Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
babalarkulu

Şeyh Bedreddin Hazretlerine Yapılan İftiralar

Recommended Posts

Çoğumuz Şeyh Bedreddin Hazretlerini Batıni bir isyancı olarak biliriz.Aslında çok farklıdır.O çok büyük bir alim ve vecdi çok bir erendir.Ne yazıkki tarihimizde inkar edilmez bir gerçek varki tekke- medrese kavgaları.Medresedeki zahiri at gözlüğüyle bakan yobazlar Nice erenin şehit edilmesine sebebiyet vermiştir.Tarihi iyi araştırırsak Osmanlıyı gazi meczub horasan erenlerinin manevi olarak kurduğunu görürüz.Fakat bu zamanla değişmeye ve zahiri at gözlüklü medrese yobazları ülkeye dolmaya başlamıştı.Bu zahiri yobazlar bir tasavvuf ehli olan Şeyh Bedreddin hazretlerinin şeyhulislamlık makamına çıkmasını çekememişler, türlü oyunlar yapmışlar onun Kitabı varidata Batıni cümleler sokmuşlar ve onun şehid edilmesine sebebiyet vermişlerdir.Şeyh Bedreddin hazretleri evet askeri güç oluşturmuştur ama bunu korunmak için yapmıştır.Nakşibendiyye meşayıhından Şeyhler bile onun büyük bir evliya olduğunu kabul etmişlerdir.Ama tarihi yanlışlara aldanıp onu kitablara irtada saptı gibi geçiren alimler vardır, Kendim çok çok sevdiğim halde Hocamızın yazdığı İlmihalde bile böyledir, ama onlar yapılan tarihi yanlışa inanıp böyle yapmışlardır masumdurlar....

Share this post


Link to post
Share on other sites

Güzel kardeşim, bu kadar yazıya bir kimse için herhangi bir sıfat eklenilmez.

 

İsyancı mı? İsyancıysa neden?

 

İftiraya mı uğradı? Nerelerden, nasıl? Kimler, neden, nasıl....

 

Bu sorulara cevap verebilecek, iyice irdelenip sağlam kaynaklardan kanıtlarıyla bize çözümsemeler sunmalısınız aksi halde hiçbirşey denilemez....

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kardeş ne yazıkki o yobazlar tüm belgeleri yok etmişler.Elimde sadece büyük evliyaların keşifle onun masum olduğunu söyledikleri sözleri var.Onlarıda bulursam yazıcam, arıyorum....

Share this post


Link to post
Share on other sites

babalarkulu üye olduktan sonra galiba ilk kez sana tam olarak katılıyorum.

 

Şeyh bedrettin, aslında güçlük çıkarmak istemeyip düzen adamı olacak biri değildir, olmamıştır da. Bastırılmaya çalışılan, İngiliz casusu değil Allah yolunda savaşan bir müslümandır. Zira 1925 senesine gelindiğinde ülkedeki gerçek İslam alimlerinin birçoğu İstiklal mahkemelri tarafından asılmış, Şeyh bedrettin ise henüz o şerbeti içmemişti. Ona da zorla içirdiler, ancak ona ölü diyemeyiz, Allah yolundaydı zira o.

 

İsmini telaffuz etmenin abes olacağı bir zat ise, aynı davadan, "Beni modern türk mahkemeleri yargıladığı için onurluyum " dediği için yırtmış, sonradan asrın en önemli adamlarından biri oluvermiştir. Şeyh bedrettin ise, müslümanlar arasında bile casus olarak bilinir. Kısacası, o ayaklanmada bedrettin e uyup Allah yolunda cihada katılanlar asılmış, 180 derece dönüp tağuta boyun eğenler ise yırtmıştır.

 

Müslümana şehadet yeter, şöhret önemli değil.

 

Belge arayan arkadaş, sağlam kaynak için boşuna yorulma, o kaynaklar kimsede yok, elinde olan bir avuç müslüman kişi ise 80 darbesi sırasında elindekileri yaktı, yırttı. İşte böyle bir medeniyet kurduk biz. İslam'ı kötüleme ve kötü gösterme pahasına. Sinelerde olanı ancak Allah bilir.

 

Abdullah

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ahmet Kaya'nın annesine bahsettiği Şeyh Bedreddin ile sizin anlattığınız Şeyh Bedreddin aynı kişi mi? Hani şu şafak türküsünde bahsettiği. Eğer aynı Bedrettin amcalarsa ben daha güçlü bir yazı isterim sizden.

 

 

---spoiler---

Anneme seslenmek istiyorum buradan, Yetkililer lütfen iletsinler. Bir sabah anne bir sabah, bir haziran sabahı siz uykudayken ellerimde kirli çamaşırlarımın dolu olduğu birkaç valizle adı aynı sesi aynı olarak geleceğim :) Çok özledim.

---spoiler---

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Cellman nickli üyemiz Şeyh Said'le Şeyh Bedrettin'i karıştırdı sanıyorum.

 

Şeyh Bedrettin'in ulemadan olduğu kesin olmakla beraber, onun evliyalığı veya zındık olmadığı hususunda ikna edici bir ifade yok ilk yazıda. Sözü edilen delilleri bekleyelim o halde. Komünistlerin, kendisini ilk komünistlerden olarak görüp övdüğü Şeyh Bedrettin, bir kısım tarihçinin yazdıklarından hareketle komünist olmasa da zındık olduğu neticesine varılan Bedrettin ve tasavvufla ilgilenen bazı şahısların duyduklarından hareketle evliya mertebesine çıkardıkları Şeyh Bedrettin arasındaki ibre, efsanelere değil, gösterilecek yahut gösterilemeyecek somut delillere göre yön tayin edecek, etmeli.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

öncelikle yazımı okuyan herkesten özür diliyorum.

 

ben şeyh sait ten bahsettim, dalgınlıkla şayh bedrettin ile karıştırdım. Şeyh sait hakkında yazdıklarımın farkındayım. Ancak şeyh bedrettin konulu ahmet kaya yı da dinlemiştim daha önce. Kendisi hakkında bilgim yoktur.

 

Her neyse, belki hayra vesile olur, ileride şeyh sait de konuşulur bu vesileyle.

