Muvazene 190 Report post Posted March 27, 2008 Bir şeriat meselesi konuşuluyordu: Bir mümine, hayatı veya vücudunda bir uzvun kesilmesi pahasına bir küfür kelimesi söyletmeğe kalksalar, mümin, kalbinde imanını saklayarak bu kelimeyi söyliyebilir, izin vardır, fakat söylemez ve imanını zahirde de korursa, öldürülünce şehid olur. İlki «ruhsat» ikincisi «azimet»... Biri müsaade, öbürü müsaadeye rağmen dosdoğru gidiş mânasına gelen bu ölçüler, birçok yerde tatbik şekli bulur. Müthiş coştum ve yine atıldım: - Böyle bir vaziyet karşısında kalsam ben ne olurum?.. Şu anda bütün tüylerim ürpererek kaydediyorum ki, efendim, bir anda, yine şimşek gibi o arslan başını bana çevirdı; ve yüz binler arasından parmağiyle beni seçercesine bir ses yükseltti: «Sen şehid olursun!» Üzerinde çok düşündüğüm ve hudutsuz esrarlı bulduğum sözlerinden ve hallerinden biri... Bakalım, ben ne olacağım, ruhumu hangi şartlar için de teslim edeceğim?.. (O ve Ben'den) Quote Share this post Link to post Share on other sites
Vakıf Ahmet 36 Report post Posted March 29, 2008 Kısakürek: Yani... Alelâdeliklerden, filanlardan, taklitlerden, şunlardan bunlardan hiçbir zaman doymadım. Hemen keşfettim, hemen yaldızı döküldü... İhlâs, samimiyet, gayrî kabil-i taklittir. Bir hali vardır ki adamın, bellidir. Taklidi kabil olmayan bir yere gelir iş... Bir gün, bir uzvun kesilmesi yahut hayatın tehdidi şekliyle... “Kelime-i küfür”den bahsediliyordu. Bunu söylemeye mecbur olursa adam, ne olur? “Eğer böyle bir ciddî tehlike varsa, kelime-i küfri lisânen söyleyin, kalben mümin kalmaya ruhsat-ı şer’iyye vardır... Ruhsat... İzin vardır. Amam söylemeyen şehid olur” deyince, bendeki şeye bakın ki, edepsizlik derecesine varıyor şımarıklığım, dönüp: “Efendim böyle bir halde ben ne olurum?” dedim. Böyle, Eflatun, Sokrat’ı tarif ederken “Arslan gibi başını çevirdi” der. Öyle bir arslan gibi çevirdi başını bana: “Sen şehid olursun” dedi... Bu lûtfu da bana ihsan etti. Nitekim demin, B. Toprak burda mıydınız demin?... Süleyman burdaydı... Onunla gittiğimiz zaman, B. Toprak’a, “Sende anlıyorsun ki, nasibin yokmuş!” dedi. Doğrudan doğruya yüzüne... Valla... Allah’ın Rızası yolunda gidelim de kalabalık içinde gidelim ziyanı yok... Öncüsü, artçısı yok bu işin... Bir gün İmâm-ı Rabbânî Hazretleri okunuyor huzurlarında... Herkes gûyâ dinliyor. Döndü dedi ki: “Ah, biz de gûyâ İmâm-ı Rabbânî’yi okuyoruz, değil mi?..." "Ne kadar gaflet halî!" (Türk Edebiyatı Dergisi – Necip Fazıl Özel Sayısı- Temmuz 1983 S. 117) Yapılan röportajda Üstad konuyla alakalı bunları söylemiş. Quote Share this post Link to post Share on other sites