Muvazene 190 Report post Posted April 8, 2008 Muhittin Nalbantoğlu’nun hatıralarından öğreniyoruz. İlhami Bekir Tez, Necip Fazıl’ın yüzündeki kırışıklıkları göstererek: “Şu simadaki kırışıklıklara bak Üstad!” deyince önce hafakanların sanatçısı, daha sonra huzur ve teslimiyetin şairi olan Necip Fazıl tokat gibi cevap verir: “Bu dehanın kalıbını yapacak yetenek sende varsa o kalıbı yap alnına bas.” *Kaynak Quote Share this post Link to post Share on other sites
Kantura 0 Report post Posted April 9, 2008 valla üstad ne demek istemiş anlayamadım ama eminim tam gediğine oturtmuştur sözü Quote Share this post Link to post Share on other sites
ilcege 36 Report post Posted April 10, 2008 Birazda sen nasiplen demiş, lafı gediğine oturtmuş!... :) Quote Share this post Link to post Share on other sites
Muvazene 190 Report post Posted April 15, 2008 Üstadın sanat, fikir ve aksiyon sahasında muazzam çapta bir dehaya sahip olduğunu biliyoruz, gerek yazdığı eserleri, gerek sadece fikir zemininde kalmayıp icraat cephelerini kuşattığı malumatlarımız dâhilinde. Ve Üstadın suretindeki kendine has çizgiler, kırışıklıklar hep bu cenahının nişanesi gibi simasına kattığı hava ile bir dehanın tablosunu çizmektedir sanki. Her bir çizgi, dehalık çaptaki bir cihetini simgelemekte, kırışıklıklar, kıvrım kıvrım birbirine geçmiş beyin yüzeyi gibi muvaffakiyetlerin nakşını taşımakta, her bir iz, Üstadın davasından izleri ihtiva etmekte ve Üstadın simasında bir dava adamının çilesini, hafakanlarını, akrep kıskaçlarında kıvranan ruhundan yansıyan izleri temaşa etmek mümkün olmaktadır. Üstadın yüz çizgileri bir dava adamının ruh çizgilerinin suret aynasına nakış nakış işlenmiş halidir. İşte Üstad, simasındaki çizgilerin ayrılmaz bir parçası haline gelen bu mücerret manalara müteveccih, sadece müşahhas zemine indirgenen bir bakış açısı çerçevesinde söyleniveren kelama mukabil, bu çizgilerin bir dehanın nişanesi olduğunu, ona malik olmanın kolay olmadığını, bu kırışıklıkları kazanmak için, o çizgileri surete nakış nakış işlemek için uzun uğraşlar, emekler lazım olduğu, bir kalıbı surete basmakla bu dehanın ele geçmeyeceğini anlatmak istemiş diye düşünüyorum. Nasıl ki el emeği göz nuru nakışlar vardır, insanlar onları gece gündüz, büyük çabalar ile işlerler, ya da bir kilimi dokular, bir de makine işi nakışlar, halılar, kilimler vardır ve biçilen kıymet olarak el emeği ile mukayese bile edilemezler. Alın teri, makinenin kolaycılığı karşısında kıyas kabul etmez bir değere sahiptir. Kırışıkların her fikir çilesinden, ruh işkencesinden, bir beynin maveraî terler dökmesinden, peşine düşülen icraat ve aksiyon faaliyetinden yani topyekun bir davadan sonra yüzde tevellüt etmesi nerede, hiçbir yaşanmışlık olmadan dehanın çizgilerini bir kalıbı basar gibi basıp o çizgileri yüze çizmek nerede... Farklı yaklaşımları olan arkadaşlarımız da mütalaalarını söylerlerse daha güzel olur, Üstadın nüktesine dair bir hasbihâl yapmış oluruz. Quote Share this post Link to post Share on other sites
ilcege 36 Report post Posted September 28, 2008 Hakikaten Üstad'ın son zamanlarında yüzünde beliren çizgilerin derinliği ve keskinliği ben de hep bir takım mülahazaları depreştirir.Öyle ki hep Üstad'ın ne denli çetin bir fikir çilesi çektiğini düşünürüm.Bir dehanın haykırışlarını okurum o çizgilerde.Zekanın kıvrımlarını görürüm.Bu bakımdan ömrünü İslam davasına adamış bir mütefekkir olan Üstad'ın belkide en belirgin alamet-i farikası yüzündeki çizgilerdir.Kuru kederden değil de, katıksız merhametten ve fikirden oluşmuş bu çizgiler beni hep hüzünlendirir. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Muvazene 190 Report post Posted September 29, 2008 Kuru kederden değil de, katıksız merhametten ve fikirden oluşmuş bu çizgiler beni hep hüzünlendirir. Önemli bir noktaya temas etmişsiniz. Üstad’ın fikir çilesine dair söylediği şahane bir sözü vardır: Bel ve sırt sancısından fikir sancısına, ruh sızısına intikal etmeliyiz, der. Kuru kederin de yüzde bırakacağı çizgiler olacağı gibi, onlar ile, derin ve ulvi fikir çilesi sonrasında neşet eden çizgilerin arasında bostan kuyusu ile galata kulesi arasındaki farka müsavi bir ayrım vardır. Görünüşte ikiside bir; lakin manada, hakikate tamamen zıt. Ruhun maneviyat atmosferindeki hali, ferahtan çok çile üzerine bina edilmiştir. Üstad’daki mücerret zemin, müşahhasına aksederken bedenin en önemli parçası olan kafadaki nazarlara direkt çarpan alın üzerinde kendi göstermiş, damgasını basmıştır. Müşahhas alemde bile Üstadın çilesinin nakışlandığı yer, bütün sancılarının, çilesinin beşiği olan kafası, alnı olmuştur. Ne mutlu Üstada ki, kuru kederden teşekkül eden değil de, anlı şanlı fikir çilesinden simasına nakşolunan 'fikir, çile, dava çizgileri' var. Allah cümlemize bu ulvi sebeplerden dolayı çizgileşen bir alın nasip eylesin... Quote Share this post Link to post Share on other sites
nurulhak 22 Report post Posted October 16, 2008 Ustadın o cizgileri ona cok yakısıyor belki yasıtlarından daha fazla var cünkü kimse onun kadar fikir cilesine düsmemis bu davayı hayatı pahasına sahiplenmemis. Quote Share this post Link to post Share on other sites