Share this post


Link to post
Share on other sites

(Şeyh Sait Hakk bir tasavvuf ehlidir(Nakşibendiyye-i Aliyye Tarikatına Mensubdur.), o zaman daha dinen Osmanlı yıkılmış sayılmadığından yaptığı İsyan değil Mustafa Kemalin Osmanlıyı yıkmasını önlemek, Şeriatimizi korumaktır.Bu konuda bende sana katılıyorum.)Şeyh Bedrettin hazretlerine Büyük Evliya Ehl-i Melamet Mısri Hazretlerinin yazdığı şiir:

 

Varidat

 

Can kuşunun her zeman ezkarıdır Varidat

Akl u hayalin heman efkarıdır Varidat

İşidicek adını duydu canım tadını

Bildim ki ariflerin esrarıdır Varidat

Sıdkile gönlün sever görmeye canım iver

Anıniçün kim Hakk'ın emvarıdır Varidat

Ol dürr-i yekdane'nin kadri bilinmez anın

Bu dil-i viyrane'nin mi'marıdır Varidat

Gerçi kütüb çok yazar İlm-i Ledün'den haber

Cümlesi bir bağçedir ezkarıdır Varidat

İlm-i Füsus'la tamu odları söner kamu

Anın yerinde biten gülzarıdır Varidat

Muhyeddin ü Bedrettin etdiler ihyay-ı din

Derya Niyazi 'Füsus' enkarıdır 'Varidat'

 

Muhyeddin ü Bedrettin etdiler ihyay-ı din işte bu kıta bizim için önemli olan kıt'adır, çünkü bazı ulemanın sekr(veya şatahat) sözlerinden ötürü Kafir dedikleri Muhyiddin İbni Arabiyle Şeyh Bedrettin benzetiliyor.Şeyh Bedrettin Hazretleride sekr halinin verdiği sarhoşlukla söylediği sözleri sebegb gösterilerek zahiri mollaların kışkırtmasıyla asılmıştır.Batıni falan değildir.Yunus Emreyede bu mollalar batıni demişlerdir, hatta kitaplara Büyük Alim diye geçen İdris-i Bitlisinin kitabında Tapduk Babaya batıni alevi demeler iğrenç iftiralar bulunmaktadır(bizzat gördüm).Elde bir delil yok sadece erenlere bağlılığımdan ötürü bir sevgim var o kadar......

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ha bir delil daha: Nakşibendiyye-i Aliyye Tarikatını Anadoluya ilk Getiren Üveysi Abdullah-ı İlahi " Kuddise Sirruh" Şeyh Bedrettinin Varidatıyla ilgli bir kitap yazmış Varidatı lerh etmiş ve Varidatta Batıni gibi gözüken ifadelerin Şeyh Hazretleri Batıni olduğundan değil, yanlış Keşf yaptığından buyurmuştur.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Efendim açmış olduğunuz bu nevi konularda sizlerden özellikle istediğimiz tam teşekküllü belgelerdir. Zira sizlerin yukarıda vermiş olduğunuz şekliyle biz bu verileri başka yerlerde kaynak olarak kullanmış olsak bu ancak kulaktan duyma, rivayet veya bunlara benzer bir tarz halinde olur. Ve ortaya belge diye konulan bu verilerin kaynak niteliği taşımadığını herkes bilir.

Şeyh Bedrettin gibi bir meselede tarihi seyri ters dönderebilecek derecedeki iddialarınızı tam haliyle aktarırsanız biz de bildiklerimizi kontrol eder kıyaslayabilme şansını yakalarız.

 

Saygılarımızla...

Share this post


Link to post
Share on other sites

İnternette uzunca bir yazı buldum bu yeterlidir sanırım:

 

ŞEYH BEDREDDİN

Yazar Mustafa Karapınar

Önsöz

 

Türkler Anadolu’yu fethe başladıktan sonra yaptıkları ilk işlerden biriside bu yeni fethettikleri topraklarda kendi dini inanç ve akidelerini yaymak olmuştur. Bu işle vazifeli olarak da gönüllü tasavvuf erbapları ve abdallar görevlendirilmiştir. 13. ve 14. yüzyıldan itibaren ise yerleşme tamamlanmış ve bu coğrafyada artık yeni tasavvufi ve mistik öğeler husule gelmeye başlamıştır. Şüphesiz bunlardan en önemli olanları Mevlevilik ve Bektaşiliktir. Bir tarikat olarak devam etmese de İbn Arabî’nin Anadolu coğrafyasında yaydığı Vahdet-i Vücut felsefesi bu tarikatlar sayesinde varlığını sürdürmüştür. Halk arasında büyük saygı duyulan Yunus Emre de bu akım üzerinden tekâmül etmiştir. Bu sufiler gerek yazdıkları eserlerle gerekse etrafa yaydıkları düşünceleriyle geniş bir etkileşim sahasına yayılmışlar ve birçok taraftar toplamışlardır. Bu sufilerle ilgili önemli noktalardan biri ise eserlerinin kendilerinin dahi önüne geçmesidir. Mesnevi hala Mevleviler tarafından büyük bir iştiyakla okunmakta, Fususü’l-Hikem hala İslam tasavvuf anlayışının temel kaynakları arasında sayılmaktadır.

 

Araştırmamızın konusu olan ve devrinde hem büyük bir âlim hem de büyük bir mutasavvıf olarak tanınmış olan Şeyh Bedreddin’de yukarıda saydığımız tasavvuf ulularının yolunu takip etmiş ve Vahdet-i Vücut felsefesini benimsemişti. Ancak Bedreddin’in bunlardan ayrılan en önemli özelliği kendisinin tasavvufi alandan çok siyasi alanda konuşulan bir kişilik olmasıdır. Bunun sebepleri ise devrinde çıkan ve müritlerinin öncülük ettiği bir ayaklanmanın Şeyh Bedrettin’e yorulması ve bunun neticesinde idam edilmesidir. Şeyh’in başından geçen bu hadiseler konuya özgün bir tarih araştırması olarak bakmamızı gerektirmektedir. Ancak ne Osmanlı müverrihleri ne de modern tarihçiler bu konuya bu şekilde bakmayı becerememiş ve olayın sürekli ideolojik boyutu irdelenip durmuştur. Oysa Şeyh’in yazdığı eserlerden sadece Varidat tam anlamıyla incelenmiş ve geri kalan kırk küsur eseri henüz incelenme sahası edinememişleridir. Böyle bir durumda bu konunun salahiyetle incelenmesi pek mümkün gözükmemektedir. Bunun dışında yapılan bütün ideolojik araştırmalar tarihsel araştırma metodundan uzak olmaya ve anakronizm etkisi taşımaya mecburdurlar.

