BDG 76 Report post Posted March 10, 2008 Gözyaşını kaybeden, gözlerine biber doldursa yeri...İsrailoğullarından biri Allaha hitap ediyor:- Yarabbi, ben ne günahlar işledim ve sen bana onların cezasını vermedin!Allah onun peygamberine vahyediyor:- Git ona de ki, ben kendisine cezaların en büyüğünü verdim ama, farkında değil... Ondan gözyaşı ve duayı kaldırdım!Herkesin kahkahadan hoplayacağı, zıplayacağı sözde saadet şartları içinde, beni bulutlar dolusu göz yaşı nasibine kavuştur, Allahım!Ağlayabilmek için ille yılanlı kuyuya düşmek mi lâzım?... Asıl dünyanın en korkunç bir yılanlı kuyu olduğunu anlamak yetmez mi? Quote Share this post Link to post Share on other sites
asiminnesli 0 Report post Posted March 10, 2008 bana bulutlardan gelen yağmurdan bahsetme o sadece toprağı ıslatır. Bana gözyaşlarından tebahhur eden bulutlardan bahset, bahsetki kalbim çok kırıktır Alemi islamın haline kalbim çok kırıktır. Ağla hiç durmadan ağla, Ağla göz yaşların ceyhun olsun ve gönülleri ıslatsın arş ihtizaza gelsin. Ve sorsunlar bu nedir neyin nesidir Ve cevap gelsin Hatalarına, günahlarına, masiyetine Ağlayan ümmet-i MUHAMMED in kalbinden fışkırıp gözlerindenakan göz yaşı yağmurudur. Quote Share this post Link to post Share on other sites
buyukdogu 529 Report post Posted March 11, 2008 Başımızı yastık yerine taşlara vursak azdır bizlere.. Quote Share this post Link to post Share on other sites
laciverd 0 Report post Posted May 12, 2008 Herkesin mutluluktan hoplayıp zıpladığı sözde saadet şartları içinde beni bulutlar dolusu gözyaşı nasibine kavuştur ya RAB ! ( cinnet mustatili ) Quote Share this post Link to post Share on other sites
nurulhak 22 Report post Posted May 12, 2008 Yarabbi; (11 Mayıs 1953 Pazartesi akşamı, Ankara Hapishanesi revirinde dişçi odası, saat 7.30) bu satırları karaladığım, şu anda, senden, bu dünya cehennemine bir kartpostala bakar gibi, yanmadan ve kavrulmadan, sadece ibret ve haşyet gözüyle baktıracak ruh kuvvetini istiyorum. Yarabbi, bu kuvveti bana ver; ve içinde yandığım alevleri, onlardan alınacak ders ve ahlâk mahfuz, içimde kartpostallaştır! Onu kendime ve bütün dünyaya, senin için, hikmetlerin adına, emniyet ve hâkimiyetle gösterebileyim... Ah, bu dört köşe meydanın, çepçevre dört çizgi halindeki yollarında duyduklarım!.. Eğer Allah ile aramdaki sırların hududunu örselemek korkusu olmasaydı, birkaç kelimeyle sizi fena edebilirdim. Tek kelime dinleyemez hâle gelir ve etinizden kılçık çeker gibi, bu bahsi kafanızdan atmaya, çıkarmaya, itrah etmeye, kayyetmeye mecbur kalırdınız. Var ne, yok ne, ayniyet ne, zıddiyet ne, tek ne, çift ne, adet ne?... "- Hiçbir nefse takatından fazla yüklemem!" Buyuran Hakka ne diyebilirdim?.. Çekiyordum, çekecektim. Halimden sadece (fizyolojik) bir iki tezahür kaydedeyim: Sinirlerim o hâle gelmişti ki, dört köşe meydanın pencerelerinden gözüme çarpan Malatya ışıklarını sarımtırak beyaz değil de, kırmızı, kan rengi kırmızı görüyordum. Süt beyaz kara baksam yine o renk... Ve dehşetler içinde görüyordum ki, yatağımda veya dışarıda ve daima herkesten gizliyordum ki, gözyaşları, artık gözümden, (firijider)den çıkmış gibi, buz gibi gelmektedir. Katiyen insanı kandırmıyan ve cümudî bir bünyeden sızdığı hissini veren bu soğuk, buzdan soğuk göz yaşlarını, 40 küsur yıllık hayatımda ilk defa olarak, Malatya'da görüyordum. Bir müddet sonra, Kâinatın Efendisine, Peygamberlerin Başbuğuna ait bir düstur olarak öğrendim ki, en makbul gözyaşı, ruhanî gözyaşı buymuş; gözden buz gibi gelen yaş... Fakat ben kendimi böyle bir hâle lâyık görmediğim için teselli hissemi çıkaramıyordum. Bu hâlin, farkındasınız, ruhî arazlarını tam anlatamıyorum; onlar bende kalacak, belki tohumlaşıp, nice esere gövde verecek, fakat aslâ oldukları gibi gösterilmeyecek ve dudaklarımın ucunda kalmış olarak benimle mezara girecektir. Fakat sakın bunları, telâfisi derhal mümkün ve çoğu maddeye bağlı dünya sıkıntılarına ait şeylerden doğma sanmayın! Elektrikleri kesilmiş evim, açlığa bırakılmış çocuklarım, matbuat isimli esatirî yalan ve tezvir makinesine duyduğum hınç, dâvamızı içeriden ve dışarıdan sürükledikleri çıkmaz, çamaşırlıktaki namaz takkelerine kadar didiklenen Müslümanların hâli, artık bana "Mektubunu aldım, fakat ürküyorum, cevap veremem" demekten bile korkan dostların vaziyeti... Bütün bunlar belki sıkıntılarımın başıydı, ilk kritikleriydi. Fakat yangın çıktıktan sonra bunlara yer kalmadı. Bunların hepsi birden ikinci plâna geçti. Sadece ilâhî hikmet, mücerred çile, yanmak için yanmak, Allah için yanmak... Bunlar kaldı. Bunlar ve ben... Bulunmazı bulmaya, düşünülemezi düşünmeye, muhali kurcalamaya mahkûm ben: -Nokta ne, çizgi ne, satıh ne, cisim ne, renk ne, ışık ne, ruh ne?.." Necip Fazıl KISAKÜREK Quote Share this post Link to post Share on other sites