 9`u ortadan kayboldu. Olayla ilgili olarak 4 kişi ise hiçbir zaman yakalanamadı. 1993`te Erzincan DGM `de başlayan Başbağlar Davası, 22 Eylül 1997`de İzmir DGM `de sadece iki mahkumiyetle bitti.

 

“Bağbağlar katliamı davasının müdahil avukatlarından Kamil Uğur Yaralı saldırı sonrasında başlatılan tahkikatın olayın aydınlatılmasına değil, örtbas edilip kapatılmasına yönelik bir seyir izlediğini söyledi. Yaralı "Bu yorumumuz basit bir tahmine değil, somut olaylara ve tahkikat sonrasında açılan davada en basit araştırmaların dahi yapılmamış olmasına dayanmaktadır" dedi. Olayın hemen ardından yakalanan 20 kişinin ifadelerinde suçlarını kabul ettiklerini belirten Yaralı, "Mağdurlar tarafından sanıkların bir kısmı teşhis de edilmelerine rağmen, bu sanıklar Erzincan DGM'de serbest bırakıldı. Siyasi baskıların kararda etkili olduğuna ilişkin duyumlar alındı" diye konuştu. Davanın garip bir şekilde İzmir DGM'ye nakledildiğini kaydeden Yaralı, "Buradaki yargılama, içlerinde bir itirafçının da bulunduğu 8 sanıkla devam etmiş, tahkikatın genişletilmesine yönelik taleplerimiz reddedilerek adil bir yargılanmanın gerekleri ortadan kaldırılmıştır. Fotoğraflı teşhis dahi yapılmamıştır" dedi.

 

”Sadece 2 kişi ceza aldı

 

“Avukat Kamil Uğur Yaralı, tahminen 100 kişinin gerçekleştirdiği belirlenen Başbağlar Katliamı davasının sadece iki sanığa verilen 14 ve 3,5 yıllık mahkumiyet cezalarıyla kapatıldığını ve olayla ilgili hiçbir sorunun cevabının bulunamadığını kaydetti. Yaralı, "Eğer bu davaya bakan mahkeme bağımsız ve tarafsız olsaydı, olayın tamamen ortaya çıkarılması faillerinin tümümün yakalanması mümkündü" şeklinde konuştu” (10)

 

***

Fazla söze gerek var mı?

 

Azınlık Alevîlere öyle işleyen TC adaleti, çoğunluk Sünnîlere böyle işliyor...

 

Sünnîlerin sesini duyan, elini tutan, derdini dinleyen, hatırını soran, haksızlığını gideren yok...

 

Ama mevzu Alevîler oldu mu siyasetçisinden, bürokrasisine, adliyesinden medyasına tam tekmil “emir ve görüşlerinize hazır”...

 

Buna rağmen en çok ağlayan da Alevîler... Yok eziliyorlarmış da, hakları hukukları yokmuş da, kimse onları insan yerine koymazmış da...

 

Daha ne istiyorsunuz?...“Şeriatçı-gerici -Sünnî” diye her gün sövdüğünüz AKP iktidarının Kültür Bakanı sizin hatırınız için 30 yıldır(yani Sivas olaylarından 15 sene öncesinden beri) orada kebapçılık yapan adamın dükkanını kapatıp, çiçekçi dükkânı açtırmaya kalkıyor... Adam Sünnî ya mülkiyet hakkı diye bir hakkı da yok kabul ediliyor...

 

Gelecek bölümde bir başka benzer iki durumda Sünnîlerin hakları karşısında duyarsız olan TC’nin Alevîlere nasıl imtiyazlı vatandaş muamelesi yaptığını göreceğiz...

 

Dipnotlar:

6- “Gözü dönmüş Sünnîler Sivas’ta Alevîleri diri diri yaktılar” kara propagandasının kuyruklu bir yalan olduğu Sivas davasının dosyasının içindeki otopsi raporlarına mevcut, ama zahmet edip de kim bakacak: Bu raporlar oteldekilerin duman zehirlenmesinden öldüğünü belgelemektedir. Orada yanarak ölen bir tek kişi bile yoktur.

7- Mazlum-Der raporu, Raporun tamamı şu adresten görülebilir: http://www.enfal.de/sivas-o.htm

8- Agr: http://www.enfal.de/sivas-o.htm

9- MAHKEME HEYETİ TAMAMEN DEĞİŞTİ :Dava başladığı zaman Ankara 1 No'lu DGM'nin Başkanı Muammer Ünsoy,üyeleri Yılmaz Çamlıbel ve Hakim Albay Ertan Urunga idi. Hakim Albay Ertan Urunga'nın 4. Kolordu Komutanlığı Adli Müşavirliği görevine atanmasının ardından yerine Hakim Albay Çetin Güvener getirildi. Sivas davasının ilk kararını Muammer Ünsoy, Yılmaz Çamlıbel ve Çetin Güvener'den oluşan heyet verdi. İlk karardan sonra Başkan Muammer Ünsoy, Yargıtay'a üye seçilirken, Hakim Albay Çetin Güvener emekli oldu. Sivil üye Yılmaz Çamlıbel ise önce Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimliği'ne, daha sonra da Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı'na atandı. Yargıtay'ın bozma kararından sonra ikinci yargılamada mahkemeye, Mehmet Orhan Karadeniz başkanlık ederken, üyelikleri ise Deniz Kıdemli Hakim Albay Erman Başol ve Metin Yüksel yaptı. Çıkarılan bir yasayla askeri hakim ve savcıların DGM'lerden alınmasının ardından Albay Başol, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi'ne atandı ve Hakim Yüksel de heyetten ayrıldı. Davada 3. kararı ise Başkan Karadeniz ile sivil üyeler Süreyya Gönül ve İsmail Tiryaki'den oluşan heyet verdi.

10- Başbağlar hâlâ mahzun, 05-07-2002, Yeni Şafak .

 

Baran dergisinden

 

Kaynak: http://siradisi.e-politica.com/topic/alev-...v-lik-2463.html

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...