Bizde bu konuyu şiddetle araştırılmaya değer buluyor ve elimizdeki tarihsel metodolojiye uygun olarak yazıldığını ön gördüğümüz kaynaklardan hareket ederek bu vakanın kısa bir tahlilini yapıyoruz.

 

Doğumu

 

Tam adı, Mevlana Şeyh Bedreddin Mahmut bin İsrail b. Abdü’l- Aziz olan Bedreddin Mahmut bugün Yunanistan sınırlarında kalan Simavna’da doğmuştur. Veladet tarihi hakkında kaynaklar arasında muhtelif rivayetler olmakla birlikte torunu Hafız Halil’in yazmış olduğu menakıpnameye göre 1358–59 tarihi olduğu sanılmaktadır. Şerafeddin Yaltkaya ise 1368 olabileceğini ifade eder. Babası Rumeli’deki ilk gazilerden olan Hacı İlbey’in mahiyetinde bulunduğu söylenen, Simavna Kadı’sı İsrail’dir. Annesiyse Grek kökenli bir Hıristiyanken Müslüman olan Melek Hatun ’ dur. Kaynaklar büyükbabasının soyunun Selçuklulara dayandığını ve onun III. Alâeddin Keykubat’ın yeğeni olduğunu söylerler. Bedreddin’in torunu Hafız Halil’in yazmış olduğu menakıpname adlı esere dayandırılan bu malumat Osmanlı müverrihleri ve modern Osmanlı tarihçileri tarafından ihtiyatla karşılanmaktadır. Bu bağlantının siyasi bir amaçla kurulduğunu savunmaktadırlar.<!--[if !supportFootnotes]--><!--[endif]--> Babasının mesleğinden ötürü Simavna Kadısının oğlu diye ünlenmiş olmasına rağmen babasının kadılığı hususunda da muhtelif rivayetler bulunmaktadır. O. Şaik Gökyay şeyhin babasının Kadı olmadığını Hacı İlbey’in yanındaki gazilerden biri olduğunu kaynaklardaki istinsah yahut telaffuz hatası neticesi Kadı şekline dönüştüğünü iddia etmektedir. Ayrıca Kısslıng de şeyhten bahsederken “Kadı gazi İsrail’in en büyük mahdumu” diye bahseder.

 

Eğitimi

 

Edirne’nin 1361 yılında Osmanlılar tarafından fethinden sonra ailesi Bedreddin’in ailesi buraya yerleşir. İlk tahsilini babasının yanında alır. Babasının kadılık mesleğinden dolayı ilk dini ve fıkhi bilgilerini babasından almıştır. Böylece ilerde fakih olarak temayüz etmesini sağlayan temayüllerini babasından kazanmıştır. Validesi, hanımı ve gelininin Hıristiyan mühtedisi olmaları hasebiyle Bedreddin’in bu vasıtalarla ilk tahsili esnasında Hıristiyanlığa dair malumat sahibi olduğu bilinmektedir. Sonraki devirlerde Hıristiyanlığa ve Hıristiyanlara sempatiyle bakmasının nedenin bu olduğu sanılmaktadır.<!--[if !supportFootnotes]-->[ii]<!--[endif]--> Ayrıca Grekçe lisana vukufiyeti de validesinin yardımıyladır. Edirne’den sonra sırasıyla Bursa, Konya, Kudüs, Kahire, Tebriz ve Kazvin’i ilim aşk ve iştiyakıyla dolaşmış bu vilayetlerde tahsilini tezyid etmiştir.

 

Bursa’da Kadı Şeyh Mahmud’tan dersler almıştır. Molla Şemseddin Fenari gibi ünlü müderrisler vasıtasıyla İbn Arabî’nin nüfuzunun hâkim olduğu vilayette Bedreddin Arabî’nin vahdet-i vücut felsefesiyle tanışmıştır.<!--[if !supportFootnotes]-->[iii]<!--[endif]--> Bursa’dan sonra o dönemde Anadolu’nun en muteber ilim mekânı olan Konya’ya revan olmuş 1381 tarihine kadar burada Mevlana Feyzullah’tan mantık ve astronomi dersleri almıştır. Menakıpnameye göre Mevlana Feyzullah, Fazlullah-ı Hurufi’nin talebesidir. Şayet bu iddia doğruysa Bedreddin’in Hurufilikle ilk temasının bu yolla oluştuğu gözükmektedir. Bedreddin’in torunu bu malumatı vermekle birlikte Hurufilikle olan temasından bahsetmez. Bunun altında Hafız Halil’in eseri kaleme alırken devrin siyasi ve ideolojik çevrelerinden çekindiğinden dolayı bu hadiseyi es geçtiğini sanıyoruz. Bedreddin doymak bilmeyen ilim aşkı ve iştiyakıyla tahsiline devam etmek gayesiyle 1381 yılında Kudüs’e geçmiş ve orada İbnü’l Askalani’den bir müddet hadis dersleri almıştır. Akabinde Memluk sultanı el- Melikü’z-zahir Seyfeddin Berkuk’un (1382–1399) çağrısı üzerine Kahire’ye gitmiştir. Kahire’de devrin en büyük mantık âlimlerinden biri olan Mübarek Şah el-mantıki’den ilahiyat, felsefe ve mantık dersleri alarak bir bakıma yüksek tahsilini tamamlamıştır. Akabinde hacca giden Bedreddin döndüğünde Memluk Sultanı Berkuk’un mahdumu Ferec’e hocalık yapmak üzere saraya duhul etti. İşte Bedreddin’in hayatındaki en büyük kırılma noktası, fikirlerinin köklü bir değişime uğradığı devir bu saray yıllarında tanıştığı Sultan Berkuk’un hocası meşhur mutasavvıf Ahlâtlı-Darendeli Şeyh Seyyid Hüseyin sayesinde olmuştur.<!--[if !supportFootnotes]-->[iv]<!--[endif]--> Şeyh Ahlati’yle tanışana kadar sıkı bir fakih olan Bedreddin’in tasavvufa bakışı oldukça sert olmuştur. Ahlati’yle tanışmasıyla bu tavrı süratli ve ani bir tagayyüre uğramış ve Bedreddin Şeyh Ahlati’ye intisap etmiştir. Sultan Berkuk’un sarayındaki kardeş olan iki cariyeyi Ahlati ve Bedreddin’le evlendirmesiyle yakınlıkları daha ziyade artırmıştır. Çile günlerini de büyük bir sabır ve sebat örneği göstererek geçiren Bedreddin şeyhinin ziyadesiyle takdirini kesb etmiş ve halifeliğe kadar yükselmiştir.

 

Mısır’da bulunduğu süre içerisinde devrin büyük âlimleriyle de tanışma ve münazara etme imkânı bulmuştur. Bu münazaalardan başarıyla çıkması Bedreddin’in ilim âleminde nam kazanmasını sağlamıştır. Takiben I. Bayezid ile Timur’un Ankara savaşı sonrasına denk gelen 1402–03 yıllarında Hüseyin Ahlati’nin tavsiyesi üzerine Hurufiliğin ana merkezi olan Tebriz’e gitmiştir. Tebriz’de Hurufilerle temas sağlamış ve tasavvuf telakkilerini bu doğrultuda ilerletmiştir. Bedreddin Tebriz’de bulunduğu sırada Ankara Savaşından muzafferiyetle dönen Timur ile karşılaşmıştır. Timur’un huzurunda âlimlerle yaptığı tartışmalardan yüzünün akıyla çıkmasını bilmiş ve Timur’un takdirini kazanmıştır. Hatta Timur onu mahiyetine almayı teklif etmiş ancak koyu bir tasavvufi eğilim içine girmiş olan Bedreddin makam ve ikbali reddetmiş ve Timur’un mahiyetine girmeyi kabul etmemiştir.<!--[if !supportFootnotes]-->[v]<!--[endif]--> Tebriz’den ayrıldıktan sonra Kazvin’e uğrayan Bedreddin burada Batini öğretisini de yakından tanımış ve Bursa’dan Kahire’ye ilim ve tahsil aşkıyla yaptığı seyahatin ikinci kısmı olan Kahire’den Tebriz’e ve oradan da Kazvin’ e yaptığı seyahatler sonucunda yeniden Kahire’ye fakat bu sefer fakih olarak değil büyük bir tasavvuf aşığı olarak dönmüştür.

 

Şeyhlik Dönemi

 

Kahire’ye döndüğünde şeyhinin daha evvelki vasiyeti üzerine şeyhinin vefatıyla onun yerine şeyhlik makamına oturmuştur. Şeyh olmasının akabinde Ahlati’nin diğer halefleri Bedreddin’e karşı koyu bir muhalefet başlatmışlardır. Bu dönem Mısır’ın siyasi ve mali istikrarının bozulduğu dönemdir. Bütün bu siyasi, içtimai, mali, şahsi mücadele ve olaylar neticesinde Bedreddin Kahire’den ayrılmaya ve Edirne’ye dönmeye karar vermiştir.

 

Dönüş yolunda Kudüs ve Şam’da konaklamadan Haleb’e geçmiş ve burada bin dolayındaki Türkmen tarafından neşeyle karşılanmıştır. M. Balivet bu olayı şeyhin Babai <!--[if !supportFootnotes]-->[vi]<!--[endif]--> havası taşıdığına delil olarak gösterir. Halep halkının burada kalmasına dair teklif ve ısrarlarını reddeden şeyh buradan Konya’ya Karaman beyliği topraklarına geçmiştir. Menakıpnameye göre Karaman beyi şeyhe intisap etmiş ve şeyh yine burada Bayramiyye<!--[if !supportFootnotes]-->[vii]<!--[endif]--> tarikatının kurucusu olan Hacı bayram-ı Veli’nin (1352 -1429) müritlerinden Kayserili şeyh Hamidi Veli’yle tanış olmuş ve Bayramiyye tarikatıyla ilk temasını burada gerçekleştirmiştir. <!--[if !supportFootnotes]-->[viii]<!--[endif]-->

 

Şeyh buradan Edirne’ye doğru seyahatine Aydıneli beldesine geçerek devam etmiştir. O zamana kadar tahsil ettiği nazari sahadaki ilim bu tarihlerden sonra ameli olarak tatbik olunmağa başlanacaktır. Çünkü şeyh burada sonraki siyasi hüviyetinin belirmesinde önemli etkilerde bulunacak olan Börklüce Mustafa’, Torlak Kemal ve İzmiroğlu Cüneyt ile tanışmıştır. Tarihe Bedreddin isyanı olarak geçen bu hareketin ana mekânı ve merkezi olan bu bölgede şeyhe intisabından sonra Dede Sultan olarak anılan Börklüce Mustafa’yla birlikte düşüncelerini tatbik etme yoluna gitmiştir. Şeyh Tire’de Börklüce’yle tanışma safhasından sonra İzmiroğlu Cüneyt’in daveti üzerinde İzmir’e geçmiştir. Cüneyt burada kendisine intisap etmiştir. Bu intisap Cüneyt’in Aydıneli’nin Osmanlı’ya tekrar tabi olmaması hususunda gösterdiği direniş yüzünden ilerleyen zamanlarda şeyhin başını fazlaca ağrıtacaktır.<!--[if !supportFootnotes]-->[ix]<!--[endif]--> Şeyh İzmir’deyken Sakızlı Hıristiyanların daveti üzerine Sakız Adası’na geçmiş ve daha önceden beri bildiğimiz Hıristiyanlık ile olan yakınlığını buradaki Hıristiyanların kendisine intisabıyla kuvvetlendirmiştir. Şeyh oradan Kütahya’ya geçmiş ve burada bir Yahudi dönmesi olduğu rivayet edilen isyanın baş aktörlerinden Torlak Kemal ile tanışmış ve Torlak Kemal dahi kendisine intisap etmiştir. Şeyh bu noktadan sona Gelibolu üzerinden Edirne’ye geçmiştir. Hanımının da vefatıyla birlikte şeyh iyice yalnızlığa gömülerek halktan kendisini tecrit etmiş ve 7 yıl sürecek olan münzevi bir hayata çekilmiştir. Edirne’ye dönmesiyle birlikte tahsil sürecini kemale erdiren şeyh bundan sonra âlimliğinin, fakihliğinin yanında büyük bir mutasavvıf olarak inzivaya çekilip içe kapanmaya ve isyanı tetikleyen marjinal fikirlerini önümüze sermeye başlayacaktır. Şeyhin bu 7 yıllık inziva hayatı onun kemale ermesinde fikirlerinin olgunlaşmasında, yani pişmesinde önemli bir unsur olmuştur.

 

Hem zahiri hem de Bâtıni ilimlerde seçkin bir yere sahip olan şeyhin 40 ile 50 arasında eserinin bulunduğu bilinmektedir. Ancak bunlardan elimize yalnızca tasavvufi derinliğinin ortaya konduğu ilim âleminde büyük bir tepkiyle karşılanan, idamına zemin hazırladığını sandığımız vahdet-i vücut felsefesine dayalı batini içerikli Varidat adlı eseriyle fıkıh alanındaki ilk eseri olan Letaifü’l İşarat adlı eseri incelenme imkânı bulmuştur. <!--[if !supportFootnotes]-->[x]<!--[endif]-->

 

Siyasi faaliyetleri

 

Osmanlı devleti 1402 Ankara savaşıyla birlikte tarihte fetret devri diye anılan tam 13 yıl sürecek olan büyük bir bunalım ve buhran devresine girmişti. I. Bayezid’in Osmanlı devletine tabi olan Türk beyliklerini ve yabancı tabi devletleri tek bir merkez etrafında birleştirme çabası kendisi de bir Müslüman-Türk devleti olan Timur Devleti’nin Anadolu’daki hâkimiyetini tehdit eder hale gelmişti. Anadolu’daki bu hâkimiyet mücadelesi neticesinden 1402’de Osmanlı-Timur Devletiyle Ankara savaşı vücut bulmuş ve savaş neticesinde I. Bayezid mağlup olup esir olmuştur. Bu tarihten sonra Osmanlı tahtı boşlukta kalmış ve Yıldırım Bayezid’in 4 oğlu olan İsa, Musa, Mehmet ve Süleyman şehzadeler arasında amansız bir taht mücadelesi başlamıştı. Şehzadelerin bu taht mücadeleleri esnasında Musa Çelebi kardeşi Süleyman’ı ortadan kaldırarak Edirne’ye geçmiş ve burada hükümdarlığını ilan etmiştir. Musa’nın ilk faaliyeti devlet kadrolarındaki kendisine muhalif olan eski bürokratları temizleyip yerine kendi mahiyetindekileri getirmek olmuştur. Bu atalardan en mühimlerinden biri de Şeyh Bedreddin’in Musa Çelebi’nin ısrarı yahut emriyle 1411’de kazaskerliğe getirilişidir. Ancak Bedreddin’in aktif meşru siyasi hayatı Mehmet Çelebi’nin Musa Çelebi’yi ortadan kaldırmasına yani 2 yıl kadar devam edebilmiştir.

 

Mehmet Çelebi, Musa ve etrafındakileri ortadan kaldırmakla birlikte şeyh Bedreddin’in üstün ilim hünerine hürmeten onu öldürtmemiş ve ailesiyle birlikte İznik’e sürmüştür. Ayrıca kendisine Çelebi Mehmet tarafından aylık 1000 akçe de ulufe tahsis edilmiştir.<!--[if !supportFootnotes]-->[xi]<!--[endif]--> İznik’te eserlerini yazmakla meşgul olan Şeyh Mısır’dan gelen davet üzerine hacca gitmek için Çelebi Mehmet’ten müsaade istemiş fakat bu arzusu kabul edilmemiştir. Tam bu esnada Kahire’de Edirne’ye avdeti sırasında Tire’de tanıştığı ve daha sonra Kazaskerliği esnasında Kethüdalık vazifesine tayin ettiği ele avuca sığmaz müridi Börklüce Osmanlı devletinin içinde bulunduğu buhran ve iç karışıklıktan istifade ederek büyük bir isyan hareketini ateşlemiştir. <!--[if !supportFootnotes]-->[xii]<!--[endif]-->

 

Börklüce Aydın’da üç bin kadar taraftar toplamayı başarmıştı. Bu esnada Şeyhin yine Kahire dönüşünde Kütahya’da tanıştığı Torlak Kemal Manisa civarında Börklüce gibi iki bin kişiyi etrafına toplamayı başarmış halkı isyana teşvik etmişti. Hadisenin kaynaklara yansıyan en ilginç yönlerinden birisi de devrin çağdaşı Bizans tarihçisi Dukas’ın tarihinde yer almaktadır. Dukas olayı naklederken ilginçtir ki Torlak Kemal ve Şeyh Bedreddin’den hiç bahsetmez. İsyanı tamamen Börklüce Mustafa’nın adı altında aktarır. Aynı şekilde Fatih devri müverrihlerinden Şükrullah da Behçetü’t-tevarih adlı eserinde Şeyh Bedreddin’den hiç bahsetmeden Börklüce Mustafa isyanını anlatır. Kaynakların verdiği bu bilgiler bizim isyanın şeyh kaynaklı olup olmadığı hususundaki şüphelerimizi arttırmaktadır. Çünkü Şeyh’e atfedilen sözlerin fikirlerin neredeyse tamamı Börklüce Mustafa’nın halk içindeki propagandalarının olduğu açık görünmektedir. “Yarin yanağından gayri her şey ortaktır. “ gibi İslam şeriatına müsait olmayan sözlerin Börklüce Mustafa’ya ait olduğu anlaşılıyor. Osmanlı kaynaklarında umumen Börklüce Mustafa’nın peygamberlik iddiasıyla (şeyhlikten şahlığa temayül) ortaya çıktığı ve ortalığı yakıp yıkıp yağmalayarak isyan ettiği fikri öne çıkmaktadır.

 

Çelebi Mehmet isyanı bastırmak üzere İzmir sancak beyi Aleksandır’ı görevlendirir. Ancak Aleksandır isyanı bastırmaya muvaffak olamamıştır. Bunun üzerinde Çelebi Mehmet işin ehemmiyetini anladı ve Saruhan beylerbeyi Timurtaşpaşazade Ali Bey’i bu işle görevlendirdi. Ancak Ali Bey dahi mağlup oldu. Kendisini zor kurtarıp Manisa’ya kaçtı. İyice ehemmiyet kazanan isyana büyük bir tedbir alınması gerekmekteydi ve Çelebi Mehmet bu işi kökünden halletmek üzere Veziriazam ve Beylerbeyi olan Bayezid paşayla beraber mahdumu şehzade Murad’ı daha büyük bir kuvvetle Börklüce kuvvetleri üstüne gönderdi. Bayezid Paşa evvela yoldaki asi grupları temizledikten sonra isyancıların sığındığı dağa ulaşmayı başardı. Bu sefer isyancılar Bayezid Paşa’nın kuvvetleri karşısında mukavemet edemeyip teslim oldular. Bayezid Paşa asileri sorguladıktan sonra işin başının Börklüce olduğunu anladı ve asileri onun gözünün önünde boğazladı. Asiler “dede sultan eriş” nidalarıyla can verdiler.<!--[if !supportFootnotes]-->[xiii]<!--[endif]--> Börklüce elleri tahtaya mıhlanmak suretiyle çarmıha gerildi ve bir deve üstünde şehirde teşhir edildikten sonra katledildi. Manisa taraflarındaki Torlak Kemal isyanı Börklüce’nin başlattığı Karaburun isyanı kadar büyük olmayıp bastırılması daha ziyade kolay olmuştur. Bayezid Paşa ve Şehzade Murad Torlak Kemal ve mahiyetindeki asileri astırmak suretiyle isyanın Aydıneli kısmını bastırmışlardır.

 

Şeyh Bedreddin’in yakalanarak idam edilmesi

 

Müridleri tarafından çıkarılan bu halka ayaklanmalarının başını ağrıtacağını düşünen şeyh tahminen 1416 Temmuzunda Kastamonu’ya geçmiş ve Musa Çelebi ve Cüneyt’in müttefiki olan İsfendiyer Bey’den kendisini Tatar illerine, Şahruh’a göndermesini talep etmiştir. Ancak Çelebi Mehmet’ten ziyadesiyle çekinen İsfendiyar Bey bu teklifi reddetmiş ve şeyhi Kırım’a göndermiştir. Bu sırada Eflak ve Boğdan arasında süren savaş yüzünden Kırım’a gitmekten vazgeçen Şeyh sonucu ne olursa olsun Edirne’ye dönmeye karar vermiştir. Zağra’dan Silistre ve Dobruca’ya oradan da Deliorman’a geçen şeyh Kazaskerliği döneminde buralarda çok sevildiği ve bir Şeyh olarak da kabul gördüğünden dolayı olsa gerek ki çevresinde geniş halk tabakaları toplanmaya ve ona eşlik etmeye başlamışlardır. Fakat halkın bu eşlik edişini bazı kesimler kötüye yormuş ve şeyhin isyan için hazırlandığı rivayetlerini yaymaya başlamışlardır. Mehmet Çelebi’nin de kulağına giden şikâyetler sonucu padişah onun isyan arefesinde olduğu hükmüne varmış ve Bayezid Paşa’yı Bedreddin’in üzerine göndermiştir. Bu noktadan sonra isyan Deliorman’da fiilen başlamıştır. Ancak daha isyanın ilk safhasında Börklüce ve Torlak’ın idam edildikleri haberi gelince şeyhin yanındakilerin kısm-ı azamı dağılmıştır.<!--[if !supportFootnotes]-->[xiv]<!--[endif]--> Bayezid Paşa Deliorman’a ulaşınca zaten büyük kısmı dağılmış olan isyancıları dağıtmış ve Şeyh Bedreddin’i yakalayarak Serez’de bulunan Çelebi Mehmet’in yanına götürmüştür.

 

Sultan Mehmet şeyhin ilmine ve tasavvuf erbabı olmasına binaen ona verilecek ceza hakkındaki fetvanın ulema tarafından verilmesini istemiştir. Şeyh dini telakkilerinin şer’an şuç unsuru taşıması ve devlete karşı ayaklanma ile suçlanıyordu. Bedreddin bu suçların ikisini de kabul etmedi. O dönemde İran’dan yeni gelmiş olan Heratlı Mevlana Haydar adlı âlim Şeyh Bedreddin’i sorgulamak üzere Sultan Mehmet tarafından görevlendirildi. Mevlana Haydar şeyhle giriştiği münazara neticesinde şeyhin dini telakkileriyle alakalı müdafaasını beratı için yeterli buldu ancak devlete karşı ayaklanma suçunu sabit bularak “şer’an katlinin helal malının haram”<!--[if !supportFootnotes]-->[xv]<!--[endif]--> olduğuna hükmetti. Menakıpnameye göreyse Mevlana Haydar Şeyhi suçlu telakki etmeyip serbest bırakılmasını istemiş ancak Bayezid Paşa’yla şeyhe düşmanlık eden çevresindeki diğer münafıkları ikna etmeyi başaramamıştır.<!--[if !supportFootnotes]-->[xvi]<!--[endif]--> İdam kararını şeyhin eski dostlarından olan ama şimdi ona ihanet eden yine bir İran kökenli âlim Fahredddin-i Acemi vermiştir. Rivayete göre Şeyh Bedreddin’in kendisi de bu hükmü haklı bulmuş ve İbn Arabşah’ın nakline göre Mehmet Çelebi şeyhten suçuyla alakalı hükmü bizzat kendisinin vermesini istemiş, Şeyh de bunun üzerine kendi idamına hükmetmiştir. 18 Aralık 1416 tarihinde Serez pazarında bir dükkân önünde asılarak idam edildi ve buraya defnedildi ve malları varislerine verildi.

 

Sonuç

 

Üstünden yüzyıllar geçmesine rağmen hala çok tartışılan bir konu olan Şeyh Bedreddin İsyanı meselesi hem zamanının kaynaklarının hem bu dönemin kaynaklarının kapalı bakış açıları nedeniyle hala aydınlatılmamış ve tarihsel bir incelemesi henüz yapılamamıştır. Bunun en büyük sebeplerinden birisi Bedreddin’in fikirlerinin tam manasıyla anlaşılmadan sadece çeşitli malumatlarla ve varsayımlarla hareket edilerek yazılmaya çalışılmış olmasından kaynaklanmaktadır.

 

Bedreddin gerçekten isyan etti mi ya da o günün tabirleriyle iştirakçi bir hayat tarzını tavsiye eden görüşleri var mıydı? Bu konuda açıkçası söylenebilecek çok fazla şey görülmemektedir. Olayı yakından inceleyen bütün kaynaklarda Bedreddin’e atfedilen fikirlerin neredeyse tamamının müridi Börklüce tarafından ortaya atıldığı görülmekte ve kimi Osmanlı tarihlerinde olayla ilgili Şeyh’in ismi dahi geçmemektedir. Hala gizemin korumaya devam eden bu konu ancak Şeyh’in yazmış olduğu diğer eserleri de incelendikten sonra açıklığa kavuşturulabilir kanısındayız.

 

Esasen Şeyh’in yazmış olduğu ve günümüzde birçok incelemesi yapılmış olan eseri Varidat’ında dahi Şeyh’e atfedilen fikirlerden hiçbirine rastlamamaktayız. Ancak Şeyh bu eserinde çok özgün dini açıklamalar yapmakta ve sanırız bu yüzden tepki görmektedir. Şöyle ki Şeyh eserinde Cennet ve Cehennem’in bu dünyaya içkin olduğunu ve onları ötelerde aramamızın yersiz olduğunu ve o ötelerde kurduğumuz dünyayı değil bu dünyayı düzenlememiz gerektiğini savunmaktadır. İşte bu noktada devrinin neredeyse bütün İslam âlimleriyle ihtilafa düşmüş olmasından dolayıdır ki ona bir takım yakıştırmaların yapıldığını düşünmekteyiz. Onun bu dünyanın bir eğlence mekânı olduğunu söylediği ve kadınlı kızlı meşk sofralarında yaşadığı iddia edilmiştir. Bütün bunların devrinde yaşayan ve onu rakip olarak gören yahut tam manasıyla anlamadan hüküm veren kişilerin yargıları olduğunu düşünmekteyiz. Biz Şeyh’in Varidat’ın da bu ithamlarla örtüşen bir yaşam tarzını tasvip edici bir görüşe rastlamadık.

 

İşin ilginç olan kesimi günümüz sol ideolojik yapılanması pek itibar etmemesine rağmen Osmanlı müverrihlerinin bu ithamlarını sanki gerçekmiş gibi kabul etmeleri ve Şeyh’i kutsamalarıdır. Şeyh’in daha Varidat’ın da verdiği bilgilerle bu zümre tarafından dışlanması gerekirken sanırız tarihsel bir zemin arayışlarından kaynaklanan bir iştiyakla Şeyh’e dört elle sarılmaktadırlar. Bu tür yaklaşımlar anakronik bir bakış açısı teşkil etmekte ve pekte muteber görülmemektedirler.

 

Sonuç olarak Şeyh Bedrettin Vaka’sı hala esrarengizliğini korumakta ve tarihsel-metodolojik bir çalışma sonrasında gün yüzüne çıkmayı beklemektedir.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Uzunçarşılı, Ord. Prof. İ. Hakkı; Büyük Osmanlı Tarihi, C. I, sf. 360

 

Michel Balivet; Şeyh Bedreddin, Tasavvuf ve İsyan, sf. 39

 

A.g.e; sf. 40

 

Severcan, Şefaettin; Şeyh Bedreddin Olayı, Türkler Ansiklopedisi. C. 9, sf. 265

 

A.g.e; sf. 266

 

Baba İlyas ve talebesi Baba İshak Kefersudî'nin ortaya attığı bir Türk mezhebidir. Gerçekte ise bütün dinleri birleştirme iddiasıyla ortaya atılan bir dindir. Bütün dünyaya yayılarak genelleşmiştir. Şamanizm'den izler taşıyan bu Babailik mezhebi Anadolu Türkleri arasında taraftar bulmuştur. Babailer, Baba veya resul olarak andıkları Baba İshak'ın peygamber olduğuna inanırlardı. 13. yüzyılda Selçuklu Devleti'ni haylî uğraştıran Baba İshak asılarak idam edilmiştir. Babailiğin, Vefailik, Kalenderilik, Haydarilik ve Yesevilik olmak üzere dört heterodoks tarikatın mensuplarını örgütleyip yönettiği, büyük çoğunluğuyla Türkmen zümrelerini içine alan, senkretik bir dini ideoloji kullanmasına rağmen, dini değil, sosyal-siyasi bir hareket olduğunu kabul etmek daha doğru görünüyor. Bektaşiliğin bu mezhepten türediği söylenebilir. Abdallık, Alevîlik, Çepnilik, Haydarilik, Kalenderilik, Kızılbaşlık, Tahtacılık üzerinde de tesirleri görülen Babaîlik sonunda Bektaşîlik içinde erimiştir.

 

Hacı Bayram-ı Veli tarafından 14. yüzyılın sonlarında Ankara'da kurulan bir tarikattır.

 

Michel Balivet; Şeyh Bedreddin, Tasavvuf ve İsyan, sf. 55

 

A.g.e; sf. 59

 

Severcan, Şefaettin; Şeyh Bedreddin Olayı, Türkler Ansiklopedisi. C. 9, sf. 267

 

Aşıkpaşazade Tarihi; Atsız, Nihal, M.E.B 1992, sf. 73

Dindar, Bilal; Bedreddin Simavi, D.İ.A, C. I, sf. 332

 

Uzunçarşılı, Ord. Prof. İ. Hakkı; Büyük Osmanlı Tarihi, C. I, sf. 363-364

 

Severcan, Şefaettin; Şeyh Bedreddin Olayı, Türkler Ansiklopedisi. C. 9, sf. 269

 

Aşıkpaşazade Tarihi; Atsız, Nihal, M.E.B 1992, sf. 75

 

Severcan, Şefaettin; Şeyh Bedreddin Olayı, Türkler Ansiklopedisi. C. 9, sf. 270

Share this post


Link to post
Share on other sites

Efendi efendiiii kendine gel. Ben senden güçlü bir yazı istedim, okumsaı büyük zamanımı alacak bir yerlerden kopyalanıp foruma asılmış yazı değil.

 

O işi bende çok kolay yapabilirm. Yazarım google amcaya iki satır, bunun gibi yazıları koyar önüme. Okurum.

 

Sen eğer bu yazıyı okuduysan bana önemli yerlerini göstereceksin. Bu arada ben o yazıyı okudum. Tam aksini iddia eden yazılarıda okudum. Her türlü yazılı ve sözlü sınava hazır ve nazırım.

 

Şeyh Bedrettin destanını da bilirim.

 

Senin bildiğinide biliyorum.

 

Komumistler hiçkimseye boşuna sahip çıkmazlar. Şeyh bedrettin sosyalist bir devlet hayaliyle yaşamış biridir. Aksini kanıtlayacak hiçbir tarihsel bilgiyle karşılaşmadım. Kuzenim tarih bölümü 3. sınıfta onunla uzun uzun konuştuk. O bu konuyu araştırmış biri ve görüştüğü bütün tarihçiler Bedrettin'in kesinlikle bir sosyalist bir devrimci olduğunu kabul ederler. Aksini iddia eden biriyle karşılaşmadı şimdiye kadar.

 

Bende karşılaşmadım. Dershane hocama sordum aynısını dedi, Muğla Üniversitesindeki tarihçi arkadaşlarıma sordum aynı cevabı verdiler.

 

Şimdi fırsatım olsa okuduğum bölümü bırakıp tarih bölümüne geçmek isterdim.

 

İyi bir çocuk olursan seninle aynı sınıfta bile okuyabiliriz...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Akciğerimin dumanlı ve hepatit geçirmiş köşesi (Hepatit geçiresim geldi) alternatif tarih denen birşey var ve artık seninde haberin var.

 

Kimmiş bu erenler? Beni günaha sokmada erenlerin kim olduklarını ve ne söylediklerini anlat!

 

Yoksa seni bi erdiririm her yerin erik olur.

 

İnsanlar bu yazdıklarını okuyorlar. Onları yanlış yöneldirmene izin vermem. Şeyh bedrettine kadar yolun var.

 

Adamsan dediklerini ispatlarsın. Bak sana adam değilsin demiyorum. Adamsan diyorum. Ehem hanımmm hanııııımmm ahmet çakarın sesini bıraz kıs özenti oluyo böyle.

Share this post


Link to post
Share on other sites
İnsanlar bu yazdıklarını okuyorlar. Onları yanlış yöneldirmene izin vermem.
Sağolasın çobanım :) :)

 

Uslubunuzu birazcık gözden geçirmenizi söyleyemek geldi içimden, gerisi sizin bileceğiniz iş...

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Çoban" ben değilim arkadaşım :) Kendimi koyun gibi görürsem Çoban'ım Üstad Necip'tir.

 

Hak eden hakettiği üslubumu görür.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tek bildiğim Yıldırım Bayezid zamanında yaşadığı, bazı devlet adamlarının (vali, paşa, bey) uygulamalarından rahatsızlık duyduğu ve dini-sosyal bir isyan çıkardığıdır. Belki yanlış ve eksikte biliyor olabilirim.

...

 

ALİ

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aşağıdaki yazının ilk bölümü, Üstadın 'Sosyalizm, Komünizm ve İnsanlık' isimli eserinden; ikincisi de 'Türkiye ve Komünizm' isimli eserinden iktibas edilmiştir:

 

 

" (Rönesans)a doğru ve (Rönesans) içinde, hiç bir sistem belirtmese de ana zemini hatırlatın üç sese rastlıyoruz. Biri, Osmanlı devletinin ilk devresindeki Şeyh Bedrettin Simavî (Simavna kadısı Bedrettin), öbürleri de 16 ve 17 nci asırlar arası (Rönesans) fikircilerinden (Tomas Moros) ve (Kampanella)...

 

Nazım Hikmet'in, hakkında bir destan yazarak ilk komünist diye gösterdiği "Varidat" isimli eserin sahibi Şeyh Bedrettin, din büyükleri gözünde dalâlette bir insandır ve muhakeme edilirken "Kendi cezanı kendin biç!" diyen şeriat hakimine "Benim cezam idamdır!" cevabını vermiş ve öz hükmiyle başını kılıca teslim etmiştir. Şeyh Bedrettin'in dünyası, İslâm ölçülerine tamamiyle aykırı şekilde; herkesin rast geldiği kapıyı çalarak o evin gıda maddelerine, malına, hattâ kadınına kadar el uzatmayı mubah gören behimî (hayvanca) bir hayalden ibarettir ve aynı hayvani psikolojiden başka dayanılan hiç bir fikir mesnedine mâlik değildir. Fakat cemiyetlerin birtakım iç illetlerini sömürmek ve bazı uzak benzerliklerini alet diye kullanmaktan başka sanatı olmayan komünizm, fare kılı ile fil kılı arasındaki ayniyeti, fare ile filin aynı şey olduğu gözbağcılığına kadar götürür ve Şeyh Bedrettin'i ilk komünist olarak gösterir. "

 

*** *** ***

 

Dini bulmak lâzım... Dini nerede bulacağız? Söyleyelim: «O mâhîler ki, derya içredir, deryayı bilmezler!..» Din de yalnız ve tek kelimeyle İslâmiyette...

 

Hükmü başa aldık. Şimdi işin tarihçesine ve ispatına geçiyoruz. Dâvanın iptidaî sesleri 19. Asır kapısında başlamış olmasına rağmen, ilk inandırıcı sesleri eskidir. Ve ne gariptir ki, bunlardan biri bizdedir. Türk vatanında, Şeyh Bedrettin Simavi.. Simav'ın Kadısı Bedrettin... Komünist, nerede kendisini andırır bir şey bulursa hemen onu nefsine mal etmek politikasındadır. Sonunda göreceğiz. Şeyh Bedrettin dinde dalâlet ifade eden bir insandı.

 

Ve Şeriatla başı kesildi. Ne kadar adaletle kesildiğini söyleyeyim: «Varidat» isimli bir eserin sahibi ve dalâlet temsilcisi... Hiç bir sistematik davranışla alâkası olmadan, her evin kapısını açıp malına el atmak... Bir nevi şekavete benzer bir eşitlik dâvasının adamı... Ve ihtilalci... Onu hemen kendilerine mal etmeye kalkıştılar. Nazım Hikmet «Simav'ın Kadısı Bedrettin» isimli bir destan yazmıştır.

 

Hakiki kadı ona sordu: «Senin cezan Şeriat'de nedir?»... Onda da bir insaf zerresi kalmış olacak ki, «idamdır!» dedi ve idam edildi. İlk komünist saydıkları sahte şeyh, kendilerinden daha insaflı...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...